14 Ocak 2014 Salı

TEVBE ETMENİN ÖNEMİ


             Allah’tan bağışlanma dilemek, tevbe etmek salih bir mümin özelliğidir. Bu davranışlar müminin Allah karşısında ne kadar aciz ve zayıf olduğunun farkında olduğunun da bir ifadesidir. Çünkü iman edenler hataları ve eksiklikleri olduğunu ve dünya hayatı boyunca da hata yapabileceklerini bilmekte, bundan dolayı Allah’ın rahmetini dilemektedirler. Mümin, imanı arttıkça kendi hatalarını daha iyi fark etmeye başlar. İçinde bulunduğu durumu daha net kavradığı, Allah korkusu çok arttığı için, bir yandan hatalarını düzeltmeye, tekrarlamamaya çalışırken bir yandan da hataları için sürekli olarak bağışlanma diler. Şuurlu bir müminin göstermesi gereken davranış budur.
            Müminler hata yapabilirler. Ancak Allah'tan korkup sakındıkları ve O'na karşı samimi oldukları için hatalarında ısrarlı davranmayıp hemen bunu telafi yoluna giderler. Allah'tan bağışlanma dilerler ve kendilerini hatalı oldukları yönde ıslah ederek bir daha aynı hataya düşmemeye dikkat ederler. Dünyanın bir eğitim yeri olduğunu bilirler ve yaptıkları hatalardan ders çıkarıp, ibret alarak kendilerini yetiştirirler. Allah müminlerin bu güzel ahlakını birçok ayette övmüş, onları muhakkak bağışlayacağını da müjdelemiştir:

            Ve 'çirkin bir hayasızlık' işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 135)

  Allah'ın sonsuz sabır sahibi olduğunu unutmayın. Allah yaptıkları hatalara karşılık insanlara belli bir süre tanır. Bu durum işlediği bir günahın hemen ardından karşılığını görmeyen kişileri kesinlikle aldatmamalıdır. Çünkü Allah kullarının zulümlerine karşılık onlara süre tanıyandır. Eğer kişi bunun farkına varır ve bağışlanma dilerse Allah'ı affedici olarak bulur. Tam tersi yaptıklarında ısrarcı olursa ve Allah'ın emirlerinden yüz çevirirse yaptığı kötülüklerin sonucunu mutlaka tadacaktır.
            Allah'ın insanların günahlarını bağışlayan olması, cezalarını ertelemesi ve onlara hayatları boyunca her an yeni bir imkan daha vermesi insanlara çok büyük bir lütfu, rahmetinin ve merhametinin bir tecellisidir. Eğer insanlar günahları nedeniyle hemen sorgulanarak cezalandırılsalardı, Allah'ın bildirdiği gibi yeryüzünde canlı hiçbir varlık kalmazdı:

EĞER ALLAH, İNSANLARI ZULÜMLERİ NEDENİYLE SORGUYA ÇEKECEK OLSAYDI, ONUN ÜSTÜNDE (YERYÜZÜNDE) CANLILARDAN HİÇBİR ŞEY BIRAKMAZDI; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler. (Nahl Suresi, 61)

            İnsanları dinden uzaklaştıran sebeplerden bir tanesi, işledikleri günahların getirdiği suçluluk duygusu nedeniyle kendilerini iflah olmaz kimseler olarak görmeye başlamalarıdır. Şeytan bu hissi sürekli kışkırtır. Bir günah işleyen insana "sen günahkar ve Allah'a karşı isyankarsın, bunu böyle kabul et" mesajı verir. İnsanın günahı ikiyse, bunu hemen dörde, sekize, onaltıya çıkarmaya çalışır. İnsanın günahı nedeniyle Allah'a karşı duyduğu mahcubiyet hissini kullanır ve bunu o insanı Allah'tan tamamen uzaklaştırmak için suistimal eder.
            Şeytanın her hilesi gibi bu da zayıftır. Çünkü bir insanın günah işlemesi, onun Allah'ın katında lanetlendiği ve artık doğru yolu bulamayacağı anlamına gelmez. Değil bir günah, en büyük günahları defalarca işlemiş de olsa, sonuçta her zaman için tüm bunlardan pişman olup Allah'a yönelme imkanı vardır. Allah, günahlarından dolayı samimi bir şekilde tevbe eden, yani bağışlanma dileyip artık o günahı işlememeye azmeden herkesi bağışlayacağını Kuran'da haber vermiştir:
            Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide Suresi, 39)
            Allah sonsuz merhamet sahibidir. Allah bir ayette biz kullarına, "Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim" (Bakara Suresi, 160) diye müjde verir. Tevbe imkanı herkes için geçerlidir. Dolayısıyla, insanlar hataları veya günahları ne olursa olsun, hiçbir zaman Allah'ın razı olduğu gibi bir kul olabilmek için geç kalmış değildirler. İnsan yaşamı boyunca ne kadar hata yapmış olursa olsun, dinden ne kadar uzak yaşamış olursa olsun samimi olarak tevbe ettiği ve salih bir kul olduğu takdirde geçmişte yaptığı hataları düşünmesine gerek yoktur. Geçmişte yaşayan insanlar için ancak bir ibret vesilesi, aynı hatalara tekrar dönmemek, benzerlerini bir daha yapmamak için öğüt alması gereken hatıralardır. Allah uyarı gelip doğru yolu bulduktan sonra salih kullarını geçmişlerinden sorumlu tutmayacağını Kuran'da haber vermiştir: 

            …Allah geçmişte olanı bağışladı. Ama kim tekrarlarsa, Allah ondan öc alacaktır. Allah üstün ve güçlü olandır, öc sahibidir. (Maide Suresi, 95)
            O inkar edenlere de ki: "Eğer vazgeçerlerse geçmişte (yaptıkları) şeyler bağışlanacaktır. Ama yine dönecek olurlarsa, önceki (toplumlara uygulanan) sünnet, muhakkak (onların başından da) geçmiş olacaktır. (Enfal Suresi, 38)

            Kuşkusuz bu, Allah'ın dinde insanlara lütfettiği büyük bir kolaylıktır. Bilinmelidir ki, Allah en ağır günahları işleyen, Allah'a ve elçisine karşı savaş açmış olan kafir ve münafıkları bile, eğer gerçek bir tevbe ile Kendisine yönelirlerse, bağışlayacağını haber vermektedir:

            Gerçekten münafıklar, ateşin en alçak tabakasındadırlar. Onlara bir yardımcı bulamazsın. Ancak tevbe edenler, ıslah edenler, Allah'a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak Allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar müminlerle beraberdirler. Allah müminlere büyük bir ecir verecektir. (Nisa Suresi, 145-146)
            Gerçekten, apaçık belgelerden indirdiklerimizi ve insanlar için Kitapta açıkladığımız hidayeti gizlemekte olanlar; işte onlara, hem Allah lanet eder, hem de (bütün) lanet ediciler. Ancak tevbe edenler, (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlar(a gelince); artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim. (Bakara Suresi, 159-160)

            Bu hükümler, tevbenin Allah'ın kulları için açtığı büyük bir kurtuluş kapısı olduğunu ve her insanın işlediği herhangi bir günahtan dolayı ümitsizliğe kapılmadan Allah'a yönelmesi gerektiğini gösterir. Allah'ın çok bağışlayıcı olduğunu, tevbe imkanının sizin için daima var olduğunu unutmayın. Siz her ne hataya düşerseniz düşün samimi pişmanlıkla ve bir daha tekrarlamamak niyeti ile Allah'a yöneldiğinizde Allah'ı tevbeleri kabul edici ve esirgeyici olarak bulursunuz.
            Tevbe ile bağışlanma kavramları arasındaki farka da dikkat etmek gerekir. Kuran'da Allah'ın bizlere gösterdiği, Allah'tan bağışlanma dilemenin, bir müminin sürekli yaptığı bir ibadet oluşudur. İnsan, bilerek ya da bilmeyerek yaptığı tüm günahlar için Allah'tan sabah akşam bağışlanma dileyebilir. Dahası, ayetlere göre, kendi adına bağışlanma isteyebileceği gibi diğer müminler adına da bağışlanma isteyebilir. Bağışlanma dileme anlamına gelen "istiğfar" kelimesinin Arapçadaki tam açılımı, "Allah'ın Gafur sıfatını istemek"tir. Gafur sıfatı, "gafere" fiilinden türemiştir ki, bu fiilin Türkçedeki karşılıkları "kökünden gizlemek, örtmek, korumak, düzeltmek ya da bir şeyi zarflamak"tır.
            Dolasıyla, Allah'tan bağışlanma dilemek, yani istiğfar etmek, bir insanın Allah'a kendi günahlarının örtülmesi için yalvarması, bu amaçla onun sonsuz şefkat ve rahmetine sığınması anlamına gelir. Kuran'da müminlerin Allah'a "Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür" (Al-i İmran Suresi, 193) şeklinde yalvardıkları bildirilir. Buna karşılık Allah, şu hükmü verir:

            ...Gerçekten Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır. (Maide Suresi, 12)

            Bağışlanma, insanın farkında olduğu ya da olmadığı tüm günahları için ve diğer müminler adına da yapılabilir. Tevbeyi bağışlanmadan ayıran en önemli fark ise şudur: İstiğfar, bağışlanmak maksadıyla genel bir dua mahiyeti taşırken, tevbede, işlenen belirli bir günaha karşı alınan fiili bir önlem, somut bir tutum söz konusudur. Tevbe, insanın kendi işlediği belirli bir günah için Allah'ın rahmetine sığınması ve bir daha o günahı işlememek için Allah'a söz verip Allah'tan bunun için yardım dilemesidir. Kelimenin tam anlamı "dönmek"tir. Dolayısıyla tevbe, kesin bir kararlılıkla bir günahtan dönmeyi, ondan pişmanlık duyup vazgeçmeyi ifade eder.
            Tevbedeki niyet, bir daha aynı günahı işlememek olmalıdır. Nitekim Allah, "Ey iman edenler, Allah'a kesin (nasuh) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar..." (Tahrim Suresi, 8) şeklinde emreder. Ayette tevbeyi tanımlamak için kullanılan "nasuh" terimi, neshedici, yani ortadan kaldırıcı, unutturucu anlamına gelmektedir. Dolayısıyla nasuh bir tevbenin, bir daha o günahı asla işlememek niyetiyle yapılması gerekir. Ancak bu durum kuşkusuz insanın bir günah için yalnızca bir kez tevbe edeceği anlamına gelmez. İnsan bir günah için tevbe edebilir, sonra yine gaflete kapılıp yine aynı günahı işleyebilir. Bu kişi belki defalarca yaptığı tevbeyi bozmuş ve aynı günaha dönmüş olabilir. Ama yine de Allah ona olan rahmetini devam ettirir. Bu rahmetten dolayıdır ki insan, defalarca tevbesini bozmuş da olsa, son kez gerçekten nasuh bir tevbe edip yine O'na sığınabilir. Bir ayette, Allah'ın bu sonsuz merhamet ve bağışlayıcılığı insanlara şöyle duyurulur:

            (Benden onlara) De ki: "Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir." Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. (Zümer Suresi, 53-54)

            Madem tevbe bu denli büyük bir ibadettir ve insanın ebedi kurtuluşu için bu denli büyük bir önem taşımaktadır, insanın bu kapıyı sonuna dek açması gerekir. İnsan büyük günahlar işlemiş, büyük isyankarlıklar yapmış, Allah'a ve dine aykırı bir hayat geçirmiş olabilir. Ancak Allah o denli geniş bir rahmet sahibidir ki, kişi tek bir samimi tevbeyle ahiretini kurtarabilir. Bir ayette, Allah'ın tevbe yoluyla insanlara yaydığı büyük şefkati şöyle duyurulur:

            Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki: "Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı ki, içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse şüphesiz, O, bağışlayandır, esirgeyendir." (Enam Suresi, 54)

            Tevbe etmek berekettir ve kalbe ferahlık verir. Tevbeyi sık yapmak önemli bir mümin özelliğidir. Tevazusunun ve Allah karşısında aczini ve fakrını bilmesinin bir alametidir. Allah’ın rızasına uygun bir harekettir. Bu ibadete karşılık olarak da Allah çok tevbe eden kişilerin kalbine ferahlık verir, üzerindeki ağırlığı kaldırır, aklını açar.


           "ALLAH NASIL OLSA BENİ AFFEDER"

 DÜŞÜNEREK TEVBEYİ GECİKTİRMEYİN

   Şeytanın insanı Allah'ın adıyla aldatmasının bir başka yolu da, Allah'ın affediciliğini öne sürerek insanı günah işlemeye teşvik etmesidir. Allah elbetteki büyük bir merhamet sahibidir ve tevbe edip kendisinden bağışlanma dileyen her kulunun günahlarını affedebilir. Ama bir insan, "nasıl olsa Allah affeder" diyerek bile bile günah işlemeye başlarsa, çok tehlikeli bir yola girmiş olur. Zamanla kalbi katılaşır, duyarsızlaşır ve Allah korkusunu tümüyle yitirir. Hatalar, Bediüzzaman Hazretleri'nin tarifiyle "tevbe ile çabucak silinmezse, kalbi ısıran zehirli bir yılan haline dönüşür. Kalp de bir defa lekelenince artık yeni lekelere açık hale gelir. Böylece insan fasid bir daire içine düşer. Her günah yeni bir günahı doğurur; doğurmakla kalmaz, insanın içindeki tevbe ve nedamet duygularını da pörsütür. Nihayet "Hayır hayır, onların kalbleri pas bağladı." (Mutaffifin, 83/14) sırrı zuhur eder."
   Yapılan hatalardan hemen Allah’a sığınılması, tevbenin geciktirilmemesi önemli bir noktadır. Kuran, "yakında bağışlanacağız" diyerek bile bile günah işleyen insanlardan (Araf Suresi, 169) söz ederken, Şeytan'ın insanı Allah adıyla aldatışının bir örneğini gösterir.
  “Nasıl olsa tevbe ettiğimde Allah beni affedeceğine göre, herşeyi yapar sonra da tevbe ederim” demek çok yanlıştır. Bu, bazı insanların yanılgıya düştüğü son derece samimiyetsiz bir düşüncedir. Allah tüm kalpleri, kalplerdeki gizlinin gizlisini bilir. Allah ancak yaptığından samimi olarak pişmanlık duyan ve tavrını kesin olarak düzelten kişinin tevbesini kabul edeceğini bildirmiştir. “Nasıl olsa Allah beni bağışlar” diyerek günaha girenler ahirette her yaptıklarından dolayı sorgulanacaklar ve bir karşılık göreceklerdir.
  Ancak Allah korkusundan uzak olan insanlar gizli-açık sürekli uyarılmalarına, hakkı bilmelerine rağmen "nasıl olsa Allah affeder" gibi çarpık bir mantıkla günahları üzerinde ısrarlı davranırlar. Oysa bu, şeytanın insanları aldatmaya çalıştığı konulardan biridir. Şeytan böyle bir kandırmaca ile insanları her türlü günaha ve sahtekarlığa peşi sıra sürükler. Dahası Allah bir başka ayette, "Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz." ifadesiyle insanlardan hiç kimsenin böyle bir garantisinin olmadığını açıkça belirtmiştir. (Mearic Suresi, 28)
   Kuran'da bildirildiğine göre, cahiliye toplumunun geliştirdiği bu fikrin Allah katında ve hesap gününde hiçbir geçerliliği yoktur. Allah sonsuz bağışlayıcı ve sonsuz esirgeyici olandır. Ancak bu, kusur işleyen ve bunun bilincine vardığında da hemen vazgeçen insanlar için geçerli bir durumdur. Yoksa kasıtlı olarak bir plan içerisinde hareket eden ve gerçeği bildiği halde sırt çevirenler için değil. Allah Kuran'da samimi müslümanların tavrını şöyle haber verir:

            Ve 'çirkin bir hayasızlık' işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir. İşte bunların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlerdir. (Böyle) Yapıp-edenlere ne güzel bir karşılık (ecir var.) (Ali İmran Suresi, 135-136)

  Allah katında önemli olan hatalarda ve günahlarda ısrarcı davranmamaktır. Kuran'da bildirildiği gibi, "Allah tevbeleri kabul etmek ister". (Nisa Suresi, 2)



                 ÖLÜM ANINDAKİ TEVBE KABUL EDİLMEZ

Allah ayetlerinde tevbelerin kabul edeceğini, ancak ölüm anında yapılan tevbenin kabul edilmeyeceğini bildirir. İnsan yaptığı tüm hatalar için ömrünün sonuna kadar tevbe etme imkanına sahiptir. Allah tevbe edilecek konulara bir sınır da koymamıştır. Bir insan olabilecek en kötü suçu işlemiş olabilir ya da o ana kadar dinsiz yaşamış olabilir. Her ne olursa olsun, eğer samimi olarak pişman olup, Allah'tan bağışlanma diler ve iman ederse, o zaman Allah dilerse bu insanın tevbesinin kabul edebileceğini bildirmiştir. Ancak iman etmeden yaşadığı upuzun bir ömür için tevbe etmeye ve kendini düzeltmeye gerek duymayıp, son anda ölüm korkusuyla pişmanlığını dile getiren bir insanın durumu farklıdır.
Ölüm anındaki tevbe sadece ölüm korkusundan kaynaklanan, samimi bir düzelme, arınma niyeti taşımayan, dolayısıyla da Allah katında kabul edilmeyen bir tevbedir. Söz konusu kişiler bu gerçeği bildikleri halde tüm hayatları boyunca nefisleri için yaşamayı tercih etmiş ve kendilerine tanınan sürenin sona erdiğini anladıklarında da, çıkar yolları kalmadığını görmenin telaşıyla, kendilerini kurtarmaya çalışmışlardır. Ama böyle yaparak bir sonuca ulaşamazlar çünkü Allah onların samimiyetsizliğine şahittir. Allah insanların içlerinde olanı, kimsenin bilmediği en gizli düşüncelerini bilendir.
 Dünyada her hatanın, günahın geri dönüşü, tevbe imkanı ve affedilme umudu vardır. Allah'ın dininde kişi geçmişte yaptıklarının yükünü sırtında taşımak durumunda değildir. Allah'tan af dilemesi ve içtenlikle O'na yönelmesi onu bu yükten kurtaracak ve artık bu kişinin son hali önemli olacaktır. Ama unutmayın Allah ancak samimi olduğunuz takdirde tevbenizi kabul eder, yoksa ölüm size gelip çatınca değil...
İnsan kendisine tanınan süreden dolayı aldanmamalıdır. Allah’ın merhametini, affediciliğini, bağışlayıcılığını suistimal edecek bir ahlak göstermemelidir. Allah’ın kendisine tanıdığı süreyi lehinde kullanmalı, vakti varken tevbe ve bağışlanma dileyerek hidayete yönelmelidir. Bilmeli ki ölüm anındaki iman ve tevbe Allah Katında geçerli değildir. Bu nedenle her an ölecekmiş gibi hareket etmek ve ahlakını güzelleştirmek için gayret etmek zorundadır.
Kuran'da, Allah'ın kabul etmeyeceğini bildirdiği bu "son an tevbesi"nin bir örneği de verilir. Hz. Musa ve yanındaki müminleri öldürmek için onların peşinden giden Firavun, denizde boğulmak üzere olduğu bir sırada tevbe etmek ister. Kuran'a göre, "Sular onu boğacak düzeye erişince 'İsrailoğullarının kendisine inandığından başka ilah olmadığına inandım ve ben de müslümanlardanım" (Yunus Suresi, 90) der. Ancak ona verilen cevap şöyledir:

            "Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın." (Yunus Suresi, 91)

  Allah ölüm anında edilen tevbenin hükmünü ayetlerinde şöyle haber vermiştir:

            Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır. (Nisa Suresi, 17-18)

Allah böyle insanlara bir fırsat daha verildiğinde, yine nankörlük edeceklerini de ayetinde bildirmiştir. Bu konudaki bir ayet şöyledir:

Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık." Hayır, önceden saklı tuttukları kendilerine açıklandı. Şayet (dünyaya) geri çevrilseler bile, kendisinden sakındırıldıkları şeylere şüphesiz yine döneceklerdir. Çünkü onlar, gerçekten kafirlerdir. (Enam Suresi, 27-28)

Bu nedenle "nasıl olsa son anda iman eder, tevbe ederim" gibi bir düşünceye kapılmak  son derece hatalıdır ve insanları cehennem azabından kurtaramaz. Öyleyse insan ölümle karşılaştığında kendisi için ebedi bir pişmanlığın başlamasını istemiyorsa, bu dünyada mutlaka Rabbine kavuşacağının ve dünyada yaptıklarının karşılığını göreceğinin bilinciyle yaşamalıdır. İnsanın tek yapması gereken hatasından bir daha dönmemek üzere vazgeçmesi ve ölüm anı gelmeden evvel, vicdanının sesini dinleyerek tevbe etmesidir.


                                                                                               ALLAH SAMİMİ TEVBELERİ KABUL EDER

Tevbede Allah’ın istediği, kişinin hatalarından ders ve ibret almasıdır. Kesin bir pişmanlık yaşayarak vakit geçirmeden Allah’a sığınıp bir daha o hatayı yinelememek için gayret göstermesidir. Yani gerçek ve içten bir tevbe yapmasıdır. Niyetine ve sözüne sadık kalıp, ölüm gelinceye kadar da istikamet içinde olup tevbe etmesidir. Allah samimi olarak yapılan ve insanın samimi olarak hatasını tekrarlamamaya niyet ettiği, tevbesinin ardından tavrını düzelttiği her tevbeyi kabul eder. Günahın büyük veya küçük olması gibi bir ayrım söz konusu olmaz. Önemli olan kesin olarak o tavrı düzeltmeye karar vermektir. Ayetlerde şöyle buyrulur:

            Allah’ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. (Nisa Suresi, 17)
            Kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra Allah'tan bağışlanma dilerse Allah'ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur. (Nisa Suresi,110)
            Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide Suresi, 39)
            Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki: "Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazdı ki, içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse şüphesiz, O, bağışlayandır, esirgeyendir." (Enam Suresi, 54)
            Ancak tevbe edenler, (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlar(a gelince); artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim. (Bakara Suresi, 160)
            Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah'a döner. (Furkan Suresi, 71)

  Samimi pişmanlığı yaşayan bir kişi işlediği hatayı veya günahı tekrarlamamaya itinayla gayret etse de yine aynı hataya düşebilir. Bu durum, kişinin kendine olan güvenini yitirmesine sebep olmamalıdır. Ölene kadar her insan için her an tevbe etme ve samimiyetle Allah'a teslim olma yolu açıktır, Allah’ın bağışlaması umulur.


          
 ALLAH KURAN’DA TEVBE ETMEYİ EMREDİYOR

            “...Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey mü'minler, umulur ki felah bulursunuz.” (Nur Suresi, 31)
             Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O’na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım. (Hud Suresi, 3)
            Ey iman edenler, Allah'a kesin (nasuh) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar...(Tahrim Suresi, 8)



        PEYGAMBER EFEN­Dİ­MİZ (SAV)'İN TEVBE ETMENİN ÖNEMİ HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ

"İnsanoğlunun herbiri hatakardır. Ancak hatakarların en hayırlısı tevbekar olanlarıdır." (Tirmizi, İbn-i Mace)

"Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah'tan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim." (Buhari, Tirmizi, İbn-i Mace)

"Ey insanlar! Allah'a tevbe edip ondan af dileyiniz. Zira ben ona günde yüz defa tövbe ederim." (Müslim, Ebu Davud, İbn-i Mace)

"Kulunun tevbe etmesinden dolayı Allah Teala'nın duyduğu memnuniyet, sizden birinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır." (Buhari, Müslim)

"Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece, Allah Teala onun tövbesini kabul eder." (Tirmizi, İbn-i Mace)

"İnsanoğlunun bir dere dolusu altını olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder." (Buhari, Müslim, Tirmizi, İbn-i Mace)