BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİ ALLAH’IN İZNİYLE KIYAMETİN HİCRİ 1545 (MİLADİ 2120)’DE KOPACAĞINI BİLDİRMİŞTİR
Said Nursi Hazretleri hadislerde Peygamberimiz (sav)'in dünyanın ömrüyle ilgili verdiği bilgilere, İslam alimlerinin ümmetin icabet ömrünün hicri 1500’lere kadar olduğuyla ilgili sözlerine, hadislerdeki ahir zaman alametlerine ve hadislerin ve ayetlerin ebced değerlerine dayanarak, kıyametin Hicri 1545'de yani Miladi 2120’de kopacağını söylemiştir. Hicri 1506'ya kadar (yani miladi 2082'ye kadar) İslam "zahir ve aşikarane belki galibane devam edecek", Hicri 1506'dan sonra bozulma başlayacak, Hicri 1542'ye kadar İslam gizli ve mağlubiyet içinde olacak ve Hicri 1545'de (yani Miladi 2120'de) de küfrün başına kıyamet kopacak demektedir.
LÂ TEZÂLÜ TÂİFETÜN MİN ÜMMETİ ZÂHİRİNE ALE’L-HAKKI HATTÂ YE’TİYALLAHÜ Bİ EMRİHİ
“Ümmetimden bir taife (topluluk) Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyametin kopmasına kadar) galibâne hak üzerinde devam edecektir.” (Buhari, 9: 125, 162; Müslim, 1:137) hadisinin ebced ve cifr hesabına göre bu tarihleri bildirmiştir.
LÂ TEZÂLÜ TÂİFETÜN MİN ÜMMETİ (ÜMMETİMDEN BİR TAİFE DEVAM EDECEKTİR)
“Ümmetimden bir taife (topluluk) zail olmayıp devam edecektir” (şedde sayılır, tenvin sayılmaz) fıkrasının makam-ı cifrisi (cifir hesabıyla yapılan değeri), BİN BEŞYÜZ KIRKİKİ (HİCRİ 1542-MİLADİ 2117) ederek nihayet-i devamına (varlığının sonuna) ima eder.” (Kastamonu Lâhikası, Mektup No: 21, s. 26)
Yani müslümanlar en son HİCRİ 1542 (MİLADİ 2117)’ye kadar faaliyetlerine gizlide olsa devam edecektir.
ZÂHİRİNE ALE’L-HAK (GALİBANE HAK ÜZERE)
“Hak üzerinde devam edecektir” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrisi (cifir hesabıyla yapılan değeri) BİNBEŞYÜZ ALTI (HİCRİ 1506-MİLADİ 2082) edip, BU TARİHE KADAR ZÂHİR VE AŞİKÂRANE (açık ve ortada),BELKİ GALİBANE; SONRA TÂ KIRK İKİYE KADAR, GİZLİ VE MAĞLUBİYET İÇİNDE vazife-i tenviriyesine (aydınlatma görevine) devam edeceğine remze (gizli işaret) yakın ima eder…” (Kastamonu Lâhikası, Mektup No: 21, s. 26)
Bediüzzaman Hazretleri HİCRİ 1506 (MİLADİ 2082)’ye kadar İSLAM “GALİBANE” olacak diyerek bu tarihe kadar İSLAM AHLAKININ HAKİMİYETİNİN süreceğini ifade etmiştir. Hicri 1506’dan yani 2082’den sonra ise bozulmanın başlayacağını bildirmektedir. Hz. Mehdi (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.)’ın vefatının ardından dünya çapında maddi ve manevi bir bozulma yaşanacaktır. O dönemde İslam bozulmaya başlayacak, Hristiyanlık ve Musevilik kalkacak, dinsizlik gittikçe yaygınlaşacak ve müslümanlar ibadetlerini gizli yapmaya başlayacaklar yani İslam mağlubiyet içine girecektir.
HATTÂ YE’TİYALLAHÜ Bİ EMRİHİ (ALLAH’IN EMRİ GELİNCEYE KADAR YANİ KIYAMETİN KOPMASINA KADAR)
“Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyametin kopmasına kadar)” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrisi (cifir hesabıyla değeri) BİNBEŞYÜZ KIRK BEŞ (HİCRİ 1545-MİLADİ 2120) olup, KAFİRİN BAŞINDA KIYAMET KOPMASINA İMA EDER. Lâ ya’lemu’l-ğaybe illallah. (Gaybı Allah’tan başkası bilemez.) (Kastamonu Lâhikası, Mektup No: 21, s. 26)
Bediüzzaman Hazretleri Hicri 1542 (Miladi 2117) tarihiniMÜSLÜMANLARIN İYİCE GERİLEMEYE BAŞLAYACAĞI TARİH olarak bildirmiştir. 2117’den sonra İSLAM’IN TAMAMEN ORTADAN KALKACAĞINI YANİ DİNSİZLİĞİN DÜNYAYA TAM HAKİM OLACAĞINI, KURAN’IN GÖĞE REF EDİLMESİNDEN SONRA ÇOK ZORLU İKİ-ÜÇ YIL GEÇECEĞİNİ İFADE ETMİŞTİR. Hadislerden ve Bediüzzaman Hazretlerinin izahlarından anlaşıldığı kadarıyla HİCRİ 1545’de yani MİLADİ 2120 yılında ALLAH’IN İZNİYLE KIYAMET KOPACAKTIR. Dünyayı sarmış olan büyük fitne kıyametin zuhuru ile son bulacak, kıyamet inkarcıların başına kopacaktır. Doğrusunu Allah bilir.
Görüldüğü gibi, Bediüzzaman Said Nursi Hicri 1545'de kıyametin kopacağını açık bir şekilde ve tarih vererek söylemektedir. Bediüzzaman Said Nursi kıyametin kopma yılını hicri 1577 ve hicri 1560 olarak da işaret etmiştir. Bediüzzaman’ın değişik tarihler vermesinin nedeni ledün ilminin bir sonucudur. Bediüzzaman o devrin kalbi hastalıklı olan veya iman zaafiyeti içinde olan kişilerini rehavete düşürerek, son devirdeki Müslümanları biraz da olsa rahatlatmak için bu şekilde söylemiştir. Sözlerinden 1545 tarihi geldiğinde, bu gibi kişilerin 1577’de veya daha ileri tarihte kıyametin kopacağını düşünerek rahatlamalarını amaçlamış olduğu anlaşılmaktadır. Said Nursi’nin esas olarak bildirdiği tarih hicri 1545 yani miladi 2120 yılıdır.
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ’NİN BİLDİRDİĞİ BİR DETAY: RAMAZAN AYININ ONUNCU GÜNÜNÜN İKİNCİ SAATİ
Said Nursi Hazretleri Allah’ın izniyle kıyametin kopma tarihini ebced ve cifr hesabıyla bildirdiği hadisle ilgili olarak şöyle söylemiştir:
LÂ TEZÂLÜ TÂİFETÜN MİN ÜMMETİ ZÂHİRİNE ALE’L-HAKKI HATTÂ YE’TİYALLAHÜ Bİ EMRİHİ
“Ümmetimden bir taife (topluluk) Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyametin kopmasına kadar) galibâne hak üzerinde devam edecektir.” (Buhari, 9: 125, 162; Müslim, 1:137)
Ramazan-ı şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadîs-i şerif hatırıma geldi. Belki Risale-i Nur şakirdlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi.
Said Nursi’nin “ikinci saatinde” ifadesi öğleden sonra saat 2’yi belirtmektedir. Bediüzzaman Hazretleri Ramazan ayının onuncu gününün ikinci saati gibi bir detayı durduk yerde söylemez. Bediüzzaman Hazretleri Allah’ın kendisine özel ilim verdiği kişilerden biridir. Bunu özel bir hikmet üzerine bildirmiştir. Yani Bediüzzaman Hazretleri Kastamonu Lahikası’nın, 26. sayfasında Allah’ın izniyle kıyamet vaktini Hicri 1545, Ramazan ayının onuncu günü saat iki olarak işaret etmiştir. Nitekim Kuran’da on güne işaret eden ayetler vardır.
(Dünyada) Yalnızca on (gün) kaldınız” diye kendi aralarında fısıldaşacaklar. (Taha Suresi, 103)
Musa ile otuz gece için sözleştik ve ona bir on daha ekledik. (Araf Suresi, 142)
Fecre andolsun, on geceye, çifte ve tek’e, akıp-gittiği zaman geceye, bunlarda, akıl sahibi olan için bir yemin var, değil mi? (Fecr suresi, 1-5)
KURAN’DA HİCRİ 1545 VE MİLADİ 2120 YILINA İŞARET EDEN AYETLER
Kıyametten bahseden ve felakete uğrayan topluluklarla ilgili ayetlerin bazıları 4 ve 5’inci ayetlerde, bazıları ise 45. ayette yer almaktadır. Rakamları 4 ve 5 olan bu ayetlerin hicri 1545 yılına işaret ediyor olması muhtemeldir. Ayrıca ebced değeri 1545 ve 2120 olan ayetler vardır. Bunlar Said Nursi Hazretlerinin bildirdiği kıyamet tarihine (HİCRİ 1545-MİLADİ 2120) işaret ediyor olabilir. Söz konusu ayetler şöyledir:
NEBE SURESİ
4- Hayır; yakında bileceklerdir.
5- Yine hayır; yakında bileceklerdir.
VAKIA SURESİ
4- Yer, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığı,
5- Ve dağlar darmadağın olup ufalandığı,
KAARİA SURESİ
4- İnsanların, 'her yana dağılmış' pervaneler gibi olacakları gün,
5- Ve dağların 'etrafa saçılmış' renkli yünler gibi olacakları (gün),
ZELZELE SURESİ
4- O gün (yer), haberlerini anlatacaktır.
5- Çünkü senin Rabbin, ona vahyetmiştir.
İNŞİKAK SURESİ
4- İçinde olanları dışa atıp boşaldığı,
5- Ve 'kendi yaratılışına uygun Rabbine boyun eğdiği zaman.
İNFİTAR SURESİ
4- Ve kabirlerin içi 'deşilip dışa atıldığı' zaman;
5- (Artık her) Nefis önceden takdim ettiklerini ve ertelediklerini bilip-öğrenmiştir.
TEKVİR SURESİ
4- Gebe develer, kendi başına terk edildiği zaman,
5- Vahşi-hayvanlar, toplandığı zaman,
HAKKA SURESİ
4- Semud ve Ad (toplumları), karia’yı yalan saydılar.
5- Bu nedenle Semud (halkı), korkunç bir sesle helak edildi.
ARAF SURESİ
4- Biz nice ülkeleri yıkıma uğrattık. Geceleri uyurlarken ya da gündüzün dinlenirlerken Bizim zorlu azabımız onlara geliverdi.
5- Zorlu azabımız onlara gelince yakarabildikleri: "Biz gerçekten zulme sapanlardandık" demelerinden başka olmadı.
EN'AM SURESİ
45- Böylece zulmeden topluluğun kökü kurutuldu. Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah'adır.
NAHL SURESİ
45- Artık 'kötülüğü örgütleyip düzenleyenler', Allah'ın, kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya şuuruna varamayacakları yerden azabın gelmeyeceğinden emin midirler?
HAC SURESİ
45- (Halkı) Zulmediyorken yıkıma uğrattığımız nice ülkeler vardır ki, şimdi onların altları üstlerine gelmiş ıpıssız durmakta, kullanılamaz durumdaki kuyuları (terk edilmiş bulunmakta), yüksek sarayları (çın çın ötmektedir).
SEBE SURESİ
45- Kendilerinden öncekiler de yalanladı. Oysa bunlar, öbürlerine verdiklerimizin onda birine bile ulaşamamışlardı. Buna rağmen (şımararak) elçilerimi yalanladılar; ancak Benim de (onları) inkarım (yıkıma uğratmam) nasıl oldu?
FATIR SURESİ
45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.
MÜMİN SURESİ
45- Sonunda Allah, onların kurdukları hileli-düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu ve Firavun'un çevresini de azabın en kötüsü kuşatıverdi.
ŞURA SURESİ
45- Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem yakın akraba (veya yandaş)larını da hüsrana uğratmışlardır" dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azap içindedirler.
KAMER SURESİ
45- Yakında o toplum bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.
TUR SURESİ
45- Öyleyse sen onları (en dayanılmaz azapla) çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak. (Bu ayetin ebcedi 2120’dir.)
BU AYETİN İNSANLARIN UĞRAYACAĞI FELAKETTEN BAHSETMESİ, 45. AYETTE GEÇMESİ VE EBCED DEĞERİNİN 2120 OLMASI KIYAMETİN KOPACAĞI YILA İŞARET EDİYOR OLABİLİR.
KEHF SURESİ
94- Dediler ki: "Ey Zu'l-Karneyn, gerçekten Ye'cuc ve Me'cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?"
…gerçekten Ye'cuc ve Me'cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar… (Bu ayetin ebcedi 1545’tir.)
BU AYETİN EBCED DEĞERİNİN 1545 YANİ MİLADİ 2120 OLMASI KIYAMETİN KOPACAĞI YILA İŞARET EDİYOR OLABİLİR. BU AYET YERYÜZÜNDE BOZGUNCULUK ÇIKARMAKTAN BAHSETMEKTEDİR VE KIYAMETTE İNKARCILARIN BAŞINA KOPACAKTIR.
ŞURA SURESİ
17- Ki Allah, hak olmak üzere kitabı ve mizanı indirdi. Ne bilirsin; belki kıyamet-saati pek yakındır.
…Ne bilirsin; belki kıyamet-saati pek yakındır. (Bu ayetin ebcedi 2120’dir.)
KIYAMETTEN BAHSEDEN BU AYETİN EBCED DEĞERİNİN 2120 OLMASI KIYAMETİN KOPACAĞI YILA İŞARET EDİYOR OLABİLİR.
FECR SURESİ
22- Rabbin(in buyruğu) geldiği ve melekler dizi dizi durduğu zaman;
Rabbin(in buyruğu) geldiği… (yani kıyamet koptuğu) (Bu ayetin ebcedi 2120’dir.)
KIYAMETTEN BAHSEDEN BU AYETİN EBCED DEĞERİNİN 2120 OLMASI KIYAMETİN KOPACAĞI YILA İŞARET EDİYOR OLABİLİR. AYRICA BU AYETİN 22. AYETTE GEÇMESİ DE DİKKAT ÇEKİCİDİR. ÇÜNKÜ 22 VE 2120 RAKAMLARINDA İKİ TANE 2 BULUNMAKTADIR.
Bu ayetlerin hepsinin kıyametin kopacağı yıla işaret ediyor olması muhtemeldir.
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİ PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)’İN HADİSLERİNDEN VE EBCEDLERDEN İSTİFADE EDEREK AHİR ZAMANDA İSLAM’I 2082, 2117 VE 2120 TARİHLERİYLE ÜÇ EVREYE AYIRMIŞTIR
Ca-yı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bil’ittifak bin beşyüz tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına manidar, makul ve hikmetli bir surette binbeşyüzaltı (1506- M. 2082)’dan tâ kırkiki (1542- M. 2117)’ye, tâ kırkbeş (1545- M. 2120)’e kadar üç büyük değişimin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk (birbirine uygun düşmesi) ve tevafuklarıdır. Bu îmalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, FAKAT BİRDEN İHTAR EDİLMESİ BANA KANAAT VERDİ. Hem kıyametin vaktini kat’î tarzda kimse bilmez; FAKAT BÖYLE ÎMALAR İLE BİR NEVİ KANAAT, BİR GALİB İHTİMAL GELEBİLİR. Fatiha’da “SIRAT-I MÜSTAKIM” (dosdoğru yol) ashabının taife-i kübrasını (en büyük topluluğunu) târif eden “ELLEZİNE EN’AMTE ALEYHİM” (kendilerine nimet verdiklerinin) fırkası, şeddesiz binbeşyüzaltı veya yedi ederek tam tamına “ZÂHİRİNE ALEL HAKKI” (hak üzerinde olacaktır) fıkrasının makamına tevafuku ve manasına tetabuku (uygunluğu) ve şedde sayılsa (hadiste geçen) “LÂ TEZALÜ TÂİFETÜN MİN ÜMMETİ” (ümmetimden bir taife) fıkrasına üç manidar farkla tam muvafakatı ve manen mutabakatı bu hadîsin îmasını teyid edip remz (gizli işaret) derecesine çıkarıyor. Ve müteaddid âyât-ı Kur’aniyede “SIRAT-I MÜSTEKIM” (dosdoğru yol) kelimesi, bir mana-yı remziyle Risalet-in Nur’a manaca ve cifirce îma etmesi remze yakın bir îma ile; Risalet-in Nur şakirdlerinin taifesi, âhirzamanda o taife-i kübra-i azamın (o büyük topluluğun) âhirlerinde (sonlarında) bir hizb-i makbul olacağını işaret eder diye def’aten birden ihtar edildi. “Gerçek ilim ancak Allah Katındadır.” “Gaybı yalnız Allah bilir.” (Kastamonu L. 21. Mektup)
EBCED HESABI
Arapça alfabedeki her harfin sayısal bir değeri vardır. Yani Arapçada her harf bir rakama tekabül eder. Bundan istifade edilerek çeşitli hesaplamalar yapılır. İşte yapılan bu hesaba "ebced hesabı" ya da "hisab-ı cümel" denir. (İsmail Yakıt, Türk-İslam Kültüründe Ebced Hesabı ve Tarih Düşürme, s. 36)
Ebced alfabe düzeninin her bir harfinin bir rakama tekabül etmesi özelliğinden faydalanan Müslümanlar, bunu çeşitli sahalarda kullanmışlardır. Cifr ilmi de bu yöntemlerden birisidir.
Cifr; gelecekte muhtemel olacak işlerden haber veren ilmin adıdır. Buna göre sembolik şekiller ve harflerin ebced sayı karşılıkları üzerinde yapılan yorumlar, bu sahayla meşgul olan kimselerin başvurdukları yollardan biridir. Ebced ile cifr yöntemleri arasındaki en önemli fark; ebced gerçekleşmiş olanın, cifr ise gerçekleşmesi muhtemel olanın ilmidir. (İsmail Yakıt, Türk-İslam Kültüründe Ebced Hesabı ve Tarih Düşürme, s. 56)
Bu hesap yöntemi, çok eski tarihlere kadar uzanan ve daha henüz Kuran indirilmeden önce kullanımı çok yaygın olan bir yazım şeklidir. Arap tarihinde geçen tüm olaylar, harflere rakam değeri verilerek yazılır ve böylece her olayın tarihi de kayda geçilmiş olurdu. Bu tarihler, her kullanılan harfin özel rakam değerlerinin toplanmasıyla elde ediliyordu.
İşte söz konusu bu ebced yöntemiyle, Kuran'da geçen bazı ayetler incelendiğinde, bu ayetlerin anlamlarına uygun olarak birtakım tarihlere denk geldiğini görürüz. Ve bu ayetlerde bahsedilen olayların, ebced hesaplarıyla elde edilen tarihlerde gerçekleştiğini gördüğümüzde ise, söz konusu ayetlerde olaya ilişkin gizli bir işaret bulunduğunu anlarız. (Doğrusunu en iyi Allah bilir.)
Ebced hesaplamaları; şeddeli, şeddesiz, tenvinli, tenvinsiz gibi çeşitli hesaplama yöntemleri kullanılarak yapılabilmektedir.
GAYBI ALLAH'TAN BAŞKA KİMSENİN BİLMEYECEĞİNE DAİR AYETLER
De ki: "Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka kimse bilmez. Onlar ne zaman dirileceklerinin şuuruna varmıyorlar." (Neml Suresi, 65)
Gaybın anahtarları O'nun Katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez... (Enam Suresi, 59)
ALLAH KULLARINDAN DİLEDİKLERİNE GAYB HAKKINDA BİLGİ VERİR
İnsanın duyuları aracılığı ile algılayamadığı, geleceğe ve geçmişe dair olaylar anlamına gelen ‘gayb’ı, yalnızca üstün güç sahibi olan Allah bilir. Evrende ve diğer tüm alemlerde meydana gelen her olay, Allah’ın bilgisi dahilinde ve kontrolü altındadır. Ancak bazı çevrelerde gayb konusu yanlış anlaşılmaktadır. Yapılan açıklamalarda görülmektedir ki bu kişiler, Allah’ın Katında saklı olan gayb bilgisinin Allah tarafından dilediği elçilerine ve ilim sahibi kullarına bildirilebileceği konusunda yeterli bir bilgiye sahip değildirler. Ancak Allah, bazı kullarına Kendi Katında saklı tuttuğu bilgi ve gayb haberlerinden dilediği kadarını bildirdiğini Kuran'da haber vermiştir.
Allah’ın kendilerine özel ilim verdiği kişiler, bu ilim sayesinde Allah’ın izniyle geçmişten ve gelecekten haber verebilmekte, yaşanan olayların iç yüzünü görmekte, bunlardan farklı sonuçlar çıkarabilmektedirler. Örneğin Kuran’da bildirilen ve Hz. Musa (a.s.)’ın kendisine ilminden öğretmesi için tabi olduğu ilim sahibi kişi, bunlardan biridir. Hz. Hızır (a.s.) olduğu kabul edilen bu kişi (Doğrusunu Allah bilir), Allah’ın kendisine bildirdiği kadarıyla olayların iç yüzünü, nasıl gelişeceğini bilebilecek bir ilme sahiptir. Bu nedenle, gelişecek olaylara göre önceden tedbir alabilmektedir. Yüce Allah’ın kaderde belirlediği bu tedbirler, dışarıdan bakan ve bu ilmin bilincinde olmayan birisine şaşırtıcı gelebilmektedir.
Rabbimiz Peygamber Efendimiz (sav)'e de gayba dair pek çok haber vermiştir. Peygamberimiz (sav) hem geçmişte meydana gelen ve kimsenin bilmediği olayları, hem de gelecekte gerçekleşecek olan birçok olayı Allah'ın bildirmesiyle öğrenmiştir. Bu haberlerin pek çoğu gerçekleşmiştir ve insanlar da bu mucizeye şahit olmuşlardır. Bu, hem Peygamber Efendimiz (sav)'in Allah'ın elçisi olduğunun hem de Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunun delillerinden biridir.
ALLAH'IN GAYBI, ELÇİLERİNDEN DİLEDİĞİNE BİLDİRDİĞİNE DAİR KURAN AYETLERİ
“De ki: “Bilmiyorum, size vadedilen (kıyamet ve azab) yakın mı, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koymuştur?” O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.) ANCAK ELÇİLERİ (PEYGAMBERLERİ) İÇİNDE RAZI OLDUĞU (SEÇTİKLERİ KİMSELER) BAŞKA… (Cin Suresi 25-27)
...Allah sizi gayb üzerine muttali kılacak değildir. AMA ALLAH, ELÇİLERİNDEN DİLEDİĞİNİ SEÇER. Öyleyse siz de Allah'a ve elçisine iman edin. Eğer iman eder ve sakınırsanız, sizin için büyük bir ecir vardır. (Al-i İmran Suresi, 179)
HZ. NUH
"Ey Nuh" denildi. "Sana ve seninle birlikte olan ümmetler üzerine Bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden türeyecek diğer kafir) Ümmetleri de yararlandıracağız, sonra onlara Bizden acı bir azap dokunacaktır." BUNLAR: SANA VAHYETTİĞİMİZ GAYB HABERLERİNDENDİR. BUNLARI SEN VE KAVMİN BUNDAN ÖNCE BİLMİYORDUN… (Hud Suresi, 48-49)
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)
BU, SANA (EY MUHAMMED) VAHYETTİĞİMİZ GAYB HABERLERİNDENDİR. Yoksa onlar, (Yusuf'un kardeşleri) o hileli-düzeni kurarlarken, yapacakları işe topluca karar verdikleri zaman sen yanlarında değildin. (Yusuf Suresi, 102)
Hani Peygamber, eşlerinden bazılarına gizli bir söz söylemişti. Derken o (eşlerinden biri), bunu haber verip Allah da ona bunu açığa vurunca, o da (Peygamber) bir kısmını açıklamış bir kısmını (söylemekten) vazgeçmişti. SONUNDA HABERİ VERİNCE (EŞİ) DEMİŞTİ Kİ: "BUNU SANA KİM HABER VERDİ?" O DA: "BANA BİLEN, (HERŞEYDEN) HABERDAR OLAN (ALLAH) HABER VERDİ" DEMİŞTİ. (Tahrim Suresi, 3)
HZ. İSA (A.S.)
Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve BENDEN SONRA İSMİ "AHMED" OLAN BİR ELÇİNİN DE MÜJDELEYİCİSİYİM" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler. (Saff Suresi, 6)
...YEDİKLERİNİZİ VE BİRİKTİRDİKLERİNİZİ SİZE HABER VERİRİM. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır." (Al-i İmran Suresi, 49)
HZ. YUSUF (A.S.)
Dedi ki: "SİZE RIZIKLANACAĞINIZ BİR YEMEK GELECEK OLSA, BEN MUTLAKA SİZE DAHA GELMEDEN ÖNCE ONUN NE OLDUĞUNU HABER VERİRİM. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir... (Yusuf Suresi, 37)
ALLAH PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V.)’E GAYBA DAİR OLAYLARI GÖSTERMİŞTİR
Bütün gelecek zaman Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in gözlerinin önüne serilmiştir. Peygamberimiz zamanın dışına çıkmıştır, olacak olayların hepsini tek bir an içerisinde görmüştür. Kıyamete kadar olacak olayları da görmüştür. Sonra da sahabelere bunları zaman içerisinde yavaş yavaş aktarmış ve anlatmıştır. Bunlar da hadis olarak bizlere gelmiştir.
PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)'E KIYAMETE KADAR OLAN BAZI OLAYLARIN BİLDİRİLDİĞİNE DAİR HADİSLER
İmam Taberani 'nin naklinde İbn-i Ömer (r.a.) kainatın hocası Efendimiz Hazretleri'nden rivayet eder: "GERÇEKTEN HAK TEALA HAZRETLERİ DÜNYANIN TAMAMINI BANA YÜKSELTTİ. YANİ DÜNYANIN HER YERİNİ BENİM KARŞIMA TUTTU. BEN O DÜNYAYA VE KIYAMET GÜNÜNE DEĞİN ONDA OLACAK HADİSELERE ŞU AVUCUMUN İÇİNE BAKTIĞIM GİBİ BAKARIM." (Mevahib-i Ledünniyye, Osmanlıcaya çeviren: Baki, 2. Cilt, sf.376)
Hz. Huzeyfe anlatıyor: "RESULULLAH (S.A.S) BİR GÜN KALKTI; BİZE KIYAMETE KADAR OLACAK ŞEYLERİ ANLATTI. Bunları belleyen belledi, unutan unuttu. Bu arkadaşlarım bunu bilirler. RESULULLAH (S.A.S)'IN HABER VERİP DE, BENİM ZAMANLA UNUTTUĞUM ŞEYLERİ, O ŞEY OLDUĞUNDA HATIRLIYORUM. TIPKI, KİŞİ BİRİSİNİ YOKLUĞUNDA HATIRLAMAYIP ONU GÖRDÜĞÜNDE TANIMASI GİBİ..." (Tirmizi, Fiten: 23)
Yine O şöyle demiştir: "RASÛLULLÂH (SAV) BANA KIYAMETE KADAR OLACAKLARI ANLATTI. Ben O'na olacak herşeyden sordum, sadece Medine halkını neyin çıkaracağını sormadım. (Müslim, Fiten ve Eşrâtu's-Sâat (18/16 Nevevi Şerhi)
Ebû Zeyd Amr b. Ahtab el-Ensârî (ra) şöyle demiştir: "Rasûlüllâh (sav) bize sabah namazını kıldırdıktan sonra minbere çıktı, öğleye kadar hutbe verdi ve indi. Namazı kıldı. Sonra minbere çıktı. GÜNEŞ BATANA KADAR HUTBE VERDİ. BİZE OLMUŞ VE OLACAK ŞEYLERİ ANLATTI. Onları en iyi bilenimiz en çok ezberleyenimizdir." (Müslim, Fiten ve Eşrâtu's-Sâat (18/16 Nevevi Şerhi)
Huzeyfe b. Yemân (ra) şöyle demiştir: "VALLAHİ BEN KIYAMETE KADAR OLACAK FİTNELERİ İNSANLAR İÇİNDE EN İYİ BİLENİM. RASÛLULLÂH (SAV) BANA GİZLİ OLARAK ANLATTIĞI BU ŞEYLERİ BAŞKA KİMSEYE ANLATMAMIŞTIR. Fakat Rasûlüllâh (sav) fitneleri benim de içinde bulunduğum bir mecliste anlatıyordu. Fitneleri sayarak dedi ki: (ONLARDAN ÜÇ TANESİ NEREDEYSE HİÇBİR ŞEYİN PEŞİNİ BIRAKMAZ, BAZILARI YAZ RÜZGÂRI GİBİDİR. KÜÇÜĞÜ DE VARDIR, BÜYÜĞÜ DE.)"
Huzeyfe şöyle demiştir: "Benden başka o mecliste bulunan insanların hepsi gitti." (Müslim, Fiten ve Eşrâtu's-Sâat (18/16 Nevevi Şerhi))
Resulullah (s.a.s), kendisinin bu farklılığına şu sözleriyle dikkat çeker: "BEN SİZİN GÖRMEDİĞİNİZİ GÖRÜR, DUYMADIĞINIZI DUYARIM." (Tirmizi, Zühd: 9; İbn Mace, Zühd, 19 D. el-Marife, Beyrut, 1996)
KIYAMETİN VAKTİ GAYB HABERİDİR, ANCAK ALLAH GAYBI DİLEDİĞİ PEYGAMBERLERİNE BİLDİRECEĞİNİ BELİRTMİŞTİR
Kıyamet alametlerini Peygamberimizin detaylı anlatmasında çok büyük anlamlar ve mesajlar vardır ve kıyameti belirlemede önemli bilgilerdir. Allah, “Gaybı, ben bilirim” diyor ama “Ben gaybı kimseye bildirmeyeceğim” demiyor. Kıyamet de bir gayb bilgisidir ama onun hiç kimseye bildirilmeyecek diye bir hükmü yoktur. Allah, isterse bir kuluna gayb bilgilerini bildirebilir. Yarın ne olacağını, nerede öleceğimizi bilemeyiz. Ama Allah bildirirse bilebiliriz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e ahir zamanda olacak bütün olayları Cenab-ı Allah bildirmiştir.
PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN DÜNYANIN ÖMRÜNÜN 7000 OLDUĞUYLA İLGİLİ HADİS-İ ŞERİFLERİ
Peygamberimiz (s.a.v.)'den rivayet edilen hadislerde DÜNYA'NIN ÖMRÜNÜN 7000 YIL OLDUĞU bildirilmektedir. Peygamberimiz (sav)'den rivayet edilen dünyanın ömrü ile ilgili söz konusu hadisler şöyledir:
Kim bir din kardeşinin Allah yolunda bir ihtiyacını görürse, Allah Teala onun için, gündüzlerini oruçla, gecelerini de ibadetle geçirmişçesine ŞU DÜNYANIN YEDİ BİN YILLIK ÖMRÜ MÜDDETİNCE SEVAP YAZAR. (Ali B. Hüsameddin el-Muttaki, Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 88)
DÜNYANIN ÖMRÜ, AHİRET GÜNLERİNDEN YEDİ GÜNDÜR. ALLAH-U TEALA BUYURDU Kİ: "SENİN RABBİNİN YANINDAKİ BİR GÜN, SİZİN SAYDIĞINIZ BİN YIL GİBİDİR." (Ali B. Hüsameddin el-Muttaki, Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 88)
DÜNYANIN ÖMRÜ AHİRET GÜNLERİNDEN YEDİ GÜNDÜR. Yüce Allah dedi ki: Gerçekten senin Rabbinin katında bir gün sizin saymakta olduğunuz bin yıl gibidir. (Elkesfu An mucavezeti Hazihilumme el Elf ve Elluma fi Ecvibeti el'-Esile, Suyuti, sf. 10)
Bir rüya gördüm, onu Resulullah'a (S.A.V.) anlattım. Kendindeki sözü zikretti: Ya Resulullah birden ben seninle içinde yedi derece olan bir minberin (kürsünün) üzerindeyim, sen onun en yüksek bir derecesindesin, (S.A.V.) dedi ki: İçinde yedi derece olan minbere gelince, ben onun en yüksek bir derecesindeyim, DÜNYA İSE YEDİ BİN SENE ... (Elkesfu An mucavezeti Hazihilumme el Elf ve Elluma fi Ecvibeti el'-Esile, Suyuti, sf. 10)
Ben gördüğüm bir rüyayı Resulullah (s.a.v.) ‘e anlattım. Bu rüyada Peygamber (s.a.v.) yedi basamaklı bir minberin en üst basamağında idi: O buyurdu ki, YEDİ BASAMAKLI GÖRDÜĞÜN MİNBER ŞU DÜNYANIN ÖMRÜ OLAN YEDİ BİN SENEDİR. BEN DE ONUN SON BİNİNDE OLACAĞIM. (Ali B. Hüsameddin el-Muttaki, Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, 89)
İbni Abbas'dan sahih olarak nakledilen şöyle bir rivayet vardır. O dedi ki: DÜNYA YEDİ GÜNDÜR. HER BİR GÜN BİN YIL GİBİDİR. Ve Resulullah (s.a.v.)'de onun sonunda gönderildi.
İbni Abd-il Hamid, Tefsir'inde diyor ki; Muhammed b. Fadl, Hammad b. Zeyd'den, O da Yahya b. Atik'den, O da Muhammed b. Sirin'den, O da Müslüman olmuş kitap ehli birisinden rivayet ettiler ki: ALLAH, GÖKLERİ VE YERLERİ ALTI GÜNDE YARATMIŞTIR. RABBİMİN YANINDA BİR GÜN, SİZİN DÜNYA HAYATINDA SAYDIĞINIZ BİN YIL GİBİDİR. VE DÜNYANIN ECELİ ALTI GÜNDÜR, YEDİNCİ GÜNDE KIYAMET KOPACAKTIR. ALTI GÜN GİTMİŞTİR VE SİZ YEDİNCİ GÜNDESİNİZ.
Bu hadislere göre Peygamberimiz (s.a.v.) dünyanın ömrünün 7000 sene olduğunu bildirmektedir.
RESULULLAH (SAV), DÜNYANIN ÖMRÜNÜN 7 BİN YIL OLDUĞUNU BUNUN 5600 YILININ GEÇTİĞİNİ BİLDİRMİŞTİR
Büyük hadis alimlerinden ve Hanbeli mezhebinin kurucusu olan İmam Ahmed İbni Hanbel gibi birçok alimin birbirlerinden naklettikleri bir hadiste Peygamberimiz (s.a.v.) kendine kadar dünyada geçen zamanın 5600 yıl olduğunu bildirmiştir.
DÜNYADAN BEŞ BİN ALTI YÜZ YIL GEÇMİŞTİR. (Ahir Zaman mehdisinin alametleri, Celaleddin Suyuti'nin tasnifinden Hadisler, Ali bin Hüsameddin El-Muttaki, sf. 88,89)
Peygamberimiz (s.a.v.), “Dünyanın ömrü 7 bin yıldır” ve bunun “5600 yılı geçmiştir” diyor. Bu boş yere söylenmiş bir söz değildir ve mutlaka bir anlamı vardır. 7 binden 5600’ü çıkarttığımızda 1400 kalır. Demek ki 1400 ile 1500 arasında ümmetin galibane ömrü vardır. Tabiki bu kıyamet tarihi değildir.
PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.) "DÜNYANIN 7000 YILLIK ÖMRÜ" İFADESİYLE BİR TAKVİM BAŞLANGICINA DİKKAT ÇEKMEKTEDİR
Peygamberimiz (s.a.v.)'in, Dünyanın ömrünün 7000 yıl olduğuna, Peygamberimiz (s.a.v.)'e kadar geçen zamanın 5600 yıl olduğuna yönelik olarak bildirdiği bu tarihleri belli bir takvime göre değerlendirmek gerekir. Ancak bu tarihler kesinlikle insanlık tarihinin başlangıcı olan Hz. Adem (a.s.)'ın dünyaya indiriliş tarihi olarak değerlendirilmemelidir. Şu an bulunduğumuz yılı söylerken nasıl dünyanın yaşının bulunduğumuz yıl kadar olduğunu kastetmiyorsak Peygamberimiz (sav) de, hadis-i şeriflerinde ümmetine dünyanın ömrünün 7000 yıl olduğunu, kendisine kadar da bu ömürden 5600 yıl geçtiği bilgisini verirken dünyanın başlangıcından itibarenki yaşını kastetmemektedir. Günümüzde nasıl Peygamberimiz (s.a.v.)'in Mekke'den Medine'ye hicreti Hicri takvimin başlangıcı, Hz. İsa'nın doğumu Miladi takvimin başlangıcı olarak kabul edilip tarihi hesaplamalar bu tarihlerin öncesi ve sonrası olarak yapılıyorsa Peygamberimiz (s.a.v.)'den rivayet edilen bu 7000 yıllık vakit de onun döneminde milat olarak kabul edilen bir olaya göre verilmiş olması muhtemeldir. Bu tarih; belki Hz. Nuh (as) ya da Hz. İbrahim (as)'ın doğumu, Hz. İbrahim (as)'a peygamberlik görevinin verilmesi veya Hz. İbrahim (as)'ın bir yerden bir yere hicreti ya da Hz. Nuh (as)'ın gemiye binip tufanın başlaması ya da tufanın son bulması ya da başka peygamberlerin hayatlarında gerçekleşmiş benzeri başka birçok önemli olayın başlangıç ve bitiş tarihlerine göre belirlenmiş bir takvim üzerinden hesaplanmış olabilir. Yani, dünyanın ömrü 7 bin yıl olsa, ben onun şu tarihindeyim dense, belirli bir tarih zamanlaması yapılmış olunur. Demek ki Peygamberimiz (sav)'in döneminde, Dünya'nın ömründen sadece 7000 yıllık dönemi kapsayan bir takvim kullanılıyordu. Burada önemli olan, Peygamberimiz (s.a.v.)'in söz konusu bu takvimin başlangıcı üzerinden bir hesap yaparak Dünyanın ömrünün bu takvime göre 7000 yıl olduğunu söylemesi ve kendisine kadar da bu başlangıçtan itibaren 5600 yıl geçtiğini net bir şekilde bildirmesidir.
İSLAM ÜMMETİNİN ÖMRÜ HİCRİ 1500’LERE KADAR OLACAKTIR
Peygamberimiz (sav)’den rivayet edilen ve İmam Rabbani, Celalleddin Suyuti, Ahmed bin Hanbel, Said Nursi Hazretleri gibi büyük İslam alimlerinin eserlerinde yer alan ve İslam ümmetinin ömrünün Hicri 1500’lere kadar olacağını ifade eden hadisler vardır. Ümmetin ömrü ile dünyanın ömrü ayrıdır.
PEYGAMBERİMİZ (SAV)'DEN RİVAYET EDİLEN HADİSE DAYALI OLARAK SUYUTİ HAZRETLERİ'NİN YAPTIĞI AÇIKLAMADA ÜMMETİN ÖMRÜNÜN HİCRİ 1500'LERİ GEÇMEYECEĞİ ŞÖYLE BELİRTİLMEKTEDİR:
"BENİM ÜMMETİMİN ÖMRÜ 1500 SENEYİ PEK GEÇMEYECEK." (Suyuti, el-Keşfu an Mücavezeti Hazihil Ümmeti el-Elfu, el-havi lil Fetavi, Suyuti. 2/248, tefsiri Ruhul Beyan. Bursevi. (Arapça) 4/262, Ahmed bin Hanbel, Kitâbu'l-İlel, sh. 89.)
BÜYÜK EHL-İ SÜNNET ALİMİ BERZENCİ HAZRETLERİ ÜMMETİN ÖMRÜNÜN HİCRİ 1500'Ü GEÇMEYECEĞİNİ SÖYLEMEKTEDİR:
"BU ÜMMETİN ÖMRÜ BİN SENEYİ GEÇECEK, FAKAT BİN BEŞ YÜZ SENEYİ AŞMAYACAKTIR..." (Kıyamet Alametleri, Medineli Allame Muhammed b. Resul el-Hüseyni el-Berzenci, Pamuk Yayıncılık, İstanbul, 2002, s. 299)
SAİD NURSİ HAZRETLERİ ÜMMETİN ÖMRÜNÜN HİCRİ 1506 YILINA KADAR OLACAĞINI SÖYLEMEKTEDİR:
"...BİRİNCİ CÜMLE, BİN BEŞ YÜZ (1500) MAKAMİYLE AHİR ZAMANDA BİR TAİFE-İ MÜCAHİDİNİN (DİN İÇİN ÇALIŞANLARIN) SON ZAMANLARINA ve ikinci cümle, BİN BEŞ YÜZ ALTI (1506) makamiyle galibane (galip olan) mücahedenin (Allah yolunda gösterilen çabanın) tarihine... işaret eder. (...) bu tarihe kadar (1506) zahir (görünen) ve aşikarane (açık, belli), belki galibane devam edeceğine remze yakın (işaret yoluyla) ima eder." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 46)
Peygamberimiz (s.a.v.) ümmetin İslam ümmetinin icabet ömrünün hicri 1500'leri geçmeyeceğini yani hicri 1500'ler itibariyle İslam ahlakının dünya üzerinde terk edilmeye başlayacağını ve müslüman kalmayacağını işaret etmektedir. Hem ehli sünnet alimlerinden Berzenci ve İmam Suyuti Hazretleri'nin hem de Said Nursi’nin Peygamberimiz (s.a.v.)'den rivayet edilen hadisler doğrultusunda yaptıkları açıklamalara göre ümmetin ömrünün Hicri 1500'leri geçmeyeceği anlaşılmaktadır.
KURAN’DA KIYAMET VAKTİNİN BİLDİRİLMEMESİNİN HİKMETİ
Kainatın, mikroorganizmalardan insanlara kadar içindeki tüm canlılar, yıldızlar ve galaksilerle birlikte ortadan kaldırılacağı zaman ayetlerde "saat" olarak ifade edilir. Bu "saat" herhangi bir saat değildir; Kuran'da "kıyamet vakti" anlamında kullanılan belirli ve özel bir saattir.
Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki kainatı bekleyen kaçınılmaz sonun, her dönemde merak uyandıran bir konu olduğu ayetlerden anlaşılmaktadır. Ayetlerde, insanların Hz. Muhammed (sav)'e kıyamet saatinin ne zaman geleceğini sorduğu şöyle bildirilmektedir:
Saatin (kıyametin) ne zaman demir atacağını (gerçekleşeceğini) sorarlar. (Araf Suresi, 187)
"O ne zaman demir atacak?" diye sana kıyamet-saatini soruyorlar. (Naziat Suresi, 42)
Peygamberimiz (sav)'e bu soruya "Onun ilmi yalnızca Rabbimin katındadır." (Araf Suresi, 187) şeklinde cevap vermesi emredilmiş, böylece kıyametin zamanını sadece Allah'ın bildiği ifade edilmiştir. Bu ayetten, kıyametin ne zaman gerçekleşeceğinin bilgisinin insanlardan saklandığı anlaşılmaktadır.
Kuşkusuz sonsuz ilim sahibi olan Allah'ın kıyamet saatini gizli tutmasının hikmetleri vardır. Örneğin böylece her yüzyılda yaşayan insanların "kıyamet-saatinden içleri titremekte olanlar" (Enbiya Suresi, 49) gibi hareket etmeleri istenmektedir. Yine insanların, kıyamet gününün azabı ve dehşeti apansız gelmeden önce, Allah'ın azametini ve sınırsız kudretini düşünmeleri ve O'nun dışında sığınılacak bir yer olmadığını anlamaları istenmektedir. Eğer kainatın ölüm vakti tam olarak bilinseydi, bu dönemden önce yaşayanlar kıyameti derin bir şekilde düşünme gereği hissetmeyecekler, ayetlerde tasvir edilen kıyamet olaylarına duyarsız yaklaşacaklardı.
Ancak belirtmek gerekir ki, kıyamet saati hakkında bilgi veren birçok ayet bulunmaktadır. Konuyla ilgili diğer ayetleri incelediğimizde önemli bir gerçekle karşılaşırız. Kuran'da kıyamet için bir tarih açıklanmaz, fakat kıyamet öncesinde ortaya çıkacak alametler haber verilir. Bir ayette kıyametin birçok işaretinin bulunduğu şöyle bildirilir:
Artık onlar, kıyamet-saatinin kendilerine apansız gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar? İşte onun işaretleri gelmiştir. Fakat kendilerine geldikten sonra öğüt alıp-düşünmeleri onlara neyi sağlar? (Muhammed Suresi, 18)
Bu ayette, öncelikle, geleceği bildirilen kıyametin alametlerinin Kuran'da yer aldığı anlaşılmaktadır. Bu "büyük haber"in işaretlerini anlamak için yapmamız gereken ayetler üzerinde düşünmektir. Aksi takdirde, ayette bildirildiği gibi, kıyamet anı geldikten sonra düşünmenin bir faydası olmayacaktır.
KIYAMETİN YAKIN OLDUĞU KURAN'DA AÇIKÇA HABER VERİLMİŞTİR
Allah ayetlerinde, kıyamet saatinin yakın olduğunu ve bu konuda hiçbir şüpheye yer olmadığını haber vermektedir:
Gerçek şu ki kıyamet-saati yaklaşarak gelmektedir, onda şüphe yoktur... (Hac Suresi, 7)
Biz gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakileri hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o kıyamet-saati de yaklaşarak-gelmektedir... (Hicr Suresi, 85)
Şüphesiz kıyamet-saati yaklaşarak gelmektedir, bunda hiçbir kuşku yok... (Mümin Suresi, 59)
Kuran'ın kıyamet ile ilgili mesajının üzerinden 1400 sene kadar uzun süre geçtiğini, bu sürenin de bir insanın hayatına kıyasla uzun olduğunu düşünenler olabilir. Ancak burada söz konusu olan, Dünya'nın, Güneş'in, yıldızların, kısacası tüm kainatın sonudur. Evrenin milyarlarca senelik geçmişi göz önüne alındığında, on dört yüzyıllık bir zaman diliminin çok kısa olduğu kesindir.
Yakın tarihimizin büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi de benzer bir soruya hikmetli bir teşbih ile şöyle cevap vermiştir:
“Kuran, "kıyamet yakındır" ferman ediyor. Bu kadar sene geçtikten sonra gelmemesi, yakınlığına zarar vermez. Zira kıyamet dünyanın ecelidir. Dünyanın ömrüne nispeten bin veya iki bin sene, bir seneye nispetle bir iki gün veya bir iki dakika gibidir. Kıyamet saati yalnız insaniyetin eceli değil ki onun ömrüne nispet edilip uzak görülsün.” (Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, 1990, s.318, İsmail Mutlu, Kıyamet Alametleri, Mutlu Yayıncılık, İstanbul, 1996, s. 214)
SONUÇ
SONUÇ
Kıyametin kopacağı yılın Kuran'da ve hadislerde bildirilmemiş olması dolayısıyla kıyametin kopacağı yıl hakkında açıklama yapmak yanlış değildir. Burda önemli olan gelecekle ilgili kesin konuşmamak ve gelecekle ilgili birşey söylendiğinde 'Allah'ın izniyle olacaktır' söylenmesidir. Hz. Muhammed (s.a.v)'in dünyanın ömrü hakkında verdiği bilgiler ve gerçekleşen kıyamet alametleri dünyanın son döneminde olduğumuzu göstermektedir. Hz. Muhammed kıyametin kopacağı yılı bildirmemiş olabilir ancak Hz. Muhammed'in dünyanın ömrünü bildirmiş olması önemli bir bilgidir. Bir insanın geleceği bilebilmesi için peygamber olması şart değildir. Allah peygamber dışındaki üstün kullarına da geleceği çeşitli yollarla bildirebilir. Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi'de bu kişilerden biridir. Bediüzzaman kıyametin Allah'ın izniyle 2120 yılında kafirlerin başına kopacağını bildirmiştir. Bediüzzaman'ın bildirdiği kıyamet yılı Hz. Muhammed (s.a.v)'in dünyanın ömrü hakkında verdiği bilgiye uygun düşmektedir. Bediüzzaman gelecekte yaşanacak çok olay söylemiş ve hepsi aynen gerçekleşmiştir. Bediüzzaman Hazretleri'nin çok sayıda kerameti olmuştur. Bediüzzaman bir gün sonra yaşanacak olayları rüyasında görürdü. Ayrıca Bediüzzaman kendi öleceği tarihi ve mezarının yıkılacağını çok önceden bildirmiş ve bunlar da gerçekleşmiştir. Bediüzzaman'ın gelecekle ilgili söyleyip gerçekleşmeyen bir sözü bile olmamıştır. Bediüzzaman'ın şu ana kadar söyledikleri nasıl aynısı gibi gerçekleştiyse bundan sonra söylemiş oldukları da Allah'ın izniyle gerçekleşecektir.
Şunu da belirtmek gerekir ki, kıyamet ne zaman koparsa kopsun, insan için önemli olan Allah’ın kendisine dünyada verdiği süreyi en iyi şekilde değerlendirip Allah’ın rızasını kazanabilmesidir. İnsan öldüğü ana kadar yaptıklarıyla ahirete gidecektir. Bu gerçeklerin yanında dünyanın son devrinde olduğumuzu da herkesin bilmesi gerekir. Şu an ölüm bizlere yaklaşmaya devam ediyorsa aynı şekilde kıyamet saati de yaklaşmaya devam etmektedir. Ve bunlardan kaçabilmek hiçbir insan için mümkün değildir.
Şunu da belirtmek gerekir ki, kıyamet ne zaman koparsa kopsun, insan için önemli olan Allah’ın kendisine dünyada verdiği süreyi en iyi şekilde değerlendirip Allah’ın rızasını kazanabilmesidir. İnsan öldüğü ana kadar yaptıklarıyla ahirete gidecektir. Bu gerçeklerin yanında dünyanın son devrinde olduğumuzu da herkesin bilmesi gerekir. Şu an ölüm bizlere yaklaşmaya devam ediyorsa aynı şekilde kıyamet saati de yaklaşmaya devam etmektedir. Ve bunlardan kaçabilmek hiçbir insan için mümkün değildir.
AŞAĞIDAKİ ADRESTEN BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ'NİN KIYAMETİN KOPACAĞI ZAMAN HAKKINDAKİ VERDİĞİ BİLGİYİ İZLEYEBİLİRSİNİZ.
http://www.a9.com.tr/izle/158594/Kisa-filmler---Mutlaka-izleyin/Bediuzzaman-Said-Nursi-Hazretleri-Allahin-izniyle-kiyametin-Hicri-1545-(Miladi-2120)de-kopacagini-bildirmistir
AŞAĞIDAKİ ADRESLERDEN KIYAMETİN KOPACAĞI ZAMAN HAKKINDA YAPILAN AÇIKLAMALARI İZLEYEBİLİRSİNİZ.
http://a9.com.tr/izle/166699/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Secme-Bolumler/15-milyar-yildir-suregelen-dunya-2120-tarihinde-kiyametle-toz-duman-olacak
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ'NİN BAZI KERAMETLERİ
BEDİÜZZAMAN'IN, HAPİSTE OLDUĞU HALDE, İNSANLARCA 2-3 DEFA CAMİDE SABAH NAMAZINI KILARKEN GÖRÜLMESİ
Bediüzzaman Denizli hapsinde iken , halk, iki-üç defa Üstad'ı muhtelif camilerde sabah namazını kılarken görür. Savcı işitir; hapishane müdürüne pürhiddet, "Bediüzzaman'ı sabah namazında dışarıya, camiye çıkarmışsınız" der. Tahkîkat yapar ki, Üstad hapishaneden dışarıya katiyen çıkarılmamış. Eskişehir Hapishanesinde iken de, bir Cuma günü, hapishane müdürü, katip ile otururken bir ses duyuyor: "Müdür Bey! Müdür Bey!" Müdür bakıyor; Bediüzzaman yüksek bir sesle: "Benim mutlaka bugün Ak Camide bulunmam lazım."
Müdür, "Peki Efendi Hazretleri" diye cevap veriyor. Kendi kendine, "Herhalde Hoca Efendi kendisinin hapiste olduğunu ve dışarıya çıkamayacağını bilemiyor" diye söylenir ve odasına çekilir.
Öğle vakti, Bediüzzaman'ın gönlünü alayım, Ak Camiye gidemeyeceğini izah edeyim düşüncesiyle ÜSTADIN KOĞUŞUNA GİDER. KOĞUŞ PENCERESİNDEN BAKAR Kİ, BEDİÜZZAMAN İÇERİDE YOK! HEMEN JANDARMAYA SORAR. "İÇERİDE İDİ; HEM, KAPI KİLİTLİ" CEVABINI ALIR.
DERHAL CAMİYE KOŞAR. BEDİÜZZAMAN'IN İLERİDE, BİRİNCİ SAFTA, SAĞ TARAFTA NAMAZ KILDIĞINI GÖRÜR. NAMAZIN SONLARINDA BEDİÜZZAMAN'I YERİNDE GÖREMEYİP, HEMEN HAPİSHANEYE DÖNER; HAZRET-İ ÜSTADIN "ALLAHÜ EKBER" DİYEREK SECDEYE KAPANDIĞINI HAYRETLER İÇERİSİNDE GÖRÜR. (Bu hadíseyi bizzat o zamanki hapishane müdürü anlatmıştır.)
BEDİÜZZAMAN TECRİDDEYKEN AYNI VAKİTTE ÇARŞIDA GÖRÜLMESİ
Bediüzzaman hapiste iken, birgün o zamanın Eskişehir müdde-i umûmisi (savcısı) Üstadı çarşıda görür. Hayret ve taaccüble (şaşkınlıkla) ve vazifesine son vereceği ihtarıyla, hapishane müdürüne: "Ne için Bediüzzaman'ı çarşıya çıkardınız? Şimdi çarşıda gördüm." Müdür de: "Hayır, efendim. Bediüzzaman hapishanede, hatta tecriddedir; bakınız" diye cevap verir. (Tarihçe-i Hayat, s.192)
DEMİR KELEPÇELERİN BEDİÜZZAMAN NAMAZ KILMAK İSTEDİĞİNDE AÇILMASI
"Molla Said elleri bağlı, muhafız nezaretinde Bitlis'e nakledildi. Jandarmalarla yolda giderken namaz vakti gelir. Namaz kılmak için, kelepçelerin açılmasını jandarmalara ihtar eder. Jandarmalar kabul etmeyince, demir kelepçeleri bir mendil gibi açarak önlerine atar. Jandarmalar, bu hali keramet addedip (keramet olarak düşünüp) hayretler içinde kalırlar. Teslimiyetle, rica ve istirham ile: Biz şimdiye kadar muhafızınız idik, bundan sonra hizmetçiniziz! derler. Bir gün Bediüzzaman'a soruldu: Kelepçeyi nasıl açtın? Dedi: Ben de bilmem. Fakat olsa olsa namazın kerametidir. (Tarihçe-i Hayat, s.42)
DAĞ BAŞINDA TAM İHTİYACI VARKEN EKMEK BULMASI
Süleyman isminde mübarek bir misafirim vardı. Benim ekmeğim de ve onun ekmeği de bitiyordu. Çarşamba günü idi dedim ona: Git ekmek getir. İki saat, her tarafımızda kimse yok ki, oradan ekmek alınsın. "Cuma gecesi senin yanında bu dağda beraber dua etmek arzu ediyorum" dedi. Ben de dedim: "kal". Sonra hiç ilgisi olmadığı halde ve bir bahane yokken, ikimiz yürüye yürüye bir dağın tepesine çıktık. İbrikte bir parça su vardı. Bir parça şeker ile çayımız vardı. Dedim: "Kardeşim, bir parça çay yap." O ona başladı, ben de derin bir dereye bakar bir katran ağacı altında oturdum. Üzülerek şöyle düşündüm ki: Küflenmiş bir parça ekmeğimiz var; bu akşam ancak ikimize yeter. İki gün nasıl yapacağız ve bu temiz kalpli adama ne diyeceğim? diye düşünmede iken, birden bire başım çevrilir gibi başımı çevirdim, gördüm ki: Koca bir ekmek, katran ağacının üstünde, dalları içinde bize bakıyor. Dedim: "Süleyman müjde! Cenab-ı Hak bize rızık verdi." O ekmeği aldık, bakıyoruz ki kuşlar ve vahşi hayvanlar hiçbiri ilişmemiş. Yirmi-otuz gündür hiçbir insan o tepeye çıkmamıştı. O ekmek, ikimize iki gün kâfi geldi. Bir yerden, bitmek üzere iken, dört sene sâdık bir dostum olan müstakîm (temiz, doğru) Süleyman, ekmekle aşağıdan çıkageldi. (Tarihçe-i Hayat, s.249-251)
İÇİNDEN GEÇİRDİKLERİNİN ANINDA GERÇEKLEŞMESİ - "NİS'DEN GELEN KİTAP VE KONUŞMAK İSTEDİĞİ ADAMIN KAPISINA GELMESİ"
İkinci misal: Gayet küçük ve lâtîf, bugünlerde vaki olan meseleyi söyleyeceğim. Şöyle ki: Fecirden evvel hatırıma geldi ki; bir zâtın kalbine vesvese verecek bir tarzda tarafımdan sözler söylenilmişti; keşke dedim onu görseydim, kalbindeki dağdağayı (ızdırabı, telaşı) izale (giderebilseydim) etseydim. Aynı dakikada, Nis'e (Eğirdir ilçesinin sahilinde bir ada- Üstad Barla'ya bu adadan kayıkla götürülüyormuş) gitmiş bir parça kitabım bana lâzım idi; keşke elime geçseydi dedim. Sabah namazından sonra oturdum; baktım aynı zat, o kitab parçası elinde olduğu halde içeri girdi. Ona dedim: "Senin elindeki nedir?" Dedi: "Bilmiyorum, kapının önünde Nis'ten gelmiş diye birisi bana verdi; ben de size getirdim." FesübhanAllah dedim; böyle bir vakitte bu adamın evinden çıkıp gelmesi ve şu Söz'ün Nis'den gelmesi, hiç tesadüfe benzemiyor. Ve böyle bir adama şöyle bir parça kitabı aynı dakikada eline verip bana gönderen, elbette Kur'an-ı Hakîm'in himmetidir diyerek, Elhamdülillah dedim; benim en küçük, ehemmiyetsiz, hafî arzu-yu kalbimi (gizli kalbi arzumu) bilen birisi, elbette bana merhamet ediyor, beni himaye ediyor; öyle ise dünyanın minnetini beş paraya almam..." (Mektubat, Sayfa 341)
ABDÜLHAMİD'İN TAHTAN İNDİRİLECEĞİ VE BÜYÜK OSMANLI HİLAFETİNİN SON BULACAĞI TARİHİ BİLMESİ
OTUZ BİRİNCİ MEKTUBUN OTUZ BİRİNCİ LEM'ASININ OTUZ BİR MESELESİNDEN BİR MESELEDİR
Bir tek cümle olan kısacık bu hadisin beş lem'a-i i'caziyesine dair bir nüktedir. Buraya bir münasebetle girmiş.
"Benden sonra hilafet otuz senedir." hadis-i şerifin ihbar-ı gaybî nev'inden tarihçe musaddak beş lem'a-i i'caziyesi vardır.
Birincisi: Hulefâ-yı Râşidînin hilâfetleri ile Hazret-i Hasan Radıyallahü Anh'ın altı aylık hilâfetinin müddeti otuz sene (30) olacağını ihbardır. Aynen çıkmış.
İkincisi: Otuz senelik halifeleri olan Hazret-i Ebu Bekir Radıyallahu Anh, Hazret-i Ömer Radıyallahu Anh, Hazret-i Osman Radıyallahu Anh ve Hazret-i Ali Radıyallahu Anh'ın ebcedî ve cifrî hesapları bin üç yüz yirmi altı (Rumi 1326) (Miladi 1909) eder ki, o tarihten sonra şerait-i hilafet daha takarrür etmedi. HİLÂFET-İ ÂLİYE-İ OSMANİYE BİTTİ. ... (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sayfa 123)
Üstad bu tespitiyle 2. Abdülhamit'in tahttan indirilme tarihi olan 1909 yılına dikkat çekmiş, dolayısıyla da büyük Osmanlı hilafetinin son bulacağı tarihi çok açık bir şekilde ifade etmiştir.
1971 OLAYLARINI HABER VERMESİ
Bu sûreye (Felak Suresi) ait bir nükte-i i'câziyenin haşiyesidir.
FELAK SURESİ
Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla
113/1- De ki: Sabahın Rabbine sığınırım. (1)
113/2- Yarattığı şeylerin şerrinden,(2)
113/3- Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,(3)
113/4- Düğümlere üfüren-kadınların şerrinden,(4)
113/5- Ve hased ettiği zaman, hasetçinin şerrinden.
"Nasıl, bu sure beş cümlesinden dört cümlesi ile bu asrımızın dört büyük şerli inkılaplarına ve fırtınalarına mana-i işari ile bakar; aynen öyle de, dört defa tekraren Min Şerri (şeddesiz)- şerrinden kelimesiyle alem-i İslamca en dehşetli olan Cengiz ve Hulagü fitnesinin ve Abbasi devletlerinin inkıraz (dağılıp, yok olma) zamanının asrına dört defa mana-i işari ile ve makam-ı cıfri eli bakar ve parmak basar.
Evet şeddesiz şerri beş yüz (500) eder; min doksandır (90). İstikbale bakan çok ayetler hem bu asrımıza, hem o asırlara işaret etmeleri cihetinde, istikbalden haber veren İmam-ı Ali (r.a.) ve Gavs-ı Azam (k.s.) dahi, aynen hem bu asrımızda, hem o asra bakıp haber vermişler.
Ğasikin iza vekab (Karanlık çöktüğünde geceden) kelimeleri bu zamana değil, belki gecenin karanlığı bin yüz altmış bir (1161) ve çöktüğünde sekiz yüz on (810) ederek, o zamanlarda ehemmiyetli maddi manevi şerlere işaret eder. Eğer beraber olsa, Miladi bin dokuz yüz yetmiş bir (1971) olur. O TARİHTE DEHŞETLİ BİR ŞERDEN HABER VERİR. YİRMİ SENE SONRA ŞİMDİKİ TOHUMLARIN MAHSULÜ ISLAH OLMAZSA, ELBETTE TOKATLARI DEHŞETLİ OLACAK." (Şualar, On Birinci Şua, s. 421-422)
Ğasikin iza vekab (karanlık çöktüğü zaman): ebced değeri 1971
Cengizhan'ın doğum ve ölüm tarihleri 1162–1227
Bediüzzaman Şualar risalesini 1936-1949 yılları arasında yazmıştır. Dolayısıyla Üstad, 1971 YILINDA MEYDANA GELECEK SOSYAL OLAYLARI YAKLAŞIK 35 YIL ÖNCESİNDEN HABER VERMİŞ VE SÖYLEDİKLERİ TEK TEK GERÇEKLEŞMİŞTİR.
AVRUPA BİRLİĞİ'NİN OLUŞACAĞINI HABER VERMESİ VE SONRASINDA İSLAM AHLAKININ HAKİMİYETİNİ MÜJDELEMESİ
O vakit Eski Said demiş: "OSMANLI HÜKÛMETİ AVRUPA İLE HÂMİLEDİR. AVRUPA GİBİ BİR HÜKÛMETİ DOĞURACAK. AVRUPA DA İSLÂMİYETE HÂMİLEDİR; O DA BİR İSLÂM DEVLETİ DOĞURACAK," Şeyh Bâhid'e söylemiş. O allâme zât demiş: "Ben de tasdik ediyorum." (Münazarat, sf. 147)
Bediüzzaman 1911 yılında hazırladığı Münazarat adlı eserinde 46 yıl sonrasında temelleri atılacak olan Avrupa Birliği oluşumunu haber vermiştir. (Emirdağ Lahikası, sf. 499)
Bediüzzaman, Avrupa Birliği'ni haber verirken aynı zamanda ahir zamanda İslam ahlakının hakimiyetini de müjdelemiştir. Bediüzzaman'ın bu müjdeyi bildirdiği diğer bazı sözleri de şöyledir:
Bizim muradımız, medeniyetin mehasini ve beşere menfaati bulunan iyiliklerdir. Yoksa, medeniyetin günahları, seyyiatları değil ki, ahmaklar o seyyiatları, o sefahetleri mehasin zannedip taklit edip, malımızı harap ettiler. Medeniyetin günahları, iyiliklerine galebe edip, seyyiatı hasenatına racih gelmekle, beşer iki Harb-i Umumi ile iki dehşetli tokat yeyip, o günahkâr medeniyeti zîr ü zeber edip öyle bir kustu ki, yeryüzünü kanla bulaştırdı. İNŞAALLAH, İSTİKBALDEKİ İSLÂMİYETİN KUVVETİYLE, MEDENİYETİN MEHASİNİ GALEBE EDECEK, ZEMİN YÜZÜNÜ PİSLİKLERDEN TEMİZLEYECEK, SULH-U UMUMÎYİ DE TEMİN EDECEK. (Müellif-i muhteremi sonradan ilâve etmiştir.) (Sünuhat, sf. 58, haşiye)
"Şark husumeti, İslâm inkişafını boğuyordu; zâil oldu ve olmalı. Garp husumeti, İslâmın ittihadına, uhuvvetin inkişafına en müessir sebeptir; bâki kalmalı." Birden o meclisten tasdik emareleri tezahür etti. Dediler: "EVET, ÜMİTVAR OLUNUZ. ŞU İSTİKBAL İNKILÂBI İÇİNDE, EN YÜKSEK GÜR SADA İSLÂMIN SADASI OLACAKTIR!" (Sünuhat, sf. 62)
Bununla beraber imanın mahiyetindeki hârikulâde şehamet, izzet-i İslâmiyenin tabiatındaki âlempesent şecaat, uhuvvet-i İslâmiyenin intibahıyla her vakit mucizeleri gösterebilir. BİRGÜN OLUR ELBETTE DOĞAR ŞEMS-İ HAKİKAT HİÇ BÖYLE MÜEBBED Mİ KALIR ZULMET-İ ÂLEM? (Sünuhat, sf. 73)
GELECEKTEKİ BAZI OLAYLARI ALLAH'IN KENDİSİNE SİNEMA PERDESİ GİBİ SEYRETTİRDİĞİNE DAİR BEDİÜZZAMAN’IN AÇIK İZAHI
"1926 senesinde, İdris Köşkü Caddesi'ndeki, yine İdris-i Bitlisi Çeşmesi'nin karşısındaki evde dünyaya gelmişim. Babam merhum Vanlı Fakih İsa Cafer (1876-1963) Efendiydi. Pederim de Hizan'da dünyaya gelmişti. Daha çok gençken, Sultan Abdülhamid zamanında on beş-yirmi yaşlarında buraya, İstanbul'a tahsile gelmişti. Üstad Bediüzzaman'ı tâ Hizan ve Van'dan tanıyordu. Üstad Bediüzzaman'ın gıyabında evimizde bizlere, onun ilminden ve kahramanlığından sitayişle bahisler açardı. Üstad için 'Molla Said' ifadesini kullanırdı. "Üstad Bediüzzaman Rus esaretinden geldiği zamanlarda Eyüp'te bir müddet kalmıştı. Hatta İdris-i Bitlisi'nin hanımının adıyla anılan Zeyneb Hatun Camiinde bir Ramazan'da itikafta kalmıştı.
"Birgün, zannediyorum 1952 veya 53 senelerindeydi. Ben yalnız başıma evimizden çıkıp İdris-i Bitlisi'nin hanımının adıyla anılan Zeyneb Hatun Camii'ne doğru gidiyordum. Sokağın başında karşıma üç kişi çıktı. Bunların ikisi genç ve kıravatlıydı. Talebe oldukları belliydi. Üçüncü zat, cübbeli ve dar şalvarlı birisiydi. Ben bu zatlara selam verdim. Bu zat heybetli bir şekildeydi. Selam verince de zaten bakışlarıyla heybetini göstermişti. Gençler yirmi-yirmi sekiz yaşlarını gösteriyorlardı. Temiz kıyafetliydi ve üniversiteli oldukları anlaşılıyordu. Bu heybetli zat bana selam verdi ve 'Sen kimin oğlusun?' diye sordu. Ben hiç cevap vermeyerek, hemen eve koştum. Babamı çağırdım, 'Baba, baba, bir muhterem zat seni soruyor' dedim. Babam, 'Bu zat bizim Molla Said Efendi olmasın?' dedi. 'Bilmiyorum' dedim. Babam ise kapıdan çıkarak, bu zatları karşılamak için koştu. Bize doğru on beş-yirmi adım kadar gelmişlerdi. Babam tanıdı ve hemen Üstad'ın ellerine kapandı, ellerini öpmek istedi, Üstad elini çekti ve öptürmedi. Yürüyerek mezarlığın başına kadar gittiler. Üstad Bediüzzaman, uzun bir ağacın yanındaki yuvarlak bir taşın üzerine varıp oturdu.
"Merhum babam da Üstadın yanına oturdu, diğer genç üniversiteliler de oraya oturdular. Ben ise arkada ve ayakta durarak konuşmalarını dinlemeye çalışıyordum. Bazen Kürtçe konuşuyorlardı. Ben o zaman konuşmalarını anlayamıyordum. Türkçe konuştukları zaman ben de anlıyordum. Galiba babam Üstada bir şey söyledi. Üstad ona cevaben: 'HİÇ ÜZÜLMEYE DEĞMEZ. BEN ŞİMDİKİ BU HALLERİ, BUGÜNÜN BÖYLE OLACAĞINI, SENELER EVVEL GÖRMÜŞTÜM. HANİ ŞİMDİ SİNEMA DİYORLAR YA, BUNUN BEN BÖYLE OLACAĞINI, AYNEN BU TAŞIN ÜZERİNE OTURMUŞTUM VE AŞAĞIDAKİ DENİZİ SEYREDİYORDUM, SİNEMA PERDELERİ GİBİ BUGÜNLER GÖZLERİMİN ÖNÜNDEN GELİP GEÇMİŞTİ.'
"Bu bahisten sonra Üstad'la babam yine Kürtçe konuşmaya başladılar. Bu yuvarlak taşın üzerinde on beş dakika kadar oturdular. Oradan kalkarak babamla vedalaştılar ve ayrıldılar. Üstad Bediüzzaman Eyüb'e doğru yürüyüp gitti. Biz babamla eve dönerken, ben babama sormaya başlamıştım. Babam bana 'Bu zat benim sana daima bahsini ettiğim Molla Said dediğim zattır, Bediüzzaman'dır.'
KAYNAK: (Son Şahitler adlı eserin, dördüncü cildinden derlenmiştir.)
HANIM ÖĞRENCİLERİN ELLİ YIL SONRAKİ HALLERİNİ GÖRMESİ
"Bir zaman, Eskişehir hapishanesinin penceresinde bir cumhuriyet bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raksediyorlardı. BİRDEN MANEVÎ BİR SİNEMA İLE ELLİ SENE SONRAKİ VAZİYETLERİ BANA GÖRÜNDÜ. VE GÖRDÜM Kİ: O ELLİ-ALTMIŞ KIZLARDAN VE TALEBELERDEN KIRK-ELLİSİ KABİRDE TOPRAK OLUYORLAR, AZAB ÇEKİYORLAR. VE ON TANESİ, YETMİŞ-SEKSEN YAŞINDA ÇİRKİNLEŞMİŞ, GENÇLİĞİNDE İFFETİNİ MUHAFAZA ETMEDİĞİNDEN SEVMEK BEKLEDİĞİ NAZARLARDAN NEFRET GÖRÜYORLAR.. kat'î müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler. Geldiler, sordular. Ben dedim: Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz." (Şuâlar, s. 198)
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ’NİN GECE GÖRDÜĞÜ RÜYALAR GÜNDÜZ AYNEN ÇIKARDI
Rüya-yı sadıka benim için hakkalyakin (mârifet mertebesinin en yükseği. En yakînî bir surette hakikatı müşahede edip yaşamak hali.) Derecesine gelmiş ve pek çok tecrübâtımla kader-i ilâhînin her şeye muhit olduğuna bir hüccet-i kàtı' hükmüne geçmiştir. EVET, BU RÜYALAR, BENİM İÇİN, HUSUSAN BU BİRKAÇ SENE ZARFINDA O DERECEYE GELMİŞTİR Kİ, MESELÂ YARIN BAŞIMA GELECEK EN KÜÇÜK HADİSAT VE EN EHEMMİYETSİZ MUAMELÂT VE HATTÂ EN ÂDİ MUHAVERAT YAZILI OLDUĞUNU VE DAHA GELMEDEN MUAYYEN OLDUĞUNU; VE GECEDE ONLARI GÖRMEKLE, DİLİMLE DEĞİL, GÖZÜMLE OKUDUĞUM BANA KATÎ OLMUŞTUR. BİR DEĞİL, YÜZ DEĞİL, BELKİ BİN DEFA, GECEDE, HİÇ DÜŞÜNMEDİĞİM HALDE GÖRDÜĞÜM BAZI ADAMLAR VEYAHUT SÖYLEDİĞİM MESELELER, O GECENİN GÜNDÜZÜNDE, AZ BİR TABİRLE AYNEN ÇIKIYOR. Demek, en cüz'î hadisat (en küçük bir olay) vukua gelmeden (meydana gelmeden) evvel hem mukayyettir (kayıtlıdır), hem yazılmıştır. Demek tesadüf yok; hadisat (olaylar) başıboş gelmiyor, intizamsız değillerdir. (Mektubat, s. 372)
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ GELECEĞE DAİR ÇOK HABER ALIRDI ANCAK BUNLARIN BİR KISMINI AKTARMASINA İZİN VERİLMEMİŞTİR
BU MAKAMDA PERDE İNDİ. YAZMAYA İZİN VERİLMEDİ. Başka zamana te'hir edildi (ertelendi). (Şualar, s.266)
Mânevî ve ehemmiyetli bir cânibden (yönden), şimdiki zelzele münâsebetiyle altı yedi cüz'î suâle karşı, YİNE MÂNEVÎ İHTAR (UYARI) YARDIMIYLA CEVAPLARI KALBE GELDİ. TAFSİLEN (UZUN UZADIYA) YAZMAK KAÇ DEFA NİYET ETTİMSE DE İZİN VERİLMEDİ. YALNIZ İCMALEN (ÖZLÜCE) KISACIK YAZILACAK. (Sözler, s.178)
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ ÖLECEĞİ TARİHİ VE MEZARININ YIKILACAĞINI ÇOK ÖNCEDEN BİLDİRMİŞTİR
Bediüzzaman öleceği tarihi, ölümünden bir süre sonra kendi mezarının yıkılacağını ve ayrıca bu olayın 1921 yılında gerçekleşeceğini "Eddai" isimli şiirinde detaylı olarak bildirmiştir. (Sözler, s. 635)
Bediüzzamanın yazdığı şiirin adı olan eddai kelimesinin EBCEDİ : 86'DIR. ÜSTAD DA 86 YAŞINDA VEFAT ETMİŞTİR.
EDDÂİ
Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde
Said'den YETMİŞ DOKUZ emvat (ölüler) bâ-âsam (günahlar ile) âlâma (elemler). (BEDİÜZZAMAN, HİCRİ 1379'DA VEFAT ETMİŞTİR.)
SEKSENİNCİ OLMUŞTUR, mezara bir mezar taş. (HİCRİ 1380'DE MEZARI YIKILMIŞTIR.)
Beraber ağlıyor hüsrân-ı İslâm'a. (sıkıntı çeken İslama)
Mezar taşımla pür-emvat (ceset dolu) enindar (inleyen) o mezârımla
Revânım sâha-i ukba-yı ferdâma. (yürüyorum gelecek olan ahiret hayatıma)
Yakinim var ki (kesinlikle eminim ki): İstikbal semâvatı zemin-i Asya (Asya Kıtası, geleceğin aydınlığı)
Bâhem (beraber) olur teslim, yed-i beyza-yı İslâm'a. (İslam'ın aydınlık ve dost eline birlikte teslim olur,)
Zira yemin-i yümn-i imandır (çünkü İmandan gelen kuvvet ve bereket)
Verir emn-ü eman ile enâma (İnsanlara güven ve huzur verir)...
Said Nursi, bu şiirinde, YETMİŞ DOKUZ EMVAT ifadesi ile Hicri 1379 yılına işaret etmektedir. Üstad bu tarihte vefat etmiştir.
Yine şiirinde "SEKSENİNCİ OLMUŞTUR mezara bir mezar taş" ifadesiyle belirttiği gibi, ölümünden bir süre sonra, yani HİCRİ 1380 YILINDA MEZARI YIKILMIŞ VE MÜBAREK BEDENİ BAŞKA BİR YERE NAKLEDİLMİŞTİR.
Üstad, Eddai'yi 1918-1920 yılları arasında yazmış yani vefatındanYAKLAŞIK 40 SENE ÖNCESİNDEN KENDİ VEFAT VAKTİNİ ALLAH’IN İZNİ VE RAHMETİYLE BİLDİRMİŞTİR.
Barla Lahikasında sayfa 186'da talebesi Hafi Ali ağabeyin bir mektubunda,
(... ÖYLE DE 14. ASRIN HADİM-İ KUR'ANI DA DOKUZ YAŞINDAN ALTMIŞYAŞINA KADAR BİLA-İSTİSNA DOĞRUDAN DOĞRUYA KUR'AN NAMINA HİZMET ...) ifadesi geçmektedir. Ve bu mektup yazıldığında Üstad Hazretleri 60 yaşındadır. Ve o tarihte AYNI MEKTUBUN "ALTMIŞ" İFADESİNİN ÜZERİNE ÜSTAD HAZRETLERİ KENDİ EL YAZISIYLA "SEKSENALTI" İFADESİNİ EKLEMİŞTİR. Yani hem SEKSENALTI YAŞINA KADAR YAŞAYACAĞINI HEM DE KUR'AN NAMINA HİZMET EDECEĞİNİ vefatından 26 sene önce haber vermektedir.