İnsan bu dünya hayatında ancak çok
kısa bir süre yaşar. İnsanların bir kısmı dünya hayatının geçiciliğini
düşünmekten kaçınır. Ama aslında bu durum, onların bu gerçeği kavrayamamış
olmalarından kaynaklanmaz. Çünkü hemen her gün bu gerçeği ortaya koyan pek çok
olayla karşılaşırlar. Kimi zaman bir yakınlarının iflas ettiğine, kimi zaman
bir kaza geçirdiğine, kimi zaman da yaşamını yitirdiğine şahit olurlar.
Hepsinden önemlisi, başta kendileri olmak üzere tüm tanıdıklarının her geçen
gün ölüme daha da yaklaştıklarını bizzat yaşayarak görürler. Yaşlılıkla
birlikte kaybolan güzellikleri zamanla ortaya çıkan hastalıklar, acizlikler ve
zayıflıklar insanların dünya hayatının geçiciliğini anlayabilmeleri için
fazlasıyla yeterlidir.
Buna rağmen bazı kimseler bu konuyu
düşünmekten kaçınırlar. Bunun nedeni, düşünürlerse dünyaya bağlanamayacaklarını
bilmeleridir. Eğer insanlar hayatın çok kısa olduğunu, her an hiç
beklemedikleri herhangi bir sebeple ölebileceklerini, güzellik, zenginlik,
itibar gibi değerlerini her an yitirebileceklerini düşünecek olurlarsa, bunlara
sadece hak ettikleri kadar değer vereceklerdir. Bunun sonucunda ise hırs
yapmalarının mantıksızlığını anlayacak ve dolayısıyla tümüyle Allah'ın rızasını
ve ahiret hayatını kazanmaya yönelmeleri gerekecektir.
Günlük işlerine dalarak ölümü düşünmeyen
insanlar, beraberinde çok önemli bir gerçeği daha göz ardı etmektedirler.
Dünyadaki hayat inanılmaz derecede kısadır. Allah insanların dünyaya hırsla
bağlanmamaları için yeryüzünde güzelliklerin yanı sıra pek çok eksiklik,
çirkinlik de yaratmış ve dünyanın geçiciliğini de tekrar tekrar gözler önüne
sermiştir. Ancak bu, üzerinde detaylıca düşünülmesi gereken konulardan biridir.
Şöyle bir düşünün; en değer verdiğiniz, en güzel
gördüğünüz şeyler kısa sürede eskimekte, sevdikleriniz birer birer ölmekte,
çevrenizdeki en güzel insanlar yaşlanmakta, hastalıkların biri bitip öteki
başlamaktadır. Şimdiye kadar yaşadığınız en mutlu anlarınız da, gelmesini
sabırsızlıkla beklediğiniz anlar da, çok sıkıntılı olduğunuz anlar da hepsi
geçti, tarihe karıştı. İşte bundan sonra da böyle olacak ve siz bu sırada, göz
açıp kapayıncaya kadar geçen bir süre içinde hep deneneceksiniz. Bu imtihan ta
ki ölüm gelip sizi buluncaya kadar devam edecek... Sonra ise yeryüzünde tarih
boyunca gelmiş geçmiş bütün insanlar gibi yaptıklarınızın karşılığını
eksiksizce göreceksiniz, buna göre sonsuz hayatınız başlayacak.
Oysa insan hiçbir güzelliğin,
hiçbir mutlu anının geçici olmasını istemez. Fakat çarçabuk geçen dünyada ne
kadar uğraşsa da bu imkansızdır. O zaman bu arzulara nasıl ulaşacaktır? İşte
cennet, insanın tüm bu isteklerine tahmin edilenden de fazlasıyla kavuşacağı
tek yerdir.
Siz de içinizdeki tüm bu istekleri
yaşayabileceğiniz yerin dünya olmadığını; eğer gerçekten sonsuz nimetleri
istiyorsanız dünya hayatının peşine düşmemeniz, aksine ahiret için hazırlık
yapmanız gerektiğini unutmayın.
Şeytanın en büyük hilelerinden
biri insanlara, dünya hayatını ve buradaki nimetleri hiç sona ermeyecek
gibi göstermesidir. Müminlerin şeytanın bu hilesi karşısında çok
dikkatli olmaları gerekir. Dünyanın çok kısa olduğu Allah'ın Kuran'da
bildirdiği ve düşünen her insanın yaşarken de farkedebileceği kesin bir
gerçektir. Bu gerçeği kavrayan insanların bu kadar kısa ve geçici bir hayat
için, ahiretteki sonsuz ve gerçek hayatı gözardı etmesi büyük bir akılsızlık
olur. Allah'ın dünya hayatının geçiciliği hakkında insanları ayetlerle şöyle
uyarmaktadır:
"Ey
kavmim, gerçekten bu dünya hayatı, yalnızca bir meta (kısa süreli bir
yararlanma)dır. Şüphesiz ahiret, (asıl) karar kılınan yurt odur." (Mümin
Suresi, 39)
Gerçek şu ki bunlar, çarçabuk geçmekte olan
(dünyay)ı seviyorlar. Önlerinde bulunan ağır bir günü bırakıyorlar. (İnsan
Suresi, 27)
Hayır;
siz çarçabuk geçmekte olanı (dünyayı) seviyorsunuz. Ve ahireti terk edip-bırakıyorsunuz,
(Kıyamet Suresi, 20-21)
Allah'ı unutmuş olan insanlar dünyaya
yönelik bir çaba içindedirler, ama ayette ifade edildiği gibi bu dünyanın
önemli bir sırrı vardır; dünya hayatı çarçabuk geçmektedir. Dünyaya
bağlananların unuttukları, düşünmeye yanaşmadıkları, hatırlatıldığında
kaçtıkları bir konudur bu. Ancak ne kadar kaçmaya çalışsalar da hiç
değişmeyecek bir gerçektir.
Ahirette sonsuza kadar devam edecek
olan cennet ve cehennem hayatının tüm detayları Allah'ın vahyiyle tarif
edilmiştir. Buna rağmen insan çok kısa süren bu hayata yönelir ve nefsine fayda
sağlamaya çalışır. Halbuki olayları biraz akılcı değerlendirebilen ve
gerçekleri düşünen bir insan, dünya hayatının sonsuz hayat yanında ne kadar
değersiz olduğunu görüp anlar. Ve ahirette sonsuza kadar sürecek olan hayatını
eşşiz nimetlerle dolu cennette geçirmek için çalışır. Bunun tek yolu da ihlasla
Allah'a yönelmektir. Kesinlikle gerçekleşecek olan bitişi hiç düşünmeyip, dünya
hayatının sonunu görmek istemeyenler ise cehennem azabını hak etmişlerdir
kuşkusuz....
Herkesin kesin olarak bildiği gibi
dünyadaki yaşam süresi sınırlıdır. Bir kaç saat, bir gün, bir yıl, 30 yıl ya da
70 yıl... Ve herkes şunu da kesin olarak bilir ki sınırlı olan herşey eninde
sonunda bitecektir. Bir insan 80 yıl da yaşasa, 100 yıl da yaşasa her geçen gün
kaçınılmaz olan sona doğru ilerler. Bunun örneklerini istisnasız herkes kendi
hayatında görmüştür. Düşünün ki, uzun vadeli olarak yaptığınız her planla
eninde sonunda karşılaşmışsınızdır. Şu anda geriye dönüp baktığınızda
söyleyeceğiniz ilk söz "ne kadar çabuk geçti!" olacaktır.
Şu an 30 yaşında olan bir insan
düşünelim. Kendisine 30 yılın nasıl geçtiğini sorsanız muhtemelen "o kadar
hızlı geçti ki anlayamadım" diyecektir. Yaptıklarını anlatmasını isteseniz
en fazla birkaç saatte, geçen 30 yılı özetleyecektir. Ve bu insanın önünde en
fazla 30 yıl kadar daha ömrü vardır. Önündeki zaman da geçmişteki zaman kadar
hızla geçip gidecektir.
Liseye başlayan bir genci düşünün.
Birinci sınıftayken liseyi bitirmesinin çok uzun süreceğini, bu sürenin bir
türlü sona ermeyeceğini düşünür. Ancak bir gün kendini liseyi ve hatta
üniversiteyi bitirmiş bulur ve birinci sınıftayken neler düşündüğünü dahi
hatırlamaz. Aklında başka planlar vardır. Belki de birkaç ay sonra yapacağı
evliliği planlıyordur ve o günün bir türlü gelmeyeceği kanaatindedir. Ama o gün
de gelir ve ondan sonra planını yaptığı başka günler de. Hatta zaman o kadar
hızlı geçer ki kişi bir anda kendini evlenmiş, çocukları ve torunları olmuş
yaşlı bir insan olarak bulur. Artık dünya hayatı için belirlenen süre dolmak
üzeredir. O büyük güne belki birkaç yıl, belki bir kaç hafta, hatta belki de
birkaç dakika kalmıştır...
Hayatın kısa olması, ölümlü olmak ve
dünyaya bir kere gelmek, her insan için en önemli gerçeklerdendir. Belli bir
yaşa kadar insan bu önemli gerçeğin farkına varamamış olabilir, ancak bunu fark
ettiği anda tüm yaşamını gözden geçirmesi ve Allah'ın kendisinden istediği
şeylere göre yeniden yaşantısını düzenlemesi gerekir. Çünkü hayat kısadır, ama
insan ruhu -Allah'ın dilemesiyle- sonsuza kadar yaşayacaktır. Sonsuzun yanında
60-70 senelik hayatın hiçbir kıymeti yoktur. Dünyanın ömrü, ahiretin sonsuzluğu
yanında, denize nisbetle bir damla kadar bile değildir. Burada az bir zevk
almak için sonsuz hayatı feda etmek ise elbette akılsızlıktır.
Dünya hayatı bir gün aniden yok
olacak ve insan ebediyen yaşayacağı ahiret yurduna geçecektir. Oysa dünya
hayatının geçici ve son derece kısa olduğunu fark edemeyen gaflet içindeki bazı
insanlar, büyük bir tutku ve hırsla dünyaya bağlanmıştır ve sadece dünya için
yaşamaktadır. Çocukluğundan itibaren sürekli geleceğe dönük planlar yapar,
hayatını istekleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışır. Ömrü, bu oyalanmalarla,
dünyanın ne kadar kısa ve geçici olduğunu düşünmeden aniden son bulur. Tıpkı
gördüğü ve uzun sürdüğünü sandığı, ama aslında uyuduğu sürenin yalnızca birkaç
saniyesini kaplayan rüyanın sona ermesi gibi... Ahirette, dünya hayatının
sadece bir rüya gibi çok kısa sürdüğünü, kesin olarak yanıldığını anlar. Rüya,
dünya hayatına göre ne kadar kısaysa, dünya hayatı da ahirete kıyasla o kadar
hatta kıyaslanamayacak derecede kısadır.
Rüyanızda çok uzun bir vaktin geçmiş
olduğunu sanmanıza rağmen tüm rüya yalnızca birkaç saniye sürmüştür. Ne kadar
aksini ispat etmek isteseniz de bunun yalnızca birkaç saniyelik bir rüya
olduğunu kabul etmek durumunda kalırsınız. İşte çok kısa süren dünya hayatını
tüketip de ahirete giden inkarcıların şaşkınlığı da aynı bu şekilde olacaktır.
Çok uzun süreceğini zannettikleri dünya hayatı onları aldatmıştır. Öyle ki kimi
bin yıl, kimi bin yıldan da fazla hayatlarını sürdürebilecekleri gibi bir hisse
kapılmışlardır. Oysa ölümlerinin ardından diriltildiklerinde, dünyada aslında
çok az bir süre kaldıklarını anlayacaklardır.
İnsan ahiret hayatına geçtiğinde
dünya hayatına dair geriye kalan yalnızca zihnindeki kısa hatıralar olacaktır.
Dünya hayatının ahiretin yanında "göz açıp kapaması" kadar kısa
sürede geçen bir yaşam olduğunu, şöyle bir örnekle açıklayabiliriz:
Rüyanızda çok güzel bir ilkbahar
gününde bir ırmak kenarında oturduğunuzu düşünün. Bulunduğunuz ortamda rüzgarın
hafif esintisinden kaynaklanan ferahlatıcı bir serinlik, akan suyun hoşa giden
sesi, birbirinden gözalıcı çiçekler olduğunu hayal edin. Bir yandan bu
güzellikleri izlediğinizi, bir yandan da sevdiğiniz bir arkadaşınızla sohbet
ettiğinizi düşünün; havadaki temiz çiçek kokularını kokladığınızı, kuşların
güzel cıvıltılarını duyduğunuzu farz edin. Tam bu duyguları hissederken
uyandığınızı ve gerçekte yalnızca yatağınızda yatmakta olduğunuzu düşünün.
Böyle bir durumda gerçek sandığınız herşeyin, aslında yalnızca bir rüya,
beyninizde oluşan bir hayalden ibaret olduğunu ve bir anda kaybolup gittiğini
fark edersiniz.
Şimdi bir de, aynı şeyleri
uyandıktan sonra gerçekleştirdiğinizi düşünelim. Gerçekten çok iç açıcı bir
ırmak kenarında, sevdiğiniz bir arkadaşınızla, çeşitli güzellikleri seyrederek
sohbet ettiğinizi varsayalım.
Bu iki olayı da yaşadıktan sonra
size "Bunlardan hangisini tercih edersiniz?" diye sorulsa, elbette
"Uyandıktan sonra yaptıklarımı" şeklinde cevap verirsiniz. Bunun
sebebi, rüyada yapılanların rüyada kalması, insana gerçek hayatında hiçbir şey
kazandırmamasıdır. Hiç kimse rüyasında kaybettikleri için ciddi anlamda
üzülmez; çünkü bunların asıl hayatını etkilemediğini bilir. İnsan rüyasında,
yaptıklarından ne kadar çok haz duysa da, ne kadar çok eğlense de, bu ona
hiçbir zaman, gerçek hayatta uyanıkken yaptıkları kadar zevk vermez.
Rüyanın gerçek ile kıyaslanması
gibi, dünya hayatı da ahiret hayatı ile kıyaslandığında çok kısa ve geçicidir.
Uykudan uyandığınızda rüyanızdaki hayali dünyadan çıkıp gerçek yaşantınıza
dönmeniz gibi, çok gerçekçi gibi görünen bu dünya hayatı da kısa bir süre
içinde sona erecek ve asıl sonsuz hayatınızı yaşayacağınız ahiret hayatı
başlayacaktır.
İnsanlar dünya üzerinde
geçirecekleri 60-70 yıllık ömrü başta çok uzun ve tatmin edici sanırlar, oysa
çok kısa bir süre sonra bu ömrün sonuna gelir ve mezarın kapısına dayanırlar.
Ölüm yaklaştıkça da, yaşadıkları hayatın ne kadar kısa olduğunu daha iyi
anlarlar. Allah dünyada yaşanan bu sürenin kısalığını ayetlerde bildirmiştir:
Gündüzün
bir saatinden başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları biraraya
toplayacağımız gün... (Yunus Suresi, 45)
Sizi
çağıracağı gün, O'na övgüyle icabet edecek ve (dünyada) pek az bir süre
kaldığınızı sanacaksınız. (İsra Suresi, 52)
Zaman, eskiden sanıldığı gibi sabit
değil tam tersine izafi bir kavramdır. Bu konu bilimsel olarak ispatlanmış bir
gerçektir. Rüyada insanın saatler boyu yaşadığını sandığı bir olay dünya
zamanına göre yalnızca birkaç saniyede gerçekleşir. En uzun rüya bile dünyadaki
hesaba göre birkaç dakika sürer. Fakat rüyayı gören kişi belki de rüyasında
günler geçirmiştir. Allah zamanın göreceli olduğuna ayetlerde işaret
etmektedir:
Melekler
ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.
(Mearic Suresi, 4)
Gökten
yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin
yıl süreli bir günde yine O'na yükselir. (Secde Suresi, 5)
Aynı şekilde dünyada uzun yıllar
yaşayan bir insan, aslında ahiretteki zaman boyutuna göre çok az bir süre
yaşamış olur. İnsanlar dünyanın kısa sürdüğünü ahirette açıkça itiraf
edeceklerdir. Ahirette insanların kendi aralarında dünya hayatının kısalığına dair
yaptıkları konuşma Kuran'da şöyle bildirilmektedir:
Dedi
ki: " Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız? "
Dedi
ki: " Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor."
Dedi
ki: " Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz"
(Müminun Suresi, 112-114)
Bu insanların konuşmalarından da
anlaşıldığı gibi, insanlar öldükten sonra dünyada aslında çok kısa bir süre
kaldıklarını anlamaktadırlar. Ayette geçen "bir gün ya da bir günün birazı
kadar" ifadesi çok uzun sanılan ömrün ne kadar kısa olduğunu açıkça
belirtmektedir. Bu, Allah katından bildirilmiş açık bir gerçek iken insan neyi
neye tercih edeceğini çok iyi düşünmelidir. Sonsuz cenneti mi, yoksa çok kısa
süreli dünyayı mı hedefleyerek hareket edecektir? İnsanın arzularını
belirlerken üzerinde düşünmesi gereken en önemli unsur, kısa ve geçici olan
dünya hayatının faydasının da yine kısa ve geçici olacağıdır.
10 yıl yaşamış bir insan da 100 yıl
yaşamış bir insan da ayetlerde ifade edildiği gibi dünyada en fazla bir gün
kadar ömür sürdüğünü eninde sonunda fark edecektir. Tıpkı rüyadan uyanan ve çok
uzun bir tatil geçirdiğini zannederken yalnızca birkaç saniyenin geçtiğini
farkeden insan gibi... Hatta yaşadığı ömür ona öyle kısa gelecektir ki,
aşağıdaki ayette bildirildiği gibi büyük hırslarla geçirdiği ve yıllarca süren
hayatının yalnızca bir saat içine sığdığına yemin dahi edecektir:
Kıyamet
saatinin kopacağı gün, suçlu-günahkarlar, tek bir saatin dışında (dünya hayatı)
yaşamadıklarına and içerler. İşte onlar böyle çevriliyorlardı. (Rum Suresi, 55)
Durum böyleyken, insanın sonsuz yaşamını bu geçici dünya hayatı uğruna
tehlikeye atmasının ne büyük bir akılsızlık olduğu ortadadır. Üstelik dünya
hayatının ahiret hayatına kıyasla ne kadar kısa olduğu düşünülürse...
Dönüp arkanıza baktığınızda, zamanın müthiş bir süratle geçişinden dolayı
hiçbir şeyden tam tatmin olamadığınızı görürsünüz. Belki belli bir zamana kadar
bu gerçeği fark edememiş de olabilirsiniz. Ama bu gerçeği anlamaya başlayan bir
insan artık herşeyi daha akılcı düşünmeli, kendisini ve herşeyi yaratan
Allah’ın insanlardan istediklerini öğrenmeli, hayatını da buna göre
düzenlemelidir. En başta dünyada kendisine herşeyi veren, ahirette ise sonsuza
kadar verecek olan Rabbini hoşnut etmeye çalışmalıdır. Çünkü bu gerçeği
anlamazlıktan gelip kısacık dünya hayatlarını sorumsuzca tüketen inkarcılar,
ahirette şiddetli bir şaşkınlık yaşayacaklardır. Diriltilip Allah’ın huzuruna
getirildiklerinde dünyada çok kısa bir süre kaldıklarını anlayacaklardır.
Bu nedenle dünyayı, asıl yurdumuz olan ahirete gitmek için bir bekleme
salonu olarak düşünmek gerekir. Bir bekleme salonundaki eşyaların ve orada
yaşanan olayların insanı ne kadar ilgilendireceği açıktır. Hiçbir yolcu,
bekleme salonunda uzun bir süre kalacakmış gibi oraya yerleşip, bütün
planlarını bu bekleme salonuna göre yapmaz. Çünkü burada çok kısa bir süre
kalacaktır. Burada dışarıyı düşünmeden yalnızca bekleme salonunu göz önüne
alarak aldığı kararlar ya da yaptığı hareketlerin dışarda bir faydası
olmayacaktır. Aynı şekilde, dünya için yapılan hiçbir şeyin de ahirette bir
faydası olmayacaktır. Bu nedenle dünya için yapılan işlerin eninde sonunda
Kuran'da bildirildiği üzere, bir serap gibi yok olacağını bilmek gerekir.
Kuran'da bunun haber verildiği ayet şöyledir:
İnkâr
edenler ise, onların amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer; susayan onu
bir su sanır. Nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah'ı bulur.
(Allah da) Onun hesabını tam olarak verir. Allah, hesabı çok seri görendir.
(Nur Suresi, 39)
Ayette açıkça bildirildiği gibi, dünya için yapılanların hepsi birgün yok
olup gidecek ve insan yalnız Allah rızası için yaptıklarıyla Rabbimizin
huzurunda hesap verecektir. İşte o an insan yanılgısını farkedecek ve cehennem
azabı karşısında sonsuz bir çaresizlik ve pişmanlık duymaya başlayacaktır.
Gaflet halinin sona erdiği, tüm gerçekleri birer birer fark ettiği o anda dünya
hayatına geri dönerek, Allah'ın emir ve yasaklarına uygun bir hayat yaşamak
isteyecektir. Ancak bunun için çok geç kalmıştır. Çünkü artık geri dönüş
yoktur:
İçinde
onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka
salih bir amelde bulunalım." Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın
öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse
(azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (Fatır Suresi, 37)
Suçlu-günahkarları,
Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz, gördük ve
işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde
bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye
yalvaracakları zamanı) bir görsen. (Secde Suresi,12)
Allah dünyanın geçici ve aldatıcı
süslerine tutkuyla bağlanmaktan insanları sakındırır. Çünkü kişinin ne malı, ne
güzelliği, ne de makamı, kısacası dünyada sahip olduğu hiçbir şey kendisine
ahirette fayda sağlamayacaktır. İnsan bedeni de dahil sahip olduğu herşeyi
dünyada bırakıp ahirete gidecektir. Toprağa konan bedeni çürüyüp gidecek,
dünyada hırsla sahiplendiği malı, mülkü zamanla yerle bir olacaktır. Ama
kendisi yapayalnız, tıpkı diğer tüm insanlar gibi sorguya çekilmek üzere
Rabbimizin huzuruna gelecektir.
Bazı insanlar dünya hayatını varlıklarının tek
amacı haline getirirler. Bu ise tam anlamıyla bir aldanıştır. Çünkü son derece
geçici, son derece eksik ve kusurlu olan dünya nimetleri, ebediyete ve
mükemmelliğe istek duyan insanı tatminden çok uzaktırlar. Allah ahireti istememizi
istemektedir:
"...Siz dünyanın geçici yararını
istiyorsunuz. Oysa Allah (size) ahireti istemektedir..." (Enfal Suresi,
67) ayetinde belirtildiği
gibi Allah kullarının ahirette en güzel makama ulaşmaları için dünyanın
eksikliklerle dolu olduğunu sürekli hatırlatır.
İnsanın Allah'ın huzuruna yalnız
başına getirileceği bu günle karşılaşmadan önce dünya hayatının ne kadar kısa
ve geçici olduğunu anlaması ve tefekkür etmesi gerekmektedir. Dünyanın çok kısa
bir süre sonunda mutlaka sona ereceği düşüncesi, insanın boş ve yararsız
işlerden yüz çevirmesine, dünya hayatındaki kısa zamanını en iyi şekilde
değerlendirerek, içinde bulunduğu gafletten kurtulmasına vesile olacaktır. Siz
de bu hatırlatmaları sakın göz ardı etmeyin ve sonsuz mutluluk için dünyada
Allah'ı hoşnut etmeniz gerektiğini unutmayın.
"BİLİNÇSİZ"
15 YIL
Her insan gün içinde belli bir
zamanı uyuyarak geçirmek zorundadır. Ne kadar çok işi olsa da, ne kadar
istemese de belli bir süre sonra uyuması ve bedenini dinlendirmesi, gününün en
az 1/ 4'ünü bir yerde yatarak geçirmesi kaçınılmazdır. Aksi takdirde hayatını
sürdürmesi imkansız hale gelir. Hergün yaşadığı 24 saatin aslında en fazla 18
saatini şuurlu olarak geçirir, geri kalan minimum 6 saatlik uykuda bilinci
tamamen kapalıdır. Bu açıdan bakınca karşımıza şöyle çarpıcı bir rakam çıkar:
Ortalama 60 senelik bir yaşamın en az 1/ 4'ü yani 15 senesi
"bilinçsiz" olarak geçmektedir.
Peki uykunun bir alternatifi var
mıdır? "Ben uyumak istemiyorum" diyen insan için durum nasıl olur?
İki gün uyumayan insanın gözleri
kanlanır, cildi bozulur, rengi solar. Bu süre daha da uzayacak olursa, şuur
kaybına kadar varabilecek durumlar oluşur. İnsan istese de istemese de bir
günün sonunda mutlaka gözleri kapanır, dikkati dağılır ve kendini birden bire
uykuya dalmış olarak bulur. Bu kaçınılmazdır; en güçlüsünden en zayıfına, en
güzelinden en çirkinine, en zengininden en fakirine; bu, herkes için değişmez
bir kuraldır.
Uykunun hemen öncesinde, vücut adeta
ölür gibi duyarsızlaşmaya başlar, hiçbir şeye tepki veremez hale gelir. Biraz
önce sesi duyan ve algılayan kulaklar, fiziksel açıdan sağlam bir durumda
olmalarına rağmen duyamaz, fonksiyonlarını yerine getiremezler. Beden bütün
faaliyetlerini minimum seviyeye indirir, dikkat azalır, konsantrasyon düşer,
hareketler yavaşlar. Ölümü ruhun bedenden ayrılması olarak tanımladığımıza
göre, bu da bir tür ölümdür. Çünkü insanın bedeni yatağında yatmaktadır ama o
anda ruhu çok farklı bir mekanda, çok farklı olaylar yaşadığını sanmaktadır.
Belki kendisini deniz kenarında, sıcağın altında hissetmektedir, ama aslında o
an odasında yatmaktadır. Ölüm de insana aynı etkiyi yapar: Onu bu dünyada
kullandığı bedenden ayırır ve yeni bir bedenle yeni bir dünyaya taşır.
Uyku ile ölüm arasındaki bu
benzerlik, Kuran'da da vurgulanır. Bir ayette "sizi geceleyin öldüren ve gündüzün 'güç yetirip
etkilemekte olduklarınızı' bilen, sonra adı konulmuş ecel doluncaya
kadar onda sizi dirilten O'dur" şeklinde buyrulmaktadır. (Enam
Suresi, 60) Ölüm ile uykunun benzer iki olay gibi anlatıldığı bir başka
ayet ise şöyledir:
Allah,
ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar).
Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı tutar, öbürünü ise adı
konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için
gerçekten ayetler vardır. (Zümer Suresi, 42)
Ama her nedense insanlar,
hayatlarının dörtte birini algıya dair hiçbir fonksiyonlarını yerine getiremez
bir durumda "ölü" halde geçirdikleri halde, bunun anlamını pek
düşünmezler. Uykuya dalmaları ile birlikte dünyada kendileri için önemli olan
ne varsa bir kenara bıraktıklarını hiç akıllarına getirmezler. Oysa insan uykuya
daldığı an, o gün içerisinde kazandığı para, girdiği önemli bir sınav, aldığı
güzel bir hediye artık onun için hiçbir şey ifade etmez. Bu, bir nevi dünya ile
hiçbir bağlantısının kalmaması anlamına gelir.
Buraya kadar verilen tüm örnekler,
insan hayatının aslında ne kadar kısa olduğu ve ne kadar "zaruri"
işlerle geçirildiğini anlatmaktadır. Bu hayattan, zaruri işlere harcanan tüm
zamanları çıkardığımızda; bir insanın eğlendiğini düşündüğü, isteklerini
yapabildiği, "dünyada istediğim gibi yaşıyorum" diyebildiği anlar son
derece azdır. Geriye dönüp baktığında, sadece beslenmeye, giyinmeye,
temizlenmeye, uyumaya ve daha iyi şartlarda yaşamak için çalışmaya harcadığı
yılları kapsayan çok uzun bir zaman dilimi ile karşı karşıya kalır.
İnsanın dünyada geçirdiği zamanla ilgili
hesaplamalar kuşkusuz düşündürücüdür. Ortalama 60 yıllık bir ömrün en az 15-20
yılı kesin olarak uykuda geçmektedir. Geriye kalan 40-45 senenin ise ilk 5-10
yılı çocukluktan kaynaklanan bir şuursuzluk dönemidir. Yani 60 yıl yaşayan bir
insan aslında bu yaşamının yarısını "şuursuz" olarak geçirmektedir.
Diğer yarısı ile ilgili ise pek çok rakam verilebilir. Örneğin, çok uzun bir
zaman dilimi yemek hazırlayarak ve yiyerek, bedenini ve çevresini temizleyerek,
trafikte bir yere ulaşmaya çalışarak geçmektedir. Bu örnekleri çok fazla
arttırabiliriz. Sonuçta ortaya çıkan ise "koskoca ömür"den geriye
doğal ihtiyaçlarını karşılaması dışında belki 3-5 senelik bir vaktin
kaldığıdır. Peki bu kadarcık bir zamanın sonsuz hayat yanında nasıl bir değeri
olabilir?
İşte bu noktada gerçek iman sahibi
insanlar ile inkarcı insanlar arasındaki büyük fark ortaya çıkar. İnkarcı insan
hayatının yalnızca bu dünyada yaşadığı yıllardan ibaret olduğunu sanmıştır. Ve
"göz açıp kapayıncaya kadar" geçen dünyanın kendince "tadını
çıkarmaya" çalışır, ama boşuna yorulur. Çünkü dünya hayatı hem çok
kısadır, hem de çok sayıda eksikliklerle doludur. Dahası, Allah'a güvenip
dayanmadığı için, dünyanın bütün sıkıntılarının, endişe ve korkularının acısını
çeker.
İman sahibi olan insan ise, tüm
hayatını Allah'ın rızasını kazanmak için çalışarak geçirmiş, Allah'a teslim
olmanın huzuru sayesinde dünyanın tüm korku ve hüzünlerinden kurtulmuş ve sonuç
olarak da sonsuz bir mutluluk yurdu olan cenneti kazanmıştır. Nitekim insanın
dünyada bulunuş amacı nasıl davranışlarda bulunacağının sınanmasıdır. Allah
güzel davranışlarda bulunanlara dünyada ve ahirette güzellik vadetmiştir:
(Allah'tan)
Sakınanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" dendiğinde, "Hayır"
dediler. Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret
yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir. Adn
cennetleri; ona girerler, onun altından ırmaklar akar, içinde onların her
diledikleri şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle ödüllendirir. (Nahl
Suresi, 30-31)
UNUTMAYIN Kİ BUNDAN
SONRA NE KADAR YAŞARSANIZ YAŞAYIN, HAYATINIZIN BİR KISMI UYKUYLA YANİ BİLİNÇSİZ
BİR ŞEKİLDE GEÇECEKTİR.