14 Ocak 2014 Salı

AFFEDİCİ OLUN

   Kuran'da tavsiye edilen güzel ahlak özelliklerinden biri de "affedici ve bağışlayıcı olmak"tır. Allah müminlere affetmenin güzel bir davranış olduğunu bildirmiştir:

            Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam'a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir. (Araf Suresi, 199)

            "...affetsinler ve hoşgörsünler. ALLAH'IN SİZİ BAĞIŞLAMASINI SEVMEZ MİSİNİZ? ALLAH, BAĞIŞLAYANDIR, ESİRGEYENDİR." (Nur Suresi, 22)

            Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup-sağlarsa) artık onun ecri Allah'a aittir... (Şura Suresi, 40)

            ...Yine de affeder, hoş görür (kusurlarını yüzlerine vurmaz) ve bağışlarsanız, artık elbette Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Teğabün Suresi, 14)

            Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. YİNE DE ONLARI AFFET, ALDIRIŞ ETME. ŞÜPHESİZ ALLAH, İYİLİK YAPANLARI SEVER. (Maide Suresi, 13)

            Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır. (Bakara Suresi, 263)

            Bir hayrı açıklar ya da gizli tutarsanız veya bir kötülüğü bağışlarsanız, şüphesiz Allah, affedicidir, güç yetirendir. (Nisa Suresi, 149)

            Kuran'da "Kim sabreder ve bağışlarsa, şüphesiz bu, azme değer işlerdendir." (Şura Suresi, 43) ayetiyle affetmenin üstün bir ahlak özelliği olduğu haber verilmektedir. Dolayısıyla müminler affedici, merhametli, hoşgörülü davrananlardır. Kuran'da bildirildiği gibi müminler, "öfkelerini yenenler ve insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir." (Al-i İmran Suresi, 134) Başka bir ayette ise (Bunlar,) Büyük günahlardan ve çirkin -utanmazlıklardan kaçınanlar ve gazablandıkları zaman bağışlayanlar (dır.) (Şura Suresi, 37)

            Müminin en önemli özelliklerinden biri 'affedebilmesi'dir. 'Affedemeyen' kimseler ise, kalplerindeki öfkenin karanlığına sıkışıp kalan insanlardır. Rabbimiz insanlar için, çok büyük haz duyacakları çok güzel nimetler yaratmıştır. Ancak insanların büyük çoğunluğu kötü huyları ve gösterdikleri kötü tavırlar nedeniyle bu nimetlerden uzak kalırlar. İşte insanlardaki, bu tahrip edici kötü huylardan biri de ‘affedememek’tir. Birçok insan sırf affedebilme olgunluğunu gösteremediği için kendi elleriyle kendini dünya hayatının pek çok güzelliğinden ve nimetinden mahrum bırakır.
           
 İnsanların birbirlerini affedebilmelerine engel olan duygular arasında en etkili olanı kuşkusuz ki ‘kin ve öfke’dir. Özellikle de eğer kişinin bu öfkesinde kendince bir haklılık payı varsa, bu durumda o kimsenin öfkesini yenip karşısındaki kişiyi bağışlayabilmesi çok daha zorlaşır. Bu haklılık ise çoğu zaman, karşı tarafın gerçekten büyük bir hata yapmış olmasından kaynaklanır. “Bana böyle bir şeyi nasıl yapar?”, “Nasıl bu kadar düşüncesiz, bencil, akılsız olabilir?” gibi, karşı tarafın gerçekten bozuk tavırlarına dayanan haklı çıkarımlar, bu kimselerin öfkelerine daha da saplanıp kalmalarına neden olur.
           
 Oysa ki burada gözardı edilen çok önemli bir konu vardır: Elbetteki insan, kusurlu bir varlıktır. Hayatının sonuna kadar hiç hata yapmadan yaşaması mümkün değildir. Allah, pek çok hikmet doğrultusunda insanı hata yapacak şekilde yaratmıştır. Bu nedenle bir insanın, karşısındaki kişiden, bir ömür boyu hiç hata yapmadan irade göstermesini beklemesi çok yanlış bir yaklaşımdır. Dünyanın en mükemmel, en güzel ahlaklı insanı dahi, temelde bir ‘insan’dır. Ve Allah'ın yaratışı gereği mutlaka unutacak, yanılacak, hataya düşecektir.
           
 Ancak bir insan eğer gerçekten iyi niyetli, samimi ve dürüst ise, bu hatasını düzeltip telafi etmek için elinden gelen her şeyi yapar. Dolayısıyla bir insanı değerlendirirken ölçü bu kişinin hiç hata yapmamasını beklemek ve hata yaptığında onu bir anda hayattan silip atmak değildir. Aksine hata yapabileceğini unutmamak, fakat hata yaptığında da, bunu ne kadar samimiyetle telafi etmeye çalıştığına bakmaktır. Eğer bu konumdaki kişi, işlediği kusuru örtebilmek, bu hatasıyla oluşturduğu tahribatı temizlemek ve karşı tarafa yönelik çok daha iyi şartlar oluşturabilmek için var gücüyle çabalayıp, elinden gelen herşeyi yapıyorsa, bu durumda onu da hiç vakit kaybetmeden hemen affetmek de, güzel ahlakın gereğidir.
           
 Toplumda, içlerinden bir türlü atamadıkları kin ve öfke duyguları yüzünden birbirlerini affedemeyen, sırf bu yüzden en sevdikleri, en yakın olmak istedikleri insanlardan dahi ayrı kalan pek çok insan vardır. Ve sırf affedemedikleri için sevmekten, sevilmekten, birbirleriyle kuracakları güven dolu dostluklardan, yakınlıktan, sırdaşlıktan, sadakatten, vefadan, saygıdan tamamen mahrum kalmış bir hayat yaşamaktadırlar.
           
 Nefis, ‘gurur’ adı altında insanları, birbirlerini affetmekten, alttan almaktan, hoşgörülü ve toleranslı davranmaktan, birbirlerine güvenle yaklaşmaktan, hüsn-ü zan etmekten, güzel gözle bakmaktan, sevgiyle, merhametle yaklaşmaktan alıkoymaktadır. İnsanlara gururu -sözde- kutsal ve saygı duyulacak bir vasıf gibi göstererek, onları gururlarından asla taviz vermemeye teşvik etmektedir. Affeden insanın küçüleceğine, akılsız konumuna düşeceğine, yenilgiye uğrayacağına inandırmaktadır. İnsanlar da nefislerinin bu seslerine kulak vererek, gururlarının da desteğiyle içlerindeki kin ve öfke duygularını daha da güçlü ve katı hale getirmektedirler.
           
 Kuran ahlakının dışında kendi duygularına göre hareket eden insanların ise maneviyatlarının bir yansıması olarak fiziksel olarak sıkıntı içine girdiklerini görürüz. Bu kişiler öfke, gerilim, kin, nefret, kıskançlık türü olumsuz duygulara kapılmanın getirdiği manevi sıkıntıdan şiddetli baş ağrıları, sırt, boyun, mide ağrıları, uykusuzluk türü fiziksel sorunlar yaşarlar, çabuk yaşlanıp, yıpranıp, çökerler. 
            Bir müslüman için affetmek son derece zevklidir çünkü sadece Allah’ın rızası gözetilerek, Allah’a adanarak yapılan bir ibadettir. Kuran ahlakından uzak yaşayan kimseler için ise bu pek mümkün değildir. Çünkü onlar Allah korkusu gereği vicdanlarını kullanmak yerine içlerinde oluşan hislere uyarlar. Öfke duyarlarsa, öfkelerine göre hareket ederler. Öfkenin dozu ne ise, Allah korkusu, imanın kontrolü olmadığı için bunun şiddetine tamamıyla kendilerini teslim ederler. Kin duyarlar; amansız bir şekilde bu konuda büyük bir dirayet ve sinsi bir karakter göstererek, yıllar bile sürse intikam peşine düşerler. İnce ince intikam alırlar. Bu insanlar, karşılarındaki kişiyi dilleriyle bağışladıklarını söyleseler de, kalplerindeki kin ve kızgınlıktan kurtulmaları uzun sürer. Tavırlarından bu kızgınlık hissedilir. 
            Halbuki bir insanın karşısındakini affetmesi başta o insanın kendisi için bir rahatlıktır. Manen tam bir ferahlıktır. Öfke, kin, nefret türü duygular hem beden hem zihin için birer zehirdir. Hiç ihtiyaç olmayan son derece gereksiz hislerdir. İnsanın tek bir anlık kararına göre yönlendirilip, şekillendirilebilecek duygulardır. Bir duygu oluştu diye o duygunun peşinden gitmek son derece manasızdır. Allah insanı yaratırken, insana güzel bir kontrol mekanizması vermiştir. İyiyi, kötüyü birbirinden ayırt edebilme yeteneği vermiştir. İnsanın içinde herhangi bir his oluştu diye o hissin kontrolüne girmesi son derece mantıksızdır. 
            Öfkelerine kapılıp, kini, intikamı tercih edenler, kendileriyle ilgili bir konu olduğunda ise kendilerine mutlaka anlayış gösterilmesini beklerler. Niçin anlayış gösterilmiyor, neden affedilmiyorlar diye de bir hayli şaşırıp hayıflanır ve bunun üzerine başkalarına dert yanarlar. 
            Kişilerin öfkeden dolayı yaşadıkları olumsuzlukları zaman içinde fark etmeleri ve bozulan ilişkilerini düzeltmek, problemleri halletmek için affetmeye karar vermeleri önemlidir. Yaşadıklarından sonra, değerli zamanlarını ve hayatlarını öfkeyle geçirmemek, bu nedenle kendilerini ve başkalarını affetmeyi seçmek de önemlidir.
            Müminlerin affediciliği samimidir. Müminler insanın dünyada imtihan olan, hata yaparak öğrenen bir varlık olduğunu bildikleri için hoşgörülü ve şefkatlidirler. Ayrıca müminler, tamamen haklı oldukları ve karşı tarafın tümüyle haksız olduğu bir durumda bile hiç tereddütsüz affedebilirler. Müminler güzel ahlakın gereği olarak olgun, hoşgörülü ve şefkatli tavır gösterirler. Affetme konusunda, hataları, büyük ya da küçük olarak ayırmazlar. Bir kimse hatayla büyük bir kayba sebep olabilir. Ancak meydana gelen her olayın Allah'ın kontrolünde ve bir kader dahilinde geliştiğini bilen müminler, bu tür bir olay karşısında tevekküllü davranır ve kişisel bir kızgınlık içine girmezler.
            Bir Müslümanın temel bakış açısı kadere teslimiyettir ve küçük büyük her konuyu kadere teslimiyetle değerlendirerek, olayları kişisel boyuttan çıkarır; dolayısıyla her konunun Allah’tan geldiğini, Allah tarafından yaratıldığını bilir. Tevekkülü tercih ettiği için kişisel bir kızgınlık içine girmez. Hem zihinsel hem de fiziksel olarak çok rahat yaşar. 
            Affetmek, kin gütmekten çok daha kolay, çok daha rahatlatıcı, çok daha bereketli ve güzel bir duygudur. İnsan tamamen haklı olduğu bir durumda dahi affetme olgunluğunu gösterebildiğinde, içinde çok derin bir ferahlık, neşe, sevinç ve mutmainlik yaşar. Üzerine güzel bir olgunluk gelir. Bu imanla yapılabilir. Allah korkusuyla Allah’ın hoşnutluğunu isteyip arayan bir insan bunu başarabilir. Allah’ın hoşnutluğunu istediği, kendini buna göre şekillendirdiği için de Allah ona ferahlık, rahatlık, kolaylık verir. Allah, beğendiği ahlakı gösteren, nefsinin zorlamalarına rağmen iyilikten yana tavır koyan kullarına Kendi Katından bu lütfunu tattırmaktadır. Affetmeyenler, olumsuz duygulara kapılarak yaşayanlar ise her gün, her saniye, içindeki kin ve öfkenin acısını, ızdırabını, sıkıntısını yaşarken; “Acaba affetse miydim?” diye düşünmenin verdiği manevi azap ve pişmanlık içerisinde kavrulurken; bağışlayabilen insanlar, gösterdikleri bu ahlak ile birlikte sevginin, saygının, dostluğun aydınlığına kavuşurlar.
            Müminin vasfı şefkat, merhamettir. Allah bağışlayıcıdır; bizlerden de bağışlayıcı olmamızı ister. Her insan nasıl kendisi için şefkat, merhamet beklentisi içerisindeyse, karşı tarafa da, insanlara karşı da aynı anlayışı uygulamak durumundadır. Temiz bir akıl, temiz bir vicdan bunu gerektirir.

                    
AFFEDİCİLİK İNSAN İÇİN EN HAYIRLI VE EN GÜZEL OLANDIR

Müminler Allah'ın beğendiği ahlaka uyan kişiler olarak, birinden kötülük gördüklerinde affetmeyi, kötülüğü iyilikle uzaklaştırmayı seçerler. Şüphesiz, bir kötülük karşısında sabrederek, alttan almak, kötülük yapan kimseyi affederek intikam hırsına kapılmamak, öfkeyi yenip tutmak takva sahibi insanlara has bir özelliktir. Ve bu tavrın karşılığı Allah'ın hoşnutluğu ve sevgisidir.
Kötülüklere karşı iyilikle karşılık vererek affeden kişi aynı zamanda kendisi ve çevresi içinde barış ve huzur dolu bir ortam hazırlamış olur. Bu elbetteki, sürekli karşılıklı intikamların alındığı, kin, nefret, düşmanlık duygularının hakim olduğu zor bir ortamla karşılaştırılmayacak kadar kolay, huzurlu ve rahat bir ortamdır. İnsan, ilk an kapıldığı öfke ve kin duygularından kurtulmak için belki kısa bir süre nefsini dizginlemek ve sabır ve çaba göstermek durumunda kalacaktır, ama karşılığında dostluk, sevgi, saygı ve barış dolu bir ruha ve ortama sahip olacaktır. Allah bir ayetinde müminlere şöyle bildirir:

            İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz. (Fussilet Suresi, 34-35)

Allah, güzel ahlakın karşılığında insanlara güzel ve kolay bir hayat sunar. Affedici olmayan bir insanın çevresinde hep düşmanları, ona kin ve nefret güden insanlar bulunurken, affeden insanın dünyada bulduğu karşılık huzurlu ve barış dolu bir hayat ve sıcak dostlardır.

Peygamber Efendimiz (S.A.V) şunları buyurmuştur:

"Sana zulmedeni affet. Sana küsene git, sana kötülük yapana iyilik yap. Aleyhine de olsa hakkı söyle." (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 317)
"Merhamet edin, merhamet olunasınız. Af edin, af olunasınız. Yazık, laf ebesi olanlara. Yazık günahlarına bilerek devam edip, istiğfar etmeyenlere." (G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 70/10)
                                                                   
                                      
          AFFETMENİN SAĞLIĞA FAYDALARI

Affetmesini bilen insanlar hem ruhen hem de bedenen daha sağlıklı olurlar. Affetmeyi öğrenen kişiler sadece duygusal olarak değil fiziksel olarak da kendilerini daha iyi hissetmektedirler.
Affetmek kızgınlık, acı, depresyon ve stresi azaltır, umut, sabır ve kendine güven gibi olumlu ruh hallerinin yaşanmasını sağlar. Uzun süreli kızgınlık yaşanması insanların fiziksel sağlığı üzerinde de gözlemlenebilir olumsuz etkiler oluşturmaktadır.
Dinler, insanlara diğer kişileri affetmeyi öğütler. Bu yüzden dini inancı olanlar, sorunlarını içlerinde biriktirmez ve hayatla daha kolay başa çıkar. Bu da depresyon ve stres gibi rahatsızlıklarla daha az karşılaşmalarını sağlar.

Öfkelenmek insanın en başta sağlığını ciddi şekilde bozan bir ruh halidir. Affetmek ise kişiye zor gelse de öfkenin getirdiği tüm olumsuzlukları ortadan kaldıran, kişinin hem fiziken hem ruhen sağlıklı bir yaşam sürmesine yardımcı olan güzel bir davranış şekli, üstün bir ahlak özelliğidir. Elbette ki affetmek, sağlıklı kalmaya vesile olan davranışlardan biridir ve herkesin yaşaması gereken olumlu bir özelliktir. Ancak affetmede asıl amaç -herşeyde olduğu gibi- Allah'ın rızasına uygun bir ahlakı yaşamak olmalıdır. Faydaları bilimsel olarak günümüzde tespit edilen bu ahlak özelliğinin Kuran'da pek çok ayetle bildirilmesi, Kuran'daki hikmetlerden sadece bir tanesidir.