14 Ocak 2014 Salı

PİŞMAN OLMADAN ÖNCE OKUYUN



İnsan hayati bir tehlike ile yüz yüze geldiği zaman, vicdanı, şaşırtıcı bir hızla her şeyin muhasebesini yapmaya başlar. Dünyada geçirdiği ömrünü ve bu süre içinde yaptığı işleri bir bir değerlendirir. Eğer bu kişi dünyada iyi işler yapmamış, Allah'ın dinine uymamış bir kişi ise, o an içini büyük bir pişmanlık kaplar. Çünkü dünyadaki yaşamı boyunca hiç düşünmediği gerçekler, bir anda tüm açıklığıyla gözünün önünde beliriverir. Belki de hayatında ilk defa, ölümün gerçekte çok yakın olduğunun farkına varır. Dünyadayken cenneti hak edecek bir yaşam sürmediğini ve yaşadığı pişmanlık hissinin de bundan kaynaklandığını düşünüp anlar. Allah'a karşı gösterdiği nankörlüğü fark etmiştir ve bu tavrının karşılıksız kalmayacağını da vicdanıyla çok iyi hissedebilmektedir. O ana kadar hiç yaşamadığı yoğun bir korku içini kaplar. İçinde bulunduğu durumdan kendisini yalnızca Allah'ın kurtarabileceğini anlar. Eğer kurtulursa artık bundan sonra bu yaşadıklarını kesinlikle hiç unutmayacağına, Allah'a çok şükredeceğine ve hayatının geri kalan kısmını bu gerçeklere göre düzenleyeceğine dair sözler verir. O anki tehlikeden kurtulabilmek için yalvara yalvara Allah'a dua eder. Yeter ki kurtulsun ve eline bir daha yaşama fırsatı geçsin...
Ama çoğu insan, içinde bulunduğu tehlikeyi atlattıktan sonra, Allah'a verdiği sözüne sadık kalmaz. Allah'ın kendisini kurtarması ile birlikte bir anda eski ruh haline geri döner. Duyduğu pişmanlık ve teslimiyet, yerini bir anda eski nankörlüğüne bırakır. Ölümle burun buruna geldiğinde düşündüğü ve farkına vardığı gerçekleri bir anda unutur. Tehlikeyi atlatmanın verdiği güven içinde, sanki Allah'a dua eden ve o pişmanlığı yaşayan kendisi değilmiş gibi Allah'tan yüz çevirir. Eski yaşamına kaldığı yerden, belki de dünyaya daha da bağlanarak devam eder. Allah bu kimselerin ruh hallerini Kuran'da şu örneklerle açıklamıştır:

Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O'na 'halis kılan gönülden bağlılar' olarak  Allah'a yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp-kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkar etmez. (Lokman Suresi, 32)
Size denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman, O'nun dışında taptıklarınız kaybolur-gider; fakat karaya (çıkarıp) sizi kurtarınca (yine) sırt çevirirsiniz. İnsan pek nankördür. Kara tarafında sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden veya üzerinize taş yığınları yüklü bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil bulamazsınız. (İsra Suresi, 67-68)
Karada ve denizde sizi gezdiren O'dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O'na 'gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)' olarak  Allah'a dua etmeye başlarlar: "Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız." Ama (Allah) onları kurtarınca, hemen haksız yere, yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar. Ey insanlar, sizin taşkınlığınız, ancak kendi aleyhinizedir; (bu) dünya hayatının geçici metaıdır. Sonra dönüşünüz Bize'dir, Biz de yaptıklarınızı size haber vereceğiz. (Yunus Suresi, 22-23)
De ki: "Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz." De ki: "Ondan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarmaktadır. Sonra siz yine şirk koşmaktasınız." (En'am Suresi, 63-64)

  Acaba insan bu tehlikeyi atlattıktan sonra benzer ya da bambaşka bir tehlikeyle karşılaşmayacağından, karşılaşsa bile  tekrar kurtulabileceğinden emin midir? Elbette böyle bir şeyden emin olamaz. Üstelik tekrar kurtulsa bile bir şey değişmez çünkü kendisi için takdir edilmiş süreyi doldurduğunda mutlaka ölecektir. O zaman da yine aynı pişmanlığı yaşayacak ama bu pişmanlık fayda etmeyecektir.
Burada anlatılanlar, aslında dinden uzak yaşayan tüm insanların sahip oldukları ortak ruh halidir. Allah Kuran'ın başka ayetlerinde bu insanların içinde bulundukları durumu bizlere şöyle haber vermektedir:

İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman ise, artık o, geniş (kapsamlı ve derinlemesine) bir dua sahibidir. (Fussilet Suresi, 51)
İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara Bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider. İşte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir. (Yunus Suresi, 12)
İnsana bir zarar dokunduğu zaman, gönülden katıksızca yönelmiş olarak Rabbine dua eder. Sonra ona kendinden bir nimet verdiği zaman, daha önce O'na dua ettiğini unutur ve O'nun yolundan saptırmak amacıyla Allah'a eşler koşmaya başlar. De ki: "İnkârınla biraz (dünya zevklerinden) yararlan; çünkü sen, ateşin halkındansın." (Zümer Suresi, 8)
İnsana bir zarar dokunduğu zaman, Bize dua eder; sonra tarafımızdan ona bir nimet ihsan ettiğimizde, der ki: "Bu, bana ancak bir bilgi(m) dolayısıyla verildi." Hayır; bu bir fitne (deneme)dir. Ancak çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi, 49)
İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, 'gönülden katıksız bağlılar' olarak, Rablerine dua ederler; sonra kendinden onlara bir rahmet tattırınca hemencecik bir grup Rablerine şirk koşarlar. (Rum Suresi, 33)

İnanan insanlara has, fayda getiren pişmanlık böyle değildir. Gerçek pişmanlık, bir anda unutulmayan, insanı harekete geçiren, hatta kimi zaman insanda köklü değişiklikler meydana getirebilen bir duygudur. Samimi bir pişmanlığı kalbinde hisseden kişi, hayatının kendisine bağışlanan ondan sonraki bölümünü Allah'ın rızasına uygun olarak yaşar ve Allah'ı bağışlayan ve esirgeyen olarak bulmayı umar. Şartlar değiştiğinde ve kendisine yeni bir fırsat tanındığında asla eski tutumuna geri dönmez. Çünkü böyle bir nankörlüğün, Allah'ın, ayetlerinde belirttiği gibi, kendi aleyhine olacağını bilir.
Ayetlerde geçen, gemideki insanların psikolojilerini Allah tüm insanlara bir ibret olarak Kuran'da aktarmaktadır. Zira bu, her insanın nefsinde bulunan bir eğilimdir. Öyleyse her insan nefsinin bu olumsuz özelliğinden sakınmalı, ayetlerde tarif edilen insanların durumundan ibret alarak samimi bir vicdan muhasebesi yapmalıdır. Ve şunları düşünmelidir:
"Ben, buna benzer bir durumla karşı karşıya kalsam nasıl bir ruh haline sahip olurdum? Nelerden pişmanlık duyar ve bana isabet eden tehlikeden kurtulduğum takdirde kendimde neleri değiştireceğime dair Allah'a söz verirdim? Nelerden vazgeçer, hangi kararlarımı samimiyetle uygulamaya başlardım?"
İnsanın bunları düşünmesi ve doğru bir karar alması için mutlaka tehlike içinde olması gerekmez. Hatta böyle bir tehlikeyle karşı karşıya olmadığı için kimse aldanmamalıdır. Bugün böyle bir duruma hiç düşmeyeceğini düşünen bir insan, belki çok yakın bir zamanda benzeri bir olay yaşayacaktır. Veya belki de hayatının sonuna kadar böyle bir olayla karşılaşmayacaktır. Ama kesin olan bir şey vardır ki, kendisi için takdir edilen ölüm anı gelip çattığında, bir anda ölüm meleklerini yanında bulacaktır. Ve ölümün gerçekliğini gördüğü anda, eğer Allah'ın rızasına uygun bir yaşam sürdürmediyse mutlaka pişmanlığını hissedeceği şeyler olacaktır.
İşte bu pişmanlıkla dünyada da, ahirette de sonsuza kadar karşılaşmamak için yapılacak tek şey, Allah'a yönelmek, O'ndan korkup sakınmak, O'nun Kuran'da bildirdiği emirlerini yerine getirmektir. Ölüm çok yakındır. O halde insan, yapacaklarını hiçbir şekilde ertelememeli, aldığı samimi kararları da sabır ve irade göstererek uygulamaya geçirmelidir. Allah'a olan yakınlık ve samimiyetinin ölçüsü ise, çaresizlik ve tehlike anında Allah'a katıksızca yönelip dönen bir kimsenin eriştiği yakınlık ve samimiyet derecesinde olmalıdır. Bu yakınlık ve samimiyeti de geri kalan tüm hayatı boyunca sürdürmelidir.
İnsanın unutmaması gereken en önemli gerçek şudur: Dünyada bulunmasının asıl amacı, Allah'ın razı olduğu bir kul olmaktır. Bunun dışındaki her şey, kazandığı başarılar, sahip olduğu mal mülk, ailesi, çevresi, makamı Allah'a yakınlaşmak için yalnızca birer araçtır. Bunların kendisine Allah'a şükretmesi, O'na yönelmesi için verildiğini unutup veya göz ardı edip, yalnızca bu araçları elde etmeyi amaç edinenlerin ise dünyada yapmakta oldukları her şey boşa çıkacaktır. Dünyada elde ettikleri geçici faydalar bu kişilere ahiret gününde hiçbir şey kazandırmayacaktır. Üstelik Allah en çok böyle insanların hüsrana uğrayacaklarını bir ayetinde şöyle açıklamaktadır:

De ki: "Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi?" "Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar." İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenlerdir. Artık onların yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır, kıyamet gününde onlar için bir tartı tutmayacağız.. (Kehf Suresi, 103-105)

Eğer insan dünyada sergilediği hal, tavır ve ahlakıyla Allah'ın rızasını kazanırsa, Allah onu dünyada ve ahirette koruyup gözetecektir. Ama dünyadayken bu fırsatı kaçırırsa, daha ölüm melekleri yanına geldiği anda artık hiçbir zaman telafi edemeyeceği bu korkunç hatasının farkına varacak ve sonsuza kadar sürecek bir pişmanlık içinde yaşayacaktır. Kuran'da, Allah’ın huzuruna çıktıklarında yaptıklarından dolayı pişman olan insanların sözleri şöyle bildirilmektedir:

Der ki: "Keşke hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim." (Fecr Suresi, 24)
"...Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım." (Kehf Suresi, 42)
"...Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım," (Furkan Suresi, 27)

Yaptıklarından dolayı pişman olup, çaresizlik içerisinde bu sözleri söylemek istemeyen her insan, hemen şimdi, kendisini Yaratan Rabbine icabet etmeli ve O'nun kendisinden istediği şekilde yaşamını sürdürmelidir.



DÜNYADAKİ PİŞMANLIKTAN İBRET ALMAK GEREKİR

Dünya hayatı, insanların cennetteki kusursuz ve sonsuz hayatı kazanabilmeleri için yaratılmış çok önemli bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendiremeyip dinden uzak yaşayan insanlar ise ahiretteki azabı gördüklerinde, dünyada geçirdikleri her dakikanın an an pişmanlığını yaşayacaklardır. Çünkü bu insanlar dünyada çok defa uyarılmış, cennetin ve cehennemin varlığından haberdar edilmişlerdi. Hangi davranışlarının kendilerine nasıl bir son hazırlayacağı da onlara bildirilmişti.
Ancak, bu geri dönülmez sona erişmeden önce Allah, dünyada bulundukları süre içerisinde insanlara pişmanlığın nasıl bir duygu olduğunu tanıtır. Ölümlerinden önce belki düşünür ve doğruyu görürler diye pişmanlık hissini onlara mutlaka yaşatır. Bununla birlikte, pişmanlığı içlerinde yaşayan insanlara, hatalarını ve yanlış olan davranışlarını düzeltebilecekleri belli bir süre de verir. Her insan henüz dünyada iken, hayatını Allah'ın kendisinden istediği şekilde yönlendirme ve tevbe ederek geri kalan yaşamını Allah'ı razı edecek şekilde sürdürme imkanına sahiptir.
İşte bu yönüyle dünyadaki pişmanlık duygusu, aslında insanlara Allah tarafından verilmiş olan çok büyük bir fırsattır. Çünkü eğer bu pişmanlığın arkasından Allah'a yönelirlerse, Allah onları, bu samimiyetlerine karşılık ebedi olarak kurtarır. Ama aksine, Allah'tan gelen bu uyarı ve fırsatları umursuzca görmezden gelip vurdumduymazlık yaparlarsa, cezaları sonsuza kadar kurtulamayacakları ebedi bir pişmanlık ve azap olur.
Kuran'da hata yapıp sonradan pişman olan insanlar hakkında pek çok örnek verilir. Yaşadıkları pişmanlık, bu insanlardan bir bölümünü Allah'a yöneltmiş, geri kalan yaşamlarında bir daha aynı hataları tekrar etmemelerini sağlamıştır. Ama bir bölümü de bir süre sonra içlerinde yaşadıkları sıkıntıyı unutmuş, aynı isyankar tavırlarına geri dönmüşlerdir.
Gerçek pişmanlık, insanları hemen harekete geçiren, hatta onları değiştiren, hatalarını düzeltmeye yönlendiren böyle bir pişmanlıktır. Böylesine samimi bir pişmanlıkta insanlar, hayatlarının geri kalan bölümünü Allah'ın rızasına uygun olarak yaşayacak ve Allah'ı bağışlayan ve esirgeyen olarak bulmayı umacaklardır. Çünkü Allah tevbeleri kabul eder ve hatalarını düzelten kullarını bağışlar:

Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah'a döner. (Furkan Suresi, 70-71)
Kötülük işleyip bunun ardından tevbe edenler ve iman edenler; hiç şüphesiz Rabbin, bundan (tevbeden) sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir. (A'raf Suresi, 153)
Gerçekten Ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım. (Taha Suresi, 82)

İnsanlardan bazıları, dünyadayken pişman olmaları ve tevbe edip salih amellerde bulunmaları için kendilerine gelen uyarıyı, şartlar değiştiğinde ve kendilerine yeni bir fırsat tanındığında hemen unutabilirler. Bu uyarıyı göz ardı edip eski tutumuna geri dönenlerin ise, tevbe etmedikleri müddetçe bu nankörlükleri karşılıksız kalmayacaktır.
Bilinmelidir ki Allah sonsuz adalet sahibidir. Yapılan hiçbir hatayı karşılıksız bırakmaz, ancak Kendi rızası için yapılan güzelliklerin de kat kat karşılığını verir. Samimi bir pişmanlık duyarak Kendisi'ne yönelen bir kimseyi mutlaka kurtuluşa erdireceğini ve onu rahmeti ve cennetiyle mükafatlandıracağını müjdeler. Bu durumda insanın kendine şu soruyu sorması gerekir: Dünyada yaşanan geçici bir pişmanlığın dahi ne kadar büyük bir sıkıntı olduğunu biliyorken, sonsuza dek sürecek bir pişmanlığı göze almak doğru olur mu? Üstelik azabın bir an olsun hafifletilmeyeceği cehennem hayatında yaşanacak bir pişmanlığı...
Elbette hiç kimse böyle bir pişmanlığı göze alamaz. Bu durumda insanın yapması gereken bellidir. Dünyada bu fırsatı değerlendirme imkanı her insan için halen mevcuttur. Dahası bu fırsatı kullanabilen bir insan sadece cehennem azabından kurtulmakla kalmayacak, hem dünyadaki hem de cennetteki tüm nimetlerin varisi olacaktır.
İşte bu nimetlere kavuşmak ve cehennem halkının pişmanlığından uzak kalmak isteyen her insan, hayatını Allah'ın rızasını kazanmaya adamalıdır. Ayette şöyle bildirilir:

Azap size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Rabbinizden, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azap apansız size gelip çatmadan evvel. (Zümer Suresi, 54-55)