Kuran
ahlakının ölçü olmadığı toplumlarda öfke ve gerilim normal karşılanır. Bu
kişilerin çıkarına ters düşecek bir durum olmadıktan sonra öfke ve
gerilimlerini yenmeleri için hiç bir sebep yoktur. Ancak, sosyal hayatta kendilerinden
üst kademede gördükleri birileri varsa, onlara karşı bunu yapmayı sakıncalı
görüp öfkelerini yenerler. Mesela şirket patronuna karşı tavırlarında son
derece titiz olurlar ve öfkeleri konusunda son derece iradeli olurlar. Çünkü bu
maaş ve işinin sonu demektir. Çıkarlarıyla çatışacağı için bu gibi durumlarda
duygularını kontrol ederler.
Fakat çıkar
hesabı olmayan bir durumda, öfkelerini sonuna kadar serbest bırakırlar ve
çevrelerine zarar vermekten de çekinmezler. Şiddete kadar varır bu durum. Gazetelerde
sık sık rastlanan cinnet olaylarının bazıları da bu yüzden meydana gelir.
Öfkeli
insanları hayatınız boyunca çok görürsünüz. Bu kişilerin yemek yeme vakitleri
gecikirse, o sırada birisi kendilerinden bir şey isterse, bir kişi eşyasına
zarar verirse, hava sıcakken bir iş yapmak zorunda kalırsa, uykusuz olursa,
eleştirel bir sözle karşılaşırlarsa hemen öfkelenmeye, gerilmeye, seslerini
yükseltmeye, tartışmaya hatta kavga etmeye eğilimli bir hale bürünürler.
Canlarının istemediği hangi konu olursa tepki aynı olur. Zaten bu insanların
yüzlerindeki gerilim, her an kavgaya tutuşacakmış izlenimi veren yüz ifadeleri
olayın vehametinin ilk sinyallerini verir. Oysa kin ve öfke bu kişilerin en
başta kendilerine zarar verir.
Ölçü Allah
korkusu, Allah’ın rızası olmadığı için kişilerin ölçüleri kendi istekleri olur.
Kendi istekleri de nefisleridir. Nefis de şeytanın ilkasıyla hareket eden bir
dürtüdür. Ayette bildirildiği gibi, ‘Nefis var gücüyle kötülüğü emreder’ (Yusuf
Suresi, 53) Bu insanlar da şeytanın dürtüleriyle olumsuz hislerini ileri
boyutlara kadar vardırırlar.
Ortada elle tutulur bir şey yokken,
yerli yersiz herşeye sinirlenen bir insan grubu da vardır ki bunlar; tevekkül,
insanların, olayların tamamen Allah'ın kontrolünde olması gibi temel imani konuları
gerektiği gibi kavrayamamışlardır. Bu imani eksiklik de ruh hallerine asabiyet
şeklinde yansımıştır. Sürekli bir asabiyet hali içinde bulunduklarından
öfkelerini yenmek konusunda başarısızdırlar. Bu yüzden en başta imani
sorunlarını halletmeleri gerekmektedir.
Müminin
tevekkülünün, Allah'a olan yakınlığının ve kadere olan imanının en
önemli göstergelerinden biri, öfkelendiği zaman öfkesini yenmesidir.
Hayrın ve şerrin Allah'tan geldiğini bilen bir kişi, başına gelen her
türlü olayda Allah'a tevekkül eder ve öfkeye kapılmaz. Kontrolsüz bir
kızgınlığın kendisine bir fayda getirmeyeceğini, aksine, öfkelendiğinde akılcı
davranamayacağını, adaleti koruyamayacağını bilir. Böyle bir durumda hem
kendisine, hem de etrafına zararı dokunabilecek yanlış kararlar vermekten
çekinir. İşte bu yüzden müminler sabırlı davranırlar, affedici bir tutum
sergilerler.
Kuran'da müminin öfkesini yenmesi,
öfkenin sebep olabileceği çeşitli hatalardan ve zararlardan korunması açısından
ideal bir davranış olarak yer almaktadır. Belli durumlarda insanın öfkelenmesi
yaratılışından kaynaklanan bir davranış olsa bile ayetin işaretiyle müminin bu
öfkesini sürdürmemesi, yenmesi gerekmektedir. Çünkü öfke, insanın akli
fonksiyonlarını engellemesine, olayları sağlıklı ve gerçekçi değerlendirmesine,
doğru ve adil karar vermesine engel olur. Böyle olunca da insanın Allah'ın
sınırlarını gereği gibi koruyabilmesi tehlikeye girmektedir. Öfkenin devreye
girmesi kişiyi, Allah'ın istediği şekilde davranmaktan, hoşgörülü ve merhametli
olmaktan alıkoyar. Çünkü öfkelenen insan berrak bir akılla düşünmekten
uzaklaşıp, duygusal teşhislerle, taraflı bir görüşe sahip olur. Bu da Kuran
ahlakına uygun adil bir sonuç vermez. İşte bu nedenle mümine yakışan tavır
öfkesini yenmektir. Böylece kızgınlık ve hiddet hislerinin neden olabileceği
hatalı davranışlar ve çeşitli zararlardan da korunmuş olur. Kuran'da öfkelerini
yenenlerin ahlakı övülmüştür:
Onlar, bollukta da, darlıkta da
infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile
(vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. (Ali İmran Suresi, 134)
Bir insan,
doğuştan, fıtraten öfkeye yatkın olsa bile, eğer müminse, Kuran ahlakına göre
kendini şekillendiren bir vicdanı varsa, öfkeyi devam ettirmez ve bunu yener.
Nefsinin kendisini kin ve öfkeye yönelten telkinlerine kulak vermez. Öfke
ve kinden en başta Allah’a sığınır. Rabbimiz bir ayetinde müminlerin duasını
örnek vermiştir:
“Bir
de onlardan sonra gelenler, derler ki: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman
etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin
bırakma. Rabbimiz, gerçekten sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin."
(Haşr Suresi, 10)
Bir insanın
kendisini eğitmesi, nefsini terbiye etmesi kolaydır. Tek yapması gereken
ısrarla bu konuda irade göstermesidir. Böyle bir durumda zaten bünye, insanın
talebi ve isteği doğrultusunda değişir ve bu tavra alışır. Çok öfkeli bir
bünyesi olsa bile bir insan birkaç kere iradesini kullanıp ısrarla öfkesini
tutup yenerek, sinirlenecek, öfkelenecek hiç bir şey olmadığını, her şeyin
Allah’ın dilemesiyle kaderde olduğunu düşünüp, öfkelense de öfkelenmese de konuların
geri alınamayacağını, pozitif bir tavır gösterdiği taktirde ise her yönden
kazanacağını kendine hatırlatsa, bünyesi buna adapte olur.
İnsanlara, özellikle de müminlere
karşı şahsi birtakım meselelerden duyulan öfkenin derhal giderilmesi, şefkat ve
merhametin esas alınması gerekir. Öfkelenen kimse haksızsa, zaten öfkelenmeye
hiçbir hakkı olmadığı gibi, haksızlığını kabul edip telafi etmesi
gerekmektedir. Eğer haklıysa da yine öfkesini yenmeli ve ayetin belirttiği gibi
bağışlayıcı olmayı seçmelidir.
Mümin
dengeli, itidalli, aczini, mahviyetini bilen insandır. Her zaman vicdanını
Kuran’a göre kullanır. Haklı bile olsa güzel olan, inanan bir insanın Allah’ın
rızasına uygun olan, huzuru sağlayan bir tavır göstererek bağışlama ile
hakkından feragat etmesi ve öfkesini yenmesidir.
Mümin her
an, herşeyin kendi imtihanı için yaratıldığını bilir. Bu nedenle insanlarla
tartışmak yerine güzel sözlerle konuşmayı, onlara öfkelenmek yerine öfkesini
yenerek sabır göstermeyi tercih eder. Bunların Allah'ın hoşnut olduğu
davranışlar olduğunu bilir ve O'nun rızasını kazanmayı ümit eder.
Ancak
"öfkeyi tutup yenmek"ten; kastedilen pasif, ses çıkarmayan, herşeyi
kabullenen bir tutum olarak anlaşılmamalıdır. Elbette müminler olaylar
karşısında tepki gösterir, kötü bir davranış, inananlara zarar verebilecek bir
ortam varsa buna hemen engel olurlar. Fakat bunu uygularken duygularına
kapılmaz aksine akılcı tavırlar göstererek çözüm üretir, karşı tarafı içinde
bulunduğu hatalı durumdan çıkarmak, ona doğruyu göstermek, zarar verecek ortamı
değiştirmek için çalışırlar.
Müminin hamiyeti İslamiyesinden
kaynaklanan öfkeyi diğerleriyle karıştırmamak lazımdır. Müminlere karşı bir
haksızlık ve zulüm yapıldığında, Allah'a, dine, Müslümanlara karşı bir hakaret
ya da saldırı olduğunda müminin bunlara öfkelenmesi onun imanından kaynaklanan
haklı ve doğru bir davranıştır. Bu öfke müminlerin mücadele şevkini ve
heyecanını arttıran, onları motive eden rahmani bir duygudur.
ÖFKE KONTROLÜNÜ
SAĞLAMANIN EN ZEVKLİ YOLU
Sabah
kalktığınız andan itibaren öfkenize hakim olamıyor musunuz? Eşinize,
arkadaşlarınıza, hatta trafikte karşılaştığınız kişilere karşı öfke duyup
sinirleniyor musunuz? Her gün bu rahatsız edici duyguyu yaşayıp bir türlü çözüm
bulamamış olabilirsiniz. Ama çözümü hem kolay hem çok zevkli...
Bazı
insanların üzerinde durmadığı bir sır vardır. Ruhumuz, bedenimiz tüm
hücrelerimiz Allah’ın kontrolündedir. Allah unutulduğunda hücreler bedene
saldırmaya başlar. Allah düşünüldüğünde, her olayın Allah’ın yarattığı kader
içerisinde gerçekleştiği düşünüldüğünde ise ne öfke kalır ne keder. Çünkü
öfkeye sebep olan, yaşanılan olayların olumsuz olduğunu düşünmektir. Oysa
kaderin içerisinde yaşanılan herşey hayırla ve hikmetle yaratılır. İnsanların
olumsuz gibi gördükleri olayları Allah hayırla yarattığını Bakara Suresi, 216.
ayette şöyle bildirmiştir.
‘Olur
ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey
de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.’
Bu dünyada
Allah’ın sizi imtihan etmek için yarattığı her olay daha siz doğmadan
kaderinizde yazılmıştı. Kusursuz yaratılmış kadere karşı en güzel davranış
Allah’ın hoşnut olacağı tavırlarla karşılık vermek olur. Allah’ın insanlara
tavsiye ettiği güzel ahlak özelliklerinden bazıları öfkeyi yenmek, sinirlenmek
yerine tevekkül etmek, sabır göstermek, affedici ve sevecen olmak, vicdanlı ve
Kuran’a uygun adil kararlar vermektir. Rabbimiz bir ayette affetmeyi
şöyle tavsiye etmiştir.
“Sen
af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam’a) uygun olanı (örfü) emret ve
cahillerden yüz çevir.” (Araf Suresi, 199)
Öfke,
sinir, gerginlik, huzursuzluk, depresyon gibi insanı ruhen rahatsız eden
hislerin düzelmesi için uzun süreli psikolojik tedaviler görmeniz gerekmiyor.
Size olumsuz gibi görünen olaylar karşısında bir dakika kaderi düşünüp ‘ BU
OLAYI ALLAH YARATIYOR’ diye içinizden geçirdiğinizde Allah’ın sonsuz gücü ve
aklına teslim olursunuz ve sürekli Allah’ın izniyle mutlu yaşarsınız.
ÖFKELENMEK SAĞLIĞA ZARAR VERİR
Öfkeli
insan kendisini sürekli rahatsız ve sıkıntılı bir ruh hali içerisinde tutar.
Zararı ilk kendisine verir. Öfke sizi içten içe rahatsız ettiği gibi bir süre
sonra sağlığınızı da bozmaya başlar. Öfkenin zihinsel ve fiziksel çok fazla
olumsuz etkisi vardır. Öfkenin neden olduğu baş ağrıları, mide rahatsızlıkları,
solunum problemleri, cilt bozukluğu, böbrek fonksiyon bozuklukları, tansiyon, sinir
sistemi rahatsızlıkları, dolaşım sorunları, hatta var olan fiziksel
rahatsızlıkların dozunun daha da artması ve bunların yanı sıra duygusal
rahatsızlıklar ve ruhsal problemler… Neşenizin olmaması, sürekli gergin olmanız
gibi duygusal problemleri de yaşamaya başladığınızda gücünüz daha da kırılır.
Uzun süreli
veya devam eden öfkenin zararı, vücut içindeki termostatı sıfırlamasıdır. Eğer
düzenli olarak düşük seviyede öfkeye kendinizi alıştırırsanız, neyin normal
olduğunu ayırt edemezsiniz. İnsanların alışkanlığa çevirebileceği bir tür
adrenalin hücumuna yol açabilir. Vücudu yakar ve sağlıklı düşünmeyi
zorlaştırır, bu da durumu daha kötü bir hale getirir.
Vücut, öfke
ve stres sırasında belirli enzimler salgılar, kolesterol ve tansiyonu
yükseltir, bunlar da vücudun uzun süreli maruz bırakılmaması gereken bir
durumdur. Bir kişiye ya da olaya karşı duyulan öfke kişilerde olumsuz duygulara
yol açar, ruhsal dengelerini hatta fiziksel sağlıklarını bozar.
İnsanın
affedici olmaması, öfke ve kızgınlık duyması, kişinin üzerinde psikolojik bir
baskı oluşturur. Bu baskı ise zamanla kalp basıncının artmasına, kalp
hastalıklarına sebep olan hormonal değişikliklere, nörolojik bozukluklara ve
hafıza kayıplarına sebep olur.
Öfke kalbinizin düşmanıdır. Öfke,
kalp sağlığı açısından son derece zararlıdır. Öfke sırasında stres hormonları
artar, kalp kaslarındaki hücrelerin daha fazla oksijen ihtiyacı duymasına ve
kandaki trombositlerin yapışkanlığının artarak pıhtılaşmaya yol açmasına sebep
olur. Bu da kalp sağlığını olumsuz etkilemektedir. Ayrıca öfkelenme sırasında
kalp atışları normalin üstünde bir seviyeye çıkar ve damarlarda kan basıncının
yükselmesine, dolayısıyla kalp krizi riskinin artmasına sebep olur.
Kolay
öfkelenmek kalp krizlerine kısa bir yol olur. Strese öfkeyle tepki veren
kişiler, kalp hastalıklarına üç kat daha fazla, erken kalp krizine ise beş kat
daha fazla yakalanma riski altında olurlar. Çabuk sinirlenen kişiler,
ailelerinde kalp hastalıkları geçmişi olmasa da risk altında bulunmaktadırlar.
Öfke ve
düşmanlık, kanda enfeksiyonla bağlantılı proteinlerin üretimini
tetikleyebilmektedir. Aşırı öfke enfeksiyona yol açan proteinlerin üretimini
artırır, bu ise atardamarların sertleşmesine, dolayısıyla damar tıkanıklığına
ve kalp krizine neden olur. İnterleukin 6 (IL-6) proteini çok kızgın ve morali
bozuk kişilerde normal seviyeden daha yüksek oranda bulunmaktadır. Kandaki
yüksek IL-6 seviyesi ise atardamarların duvarlarında yağ birikimine, bu da
damar tıkanıklığına yol açmaktadır. Kalp hastalıkları, sigara kullanımı, yüksek
tansiyon, şişmanlık ve yüksek kolesterol gibi faktörlerin yanı sıra depresyon,
öfke ve düşmanlık gibi psikolojik durumlarla da yakından bağlantılıdır.
Uzmanlar strese yol açan önemli bir faktör olarak gördükleri öfke hakkında
şunları söylerler:
Karşınızdaki
insan ne kadar kışkırtıcı olursa olsun sükunetinizi kaybetmeyin. Ne kadar haklı
gibi gözükürse gözüksün (kendinizi savunma zorunluluğu hariç) şiddete başvurmayın.
(Stres ve Başa Çıkma Yolları, s. 289)
PEYGAMBER
EFENDİMİZ (SAV)'İN ÖFKE HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ
Bir kulun, yalnızca Allah'ın
rızasını gözeterek öfkesini yenmesinden daha büyük bir ecir yoktur.
(İbn-i Mace)
Allah'ın sevdiği
davranış üçtür: Güçlü iken affetmek, öfkeli iken kendine hakim olmak, kullara
karşı yumuşak davranmak. (T.G/375)
Öfkeli iken karar
vermenin zararı üçtür: Kendi vicdanında pişmanlık duymak, insanlar tarafından
kınanmak, Allah katında cezalanmak. (T.G/206)
Sizden biriniz
öfkelendiği vakit su ile abdest alsın; zira hiddet şeytandandır.
Şeytan ise ateşten yaratılmıştır. (Ebu Davud)
Gazap ve hiddet,
kalpte yanan birer ateş parçası ve birer kıvılcımdır. Onun şah damarının
şişmesini ve gözlerinin kızarmasını görmüyor musunuz?
Sizden birinize
bu hal geldiği vakit, ayakta ise otursun, oturuyorsa yatsın. (Tirmizi)
Yapmaya gücü
yettiği halde öfkesini yenen kimseyi, Allah kıyamet günü mahlukatın
huzuruna çağırır ve o kimsenin hurilerden dilediğini seçmesine
izin verir. (Ebu Davud)
Asıl pehlivan,
kızgınlık anında öfkesine hakim olan kimsedir. (Müslim)
Öfkeli zamanında
beni zikreden kimseyi, gadap ettiğim anda mağfiretle yad ederim; helak ettiklerimle
beraber helak etmem. (Deylemi)
Hiddetlenen kimse
kendisini cehenneme sürüklemiş olur. (Bezzar)
Peygamber
efendimiz, taş kaldırıp kuvvet denemesi yapanlara sordu:
- Bu taşı kaldırmaktan daha zoru nedir?
- Bildir ya Resulullah, dediler.
- Öfkeli iken, öfkesini yener, sonra sabır yolunu
tutarsa, sizin en ağır taş kaldıranınızdan daha kuvvetlidir. (T. Gafilin)
SEVGİDE KARARLI OLUN
Bir
insanın gönlünü kırmak, üzmek, hatta aklına takılacak bir cümle sarf etmek dahi
karşıdakinden önce insanın kendisini yıpratan bir şeydir. Zor bir şeydir
kırıcı, alaycı, kavgacı olmak. İnsanı zora sokar, neşesini alır, gerilimli
yapar. Ruhunu sıkar. Beynini kasar. Düşünme derinliğini yok eder. Telif gücünü
kırar. Robotlaştırır insanı. Güzeli gören ve daha da güzelleştirebilen olmak
varken, her şeyin en olumsuz yönlerini görüp bunları ön plana çıkarmaktan
kavrulur insan. Özetle insanlığını kaybeder ama farkında olmaz.
Bu
farkında olmamak durumu aslında çok şaşırtıcı ve düşündürücüdür. Zira kime
sorsanız idealinde huzur vardır, mutluluk vardır, sevgi vardır. Sevgiyi ne
kadar istediğini anlatan bir insanın bir kaç dakika sonra bir başkasına karşı
gösterdiği alaycılık şaşırtıcıdır. Huzuru özlediğini anlatan bir insanın, küçük
bir yanlış anlaşılmayı çıkmaz bir tartışmaya dönüştürmesi de. Oysa sevgiyi
arıyorsa insan önce sevgi sunmayı bilecek, huzuru arıyorsa huzur veren olmayı.
Şefkati, merhameti, değer vermeyi sadece kendisi için değil önce karşısındaki
için yaşamayı bilecek. Aslında burada bir çok insanın belki de üzerinde hiç
düşünmediği bir sır var. Güzel ahlak sadece toplumsal düzen için gerekli bir
erdem olmakla sınırlı değil. Aynı zamanda kişinin akıl, ruh ve beden sağlığı
için olması şart bir hal.
Bir
insan toplumda daha çok sevilmek için güzel ahlaklı olmak isterse buna belki
belli bir oranda güç yetirebilir. Ama kendisi güzel ahlaklı olmaktan zevk
alarak, insanların tavırları olumsuz dahi olsa güzel ahlakta irade göstermekten
sevinç duyarak bu ahlakı yaşarsa o zaman müthiş bir hayat kalitesi elde eder.
Elbette bunun yapabilmenin tek yolu insanların rızasını değil Hak’kın rızasını
arayanlardan olmaktır. Ancak o zaman karşısındaki alaycı da olsa o çirkin
üslubun içine girmeyen, karşısındaki kavgayı körüklese de itidalli davranan,
karşısındakinin tüm cehaletine, bilmişliğine, kibirine rağmen şefkatle ve
sevecenlikle ona yaklaşan bir insan oluşabilir.
İnsan
bir kere sevecen olmanın, affetmenin, olgun davranmanın tadını aldığında,
sevginin nasıl güzel bir nimet olduğunu kavradığında bundan bir daha
vazgeçemez. Çoğunluk kavgacı olmayı kendini ezdirmemek sanıp dirençli davransa
da, alt almanın nasıl zevkli olduğunu öğrenen bir insan, öfkenin anlık
şehvetine kendini kaptırmaz. Öfke ve kavga ruhu insandan çok şey alıp götürür.
Körüklenen her kavgayı güzel sözle, nezaketle, sevgiyle, şefkatle,
affedicilikle söndürmek gerekir. Güzel söze güzellikle karşılık vermek
kolaydır. Kötülüğe iyilikle cevap verenlerden olmak gerekir. Nefrete dur demek,
hep beraber sevgide kararlı olmak gerekir. Ve bunu Hak için, kendiniz için,
sevdikleriniz için yapın...