14 Ocak 2014 Salı

ÖFKEDEN UZAK DURUN

                     
            Kuran ahlakının ölçü olmadığı toplumlarda öfke ve gerilim normal karşılanır. Bu kişilerin çıkarına ters düşecek bir durum olmadıktan sonra öfke ve gerilimlerini yenmeleri için hiç bir sebep yoktur. Ancak, sosyal hayatta kendilerinden üst kademede gördükleri birileri varsa, onlara karşı bunu yapmayı sakıncalı görüp öfkelerini yenerler. Mesela şirket patronuna karşı tavırlarında son derece titiz olurlar ve öfkeleri konusunda son derece iradeli olurlar. Çünkü bu maaş ve işinin sonu demektir. Çıkarlarıyla çatışacağı için bu gibi durumlarda duygularını kontrol ederler.
            Fakat çıkar hesabı olmayan bir durumda, öfkelerini sonuna kadar serbest bırakırlar ve çevrelerine zarar vermekten de çekinmezler. Şiddete kadar varır bu durum. Gazetelerde sık sık rastlanan cinnet olaylarının bazıları da bu yüzden meydana gelir.
            Öfkeli insanları hayatınız boyunca çok görürsünüz. Bu kişilerin yemek yeme vakitleri gecikirse, o sırada birisi kendilerinden bir şey isterse, bir kişi eşyasına zarar verirse, hava sıcakken bir iş yapmak zorunda kalırsa, uykusuz olursa, eleştirel bir sözle karşılaşırlarsa hemen öfkelenmeye, gerilmeye, seslerini yükseltmeye, tartışmaya hatta kavga etmeye eğilimli bir hale bürünürler. Canlarının istemediği hangi konu olursa tepki aynı olur. Zaten bu insanların yüzlerindeki gerilim, her an kavgaya tutuşacakmış izlenimi veren yüz ifadeleri olayın vehametinin ilk sinyallerini verir. Oysa kin ve öfke bu kişilerin en başta kendilerine zarar verir.
            Ölçü Allah korkusu, Allah’ın rızası olmadığı için kişilerin ölçüleri kendi istekleri olur. Kendi istekleri de nefisleridir. Nefis de şeytanın ilkasıyla hareket eden bir dürtüdür. Ayette bildirildiği gibi, ‘Nefis var gücüyle kötülüğü emreder’ (Yusuf Suresi, 53) Bu insanlar da şeytanın dürtüleriyle olumsuz hislerini ileri boyutlara kadar vardırırlar.
            Ortada elle tutulur bir şey yokken, yerli yersiz herşeye sinirlenen bir insan grubu da vardır ki bunlar; tevekkül, insanların, olayların tamamen Allah'ın kontrolünde olması gibi temel imani konuları gerektiği gibi kavrayamamışlardır. Bu imani eksiklik de ruh hallerine asabiyet şeklinde yansımıştır. Sürekli bir asabiyet hali içinde bulunduklarından öfkelerini yenmek konusunda başarısızdırlar. Bu yüzden en başta imani sorunlarını halletmeleri gerekmektedir.
            Mü­mi­nin te­vek­kü­lü­nün, Al­lah'a olan ya­kın­lı­ğı­nın ve ka­de­re olan ima­nı­nın en önem­li gösterge­le­rin­den bi­ri, öf­ke­len­di­ği za­man öf­ke­si­ni yen­me­si­dir. Hayrın ve şer­rin Al­lah'tan gel­di­ği­ni bilen bir ki­şi, ba­şı­na ge­len her tür­lü olay­da Al­lah'a te­vek­kül eder ve öf­ke­ye ka­pıl­maz. Kontrolsüz bir kızgınlığın kendisine bir fayda getirmeyeceğini, aksine, öfkelendiğinde akılcı davranamayacağını, adaleti koruyamayacağını bilir. Böyle bir durumda hem kendisine, hem de etrafına zararı dokunabilecek yanlış kararlar vermekten çekinir. İşte bu yüzden müminler sabırlı davranırlar, affedici bir tutum sergilerler.
            Kuran'da müminin öfkesini yenmesi, öfkenin sebep olabileceği çeşitli hatalardan ve zararlardan korunması açısından ideal bir davranış olarak yer almaktadır. Belli durumlarda insanın öfkelenmesi yaratılışından kaynaklanan bir davranış olsa bile ayetin işaretiyle müminin bu öfkesini sürdürmemesi, yenmesi gerekmektedir. Çünkü öfke, insanın akli fonksiyonlarını engellemesine, olayları sağlıklı ve gerçekçi değerlendirmesine, doğru ve adil karar vermesine engel olur. Böyle olunca da insanın Allah'ın sınırlarını gereği gibi koruyabilmesi tehlikeye girmektedir. Öfkenin devreye girmesi kişiyi, Allah'ın istediği şekilde davranmaktan, hoşgörülü ve merhametli olmaktan alıkoyar. Çünkü öfkelenen insan berrak bir akılla düşünmekten uzaklaşıp, duygusal teşhislerle, taraflı bir görüşe sahip olur. Bu da Kuran ahlakına uygun adil bir sonuç vermez. İşte bu nedenle mümine yakışan tavır öfkesini yenmektir. Böylece kızgınlık ve hiddet hislerinin neden olabileceği hatalı davranışlar ve çeşitli zararlardan da korunmuş olur. Kuran'da öfkelerini yenenlerin ahlakı övülmüştür:

            Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. (Ali İmran Suresi, 134)

            Bir insan, doğuştan, fıtraten öfkeye yatkın olsa bile, eğer müminse, Kuran ahlakına göre kendini şekillendiren bir vicdanı varsa, öfkeyi devam ettirmez ve bunu yener. Nefsinin kendisini kin ve öfkeye yönelten  telkinlerine kulak vermez. Öfke ve kinden en başta Allah’a sığınır. Rabbimiz bir ayetinde müminlerin duasını örnek vermiştir:

            “Bir de onlardan sonra gelenler, derler ki: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin." (Haşr Suresi, 10)

            Bir insanın kendisini eğitmesi, nefsini terbiye etmesi kolaydır. Tek yapması gereken ısrarla bu konuda irade göstermesidir. Böyle bir durumda zaten bünye, insanın talebi ve isteği doğrultusunda değişir ve bu tavra alışır. Çok öfkeli bir bünyesi olsa bile bir insan birkaç kere iradesini kullanıp ısrarla öfkesini tutup yenerek, sinirlenecek, öfkelenecek hiç bir şey olmadığını, her şeyin Allah’ın dilemesiyle kaderde olduğunu düşünüp, öfkelense de öfkelenmese de konuların geri alınamayacağını, pozitif bir tavır gösterdiği taktirde ise her yönden kazanacağını kendine hatırlatsa, bünyesi buna adapte olur.
            İnsanlara, özellikle de müminlere karşı şahsi birtakım meselelerden duyulan öfkenin derhal giderilmesi, şefkat ve merhametin esas alınması gerekir. Öfkelenen kimse haksızsa, zaten öfkelenmeye hiçbir hakkı olmadığı gibi, haksızlığını kabul edip telafi etmesi gerekmektedir. Eğer haklıysa da yine öfkesini yenmeli ve ayetin belirttiği gibi bağışlayıcı olmayı seçmelidir.
            Mümin dengeli, itidalli, aczini, mahviyetini bilen insandır. Her zaman vicdanını Kuran’a göre kullanır. Haklı bile olsa güzel olan, inanan bir insanın Allah’ın rızasına uygun olan, huzuru sağlayan bir tavır göstererek bağışlama ile hakkından feragat etmesi ve öfkesini yenmesidir.
            Mümin her an, herşeyin kendi imtihanı için yaratıldığını bilir. Bu nedenle insanlarla tartışmak yerine güzel sözlerle konuşmayı, onlara öfkelenmek yerine öfkesini yenerek sabır göstermeyi tercih eder. Bunların Allah'ın hoşnut olduğu davranışlar olduğunu bilir ve O'nun rızasını kazanmayı ümit eder.
            Ancak "öfkeyi tutup yenmek"ten; kastedilen pasif, ses çıkarmayan, herşeyi kabullenen bir tutum olarak anlaşılmamalıdır. Elbette müminler olaylar karşısında tepki gösterir, kötü bir davranış, inananlara zarar verebilecek bir ortam varsa buna hemen engel olurlar. Fakat bunu uygularken duygularına kapılmaz aksine akılcı tavırlar göstererek çözüm üretir, karşı tarafı içinde bulunduğu hatalı durumdan çıkarmak, ona doğruyu göstermek, zarar verecek ortamı değiştirmek için çalışırlar.
            Müminin hamiyeti İslamiyesinden kaynaklanan öfkeyi diğerleriyle karıştırmamak lazımdır. Müminlere karşı bir haksızlık ve zulüm yapıldığında, Allah'a, dine, Müslümanlara karşı bir hakaret ya da saldırı olduğunda müminin bunlara öfkelenmesi onun imanından kaynaklanan haklı ve doğru bir davranıştır. Bu öfke müminlerin mücadele şevkini ve heyecanını arttıran, onları motive eden rahmani bir duygudur.

                                                       

 ÖFKE KONTROLÜNÜ SAĞLAMANIN EN ZEVKLİ YOLU

            Sabah kalktığınız andan itibaren öfkenize hakim olamıyor musunuz? Eşinize, arkadaşlarınıza, hatta trafikte karşılaştığınız kişilere karşı öfke duyup sinirleniyor musunuz? Her gün bu rahatsız edici duyguyu yaşayıp bir türlü çözüm bulamamış olabilirsiniz. Ama çözümü hem kolay hem çok zevkli...
            Bazı insanların üzerinde durmadığı bir sır vardır. Ruhumuz, bedenimiz tüm hücrelerimiz Allah’ın kontrolündedir. Allah unutulduğunda hücreler bedene saldırmaya başlar. Allah düşünüldüğünde, her olayın Allah’ın yarattığı kader içerisinde gerçekleştiği düşünüldüğünde ise ne öfke kalır ne keder. Çünkü öfkeye sebep olan, yaşanılan olayların olumsuz olduğunu düşünmektir. Oysa kaderin içerisinde yaşanılan herşey hayırla ve hikmetle yaratılır. İnsanların olumsuz gibi gördükleri olayları Allah hayırla yarattığını Bakara Suresi, 216. ayette şöyle bildirmiştir.

             ‘Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.’

            Bu dünyada Allah’ın sizi imtihan etmek için yarattığı her olay daha siz doğmadan kaderinizde yazılmıştı. Kusursuz yaratılmış kadere karşı en güzel davranış Allah’ın hoşnut olacağı tavırlarla karşılık vermek olur. Allah’ın insanlara tavsiye ettiği güzel ahlak özelliklerinden bazıları öfkeyi yenmek, sinirlenmek yerine tevekkül etmek, sabır göstermek, affedici ve sevecen olmak, vicdanlı ve Kuran’a uygun adil kararlar vermektir. Rabbimiz  bir ayette affetmeyi şöyle tavsiye etmiştir.
             “Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam’a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir.” (Araf Suresi, 199)

            Öfke, sinir, gerginlik, huzursuzluk, depresyon gibi insanı ruhen rahatsız eden hislerin düzelmesi için uzun süreli psikolojik tedaviler görmeniz gerekmiyor. Size olumsuz gibi görünen olaylar karşısında bir dakika kaderi düşünüp ‘ BU OLAYI ALLAH YARATIYOR’ diye içinizden geçirdiğinizde Allah’ın sonsuz gücü ve aklına teslim olursunuz ve sürekli Allah’ın izniyle mutlu yaşarsınız.
          
                             
     ÖFKELENMEK SAĞLIĞA ZARAR VERİR

            Öfkeli insan kendisini sürekli rahatsız ve sıkıntılı bir ruh hali içerisinde tutar. Zararı ilk kendisine verir. Öfke sizi içten içe rahatsız ettiği gibi bir süre sonra sağlığınızı da bozmaya başlar. Öfkenin zihinsel ve fiziksel çok fazla olumsuz etkisi vardır. Öfkenin neden olduğu baş ağrıları, mide rahatsızlıkları, solunum problemleri, cilt bozukluğu, böbrek fonksiyon bozuklukları, tansiyon, sinir sistemi rahatsızlıkları, dolaşım sorunları, hatta var olan fiziksel rahatsızlıkların dozunun daha da artması ve bunların yanı sıra duygusal rahatsızlıklar ve ruhsal problemler… Neşenizin olmaması, sürekli gergin olmanız gibi duygusal problemleri de yaşamaya başladığınızda gücünüz daha da kırılır.  
            Uzun süreli veya devam eden öfkenin zararı, vücut içindeki termostatı sıfırlamasıdır. Eğer düzenli olarak düşük seviyede öfkeye kendinizi alıştırırsanız, neyin normal olduğunu ayırt edemezsiniz. İnsanların alışkanlığa çevirebileceği bir tür adrenalin hücumuna yol açabilir. Vücudu yakar ve sağlıklı düşünmeyi zorlaştırır, bu da durumu daha kötü bir hale getirir.
            Vücut, öfke ve stres sırasında belirli enzimler salgılar, kolesterol ve tansiyonu yükseltir, bunlar da vücudun uzun süreli maruz bırakılmaması gereken bir durumdur. Bir kişiye ya da olaya karşı duyulan öfke kişilerde olumsuz duygulara yol açar, ruhsal dengelerini hatta fiziksel sağlıklarını bozar.
            İnsanın affedici olmaması, öfke ve kızgınlık duyması, kişinin üzerinde psikolojik bir baskı oluşturur. Bu baskı ise zamanla kalp basıncının artmasına, kalp hastalıklarına sebep olan hormonal değişikliklere, nörolojik bozukluklara ve hafıza kayıplarına sebep olur.
            Öfke kalbinizin düşmanıdır. Öfke, kalp sağlığı açısından son derece zararlıdır. Öfke sırasında stres hormonları artar, kalp kaslarındaki hücrelerin daha fazla oksijen ihtiyacı duymasına ve kandaki trombositlerin yapışkanlığının artarak pıhtılaşmaya yol açmasına sebep olur. Bu da kalp sağlığını olumsuz etkilemektedir. Ayrıca öfkelenme sırasında kalp atışları normalin üstünde bir seviyeye çıkar ve damarlarda kan basıncının yükselmesine, dolayısıyla kalp krizi riskinin artmasına sebep olur.
            Kolay öfkelenmek kalp krizlerine kısa bir yol olur. Strese öfkeyle tepki veren kişiler, kalp hastalıklarına üç kat daha fazla, erken kalp krizine ise beş kat daha fazla yakalanma riski altında olurlar. Çabuk sinirlenen kişiler, ailelerinde kalp hastalıkları geçmişi olmasa da risk altında bulunmaktadırlar.
            Öfke ve düşmanlık, kanda enfeksiyonla bağlantılı proteinlerin üretimini tetikleyebilmektedir. Aşırı öfke enfeksiyona yol açan proteinlerin üretimini artırır, bu ise atardamarların sertleşmesine, dolayısıyla damar tıkanıklığına ve kalp krizine neden olur. İnterleukin 6 (IL-6) proteini çok kızgın ve morali bozuk kişilerde normal seviyeden daha yüksek oranda bulunmaktadır. Kandaki yüksek IL-6 seviyesi ise atardamarların duvarlarında yağ birikimine, bu da damar tıkanıklığına yol açmaktadır. Kalp hastalıkları, sigara kullanımı, yüksek tansiyon, şişmanlık ve yüksek kolesterol gibi faktörlerin yanı sıra depresyon, öfke ve düşmanlık gibi psikolojik durumlarla da yakından bağlantılıdır. Uzmanlar strese yol açan önemli bir faktör olarak gördükleri öfke hakkında şunları söylerler:
            Karşınızdaki insan ne kadar kışkırtıcı olursa olsun sükunetinizi kaybetmeyin. Ne kadar haklı gibi gözükürse gözüksün (kendinizi savunma zorunluluğu hariç) şiddete başvurmayın. (Stres ve Başa Çıkma Yolları, s. 289)


                       
        PEYGAMBER EFEN­Dİ­MİZ (SAV)'İN ÖFKE HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ

 Bir ku­lun, yal­nız­ca Al­lah'ın rı­za­sı­nı gö­ze­te­rek öf­ke­si­ni yen­me­sin­den da­ha bü­yük bir ecir yok­tur. (İbn-i Ma­ce)
 Allah'ın sevdiği davranış üçtür: Güçlü iken affetmek, öfkeli iken kendine hakim olmak, kullara karşı yumuşak davranmak. (T.G/375)
 Öfkeli iken karar vermenin zararı üçtür: Kendi vicdanında pişmanlık duymak, insanlar tarafından kınanmak, Allah katında cezalanmak. (T.G/206)
 Siz­den bi­ri­niz öf­ke­len­di­ği va­kit su ile ab­dest al­sın; zi­ra hid­det şey­tan­dan­dır. Şey­tan ise ateşten yaratılmış­tır. (Ebu Da­vud)
 Ga­zap ve hid­det, kalp­te ya­nan bi­rer ateş par­ça­sı ve bi­rer kı­vıl­cım­dır. Onun şah da­ma­rı­nın şiş­me­si­ni ve göz­le­ri­nin kı­zar­ma­sı­nı gör­mü­yor mu­su­nuz?
 Siz­den bi­ri­ni­ze bu hal gel­di­ği va­kit, ayak­ta ise otur­sun, otu­ru­yor­sa yat­sın. (Tir­mi­zi)
 Yap­ma­ya gü­cü yet­ti­ği hal­de öf­ke­si­ni ye­nen kim­se­yi, Al­lah kı­ya­met gü­nü mah­lu­ka­tın huzuruna ça­ğı­rır ve o kim­se­nin hu­ri­ler­den di­le­di­ği­ni seç­me­si­ne izin ve­rir. (Ebu Da­vud)
 Asıl pehlivan, kızgınlık anında öfkesine hakim olan kimsedir. (Müslim)
 Öfkeli zamanında beni zikreden kimseyi, gadap ettiğim anda mağfiretle yad ederim; helak ettiklerimle beraber helak etmem. (Deylemi)
 Hid­det­le­nen kim­se ken­di­si­ni ce­hen­ne­me sü­rük­le­miş olur. (Bez­zar)
 Peygamber efendimiz, taş kaldırıp kuvvet denemesi yapanlara sordu:
- Bu taşı kaldırmaktan daha zoru nedir?
- Bildir ya Resulullah, dediler.
- Öfkeli iken, öfkesini yener, sonra sabır yolunu tutarsa, sizin en ağır taş kaldıranınızdan daha kuvvetlidir. (T. Gafilin)


                  SEVGİDE KARARLI OLUN

            Bir insanın gönlünü kırmak, üzmek, hatta aklına takılacak bir cümle sarf etmek dahi karşıdakinden önce insanın kendisini yıpratan bir şeydir. Zor bir şeydir kırıcı, alaycı, kavgacı olmak. İnsanı zora sokar, neşesini alır, gerilimli yapar. Ruhunu sıkar. Beynini kasar. Düşünme derinliğini yok eder. Telif gücünü kırar. Robotlaştırır insanı. Güzeli gören ve daha da güzelleştirebilen olmak varken, her şeyin en olumsuz yönlerini görüp bunları ön plana çıkarmaktan kavrulur insan. Özetle insanlığını kaybeder ama farkında olmaz.
            Bu farkında olmamak durumu aslında çok şaşırtıcı ve düşündürücüdür. Zira kime sorsanız idealinde huzur vardır, mutluluk vardır, sevgi vardır. Sevgiyi ne kadar istediğini anlatan bir insanın bir kaç dakika sonra bir başkasına karşı gösterdiği alaycılık şaşırtıcıdır. Huzuru özlediğini anlatan bir insanın, küçük bir yanlış anlaşılmayı çıkmaz bir tartışmaya dönüştürmesi de. Oysa sevgiyi arıyorsa insan önce sevgi sunmayı bilecek, huzuru arıyorsa huzur veren olmayı. Şefkati, merhameti, değer vermeyi sadece kendisi için değil önce karşısındaki için yaşamayı bilecek. Aslında burada bir çok insanın belki de üzerinde hiç düşünmediği bir sır var. Güzel ahlak sadece toplumsal düzen için gerekli bir erdem olmakla sınırlı değil. Aynı zamanda kişinin akıl, ruh ve beden sağlığı için olması şart bir hal.
            Bir insan toplumda daha çok sevilmek için güzel ahlaklı olmak isterse buna belki belli bir oranda güç yetirebilir. Ama kendisi güzel ahlaklı olmaktan zevk alarak, insanların tavırları olumsuz dahi olsa güzel ahlakta irade göstermekten sevinç duyarak bu ahlakı yaşarsa o zaman müthiş bir hayat kalitesi elde eder. Elbette bunun yapabilmenin tek yolu insanların rızasını değil Hak’kın rızasını arayanlardan olmaktır. Ancak o zaman karşısındaki alaycı da olsa o çirkin üslubun içine girmeyen, karşısındaki kavgayı körüklese de itidalli davranan, karşısındakinin tüm cehaletine, bilmişliğine, kibirine rağmen şefkatle ve sevecenlikle ona yaklaşan bir insan oluşabilir.
            İnsan bir kere sevecen olmanın, affetmenin, olgun davranmanın tadını aldığında, sevginin nasıl güzel bir nimet olduğunu kavradığında bundan bir daha vazgeçemez. Çoğunluk kavgacı olmayı kendini ezdirmemek sanıp dirençli davransa da, alt almanın nasıl zevkli olduğunu öğrenen bir insan, öfkenin anlık şehvetine kendini kaptırmaz. Öfke ve kavga ruhu insandan çok şey alıp götürür. Körüklenen her kavgayı güzel sözle, nezaketle, sevgiyle, şefkatle, affedicilikle söndürmek gerekir. Güzel söze güzellikle karşılık vermek kolaydır. Kötülüğe iyilikle cevap verenlerden olmak gerekir. Nefrete dur demek, hep beraber sevgide kararlı olmak gerekir. Ve bunu Hak için, kendiniz için, sevdikleriniz için yapın...