14 Ocak 2014 Salı

KADER GERÇEĞİ

                                      

            İnsanın gözlerini dünyaya açtığı andan itibaren sahip olduğu hiçbir fiziksel özelliğin seçimi kendine ait değildir. Anne-babasını seçemez, ten rengini, göz rengini, boyunu kendi isteğine göre belirleyemez. Açıktır ki, hiçbir fiziksel özelliğini seçme gücüne sahip olmayan insanın yaşayacaklarını da kendi isteğine göre belirlemesi söz konusu değildir. Kuran'da, "Hiç şüphesiz, biz herşeyi kader ile yarattık." (Kamer Suresi, 49) ayetiyle bu gerçek insanlara haber verilmiştir.
            Bunun bilincinde olan insanın yapması gereken, sahip olduğu herşeyi ve karşılaştığı her olayı Allah'ın rızası ve rahmetine yönelerek Allah'ın istediği şekilde değerlendirmektir. Kuran bu değerlendirmede tek yol göstericidir. Ne herhangi bir insan -ister büyük güce sahip bir işadamı ister Afrika kıtasında yaşayan bir kabile üyesi olsun- ne de herhangi bir varlık -ister denizin derinliklerinde yaşayan bir canlı, ister dev bir ormanda yaşan küçük bir böcek olsun- Allah'ın kendisi için belirlediği kaderin dışına çıkamaz. İnsanın yaptığı herşey de kendisi için belirlenmiş olan kader doğrultusunda gerçekleşmektedir. Bu durum Kuran'da insanlara şöyle bildirilmektedir:

            Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kuran'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahitler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)

            İnsanın yaşadığı ve yaşayacağı her anın kaderde belirlenmiş olduğu bu ayetlerde bildirilmiştir. Kuran'da bildirilen bu gerçekleri göz ardı eden insan uçsuz bucaksız evrende, dünya üzerindeki milyarlarca insanın arasında rastlantılar içinde yaşayıp gittiğini sanır. Bu durumda kendini, dilediği gibi davranma özgürlüğüne sahip başıboş bir canlı gibi görür. Böyle bir bakış açısı da insanın kendini müstakil ve Allah'tan bağımsız bir varlık sanarak derin bir gaflet içine dalmasına sebep olur.
            Unutmayın! Dünyada hiçbir şey şans ya da tesadüf değil herşey bir kaderdir. Allah'ın yaratma gücünü ve Kuran'ı bilmeyen insanlar hayatı tesadüflerin, rastlantıların, şansların şekillendirdiğini düşünürler. Bir bilinmezler güruhunun şuursuzca hayatlarına yön verdiğini zannederler. Oysa gerçekleri bilen biri için bu korkunç bir mantıktır. Güya, tesadüflerin belirlediği bir hayatınız var ve bu şuursuz tesadüfler sizin için o an şans eseri olarak neyi belirlerse onu yaşayacaksınız, başınıza o gelecek. Olaylar tamamen kontrolsüz, kör tesadüflerin eseri olarak gelişecek. Siz de Yüce bir gücün kontrolünde olmayan böyle bir dünyada serseri bir yaprak gibi oradan oraya savrularak ve tesadüfler sizi nereye sürüklerse, şans size ne yapmak isterse onu yaşamak zorunda kalacaksınız. Ve size yardım edecek hiçbir güç olmayacak. Yardım isteyeceğiniz, sığınacağınız, tüm kalbinizle güvenip sevdiğiniz, sizi her an gören, duyan, yaptıklarınızdan haberdar olan, size şah damarınızdan daha yakın olan sonsuz bir güç... Böyle dehşet verici, terk edilmiş bir hayatı yaşamayı kim ister?
            Tüm yükün sizin omuzlarınıza bindiği, her şeyi tek başınıza hesaplamak zorunda bırakıldığınız, her an olumsuz olayların başınıza gelmesi an meselesi olan, kalbinizin tesadüfen attığına, beyninizin; tesadüfen oluşan sinyalleri yine tesadüfen organlarınıza ilettiğine inandırılmaya çalışıldığınız, 100 trilyon hücrenizin tesadüfen bir araya gelip tüm vücudunuzu meydana getirdiğini sandığınız bir hayat sizin karşınıza kim bilir her an ne acımasız, ne dehşet verici olaylar çıkaracaktır. Belki bir tesadüf sonucu kalbiniz atmamaya karar verecek ve duracak. Ya da o an için tesadüf denilen şey, şuursuzca temiz kanı kalbinizden pompalamamaya karar verecek ve hayatınız son bulacaktır.
            Düşünmesi bile insanı dehşete düşüren bu kısa senaryoyu gözde canlandırmak dahi iman eden bir insanın defalarca Allah'a şükretmesi için yeterlidir.
Allah inancının olmadığı bir hayat düşünülemez. Her şeyden önce sonsuz bir gücün tek sahibi olan, her isteğiniz için dua edebildiğiniz, sizi sürekli koruyan, kollayan, merhamet eden, sizin dualarınızı kabul eden, her şeyi gören, bilen, her şeyden haberdar olan, sizin ihtiyaçlarınızı sizden daha iyi bilen, tek başınıza olduğunuzda bile sürekli sizin yanınızda olan, tüm bilginin mutlak sahibi bir gücün varlığından habersiz bir hayatın dehşetini, korkunçluğunu, yalnızlığını, terk edilmişliği düşünülemez. Hangi ruh, hangi beden, hangi kalp böyle bir boşluk ve yalnızlık hissini kaldırabilir ki?
            Oysa kaderin varlığı müthiş bir konfordur. Müslüman, Allah'a olan derin sevgisi ve güveniyle bu derin konforu an an yaşar. Kader Müslüman için sonsuz merhamet sahibi; kendisini ve tüm kainatı yaratan Rabbinin ona olan büyük bir lütfu, armağanıdır. Kaderinin Allah'ın kontrolünde, onun yönlendirmesi altında olduğunu bildikten sonra ise o kişi her ne yaşarsa yaşasın tümü onun için bir güzellik ve hayırdır. Çünkü her yaratılan hayırla yaratılmıştır. Allah Bakara Suresi’nde; …Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216) şeklinde buyurarak Müslümanların karşılaştıkları olayları nasıl değerlendirmeleri gerektiğinin bilgisini verir. Demek ki inanan bir insan, zahiren bakıldığında hoşa gitmeyecek ya da beklemediği bir gelişmeyi mutlaka hayır gözüyle değerlendirmeli, “bu mutlaka bu şekilde olsun, o zaman iyi olacak” diye düşündüğü bir olayın da hiç tahmin etmeyeceği şerler taşıyabileceğini unutmamalıdır. Çünkü her olayın hayır ve şer yönlerini sadece Allah bilir. Bu nedenle iman eden bir kişi her şeyin bilgisinin Allah'ın katında olduğunu unutmamalı ve “doğrusunu Allah bilir, en hayırlısı ne ise o olsun, kaderde Allah ne belirlemişse o olacak” gibi Allah'a tam teslim olmuş, kadere kesin iman etmiş, her şeyde hayır gören Müslümanca bir üslup kullanmalıdır. Kuran ahlakına uygun olan budur.
            Kader, Allah’ın geçmiş ve gelecek tüm olayları “tek bir an” olarak bilmesidir. İnsanların bazıları, Allah’ın henüz yaşanmamış olayları önceden nasıl bildiğini sorarlar ve kaderin gerçekliğini anlayamazlar. Oysa “yaşanmamış olaylar” bizim için yaşanmamış olaylardır. Allah ise zamana ve mekana bağımlı değildir, zaten bunları yaratan Kendisi’dir. Allah katında zaman diye bir kavram yoktur. Bu nedenle Allah için geçmiş, gelecek ve şu an hepsi birdir ve hepsi olup bitmiştir.
            Allah, maddeyi yaratmış, maddenin hareketi olarak da zamanı yaratmıştır. Zaman ancak insan için geçerli bir boyuttur. Zaman, insan için geçer, insan ancak zaman geçtikçe ne yaşadığını görür. Ancak Allah elbette ki Kendi yarattığı bir kavram olan zamana tabi değildir. Bir başka deyişle, Allah'ın zamanın akışını beklemesi, insanların zaman içinde ne yapacaklarını bekleyerek görmesi kesinlikle söz konusu değildir. Allah tüm bu eksikliklerden münezzehtir. Allah zamana tabi olmadığı, Ezeli ve Ebedi olarak mutlak ve sonsuz olduğu için, bizim için gelecekte yaşanacak olan bir olayı, daha yaşanmadan bilmektedir. Bizim için binlerce yıl sonra olacak bir olayı, Allah zamansızlık boyutunda bilir. Zaten o olayın olmasını dileyen, takdir eden ve yaratan da Kendisidir. Bu büyük sır, bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir:

            Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır. (Hadid Suresi, 22)

            Allah, zamandan ve mekandan münezzehtir. Zamana ve mekana tabi olan ise insandır. Bu nedenle bizim için geçmiş, şu an ve gelecek olan Allah'ın katında bir andır. Örneğin bir sonraki yaş günümüz bizim için gelecek olan bir andır. Gerçekte ise o an, Allah katında olup bitmiştir, Allah o anı bilir. Yani bizim bir sonraki yaşgünümüzde ne giyeceğimizi, kimlerle birlikte olacağımızı, o gün ne yapacağımızı Allah şu anda bilmektedir. Aynı şekilde iki sene sonra, üç sene sonra, on sene, kırk sene sonra ne yapacağımızı da Allah şu anda en ince detayına kadar sarıp kuşatmıştır. Allah tek bir insanın yaşamının tüm günlerini, hatta tüm dakikalarını, saniyelerini tek bir an olarak bildiği gibi, kainat var olduğundan beri yaşamış olan milyarlarca insanın ve bundan sonra yaşayacak olan tüm insanların yaşamlarının her saniyesine de tek bir an olarak hakimdir. Allah katında geçmiş, gelecek dünya ahiret, cennet cehennem ve tüm olacak olaylar bir an olarak mevcut bulunmaktadır. Allah sonsuz zamanı sonsuz kısa zaman içinde yani tek bir anda yaratmıştır.
            Allah için zamanın tek olduğunu Kuran'da kullanılan üsluptan da anlarız; bizim için gelecek zamanda olacak bazı olaylar, Kuran'da çoktan olup bitmiş bir olay gibi anlatılır. Örneğin, ahirette insanların Allah'a verecekleri hesabın belirtildiği ayetler, bunu çoktan olup bitmiş bir olay gibi anlatmaktadır:

            Sur'a üfürüldü; böylece Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış durumda gözetliyorlar. Yer, Rabbi'nin nuruyla parıldadı; kitap kondu; peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile hüküm verildi... İnkar edenler, cehenneme bölük bölük sevkedildiler... Korkup-sakınanlar da, cennete bölük bölük sevkedildiler. (Zümer Suresi, 68-73)

            (Artık) Her bir nefis yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir. (Kaf Suresi, 21)

            Gök yarılıp-çatlamıştır; artık o gün, 'sarkmış-za'fa uğramıştır.' (Hakka Suresi, 16)

            Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir. Orada tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne de dondurucu bir soğuk görürler. (İnsan Suresi, 12-13)

            Görebilenler için cehennem de sergilenmiştir. (Naziat Suresi, 36)

            Artık bugün, iman edenler, kafir olanlara gülmektedirler. (Mutaffifin Suresi, 34)

            Suçlu-günahkarlar ateşi görmüşlerdir, artık içine kendilerinin gireceklerini de anlamışlardır; ancak ondan bir kaçış yolu bulamamışlardır. (Kehf Suresi, 53)

            Görüldüğü gibi, bizim için ölümümüzden sonra yaşanacak olan bu olaylar, Kuran'da yaşanmış ve bitmiş olaylar olarak anlatılmaktadır. Çünkü Allah, bizim bağlı olduğumuz izafi zaman boyutuna bağlı değildir. Allah tüm olayları zamansızlıkta dilemiş, insanlar bunları yapmış ve tüm bu olaylar yaşanmış ve sonuçlanmıştır.
            Bu nedenledir ki tesadüf, şans gibi kavramlar bu bilgiyi bilen bir insan için hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü Allah katında bilinen bir olay, yine Allah’ın vaktini belirlediği anda meydana gelir ve bu meydana geliş, kaderin varlığını bilen biri için ne bir şanstır ne de bir tesadüf. Sadece Allah'ın kaderde belirlediği bir olayın vakti geldiğinde gerçekleşmesidir. İşte bu yüzden, kadere iman eden biri için başına gelen hiçbir olay üzücü ya da ümitsizliğe sürükleyici olmaz. Aksine kaderi bilen biri karşılaştığı her şeyde son derece mütevekkil ve teslimiyetlidir.
            Şunu unutmayalım ki insanın karşılaştığı zorluklar da, elde ettiği başarılar da Allah'ın takdiri iledir. Allah Kuran’da yaşanan her şeyin zaten önceden Katında tespit edilmiş olan ve bir kader üzere gerçekleşen olaylar olduğunu söylemektedir:

            "...Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir". (Ahzab Suresi, 38)  

            Herşeyin önceden Allah katında belli olması insanın sorumluluğunu kaldırmaz. Çünkü Allah insana hür irade vermiştir. İnsan herşeyi kendi isteğiyle yapmaktadır. İnsanın her yaptığı da kendisinin kaderi olmuş olur. Allah, yarattığı imtihan ve sebepler içinde, insanların kendi tavırlarına şahit olmaları, neden cennete veya neden cehenneme gittiklerini bilmeleri için insanları bu dünyada yaşatmaktadır. Yani insanlar kendi yaptıklarına hayatları boyunca şahit olacak, ahlaklarını ahiret gününde Kuran ahlakı ile kıyaslayıp neden cenneti veya neden cehennemi hak ettiklerini göreceklerdir. Allah’ın dost olduğunu, sonsuz adaletli, merhametli ve şefkatli olduğunu bilen bir insan, Allah’ın bu yaratışından razı olur.


 ALLAH’IN BELİRLEDİĞİ KADERİ İNSANLARIN DEĞİŞTİRMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR

            Hepimiz kaderimizi yaşıyoruz ve bu kaderi asla değiştiremeyiz. Tek bir anına bile müdahale edemeyiz. Müdahale ettiklerini zannedenler ise yine Allah'ın o kişinin kaderinde “burada müdahale edeceksin” dediği şeye Allah'ın kaderinde belirlediği şekilde müdahale etmektedirler. Yani kaderin dışına çıkmak bir an bile mümkün değildir. İnsan kaderiyle birlikte yaratılmıştır ve sonsuz hayatı da kaderinde kendisi için ne yazılmışsa o şekilde olacaktır. Bütün insanlar da, dünya da, kainat da kaderini yaşamıştır ve kaderini yaşamaktadır. Bu Kamer Suresi’nde bildirilmiş çok açık bir gerçektir:

            "Hiç şüphesiz, biz herşeyi kader ile yarattık." (Kamer Suresi, 49)

            Allah’ın belirlediği kaderi insanların değiştirmesi inancı toplumda yaygın olan çarpık bir kader anlayışıdır. Örneğin ölümden dönen bir hasta için “kaderini yendi” gibi cahilce ifadeler kullanılır. Oysa kimse kaderini değiştiremez. Ölümden dönen kişi, kaderinde ölümden dönmesi yazılı olduğu için ölmemiştir. “Kaderimi yendim” diyerek kendilerini aldatanların bu cümleyi söylemeleri ve o psikolojiye girmeleri de yine kaderlerindedir.
            Çünkü kader Allah’ın ilmidir. Tüm zamanı aynı anda bilen ve tüm zamana ve mekana hakim olan Allah için, herşey kaderde yazılmış ve bitmiştir.
 Bir an sonrasının dahi ne olacağı, kişinin ne ile karşılaşacağı belli değildir. Bu noktada tek bilinebilecek olan, kişinin yaşayacaklarının, daha o doğmadan sonsuz evvel öncesinden belli olduğudur. Daha doğru bir ifadeyle, insanın yaşayacağı her an "zamansızlıkta" belirlidir. Kişi, günü, saati geldiğinde o olayı mutlaka yaşayacaktır. Bu, onun kaderidir. Allah'ın belirlemiş olduğu kader mutlaka işleyecektir. Bu gerçekle ilk defa yüz yüze gelen insan "peki, o zaman ne yapabilirim?" diye düşünebilir. Madem herşey kaderde hazır olarak yaratılmıştır ve tümünü Allah bilmektedir; bu durumda kişinin nasıl davranması gerekir?

            Mümin, Allah’ın yarattığı kadere teslim olacak, bununla birlikte karşılaştığı olaylar karşısında elinden geldiğince sebeplere sarılacak, tedbir alacak, olayları hayır yönünde yönlendirmek için çalışacak, ama tüm bunların kader içinde gerçekleştiği ve Allah’ın en hayırlısını önceden takdir ettiğinin bilinci ve rahatlığı içinde olacaktır.