İnsanın
gözlerini dünyaya açtığı andan itibaren sahip olduğu hiçbir fiziksel özelliğin
seçimi kendine ait değildir. Anne-babasını seçemez, ten rengini, göz rengini,
boyunu kendi isteğine göre belirleyemez. Açıktır ki, hiçbir fiziksel özelliğini
seçme gücüne sahip olmayan insanın yaşayacaklarını da kendi isteğine göre
belirlemesi söz konusu değildir. Kuran'da, "Hiç
şüphesiz, biz herşeyi kader ile yarattık." (Kamer Suresi, 49) ayetiyle
bu gerçek insanlara haber verilmiştir.
Bunun
bilincinde olan insanın yapması gereken, sahip olduğu herşeyi ve karşılaştığı
her olayı Allah'ın rızası ve rahmetine yönelerek Allah'ın istediği şekilde
değerlendirmektir. Kuran bu değerlendirmede tek yol göstericidir. Ne herhangi
bir insan -ister büyük güce sahip bir işadamı ister Afrika kıtasında yaşayan
bir kabile üyesi olsun- ne de herhangi bir varlık -ister denizin
derinliklerinde yaşayan bir canlı, ister dev bir ormanda yaşan küçük bir böcek
olsun- Allah'ın kendisi için belirlediği kaderin dışına çıkamaz. İnsanın
yaptığı herşey de kendisi için belirlenmiş olan kader doğrultusunda
gerçekleşmektedir. Bu durum Kuran'da insanlara şöyle bildirilmektedir:
Senin
içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kuran'dan okuduğun herhangi
bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice)
daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahitler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte
zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü
de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi,
61)
İnsanın
yaşadığı ve yaşayacağı her anın kaderde belirlenmiş olduğu bu ayetlerde
bildirilmiştir. Kuran'da bildirilen bu gerçekleri göz ardı eden insan uçsuz
bucaksız evrende, dünya üzerindeki milyarlarca insanın arasında rastlantılar
içinde yaşayıp gittiğini sanır. Bu durumda kendini, dilediği gibi davranma
özgürlüğüne sahip başıboş bir canlı gibi görür. Böyle bir bakış açısı da
insanın kendini müstakil ve Allah'tan bağımsız bir varlık sanarak derin bir
gaflet içine dalmasına sebep olur.
Unutmayın!
Dünyada hiçbir şey şans ya da tesadüf değil herşey bir kaderdir. Allah'ın
yaratma gücünü ve Kuran'ı bilmeyen insanlar hayatı tesadüflerin,
rastlantıların, şansların şekillendirdiğini düşünürler. Bir bilinmezler
güruhunun şuursuzca hayatlarına yön verdiğini zannederler. Oysa gerçekleri
bilen biri için bu korkunç bir mantıktır. Güya, tesadüflerin belirlediği bir
hayatınız var ve bu şuursuz tesadüfler sizin için o an şans eseri olarak neyi
belirlerse onu yaşayacaksınız, başınıza o gelecek. Olaylar tamamen kontrolsüz,
kör tesadüflerin eseri olarak gelişecek. Siz de Yüce bir gücün kontrolünde
olmayan böyle bir dünyada serseri bir yaprak gibi oradan oraya savrularak ve
tesadüfler sizi nereye sürüklerse, şans size ne yapmak isterse onu yaşamak
zorunda kalacaksınız. Ve size yardım edecek hiçbir güç olmayacak. Yardım
isteyeceğiniz, sığınacağınız, tüm kalbinizle güvenip sevdiğiniz, sizi her an
gören, duyan, yaptıklarınızdan haberdar olan, size şah damarınızdan daha yakın
olan sonsuz bir güç... Böyle dehşet verici, terk edilmiş bir hayatı yaşamayı
kim ister?
Tüm yükün
sizin omuzlarınıza bindiği, her şeyi tek başınıza hesaplamak zorunda
bırakıldığınız, her an olumsuz olayların başınıza gelmesi an meselesi olan,
kalbinizin tesadüfen attığına, beyninizin; tesadüfen oluşan sinyalleri yine
tesadüfen organlarınıza ilettiğine inandırılmaya çalışıldığınız, 100 trilyon
hücrenizin tesadüfen bir araya gelip tüm vücudunuzu meydana getirdiğini
sandığınız bir hayat sizin karşınıza kim bilir her an ne acımasız, ne dehşet
verici olaylar çıkaracaktır. Belki bir tesadüf sonucu kalbiniz atmamaya karar
verecek ve duracak. Ya da o an için tesadüf denilen şey, şuursuzca temiz kanı
kalbinizden pompalamamaya karar verecek ve hayatınız son bulacaktır.
Düşünmesi
bile insanı dehşete düşüren bu kısa senaryoyu gözde canlandırmak dahi iman eden
bir insanın defalarca Allah'a şükretmesi için yeterlidir.
Allah inancının olmadığı bir hayat düşünülemez. Her şeyden
önce sonsuz bir gücün tek sahibi olan, her isteğiniz için dua edebildiğiniz,
sizi sürekli koruyan, kollayan, merhamet eden, sizin dualarınızı kabul eden,
her şeyi gören, bilen, her şeyden haberdar olan, sizin ihtiyaçlarınızı sizden
daha iyi bilen, tek başınıza olduğunuzda bile sürekli sizin yanınızda olan, tüm
bilginin mutlak sahibi bir gücün varlığından habersiz bir hayatın dehşetini,
korkunçluğunu, yalnızlığını, terk edilmişliği düşünülemez. Hangi ruh, hangi
beden, hangi kalp böyle bir boşluk ve yalnızlık hissini kaldırabilir ki?
Oysa
kaderin varlığı müthiş bir konfordur. Müslüman, Allah'a olan derin sevgisi ve
güveniyle bu derin konforu an an yaşar. Kader Müslüman için sonsuz merhamet
sahibi; kendisini ve tüm kainatı yaratan Rabbinin ona olan büyük bir lütfu,
armağanıdır. Kaderinin Allah'ın kontrolünde, onun yönlendirmesi altında olduğunu
bildikten sonra ise o kişi her ne yaşarsa yaşasın tümü onun için bir güzellik
ve hayırdır. Çünkü her yaratılan hayırla yaratılmıştır. Allah Bakara
Suresi’nde; …Olur ki hoşunuza gitmeyen
bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir
şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216) şeklinde
buyurarak Müslümanların karşılaştıkları olayları nasıl değerlendirmeleri
gerektiğinin bilgisini verir. Demek ki inanan bir insan, zahiren bakıldığında
hoşa gitmeyecek ya da beklemediği bir gelişmeyi mutlaka hayır gözüyle
değerlendirmeli, “bu mutlaka bu şekilde olsun, o zaman iyi olacak” diye
düşündüğü bir olayın da hiç tahmin etmeyeceği şerler taşıyabileceğini
unutmamalıdır. Çünkü her olayın hayır ve şer yönlerini sadece Allah bilir. Bu
nedenle iman eden bir kişi her şeyin bilgisinin Allah'ın katında olduğunu
unutmamalı ve “doğrusunu Allah bilir, en hayırlısı ne ise o olsun, kaderde
Allah ne belirlemişse o olacak” gibi Allah'a tam teslim olmuş, kadere kesin
iman etmiş, her şeyde hayır gören Müslümanca bir üslup kullanmalıdır. Kuran
ahlakına uygun olan budur.
Kader, Allah’ın geçmiş ve gelecek tüm
olayları “tek bir an” olarak bilmesidir. İnsanların bazıları, Allah’ın henüz
yaşanmamış olayları önceden nasıl bildiğini sorarlar ve kaderin gerçekliğini
anlayamazlar. Oysa “yaşanmamış olaylar” bizim için yaşanmamış olaylardır. Allah
ise zamana ve mekana bağımlı değildir, zaten bunları yaratan Kendisi’dir. Allah
katında zaman diye bir kavram yoktur. Bu nedenle Allah için geçmiş, gelecek ve
şu an hepsi birdir ve hepsi olup bitmiştir.
Allah,
maddeyi yaratmış, maddenin hareketi olarak da zamanı yaratmıştır. Zaman ancak
insan için geçerli bir boyuttur. Zaman, insan için geçer, insan ancak zaman
geçtikçe ne yaşadığını görür. Ancak Allah elbette ki Kendi yarattığı bir kavram
olan zamana tabi değildir. Bir başka deyişle, Allah'ın zamanın akışını
beklemesi, insanların zaman içinde ne yapacaklarını bekleyerek görmesi
kesinlikle söz konusu değildir. Allah tüm bu eksikliklerden münezzehtir. Allah
zamana tabi olmadığı, Ezeli ve Ebedi olarak mutlak ve sonsuz olduğu için, bizim
için gelecekte yaşanacak olan bir olayı, daha yaşanmadan bilmektedir. Bizim
için binlerce yıl sonra olacak bir olayı, Allah zamansızlık boyutunda bilir.
Zaten o olayın olmasını dileyen, takdir eden ve yaratan da Kendisidir. Bu büyük
sır, bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir:
Yeryüzünde
olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz
onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre
pek kolaydır. (Hadid Suresi, 22)
Allah,
zamandan ve mekandan münezzehtir. Zamana ve mekana tabi olan ise insandır. Bu
nedenle bizim için geçmiş, şu an ve gelecek olan Allah'ın katında bir andır.
Örneğin bir sonraki yaş günümüz bizim için gelecek olan bir andır. Gerçekte ise
o an, Allah katında olup bitmiştir, Allah o anı bilir. Yani bizim bir sonraki
yaşgünümüzde ne giyeceğimizi, kimlerle birlikte olacağımızı, o gün ne
yapacağımızı Allah şu anda bilmektedir. Aynı şekilde iki sene sonra, üç sene
sonra, on sene, kırk sene sonra ne yapacağımızı da Allah şu anda en ince
detayına kadar sarıp kuşatmıştır. Allah tek bir insanın yaşamının tüm
günlerini, hatta tüm dakikalarını, saniyelerini tek bir an olarak bildiği gibi,
kainat var olduğundan beri yaşamış olan milyarlarca insanın ve bundan sonra
yaşayacak olan tüm insanların yaşamlarının her saniyesine de tek bir an olarak
hakimdir. Allah katında geçmiş, gelecek dünya ahiret, cennet cehennem ve tüm
olacak olaylar bir an olarak mevcut bulunmaktadır. Allah sonsuz zamanı sonsuz
kısa zaman içinde yani tek bir anda yaratmıştır.
Allah için
zamanın tek olduğunu Kuran'da kullanılan üsluptan da anlarız; bizim için
gelecek zamanda olacak bazı olaylar, Kuran'da çoktan olup bitmiş bir olay gibi
anlatılır. Örneğin, ahirette insanların Allah'a verecekleri hesabın
belirtildiği ayetler, bunu çoktan olup bitmiş bir olay gibi anlatmaktadır:
Sur'a
üfürüldü; böylece Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar
çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış
durumda gözetliyorlar. Yer, Rabbi'nin nuruyla parıldadı; kitap kondu;
peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile hüküm verildi... İnkar
edenler, cehenneme bölük bölük sevkedildiler... Korkup-sakınanlar da, cennete
bölük bölük sevkedildiler. (Zümer Suresi, 68-73)
(Artık)
Her bir nefis yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir. (Kaf Suresi, 21)
Gök
yarılıp-çatlamıştır; artık o gün, 'sarkmış-za'fa uğramıştır.' (Hakka Suresi,
16)
Ve
sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir. Orada tahtlar
üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne de
dondurucu bir soğuk görürler. (İnsan Suresi, 12-13)
Görebilenler
için cehennem de sergilenmiştir. (Naziat Suresi, 36)
Artık
bugün, iman edenler, kafir olanlara gülmektedirler. (Mutaffifin Suresi, 34)
Suçlu-günahkarlar
ateşi görmüşlerdir, artık içine kendilerinin gireceklerini de anlamışlardır;
ancak ondan bir kaçış yolu bulamamışlardır. (Kehf Suresi, 53)
Görüldüğü
gibi, bizim için ölümümüzden sonra yaşanacak olan bu olaylar, Kuran'da yaşanmış
ve bitmiş olaylar olarak anlatılmaktadır. Çünkü Allah, bizim bağlı olduğumuz
izafi zaman boyutuna bağlı değildir. Allah tüm olayları zamansızlıkta dilemiş,
insanlar bunları yapmış ve tüm bu olaylar yaşanmış ve sonuçlanmıştır.
Bu
nedenledir ki tesadüf, şans gibi kavramlar bu bilgiyi bilen bir insan için
hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü Allah katında bilinen bir olay, yine Allah’ın
vaktini belirlediği anda meydana gelir ve bu meydana geliş, kaderin varlığını
bilen biri için ne bir şanstır ne de bir tesadüf. Sadece Allah'ın kaderde
belirlediği bir olayın vakti geldiğinde gerçekleşmesidir. İşte bu yüzden,
kadere iman eden biri için başına gelen hiçbir olay üzücü ya da ümitsizliğe
sürükleyici olmaz. Aksine kaderi bilen biri karşılaştığı her şeyde son derece
mütevekkil ve teslimiyetlidir.
Şunu
unutmayalım ki insanın karşılaştığı zorluklar da, elde ettiği başarılar da
Allah'ın takdiri iledir. Allah Kuran’da yaşanan her şeyin zaten önceden Katında
tespit edilmiş olan ve bir kader üzere gerçekleşen olaylar olduğunu
söylemektedir:
"...Allah'ın
emri, takdir edilmiş bir kaderdir". (Ahzab Suresi, 38)
Herşeyin önceden
Allah katında belli olması insanın sorumluluğunu kaldırmaz. Çünkü Allah insana
hür irade vermiştir. İnsan herşeyi kendi isteğiyle yapmaktadır. İnsanın her
yaptığı da kendisinin kaderi olmuş olur. Allah, yarattığı imtihan ve sebepler
içinde, insanların kendi tavırlarına şahit olmaları, neden cennete veya neden
cehenneme gittiklerini bilmeleri için insanları bu dünyada yaşatmaktadır. Yani
insanlar kendi yaptıklarına hayatları boyunca şahit olacak, ahlaklarını ahiret
gününde Kuran ahlakı ile kıyaslayıp neden cenneti veya neden cehennemi hak
ettiklerini göreceklerdir. Allah’ın dost olduğunu, sonsuz adaletli, merhametli
ve şefkatli olduğunu bilen bir insan, Allah’ın bu yaratışından razı olur.
ALLAH’IN BELİRLEDİĞİ KADERİ İNSANLARIN DEĞİŞTİRMESİ MÜMKÜN
DEĞİLDİR
Hepimiz
kaderimizi yaşıyoruz ve bu kaderi asla değiştiremeyiz. Tek bir anına bile
müdahale edemeyiz. Müdahale ettiklerini zannedenler ise yine Allah'ın o kişinin
kaderinde “burada müdahale edeceksin” dediği şeye Allah'ın kaderinde
belirlediği şekilde müdahale etmektedirler. Yani kaderin dışına çıkmak bir an
bile mümkün değildir. İnsan kaderiyle birlikte yaratılmıştır ve sonsuz hayatı
da kaderinde kendisi için ne yazılmışsa o şekilde olacaktır. Bütün insanlar da,
dünya da, kainat da kaderini yaşamıştır ve kaderini yaşamaktadır. Bu Kamer
Suresi’nde bildirilmiş çok açık bir gerçektir:
"Hiç
şüphesiz, biz herşeyi kader ile yarattık." (Kamer Suresi, 49)
Allah’ın
belirlediği kaderi insanların değiştirmesi inancı toplumda yaygın olan çarpık
bir kader anlayışıdır. Örneğin ölümden dönen bir hasta için “kaderini yendi” gibi
cahilce ifadeler kullanılır. Oysa kimse kaderini değiştiremez. Ölümden dönen
kişi, kaderinde ölümden dönmesi yazılı olduğu için ölmemiştir. “Kaderimi
yendim” diyerek kendilerini aldatanların bu cümleyi söylemeleri ve o
psikolojiye girmeleri de yine kaderlerindedir.
Çünkü kader
Allah’ın ilmidir. Tüm zamanı aynı anda bilen ve tüm zamana ve mekana hakim olan
Allah için, herşey kaderde yazılmış ve bitmiştir.
Bir an sonrasının
dahi ne olacağı, kişinin ne ile karşılaşacağı belli değildir. Bu noktada tek
bilinebilecek olan, kişinin yaşayacaklarının, daha o doğmadan sonsuz evvel
öncesinden belli olduğudur. Daha doğru bir ifadeyle, insanın yaşayacağı her an
"zamansızlıkta" belirlidir. Kişi, günü, saati geldiğinde o olayı
mutlaka yaşayacaktır. Bu, onun kaderidir. Allah'ın belirlemiş olduğu kader
mutlaka işleyecektir. Bu gerçekle ilk defa yüz yüze gelen insan "peki, o
zaman ne yapabilirim?" diye düşünebilir. Madem herşey kaderde hazır olarak
yaratılmıştır ve tümünü Allah bilmektedir; bu durumda kişinin nasıl davranması
gerekir?
Mümin,
Allah’ın yarattığı kadere teslim olacak, bununla birlikte karşılaştığı olaylar
karşısında elinden geldiğince sebeplere sarılacak, tedbir alacak, olayları
hayır yönünde yönlendirmek için çalışacak, ama tüm bunların kader içinde
gerçekleştiği ve Allah’ın en hayırlısını önceden takdir ettiğinin bilinci ve
rahatlığı içinde olacaktır.