14 Ocak 2014 Salı

SAKIN DEDİKODU YAPMAYIN



Din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda en yaygın olarak görülen karakter bozukluklarından biri "dedikodu"dur. Bu gibi toplumlardaki din ahlakından uzak insanlar, vakitleri ya da imkanları olmasa dahi dedikodu yapabilmek için mutlaka bir fırsat bulurlar. Bazen kapı önünde komşularla, bazen saatler süren telefon konuşmalarında, bazen de çay ya da kahve ziyaretlerinde bu manzarayı görmek mümkündür. Ancak burada asıl önemli olan, bu kişilerin dedikodudan derin bir zevk almalarıdır. Çünkü dedikoduya konu olan kişi küçük düşürülüp aşağılanırken, dedikoduyu yapanlar kendilerini büyük göstermeye çalışırlar. Bu nedenle arkadaş toplantılarında konuşabilecekleri pek çok faydalı ya da güzel konu varken, onlar ısrarla dönüp dolaşıp sözü birilerinin dedikodusunu yapmaya getirirler. Komşuları, dostları, akrabaları, eşleri, televizyon yıldızları ve hatta yoldan geçen yabancı biri bile bu dedikodulara malzeme olabilir. Genelde kişiyi arkasından çekiştirenler bir savunma olarak söylediklerinin doğru olduğunu, yalan söylemediklerini ifade etseler de bu sonucu değiştirmeyecektir. Söz konusu kişilerin yaptıkları gıybettir. Eğer kişinin arkasından söylenen şeyler doğru değilse, bu iftira olur ki, bu durumda bu sözleri söyleyen kişi yalan söyleyerek büyük bir günah daha işlemiş olur. Yüce Rabbimiz, birbirlerinin dedikodusunu yapan, arkadan çekiştiren insanları bir ayetinde cehennemle tehdit etmektedir:

Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline... Hayır; andolsun o, 'hutame'ye atılacaktır. "Hutame"nin ne olduğunu sana bildiren nedir? Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir. (Hümeze Suresi, 1-6)

Görüldüğü gibi ayetin devamında, bu davranış biçimini benimseyenlere yönelik kesin bir cehennem tehdidi vardır. Bu tehdit dikkate alındığında bu ahlakın müminlerin çok dikkatli olmaları gereken Kuran dışı bir davranış olduğu görülür. Şeytan gıybeti müminlere makul gösterebilmek için din adına yaptırmaya çalışabilir. Örneğin hata ve eksiklikleri olan bir müminin, arkasından çekiştirmeyi onun iyiliği ya da dinin menfaati için yapılması gereken bir hareketmiş gibi göstermeye çalışabilir. Oysa Allah Kuran’da insanları dedikodudan kesin olarak men etmiş ve bunun Kuran ahlakına uygun olmadığını şu şekilde bildirmiştir:

"Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir." (Hucurat Suresi, 12)

Ayette Yüce Allah insanlara bir örnek vermiştir. Şimdi bu örneği gözünüzde canlandırın. Kendi öz kardeşinizin ölüsünün etini yediğinizi düşünün. Bunu yaptığınızı düşünmek bile tiksindiricidir. İşte Allah Katında birisinin gıybetini yapmak, kardeşinin ölü etini yemeğe eşdeğer bir tavırdır. Başka insanları çekiştirenler, bu derece kötü bir davranışta bulunmuş olurlar.
  Kıskançlık, kin, çekememezlik gibi Kuran ahlakına aykırı tavırların sonucunda gelişen dedikodu, gizli yönleri araştırma ve zanda bulunarak bir kişiye ithamda bulunmak, her ne kadar toplumca yadırganmasa da kesinlikle vicdana uygun tavırlar değildir. Allah'ın böyle tavırlara vereceği karşılık düşünüldüğünde bir an bile yapılmaması ve hatta yapan kişilerin engellenmesi, Kuran ahlakına en uygun davranış biçimi olacaktır.
Hiçbir insan kendisi hakkında dedikodu yapılmasını, kendisinin gizli yönlerinin, kusurlarının araştırılmasını, çevresindekilerin kendisiyle ilgili yanlış ve kötü zanlarda bulunmalarını, birşeyi yapmadığı halde başkalarının yaptığını düşünmelerini asla istemez. Böyle bir durumu sezdiğinde büyük bir haksızlığa uğradığını düşünecek, kendini güvensiz, huzursuz hissedecektir. Bir insana bunları yapmak, onu böyle bir ortamda yaşatmak ise elbette ki vicdansızlıktır. Bir insanın kendisine yapılmasını istemediği şeyi başkasına kesinlikle uygulamaması onun vicdanının göstergesidir. Allah bu nedenle, bu tavırları "ölü kardeşinin etini yemeye" benzetmiştir. Bu, ne kadar tiksinti vericiyse, dedikodu, zan ve hata arama gibi tavırlar da o kadar tiksinti vericidir.
Dedikodu yapmak tek başına çok kötü bir ahlak özelliği olduğu gibi aynı zamanda da insanların vakitlerinin boş ve amaçsız geçmesine de sebep olmaktadır. Oysa Allah, Kuran’da dedikoduyu yasakladığı gibi, boş vakit geçirmeyi de yasaklamıştır. Yüce Allah’a samimi olarak inanan kişi, bırakın dedikodu yapmayı veya dedikodu yapan kişiyi dinlemeyi, boş veya yararsız olan tek bir söz duyduğunda dahi o ortamdan en güzel bir tarzda uzaklaşır. Rabbimiz bir Kuran ayetinde şöyle buyurur:

"Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir." (Furkan Suresi, 72)

Allah başka bir ayette ise iman edenlerin boş şeylerden tümüyle yüz çevirdiklerini bildirir:

"Onlar, 'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir." (Müminun Suresi, 3)

Dedikodu yapmak Allah’ın haram kıldığı bir eylem olduğu gibi, bu kötülüğü yapanlar Allah’ın haram kıldığı; insanların arasını açmak, kin ve öfkeye neden olmak ve boş vakit geçirmek gibi başka günahları da işlemiş olurlar. Bu nedenlerden dolayı dedikodudan şiddetle kaçınmak, dedikodu yapılan ortamlardan uzak durmak, dedikoduya şahit olunduğunda da bu yanlışı uygun bir şekilde hatırlatmak en onurlu, asil ve Kuran ahlakına en uygun davranış olacaktır.
Allah korkusu taşıyan müminler Allah'ın her yerde, her konuşulanı duyduğunu bilerek asla birbirlerinin arkasından konuşup birbirlerini çekiştirmezler. Dedikodunun, yanlış olduğu kadar boş bir konuşma olduğunu da bilirler. Çünkü bir insanın gıyabındaki bir söz ne o şahsa fayda verir ne de kişinin kendisine. Belki bu şekilde kişinin eksik olduğu yönlerde teşhisler yapılır ancak bunlardan haberi olmadığı için o kişinin tavırlarında herhangi bir değişiklik yapabilmesi mümkün olmayacaktır. Kendisine anlatılmadığı, tarif edilmediği sürece kendi kendine tespit edemediği bu eksikliklerini telafi etme imkanı bulamayacaktır. Bu nedenle müminler birbirleri hakkındaki olumlu ya da olumsuz tüm düşüncelerini hiç çekinmeden birbirlerine aktarırlar. Gerçek dostluk ve samimiyetin bunu gerektirdiğini, sevdikleri bir insanın hatalarını en güzel üslupla yüzüne söylemenin kötülük değil iyilik yapmak olduğunu bilirler. Amaçları birbirlerini daha iyi, daha güzel ve daha kusursuz bir ahlaka yöneltebilmektir. Bu, Allah'ın Kuran'da insanlara bildirdiği 'iyiliği emredip kötülükten sakındırmak' emrinin de bir gereğidir.


      DEDİKODU KİŞİNİN İYİ NİYETTEN UZAK OLDUĞUNUN BİR GÖSTERGESİDİR

Kişinin duyduğunda hoşlanmayacağı hiçbir konuşmayı arkasından yapmanın doğru olmadığını her insan bilir. Hiç kimse -dedikodu yapan kişi de dahil- bunun aksini savunmaz. Çünkü gerçekten eleştirilmesi gereken bir konu varsa ve bu konu o kişiye yardımcı olmak amacıyla konuşuluyorsa, yapılacak en doğru hareket, bu durumu ilgili kişiye bildirmektir. Yoksa herkesle durum değerlendirmesi yapıp, kınanan kişinin durumdan haberdar edilmemesinin altında iyi bir niyet ve akılcı bir amaç yattığı söylenemez. Üstelik dedikodu yapan bu insanlar, aynı davranışın kendileri için de yapılma ihtimali olduğunu bilir ve bundan hiç hoşlanmazlar. Kendileri hakkında olumsuz konuşulması konusuna son derece hassasiyet gösterirken, başkalarının canının yanmasını umursamadan bu çirkin tavırdan vazgeçmezler.


   
               DEDİKODU YAPANLAR ŞEYTANIN YOLUNA UYMUŞ OLURLAR

Kuran ahlakından uzak yaşayan insanlar arasında normal karşılanan dedikodu, görmezlikten gelinecek bir davranış değildir. Çünkü dedikodu yapmayı alışkanlık haline getiren kişinin vicdanı farkında olmadan öyle körelir ki, kişi artık bunun bir suç olduğunu bile hissetmemeye başlar ve çekinmeden, her fırsatta dedikodu yapar. Kuşkusuz bu, şeytanın iman etmeyen insanları sürüklediği büyük bir beladır. Yüce Rabbimiz, şeytanın bu oyununa karşı kullarını bir ayette şöyle uyarmıştır:

Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi, 53)

 
         DEDİKODU TOPLUM İÇİNDEKİ BAŞKA KÖTÜLÜKLERİN DE KAYNAĞIDIR

İnsan ilişkilerini bozan en önemli toplumsal hastalıklardan birisi de “gıybet” tir. İnsanlar kendileri hakkında dedikodu yapılmasından hoşlanmayacakları için, dedikodunun sebebiyet verdiği en önemli sonuçlardan biri, insanlar arasında dedikoduyla düşmanlık tohumlarının serpilmesidir. Dedikodu kini, öfkeyi ve nefreti alevlendirir. Çok küçük konular dedikodu yüzünden önlenemez problemlerin, tartışmaların, kavgaların ortaya çıkmasına neden olur. Dedikodu yüzünden yuvaların yıkıldığına, ortaklıkların bozulduğuna, dahası cinayetlerin işlendiğine dair haberlere tanık oluruz.
Gıybet, insanlar arasındaki ilişkileri bozar, gereksiz husumetlere sebep olur. Gıybet yapılan ortamda bulunanlar bu konuşmalara şahit oldukları için, kendisini savunma imkanı olmayan kişi hakkında, bilinçsizce olumsuz düşüncelere sahip olurlar. Bir nedeni olmadığı halde gereksiz yere başkaları hakkında olumsuz önyargıları olur. Bu önyargılar sonuçta toplumsal bir hastalığa dönüşür ve insanlar arasındaki dostluğa zarar verir.
Gıybeti yapılan kişi ise bir vesile ile bu konuşmaları duymuş olsa, o insanlara karşı güveni sarsılır. Toplum içinde karşılıklı güvensizlik ve tedirginlik doğar. Kendisi hakkında yapılan bu hoş olmayan çekiştirmelerden dolayı, onlara karşı duyduğu yakınlık ve dostluğu kaybeder.
Müslümanların birbirleri hakkında gıybet yapması inananları birbirlerinden tümüyle uzaklaştırıp fırkalara böler. Bu da Yüce Rabbimizin; “Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın...” (Al-i İmran Suresi, 103) emrine ters bir durum oluşturur.
Her ne yönden bakılırsa bakılsın gıybet insanlara zarar veren, toplumu içten içe kemiren toplumsal bir hastalıktır. Bu hastalığa karşı mücadele, ancak insanların birbirlerine karşı samimi ve yapıcı düşünüp davranmalarıyla olur. Yapılması gereken, bir kişide bir hata gördüğünde, arkasından çekiştirmek yerine yapıcı eleştirilerde bulunarak kendince gördüğü hatayı düzeltmeye çalışmaktır. Bu tarz olumlu bir yaklaşım insanların karşılıklı güvenini, saygısını ve sevgisini arttıracaktır.
Samimi bir niyetle gıybetin terk edilmesi sadece insan ilişkilerini düzeltmekle kalmaz. Bu, insanın ahiret yaşamı için de yapabileceği en doğru davranıştır. İnsanlar arasındaki dostlukları bozan, onların birbirlerine düşman olmalarına sebep olan bu çirkin tavrın terk edilmesi sadece daha sağlıklı daha güvenli toplumlar yaratmakla kalmayacak, insanların ahiret yurdunu kazanmalarına vesile olacak hayırlı bir amelde bulunmalarını da sağlayacaktır.


TOPLUMDA DEDİKODU HASTALIĞINI ÖNLEMENİN KESİN ÇÖZÜMÜ

Bir toplumda dedikodu hastalığının önlenmesinin tek geçerli yolu, din ahlakının insanlar arasında yaygınlaşmasını sağlamaktır. Din ahlakının varlığı, öncelikle Allah sevgisini beraberinde getireceği için bu, tüm insanlarda çok olumlu ve güzel bir etki yapar. Herkes Allah'ın rızasını kazanmak için güzel ahlak gösterir, birbirini Allah rızası için sever, sayar. Toplumun geneline şefkat, merhamet, hoşgörü hakim olur. İnsanlar Allah'ın emri doğrultusunda hayırlarda yarışır, imkanlarını ve vakitlerini dedikodu yapmak gibi boş işler yerine hayırlı bir faaliyette bulunmaya yöneltirler.


PEYGAMBER EFEN­Dİ­MİZ (SAV)'İN GIYBET HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ

(Miraca çıkarıldığımda, bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan kimseler gördüm. "Bunlar kim" dedim. Cebrail aleyhisselam, "Gıybet ederek insanların etini yiyen, şahsiyetlerini zedeleyen kimselerdir" dedi.) [Ebu Davud]
(Miracda göğüslerinden asılarak azap edilenleri gördüm. Bunlar, kaş göz işaretiyle alay ve gıybet edenlerdir (Beyheki)
(Miracda, Cehennemde kokmuş leş yiyenlerin kim olduğunu sordum. Bunlar, gıybet ederek insanların etlerini yiyenlerdir dendi.) [İ. Ahmed]
(Mi­ra­ca çık­tı­ğım ge­ce, tır­nak­la­rı ile yüz­le­ri­ni tır­ma­la­yan bir­ta­kım kim­se­ler gör­düm. Ceb­ra­il'e, 'Bun­lar kim­dir?' di­ye sor­dum. Ceb­ra­il de, 'Bun­lar in­san­lar hak­kın­da gıy­bet edip, on­la­rın giz­li hal­le­ri­ni araş­tı­ran­lar­dır' de­di.) (Ebu Da­vud)
(Gıybet ve kovuculuk, kişinin imanını zayıflatarak yok eder.) [İsfehani]
(Gıy­be­tin ne ol­du­ğu­nu bi­li­yor mu­su­nuz? Kar­deş­le­ri­ni­zi hoş­lan­ma­ya­ca­ğı şey ile an­ma­nız­dır' bu­yur­du. Bu­nun üze­ri­ne, 'Söy­le­dik­le­ri­niz o adam­da var­sa bu­na ne bu­yu­rur­su­nuz' di­yen­le­re Re­sul-i Ek­rem, 'Söy­le­di­ği­niz ku­sur­lar on­da var­sa iş­te o za­man gıy­bet olur, yok­sa if­ti­ra et­miş olur­su­nuz.' de­di.) (Müs­lim)
(Beş şey oruç ve abdestte hayır bırakmaz: Yalan, gıybet, söz taşıma, şehvetle harama bakmak, yalan yere yemin etmek.) [Deylemi]
(Gıybet yapmayan Allahu Teala’nın güvencesindedir.) [İbni Huzeyme]
Resulullah gıybet edene, (Tevbe et, kardeşinin etini yedin) buyurdu. (Taberani, İ. Ebi Şeybe)
(Ey di­li ile iman edip kalp­le­ri ile inan­ma­yan­lar. Müs­lü­man­lar hak­kın­da gıy­bet et­me­yin, on­la­rın giz­li hal­le­ri­ni araş­tır­ma­yın. Kim mü­min kar­de­şi­nin giz­li hal­le­ri­ni araş­tı­rır­sa Al­lah da onun giz­li hal­le­ri­ni or­ta­ya çı­ka­rır.) (Ebu Da­vud)
(Gıybet edeni dinleyen de günahta ortaktır.) [Taberani]
(Oruç, ateşe kalkandır. Gıybetle parçalanmadıkça korur.) [Buhari]
"Birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize kin tutmayınız, birbirinize çirkin sözler söylemeyiniz, birbirinize sırtlarınızı dönmeyiniz, kiminiz kiminizi arkasından çekiştirmesin. Allah'ın kulları kardeşler olunuz." (Buhari, Müslim)