ATATÜRK’ÜN CAMİLER
HAKKINDAKİ SÖZÜ
Mustafa Kemal Edirne'yi ziyaretinde
Mimar Sinan'ın o muhteşem camiine bir müddet hayran hayran baktıktan sonra
fikrini ve ihtisaslarını şu sözlerle belirtti:
"...Camiler,
birbirimizin yüzüne bakmak için yapılmamıştır. Camiler, itaat ve ibadet ile
beraber din ve dünya için, neler yapılmak lazım geldiğini düşünmek, yani
meşveret için yapılmışlardır." (Türkmen Faik, Nükte ve
Fıkralarla Atatürk, s. 6)
ATATÜRK’ÜN
İSLAM DİNİNİ YAŞAMAYA DAVET EDEN SÖZLERİ
Atatürk, dine ve manevi inançlarına
bağlı ve saygılı bir liderdi. Atatürk'ün İslam Dinini öven ve milletimizi İslam
Dinini yaşamaya davet eden pek çok sözleri mevcuttur:
Din
insanların gıdasıdır. Dinsiz adam boş bir eve benzer. İnsana hüzün verir... Bu
dinlerin en sonuncusu elbette en mükemmelidir. İslam Dini hepsinden üstündür. (Niyazi
Ahmet Banoğlu, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s. 196)
"İnsanların
mücadelelerinde en kuvvetli istihkam (barikat), iman dolu göğüsleridir" (Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne
Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s. 175)
“Allah
birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti, sevgisi üzerinize olsun. Peygamber
Efendimiz Hazretlerini Allah insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi
seçmiştir. Bunun temel esası, hepimizce bilinmektedir ki, Yüce Kuran’daki
anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son
dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor
ve uygun düşüyor.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 93)
"Din
vardır ve lazımdır. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur" (Cemal
Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz,
s.168)
"Din
vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var malzemesi iyi. Fakat bina
uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayi
takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur binayı
fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla
çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üzerinde yeni bir bina kurmak lüzumu
hasıl olacaktır." (Sadi Borak, Atatürk ve Din, 2. baskı,
Anıl Yayınevi, İstanbul, 1996, s.87)
"Milletimiz
din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu faziletleri, hiçbir kuvvet
milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz da." (Atatürk'ün
Söylev ve Demeçleri, cilt 2, s. 66-67)
"Camilerin
mukaddes minberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli
kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap
edebilmekte, Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı
kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur." (Seyfettin Turhan,
Atatürk’te Konular Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Şubat 1995,
s.121)
"Ey
Arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür- Adalet-i ilahiye, O'nun tecellilerine
bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki devrede mütalaa olunabilir,
ilk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir, insanligin
kemal (olgunluk) devridir." (Sadi Borak, Atatürk ve Din,
2. baskı, Anıl Yayınevi, İstanbul, 1996, s. 21)
Türk
Millet'i daha dindar olmalıdır. Yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek
istiyorum. Dinime; bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum.
Şuura aykırı, ilerlemeye engel bir şey ihtiva etmiyor. Halbuki Türkiye'ye
egemenliğini veren bu Asya milletinin içinde; daha karışık, yapmacık, batıl
inançlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler sırası
gelince aydınlanacaklardır. Onlar bu aydınlığı göremezlerse kendilerini mahva
mahkum etmişlerdir demektir. Onları kurtaracağız. (Maurice Perno ile yaptığı
ropörtaj 11 Şubat 1924 (Atatürk'le Konuşmalar, Cumhuriyet
Gazetesi eki, s. 111)
…Bizim
yüce dinimiz, her Müslüman erkek ve kadına araştırmayı farz kılıyor ve her
Müslüman, bu dine bağlananları aydınlatmakla vazifelidir. (Atatürk'ün
Söylev ve Demeçleri, c. II, s. 144)
Bilhassa
bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu
dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla,
mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur.
Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslam'ın menfaatine uygunsa
kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir
din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı. (Atatürk'ün
S.D. II, 1923, s. 127)
“Bizim
dinimiz en makul ve en doğal bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din
olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, ilme ve mantığa uygun
olması gerekir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. ... İslam’ın sosyal
hayatı içinde hiç kimsenin, bir özel sınıf halinde varlığını sürdürme hakkı
yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini kurallara uygun harekette
bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin
kurallarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz” (Atatürk”ün Söylev ve
Demeçleri, 1959, c.2, s. 90)
Atatürk dini suistimal etmek isteyen
kötü niyetli kimselere karşı halkı her zaman uyarmıştır. Buna meydan vermemek
için pek çok konuşmasında halkımızı dinimizi öğrenmeye çağırmıştır:
Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar
bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, sâf ve temiz halkımızı hep
din kuralları sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz...
Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü
altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. (Atatürk'ün S.D. II,
1923, s. 127)
İslam Dini hakkında bu kadar güzel fikirlere
sahip olan ve her ortamda bu düşüncelerini dile getiren Atatürk, açıktır ki
Allah'tan korkan, Allah'ın emirlerini elinden geldiği kadar yerine getirmeye
çalışan bir Müslümandı. Atatürk aydın, hem çağdaş medeniyeti özümsemiş, hem de
dinine samimiyetle bağlı bir millet istemiştir. Onun gerçek amacı ve bizlere
bıraktığı miras budur.
ATATÜRK'ÜN HAZRETİ MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA
SÖYLEDİKLERİ
Hz. Muhammed (sav)’i överek O’nu
kendisine örnek alan Atatürk, Hz. Muhammed (sav)’in peygamberliğine kesin olarak
iman etmişti. Atatürk; Peygamber Efendimizi çok iyi tanımış, onun üstün
özelliklerini anlatmıştır. İşte Atatürk'ün Hazreti Muhammed (sav) ile ilgili
sözleri:
"O,
Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. O'nun izinde bugün milyonlarca insan
yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonsuza kadar O ölümsüzdür." (Prof.Dr.
Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s. 208)
Büyük
bir inkılap yapan Hazreti Muhammed'e karşı beslenilen sevgi, ancak O’nun ortaya
koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir. (Şemsettin
Günaltay, Ülkü Dergisi, sayı 100, s. 4)
“Bütün
dünyanın Müslümanları Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed (sav)'in gösterdiği
yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm
Müslümanlar Hz. Muhammed (sav)’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli;
İslamiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde
insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler.” (Nedim Senbai,
Atatürk, A.Ü. Dil, Tarih, Coğrafya Yay., s. 102, 1979)
Tarih,
hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük
harbte bile askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı,
cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih
çalışmamıza katılamazlar. Hz. Muhammed (sav) bu harb sonunda çevresindekilerin
direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak, galip düşmanı
takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde Müslümanlık diye bir varlık
görülemezdi. (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, Cilt: 9,
Sayı: 100, 1945, s. 3)
'O'nun
hak peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir
destanını okusunlar.
“Hz.
Muhammed (sav)’in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve
alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde kazandığı
zafer, fani insanların karı değildir, O’nun Peygamberliğinin en kuvvetli delili
işte bu savaştır.” (Ahmet Gürbaş, Atatürk ve Din Eğitimi, DİBY,
s.28)
Atatürk’ün, İslam dinini, Kuran-ı
Kerim’i, Hz. Peygamber (sav)'i ve dini müesseseleri öven sözleri, onun dinimize
olan içten bağlılığını gösteren somut ve tartışılmaz belgelerdir.
ATATÜRK'E GÖRE, OSMANLI İMPARATORLUĞU'NUN
ÇÖKÜŞÜNÜ HAZIRLAYAN ÖNEMLİ SEBEPLERDEN BİRİSİ İSLAMİYET'TEN UZAKLAŞMAKTI
'Türkler'
diyor Atatürk, 'İslam oldukları halde, bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz
kaldılar; geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyet'i karıştırdıkları
ve bu suretle gerçek İslamiyet'ten uzaklaştıkları için, kendilerini
düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçek İslam'ın çok yüce, çok kıymetli
gerçeklerini olduğu gibi almamakta inatçı bulundular. İşte gerilememizin belli
başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor... (Sadi Borak, Atatürk
ve Din, s. 36-37 (Rönesans, Aralık 1991, s. 61) )
ATATÜRK ÇANAKKALE
SAVAŞI'NIN BAŞARIYA ULAŞMASININ NEDENİ OLARAK ALLAH'A VE DİNE OLAN BAĞLILIĞI
GÖSTERMİŞTİR
Çanakkale muharebelerinde Atatürk'ün
emrinde çarpışan, daha sonra Atatürk Anafartalar Grup Komutanı olunca onun
yerine 19. Tümen Komutanı olan Albay Şefik Aker, tarihi bir anısını şöyle
anlatır:
8/9
Ağustos (1915) gecesi bana 19. Fırka Komutanlığı'nı teslim edip Anafartalar
Grubu Komutanlığı'na idareye giderken, Atatürk benim sol yanımda idi. Ağzından
çıkan bir fısıltı dikkatimi çekti. O'nun selamet ve başarı için Allah'a fısıltı
ile niyazda bulunduğunu görmüş ve anlamıştım. (İsmet
Görgülü, Sesli Belgelerden M. Kemal Atatürk; Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi,
sayı 11, 1988)
Çanakkale Savaşı sırasında kahraman
ordumuzun manevi gücüyle ayakta kaldığını gören Atatürk, askerlerimizin
kararlılıklarını şöyle belirtmiştir:
Öleni
görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir fütur (yılgınlık)
bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kuran'ı Kerim,
cennete girmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler, kelime-i şahadet getirerek
yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve
övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesi'ni kazandıran
bu yüksek ruhtur. (Atatürk'ten Seçme Sözler, Derleyen: Cihat
İmer, Remzi Kitabevi, 1989, s. 136)
Bu iman vesilesiyledir ki, Türk Ordusu
Çanakkale'de 250 bin şehit vermesine rağmen en ufak bir gerileme ve sarsılma
göstermeden kahramanca mücadele etmiştir. Çanakkale'de şehit ve gazi olan
askerlerimizin bu üstün ahlakı, aşağıdaki Kuran ayetinin de bir tecellisidir:
Ey
iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklık
gösterin ve Allah'ı çokca zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız. (Enfal
Suresi, 45)
Atatürk de, şehadeti ve gaziliği en
büyük onur ve en yüce makam bilen kahraman Türk Ordusuna şu sözlerle hitap
etmiştir:
Türk
Ordusu! Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam
askere rast gelinmemiştir. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük
payı senindir. Kanaatinle, imanınla, itaatinle hiçbir korkunun yıldırmadığı
demir gibi temiz kalbinle düşmanı sonunda alt eden büyük gayretin için gönül
borcumu ve teşekkürümü söylemeyi kendime aziz bir borç bilirim. (Atatürk'ten
Seçme Sözler, Derleyen: Cihat İmer, Remzi Kitabevi, 1989, s. 138)
Atatürk'ün dindarlığının önemli bir
göstergesi de; elbette ki vatanın müdaafası için verdiği mücadelesidir. Pek çok
kereler hayatını tehlikelere atarak sürdürdüğü mücadelesi sonucunda milyonlarca
Müslümanı düşmanın zulüm ve esaretinden kurtarması, camilerin kiliseye
dönüştürülme girişimlerine engel olması, düşman ordularına karşı Müslümanların
tek cephesini kurması, onlara sahip çıkması, Atatürk'ün dinine, milletine ve
tarihine gönülden bağlı bir insan olduğunun en açık göstergelerindendir.
Bizlere yani Türk Ulusu'na düşen vazife ise Atamızı, onun ilkelerini, fikir ve
düşüncelerini en doğru bilgilerle tanımak, halkımıza tanıtmak ve gelecek
nesillere aktarmaktır.
ATATÜRK KUR’AN-I KERİM’İN
OKUNMASINA VE ANLAŞILMASINA ÇOK ÖNEM VERMİŞTİR
Atatürk’ün sık sık Kuran okutması, Kuran
okunduğunda kimi defalar duygulanarak gözlerinin yaşarması, din ve mukaddesatın
önemi konusunda samimi yorumlarda bulunması, kişisel yaşamından edindiğimiz ve
kendisinin inancını ortaya koyan bulgulardır. Atatürk halkın manevi yönünü
kuvvetlendirmeye çalışmış, halkın ancak bu şekilde istenilen refah ve huzura
ulaşacağını savunmuştur. Pek çok konuşmasında dinimizi övmüş ve dinin toplum
tarafından anlaşılarak yaşanması gerektiğine dikkat çekmiştir.
Atatürk Kuran'ı rehber edinmiş bir
Müslümandı. Yaşamının her döneminde Kuran okutulmasına son derece önem
vermiştir. Hafız Zeki Çağlarman Atatürk'ün bu yönünü şöyle anlatmıştır:
Atatürk'ün
kız kardeşi Makbule Hanım'la uzun yıllar komşuluk yaptık. Her yıl Ramazan ayı yaklaşınca
Atatürk kız kardeşine; "Makbule, RAMAZAN GELİYOR, ANNEMİZE HATİM OKUTMAYI
İHMAL ETME" der ve hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf
içerisinde para verirdi. (Ercüment Demirer, Din, Toplum ve Kemal
Atatürk, s.10)
Atatürk, dinimizin tam anlamıyla ve
aslına uygun olarak yaşanmasını; milletimize doğru, modern, hurafelerden
arındırılmış bir din anlayışını benimsetmeyi hedeflemiştir. Kuran’ın aslını
özümsemiştir. Atatürk'ün ülkeyi yönettiği süre zarfında dine yaptığı en iyi
hizmet dinin doğru anlaşılması ve yaşanması için ciddi bir mücadele
göstermesidir. Atatürk bu amaçla Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kurmuştur.
Atatürk Dolmabahçe Sarayı ve Çankaya Köşkü'ne hafızları çağırtarak sık sık
Kuran okutturmuş, ayetler üzerinde incelemelerde bulunmuş ve hafızlarla meal ve
tefsir konularında fikir alış verişinde bulunmuştu. Atatürk Kuran'ın manasının
halk tarafından anlaşılması için çok büyük bir çaba göstermiştir. Bu amaçla o
dönemde var olmayan bir Türkçe meal ve tefsir yazılması emrini vermiştir.
Hadimli Efendi'nin Hulasatü'l Beyan fi Tefsiri'l Kuran ve Elmalılı Hamdi
Yazır'ın Hak Dini Kuran Dili: Yeni Mealli Türkçe Tefsir'i başta olmak üzere,
Cumhuriyetin ilk on beş yılında -yani Atatürk'ün hayatı süresince- Kuran'la
ilgili 10 kadar eser yazılıp neşredilmiştir. Bu eserlerin pek çoğu da, başta
1936'da Hamdi Yazır'a yaptırdığı eser olmak üzere, halkımıza ücretsiz olarak
dağıtılmıştır. Türkçeye çevrilen hadisler de, halkımıza gerçek İslam'ı öğretme
çerçevesinde yine ücretsiz olarak dağıtılmıştır. Yine aynı dönemde camilerin
din görevlisi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla İmam-Hatip okulları açılmıştır.
Atatürk, dinin ihyası doğrultusunda gerçekleştirdiği bu faaliyetleri
şöyle anlatmaktadır:
İlk
olarak Kuran'ın dilimize çevrilmesini istedim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye
çevriliyor. Hz. Muhammed (sav)'in hayatına ait bir kitabın çevrilmesini
emrettim. (Fethi Naci, Atatürk'ün Temel Görüşleri, s. 55)
Türk insanının yaşadığı din gerçek
İslam'dan uzak, hurafeler ve batıl inançlar üzerine kurulu bir dindi. Bu din,
Türkiye'yi karanlığa götürüyordu. Bu gidişi durdurmanın tek çaresi vardı:
Gerçek İslam'ın halka anlatılması... Atatürk Kuran-ı Kerim'e büyük bir saygı ve
itaatle bağlı bir insandı. Kuran'dan söz ederken pek çok kez "kitabı
ekmel" yani "en mükemmel kitap" ifadesini kullanmıştır.
Atatürk'e göre Kuran'ın anlaşılarak okunması, yalnızca duvarlarda süs olarak
saklanılan bir kitap olmaması gerekiyordu. Mustafa Kemal hurafeleri silmek,
akla, fenne, mantığa uygun dediği gerçek İslam'ın anlatılmasını sağlamak
istiyordu. Bu sebeple Kuran'ın anlaşılması için Türkçeleştirilmesine karar
verdi. Atatürk bu isteğini şu şekilde dile getirmiştir:
Türkler,
dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kuran, Türkçe olmalıdır. (Osman
Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 (A. Gürtaş, s. 41) )
Türk
Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var
bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu Kitap'ta
neler olduğunu Türk anlasın. (Osman Ergin, Türk Maarif
Tarihi 1-5, İstanbul 1977 (A. Gürtaş, s. 41) )
Kuran'ın halka öğretilmesi ve
açıklanması çalışmaları da Atatürk'ün dine olan inancının ve dine hizmet
anlayışının açık bir göstergesidir. O döneme kadar Türkçeye çevrilmeyen Kuran,
ilk olarak Atatürk zamanında Türkçe tercüme ve tefsir edilmiş, bununla toplumun
Kuran'ı anlaması ve ondan öğüt alması hedeflenmiştir.
Atatürk camilerde okunan hutbelerin
gerçek amacına ulaşması, yani insanlara faydalı ve yol gösterici olmaları için
aldığı tedbirleri de şöyle açıklamaktadır:
Hutbeden
maksat; halkın aydınlanması ve halka yol göstermektir. Hutbe okuyan kimselerin
siyasi durumu, toplum durumunu, uygarlık durumunu, uygarlık dünyasının
sorunlarını her gün izlemeleri şarttır. Bunun için hutbeler tamamen Türkçe ve
günümüze uygun olmalıdır ve olacaktır. (Balıkesir Hutbesi)
(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 93)
ATATÜRK
KURAN’IN TÜRKÇE MEALİNİ ÇIKARTARAK, DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NI KURARAK VE
İMAM-HATİP OKULLARINI AÇARAK İSLAM’A BÜYÜK HİZMET ETMİŞTİR.
ATATÜRK DİNİ EĞİTİME ÇOK ÖNEM VERMİŞTİR
Din eğitiminin öneminin farkında olan
Atatürk, bu eğitimin okullarda verilmesi gerektiğini şu sözleriyle ifade
etmiştir:
Hepimiz
eşitiz ve dinimizin buyruklarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz. Her fert;
dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da
okuldur... Nasıl ki, her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahiplerini
yetiştirmek lazım ise, dinimizin gerçek felsefesini tetkik ve bilimsel ve fenni
telkin kudretine sahip olacak güzide ve gerçek büyük alimler dahi yetiştirecek
yüksek kurumlara malik olmalıyız. (Atatürk'ün SD, c. II, s. 90
(Türk Tarihi TSK ve Atatürkçülük, s. 318) )
TBMM'NİN AÇILIŞ BİLDİRİSİ
Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 Cuma
günü açılmıştır. Bu açılışın 21 Nisan 1920'de tüm Türkiye'ye gönderilen
bildirgesi, bildirgeyi kaleme alan Atatürk'ün samimi dindarlığını açıkça gözler
önüne seren tarihi bir belge niteliğindedir:
1. Allah'ın yardımıyla 23 Nisan Cuma
günü, Cuma namazından sonra Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.
2. Vatanın bağımsızlığı, yüksek
halifelik ve saltanat makamının kurtarılması gibi çok önemli vazifeleri olan
Meclisin açılış gününü, Cumaya tesadüf ettirmekten maksat, o günün
kutsallığından faydalanmak ve açılmadan önce sayın milletvekilleriyle Hacı
Bayram Camii'nde Cuma namazı kılmak, Kuran ve namazın nurlarından
faydalanmaktır. Namazdan sonra Peygamberimiz (sav)'in sakalı ve sancağı el
üstünde olduğu halde Meclis binasına gidilecektir. Camiden buraya kadar olan
merasim için Kolordu Komutanlığı'nca özel olarak askeri tertibat alınacaktır.
3. O günün kutsallığını güçlendirmek
için bugünden başlayarak valiliklerde, vali beyefendinin düzenlemesiyle hatim
indirilecek, muhayiri şerif okunacaktır. Hatmin son kısımları Cuma namazından
sonra Meclis binası önünde tamamlanacaktır.
4. Kutsal ve yaralı vatanımızın her
köşesinde aynı biçimde bugünden başlanarak muhari ve hatm-i şerif okutularak
Cuma günü ezandan önce salavat verilecek ve hutbede halife padişahımızın adı
söylenirken, padişahımızın ve topraklarımızın bir an önce kurtuluşu ve
mutluluğa erişmesi için dua edilecektir. Cuma namazı kılındıktan sonra hatim
duası yapılarak yüce halifelik ve saltanat makamının ve bütün yurdun kurtulması
uğrundaki milli çalışmaların kutsallığı ve milletin her bireyinin kendi
temsilcilerinden oluşan Büyük Millet Meclisi'nin vereceği vatan görevlerini
yerine getirmesine ilişkin vaazlar verilecektir. Sonunda halife ve
padişahımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluşu, mutluluğu
ve bağımsızlığı için dua edilecektir.
Bu dini ve vatani törenin arkasından
camilerden çıkıldıktan sonra bütün yurtta hükümet konaklarına gelinerek
Meclisin açılmasından dolayı kutlama yapılacaktır. Her tarafta Cuma namazından
önce Mevlid-i Şerif okunacaktır.
5. Yüce Allah'tan tam başarı
dileriz."
Beş maddeden oluşan bu bildirgenin her
maddesi Atatürk'ün samimi, dindar kişiliğinin açık birer ifadesidir.
ATATÜRK'ÜN
GÜNLÜĞÜNDEN BAZI NOTLAR
Mücadelesinde destek ve yardımı her
zaman Allah'tan isteyen Atatürk, her fırsatta Kuran okutup dua etmeye önem
vermiştir. Üstelik bu konuyla ilgili deliller Atatürk'ün kendi el yazısıyladır.
Gençliğinden itibaren günlük tutma alışkanlığı olan ve bu alışkanlığını Büyük
Taarruz döneminde de sürdüren Atatürk'ün notları, bize onun samimi inancını gösteren
önemli delillerdendir. Aşağıda Atatürk'ün günlüğünden konumuzla ilgili bazı
bölümleri aktarıyoruz:
9 Mart 1922, Perşembe - Sivrihisar
Saat 8'e doğru (akşam) İsmet Paşa geldi.
Evvela yemek. Yemekten sonra 10 Mart için program kararlaştırıldı. Siyasi durum
hakkında... bilgi verdim. ONDAN SONRA
HAFIZA KUR'AN OKUTTUK.
10 Mart 1922, Cuma - Aziziye
Saat 5 (akşam) Aziziye, yorgunluk
hissettim... Bir saat kadar uyudum. Sonra vücudumu süngerle sildim. Yeterli
istirahat etmiştim. İsmet, Yakup Şevki ve Selahattin Paşalar gelmişlerdi.
Beraber yemek yedik. Bazı telgraflar gelmişti, gördüm. HAFIZA KUR'AN OKUTTUM. Saat 10'da gittiler. Benim notları
yazıyorum. Biraz kitap okuduktan sonra yatacağım. Yarınki planımız üç tümenin
teftişidir.
17 Mart Cuma - Akşehir
Tayyare bölüğünü teftiş. Fazıl Bey ve
diğer bir pilot uçtu. Fransızlardan alınan 14 tayyare Adana'ya gelmişti... İki
tayyare uçurmak istedik. Motorları işletmek güç oldu. Biri uçabildi.
Karargaha dönüş. Saat 8'e kadar yalnız
kaldım. Mustafa Abdülhalik Bey geldi. HAFIZA
KUR'AN OKUTTUK. İsmet Paşa da geldi. Yemekten sonra gittiler.
20 Mart Pazartesi-Akşehir
Müdafaa-i Hukuk heyeti, İhsan, Fahrettin
Paşalar geldi.
İhsan Paşa (Ali İhsan Sabis) şikayet
etti. Haksızdır. Açık konuştum. Otomobille gezdim. İsmet Paşa'ya gittim.
Beraber bize geldik. Fahrettin (Altay) Paşa ve kurmayını yemeğe davet etmiştim.
HAFIZA KUR'AN OKUTTUK.
24 Mart Cuma - Akşehir
Mütareke teklifini Celal Bey bildirdi. CUMA NAMAZINDA HAFIZ ULUCAMİ'DE MEVLÜT
OKUDU... Gece yarısından sonra saat 5'e (sabah) kadar Ankara'da Bakanlar
Kurulu ile görüşme yaptım..." (Ali Mithat İnan, Atatürk'ün Not Defterleri,
Gündoğan Yayınları, Ankara, 1996, s. 122-127, Ek 10, 11, 12, 13)
ATATÜRK’ÜN DİNDARLIĞI
Uzun yıllardır bazı ideolojik çevreler
dindar olmak ile Atatürkçü olmayı sanki birbirlerine tamamen zıt kavramlarmış
gibi anlatmaya çabalarken, Atatürk’ü de dine karşı, materyalist bir kişi gibi
göstermeye çalıştılar. Oysa gerek Atatürk'ü yakından tanıyan kişilerin
aktardıkları bilgiler, gerekse Atatürk'ün hayatını anlatan güvenilir kaynaklar
incelendiğinde, Atatürk'ün materyalist, din karşıtı olmak bir yana, aksine
sarsılmaz bir Allah inancına sahip, Kuran-ı Kerim'i kendisine rehber edinmiş
samimi bir Müslüman olduğunu gördük. Atatürk’ün dindar olmadığını söyleyenlere
Atatürk’ün hayatından bazı bölümler aktarmak faydalı olacaktır;
Suudi Arabistan yönetimi Vahabi inancı
gereği tüm mezarları düzenleyip yok ederken, Atatürk eğer Hz.Muhammed
(sav)’in mezarına dokunurlarsa askerleriyle savaşmaya geleceğini bildirmiş ve
böylece Hz. Muhammed (sav)’in mezarının kalmasını sağlamıştır...
Kuran’ın Türkçe mealini TBMM’ye
yaptırmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nı devlet
içine yerleştirmiştir.
Aydın din adamı yetişsin diye imam
Hatipler açmıştır.
Anıtkabir’de sergilenen cep Kur’an’ını
hep üzerinde taşımıştır.
Döneminde Milli Eğitim Bakanı’nın
getirdiği ateist fikirler işleyen bir kitabın okullarda okutulmak istenmesinden
dolayı şiddetle bakanı eleştirmiş ve kitabın yazarı olan öğretmenin de
meslekten uzaklaşırılmasını istemiştir.
İslam dini kurallarına göre
defnedilmesini vasiyet etmiştir.
Atatürk Edirne’de fırka kumandanı olarak
görev yaptığı sırada cuma namazlarını Selimiye Camii’nde kılmıştır. Burada yine
bir cuma namazında tanıştığı bir hafızla arasında şöyle bir konuşma geçmiştir:
“Oğlum terbiye görmüş güzel bir sesin
var. Okuduğun ezanı çok beğendim ve duygulandım. Seni tebrik ederim. Oğlum
Edirne’de kaldığımız süre içinde ben cuma namazına hangi camiye gidersem sen de
o camiye gelecek ve iç ezanı okuyacaksın...” (Atatürk ile Allah arasında -
Sinan Meydan, İnkılap Yayınları)
Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı yıllarında
da namaz kılacaktır. Örneğin, TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920’de Ankara’da Hacı
Bayram Camii’nde öğle ve cuma namazlarını kılmış, 7 Şubat 1923’te de Balıkesir
Paşa Camiinde minbere çıkıp “Allah birdir, Şanı büyüktür. Hz Muhammed O’nun
kulu ve elçisidir” diye söze başlayarak hutbe vermiş ve cemaatle birlikte namaz
kılmıştır. (Atatürk ile Allah arasında - Sinan Meydan, İnkılap Yayınları)
Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nın amacını,
İslâm'ın kurtuluşu olarak nitelemiştir. Bu amaç için savaşan Türk ordusunun
başarısı için dua edilmesini istemiştir.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında
camilerde Kur'an ve Sahih-i Buhâri okunmasını istemiştir.
Atatürk'ün, 21 Nisan, 1920'de Heyet-i
Temsiliye adına yayınladığı Tamim'de şu açıklamalara yer verilmiştir: TBMM'nin
açılış günü, Hacıbayramı Veli Camii Şerifinde Cuma namazı kılınarak, Kur'an ve
namazın nurlarından feyz alınacaktır."
Atatürk'ün bu kişiliközelliğini tespit
edenlerden birisi olan Gott-hard Jachke'e göre Atatürk, çoğu zaman Allah'ın
hidâyet vermesi için dua etmiş, bir zaferden sonra da Allah'a şükretmeyi hiç
unutmamıştır. Allah'tan yardım dilemek onun en belirgin özelliklerinden birini
oluşturmuştur. Mücadelesinde her zaman destek ve yardımı Allah'tan isteyen
Atatürk, her fırsatta Kur'an okutup dua etmeye özen göstermiştir. Yeni Türk
devletinin temellerini atarken dayandığı tek kuvvet, Allah'a olan tevekkülü
olmuştur.
Atatürk, Zübeyde Hanım ve Fikriye
Hanım'a cepheden gönderdiği telgrafta, Allah'ın yardımıyla kazanılan
zaferlerden bahsetmiş ve vatanın kurtuluşu için dua etmelerini istemiştir.
Atatürk'ün, Büyük Taarruz sabahı, ordu
hücuma hazırlanırken; "Yâ Rabbi! Sen Türk ordusunu muzaffer et...
Türklüğün, Müslümanlığın düşman ayakları altında, esaret zincirinde kalmasına
müsaade etme! Rabb'im, Yunanlıların kazandığını gösterme bana, onlar
kazanacaksa, şu gök kubbe benim başıma yıkılsın daha iyi" diye dua etmiş,
"Anacığım dua et!" demiş, bu sırada gözlerinden birkaç damla yaş
süzüldüğü görülmüştür. Yine aynı gün, Türk topçuları düşman siperlerini dövmeye
başladığında, Allah'ım, Türk Milletini ve ordusunu koru, diye dua etmiştir.
"...Benim için dünyada en büyük
mevki ve mükâfat milletin bir ferdi olarak yaşamaktır. Eğer Cenabı Hak beni
bunda muvaffak etmiş ise, şükür ve hamdlar ederim. Bugün olduğu gibi, ömrümün
nihayetine kadar milletin hadimi olmakla iftihar edeceğim."
Şeyh Senûsî; Atatürk'ü, halâskâr-ı İslam
yani İslâm'ın kurtarıcısı olarak nitelendirmiştir. Atatürk'ün çalışma odasında
bulundurduğu Kur'an nüshalarından ikisini Şeyh Senûsî hediye etmiştir.
Pakistan'ın kurucusu Muhammed Ali
Cinnah, Atatürk'ü "Yakın doğunun Müslüman devletlerine örnek olabilecek
hizmetler yapan, çağdaş İslâm dünyasındaki en büyük Müslüman" olarak
tanıtmıştır.
Atatürk'e 1923 yılında küçük boyda bir
Kur'an-ı Kerim hediye edilmesi üzerine: Bence kıymetini takdire imkan olmayan
bu hediye Kur'an-ı Kerim'i; en derin hürmetkar din duygularımla muhafaza
edeceğim, demiştir.
Atatürk, Ankara'da Müftü Rıfat Börekçi
ve ulemânın katıldığı bir karşılama toplantısında, Kur'an'a olan saygısını, onu
öpüp başına koyarak göstermiştir. Atatürk, o sırada Seymen alayının idarecisi
Güvençli İbrahim'in göğsünde hamayli şeklinde duran Kur'an'ı saygıyla öpmüştür.
Atatürk, Kur'an'a duyduğu saygıyı,
Kur'an okuyana karşı göstererek de gerçekleştirmiştir.
1922 yılına ait not defterinde Atatürk,
sık sık, "hafıza Kur'an okuttum", "hafız Kur'an okudu"
ifadelerine yer vermektedir.
Atatürk, yeni yetişen nesle, Kur'an'ın
mealinin en kolay ve anlaşılır yöntemlerle öğretilmesini istemiştir. Kur'an
âyetlerinin, halkın anlayacağı şekilde Türkçe olarak açıklanmasını önermiştir.
Atatürk, Kur'an tefsirinin, bazı kimselerin özel uzmanlık alanı olarak
kalmamasını, halkın dinî ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir işleve
kavuşturulmasını tavsiye etmiştir.
Milli egemenlik kavramının ve
bağımsızlık aşkının Kur'andan kaynaklandığını vurgulamıştır.
Atatürk Fatiha suresinin Türkçe'sini
ezberlemişti. Okudu, o kadar güzel ve canlı okudu ki güzel ve canlı okuyan bile
buna hayran oldu. İyyâke'lerdeki hem niyaz nüktelerini hem hasr manalarını
hakikaten canlandırdı. İhdinâ'daki yalvarışları insan psikolojisine en uygun
durumda okumayı başardı. Hasılı Türkçe bir ibare; nükteleri, bediî rolleri
ancak bu kadar meydana çıkarılmak suretiyle okunabilirdi.
Atatürk, İslam tarihini çok iyi bilen
bir önderdi. O, bir aralık kendisini İslam Tarihine vermiştir. İslâm tarihini
ve Hz. Muhammed'in hayatını derinden incelemiştir. Atatürk, tarih çalışmaları
yapmak üzere Yalova'ya giderken İslam Tarihine ve dinler tarihine ait Türkçe,
Fransızca kitapları da beraberinde götürmüştür. Saatlerce süren okumalar ve
tartışmalar yapmıştır. Aylarca süren bu etkinlikte Afet İnan, kendisine
asistanlık etmiştir.
Bugün bastığımız her yeri şehit kanıyla
sulanmış vatan toprağımızda dinimizi rahatlıkla yaşayabiliyorsak biz bunu
Atatürk’e borçluyuz. Çünkü Atatürk getirdiği laik sistem sayesinde de herkese
kendi inancını istediği gibi yaşama özgürlüğü sunmuş, münafıklığın yolunu
kapatmış, samimi Müslümanlara da özgürce dinlerini yaşama imkanı sunmuştur.
Gerçekte Atatürk hiçbir zaman dine karşı
olmamıştır. Karakteri, yaşantısı, sözleri ve tavırları görüldüğü gibi İslamiyet
ile içiçedir. Atatürk, İslam ahlakını ve dinimizin vecibelerini daha aile
ocağındayken öğrenmiş, tahsil yaşamı boyunca da bu bilgilerini geliştirmiştir.
Atatürk her konu da olduğu gibi din ve laiklik konusunda da modern Türkiye için
önemli bir yol göstericidir.
ATATÜRK'ÜN LAİKLİK İLKESİ
Türkiye Cumhuriyeti, Anayasamız'da
belirtildiği üzere "laik"bir devlettir. Laiklik tarihte ve günümüzde
zaman zaman yanlış anlaşılmış ve yanlış uygulanmış bir ilkedir. Bu nedenle bu
ilkeyi ve sonuçlarını detaylı olarak incelemekte yarar vardır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, LAİKLİK İLKESİNİN TEMEL AMACI, TOPLUMDA
İNANÇ VE İBADET ÖZGÜRLÜĞÜNÜ TESİS ETMEKTİR. Laiklik, devletimizin
vatandaşlarını bir dini benimseme, bu dinin gereklerini yerine getirme ya da
getirmeme konusunda kendi vicdanları ile başbaşa bırakmak ve onlara özgür bir
seçim yapma şansı vermektedir. Böylece Türkiye Cumhuriyeti'nin her vatandaşı,
sahip olduğu inanca göre özgürce yaşama ve ibadet etme imkan ve güvencesini
bulacaktır.
İslamiyet insanları din ahlakına uymaya
çağırır. Kabul edenin mükafatı veya kabul etmeyenin cezası Allah katındadır.
Müslümanlara bu konuda düşen görev, sadece insanları Allah yoluna çağırmaktır.
Uyup uymamak kişinin kendi seçimidir. Atatürk'ün bu konuyla ilgili olan
sözleri, Kuran ahlakına tamamen uymaktadır. Atatürk, laiklik ilkesini şu
sözlerle açıklamıştır:
Din
bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz, dine
saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini
millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasde ve fiile dayanan
taassupkar hareketlerden sakınıyoruz. (Sadi Borak, Atatürk ve Din,
1962 (A. Gürtaş, s. 34) )
Türkiye
Cumhuriyeti'nde her ergin kişi dinini seçmekte hür olduğu gibi, bir dinin
töreni de serbesttir. Yani, ayin (ibadet) hürriyetine dokunulamaz. Tabiatıyla
ayinler (ibadetler), asayiş ve genel ahlak kurallarına karşıt olamaz; politik
nümayiş şeklinde yapılamaz. Türkiye Cumhuriyeti'nde herkes Allah'a istediği gibi
ibadet eder. Hiç kimseye dini fikirlerinden dolayı bir şey yapılamaz. Türkiye
Cumhuriyeti'nin resmi dini yoktur. (Afet İnan, Medeni Bilgiler,
s. 470 (Rönesans, Kasım 1990, s. 23) )
"Her
fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine malik siyasi bir fikre
malik olmak seçtiği bir dinin icaplarını yapmak ve yapmamak hak ve hürriyetine
maliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz. Vicdan hürriyeti,
mutlak ve taarruz edilemez, ferdin tabii haklarının en mühimlerinden
tanınmalıdır." (Prof. Dr. Ayşe Afet İnan, Mustafa Kemal
Atatürk’ten Yazdıklarım, Ankara, 1969, s. 85)
"Türkiye
Cumhuriyeti'nde herkes Allah'a istediği gibi ibadet eder... Türkiye'de bir
kimsenin fikirlerini, zorla başkalarına kabul ettirmeye kalkışacak kimse yoktur
ve buna müsaade edilemez." (Prof. Dr. Ayşe Afet İnan,
Mustafa Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, Ankara, 1969, s. 98)
Atatürk'ün de bu açıklamalarından da
anlaşıldığı gibi laiklik; kelime manasıyla, dinsizlik veya din düşmanlığı
değildir. Atatürk'ün söz konusu laiklik tarifi İslam'ın ruhuna ve amacına
tamamen uygundur. Laikliği dinsizlik veya dine sırt çevirme olmadığını Atatürk
şu sözleriyle bildirmiştir:
Laik hükümet kavramından dinsizlik manası
çıkarmaya çalışan fesatçılara fırsat vermeyiniz. (Osman
Pazarlı, Sosyoloji, Lise III, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1979)
"Laiklik
asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını
açtığı için gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. Laikliği
dinsizlikle karıştırmak isteyenler, ilerleme ve canlılığın düşmanları ile
gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse
olamaz." (Sadi Borak, Atatürk ve Din, s.4, 1962)
"Laiklik
yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir; Bütün vatandaşların
vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir." (Özdeyişleriyle
Atatürk, s.24 GnKur. ATAŞE .Bşk. Yay.1981)
Atatürk bir Fransız gazeteciyle yaptığı
ropörtajda, kendisine sorulan, 'inkılapların dine karşı nasıl bir tutum
içerisinde olduğu' sorusuna da şu cevabı vermiştir:
Siyasetimizi,
dine aykırı olmak şöyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz. (Maurice
Perno'yla ropörtaj, Akşam, 11 Şubat 1924 (Cumhuriyet Gazetesi eki, Atatürk'le
Konuşmalar, s. 111, Nisan 2000))
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sahip
olduğu laiklik modeli, İslam Dininin özüne son derece uygundur. Çünkü İslam,
inanç için özgür iradeyi ve vicdani bir kabulü şart koşar. Bir insanın İslam'ı
din olarak benimsemesi tamamen kendi özgür iradesi ile olmalıdır. İslam'ı kabul
ettikten sonra da, Kuran'da emredilen ibadetleri uygulaması ya da men edilen
yasaklardan (hırsızlık, cinayet gibi toplumsal bir suç oluşturmuyorsa)
sakınması tamamen şahsın kendi vicdanıyla olmalıdır. Elbette Müslümanlar
birbirlerini Kuran'da anlatılan ahlaki vasıfların uygulanması için uyarabilir,
teşvik edebilirler. Ama asla bu konuda bir zorlama yapılamaz, kişi baskı
yoluyla dini uygulamaya yönlendirilemez. Kısacası laiklik, bütün yurttaşların
vicdan, ibadet ve din hürriyetini güvence altına almaktır.
Bunun aksi bir devlet modeli varsayalım.
Örneğin insanların zorunlu olarak Müslüman ya da Hıristiyan yapıldığı bir
ülkeyi düşünelim. Dahası bu dinlere inanan kişilerin, dinlerin kurallarına göre
yaşamaları için de zorlandıklarını farz edelim. Diyelim ki söz konusu devlet
modeli, toplumdaki insanları namaz kılmaları ya da kiliseye gitmeleri için
devletin kolluk kuvvetleriyle zorlasın. Ya da biraz daha 'ılımlı' bir yöntem
benimseyip, namaz kılanlara ya da kiliseye gidenlere ödül versin. Böyle bir
devlet laikliğe tamamen aykırı bir devlet olacaktır. Dahası, bir o kadar da
İslam'a ve Kuran ahlakına aykırı olacaktır.
Bunun nedeni, zorla ya da menfaat
karşılığı elde edilen bir dini inancın ya da ibadetin, İslam'a göre hiçbir
değerinin olmayışıdır. Çünkü İNANÇ VE
İBADET, ALLAH'A YÖNELİK VE ALLAH RIZASI İÇİN OLDUĞUNDA BİR DEĞER TAŞIR.
Eğer devlet, insanları inanca ve ibadete zorlayacak olursa, bu durumda insanlar
devletten korktukları için dindar olurlar. Bu ise Allah katında makbul olmayan
bir dindarlıktır. Din açısından makbul olan, vicdanların tamamen serbest
bırakıldığı bir ortamda dinin yaşanmasıdır.
Bu nedenledir ki, devletimizin sahip
olduğu laiklik ilkesi, hem vicdan özgürlüğü gibi temel bir insani değere hizmet
ettiği, hem de bu değere büyük önem veren İslam Diniyle uyum içinde olduğu
için, her Türk vatandaşının benimsemesi ve savunması gereken bir ilkedir.
ATATÜRK’ÜN KADINLARA VERDİĞİ ÖNEM
Atatürk kadınlara verdiği değeri şu
sözleriyle belirtir:
“Zaman
ilerledikçe, ilim ilerledikçe, medeniyet dev adımlarla yürüdükçe, hayatın,
asrın bugünkü gerçeklerine göre evlat yetiştirmenin güçlüklerini biliyoruz...
Bugünün anaları için gerekli özellikleri taşıyan evlatlar yetiştirmek... pek
çok yüksek özelliği şahıslarında taşımalarına bağlıdır. Bu sebeple kadınlarımız
daha çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar.” (A.g.e,
cilt II, s.156)
"Bizce
Türkiye Cumhuriyeti anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi, bugün de
en muhterem mevkide, herşeyin üstünde yüksek mevkide, herşeyin üstünde yüksek
ve şerefli bir varlıktır." (Mehmet Özel, Atatürk, TC
Kültür Bakanlığı, Ankara, 1990, s.261)
Atatürk'ün kadınlara verdiği değer,
İslam ahlakının bir yansımasıdır. Atatürk, kadının değer görmediği, ikinci
plana atıldığı bir dönemde, kadınların haklarını korurken İslam Dininden ilham
aldığını ima ederek şöyle demiştir:
"Bizim
dinimiz hiçbir zaman kadınların erkeklerden geri kalmasını istememiştir.
Allah'ın emrettiği şey, Müslüman kadının ve Müslüman erkeğin beraberce bilim ve
kültürü aramak, nerede bulursa oraya gitmek ve onu edinmek mecburiyetidir...
Türklerin sosyal yaşamında kadınlar bilimde kültürde ve başka alanlarda asla
erkeklerden geri kalmamışlardır. Belki daha da ileri gitmişlerdir." (Seyfettin
Turhan, Atatürk’te Konular Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Şubat
1995, s.33)
Atatürk, Türk kadını ile toplum arasında
bir köprü kurmak istemiş, kadınlara seçme ve seçilme hakkı, erkekle eşitlik ve
kadınların medeni ve siyasi haklarına kavuşması gibi haklar tanınmasını
sağlamıştır. Böylece kadınlara sosyal hayatta önlerine çıkan engeller
kaldırılmıştır. Atatürk, bu konuda yapılması gerekenleri şöyle belirtmiştir:
“...Daha
selametle ve daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır; büyük Türk kadınını
çalışmalarımıza katkıda bulundurmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek. Türk
kadınını ahlaki, bilimsel, sosyal ve ekonomik hayatta erkeğinin ortağı,
arkadaşı, yardımcısı ve destekçisi yapmak yoludur.”
(Ziya Karal, Atatürk'ten Düşünceler, s.57)
...Türk
kadını dünyanın en münevver, en faziletkar ve en ağır kadını olmalıdır. Ağır
sıklette değil; ahlakta, fazilette ağır vakur olmalıdır. ...Milletin kaynağı,
sosyal hayatın esası olan kadın, ancak faziletkar olursa vazifesini ifa
edebilir. Herhalde kadın, çok yüksek olmalıdır...” (A.S.D,
cilt II, s.242, A.A.M, 1997)
Atatürk başka bir konuşmasında, “Bir topluluk, cinsinden yalnız birinin
asrın icaplarını edinmesiyle yetinirse o topluluk yarıdan fazla güçsüzlük
içinde kalır... Bizim topluluğumuzun başarısızlığının sebebi kadınlarımıza
karşı gösterdiğimiz kayıtsızlık ve kusurdan ileri gelmektedir...” (A.g.e,
cilt II, s.89) diyerek kadınlara vermiş olduğu değeri belirtir.
Atatürk’ün kadınlarla ilgili diğer
sözleri şöyledir:
İnsan
topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki,
bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin
bütünlüğü ilerleyebilsin. Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa
zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin.
Ey
kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere
yükselmeye layıksın.
Dünyada
ne görüyorsak kadının eseridir.
Milletin
kaynağı toplum hayatının esası olan kadın ancak faziletli olursa görevini
yerine getirebilir.
Kimse
inkar edemez ki, bu harpte ve ondan evvelki harplerde milletin hayat
kabiliyetini tutan hep kadınlarımızdır. Onun için, hepimiz büyük ruhlu ve büyük
duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle ebediyen taziz ve takdis edelim.
ATATÜRK’ÜN YÖNETİCİLİK VE LİDERLİK ÖZELLİKLERİ
Atatürk’ün diplomasi alanında başarılı
olmasını sağlayan en önemli etken, üstün liderlik vasıflarına sahip olmasıdır.
Adnan Nur Baykal, M. Kemal Atatürk’ün Liderlik Sırları adlı kitabında, Atatürk’ün
bu özelliklerini şöyle sıralamıştır;
1. Açık
Olma
2. Adam
Yetiştirme
3. Bilgi
ve Tecrübe Sahibi olma
4. Bilgi
Toplama Yeteneği
5.
Bilgilendirme Alışkanlığı
6.
Kendini Bilme
7. Cesur
Olma
8. Çevre
Bilincine Sahip Olma
9.
Dayanıklı Olma
10. Karşısındakini Dinleme Alışkanlığı
11. Emrivakiye İzin Vermeme
12. Esnek Olabilme
13. Espri Sahibi Olabilme
14. Soyut Düşünebilme Yeteneği
15. Fedakar Olma
16. Gerçekçi Olma
17. Göreve Talip Olma
18. Güvenilir Olma
19. Kendine Güvenme
20. Hazırlıklı Olma
21. Hedefe Yönelik Kararlı Olma
22. Hesap Adamı
23. İkna Etme Yeteneği
24. İnsiyatif Kullanma
25. İnsaf Sarrafı Olma
26. İnsana Değer Verme
27. Yaptığı İşe İnanma
28. Kamuoyu Oluşturma Yeteneği
29. Çabuk Karar Verebilme Yeteneği
30. Karar Verme Yeteneği
31. Konuşma ve Yazma Yeteneği
32. Liyakat Aşığı Olma
33. Mükemmeliyetçi Olma
34. Müsamahalı Olma
35. Müteşebbis Olma
36. Mütevazi Olma
37. Öğrenme Azmine Sahip Olma
38. Öncü Olma
39. Örgütleme Yeteneği
40. Prensip Sahibi Olma
41. Problem Çözücü Olma
42. Programlı Olma
43. Sıradışı Olma
44. Sorumluluk Alma Alışkanlığı
45. Strateji Bilincine Sahip Olma
46. Olacakları Tahmin Edebilme
47. Vizyon Sahibi Olma
48. Yönetme Yeteneği
49. Zaman Mevhumuna Sahip Olma
50. Zamanlama Yeteneği
ATATÜRK
DİNSİZ İDEOLOJİLERE HER ZAMAN KARŞIYDI
Atatürk yaşamı boyunca halkımızı, halkı
çatışmaya teşvik eden, huzuru ve düzeni bozan, ülkeyi felakete
sürükleyebilecek, menfaat grupları arasında kavgalara neden olacak
ideolojilerin her zaman karşısında yer almıştır.
Komünizmin Türk Devrimi için sakıncalı
ve tehlikeli olduğunu, Büyük Atatürk çeşitli vesilelerle değişik zamanlarda
ifade etmiştir. Sivas Kongresi'nden hemen sonra, Amerikalı General Harbord'a
verilen 27 Eylül 1919 tarihli muhtırada Mustafa Kemal Paşa, Milli Harekat'ın
amacını anlatmış ve komünizmle ilgili görüşlerini şöyle dile getirmiştir:
"Bolşeviklere
gelince, bizim memleketimizde bu doktrinin hiçbir şekilde bir yeri olamaz.
Dinimiz, adetlerimiz ve aynı zamanda sosyal bünyemiz tamamiyle böyle bir fikrin
yerleşmesine müsait değildir. Türkiye'de ne büyük kapitalistler, ne de
milyonlarca zanaatkar ve işçi vardır. Diğer taraftan zirai bir problemimiz
yoktur. Son olarak, sosyal bakımdan dini prensiplerimiz bolşevizmi
benimsemekten bizi uzak tutmaktadır." (Atatürk'ün Tamim,
Telgraf ve Beyannameleri, IV., 1917-1938, Ankara, 1964, s.78)
Ayrıca Atatürk, çeşitli zamanlarda
komünizmi tehlikeli gördüğünü ve hiçbir zaman bu karanlık sisteme geçit
vermeyeceğini ifade etmiştir. Atatürk'ün bu konudaki sözleri şöyledir:
6 Şubat 1921'de,
"Komünizm
içtimai bir meseledir. Memleketimizin hali, memleketimizin içtimai şeraiti,
dini ve milli ananelerinin kuvvetli, Rusya'daki komünizmin bizce tatbikine
müsait olmadığı kanaatini teyit eder bir mahiyettedir." (Atatürk'ün
Söylev ve Demeçleri, C. III, 2. Baskı, s .20)
2 Kasım 1922'de,
"Şurası
unutulmamalı ki, bu tarz-ı idare, bir bolşevik sistemi değildir. Çünkü, biz ne
bolşevizim ne de komünist; ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü, biz
milliyetperver ve dinimize hürmetkarız. Hülasa, bizim şekl-i hükümetimiz tam
bir demokrat hükümetidir ve lisanımızda bu hükümet halk hükümeti diye yad
edilir." (Ag.e, c .3, 2. Baskı, s. 20)
21 Haziran 1935'te,
"Türkiye'de
bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü, Türk Hükümeti'nin ilk gayesi halka hürriyet ve
saadet verme, askerlerimize olduğu kadar, sivil halkımıza da iyi
bakmaktır." (A.g.e., c. 3, 2. Baskı, s. 99)
Son derece ileri görüşlü bir insan olan
Atatürk'ün her zaman olduğu gibi bu düşüncesinde de yanılmadığı açık bir
gerçektir. Atatürk, 1932 yılında Amerikalı subay Mac Arthur'la yaptığı bir
konuşmada komünizmle ilgili düşüncelerini bütün açıklığıyla şöyle ifade
etmiştir:
"Bugün
Avrupa'nın doğusunda bütün uygarlıkları ve hatta bütün insanlığı tehdit eden
yeni bir güç belirmiştir. Bütün maddi ve manevi imkanlarını top yekün bir
şekilde, dünya ihtilali gayesi uğruna, seferber eden bu korkunç kuvvet, üstelik
Avrupalılar ve Amerikalılarca henüz malum olmayan, yepyeni siyasal metodlar
tatbik etmekte ve rakiplerinin en küçük hatalarından bile mükemmelen istifade
etmesini bilmektedir. Avrupa'da çıkacak bir savaşın başlıca galibi ne
İngiltere, ne Fransa, ne de Almanya'dır. Sadece bolşevizmdir. Rusya'nın yakın
komşusu ve bu memleketle en çok savaşmış
bir millet olarak biz Türkler, orada cereyan eden olayları yakından izliyor ve
tehlikeyi bütün çıplaklığıyla görüyoruz. Uyanan Doğu milletlerinin düşünce
yapılarını mükemmelen sömüren, onların milli ihtiraslarını okşayan ve kinleri
tahrik etmesini bilen bolşevikler, yalnız Avrupa'yı değil, Asya'yı da tehdit eden
başlıca kuvvet halini almışlardır." (Atatürk'ün Söylev ve
Demeçleri, c. 3, s. 94-95)
Büyük Önder Atatürk Ali Fuat Cebesoy'a
yazdığı mektupta komünizm tehlikesine karşı Türk Milleti adına duyduğu endişeyi
şöyle dile getirmiştir:
"Komünistliğin
memleketimizde değil, henüz Rusya'da bile tatbik kabiliyeti hakkında açık
kanaatler hasıl olamadığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber içerden ve dışardan
çeşitli maksatlarla bu akımın memleketimizin içine girmekte olduğu ve buna
karşı akla uygun tedbir alınmadığı takdirde milletin pek çok muhtaç olduğu
birlik ve sükununu bozan durumların ortaya çıkması da imkan dairesinde
görülmüştü. ..." (31 Ekim 1920, SD, IV, s. 360-361, Ali
Fuat Cebesoy'a yazdığı mektuptan)
Atatürk komünizmi Türk Milleti için
büyük bir tehlike olarak görmüştür. Komünizmin hiçbir şekilde, hayatını adadığı
vatanına girmesini istemeyen Atatürk Milleti'ni bu büyük tehlikeye karşı
uyarmıştır. Atatürk’ün, "Komünizm,
Türk Dünyası’nın en büyük tehlikesidir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir."
sözlerinde Türk Milleti'ne yaptığı uyarı açıktır. (Faruk Şükrü Yersel,
Eskişehir Gazetesi, 1926)
Atatürk başka konuşmalarında da
komünizme karşı olan kesin kararını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Aynı
zamanda Büyük Önder komünizmi, faşizm ve Nazizm'le birlikte şu sözleriyle
değerlendirerek bu konulardaki düşüncelerini de şöyle dile getirmektedir:
"Biz
büyük savaşlar görmüş, büyük bir milletiz.. Ama savaşçı değil, barışçı
felsefeyi benimsemiş bir milletiz. ... Kendimizi dünyadan soyutlayamayız. Dünya
nimetlerinin emperyalist ülkeler tarafından zaman zaman pervasızca
paylaşıldığını ve bu paylaşma esnasında gelişmemiş ülkelerin tarihten
silindiğini hafızalardan silmek kadar gaflet olamaz. Dünyanın bugünkü durumu
hiç de parlak görünmüyor. Her ülke, gençliğini bir başka ideolojiye sahip
olarak yetiştirme gayreti içinde. İtalya faşizm ideolojisine dört elle
sarılmış. Bu ülkenin diktatörü olan Mussolini ülkesinin sekiz milyon faşist
gencinin süngüsü üzerinde yaşadığını haykırıp duruyor... Almanya’da Hitler’in
yaratarak geliştirmekte olduğu Nazilik de faşizmin bir başka, bir büyük tehlikeli
benzeridir. Hitler bir ırkçıdır. Dikkat buyurunuz, milliyetçi demiyorum,
ırkçıdır diyorum. Alman ırkını en üstün ırk olarak gören bir mecnundur. Tekmil
Alman gençliğini peşine takmış, onlara bu ideali aşılamıştır. Moskova’da
oynanan oyun ise bir başka türlüdür. Stalin yalnız kendi gençliğine değil,
dünya gençliğine komünistlik ideolojisini aşılamaya çalışıyor. Komünistlik
propagandasının, fukarası ve cahili çok ülkelerde ne kolay taraftar topladığı
ise ortada bir gerçektir." (Atatürk’ün İzinde Bir Ömür
Böyle Geçti, Sabiha Gökçen, s.155)
"...Hayır.
Ne komünizm ne de faşizm... Bu iki ideoloji de memleketimizin, ulusumuzun
gerçeklerine karakterine asla uymaz. Şunu da hemen ilave edeyim ki, ne faşizmin
ne de Nazizm'in sonu yoktur." (Atatürk’ün İzinde Bir Ömür
Böyle Geçti, Sabiha Gökçen, s.159)
Bu sözler Atamızın ne kadar ileri
görüşlü olduğunu bir kez daha göstermektedir. Her iki ideoloji de arkalarında
milyonlarca ölü, binlerce sakat insan bırakmış, girdikleri her ülkeye acı,
yıkım ve felaket götürmüştür. Bu ideolojiler, içten içe milleti kemiren ve
sömüren ideolojilerdir.
ATATÜRK TERÖRÜN YAYILMASINA NEDEN OLAN SAPKIN
İDEOLOJİLERE KARŞI MUTLAKA İYİ BİR EĞİTİM VERİLMESİ GEREKTİĞİNİ SÖYLEMİŞTİR
Vatanın korunmasında askeri tedbirler
kadar önemli olan bir başka alan daha vardır ve bu alanda tüm Türk Milleti
sorumluluk üstlenmelidir. Bu da, vatanın birlik ve bütünlüğünün korunmasında
verilecek fikri mücadeledir. Atatürk yaşamı boyunca halkımızı, halkı çatışmaya
teşvik eden, huzuru ve düzeni bozan, ülkeyi felakete sürükleyebilecek, menfaat
grupları arasında kavgalara neden olacak ideolojilere karşı uyarmış, böyle
tehlikeli ideolojilerle mutlaka fikri alanda mücadele edilmesi gerektiğini
söylemiştir.
Komünizme karşı olan Atatürk bu
düşüncesini ve buna karşı nasıl bir önlem alınması gerektiğini şu ifadeleriyle
dile getirmiştir:
“Bildiğiniz
gibi bu düşünce akımlarına karşı düşünceye dayanmayan kuvvetle karşılık vermek
o akımı yok etmediği gibi herhangi bir insanla konuşulduğu zaman onun herhangi
bir düşüncesini kuvvet zoru ile reddederseniz, o ısrar eder. Israr ettikçe
kendi kendini aldatmakta daha çok ileri gidebilir. Bundan dolayı, DÜŞÜNCE AKIMLARINA CEBİR VE ŞİDDET VE
KUVVETLE REDDEDİLMEZ. TERSİNE TAKVİYE EDİLİR. BUNA KARŞI EN ETKİLİ ÇARE,
DÜŞÜNCE AKIMINA KARŞI DÜŞÜNCEYİ OLUŞTURMAK, DÜŞÜNCEYE DÜŞÜNCE İLE KARŞILIK
VERMEKTİR. BUNDAN DOLAYI, KOMÜNİZMİN MEMLEKET İÇİN, MİLLETİMİZ İÇİN, DİNİMİZ
İÇİN, KABUL EDİLMEZ OLDUĞUNU ANLATMAK YANİ KAMUOYUNU AYDINLATMAK EN YARARLI
ÇARE GÖRÜLMÜŞTÜR.” (TBMM’nin 22.01.1921 tarih 1. Devre 1. İçtima 31. Bahis
3. Cilt 334. Sayfadaki Atatürk’ün söylemlerini içeren gizli celse kayıtlarından
alınmıştır.)
Atatürk’ün belirttiği gibi, bir anti
fikir olmadan komünist düşünce asla ortadan kalkmaz. Böylelikle Atatürk
komünizme karşı çözüm olan kesin kararını net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Atatürk, "KOMÜNİZM, TÜRK DÜNYASI’NIN EN BÜYÜK TEHLİKESİDİR. HER GÖRÜLDÜĞÜ
YERDE EZİLMELİDİR." (Faruk Şükrü Yersel, Eskişehir Gazetesi, 1926)
sözlerinde Türk Milleti'ne uyarıda bulunmuştur. Bu nedenle Türk Milleti,
komünizmi en büyük düşman bilmeyi ve gördüğü her yerde ezmeyi, Türklüğe karşı
manevi bir sorumluluk olarak kabul etmektedir. Komünizmin ezilmesi ancak ilmi
mücadele ile mümkündür. Terör, zararlı ideolojilerin sonucunda ortaya
çıkmaktadır. Atatürk zararlı ideolojilere karşı mutlaka iyi bir eğitim
verilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Unutulmamalıdır
ki, faşizm ve komünizm başta olmak üzere bütün din-dışı ve materyalist
ideolojiler, milli birliği, bütünlüğü, manevi değerleri hedef almaktadırlar.
Dolayısıyla milliyetçi ve vatansever insanların, yalnızca bu iki ideolojiye
karşı değil, materyalist tüm sistem ve ideolojilere karşı fikri mücadele içinde
olmaları, sinsi odakların kirli oyunlarına gelmemek için dikkat göstermeleri
şarttır. Gerçek vatanseverlerin bu ideolojilerle fikri alanda mücadele
etmeleri, Atatürk’ün önemli bir vasiyetidir.
Bizlere düşen de, vatanımızın
korunmasının temel aşamalarından biri olan, söz konusu fikri mücadeleye
imkanlarımız doğrultusunda katkıda bulunmaktır. Atatürk yeni neslin de bu
mücadele için bilinçlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Gençlik bir milletin
varlığının devamını sağlayan çok önemli bir güçtür. Ancak bu gücün gereği gibi
kullanılabilmesi ve millete fayda sağlayabilmesi için gençlerin iyi bir eğitim
almaları, bilinçlendirilmeleri ve iyi yönlendirilmeleri gereklidir. Aksinde ise
o ülke için olumsuz gelişmelere neden olacaktır. Yeterince bilinçlenmemiş,
milli ve manevi değerlerden uzaklaşmış gençlerin tehlikeli ideolojilerin
etkisinde kalmaları, ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden bir unsur
haline gelmiştir. Bu nedenledir ki Atatürk gençliğin iyi yetiştirilmesini ve
bilinçlendirilmesi gerektiğini sıkça tekrarlamıştır. Doğru bilgilerle ve müspet
fikirlerle aydınlatıldığında gençliğin Türk Milleti'nin yükselişinde önemli bir
rol oynayacağını şöyle hatırlatmıştır:
Gençliği
kesinlikle ideal sahibi ve ülkeyle ilgili olarak yetiştirmek herkesin,
hepimizin, her devlet adamının başta gelen görevidir. Gençliği yetiştiriniz.
Onlara bilim ve kültürün pozitif düşüncelerini veriniz. Geleceğin aydınlığına
onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler uygulamaya konulduğu vakit Türk Milleti
yükselecektir. (Atatürk Konferansları (1998-75.yıl
-Yurtiçi), Atatürk Araştırma Merkezi, Divan Yayıncılık, Ankara, 2000, s. 92)
Atatürk aynı zamanda Türk gençliğinin
öncelikli olarak kendi benliğine, milli geleneklerine, ulusun birlik ve
bütünlüğüne zarar verebilecek düşman unsurları tanıması ve bunlarla mücadele
yöntemlerini öğrenmesi gerektiğine de dikkat çekmiştir:
Yetişecek
çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğretimin sınırları ne olursa olsun,
en evvel ve en esaslı olarak Türkiye'nin istiklâline, kendi benliğine, millî
geleneklerine düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. (Atatürk
ve Gençlik, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı, Milli Eğitim Basımevi,
Ankara, 1987, s. 34)
Çocuklarımız
ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığıyla, haklarıyla, birlik
ve bütünlüğüyle çelişen tüm yabancı öğelerle mücadele zorunluluğu, milli
görüşleri derinlemesine bilerek her karşı görüş önünde şiddetle ve özveriyle
savunma zorunluluğu telkin edilmelidir. Yeni kuşakların ruh gücüne bu nitelik
ve yeteneklerin aşılanması önemlidir. Hayatlarını sürekli ve müthiş bir
mücadele biçiminde belirleyen milletlerin felsefesi, bağımsız olmak ve mutlu
kalmak isteyen her millet için bu nitelikleri çok şiddetli olarak
gerektirmektedir. (16.7.1921 Maarif Kongresi’ni açış
konuşmasından) (Vural Sözer, Atatürklü Günler, Barajans Yayınları, İstanbul,
1998, s. 206)
Gençlerin bu şekilde bilinçlendirilmesi
için ise, yalnızca gençlere değil, elbette toplumun pek çok kesimine önemli
görevler düşmektedir. Genç nesil bilgisizlik veya yanlış bilgilendirmeler
nedeniyle, diğer insanlara kıyasla daha kolay yönlendirilebilmektedir.
Gençlerin yanlış yönlendirmelerden korunabilmelerinde ve kendilerinden
beklenilen sorumlulukları tam olarak yerine getirebilmelerinde alacakları temel
eğitim belirleyici rol oynamaktadır. Bu nedenle, gençlerin vatan ve millet
sevgisini özümseyebilecekleri, tarih bilincine sahip olabilecekleri, kültürel
mirasımızın değerini kavrayabilecekleri, devlete hizmet anlayışlarını
geliştirebilecekleri, en önemlisi zararlı ideolojilerin telkinlerinden
korunabilecekleri bir eğitim imkanına sahip olmaları gereklidir. Gençlerin bu
bilinci almaları sağlanmadan onlardan beklenti içerisinde olmak doğru olmaz.
İşte Atatürk'ün yaptığı budur.
Bugünün gençleri, geleceğin yetişkinleri,
yöneticileri, devlet adamları, eğitimcileri olarak karşımıza çıkacaklardır. Bu
nedenle ileride çağdaş, bilim düzeyi yüksek, hurafelerden uzak ve ileri bir
medeniyet umut ediliyorsa, günümüz gençlerine ona göre bir eğitim sunulmalıdır.
Bu da öncelikle gençlerin Darwinist hurafelerden, sahtekarlıklardan
kurtarılmalarıyla, onlara tesadüf eseri hayvanlardan evrimleştikleri
masallarını değil de, Allah'ın onları, canlılar arasında ruha ve en üst bilince
sahip varlıklar olarak yarattığını anlatmakla mümkündür. Çünkü gerçek olan
budur.
Eğer gençler şerefli, yüksek bir şuur ve
ruh sahibi varlıklar olarak yaratıldıklarını bilirlerse, buna yakışır şekilde
davranacaklardır. Ama tesadüfen oluştukları, hayvanlardan evrimleştikleri,
maymunla ortak ataya sahip oldukları gibi hurafelere inandırılırlarsa, o zaman
da hayatı bir "kavga" olarak görecek, bu kavgada üstün gelmek için
her yolu mübah sayacaklardır. Böylece hoşgörü, şefkat, sevgi, saygı, kardeşlik
gibi insani vasıflardan uzak, sorumsuz, bencil ve her türlü zalimliği
yapabilecek bir nesil ortaya çıkmış olacaktır.
Atatürk gençlere çok güvendiğini, onları
ülkemizin geleceğinin güvencesi olarak gördüğünü söylerken, öncelikle gençlerin
doğru şekilde bilinçlendirilmeleri gerektiğini vurgulamıştır. Atatürk bu eğitim
ve bilinçlendirilmenin sonucunda ortaya çıkacak olan 'İRFAN VE KÜLTÜR ORDUSU'nun milletin geleceğini şekillendirecek
kadar üstün bir güce kavuşacağını söylemiştir:
Memleketimizi,
toplumumuzu gerçek hedefe, mutluluğa eriştirmek için iki orduya ihtiyaç vardır.
Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin geleceğini yoğuran
kültür ordusu...
Bir
millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak
zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan
ordusuna bağlıdır. (Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı?, Yaşar
Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, s. 180)
Atatürk eğitim ile cahilliğin yok
edilmesinin, bir milleti esaretten hürriyete kavuşturan önemli bir güç olduğunu
hatırlatarak gençlerimizin iyi bir eğitim almalarının ne derece hayati bir önem
taşıdığına dikkat çekmiştir:
Eğitimdir
ki, bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı yüksek bir toplum halinde yaşatır ya da
bir milleti esaret ve sefalete terk eder. (Fethi Naci,
Atatürk'ün Temel Görüşleri, s. 54)
Milli
Eğitim programımızın, Milli Eğitim siyasetimizin temel taşı, cahilliğin yok
edilmesidir. (http://bilecik.meb.gov.tr/ust/diyorki.htm)
Bir ulusun yüksek medeniyet seviyesine
ulaşmasında, iyi yetişmiş, bilgili, kültürlü insan unsurunun önemi son derece
büyüktür. Bu sebeple sağlam, üstün kaliteli ve milli kültürümüzün esaslarıyla
çağdaş medeniyetin ileri teknolojisini birleştiren bir öğretim sistemiyle
gençlerimizin yetiştirilmesi şarttır.
Genç bir nüfusa sahip olmak Türkiye
Cumhuriyeti için büyük bir kuvvet ve güçtür. Ancak bu gençlerin doğru
yönlendirilmesi, dış ve bölücü güçlerin, ülke aleyhine faaliyet gösteren
ideolojilerin ve grupların etkisi altında kalmalarının engellenmesi gerekir.
İşte Atatürk'ün, kültür devriminin üzerinde durmasının ve eğitime öncelik
vermesinin nedeni budur. Atatürk eğitimin çok hayati olduğunu bir sözünde şöyle
anlatır:
Hedefe
yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız! Çocuklar geleceğindir. Çocuklar
geleceği yapacak adamlardır. Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları
yetiştirecek analar, babalar, kardeşler hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır
ki, yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet edebilecek,
yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirsinler! Hiç olmazsa yetiştirmek
lüzumuna inansınlar! Okullardan başka; gazeteler, küçük dergiler köylere kadar
yayınlanıp dağıtılmalıdır. Bizim köylümüz ne gazete ne dergi v.s. okumaz.
Bilenler bilmeyenleri toplayıp, okutmayı, onlara okumayı anlatmayı bir vazife
bilmelidir. 1923 (http://zonguldak.meb.gov.tr/ataturk/sayfalar/egitim.htm)
Atatürk'ün eğitimin önemine dikkat
çektiği sözlerinden diğer bir tanesi ise şu şekildedir:
İnsanlar
sadece maddi değil, özellikle bu maddi kuvvetin içerdiği manevi kuvvetin
etkisiyle yapıcıdırlar. Milletler de böyledir. Manevi kuvvet özellikle bilim ve
inançla yüksek bir biçimde gelişir. Öyleyse hükümetin en verimli ve en önemli
görevi eğitim işleridir. Bu yolda başarılı olmak için öyle bir program izlemek
zorundayız ki, o program milletin bugünkü haline, toplumsal ve hayati
ihtiyaçlarına, çevre koşullarına, çağın gereklerine uyum sağlasın, onlara uygun
olsun. Bunun için çok büyük ama hayali ve karışık fikirlerden uzak durup
gerçeğe derinliklerini görerek bakmak, dokunmak gerekir. (İşte
Atatürk, Tempo Kitapları-11, Mayıs 1994, s. 43)
ATATÜRK
İSLAM BİRLİĞİ’NİN KURULMASINI VASİYET ETMİŞTİR
Mustafa Kemal Atatürk Müslüman
devletlere ve İslam Birliği’nin kurulmasına çok önem vermiş ve bu birliğin
kurulması için önemli girişimlerde bulunmuştur. İslam Birliği Atatürk’ün
ısrarla üzerinde durduğu bir konuydu. Bunu her fırsatta dile getiriyordu. İslam
Birliği Atatürk’ün büyük bir ülküsüydü. Bütün İslam ve Türklük aleminin
birleşmesi Atatürk’ün vasiyetidir. Atatürk İslam Birliği’nin kurulmasını şu
sözleriyle Türk milletine vasiyet etmiştir:
TÜRK
BİRLİĞİ’NİN BİR GÜN HAKİKAT OLACAĞINA İNANCIM VARDIR. Ben görmesem bile
gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. TÜRK BİRLİĞİ’NE İNANIYORUM.
ONU GÖRÜYORUM. Yarının tarihi yeni fasıllarını Türk Birliği ile açacak. Dünya
sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. TÜRKLÜĞÜN VARLIĞI BU KÖHNE ALEME YENİ UFUKLAR
AÇACAK. Güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek.
(Atatürk’ün Sofrası, İsmet Bozdağ, Kervan Yayınları, 1975, s.138-143)
Mustafa Kemal Atatürk İslam Birliği’nin
gerçekleşmesinden duyacağı mutluluğu şu sözleriyle aktarmış, bu birlikteliğin
üyelerinin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlıklarını korumasının önemine dikkat
çekmiştir.
BÜTÜN
İSLAM ALEMİNİN MANEN OLDUĞU KADAR MADDETEN DE BİRLİK İÇİNDE VE MÜTTEFİK HALE
GELMESİNDEN SADECE SEVİNÇ DUYARIZ. Bunun için de bizim kendi hudutlarımız
içerisinde bağımsız olduğumuz gibi, Suriyeliler ve Iraklılar da milli
hakimiyete dayalı bağımsız bir güç olarak ortaya çıkabilmelidirler.
(Mustafa Kemal, 24 Nisan 1920, 4. (gizli) oturum)
İslam Birliği’nin bir gün muhakkak
hakikat olacağına inanan Atatürk, bunun için dil, inanç ve tarih vasıtasıyla
manevi köprüleri sağlam tutarak hazırlık yapmak gerektiğini 29 Ekim 1933
yılında belirtmiştir:
Bugün
elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir
dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim
dostumuzun idaresinde DİLİ BİR, İNANCI BİR, ÖZÜ BİR KARDEŞLERİMİZ VARDIR.
Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. HAZIR OLMAK YALNIZ O GÜNÜ SUSUP BEKLEMEK
DEĞİLDİR. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri
sağlam tutarak. Dil bir köprüdür… İnanç bir köprüdür… Tarih bir köprüdür…
Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz.
Onların (soydaş Türk kardeşlerimizin) bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim
onlara yaklaşmamız gereklidir.
9 Mayıs 1920 tarihinde Büyük Millet
Meclisi adına Mustafa Kemal Paşa imzasıyla tüm İslam dünyasına hitaben
Hakimiyet-i Milliye‘de bir beyanname
yayınlanmıştır. Bu beyannamede Atatürk Yavuz Sultan Selim’in şu sözünü hatırlatmış
ve İslam Birliği’ne ne kadar önem verdiğini açıkça göstermiştir:
…“KARARAN
İSLAM GÜNEŞİNİN TAMAMEN SÖNMEMESİ VE BİR KEZ DAHA İSLAM DÜNYASI ÜZERİNDE
PARLAMASI İÇİN“ Yavuz Sultan Selim’in:
“BİZ, MÜSLÜMAN GÖNÜLLERİN BİRLİĞİNİ SAĞLAMAK İÇİN KENDİMİZİ HARAP ETMİŞ
BİR MİLLETİZ“ cümlesine yer verilmiştir. (Hakimiyet-i Milliye, 1.
Sene, Nr 29, 13 Mayıs 1336-1920; FO:371/5035, E-6781, 10 June 1920., İSLAM
BİRLİĞİ VE MUSTAFA KEMAL, Prof. Dr. Metin Hülagü, Timaş Yayınları, İstanbul,
2008)
Ulu önder Sebilürreşad Dergisi‘nde yer
alan ve Gazi Mustafa Kemal imzasıyla yayınlanmış bulunan bir başka beyannamede
İslam alemine şöyle çağrıda bulunmuştur:
“maddi
ve manevi yardımlarına, şefkat ve merhamet duygularına, İslam aleminin
mürüvvetine, dindarlık rabıta-i kudsiyesinin yani mukaddes bağların feyyaz
(yani çok bereketli ve bolluk dolu) teccelliyatına“ müracaat olunmuştur.
(Gazi Mustafa Kemal, “Beyanname“,
Sebilürreşad, c.22, Sayı 565-566, Ay 10, Yıl 1339, s. 157-158. (İslam Birliği
ve Mustafa Kemal, Prof. Dr. Metin Hülagü, Timaş Yayınları, İstanbul, 2008,
s.48-4)
Mustafa Kemal 9 Ekim 1919’da Halep ve
Şam’da Suriye halkına hitaben yayınladığı beyannamesinde de İslam aleminin
kurtuluşu için tek çözümün İslam Birliği’nin kurulması olduğuna işaret
etmiştir:
“…MAKSATLARININ
ÜLKEYİ VE İSLAM’I YOK OLMAKTAN KURTARMAK OLDUĞUNU; ALLAH’IN YARDIMI İLE
İNANANLARIN DÜŞMANA KARŞI SAVAŞMAYA KARAR VERDİKLERİNİ; Konya ve Bursa’dan
düşmanın atıldığını ve hakka güvenen mücahitlerin yakında Arap kardeşlerinin
ziyaretine geleceklerini, düşmanı defedeceklerini ve artık DİNDE KARDEŞ OLARAK
YAŞAMAK GEREKTİĞİNİ ifade etmiştir. (F.O: 371/4233/156717. 16
November 1919., İslam Birliği ve Mustafa Kemal, Prof. Dr. Metin Hülagü, Timaş
Yayınları, İstanbul, 2008, s.69-70)
Suudi Arabistan Kralı’nın oğlu Emir
Faysa ve Mustafa Kemal tarafından imzalanan Türk ve Arap hükümetleri arasındaki
gizli antlaşmadaki bazı maddelerde Atatürk, İslam alemindeki bölünmeyi yok
etmeyi yani İslam Birliği’ni istediğini açıkça belirtmiştir:
Madde
1: Anlaşmaya iştirak eden taraflar, Türk milleti ve asil Arap Milleti, ŞU ANDA
İSLAM DÜNYASINDAKİ BÖLÜNMÜŞLÜĞÜ ESEFLE TESPİT EDER, BU BÖLÜNMÜŞLÜĞÜ YOK ETMEYİ
KENDİLERİNE KUTSİ BİR VAZİFE ADDEDERLER, birbirine dini, ahlaki ve içtimai
açıdan bağlanmış iki milletin işbirliği içinde bulunmasını temin ederler. İki
millet karşılıklı olarak yardımda bulunmalı, dini ve toprağı, birleşik
kuvvetlerle müdafaa etmelidir.
10 Ocak 1922’de Afgan bayrağının
Ankara’daki Büyükelçilik binasına çekilişi dolayısıyla düzenlenen törende,
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye ile Afganistan arasında olduğu gibi, Türkiye ile
tüm İslam dünyası arasında da güçlü bağlar bulunduğunu, her iki ülkenin ortak
çalışmalarının, dünya siyasetinde bir denge yaratmak bakımından önemli olduğunu
ifade etmiş ve şunu eklemiştir: Her
İslam yönetimini Afganistan gibi özgür ve bağımsız görmekten gurur duyacağız.
Doğu’da baskı altında yaşayanlar Türkiye ile Afganistan arasındaki
ittifaklardan sevinç duymaktadırlar. (Hakimiyet-i Milliye, 1. Sene, nr 41,
28 Haziran 1336, s.3; Sonyel, aynı eser, c. II, s. 230-231 İslam Birliği ve
Mustafa Kemal, Prof. Dr. Metin Hülagü, Timaş Yayınları, İstanbul, 2008, s.88)
Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözleri onun
Müslüman devletlere ve İslam Birliği’nin kurulmasına çok önem verdiğinin ve bu
birliğin kurulması için önemli girişimlerde bulunduğunun açık bir
göstergesidir. Unutmamak gerekir ki, Atatürk'ün asıl isteği, bizim, Onun
"fikirlerini, duygularını anlamamız ve hissetmemiz"dir. O zaman
herkes bir Mustafa Kemal olacak ve Atamızın ülküsü tam anlamı ile
gerçekleştirilecektir.
Beni
görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim
duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir (yeterlidir). (Cemal
Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.
175)
ATATÜRK İÇİN NE DEDİLER?
Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu
“Atatürk bazı kereler çalışırken okuduğu tefsirlerin çok
etkisinde kalırdı ve de “Hey büyük Allah’ım... Kuran’a inanmayan kafirdir, bize
nasıl yol gösteriyor? Kuran’ı’ tüm dünyaya okutmalıyız” derdi. Sonra o an
yanındaki bizlere “Okurken ruhum coşuyor, size de oluyor mu?” diye
sorardı." (Atatürk ile Allah arasında - Sinan Meydan, İnkılap Yayınları)
Mithat Cemal Kuntay ve Nuri Ulusu ayrı ayrı aktarıyorlar
"Manevi kızı Nebile’ye sık sık ezanı ve Yasin
Suresi’ni yüksek sesle okumasını istiyor. Nebile Yasin Suresi’ni ezbere
biliyordu."
“... Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı...
Beni huzurlarına çağırır, Kuran-ı Kerim’den bazı sureler okuturdu. Ben okurken
gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu içinde dinlerdi, ruhunun çok
mütelezziz olduğu her halinden anlaşılırdı.
Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Veli ve
Zincirlikuyu Camiilerinde şehitlerin ruhuna Hatim-i Şerif okumamı
emrederlerdi.” (Atatürk ile Allah arasında - Sinan Meydan, İnkılap Yayınları)
Atatürk’ün Uşağı Cemal Granda
İnanışı
samimiydi. Allah’a inanıyordu... Herkes çekilip yapayalnız kalınca gökyüzüne
bakar, kendi kendine ‘Allah’ derdi...
Ülkü Adatepe (Manevi Kızı)
...Atatürk Ezan dinlemeyi
o kadar çok severdi ki, büyük bir huşu içerisinde ezan dinler, her savaşa
ellerini Allah'a açıp dua ederek gidermiş." dedi.
YAKINLARININ AĞZINDAN ATATÜRK
Yakınlarının, Atatürk hakkında anlattıkları onun dine
olan samimi bağlılığını bizlere gösteren en güzel örneklerdendir. Rönesans
dergisinin Şubat 1991 sayısında, Ata'nın yakınlarıyla yapılan ropörtajlara yer
verilmiştir. Yakınları Atatürk'ün dindar kişiliğini şöyle anlatmışlardır:
Ülkü Şüküllüoğlu (Manevi Kızı)
Annemi Zübeyde Hanım büyütmüştür. Onun anneme anlattığı
bir anıyı aktarayım; Atatürk, 25 Ağustos'ta Kocatepe'ye çıktığı zaman orada
şöyle dua ediyor: "ALLAH'IM, SENİN
BANA VERDİĞİN FİKİR VE ZEKAYLA BEN BÜTÜN PLANLARIMI GERÇEKLEŞTİRDİM. BUNDAN
SONRASI ARTIK SENİN MUKADDERATIN…"
O, Allah'ına inanan bir insandı. Paşa, Ramazan'da
Dolmabahçe'de veya Çankaya'da olduğunda anneme, 'VASFİYE, ORUÇ TUTUYOR MUSUN?' diye sorar, annem
"tutuyorum" dediğinde de çok memnun kalırmış. Bana hastalandığımda
dua ettirirdi, kendisi de ederdi. Çok iyi hatırlıyorum; paratifo geçiriyordum,
çok üzülmüş ve BENİ KURTARMASI İÇİN
ALLAH'A DUA ETMİŞ.
Annesi Zübeyde Hanım da çok dindarmış. Anneme daha yedi
yaşındayken Kuran dersleri aldırmaya başlamış. Kız kardeşi Makbule Hanım'ın da
namazını devamlı kıldığını biliyorum.
Safiye Ayla
Annesi Zübeyde Hanım da, ablası Makbule Hanım da çok
dindar insanlardı, namaz kılarlardı. Atatürk, tam dindar, Müslüman bir aile
ortamında yetişti.
Atatürk de dindar bir insandı. Çok beğendiği Hafız Yaşar
vardır. O Kuran okurken gözlerinden yaşlar boşanırdı. Hatta bütün hocaları
toplayıp, ayetleri okuyup izah ederek incelemeler yapardı. Bana 'ALLAH'IN SANA VERDİĞİ BU LÜTFU UNUTMA VE
BUNUNLA ŞIMARMA, MÜTEVAZİ OL, DAİMA ALLAH'A ŞÜKRET.' derdi. Kendisine
"Paşam sen şunu yaptın, sen bunu yaptın' diyenlere de 'BANA ALLAH YARDIM ETTİ, BEN TALİHLİ BİR İNSANIM.' derdi.
Vasfi Rıza Zobu
PEYGAMBER (SAV)'E
ÇOK HÜRMET EDERDİ. Peygamber (sav)'in çok sağlıklı bir
muhakemeye vakıf olduğuna kaniydi. Bir gece Hz. Peygamber (sav)'in askeri
dehasından bahsediyordu...
Onun dine, fikre karşı saygılı bir kişiliği vardı.
Kuran'a çok hürmeti vardı. Yanında üç hafız vardı; Hafız Yaşar, Hafız Hüseyin
ve Hafız Mehmet. BEN O HAFIZLARI ONUN
YANINDA, ÇANKAYA'DA TANIDIM. SAYGIYLA DİNLERDİ. Onun karşı olduğu yobazlık
ve hurafelerdi.
Cemal Kutay
Dünyada Atatürk kadar İslam Dinini mana ve mefhumuyla
kavramış ve onu aslına iade etmek için büyük kavga yapmış başka bir insan
yoktur.
Mustafa Kemal, 1300 sene sonra Hz. Muhammed (sav)'in
ruhunu şadedecek esasları getirmiştir. Mustafa Kemal'e 'dinsiz' diyenler
Allah'tan utansınlar. Bugün secdeyi Rahman'a alın koyabiliyorlarsa bu, onun
sayesindedir. Bugün en geçerli olan meallerden ikisi Ömer Rıza Doğrul ve Ahmet
Hamdi Akseki mealleridir. İkisini de Mustafa Kemal yaptırmıştır. O'nun ismini
kullananları affetmezdi; 'O BÜYÜK ADAMA
LAYIK OLAMAZSA NE OLACAK?' derdi.
Cemal Kutay şöyle bir olayı da aktarıyor;
Bir gün Ertuğrul Yatı'nda ressam İbrahim Çallı Ata'nın
yanındadır. 'Şu renkleri tuale almak mümkün müdür?' der. Çallı; 'Tabii, Gazi
Hazretleri' diye cevap verir. 'Demek ki siz bu renkleri alabiliyorsunuz' diye
tekrarlar Gazi. Çallı; 'Deneyelim ve görelim' der. Ayrılacağı zaman Atatürk,
Cevat Abbas'a şunları söyler:
'SÖYLEYİN BU
ADAMA BİR DAHA GELMESİN. NE ZAMAN Kİ HADDİNİ BİLİR, ALLAH'LA BOY ÖLÇÜŞMEYE
KALKIŞMAZ. SIRAYA GİRER KUL OLARAK, BUNU DA İSPAT EDEN BİR ESERLE GELİR, BEN O
ZAMAN ONUN AFFEDİLMESİNE ŞAHİTLİK EDERİM.'
Füreyya Koral (Kılıç Ali'nin İlk Eşi)
Laikti. Laiklik, dinsizlik değildir. O inançlıydı.
Namazını bilmiyorum, ama ilk meclis zamanı kıldığını duymuştum. KURAN'IN TÜRKÇEYE ÇEVRİLMESİ, DİNİN ANLAŞILMASINA
VESİLE OLAN BÜYÜK BİR HİZMETTİR. O, dinin politika aracı olarak
kullanılmasına ve istismarına karşıydı. Ve buna hiçbir zaman izin vermedi.
Sabiha Gökçen (Manevi Kızı)
Bir sabah, Ata'nın elini öpmek üzere yanına girdim.
İşleri ile meşguldu. Bir süre ayakta bekledim, BİRDEN DERİN BİR İÇ GEÇİRDİ VE 'ALLAH' DEDİ. (O bunu sık sık
tekrarlardı.)
Atatürk hakkında evvelce çok şeyler duymuştum, bu tesirle
olacak, bir hayli şaşırdım. O'nun ağzından Allah kelimesini duymak beni
şaşırtmış ve heyecanlandırmıştı.
Ata'nın yüzüne şaşkın bir şekilde bakmış olacağım ki;
'Sen dindar mısın?' diye sordu. Ben de ailemden aldığım din terbiyesiyle 'Evet,
dindarım' dedim ve bu cevabımı nasıl karşılayacağını anlamak için ürkek ürkek
yüzüne baktım. Cevabım hoşuna gitmişti. 'Çok iyi… ALLAH BÜYÜK BİR KUVVETTİR. O'NA DAİMA İNANMAK LAZIMDIR.' dedi ve bu
konuda uzun uzun izahat verdi. BEN DE O
ZAMAN ANLADIM Kİ, ATATÜRK HAKKINDA SÖYLENENLERİN ASLI YOKTUR VE ATA BÜTÜN
SÖYLENENLERİN HİLAFINA DİNDAR BİR İNSANDIR. (S. Arif Terzioğlu, Yazılmayan
Yönleriyle Atatürk, s. 88, 89)
YABANCILARIN AĞZINDAN ATATÜRK
Büyük Önder, gerek kendi milleti gerekse tüm dünya
milletleri için çok büyük bir kahraman ve siyasi bir dehadır. Atatürk ile aynı
dönemde yaşayanlar gibi, Ondan sonra gelen nesiller de Onun üstün karakterine
hayrandırlar. Atatürk'ün üstün özelliklerini, yabancı devletlerin liderleri ve
önde gelen siyasetçileri dile getirmiştir.
- Kemal Atatürk veya bizim O'nun o zamanlar tanıdığımız ismiyle Kemal Paşa,
gençlik günlerimde benim kahramanımdı.
Büyük devrimlerini okuduğum zaman pek çok duygulandım. Türkiye'yi
modernleştirme yolunda Kemal Atatürk'ün giriştiği genel çabayı büyük bir
takdirle karşıladım. O'nun dinamizmi, yılmak ve yorulmak bilmezliği insanda
büyük bir etki yaratıyordu.
O, Doğuda modern çağın yapıcılarından biridir. O'nun en büyük hayranları
arasında bulunmakta devam ediyorum.
Hindistan Başbakanı Jawaharial Nehru
- Kemal Atatürk, şüphesiz, yirminci yüzyılda İkinci Dünya
Savaşı'ndan önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir ulusa nasip
olmayan cesur ve büyük bir devrimci olmuştur.
O, ulusunun özgürlüğünü ve yurdun bütünlüğünü tehdit eden düşmanı yok
etmesini ve dünkü düşmandan, öç alma ve hınç duygularına kapılmadan bir dost ve
müttefik yapmasını bilen güçlü bir savaşçı, tek başına bütün dünyaya karşı
direnmekten korkmayan sadık ve gerçek bir yurtseverdir.
İsrail
Başkanı David Ben Gurion
- Çağımızda; uzak görüşlü, cesur, siyasi,
sosyal ve ekonomik reformlarla Türkiye'yi bugünkü modern cumhuriyet durumuna
getiren Kemal Atatürk'tür. Aynı zamanda bugün Türkiye'nin Avrupa Ortak Pazarına
girebilecek güce erişmesini sağlayan modern ekonominin temelini hazırlayan da
yine O'dur.
Hollanda
Dışişleri Bakanı Joseph Luns
-
Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın
ki, O büyük dahi çağımızda Türk Ulusu'na nasip oldu. Mustafa Kemal'in dehasına karşı elden ne gelirdi?
(İngiltere Başbakanı bu konuşmasından sonra istifa etmiştir.)
İngiltere Başbakanı Lloyd George
- Mustafa Kemal hakkındaki bilgiyi O'nu çok iyi tanıyan birisinden edindim.
SSCB'nin Amerikaca tanınması konusunda Sovyet Rusya Dışişleri Bakanı Litvinof ile görüşürken, kendisine,
onun fikrince bütün Avrupa'nın en değerli ve ilgi çekici devlet adamının kim
olduğunu sordum. Bana verdiği cevapta Avrupa'nın en büyük devlet adamının bugün
Avrupa'da yaşamadığını, Boğazların gerisinde, Ankara'da yaşadığını, Bunun
Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal olduğunu söyledi.
ABD Başbakanı Franklin D. Roosevelt
- Batıda ihtilal ve devrimlerin yavaş yavaş elde ettiklerini Atatürk'ün
ülkesi birdenbire kazandı ve Türk hayatında o kadar derin izler bıraktı ki,
Batıdakilerde bu, ancak yüz yılda erişebilecek bir başarı idi.
Macar Prof. Dr. Fekete Lajos 1940
- Hiçbir Türk, yurttaşlarının içinde bulundukları korkunç durumu Kemal
Atatürk kadar doğru bir şekilde göremedi. Türklerin düşünüş tarzının ne şekilde
değişebileceğini anlayan sadece o, olmuştur. (1937)
ABD,
General Charles Sherrill
-
Yeni
Türkiye, Atatürk'le yalnız İslam anlayış ve görüşlerini değil, aynı zamanda
Avrupa'nın düşünme tarzını da açmıştır. Türkiye bir dürüstlük, samimiyet ve
realite politikası gütmekte ve bu sebeple tepkilere, başarısızlıklara
uğramamaktadır. Bu politikanın kendisinden öncekilere benzer tarafı olmadığı
gibi taklidi de yoktur.
Alman
Tarihçi Prof. Dr. Herbert Meizing
- Şöhreti bütün cihana yayılmış olan
tecrübeli Başkanın yönetimi herkesin sevgisini ve saygısını çeken büyük Türk
ulusunun milli bağımsızlığını devamla bir başarıyla kuvvetlendirmiş ve yeni
milli yapısını yaratmıştır. (1935)
SSCB
Başbakanı Kalinin
- Türk devriminin bütün Doğu dünyasının
ilerleme ve gelişmesindeki rolü, Batı dünyasını kültür ve uygarlık yoluna
yönelten Fransa Devrimi kadar önemli ve etkilidir. Devriminizin
kıvılcımlarından çıkacak ateş, bütün Doğu uluslarını aydınlatacak, kamaştıracak
ve gerçek nuru yaratacaktır. (1936)
Çin,
General Ho-Yao-Su
- O, uğraşlarıyla, yalnız Türkiye'ye değil,
bütün Doğu dünyasına kurtuluş yolunu göstermiştir. O tarih büyüğünün, O Türk
kahramanın, O Doğunun kurtuluş ve uygarlık önderinin eserini her zaman sevgi ve
saygıyla anacağız. (1939)
Hindistan
Meclis Başkanı Sir Abdurrahim
- Kemalizm, hızlı gelişme yolunu keşfetti ve
ispat etti ki, yalnız bir kuşakta disiplinli bir eğitim ile halkçı büyük bir
uygarlık geliştirilebilir. Bu, insanlığa denenmiş bir felsefe örneği olarak
sunulabilir. Kemalizm, yüzyıllara sığabilecek işleri on yılda tamamladı. (1937)
Fransız
Yazar Gerard Tongas
-Atatürk tarafından yaratılan bugünkü modern
Türkiye'yi tanıyanlar, Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki Türk Anavatanının
durumunu tasavvur bile edemezler.
Almanya
Büyük Elçisi F. Von Papen
- Öyle bir an düşünün ki, Batı dünyamızda
rönesans, reform, XII. yüzyıl sonunda bilimsel kültürel ihtilali, Fransız
ihtilali ve endüstriyel ihtilallerin hepsi bir insan hayatının içine yığılmış
olsun ve bunlar kanunla zorunlu kılınsın.
İşte Atatürk, 1920-1930 arasında, bu kadar
kısa bir süre içinde ve hiçbir ülkede
uygulanamamış en ihtilalci bir programı gerçekleştirdi. (1963)
İngiliz
Tarihçi Prof. Arnold J. Toynbee
- Osmanlıların "Hasta Adamı"
iyileşmemiş, ilerlemiş ve güçlenmiştir. Atatürk bunu yapmakla gerçekten bir
mucize göstermiştir. (1938)
Polonya
- Gazete Plska
- Hiçbir ülke, yeni Türkiye'nin Ata'sı
tarafından başarılan yenileşme kadar hızlı ve o kadar kökten bir gelişme
görmemiştir. Böylesine insanlar yüzyıllar içinde yalnız bir defa görülür. Şimdi
Türkiye'nin tarihi bu eşsiz devlet adamının tarihidir. (1938)
Bulgaristan Dness Gazetesi
- Türkiye, İslam dünyasında bir mucize
manzarası göstermektedir. Türkler, ebediyen
Atatürk'e minnettar kalacaklardır. (1939)
Çekoslavakya, Ç.T.K. Ajansı
- Atatürk'ü her zaman hatırlayacağız. Atatürk'den önce
tarihe mal olmuş hiçbir kimse, Atatürk kadar, ulusal hayata kendi damgasını
vurmak yoluyla dünyayı hayretler içinde bırakmamıştır. Atatürk, Türkiye modern
anlayışının yaratıcısı olmuştur ve öyle kalacaktır. (1938)
ABD Dışişleri Komisyon Bşk.
- Bundan sonraki kuşaklar O'nun akıllara hayret veren destanlarını birbirine anlatacak, bir tek adamın zekası ve
kuvvetiyle nasıl bu büyük işleri başardığını hayretle anacaklardır. O'nun böyle birkaç yıl içinde sevdiği
yurdunda yepyeni bir ulus yaratması, onu
yükseltmesi, bayındırlık ve ekonomik
alanda bu ölçüde ilerlemesi, yaratıcılığının eşsizliğini gösterir. (1938)
Irak, El Arabi Gazetesi
- O'nun adı, dünyanın en büyük ilham kaynaklarından biri olarak yaşayacak
ve Müslümanların en derin yurtseverlik içinde yaşamalarına önderlik edecektir.
O'na duyulan sevgi, daima bütün Müslüman dünyasına ve insanlığa faydalı
olacaktır.
(1965 - Anıtkabir Defteri)
Pakistan, General Muhammed Azam Khan
- Sizlere şunu söyleyeyim ki, ben Atatürk'e katip olmak isterdim. Sebebi
de, O'nun her akşam sofrasında bulunup, yüksek fikirleriyle beslenmek dileğinde
oluşumdur. (1933)
Fransa Başbakanı Edouard Herriot
- Devlet Şefiniz gibi insanlığın en yüksek mertebesine erişmiş büyük
dahinin bir ülke için ilerlemenin ancak, o ülke kadınlarının genel seviyeye
yükselmeleri ile gerçekleşeceğini anlamış olması, uluslararası kadın davasını
çok kolaylaştırmıştır. Size Atatürk tarafından kazandırılan haklar ve sizin
özgürlüğünüz bütün dünya kadınları için çok güven verici ve onların
mücadelesinde onlara yardımcı bir kuvvet olacaktır. (1935)
Uluslararası Kadın Birliği Gnl. Sek.
Katherin Bonifas
- O'nun ölümü Türkiye'nin sarsılması olmayacak; çünkü bütün genç kuşak,
Şefi tarafından çizilen yolu inançla ve çoşkunlukla izlemektedir. (1938)
Macaristan, UJ Magyar Gazetesi
- İkinci Dünya Savaşı'na kadar Mustafa Kemal'in eseri Türkiye çapında
değerlendirildi; eski bir ülkenin modern bir ulus haline gelmesi için harcanan
çabayı takdir etmeyen yoktur. Söz konusu eser 1945'den bu yana bir örnek değeri
kazandı. Kemalizm, Türkiye Tarihi'nin bir sayfası olmaktan çıkıp, siyasi bir
sisteme önderlik etmeye başladı. Çünkü, yeryüzünde henüz Moskova'ya ve Pekin tımarına girmemiş
olan üçüncü çeşit devletlere bu sistem yol göstermektedir. Yarı gelişmiş
uluslar için Marksizm'in karşısına dikilen ikinci bir alternatiftir bu sistem.
(1961)
Fransız Hukukçu, Prof. Maurice
Duverger
- Boğazlar Anlaşmasının yeniden gözden geçirilmesini isterken izlediği yol,
zamanı seçişi mükemmeldi. Hatay'ın Türkiye'ye katılmasını sağlayan diplomasi
çalışması bir ustanın eseridir. Dünyanın gidişi hakkındaki görüşleri de insanı
ürkütecek kadar doğru çıkmıştır. (1964)
İngiltere, Times Dergisi'nin Eki
- Dünya tarihinde, Kemal Atatürk gibi, önemli bir görevi kesin şekilde başarı ile sonuçlandıran ve bir
ulusun mutlu geleceğini sağlayacak sorumlulukları üzerine alan dürüst insanlara
çok ender rastlanmaktadır. Bu azim ve irade iledir ki, Atatürk; deha, seziş ve
başarıcılığı ile yalnız neticesiz bir savaşla uçurum kenarına gelmiş bulunan
yurdunu kurtarmakla kalmamış, aynı zamanda memleketi çağdaş uygarlık düzeyine
ulaştıracak bütün temelleri atmıştır. (1963)
İran, Şah Rıza Pehlevi
- O'nun yeni Türkiye'yi yaratan
mucizesi, yüzyılları geride bırakan bir anıt olarak kalacaktır. (1938)
Yunanistan Başbakanı Y. M. Metaksas
- Hayatının sonuna kadar ulusunun mutlak güveniyle kurduğu devletin başında
kalan muzaffer kumandanın kişiliği, eşi görülmemiş bir karakter örneğidir.
İtalyan Bakanı Soforça
- Ulusunu hürriyet ve demokrasiye kavuşturmak uğrunda savaşarak başarı
kazanan büyük Türk önderi hakkında engin duygularımı ve hayranlığımı iletmek
isterim.
Atatürk'ün hayatı ve eseri yalnız Türkiye için değil, fakat dünyanın bütün
hür ulusları için de ilham kayağı olmakta devam edecektir. (1963)
Çin Devlet Başkanı Çang Kay Şek
- Japonya'da Atatürk, Birinci Dünya Savaşı sonrası yıkımlarından Türkiye'yi
kurtararak büyük zafere ulaştıran kahraman ve Osmanlı İmparatorluğu
yıkıntılarından yeni Türkiye Cumhuriyeti'ni yaratan büyük bir devlet adamı
olarak çok iyi tanınmaktadır. Özellikle Atatürk'ün Türk Dili Devrimi'ni
gerçekleştirmesi ve dinle siyaseti birbirinden ayırarak Türk toplumunun modernleşmesini
sağlamak yolundaki çabalarına karşı büyük bir hayranlık duymaktayız.
(1963)
Japonya Başbakan Hayato İkeda
- Kuvvetli karakterli ve dünya ulusları arasında kendi ulusunu, haklı
gururu üzerine kesin görüşlü bir adam
olarak hiçbir zaman kişisel ün peşinde koşmadı. Yurdunun çıkarlarını herşeyin
üstünde tutan ve milleti için her faydalı sonuca ulaşmaya çalışan bu zat gücünü
damarlarına işleyen görev duygusundan alıyor.
İngiliz Yazar Ravlinson
Atatürk bir asker olarak, amansız ve hatta bazı anlarına
ümitsiz gözüken bir mücadeleden muzaffer çıkmış ve sonra da devlet
sorumluluğunu üzerine almıştır. 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanı,
Onun diplomatik dehasının bir eseridir. Türk Devleti'nin demokratik gelişmesini
engelleyen, maziden kalma bazı gelenek, örf ve adetlerin değiştirilmesi veya
kaldırılması gerekiyordu. O cesurane ve azimkarane ideallere sahipti, yılmak
bilmeyen bir çabayla eserlerini gerçekleştirmeğe başladı... Atatürk, Almanlarla
geleneksel, yürekten ve karşılıklı güvene dayanan ilişkiler kurmuş ve
sürdürmüştür.1
Ludwig Erhard
Batı Alman Cumhurbaşkanı
Türk Milli Ordusu güçlü ve etkindir. İngiltere Hükümeti
bunu kavrayabilmiş değildir. Yepyeni bir Türkiye doğmuştur. Bu da İngiltere'de
henüz anlaşılmış değildir. Türk'ü Avrupa dışına, Anadolu'ya itmeye çalışmak,
çılgınlıktır! 2
İngiliz General Townshend
27 Temmuz 1922
Mustafa Kemal Bey, sorumluluk yüklenmekten korkmayan,
doğuştan bir şef idi. 25 Nisan sabahı 19. Tümeni'yle kendiliğinden düşmana
saldırmaya karar verdi. Onu kıyıya sürdü ve üç ay boyunca kendisine yapılan
çetin saldırılara inatçı ve sarsılmaz bir karşı koymada bulundu. Onun azmine
tam olarak güvenebilirim.
Liman Von Sanders
Alman Generali
Millî Kahraman Atatürk, memleketini kurtarmayı ve millî
bir geleceğin temellerini atmayı başardı. Memleketini görüşmelerle ve Cenevre
metotlarıyla kurtaramayacağına inanarak mücadele yolunu seçti. Bunda yalnız
çelik gibi bir irade ve kuvvet başarısı olabilirdi. Memleket içindeki eseri,
daha az hayranlığa layık değildir. Almanya, Atatürk'ün eserine ve mücadelesine
hayrandır. Onda, tarihi eseri, özgürlüğü seven bütün milletler için bir sembol
olarak kalacak kudretli bir kişilik görmektedir.
Berlin, Alman Ajansı
Atatürk, yeni Türkiye'nin kurucusu olduğu kadar,
milletinin eğiticisi ve yetiştiricisi olmuştur. Atatürk, kişiliğinin kuvvetiyle
milletleri içten ve dıştan değiştiren savaş şefleri arasında özel bir yer
tutacaktır. O, yeni Türkiye'nin kurucusu olmuştur. Yakın doğunun şimdiki
çehresini Atatürk tespit etti.
Alman Germania Gazetesi
Kendisinin tarihi büyüklüğü, eseri olan yeni Türkiye'ye
bakılarak bugünden ölçülebilir. Çelik gibi azim ve gayreti, uzağı gören akıl ve
hikmetle birleşmiş olan bu gerçek halk önderi ve devlet adamı; Anadolu
dağlarının en uzak ve ıssız köşesindeki köylere bile başka bir ruh aşılamıştır.
Alman Illustrierte Dergisi
Atatürk'ün hayatı ve Türk Milleti'nin yeniden uyanış ve
kalkınışı, Türk Milleti'nin ruhunun ilk evini henüz yirminci asırda kurmuş
olmadığı kanaatini gösteriyor. Kemâl Atatürk ile yüzlerce asrın derinliğinden
kahraman bir ruh aydınlığa yükseliyor ve bu ruh, dünyanın esarete düşmüş
kısımlarındaki milletlere hürriyet ve kurtuluş yolunu gösteriyor.
Onun hüviyeti, Nil sahillerinden eski Çin denizlerine
kadar uzanan bir efsane olmuştur. Bununla beraber, O gene milletinin
ortasındadır. Olgun ve kemale ermiş zekasıyla, münevver ve ebedi gençliğin
yorulmak bilmez kudret ve ciddiyetine mazhar olan, O, kendi milleti ve
beşeriyet âlemi için beslediği muhabbetle, bir dahinin neler oluşturduğuna
dair, cihana fevkâlâde heyecanlı bir sahne seyrettirmektedir.
Mustafa Kemal, hırpalanmış, silahı elinden alınmış olan
milletle elele vererek tarihe yeni bir devir açmak için mücadeleye atıldı ve
mücadelesinde, ruh kudretinin dünya yüzündeki bütün silahlardan üstün olduğunu
ispat etti.
Mustafa Kemal'i yüksek kumandanların çoğuna üstün kılan
nitelik, ölümü küçümsemek ve yiğitlik göstermek bakımından askerlerine en büyük
örnek olmasıdır.3
Profesör Herbert Melzig
Alman Tarihçisi
Atatürk bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi
başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern dünyanın ileri
görüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak kudret ve yüksek cesaretini
hatırlatmaktadır.
Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgür
Türkiye'nin doğması, yeni Türkiye'nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir
şekilde ilan ve o zamandan beri koruması, Atatürk'ün Türk halkının işidir.
Şüphesiz ki, Türkiye'de giriştiği derin ve geniş inkılaplar kadar bir kitlenin
kendisine olan güvenini daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur.4
John F. Kennedy
ABD Başkanı, 10 Kasım 1963
Asker-devlet adamı, çağımızın en büyük liderlerinden biri
idi. Kendisi, Türkiye'nin, dünyanın en ileri memleketleri arasında hak ettiği
yeri almasını sağlamıştır. Keza O, Türklere, bir milletin büyüklüğünün temel
taşını teşkil eden, kendine güvenme ve dayanma duygusunu vermiştir. Ben,
Atatürk'ün sadık arkadaşlarından biri olmakla büyük bir iftihar duyuyorum.
General MacArthur
Kemal hakkında almış olduğum malumat çok tazedir. Bu
husustaki bilgilerimi kendisini çok iyi tanıyan birisinden temin ettim.
Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği Hükümeti'nin tanınması hakkında Sovyet
Rusya Hariciye Nazırı Litvinof ile görüşürken kendisine onun fikrince bütün
Avrupa'nın en kıymetli ve en ziyade dikkate değer devlet adamının kim olduğunu
sordum. Bana verdiği cevapta:
Avrupa'nın en kıymetli devlet adamının bugün Avrupa'da
yaşamadığını, bunun Türkiye Cumhurreisi Mustafa Kemal olduğunu söyledi.
Franklin D. Roosevelt'in bu sözlerine karşı, Disraeli'nin
İngiltere'yi idare ettiği zamandan beri, Avrupa'da o ırktan gelmiş bütün devlet
adamları içinde en maharetlisi olan Litvinof tarafından söylenmiş olan bu
mütalaanın çok kıymetli olduğunu beyan ettim.5
Roosevelt, Franklin D.
ABD Başkanı, 1928
Kemal Atatürk'ün çağımızın yetiştirdiği en büyük devlet
adamlarından biri olduğu hakkında en ufak bir kuşkum yoktur. Benim ülkemin en
büyük adamlarından biri olan Winston Churchill, "Atatürk"ü I. Dünya
Savaşı ve sonrasının en büyük dört-beş simasından biri" olarak anlatır.
Churchill Ondan "Türk Milleti'nin önderi, büyük bir asker olan Savaşçı
Prens" diye söz etmişti. Gerçek de budur. Atatürk herşeyden önce büyük bir
askerdi, fakat zamanla büyük bir devlet adamı oldu. Tarihin bize anlattığı pek
çok büyük askerler ve büyük devlet adamlarının yanında, bu iki özellliği
kendinde toplayan pek az kişi vardır ve Atatürk, bu seyrek görülür
kişilerdendir.
O büyük bir asker-devlet adamıdır. Atatürk, bir taraftan
savaş adamı, öte yandan da barış adamıdır. İçindeki büyük askeri deha,
milletini çökmekten kurtarmış ve yine içindeki devlet adamı özelliği, hayatına
ışık saçtığı milletinin yeniden doğuşunu sağlamıştır. Bu büyük başarı,
insanlarda az rastlanan yetenek birleşimlerinin eseridir. 6
Mustafa Kemal, sonraki adıyla Kemal Atatürk, yirminci
yüzyılın ilk yarısını olağanüstü kişiliğiyle etkilemiş büyük bir asker ve
devlet adamıydı. Onu çağının diktatörlerinden ayıran iki önemli nokta vardı:
Dış politikası, sınırları genişletmek yerine daraltmak esasına; iç politikası ise
kendi ölümünden sonra da ayakta kalabilecek bir siyasal sistem kurmak
düşüncesine dayanıyordu. Bu gerçekçi ruhladır ki, memleketini yeniden
canlandırmayı ve yıkık, dağınık Osmanlı İmparatorluğu'ndan yeni, katıksız bir
Türkiye Cumhuriyeti kurmayı başarabildi.7
Lord Kinross
İngiliz Yazar ve Gazeteci
Mustafa Kemal'e asi demek kolay. Ama, Türkiye'nin yerinde
İngiltere'yi varsayın, böyle bir adam asi değil, gerçek bir yurtsever olurdu:
Vatanı için dövüşen, onun bölünmesini ve bir imparatorluğu ne kurmaya, ne de
yönetmeye gücü yeten bu miskin Yunanlılara verilmesini kabul etmeyen bir
yurtsever.8
Lord Derby
İngiliz Devlet Adamı
Mustafa Kemal Hazretleri herşeyden önce tam anlamıyla
savaşçı bir komutan, metin, geniş simalı, derin ve mütekaşif düşünceli, sert ve
canlı sözlü bir zattır...
General Charles Sherrill
ABD Ankara eski Büyükelçisi
Unutulmamalıdır ki Kemal, Dumlupınar'da parlak bir
strateji kabiliyeti göstermiş ve düşmandan çok daha az sayıdaki Türk
kuvvetlerinden gereğince yararlanmayı bilmiştir.
Dünya üzerinde istila orduları, Yunanlıların uğradıkları
büyük bozgun gibi bir yenilgiyle pek az karşılaşmışlardır.9
General Charles Sherrill
ABD Ankara eski
Büyükelçisi
Ankara'da bulunduğum zaman Güneş'e bakar, fakat bu
Güneş'i ufukta değil, Çankaya'da görürdüm. Samimiyetle diyebilirdim ki, hakiki
Güneş, Çankaya'daki Güneş'ti. Atatürk'ün vefatı dünya için büyük bir kayıptır.
Onun yüksek deha ve azimkar karakterine karşı büyük bir hayranlık besleyen
Belçika Kralı, bu duygularını eylemde de göstermek için beni, Büyük Ölü'nün
cenaze töreninde bulunmaya memur etti. Bütün Belçikalılar, yasınıza içtenlikte
katılıyorlar. Mebusan Meclisi'nde Atatürk'ün anısını anmak için yapılan gösteri
bunun bir delilidir.10
De Raymond
Belçika'nın eski Ankara Elçisi
Büyük Asker, cesaretli ıslahatçı ve müstesna devlet adamı
"Atatürk" adını haklı olarak taşımış olan adam, artık yaşayanlar
arasında değildir. Yeni Türkiye'nin tarihi son on beş yıl içinde, onun adına
ayrılmaz bir surette bağlıdır. O, Osmanlı İmparatorluğu'nun en tehlikeli
anlarından birinde politik sahnede gözükerek memleketin enerjisini
canlandırmayı ve milli gelecek için iman ilham etmeyi başarmıştır. O anda
devletin var olması söz konusuydu ve Türk Milleti yenilmişti, ümitsizlik içinde
bulunuyordu. Görevi kolay değildi. Uzun ve çetin bir savaştan sonra, Türk
topraklarının üçte ikisi yabancı askerler tarafından işgal edilmişti ve kendisi
iki cephede savunmaya mecbur bulunuyordu: Dışta düşmanla, içte Sultan'la...
B. Pavlof
Bulgaristan, Ankara Orta elçisi
Hiçbir memleket, Yeni Türkiye'nin Ata'sı tarafından
başarılan yenilik kadar çabuk ve o kadar derin bir yenileşme görmemiştir. O,
her tarafta dahi bir asker, müstesna bir ıslahatçı ve yurdun kurtarıcısı olarak
bilinmektedir. Bu derecede insanlar, yüzyıllar içinde yalnız bir defa görülür.
Şimdiki Türkiye'nin tarihi bu müstesna devlet adamının tarihidir.11
Dness Gazetesi, Bulgaristan
Eserini O, bir savaşçı ve bir de devlet adamı olarak
meydana getirmiştir. Atatürk'ün askerlik eserini iyice anlayabilmek lazımdır:
Yıkılmış bir devlet, bozguna uğramış bir ordu, bitkin ve umutsuz bir millet!
Buna rağmen Atatürk, karşısına çıkarılan bütün orduları
ezdikten sonra, Lozan'da 1923 Haziranı'nda yenilmişlere milli Türkiye
Devleti'ni dikta etmiştir. Atatürk, hudutlarını çizmiş olduğu Türkiye'nin Ona
öncekinden daha büyük görevler yükleyeceğini kavramıştı. O, arkasında modern
bir devlet bırakmıştır.12
Berlinske Tidence Gazetesi, Danimarka
Atatürk, şahsiyet ve yeteneğin dev gibi bir simgesi idi.
O, yirminci yüzyılın en muazzam olayını gerçekleştiren adamdı. Gerçekten
meydana getirmiş olduğu eser, yarı Doğulu olan ve halifenin şahsıyla dini tek
kuvvet olarak tanıyan bir milleti modern, lâik ve millî bir devlet haline
getirmesidir. Hakikatte, Doğu'nun ruhuna kök salmış sembollerin atılmasını yeni
bir hayat için radikal bir değişmeyi ifade ediyordu.
Atatürk'ün dış politikası, tarihte bir örnek olarak
kalacaktır. Dostça antlaşmalarla dış borçlar sorununu düzeltmiş, Boğazlar'ı
tekrar sağlamlaştırmış, kan dökmeden Hatay sorununu çözmüştür.
Birçok ıslahat arasında işçiye yeni bir hayat standardı
sağlamış olan Atatürk, arkasında manen ve maddeten kendi izi üzerinde
yürüyebilecek kudrette donatılmış bir Türkiye bırakmıştır.
National Tidence Gazetesi
Danimarka
Tarihte büyük bir diplomatın veya ünlü bir kumandanın
hayatını okuduğumuzda onun yüzünü, sözünü, bakışlarını hayal etmekten zevk
duyar ve kendi kendimize: "Onu görsek ve tanısak ne iyi olurdu"
deriz.
Bugün Türkiye'nin yapısını belirleyen büyük diplomat,
büyük asker ve büyük inkılâpçı Kemal Atatürk'ün heyecanlı hayatını yıllar
geçtikten sonra hayranlıkla öğrendikleri zaman, hiç kuşkusuz çocuklarımız da
böyle düşüneceklerdir. Kumandanlık yaptığı zaman galip gelerek ülkesine
bağımsızlığını kazandıran, Devlet Başkanı sıfatıyla Cumhuriyet'i ilan edip
kurumlandıran Atatürk'ün hayatı elbette ki heyecanlıdır.
... Fakat Kemal Atatürk'ün karakterinin bir cephesini
göstermek itibariyle bir noktayı hatırlatmak isterim. Bize savaşlarından birini
anlatıyordu. Birdenbire durdu:
'Görüyorsunuz ya' dedi: 'Birçok zafer kazandım. Fakat
bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün
askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum."
Cesaret ve zekasından başka yüreği bu kadar yüce olan
böyle bir Şef'in, yurdu için mucizeler gerçekleştirmesine şaşılabilir mi?13
George Bennes
Fransa, Vu Gazetesi - 1938
Kemal ortaya çıkıncaya ve önümüze, yaşayan bugünü ölü
geçmişin zaferlerini hatırlatan yeni bir Asya çıkarıncaya kadar Türkiye,
Avrupa'nın "Hasta Adam"ı diye adlandırılıyordu. Bu örnek bize Doğu'da
yeni bir yaşam umudu verdi ve bu açıdan Kemal'in ruhu bizim saygılı
hayranlığımıza layık olmuştur. Ölümü Türkiye için olduğu kadar bütün dünya için
de büyük bir kayıptır. Kemal Paşa'nın kahramanlığı sadece savaş alanlarında
değildir. Belki de bir halkın savaşması gereken en öldürücü düşman olan
bilinçsiz boş insanların zulmüne karşı, bıkmaz bir savaş sürdürdü. Kendi halkı
için büyük bir kurtarıcıydı. Bizim için büyük bir örnek olmalıdır.
Rabindranath
Hintli Düşünür
Atatürk, yalnız Türk Milleti'nin değil, özgürlüğü uğruna
savaşan bütün milletlerin önderiydi. Onun direktifleri altında siz
bağımsızlığınıza kavuştunuz. Biz de o yoldan yürüyerek özgürlüğümüze
kavuştuk.14
Sucheta Kripalani
Hint Parlamento Heyeti Başkanı
Çağımızda uzak görüşlü, cesur, siyasî, sosyal ve ekonomik
reformlarla, Türkiye'yi bugünkü modern cumhuriyet haline getiren Kemâl
Atatürk'tür. Aynı zamanda bugün Türkiye'nin Avrupa Ortak Pazarı'na girebilecek
düzeye gelmesini sağlayan modern ekonominin temelini hazırlayan da yine Odur.
Atatürk, kişiliğiyle, sorumluluk duygusu ve medeni cesaretiyle örnek olmuştur.
Bu meziyetlerin, vatandaşlarınızın birçoğunda da var olduğunu gözlemiş
bulunuyorum. Atatürk ve arkadaşları, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan
bugüne kadar elde ettiği itibarın temelini atmışlardır.
Kemal Atatürk'ün dediği gibi, Türk Milleti, durmadan ve
korkmadan uygarlık yolunda ilerlemeye hazır ve kararlıdır. Ben de ilerlemenin
ekonomik kuvvet ve zenginlik alanında da aynen gözlendiğini eklemek isterim.15
Luns
Hollanda Dış İşleri Bakanı
1. Cihan Savaşı'nda, Gelibolu Yarımadası'ndaki
kahramanlık destanı olan mücadelede ve Kurtuluş Savaşı'ndaki davada yüksek
dehası kendisine tam ve parlak zaferler kazandırmıştır.
Yüksek ruhu ve sebatı sayesinde, herhangi bir komutanın ümidini
kıracak zorlukları ve talihsizlikleri sarsılmaksızın atlatmıştır.
The Times Gazetesi
İngiltere
Atatürk'ün ölümüne, bugün hayatın artık hatıradan başka
bir şey olmadığı bir alemde büyük bir devlet adamı, büyük bir asker, büyük
derecede şerefli bir şahsiyet olarak ağlanmaktadır. İngiltere önce, cesur ve
asil bir düşman, sonra da sadık bir dost olarak tanıdığı büyük adamı
selamlamaktadır.16
Sunday Times Gazetesi
İngiltere
Tarihte bir tümen komutanının üç ayrı cepheye, duruma
nüfuz ederek, yalnız bir harbin gidişine değil, bir cephenin akıbetine tesir
edecek bir vaziyet oluşturmasının bir eşine çok nadir rastlanır.17
General Aspinal
Atatürk'ün adı bizde hemen hemen 50 yıl önce parlak bir
Türk askeri kumandanı olarak biliniyordu. Barışı takiben Ona büyük milli
liderler arasında tarihteki sürekli yerini kazandıran devletçilik
nitelikleriyle Atatürk'ü tanıdık. Bugün, Türkiye-Batı bağlaşması içinde
İngiltere ortaklık yapmaktadır. İngiltere ve Türkiye aynı genel politikayı
uygulamakta ve çeşitli alanlarda fayda sağlayan işbirliğinde bulunmaktadırlar.
Mutlu işbirliği, büyük anlamda Atatürk'ün çalışmalarının neticesidir.
Atatürk'ün ölümünün 25. yıl dönümünde, Onu kahraman asker
olarak saygı ile anar, modern Türkiye'nin Ata'sını, devlet adamı Atatürk'ü
takdir ve şükranla anarız.18
Sir A. Douglas Hume
İngiltere Başbakanı
General Mustafa Kemal'in Atatürk adı ile adlandırılması,
kendisinin Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'nı kaybetmesinden sonra,
Türk Devleti'nin onurunu kurtarmak amacıyla atılmış olduğu cüretkar savaştan
sonra, yeni Türkiye'nin kalkınmasının Ata'sı olduğunu gösterir.
Yirminci yüzyıl tarihinin Atatürk'ün şahsına önem
verilmesi kadar doğal bir şey olamaz, zira Atatürk milletinin yenilgisini
zafere, çöküşünü yükselmeye, gerilemesini ilerlemeye çevirmek yolunda yurt
görevinin kendilerine yükletmiş olduğu ödevleri yerine getirmek için, durumu
memleketleri lehine çevirmeye hazır bulunan cesur subayların canlı bir
örneğidir.19
Abdülsselâm Arif
Irak
Atatürk gibi insanlar bir nesil için doğmadıkları gibi
belli bir devre için de doğmazlar. Onlar önderlikleriyle yüzyıllarca
milletlerin tarihinde hüküm sürecek insanlardır.
Tahran Gazetesi
İran
Mustafa Kemal Atatürk, kuşkusuz 20. yüzyılda dünya
savaşından önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir millete nasip
olmayan cesur ve büyük bir inkılapçı olmuştur. 20
Ben Gurion
İsrail Başbakanı (1963)
Büyük adamlar, kuşaklarının başındadırlar. Türk
Milleti'nin başındaki büyük ve dahi Atatürk, politika ve savaş alanlarında
yılmayan büyük ve yurtsever bir insandı.
Onun çevresinde toplanan kahraman Mehmetçiklerle,
parçalanmış olan memleketi birleştirdi ve ümitle yaşayan millete mucizeleriyle
zaferler kazandırdı.
Kahraman Atatürk, milletlerin kurtuluşlarına kendilerini
adamış olan kurtarıcıların ve onları ıslah eden kişiler ve milliyetçi adamların
bir sembolü olarak daima yaşayacaktır.21
Kerama
Lübnan Başbakanı, 10 Kasım 1963
Üstün iradesi, tükenmez cesareti ve eşsiz seziş ile
hasımlarını dize getirdi. Fazilet ve ciddiyeti, üç yılda memleketine askeri,
aynı zamanda tam ve doyurucu bir siyasi zafer kazandırdı.22
F. Perrone Di San Martino
İtalyan Yazar
Açıklanamayacak ve yalanlanamayacak olan şey; direnme
fikrinin, Türkiye'nin daha iyi bir geleceğe layık olduğu anlayışının, güçlü ve
dostlarının saygı gösterdiği, düşmanlarının da korktuğu Türkiye'nin, geçmişten
kalma herşeyle bağını koparmış Türkiye'nin kurulması fikrinin, Mustafa Kemal'in
ruhunda doğduğu, Onun zekası ile işlendiği ve Onun elleriyle
gerçekleştirildiğidir.23
Thomas Vaidis
Yunanlı Fikir Adamı
Kemal Atatürk, yalnız bu yüzyılın en büyük adamlarından
biri değildir. Biz Pakistan'da, Onu geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından
biri olarak görüyoruz. Askeri bir deha, doğuştan bir lider ve büyük bir
yurtsever olan Kemal Atatürk, memleketinizi yeniden büyüklük yoluna koydu. O
yalnız sizin milletinizin sevgili lideri değildi. Dünyadaki bütün Müslümanlar
gözlerini sevgi ve hayranlık hisleriyle Ona çevirmişlerdi. O, Müslüman
dünyasında yeniden siyasi uyanış yönünden ileriye doğru cesur bir adım atan bir
avuç insandan biriydi.24
Eyüp Han
Pakistan Cumhurbaşkanı, 10 Kasım 1938
Sultanları kovan, orduları tarumar eden, Çanakkale ve
Sakarya kahramanı Mustafa Kemal öldü. Türkiye'yi en kuvvetli devletler düzeyine
çıkartan; vatanı kölelikten özgürlüğe, horlanmaktan şerefe götüren Atatürk
öldü. Zulmün en büyük düşmanı öldü. Kalplerimiz bu büyük acı karşısında
titriyor.25
Ebabil Gazetesi
Beyrut, 1938
Modern devlet adamları arasında, yeni Türkiye'nin Şefi
yüksek bir yer tutmaktadır. Görevi Türk tarihinde en nazik olanlardan biri idi
ve bunu şayanı hayret bir şekilde başarmaya muvaffak oldu. Bu hayret verici
başarı, mücadelerle çelikleşmiş olan karakter ve sarsılmaz iradesi sayesinde
mümkün olmuştur. Ölümü, Türkiye'nin sarsılması demek olmayacak, zira bütün genç
nesil, şefleri tarafından çizilen yolu iman ve şevkle takip etmektedir.26
Ujmagyar Gazetesi
Budapeşte, 1938
Milletimiz Gazi'nin ölmez eseri için en büyük hayranlığı
onun sahasında, savaş meydanlarında, büyük asker olduğunu tespit ettikten
sonra, herşeyin tamamen kaybolduğu zannedildiği bir anda, milletinden ümidini
kesmeyi ve yenilgiyi kabul etmeyi şiddetle reddeden, Tanrı'nın seçtiği büyük
insanı anıyoruz. O, güçleri birleştirmeyi, kırılmış cesaretleri yükseltmeyi
bilmiş, milli ülkenin bütünlüğünü tekrar kurmuş ve memleketinin bağımsızlık ve
egemenliğini kazanmasını başarmıştır. Atatürk böylece, ölümü esirliğe tercih
eden bir milletin neler yapabileceğini hayretler içinde bulunan dünyaya
göstermiştir. Bu örnek unutulmayacaktır.
Biz memleketin egemenliğinin mimarı olarak Atatürk'ün
şahsına, parçalanmak yolunda olan bir imparatorluğun yıkıntısı üstünde
hayranlık duymaktayız.27
Habib Burgiba
Tunus Cumhurbaşkanı
Atatürk yeni Türkiye'yi kılıcı ile meydana getirmiş ve
dehâsı ile düzenlemiştir. Onun ateşli yurtseverliğinin harekete geçmemiş olduğu
hiçbir alan yoktur. Eski Türkiye'nin bütün felaketlerinin kaynağı Osmanlı
Devleti'nin iç işlerine yabancı devletlerin karışmaları olduğunu anlayan ilk
adam olmuştur. Atatürk, Türkiye'yi ufalma ve bölünmeye uğramaktan kurtarmıştır.
Şimdiki Türkiye, hem kendi yakınında hem de bütün Avrupa'da birçok dostlara
maliktir. Bütün dünyanın hayranlığını kazanan ve Türkiye'nin hayatının en
şerefli devresini teşkil eden işte ıslahat siyasi, iktisadi, içtimai, fikri,
ilâhi... bütün alanları kapsar.
Bu düzenlemenin tarihi 1923'tür. Yani Lozan
Antlaşması'nın imzalanması tarihidir. Bu antlaşmayı diğer devletlerden evvel,
Türkiye'ye 150 yıldan beri geleneksel dostluklarla bağlı olan Polonya kabul
etmiştir. Milli onur duygusuna sahip olan Türk Milleti'nin babası olan
Atatürk'ü, sarsılmaz bir aşkla sarmasında hayret edilecek hiçbir şey yoktur.
Yeni Türkiye milletlerarası siyasette hesaba katılması gereken bir eleman
olmuştur. Türkiye'nin modernleşme ve yenileşme hareketi devam ediyor.
Osmanlıların "Hasta Adam"ı iyileşmiştir. İlerlemesi ve enerjisi yerindedir.
Atatürk, bunu yapmakla gerçekten bir mucize göstermiştir.28
Gazeta Polska
Varşova, 1938
Atatürk'ün dehası, tarihte Türk Milleti'nin taşıdığı
ruhun ve faziletin en yüksek örneklerinden birini teşkil edecektir.
Branko Aczemoviç
Yugoslavya Elçisi
Türk Milleti'nin özgürlük ve Türkiye'nin millî kalkınması
için çetin mücadelelere adını yazan Kemal Atatürk'ü memleketimiz çok iyi tanır.
Atatürk, Türk Milleti'ni, kışkırtıcı kuvvetlere,
emperyalistlere ve silah zoru ile Türk Milleti'ni ezerek memleketi büyük devletlerin
bir sömürgesi haline getirmek isteyen kuvvetlere karşı savaşa girmesi için
uyandırmıştır. Yakın ve Orta Doğu'daki ilk cumhuriyet, doğuşunu Ona borçludur.
Bu cumhuriyet birçok milletin milli özgürlük hareketlerine ışık tutmuştur.
Atatürk'ün kutsal saydığı emperyalizmle savaşını, yalnız Türk Milleti değil,
diğer doğu ülkeleri de takdirle karşılıyordu.
Türkiye'nin yüzyıllık geriliğinden kurtulması için
Atatürk pek çok şey yapmıştır. Gerçekleştirdiği reformlar memleketin ekonomik
hayatının, tarımsal kalkınmanın hızla ilerlemesini hedef tutmuştur. Atatürk
yönetimi zamanında, Türkiye'nin milletlerarası otoritesi yükselmiş ve memleket,
dünya siyasetinde önemli rol oynamaya başlamıştır.29
N. S. Kruşçeff
Sovyetler Birliği Başkanı, 10 Kasım 1938
Atatürk; milletin atası, kılıç, fikir, kalb ve irade
adamı idi. Milletin bu büyük evladı, aynı zamanda yirminci yüzyılın en büyük
yurttaşıdır.
Slovo Gazetesi
Bulgaristan
Onun idaresi altında Türkiye, Avrupa'nın kıymetli bir
üyesi oldu.30
London Times Gazetesi
İngiltere
Bir an için tahayyül ediniz ki: Batı dünyasındaki
rönesans, reformasyon, bilim ve düşünce ihtilali, Fransız İnkılabı ve Sanayi
Devrimi'ni, Atatürk, bir insan ömrüne sığdırmıştır.
Arnold Toynbee
Atatürk olmasaydı, Türk belki Özbekistan'da olurdu, ama
Trakya ve Anadolu'da kalmazdı. 100 yılda büyük coğrafyadan sürülmüş ve
katledilmiş Türklerin Konya Ovası'ndan sürülmeleri ve atılmaları ne kadar
sürerdi sanıyorsunuz? Ne Türk ne de Türkiye kalırdı. Mustafa Kemal sadece
ülkeyi kurtarmadı; Türk neslini de kurtardı. Türk Bağımsızlık Savaşı'nda bir
şey oldu ve plan artık yürümedi. Yunanlılar bozguna uğrayınca, kaçarken her
yanı yaktılar, yıktılar, herkesi öldürdüler. Amerikan Elçisi ve Amerikan
kaynakları bu olayı doğruluyorlar. Sadece Batı'da Rumlar tarafından bir
milyonun üzerinde Türk öldürüldü, 1.2 milyonu da sürgüne zorlandı. Çok kötü bir
yüzyıl olmuştur. Müslüman ülkesi yok edilmiştir. 1800-1922 arasında Yunanlılar
950 bin göçmen, 320 bin ölü verdiler. Ermeniler 910 bin göçmen ve 580 bin ölü
verdi. Sonuç? Bu ibret tablosunun karşısında, kim suçlu diye sormak gerekiyor.
Mustafa Kemal'in itildiği Konya Ovası'nı gözler önüne getirin. Bir yüzyılda
nereden nereye gelinmiş. Ben size diyorum ki, Atatürk olmasaydı, Türk
kalmazdı.31
Prof. Justin McCarty
Amerikalı Tarihçi
Ülkeler başarıya birleştirici efsaneler yardımıyla
ulaşırlar. ABD'nin Amerikan Devrimi ve George Washington'u, Fransız Devrimi ve
Fransız kültür kavramı, İngilizlerin Magna Carta ile Kraliyet Ailesi,
Yunanistan'ın demokrasinin doğduğu yer efsaneleri örneklerdir. Türkiye'yi
birleştiren efsane ise, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve Kemal Atatürk'tür.
Bunlarsız Türkiye dağılabilir... Sonuç olarak; dünyada çok az ülkenin Atatürk
gibi bir milli kahramanı var.32
Nick Ludington
Robert Kolej Mütevelli Heyeti Üyesi
"Karşınızdaki bu büyük adamda, keşfettiğim bu
meçhulde, maharet ve karakter o kadar iyi işlemiştir ki , sözlerinde hiçbir
şüphe aranamazdı."93
Fransız Yazar, Claude Farere
"Hayatın sonuna kadar, ulusunun mutlak güveniyle
kurduğu devletin başında kalan muzaffer kumandanın kişiliği, ne eşi görülmez
bir karakter örneğidir."94
İtalya Dışişleri Eski Bakanı, Comte Carlo Sforza
"Bu ilerici ve batılaşmış Türk, gerek kişiliği
gerekse başarıları ile hayranlık ve saygı uyandırmaktadır. Orta yaşın kıyısına
gelmiş bu önder, bir mantık ve sarsılmaz azim, kendinden çok ülkesi için
beslediği tutkularla güçlü bir kişilik ve disiplin adamıdır."95
İngiliz Tarihçi, Arnold J. Toynbee
"Cumhuriyet Türkiyesi'nin Devlet Başkanı Kemal
Atatürk, diğer önderlerde görmeye alışamadığımız şu değerli nitelikleri,
kişiliğinde toplamış bulunuyor; alçak gönüllük, yeterlilik, başarı."96
The Truth Dergisi, İngiltere
"Muhakkak eşi benzeri olmayan bir insandı. Tehlike
karşısında korkmak veya güçlükler çıktıkça kararsızlık nedir bilmezdi. Sadakat
istedi ve hak etti. Kudret asla başını döndürmedi; çünkü yaratılışında küçüklük
yoktu."97
İngiltere Eski Büyükelçisi, Sir Perey Loraine
"Mustafa Kemal Bey, sorumluluk yüklenmekten
korkmayan, doğuştan bir şef idi."98
Alman General, Liman Von Sanders
"Dünya tarihinde ancak pek az insan, ulusuna, soylu
bir amaç uğruna kendilerini adayabilme ruhunu aşılayabilmiştir."99
Pakistan Büyükelçisi, İftihar Ali Han
"Atatürk iyi kalpli, çağdaş bir insandır. Türk Ulusu
onun kişiliğinde kendini görüyor, insanlığın bütün belirtileri onda kendini
hemen gösteriyor."101
Fransız Gazeteci, Noelle Roger
"Benim üzüntüm, bu adamla tanışmak hususundaki
şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkan kalmamış olmasıdır. Sovyet Rusya
Dışişleri Bakanı Litvinof ile görüşürken kendisine onun fikrince bütün
Avrupa'nın en kıymetli ve en ziyade dikkate değer devlet adamının kim olduğunu
sordum. Bana Avrupa'nın en kıymetli devlet adamının Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa
Kemal olduğunu söyledi."106
ABD Eski Başkanı, Franklin Roosevelt
"Asker-devlet adamı, çağımızın en büyük
liderlerinden biri idi. Kendisi, Türkiye'nin, dünyanın en ileri memleketleri
arasında hak ettiği yeri almasını sağlamıştır. Keza o, Türklere, bir milletin
büyüklüğünün temel taşını teşkil eden, kendine güvenme ve dayanma duygusunu
vermiştir."107
General MacArthur
"İnsanı teslim alıcı, fevkalade önderlik kuvveti
vardır. O, tetiktir, hazır cevaptır, dikkati çekecek kadar zekidir."108
Amerikalı Gazeteci, Gladys Baker
"O, kişisel kazanç ve ün peşinde koşan basit bir
diktatör değil, gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmağa uğraşan bir
kahramandı."109
Prof. Walter L. Wriht, Almanya
"Atatürk Türkiye'yi tek düşmanı kalmaksızın
bırakmıştır. Bu zamanımızın hiçbir devlet şefinin başaramadığıdır."110
Völkischer Beobacter Gazetesi, Almanya
"Almanya, ATATÜRK'ün eserine ve mücadelesine
hayrandır. Onda, tarihi eseri, özgürlüğü seven bütün milletler için bir sembol
olarak kalacak kudretli bir kişilik görmektedir."111
Berlin-Alman Ajansı
"Istırap çeken dünyada barış ve esenliği yeniden
kurmak ve insanlığın yalnız maddi değil, manevi gelişmesini sağlamak isteyenler
Atatürk'ün iman verici ve yön göstericiliğinden örnek ve kuvvet alsınlar.112
Alman Tarihçi, Prof. Herbert Melzig
"Kendisinin tarihi büyüklüğü, eseri olan yeni
Türkiye'ye bakılarak bugünden ölçülebilir. Çelik gibi azim ve gayreti, uzağı
gören akıl ve hikmetle birleşmiş olan bu gerçek halk önderi ve devlet adamı;
Anadolu dağlarının en uzak ve ıssız köşesindeki köylere bile başka bir ruh
aşılamıştır."113
Illustrierte Zeitung Dergisi, Almanya
"O, kendi milleti ve beşeriyet alemi için beslediği
muhabbetle, bir dahinin neler yarattığına dair, cihana fevkalade heyecanlı bir
sahne seyrettirmektedir." 114
Alman Tarihçi, Prof. Herbert Melzig
"İnsanlığın bütün belirtileri onda kendini hemen
gösteriyor."115
Fransız gazeteci, Noelle Roger
"Atatürk'ün yurt kurtarıcı olduğunu, milletlerin en
vefalısı olan Türkler asla unutmayacaklardır."116
Fransız gazeteci, Noelle Roger
"Atatürk'ün dehası, tarihte Türk Milleti'nin
taşıdığı ruhun faziletine en yüksek örneklerinden birini teşkil
edecektir."117
Yugoslav Büyükelçisi, Branko Aczmovic
"Akıllı ve barışçı yöntemlerle gerçekleştirdiği
eseri halkların tarihinde izlerini bırakacaktır."118
Fransız Eski Cumhurbaşkanı, Albert Lebrun
"Mevcut rütbelerin hepsini kaldırdığı bir
memlekette, bu adam, bütün rütbeleri kazanmıştır. O memlekette bulunabilecek en
şerefli isim ona verilmiştir."119
Fransız Gazeteci, Mercel Sauvage
"Bu, insanlığa denenmiş bir felsefe örneği olarak
sunulabilir. Atatürk yüzyıllara sığabilecek işleri on yılda tamamladı."
120
Fransız Yazar, Gerrad Tongas
"Denilebilir ki onsuz, İslam alemi yolunu bulabilmek
için elli yıl daha bekleyecekti."121
Berthe Georges Gaulis, Fransa
"O, yüce bir dağa benzer. Eteğinde yaşayanlar bu
yüceliği fark edemezler. Bu dağın azametini kavrayabilmek için, ona çok
uzaklardan bakmak gerekir."122
Fransız Edebiyatçı, Claude Farrer
"Kemal Atatürk'ün karakterinin bir cephesini
göstermek itibariyle bir noktayı hatırlatmak isterim. Bize savaşlarından birini
anlatıyordu. Birdenbire durdu: "Görüyorsunuz ya" dedi. "Birçok
zaferler kazandım. Fakat bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş
alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder
duyuyorum." Cesaret ve zekasından başka yüreği bu kadar yüce olan böyle
bir Şef'in, yurdu için mucizelere vesile olmuş olmasına şaşılabilir
mi?..."123
George Bennes, Vu Gazetesi, Fransa
"Çağımızda hiçbir isim Atatürk'ün adı kadar büyük
saygı yaratmamıştır."124
Observer, İngiltere
"İngiltere önce, cesur ve asil bir düşman, sonra da
sadık bir dost olarak tanıdığı büyük adamı selamlamaktadır."125
Sunday Times, İngiltere
"Atatürk, eskimiş bilimlerle boş yere kafasını
yormamış olduğundan daha taze ve cesur düşünen bir önderdir. Kendisi için,
bugünkü Avrupa'nın en güçlü devlet adamıdır diyebileceğimiz Atatürk, hiç
şüphesiz devlet adamlarının en cesur ve orjinalidir."126
İngiliz Yazar, Herbert Sideabotham
"Atatürk öyle bir insandır ki, hayali değildir.
İstediğini bilir, bildiğini yapar, yapamayacağı bir şeyi de istemez."127
Heykeltraş Krippel
"Atatürk, şahsiyet ve yeteneğin dev gibi bir simgesi
idi. O, yirminci yüzyılın en görkemli olayını gerçekleştiren adamdı." 128
National Tidence Gazetesi, Danimarka
"Üstün iradesi, tükenmez cesareti ve eşsiz sezişi
ile hasımlarını dize getirdi. Fazilet ve ciddiyeti, üç yılda memleketine yalnız
askeri degil, aynı zamanda tam ve doyurucu bir siyasi zafer
kazandırdı."129
Yazar, F. Perrone Di San Martino
"Büyük adamlar, kuşaklarının başındadır. Türk
Milleti'nin başındaki büyük ve dahi Atatürk, politika ve savaş alanlarında
yılmayan büyük ve yurtsever bir insandı."130
Lübnan Başbakanı, Raşit Kerama
"Kelimenin tam anlamıyla bir yapıcı olan Atatürk,
dünya haritasında memleketine yepyeni bir sınır çizmiştir..."131
Loryan Gazetesi, Lübnan
"Atatürk, dünyanın çok nadir yetiştirdiği
dahilerdendir. O, bütün bir tarihin seyrini değiştirmiştir."132
Ennehar Gazetesi, Lübnan
"Türkiye'yi bir arı kovanına ve bütün Türkleri de
bal aramaya çıkmış çalışkan arılara benzetiyorum. Nasıl arılar beylerinin
etrafında toplanıp çalışırlarsa, bütün Türk Milleti bugün büyük dahi Mustafa
Kemal etrafında toplanmışlardır."133
Prof. M. Zaajti Franes, Macaristan
"Onun yaratıcı ruhunun ve ateşli yurtseverliğinin
harekete geçmemiş olduğu hiçbir alan yoktur..."134
Gazeta Polska, Polonya
"Atatürk, tarihte teşkilatçı bir dahi, bir milletin
harikalar yaratan yöneticisi ve memleketinin kurtarıcısı olarak kalacaktır."135
Independance Romaine Gazetesi, Romanya
"Şöhreti bütün cihana yayılmış olan tecrübeli
başkanın yönetimi herkesin sevgi ve saygısını çeken büyük Türk Milleti'nin
milli bağımsızlığını devamlı bir başarı ile kuvvetlendirmiş ve yeni milli
yapısını yaratmıştır."136
Sovyet Eski Başbakanı, Kalinin
"Vatanını muhakkak bir parçalanmaktan kurtararak
devlet gemisini güvenilir bir limana götürdükten sonra milletinden bir taht
istemedi. O, kelimesinin bütün anlamıyla bir insan, eşsiz bir dahi, kahraman
bir asker ve siyaset adamı idi."137
Elifba Gazetesi - Suriye
"Türkiye, dost ve düşmanlarının hayran olduğu bir
dahi adama malik bulunmak bahtiyarlığına erişmiştir."138
Katimerini, Yunanistan
ÇALIŞMA ARKADAŞLARININ AĞZINDAN ATATÜRK
Mustafa Kemal Atatürk, hemen her zaman nerede
durulacağını bilmiştir. Bu, Onun pek hayran olduğum meziyetlerinden biriydi.
Daima ilerisini düşünmek, daima dikkat, onun memleket yolundaki işlerinde hakim
olmuştur.139
Mareşal Fevzi Çakmak
Öyle şartlar içinde Mustafa Kemal'in yaptığını
yapabilecek cesarette demiyorum, belki Ondan gözü pekler vardı; azminde
demiyorum, belki Onun kadar azimli olanları vardı; bilgi de demiyorum, şüphesiz
Ondan daha bilgili olanları vardı; fakat kırk yıllık ömrümde Onun
"liderlik dehasında" hiç kimseyi tanımadım.140
Falih Rıfkı Atay
Bütün dünyaya kendisini dahi olarak kabul ettiren bu
insanın, her konuda şüphesiz dahiyane fikirleri olacaktı. Bu fikirleri peşinen
bilmeye imkan göremiyorum. Atatürk durumlara göre gerekli tedbirleri almasını
çok iyi bilen bir insandı.
Ancak şu vesile ile halk efkarına şunu açıklamak isterim;
Atatürk'ün en çok kızdığı cümle "Az gelişmiş ülke" cümlesiydi.
Prof. Afet İnan
Savaş meydanlarının muzaffer kumandanı, barış masalarının
ateşli savunucusu, hürriyet ve bağımsızlık aşığı; demokrasi, milli egemenlik ve
milli hakimiyetin ateşli taraftarı Kemal Atatürk, bilim ve tekniğin
aydınlığında çağdaş Türkiye'yi kurmayı, Cumhuriyet'i emanet ettiği gençliğe
esas hedef olarak göstermiştir.
Türk istiklâl ve hürriyet destanının hem en büyük
kahramanı ve hem de baş yazarı Atatürk'tür.
Fethi Bolayır
Atatürk, özellikle bulunduğu toplumda kötümserlik
duygularını derhal yıkayan ve memlekette çalışmak için, güçlü, ileri ve mutlu
olmak için gereken neşe ve kudreti derhal çevresine aşılayan bir insandır.
İsmet İnönü
Mustafa Kemal Paşa mücadeleye atılmasıydı, bu memleket
kurtulamazdı. Anadolu'nun tehlikeye düşen yerlerinde, batıda, doğuda ve güneyde
başlayan ve bir yurtsever düşüncenin mahsulü olan zayıf, fakat milli karşı
koyma hareketleri Mustafa Kemal Paşa tarafından birleştirilmesiydi, her biri
ayrı ayrı kolayca bastırılabilirdi. Nur içinde yatsın büyük kurtarıcı.
Rauf Orbay
Atatürk, dinamik bir ruha sahiptir. Ona tutulan insan
olduğu yerde kalmaz. Atatürk, geliştirici ve genişletici bir düşünceye sahipti.
Onun arkasından gidenler geride kalmaz. Atatürk bugün için de önderimizdir,
ışığımızdır, yarın için de.141
Cemal Gürsel
1
http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=13587
2 Vural Sözer, Atatürklü Günler, Barajans Yayınları,
1998, s. 214
3
http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=13587
4 Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, s. 212
5
http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=13592
6 211 Prof. Dr. Selayman Arslan, Atatürk'ün Devlet
Adamlığı Vasfı, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Kasım 1996, Sayı 36, s. 952
7 Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu,
Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1994, s. 14
8 Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu,
Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1994, s. 395
9
http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=13592
10 http://www.samsun-aal.k12.tr/ata/nedediler5.htm
11
http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Bulgaristan
12 http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Danimarka
13 http://www.adkf.org/ataturk/hakkinda.htm
14
http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Hindistan
15
http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Hollanda
16
http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=ingiltere
17 Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak, Atatürk Bir Çağ'ın Açılışı,
İnkılap Yayınevi, İstanbul, 1984, s. 382
18 http://ulusdergisi.kolayweb.com/756212731881.html
19 http://www.samsun-aal.k12.tr/ata/nedediler14.htm
20 http://ulusdergisi.kolayweb.com/756212731881.html
21 http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=13781
22
http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&page=0&t=30&ulke=italya
23 Prof. Dr. Selayman Arslan, Atatürk'ün Devlet Adamlığı
Vasfı, Atatürk Araştırma Merkezi
Dergisi, Kasım 1996, Sayı 36, s. 935
24 Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, s. 208
25
http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=13781
26
http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Macaristan
27 http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Tunus
28 http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=polonya
29 http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Rusya
30
http://abone.turk.net/selamisozer/soylenenler/dunyabas1.htm
31 Ahmet Taner Kışlalı, Cumhuriyet Gazetesi, 21.10.2000
32 Mehmet Ali Kışlalı, "ABD ve Kemalizm" 22
Eylül 2000, Radikal Gazetesi
93. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.195
94. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.195
95. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.195
96. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.196
97. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.196
98. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.197
101. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.219
106. http://www.geocities.com/vesanat/ata2.htm
107. Avni Altıner, Her Yönüyle Atatürk, 2. Baskı, Bakış
Kütüphanesi, İstanbul, 1974, s.604
108. Seyfettin Turhan, Atatürk’te Konular Ansiklopedisi,
Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Şubat 1995, s.287
109. http://www.basbakanlik.gov.tr/ataturk/disbasin.htm
110. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.202
111. Prof. Dr. Hamza Eroğlu, Atatürkçülük, Olgaç
Matbaası, Ankara, 1981, s.254
112.
http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Almanya
113. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.202
114.
http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Almanya
115. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
116. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
117. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.201
118. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
119. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.220
120. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
121. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.209
122. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
123. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.204
124. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
125. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
126. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.196
127. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
128. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
129. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.214
130. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
131. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
132. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
133. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
134. http://ulusdergisi.kolayweb.com/756212731881.html
135. http://www.basbakanlik.gov.tr/ataturk/disbasin.htm
136. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.200
137. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
138. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
139
http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Türkiye
140 Falih Rıfkı Atay , Çankaya, Bateş A.Ş, İstanbul, 1984
141
http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Turkiye