14 Ocak 2014 Salı

KUR'AN-I KERİM'İN TERÖRE KARŞI ÇÖZÜMÜ

                                       

En küçük gibi görünen toplumsal örgütlerin ve yapıların dahi birleşerek güç kazandıkları bir dünyada, kim dağınık ve kim paramparça diye baktığımızda gördüğümüz acı bir gerçek var: Dini bir, Allah’ı bir, Peygamberi bir, kıblesi bir olan Türk İslam alemi paramparça. Ve her bir parçası ayrı bir zulümle eziliyor, her bir parçası acı çekiyor, her bir parçası yardım bekliyor. Oysa İslam’ın özü Müslümanların bir olması üzerinedir.
Müslümanlar yıllardır acımasızca şehit ediliyor, yurtlarından sürülüyor, çocuklar anasız babasız, ana babalar çocuksuz kalıyor… Bütün bunlar olurken bu zulmün son bulması için alınması gereken tek çözüm bir an önce ve hemen Müslümanların tek bir çatı altında birleşmesi, birlik ve kardeş olmasıdır. Müslüman aleminin en acil ihtiyacı şu an budur. Tüm bu sıkıntıları ortadan kaldıracak çözüm olan İslam Birliği’ne çok acil olarak ihtiyaç vardır. Unutulmamalıdır ki, yeryüzündeki karışıklıkların, fitnelerin, belaların en büyük sebebini Müslümanların birlik olmaması oluşturmaktadır. Müslümanların birlik olmama durumunda dünyanın fitne ile dolacağını Allah bir ayetinde şöyle haber vermektedir:

 İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. EĞER SİZ BUNU YAPMAZSANIZ (BİRBİRİNİZE YARDIM ETMEZ VE DOST OLMAZSANIZ) YERYÜZÜNDE BİR FİTNE VE BÜYÜK BİR BOZGUNCULUK (FESAT) OLUR. (Enfal Suresi, 73)

Allah’ın ayetinde de bildirdiği gibi Müslümanlar birlik olmadan bu fitne ve fesat ortamı dünyadan kalkmayacak, ancak bütün Müslümanların birbirleriyle dost olmaları, ittifak etmeleri, birlik ve beraberlik içinde olmaları Müslümanların refaha çıkmasına vesile olacaktır. Tüm Müslümanlar bu emre uymakla sorumludur. Yüce Allah Müslümanlardan "birlik olmalarını" istemektedir ve hiç şüphesiz birbirine kardeşçe sevgiyle sarılmış bir Müslüman birliğini güçlü kılacaktır. Böyle bir birlik mutlaka zafere ulaşacaktır. Şimdiye kadar daima meydanı boş bulmuş olan sapkın ideolojiler İslam Birliği karşısında ezilip gidecektir. Bunun için Müslümanların her zaman birlik içinde hareket etmeleri şarttır. Bu birliğin yokluğu, Müslüman ülkeler arasındaki ayrılık ve dağınıklık, İslam dünyasından ortak bir ses yükselmemesi, mazlum Müslüman halkları da savunmasız bırakmaktadır. Filistin'de, Irak’ta, Suriye’de, Doğu Türkistan'da ve daha pek çok yerde zavallı kadınlar, çocuklar ve yaşlılar ihtiyaç içinde zulümden kurtarılmayı beklemektedirler. Bu masum insanların sorumluluğu herkesten önce, İslam dünyasının üzerindedir.
Müslümanlar, Peygamberimiz (sav)'in "Müslüman, Müslümana zulmetmez ve onu tehlikede bırakmaz" sözünü hatırlarından çıkarmamalıdırlar. Peygamber Efendimiz (sav), başka bir sözünde Müslümanlar arasında dayanışmanın nasıl olması gerektiğini şöyle tarif etmiştir:

Müslümanların kendi aralarındaki merhametleri, saygı ve dayanışmaları tıpkı bir vücut gibidir. vücutta bir uzuv rahatsızlandığında diğer uzuvlar onunla birlikte aynı acıyı çekerler ve uyumazlar.

Allah başka bir ayetinde birlik olmayı şöyle emreder:

Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. DAĞILIP AYRILMAYIN… (Al-i İmran Suresi, 103)

İslam dünyasının aciliyetle çözüme kavuşturulması gereken çok hayati ve temel sorunu parçalanmışlıktır. Bu parçalanmışlıkla dikkat çekilen husus, çoğulluk, yani İslam dünyası içinde farklı mezhepler ve uygulamaların var olması değildir. Müslümanların parçalanmışlıktan kurtulmaları da hepsinin tek bir uygulama ya da yöntem altında toplanması anlamını taşımaz. Önemli olan, bu farklılıkların inanç birliği altında, çoğulcu bir hoşgörü ve dayanışma içinde toplanmasının sağlanmasıdır. Müslümanlar acil olarak aralarındaki ayrılıkları bir kenara bırakarak birlik ve kardeş olmalıdır. Başka türlü ne kendi aralarındaki sorunları çözebilirler, ne de dışarıdan gelen zulme bir son verebilirler. Allah bir ayetinde müminlerin birbirlerini veli edinmeleri gerektiğini şöyle belirtmektedir:

            Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rüku ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü'minlerdir. (Maide Suresi, 55) 
            
Bir sonraki ayette ise Allah müminlerin birbirlerini dost ve veli edinmeleri durumunda inkarcılara karşı sürdürdükleri mücadelede mutlaka galip geleceklerini şöyle bildirmektedir:

Kim Allah'ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar Allah'ın taraftarlarıdır. (Maide Suresi, 56)

Bu ayetten ve Kuran’ın daha pek çok ayetinden anlaşılmaktadır ki, müminler birbirlerini sevip dost edinirlerse, birbirlerine destek olurlarsa inkarcıların inananlara uyguladıkları kötülüklere kesin olarak son verecek ve Allah’ın emrettiği güzel ahlakı yeryüzünde yerleşik kılacaklardır.
Ümitsizliğe kapılıp, “olur mu ki, büyük güçler bizim birleşmemize müsade eder mi ki?” diye düşünmek çok yanlış olur. Müslümanların yapması gereken “Amerika izin vermez” diyerek bu mübarek idealden vazgeçmek değil, İslam Birliği’nin bir gönül birliği, bir barış birliği, kardeşlik birliği olduğunu, bu birliğin kurulmasıyla sadece Müslümanların değil tüm dünyanın rahat edeceğini, her insana güzellik sunulacağını en güzel şekilde anlatmaktır. Koşullara teslim olmak değil, Allah’ın dilemesiyle koşulları Müslümanların lehine çevirmek için gayret etmektir. Müslüman ülkelerde yanan yangının sönmesi için kenarda beklemek değil, bir kova suyu alıp yangının üzerine dökmektir. Yardım kampanyaları, ilaç yardımları, yiyecek paketleri - her biri gerekli ve güzel girişimler olmakla birlikte - bu yangını söndürmüyor. Sokaklarda slogan atmak bu yangını söndürmüyor. Eğer yangın sönsün, bu bereketli topraklarda dünyayı aydınlatan bir İslam medeniyeti yeniden inşa edilsin istiyorsak, tüm Müslümanlar bir araya gelmek zorundayız.
İçinde bulunduğumuz devir, gaflete kapılmaya, sessiz kalmaya, umursuz davranmaya, dünya hayatının kısa yararının peşine düşmeye, nefsani tartışma ve çekişmelerle vakit öldürmeye uygun bir devir değildir. Çok sayıda Müslüman bu kadar büyük bir zulüm altındayken İslam Birliği için bir çaba içerisinde olmamak, çok büyük bir vicdansızlık olur.
Müslümanların birleşmesi için gayret etmeyen herkes şahit olduğu acılardan, zulüm ve haksızlıklardan, savaşlardan sorumlu olacaktır. Her birimiz İslam Birliği’nin kurulmasından eşit olarak sorumluyuz. İslam Birliği kurulmadığında Allah Müslümanlara da dünyaya da huzur vermez. Bu yüzden, “Büyük güçler bizi eziyorlar”, “Amerika şöyle, İsrail böyle” diye uzun uzun konuşmalar yapmadan önce “Biz nasılız?” sorusunu samimi olarak sormalı ve cevaplamalıyız. Unutmayalım ki Kuran’da Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in ümmetinden tek bir şikayeti var:

  Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar." (Furkan Suresi, 30)


                                    İSLAM BİRLİĞİ NASIL BİR BİRLİKTİR?


İslam Birliği, ülkelerin ayrı olup bağımsızlıklarını muhafaza etmesiyle birlikte bütün İslam aleminin manevi birlik olmasıdır. İslam Birliği, bir sevgi birliğidir, muhabbet birliğidir, gönül birliğidir. Bu birliğin temeli sevgi, fedakarlık, yardımseverlik, merhamet, hoşgörü, anlayış ve uzlaşıdır. Türkiye bu birlikte bir ağabey, bir öncü, bir hadim rolü üstlenecektir. İslam'a göre hiçbir ırk bir diğerinden üstün olamayacağından, bu birlikte "ırk üstünlüğü" diye bir kavram olmayacaktır. Türkiye'de yaşayan ve "Türk" olan her vatandaşımız –Kürt, Çerkez, Zaza, Laz, Boşnak, Gürcü, Arap vs.– bu birliğin içinde olacağı gibi, dünyadaki tüm Müslüman ülke ve topluluklar da bu birliğin içinde olacaktır.
İslam Birliği kurulduğunda sınırlar yalnızca sembolik olarak varlığını sürdürecektir. İslam Birliği çatısı altında birleşmiş ülkeler arasında seyahat vize veya pasaportla değil, yalnızca kimlikle gerçekleşecektir. Devletler ve politik idareler olduğu gibi kalacak, fakat sınırlar sevgiye ve dostluğa açılan kapılar olacaktır.
Gerçek dostluk ve ittifak ancak samimi iman ile kurulur. Temeli dünya üzerindeki en sağlam kaynağa, Allah sevgisine ve Allah korkusuna dayalı olan bu birliğin bozulması, dağılıp yıkılması Allah'ın dilemesi dışında hiçbir şekilde mümkün olmayacaktır.


                                  İSLAM BİRLİĞİ ACİLEN KURULMALIDIR


BİRLİK OLMAK TÜRK-İSLAM DÜNYASINA MÜTHİŞ GÜÇ KAZANDIRACAKTIR. İslam Birliği kurulduğunda PKK tehdidi diye bir sorun tarihe karışacaktır. Müslümanların bölünmüşlüğünden faydalanarak kendisini güçlü gören PKK hareketi, böyle güçlü bir Birlik karşısında dehşete kapılacaktır. İslam Birliği kurulduğunda komünist terör örgütünü caydırma metotlarına, ikna çabalarına, onlara karşı silahlı bir mücadele yapmaya gerek olmayacaktır. İslam Birliği'nin kurulmasının hemen akabinde terör örgütü kısa süre içinde o bölgeden KENDİ İSTEĞİYLE ayrılıp gidecektir. İslam Birliği'nin kurulması ile birlikte PKK tehlikesi tamamen ortadan kalkacaktır. Artık hiç kimse hiçbir yeri bölme isteği duymayacaktır. Komünist bölücü terör örgütü PKK tehdidi bir anda tarihe karışacaktır.
İSLAM BİRLİĞİ DÜNYAYA BARIŞ GETİRECEKTİR. İslam Birliği Müslüman ülkeler arasındaki anlaşmazlıkları çözüp İslam dünyasına sulh getirecek, bir yandan da dünya genelinde çatışma ve savaşı kışkırtan her türlü hareketin karşısında yer alacak, savaşı körükleyen her türlü girişime karşı engelleyici bir güç olacaktır. Dolayısıyla, İSLAM BİRLİĞİ'NİN KURULMASIYLA, AMERİKA, AVRUPA, ÇİN, RUSYA, İSRAİL KISACA MÜSLÜMAN OLSUN OLMASIN TÜM DÜNYA ÜLKELERİ RAHATLAYACAKTIR. Terör sorunu son bulacak, yer altı kaynaklarına ve hammaddelere ulaşım garanti altına alınacak, ekonomik ve sosyal düzen korunacak, kültürel ve sosyal çatışmalar tamamen ortadan kalkacaktır. Hiçbir ülke güvenlik endişesi duymayacaktır.
İSLAM BİRLİĞİ’NİN KURULMASIYLA SAVUNMA MASRAFLARI AZALACAKTIR. İslam Birliği küresel bir barış ve huzur ortamı sağlayacak, sadece Müslüman ülkelerde değil, dünyanın diğer pek çok ülkesinde de savunma giderlerinin azalmasını sağlayacaktır. Böylece silah teknolojisine yapılan yatırım, silahların geliştirilmesine harcanan para, rahatlıkla eğitim, tıp, bilim, kültür gibi alanlara kaydırılacaktır.
İSLAM BİRLİĞİ’NDE FİKİR VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VARDIR. İslam Birliği her düşünceden ve inançtan insanın, hiçbir baskı ve zor ortam olmadan fikirlerini rahatlıkla ifade edebileceği, bu insanların haklarının her yönüyle korunacağı, herkesin düşüncesinin hoşgörüyle karşılanacağı bir birlik olacaktır. Her inançtan ve fikirden insanın özgür ve huzurlu yaşayabileceği ortam tesis edilecektir. Bu vesileyle bölünme tehlikesi kalmadığı gibi daha da büyüme imkanı sağlanacaktır.
İSLAM BİRLİĞİ TİCARETİ CANLANDIRACAK, EKONOMİYİ GÜÇLENDİRECEKTİR. Ekonomide, siyasi alanda ve kültürel sahada dünya ülkeleri arasında gerçekleştirilecek bir bütünlük, geri kalmış olanların hızla ilerlemesine, imkanların en verimli şekilde kullanılabilmesine olanak tanıyacaktır. Ekonomik büyüme, bilim ve teknolojiye yapılacak yatırımları artıracaktır. Ekonominin gelişimi ile birlikte eğitim seviyesinde de doğal bir yükselme olacak, toplum çok yönlü gelişecektir. Kimse cahil ve bilgisiz kalmayacak, eğitime büyük önem verilecek, son derece kültürlü ve eğitimli toplumlar yetişecektir. Ekonomik kriz ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla bu durum, bütün dünyaya sirayet edecektir. Bütün dünya zenginleşecek, ticari hareketlilik çok artacaktır.
İSLAM BİRLİĞİ MÜSLÜMAN ALEMİNİ KALKINDIRACAKTIR. Oluşturulacak bir ortak pazar sayesinde, bir ülkede üretilen ürünler, gümrük, kota gibi engellere takılmadan bir diğer ülkede kolaylıkla pazarlanabilecektir. Ticaret alanı genişleyecek, tüm ülkelerin pazar payı artacak, ihracat gelişecek, bu, ülkelerdeki sanayileşme sürecini hızlandıracak, ekonomide sağlanacak kalkınma ile teknolojide de gelişme yaşanacaktır.
İSLAM BİRLİĞİ’NİN TESİS EDİLMESİYLE ENERJİ KAYNAKLARI GÜVENCE ALTINA ALINACAKTIR. İslam Birliği’nin kurulmasıyla zengin yer altı kaynaklarının bulunduğu bölgelere istikrar ve barış hakim olacak, buralarda demokratik sistem en düzgün şekilde işleyecektir. Böylece bu kaynakların en verimli şekilde kullanılmasında ve kaynakların değerlendirilmesinde İslam ülkelerinin olduğu kadar diğer toplumlarında hiçbir zarar görmeyeceği bir model oluşacaktır. Bu da başta petrol üretimi ve fiyatları olmak üzere dünya ekonomik değerleri açısından son derece önemli olan hususlarda istikrarlı ve dengeli bir siyaset izlenmesini sağlayacaktır.
İSLAM BİRLİĞİ SANATI VE ESTETİĞİ TEŞVİK EDECEK, İHTİŞAMLI BİR MEDENİYET İNŞA EDECEKTİR. Huzur ve güvenliğin sağlandığı, ekonomik sıkıntıların ortadan kaldırıldığı Türk-İslam dünyasında eğitim, bilim ve kültüre ayrılan bütçe genişletilecek ve büyük bir kültürel atılım yaşanacaktır. Kargaşa, yokluk ve sıkıntıların giderildiği ortamlar yeni fikirlerin geliştirildiği, yeni ürünlerin ortaya çıkarıldığı, faydalı buluşların yapıldığı ve sürekli ilerlemenin yaşandığı ortamlardır. İslam Birliği kurulduğunda bu ortam meydana gelecektir.
İslam Birliği bölgedeki her ülke için önemli bir dayanak noktası oluşturacak ve böylece uluslararası arenada her bir devlet kendi ulusunun menfaatlerini sonuna kadar koruyabilecektir. Bu sayede büyük güçler tarafından bölge üzerinde oynanan oyunlara, haksızlık ve adaletsizliklere bir son verilecek, tüm halkların kendi geleceklerini kendilerinin belirlediği bir sistem hakim olabilecektir. Bölgede yaşayan tüm halkların haklarının korunmasının sağlanacağı böyle bir sistem kuşkusuz herkes için büyük bir kazanç olacaktır. İslam Birliği, Müslümanların yanı sıra, tüm Hristiyanları ve Musevileri de içine alan, onları kucaklayan bir kurtuluş olacaktır.
İslam Birliği'nde hiçbir insan acı çekmeyecektir. Dininden, teninin renginden, inançlarından dolayı kimse öldürülmeyecektir. Zulme uğramayacak, fakir olmayacaktır, ezilmeyecektir. Korku duymayacak, hukukta, adalette sorun yaşamayacaktır. Fail-i meçhul olaylar olmayacaktır. Yokluk ve yoksulluk olmayacak, bir kısım insanlar zenginlik içindelerken, bir bölümü açlığa mahkum edilmeyecektir. Ümitsizlik ortadan kalkacak, herkes mutluluk, sevinç, rahatlık içinde ümitvar yaşayacaktır.      
Bu birlik ve beraberliğin sonucunda, Allah Müslümanlara büyük bir güç, bereket ve huzur verecek, Allah’ın Nur Suresi’nin 55. ayetinde bildirdiği vaadi muhakkak gerçekleşecektir.

             Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va’detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidar sahibi’ kıldıysa, ONLARI DA YERYÜZÜNDE ‘GÜÇ VE İKTİDAR SAHİBİ’ KILACAK, KENDİLERİ İÇİN SEÇİP BEĞENDİĞİ DİNLERİNİ KENDİLERİNE YERLEŞİK KILIP SAĞLAMLAŞTIRACAK VE ONLARI KORKULARINDAN SONRA GÜVENLİĞE ÇEVİRECEKTİR. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)

                                                                         

    BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ TEK ÇÖZÜMÜN İSLAM BİRLİĞİ OLDUĞUNU SÖYLEMİŞTİR

     Said Nursi Müslüman aleminin kurtuluşunun tek çözümünün İslam Birliği olduğunu şu sözleriyle bildirir:
                   
Azametli, bahtsız bir kıtanın (Asya kıtasının); şanlı, talihsiz bir devletin (Türk devletinin); değerli, sahipsiz bir kavmin (Türk kavminin) reçetesi, İTTİHAD-I İSLÂMDIR (İSLAM BİRLİĞİDİR). (Mektubat, s. 452 - Hakikat Çekirdekleri)

...İnşaallahü Teala, Birleşik İslam devletleri de meydana gelecek ve İslamiyet dünyaya hakim ve hükümran olacaktır. Rahmet-i İlahiden kuvvetle ümit ve niyaz ediyoruz. (Sözler, s. 722)

…(Komünizmin yenilmesinin) ÇARE-İ YEGANESİ, İTTİHAD-I İSLAM CEREYANINI KENDİNE NOKTA-İ İSTİNAD (dayanak noktası) YAPMAKTIR. ÇÜNKÜ KOMÜNİSTLİK, MASONLUK, ZINDIKLIK, DİNSİZLİK, DOĞRUDAN DOĞRUYA ANARŞİSTLİĞİ İNTAÇ EDİYOR (doğuruyor). VE BU DEHŞETLİ TAHRİP EDİCİLERE KARŞI ANCAK VE ANCAK HAKİKAT-I KUR’ANİYE ETRAFINDA İTTİHAD-I İSLAM DAYANABİLİR. Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmaya vesile olduğu gibi, bu vatanı istilayı ecanipten (vatanımızın yabancılar tarafından işgal edilmesinden) ve bu milleti anarşilikten (komünizmden) kurtaracak yalnız odur. (Emirdağ Lahikası, s. 271)

ŞİMDİKİ BU HÜKÛMETİMİZİN HAKİKİ (ASIL) KUVVETİ, HAKAİK-İ KUR'ÂNİYEYE (KURAN'IN GERÇEKLERİNE) DAYANMAK VE HİZMET ETMEKTİR. BUNUNLA, İHTİYAT (YEDEK) KUVVETİ OLAN ÜÇ YÜZ ELLİ MİLYON UHUVVET-İ İSLÂMİYE (İSLAM KARDEŞLİĞİ) İLE İTTİHAD-I İSLÂM (İSLAM BİRLİĞİ) DAİRESİNDE KARDEŞLERİ KAZANIR. ESKİDEN HRISTİYAN DEVLETLERİ BU İTTİHAD-I İSLÂMA (İSLAM BİRLİĞİNE) TARAFTAR DEĞİLDİLER. FAKAT ŞİMDİ KOMÜNİSTLİK VE ANARŞİSTLİK ÇIKTIĞI İÇİN, HEM AMERİKA, HEM AVRUPA DEVLETLERİ KUR'ÂN'A VE İTTİHAD-I İSLÂMA (İSLAM BİRLİĞİNE) TARAFTAR OLMAYA MECBURDURLAR… (Emirdağ Lâhikası, s. 297)

                                     
           
              
              NECMETTİN ERBAKAN TEK ÇÖZÜMÜN İSLAM BİRLİĞİ OLDUĞUNU SÖYLEMİŞTİR

Necmettin Erbakan 1970’li yıllardan başlayarak siyaset sahnesinde yer almaya başladığı dönemden bu yana hayatı boyunca özellikle İslam ülkelerinin birliğini tesis etmeye çalışmıştı. Bir başka deyişle Necmettin Erbakan’ın ideali İslam Birliği’ni kurmaktı. Necmettin Erbakan her sözünde ve her fırsatta amaç ve gayesinin İslam birliğini kurmak olduğunu dile getirirdi. Necmettin Erbakan her gittiği yerde Müslümanların birlik olması gerektiğini savunmuştu. Birliğin Allah’ın emri olduğunu, Müslümanların ayrılıp tefrikaya düşmemeleri gerektiğini anlatırdı. Merhum Erbakan Müslümanların kurtuluşunun tek çözümünün İslam Birliği olduğunu sık sık vurgulamıştır. Sadece vurgulamamakla da kalmamış, İslam Birliği’nin hayata geçmesi için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Merhum Erbakan İslam Birliği’nin kurulması için şunları söylemişti:

“İlmi tespitler ve tarihi gerçekler, insanlığın kurtuluşu için tek çarenin İslam dini olduğunu gösteriyor. Tek millet olan ırkçı emperyalizme karşı, İSLAM ÜMMETİ BİRLİK OLMALIDIR.”
  
“Lafla olmaz, İslam Birliği’ni, İslam BM’sini, İslam Nato’sunu kuracağız, yeni bir dünya kuracağız.”

“KENDİMİZİ KURTARMAK YETMEZ. BİR MÜSLÜMAN OLARAK BÜTÜN İNSANLIĞI KURTARMAKLA MÜKELLEFİZ. HUZUR, BARIŞ, REFAH VE ADALET DOLU BİR SAADET DÜNYASINI KURMAKLA YÜKÜMLÜYÜZ. YANLIŞIN YERİNE DOĞRUYU, ÇİRKİNİN YERİNE GÜZELİ, KÖTÜNÜN YERİNE İYİYİ, SÖMÜRÜNÜN YERİNE ADALETİ, KAOSUN YERİNE HUZURU, KAVGANIN YERİNE KARDEŞLİĞİ HAKİM KILMAK İÇİN GECE GÜNDÜZ ÇALIŞMALIYIZ!”

“Fakir-fukarayı düşünmek bir Müslüman olarak vazifemizdir... Bunu temin etmek için de, Adil Düzen gerekir. O itibarla, bir yandan tek bir ümmet olduğumuzu dikkate alarak, İSLAM BİRLİĞİ’Nİ BİR AN EVVEL KURMAMIZ GEREKTİĞİNİ idrak etmemiz lazım.”

             “MÜSLÜMAN TOPLUMLARIN BATILI TOPLUMLAR KARŞISINDA ÖZGÜR, EŞİT VE BAĞIMSIZ OLABİLMELERİ, YERALTI VE YERÜSTÜ SERVETLERİNİ SÖMÜRÜDEN KORUYUP REFAH VE KALKINMALARINI GERÇEKLEŞTİRMELERİ ANCAK İSLAM BİRLİĞİ İLE MÜMKÜNDÜR.”

24 Nisan 2009 tarihinde Milli gazetede yer alan bir haber şöyledir:

Erbakan, Ahmedinejad görüşmesinde dünyada yaşanan son gelişmeleri de anlattı. Milli görüş kaynaklarına göre, Müslümanların tüm bu planlara karşı hareketsiz kalmasını da eleştiren Erbakan, “Peki bütün bunlar karşısında biz Müslümanlar ne yapıyoruz? İslam Konferansı’nı topluyoruz “nihai bildiri” yayınlıyoruz. Amerika bir an önce Irak’tan çıksın diyoruz. Onlar da bu nihai bildiriler karşısında televizyonlarının başında kahvelerini içerken bize gülüyor. NİHAİ BİLDİRİLERLE BU İŞLER OLMAZ. GERÇEK İSLAM BİRLİĞİNİ KURMAK İNSANLIĞIN TEK KURTULUŞ REÇETESİDİR” dedi.
Erbakan’ın bu sözlerine karşılık Ahmedinejad da, D-8’lerin güçlendirilmesi için çalışacağı sözü verdi. Ahmedinejad Erbakan’a, “Bu yolda birlikteyiz” dedi.

             Necmettin Erbakan’ın 1993 yılında Yıldız sarayında yaptığı konuşması onun İslam Birliği’nin kurulması için ne kadar çaba sarf ettiğinin örneklerinden biridir:

        “Gayemiz İslam Birliği’ni kurmaktır, niçin? Karşımızdaki şer güçler, yeryüzünü fesada uğratmak için hep beraber hareket ediyorlar. Onların eline geçirdikleri bu maddi gücü durdurmak insanlığı bu felaketten kurtarmak, Müslüman ülkelerin her birinin tek başına başarabileceği bir iş olmaktan çıkmıştır. Bütün insanlığı bu felaketten kurtarmak için kuvveti değil, hakkı üstün tutan yeni bir gücün orta yere çıkması mecburiyeti vardır. Bu güç ancak İslam Birliği ile ulaşılabilecek bir güçtür. Bundan dolayıdır ki biz altı milyar insanın saadetini istediğimiz için bu saadet de ancak İslam Birliği ile gerçekleşeceği için bu İslam Birliği nasıl kurulacak, konusunu çalışmalarımızın ana hedefi olarak almış bulunmaktayız. İşte biz bütün insanlığın saadeti için İslam Birliği’ni istiyoruz. İslam Birliği’nin kurulması da bugünkü Müslüman ülke yönetimleriyle olamayacağına göre Müslüman ülkelerde, Müslüman şuurlu toplulukların hakim olmasını istiyoruz. Onun içinde bu Müslüman topluluklarını güçlendirmek istiyoruz. Nihai gayemiz bütün insanlığa hizmettir.”


           

                     ALPARSLAN TÜRKEŞ İSLAM BİRLİĞİ’NE ÖNEM VERMİŞTİR

Alparslan Türkeş son nefesine kadar asla taviz vermediği İslam Birliği davasında gayret göstermiş ve mücadelesine hep devam etmiştir. Alparslan Türkeş Türklerin liderliğindeki bir birliği sadece Türk milletine değil, tüm dünyaya güzellik ve iyilik getirecek bir sistem olarak şöyle anlatmıştır:

Türk milletinin iradesi yalnız Türk milletinin insan haysiyetiyle yaşatılması, yükseltilmesi gayesini güden bir irade değil, aynı zamanda Türk milletinin yükseltilmesi, yaşatılması iradesinin, diğer insanların ızdıraplarını giderme, diğer insanlara yardım sağlama ve bütün dünya üzerinde lekesiz, gölgesiz bir adalet meydana getirme yönünde geliştirmeye yönelmiş bir iradedir.

Alparslan Türkeş İslam Birliği’ni kendisine ülkü edinmiş ve bu ülküye, her türlü çileye ve baskıya rağmen ömür boyunca hizmet etmiş bir dava adamıydı. Alparslan Türkeş şu sözüyle hak davanın gücünü şöyle ifade etmiştir:

Büyük davalar, büyük mücadeleler ister, çile, sabır, kararlılık ister. Arkadaşlar! Fikir ve haklı bir dava en büyük kuvvettir. Doğru bir fikri yenecek hiçbir kuvvet yoktur.



          MUHSİN YAZICIOĞLU BÜYÜK BİRLİK PARTİSİNİN KURULMASININ TEMEL AMACININ İSLAM BİRLİĞİ OLDUĞUNU SÖYLEMİŞTİR

Muhsin Yazıcıoğlu kurduğu ve başkanı olduğu Büyük Birlik Partisi’nin temel amacının İslam Birliği’ni kurmak olduğunu şu sözleriyle açıkça belirtmişti:

Can kardeşlerim, annelerim, bacılarım. Büyük Birlik Partisi Türkmeniyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Alevisi ve Sünnisiyle milletimizi tasada, kıvançta bir yapacak, birlik yapacak, büyük birlik yapacak bir davanın adıdır. 

Muhsin Yazıcıoğlu’nun hedefi Türkiye’nin önderliğinde İslam Birliği’nin kurulmasıydı. Muhsin Yazıcıoğlu İslam Birliği’nin kurulmasına olan özlemini yaptığı konuşmalarında açıkça dile getirmiş ve şunları söylemiştir:

Ne Avrupa medeniyeti ne başka bir medeniyet bizi mutlu etmez. Bizi mutlu edecek şey Türk-İslam medeniyetidir. Yeniden Türk-İslam değerleri etrafında kenetlenerek, kendi kültürümüzün ve değerlerimizin istikametinde bir medeniyet inşasını başarabilirsek o zaman dünyanın güç merkezi olacağız. Bunun için de önce Anadolu diyoruz, önce Türkiye diyoruz.

Bir hayalim var; Kürt, Türkmen, Alevi, Sünni ayrımı olmadan; zengin, fakir, yoksul ayrıcalığı görülmeden; imtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir türkiye istiyorum. Kısacası; Adriyatik’ten, Çin Seddi’ne kadar kaynaşmış, güçlü bir Türk dünyası hayal ediyorum. Türk-İslam dünyasına önderlik yapan büyük bir türkiye hayal ediyorum.

Muhsin Yazıcıoğlu İslam Birliği’nin kurulmasını çok istiyordu. Muhsin Yazıcıoğlu halka yapmış olduğu konuşmada şunları söylemiştir:

Efendimiz buyurmuyor mu: Ayrılıkta azap, birlikte hayır var. İşte bizde birlik olalım dedik. Kimin birliği. Benim partimdekilerin birliği değil. Olsa ne yazar. Ülkücülerin birliği değil. Olsa yetmez. Ben Doğulusu, Batılısı, Kürdü, Türkmeni, Alevisi, Sünnisi bu mübarek toprakta ezan sesiyle ve al bayrağın altında bir olsun istiyorum. Beraber mutlu olalım diyorum. Birlikte mutlu olalım diyorum. Türk dünyasıyla birleşsek diyorum. İslam coğrafyasıyla beraber olsak diyorum. Benim hayalim Türk-İslam Medeniyeti, Türk-İslam Birliği olsun dedim.

Muhsin Yazıcıoğlu tam bir dava insanıydı. Sayın Yazıcıoğlu tüm ömrünü İslam Birliği’nin bir an önce kurulması için yaptığı çalışmalarla geçirmiştir. Hiçbir zaman davasından taviz vermedi. Baskılara aldırmadı ve fikri mücadelesini bırakmadı. Yazıcıoğlu davasına sadık gerekirse zorluklarla mücadele etmekten çekinmeyen bir liderdi. Bu özelliğini kendisi de şöyle ifade ediyordu:

Haksız bir dava uğruna sultanlık yapacağıma, gerekirse haklı davada tek başıma yürüyeceğimi söylüyorum.

Sayın Yazıcıoğlu şevkle, aşkla İslam Birliği’ni savundu. Nasıl dava adamı olunacağını kendi sözleriyle şöyle belirtiyordu:

Dava adamı olmak, toplumun bütün değer yargılarına rağmen kendi inandıklarından taviz vermemeyi, kınayanların kınamasına aldırmadan inançlarını yaşamayı, düzenin ürettiği tipoloji dolayısıyla tek başına kalsa bile inandığı gibi söyleyip, inandığı gibi davranmayı gerektirir. (Gözyaşı Dergisi – 1987)

Sayın Yazıcıoğlu 9 Eylül 2006 tarihli konuşmasında davası olan İslam Birliği için şöyle söylemiştir:

Her saniyem, her dakikam, her anım, her şeyiyle o yüce davaya helal olsun diyorum.
  
                
                          
                            İSLAM BİRLİĞİ’NİN KURULMASI ATATÜRK’ÜN VASİYETİDİR

Mustafa Kemal Atatürk Müslüman devletlere ve İslam Birliği’nin kurulmasına çok önem vermiş ve bu birliğin kurulması için önemli girişimlerde bulunmuştur. İslam Birliği Atatürk’ün ısrarla üzerinde durduğu bir konuydu. Bunu her fırsatta dile getiriyordu. İslam Birliği Atatürk’ün büyük bir ülküsüydü. Bütün İslam ve Türklük aleminin birleşmesi Atatürk’ün vasiyetidir. Atatürk İslam Birliği’nin kurulmasını şu sözleriyle Türk milletine vasiyet etmiştir:

TÜRK BİRLİĞİ’NİN BİR GÜN HAKİKAT OLACAĞINA İNANCIM VARDIR. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. TÜRK BİRLİĞİ’NE İNANIYORUM. ONU GÖRÜYORUM. Yarının tarihi yeni fasıllarını Türk Birliği ile açacak. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. TÜRKLÜĞÜN VARLIĞI BU KÖHNE ALEME YENİ UFUKLAR AÇACAK. Güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek. (Atatürk’ün Sofrası, İsmet Bozdağ, Kervan Yayınları, 1975, s.138-143)

Mustafa Kemal Atatürk İslam Birliği’nin gerçekleşmesinden duyacağı mutluluğu şu sözleriyle aktarmış, bu birlikteliğin üyelerinin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlıklarını korumasının önemine dikkat çekmiştir.
       
BÜTÜN İSLAM ALEMİNİN MANEN OLDUĞU KADAR MADDETEN DE BİRLİK İÇİNDE VE MÜTTEFİK HALE GELMESİNDEN SADECE SEVİNÇ DUYARIZ. Bunun için de bizim kendi hudutlarımız içerisinde bağımsız olduğumuz gibi, Suriyeliler ve Iraklılar da milli hakimiyete dayalı bağımsız bir güç olarak ortaya çıkabilmelidirler. (Mustafa Kemal, 24 Nisan 1920, 4. (gizli) oturum)

İslam Birliği’nin bir gün muhakkak hakikat olacağına inanan Atatürk, bunun için dil, inanç ve tarih vasıtasıyla manevi köprüleri sağlam tutarak hazırlık yapmak gerektiğini 29 Ekim 1933 yılında belirtmiştir:

Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim dostumuzun idaresinde DİLİ BİR, İNANCI BİR, ÖZÜ BİR KARDEŞLERİMİZ VARDIR. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. HAZIR OLMAK YALNIZ O GÜNÜ SUSUP BEKLEMEK DEĞİLDİR. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür… İnanç bir köprüdür… Tarih bir köprüdür… Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların (soydaş Türk kardeşlerimizin) bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir.

9 Mayıs 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisi adına Mustafa Kemal Paşa imzasıyla tüm İslam dünyasına hitaben Hakimiyet-i Milliye‘de  bir beyanname yayınlanmıştır. Bu beyannamede Atatürk Yavuz Sultan Selim’in şu sözünü hatırlatmış ve İslam Birliği’ne ne kadar önem verdiğini açıkça göstermiştir:

…“KARARAN İSLAM GÜNEŞİNİN TAMAMEN SÖNMEMESİ VE BİR KEZ DAHA İSLAM DÜNYASI ÜZERİNDE PARLAMASI İÇİN“ Yavuz Sultan Selim’in:  “BİZ, MÜSLÜMAN GÖNÜLLERİN BİRLİĞİNİ SAĞLAMAK İÇİN KENDİMİZİ HARAP ETMİŞ BİR MİLLETİZ“ cümlesine yer verilmiştir. (Hakimiyet-i Milliye, 1. Sene, Nr 29, 13 Mayıs 1336-1920; FO:371/5035, E-6781, 10 June 1920., İSLAM BİRLİĞİ VE MUSTAFA KEMAL, Prof. Dr. Metin Hülagü, Timaş Yayınları, İstanbul, 2008)

Ulu önder Sebilürreşad Dergisi‘nde yer alan ve Gazi Mustafa Kemal imzasıyla yayınlanmış bulunan bir başka beyannamede İslam alemine şöyle çağrıda bulunmuştur:

“maddi ve manevi yardımlarına, şefkat ve merhamet duygularına, İslam aleminin mürüvvetine, dindarlık rabıta-i kudsiyesinin yani mukaddes bağların feyyaz (yani çok bereketli ve bolluk dolu) teccelliyatına“ müracaat olunmuştur. (Gazi Mustafa Kemal,  “Beyanname“, Sebilürreşad, c.22, Sayı 565-566, Ay 10, Yıl 1339, s. 157-158. (İslam Birliği ve Mustafa Kemal, Prof. Dr. Metin Hülagü, Timaş Yayınları, İstanbul, 2008, s.48-4)

Mustafa Kemal 9 Ekim 1919’da Halep ve Şam’da Suriye halkına hitaben yayınladığı beyannamesinde de İslam aleminin kurtuluşu için tek çözümün İslam Birliği’nin kurulması olduğuna işaret etmiştir:

“…MAKSATLARININ ÜLKEYİ VE İSLAM’I YOK OLMAKTAN KURTARMAK OLDUĞUNU; ALLAH’IN YARDIMI İLE İNANANLARIN DÜŞMANA KARŞI SAVAŞMAYA KARAR VERDİKLERİNİ; Konya ve Bursa’dan düşmanın atıldığını ve hakka güvenen mücahitlerin yakında Arap kardeşlerinin ziyaretine geleceklerini, düşmanı defedeceklerini ve artık DİNDE KARDEŞ OLARAK YAŞAMAK GEREKTİĞİNİ ifade etmiştir. (F.O: 371/4233/156717. 16 November 1919., İslam Birliği ve Mustafa Kemal, Prof. Dr. Metin Hülagü, Timaş Yayınları, İstanbul, 2008, s.69-70)

Suudi Arabistan Kralı’nın oğlu Emir Faysa ve Mustafa Kemal tarafından imzalanan Türk ve Arap hükümetleri arasındaki gizli antlaşmadaki bazı maddelerde Atatürk, İslam alemindeki bölünmeyi yok etmeyi yani İslam Birliği’ni istediğini açıkça belirtmiştir:

Madde 1: Anlaşmaya iştirak eden taraflar, Türk milleti ve asil Arap Milleti, ŞU ANDA İSLAM DÜNYASINDAKİ BÖLÜNMÜŞLÜĞÜ ESEFLE TESPİT EDER, BU BÖLÜNMÜŞLÜĞÜ YOK ETMEYİ KENDİLERİNE KUTSİ BİR VAZİFE ADDEDERLER, birbirine dini, ahlaki ve içtimai açıdan bağlanmış iki milletin işbirliği içinde bulunmasını temin ederler. İki millet karşılıklı olarak yardımda bulunmalı, dini ve toprağı, birleşik kuvvetlerle müdafaa etmelidir.

10 Ocak 1922’de Afgan bayrağının Ankara’daki Büyükelçilik binasına çekilişi dolayısıyla düzenlenen törende, Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye ile Afganistan arasında olduğu gibi, Türkiye ile tüm İslam dünyası arasında da güçlü bağlar bulunduğunu, her iki ülkenin ortak çalışmalarının, dünya siyasetinde bir denge yaratmak bakımından önemli olduğunu ifade etmiş ve şunu eklemiştir: Her İslam yönetimini Afganistan gibi özgür ve bağımsız görmekten gurur duyacağız. Doğu’da baskı altında yaşayanlar Türkiye ile Afganistan arasındaki ittifaklardan sevinç duymaktadırlar. (Hakimiyet-i Milliye, 1. Sene, nr 41, 28 Haziran 1336, s.3; Sonyel, aynı eser, c. II, s. 230-231 İslam Birliği ve Mustafa Kemal, Prof. Dr. Metin Hülagü, Timaş Yayınları, İstanbul, 2008, s.88)

Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözleri onun Müslüman devletlere ve İslam Birliği’nin kurulmasına çok önem verdiğinin ve bu birliğin kurulması için önemli girişimlerde bulunduğunun açık bir göstergesidir. Unutmamak gerekir ki, Atatürk'ün asıl isteği, bizim, Onun "fikirlerini, duygularını anlamamız ve hissetmemiz"dir. O zaman herkes bir Mustafa Kemal olacak ve Atamızın ülküsü tam anlamı ile gerçekleştirilecektir.

Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir (yeterlidir). (Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s. 175)



                                  İSLAM BİRLİĞİ EN BÜYÜK FARZDIR

 Bediüzzaman Said Nursi İslam Birliği’nin en büyük farz olduğunu şöyle bildirmiştir:

 BU ZAMANIN EN BÜYÜK FARZ VAZÎFESİ (GÖREVİ), İTTİHAD-I İSLÂMDIR (İSLAM BİRLİĞİDİR). (Hutbe-i Şamiye, Sâdâ-yı Hakikat, s. 94)

Bütün Müslümanların bir araya gelmesi ve huzur içinde yaşamasıyla Allah'a karşı en büyük farz görevi yerine getirilmiş olacaktır. Dünyadaki teröre karşı kesin çözüm İslam Birliği olduğuna göre, bunu yerine getirmekte elbetteki en önemli görevdir. İslam Birliği’ni istemek lafta kalmamalıdır. Bitmek bilmeyen bir kararlılıkla, azimle, dirayetle, sabırla, cesaretle ve zorluklar karşısında asla yılgınlık göstermeden İslam Birliği’nin kurulması için çaba göstermeliyiz. Vaktimizi, enerjimizi ve tüm imkanlarımızı İslam Birliği’nin bir an önce kurulması yolunda harcamalıyız. Hepimiz dünyanın dört bir yanında esaret altında yaşayan milyonlarca mazlum insanın, zulüm gören, işkenceye uğrayan, evlerinden sürülen, yokluk içinde yaşamak zorunda bırakılan kardeşlerimizin sorumluluğunu üzerimizde hissetmeli ve onların huzur ve güvenliğe kavuşmaları için İslam dünyasının bir an önce birleşmesini istemeliyiz. İslam Birliği'ni isteyenler “Ya Rabbi, İslam Birliği'ni bir an önce meydana getir”, “İslam Birliği'ni hemen oluştur” diye Allah’a dua etmelidirler. Allah müminlerin dualarına icabet edendir. Israrla bu duayı yapan, bu duaya ilişkin faaliyetlerde bulunan müminler hiç kuşkusuz büyük bir sevap işlemiş olacaklardır.



         TÜRKİYE İSLAM BİRLİĞİ’NİN KURULMASI İÇİN HEMEN HAREKETE GEÇMELİDİR

Türkiye'nin görevi, Türk-İslam aleminin lideri olmasıdır. Müslüman Türk milleti olarak bizim bu görevi üstlenmemiz gerekir. Türkiye öncülüğünde bir birlik şuan için olabilecek en kolay, en makul, en yakın yoldur. Türk-İslam aleminin liderliği Türkiye için dünya tarihinin en büyük vazifelerinden birisidir. TÜRK MİLLETİ'NİN EN HAYATİ GÖREVLERİNDEN BİRİ BUDUR. Yani Türk Milleti'nin görevi sadece Türkiye'yi kurtarmak değil, bütün dünya ülkelerini kurtarmak ve dünya barışı ve refahını sağlamaktır.
Sahip olduğu tarihi miras ve konumu Türkiye'yi doğal olarak liderlik pozisyonuna yerleştirmektedir. Bu unsurlar Türkiye'ye hayati avantajlar kazandırmaktadır. Bu avantajlar zaman zaman Batı dünyasındaki araştırmacılar, stratejistler, devlet adamları ve gazeteciler tarafından da dile getirilmektedir. Örneğin, ABD eski başkanı Bill Clinton 1999 yılında Türkiye'ye yaptığı ziyarette Türkiye'nin 21. yüzyılın lideri olacağı yönündeki görüşlerini şu şekilde aktarmıştır:

"Türkiye, Avrupa, Asya ve Afrika'yı içine alan milyonlarca kilometrekarelik bir alanda, dünya siyasetinin merkezi olan bir bölgede söz sahibi bir ülke olduğu için 21. yüzyılın şekillenmesinde kilit rol oynayacaktır." 

Clinton daha sonra katıldığı konferans ve seminerlerde de, bu görüşü savunmuş ve yeni yüzyılda Türkiye'nin üstleneceği role dikkat çekmiştir.
Siyaset tarihi göstermektedir ki, dünyaya hakim olmak isteyen güç herşeyden önce bugün "Osmanlı hinterlandı" olarak anılan bölgelere hakim olmalıdır. Çünkü dünya siyasetinin ana hatları bu coğrafyanın etrafında şekillenmektedir. Türkiye jeo-stratejik ve jeo-ekonomik olarak bu bölgede kilit bir noktada yer almaktadır. Üstelik tüm bu halklar Türkiye ile gönül bağlarını halen devam ettirmektedirler. Türkiye'ye derin bir gönül bağıyla bağlı olan bu insanlar kendilerine uzanacak bir yardım elini beklemekte ve Müslüman Türk Milleti'ni kendileri için bir kurtarıcı olarak görmektedirler. Atatürk’ün belirttiği gibi İslam ülkelerinin bize yaklaşmasını beklememeli, bizim onlara yaklaşıp birlik olmamız gerekmektedir. Türkiye Arnavutları, Boşnakları, Çeçenleri, Çerkezleri, Azerileri, Gürcüleri ve hatta Hırvatları, Sırpları, Romenleri ve Bulgarları bile yeni bir "Osmanlı Milletler Topluluğu" altında toplayabilir. Türkiye Müslüman ülkeler arasındaki ilişkileri geliştirmeli ve İslam Birliği'ne mutlaka hazırlanmalıdır.