Başta
depremler olmak üzere, seller, volkan patlamaları, hortumlar, fırtınalar
birbirinden farklı etkilere sahip olaylardır. Fakat her biri kısa sürede bir
şehri ortadan kaldırabilir, canlıları yok edebilir, çok büyük maddi hasarlar
meydana getirebilirler. Kimse de bu afetleri engelleme gücüne sahip değildir.
Felaketlerin
tümü, çok iyi bilinen ama çoğu insanın karşılaşmadıkları sürece akıllarına
getirmek istemedikleri gerçeklerdir. Dünya üzerindeki yaşam öyle uygun dengeler
üzerine ayarlanmıştır ki, felaketlerle çok sık karşılaşılmaz. İnsanlar da dahil
olmak üzere tüm canlılar için adeta özel bir koruma mevcuttur. Ancak Allah,
zaman zaman insanlara, yaşadıkları mekanın ne derece güvensiz olabileceğini de
göstermektedir. Felaketlerdeki işaretler, insanın Allah karşısındaki acizliğini
anlaması ve öğüt alması için birer düşünme nedenidir. Allah bu şekilde
insanların dünyaya olan bağlılıklarını kırmaktadır. Öğüt alabilenler de bu
olaylardan gerekli dersi çıkarabilmektedir. Allah Kuran'da insanları sık sık
belaya uğrattığını ve bu vesileyle onları düşünmeye, ibret almaya yönelttiğini
haber vermiştir:
Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki
defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders
çıkarıp) düşünmüyorlar. (Tevbe Suresi, 126)
Gerçekten çoğu insan, sık sık tevbe etmesine, öğüt alıp
düşünmesine vesile olacak belalarla karşılaşır. Bunlar, ayette denildiği gibi
yılda bir kaç kez karşılaşılabilen büyük belalar ya da günlük küçük sıkıntılar
olabilir. Yeryüzünde her an insanlar bir felaketle karşılaşabilirler. Hiç
umulmayan bir anda şiddetli deprem olabilir, yangın çıkabilir, sel baskını
olabilir. Bu haberleri gören bir insan, Allah'ın herşeye güç yetirdiğini,
dilediği takdirde bir şehrin altını üstüne getirebileceğini düşünür. Bunları
düşündüğünde görür ki, insanın Allah'tan başka sığınacağı ve yardım isteyeceği
bir varlık yoktur. En sağlam binalar, en ileri teknoloji ile donatılmış
şehirler bile Allah'ın azabına karşı koyamaz; bir anda yerle bir olabilirler.
Hiçbir
insan veya hiçbir toplum başına gelecek olan azabı Allah dilemedikçe
engelleyemez. Bu, ister dünyanın en zengin ve en güçlü ülkesi olsun, isterse
coğrafi açıdan hiçbir riskli durumu olmayan bir yer olsun. Allah hiçbir ülkenin
başına gelecek bir felaketi önleyemeyeceğini şöyle bildirir:
O ülkeler halkı, geceleri
uyurken, onlara zorlu azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler? Ya da o
ülkeler halkı, kuşluk vakti eğlenceye dalmışken, onlara zorlu-azabımızın
gelmeyeceğinden güvende miydiler? (Veya) Onlar, Allah'ın tuzağından güvende mi
idiler? Allah'ın bir tuzak kurmasından, hüsrana uğrayan bir topluluktan başkası
(akılsızca) güvende olmaz. (Bütün bunlar,) Sakinlerinden sonra yeryüzüne mirasçı
olanları doğruya erdirme(ye veya ortaya çıkarmaya yetmez) mi? Eğer Biz dilemiş
olsaydık onlara günahları nedeniyle bir musibet isabet ettirirdik; ve
kalplerine damgalar vururduk da onlar böylelikle işitmeyenler olurlardı. (Araf
Suresi, 97-100)
Birkaç
saniye süren bir deprem tüm bir şehri yerle bir etmek için yeterlidir. Tüm bu
görüntüleri doğanın eseri olarak düşünenler yanılırlar. Çünkü doğa tüm diğer
varlıklar gibi kendisini yaratan Allah'ın emrindedir.
Allah Kuran'da azgınlık yapan
kavimleri öğüt alıp düşünsünler veya yaptıklarının karşılığını bulsunlar diye
dünyada da azaba uğrattığını bildirmektedir. O halde felakete uğrayan topluluk
da Allah'ın hoşnut olmayacağı bir ahlakı yaşıyorsa, belki de Allah'ın azabına
uğramış olabilir. Veya Allah bu insanları dünyada birtakım zorluklarla deniyor
da olabilir. Bu ihtimalleri düşünen insan, tüm bunların kendi başına da
gelmesinden korku duyar ve davranışları için Allah'tan bağışlanma diler. Bir
ayette şöyle buyrulur:
Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin
kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder. (Şura Suresi, 30)
Allah
insana, imtihan için gönderildiği bu dünyada ölümü ve ahireti düşündürecek pek
çok mesaj gönderir. Müminlerin gördükleri olaylardan aldıkları ders ve ibret kalıcı
olur. Fakat, aynı olayların iman etmeyenler üzerindeki etkisi ve bunlara
verdikleri tepki çok daha farklıdır. İnkarcılar kendilerinde uyandırdığı dehşet
hissinin bir sonucu olarak ölümün gerçekliğini kabullenmeyerek ya da unutmaya
çalışarak kendilerini rahatlatmak için uğraşıp-dururlar. Ancak bu yanıltıcı
metodla kendilerine zarar vermekten öteye gidemezler. Çünkü Allah, "Onları adı konulmuş bir süreye kadar
ertelemektedir" (Nahl Suresi, 61) ve bu süre sandıklarının aksine
aleyhlerine işlemektedir. Kuran'da şöyle buyrulur:
O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın
kendileri için hayırlı sanmasınlar, biz onlara, ancak günahları daha da artsın
diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azap vardır. (Al-i İmran
Suresi, 178)
Allah,
varlığını hatırlamaları ve Kendisine yönelmeleri için insanlara çeşitli şartlar
ve ortamlar var eder. Sıkıntı ve zorluklar da bunlardandır. Bu sıkıntılı anlar,
insanlar için gaflette olduklarını fark etmelerini sağlayacak büyük birer
fırsattır. Çünkü Allah'a isyan halinde olan nefis böyle anlarda acizliğini
anlar. Bu durumda vicdanı ön plana çıkan insan, hatalarını görür ve onlardan
sakınmanın yollarını arar. Bu, insana tanınan büyük bir fırsattır. Nefsin acz
içinde sesini kıstığı bu anlarda insan kendini Allah'a daha yakın hisseder. Ve
o anda samimi bir yakınlıkla Allah'a yönelir. Böyle zamanlarda Allah'ın herşeye
güç yetirdiğini, herşeyin Allah'tan geldiğini, bu bela ve sıkıntıların da ancak
O'nun dilemesiyle sona ereceğini fark eder. Bu durum tevbe etmek ve Allah'a
yönelmek için bir fırsattır. Allah Kuran'da bu samimi ruh haline kavuşan insanı
şöyle haber vermektedir:
Karada ve denizde sizi gezdiren O'dur. Öyle ki, siz
gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve
(tam) bununla sevinmekteler iken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her
yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten
kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O'na 'gönülden katıksız bağlılar
(muhlisler)' olarak Allah'a dua etmeye başlarlar: "And olsun eğer bundan
bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız." Ama
(Allah) onları kurtarınca, hemen haksız yere, yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar.
Ey insanlar, sizin taşkınlığınız, ancak kendi aleyhinizedir; (bu) dünya
hayatının geçici metaıdır. Sonra dönüşünüz Bizedir, Biz de yaptıklarınızı size
haber vereceğiz. (Yunus Suresi, 22-23)
Gaflet
içindeki insan, kendisine Allah'tan başka yardım edecek bir güç olmadığını
yalnızca kendini çok çaresiz hissettiği zaman fark edebilmektedir. Ancak
sıkıntının sona ermesinden sonra yine Allah'ı unutup eski gafletine dalar. Bu
durum Kuran'da şöyle belirtilmiştir:
İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya
da ayaktayken bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki
kendisine dokunan zarara Bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider. İşte, ölçüyü
taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir. (Yunus Suresi,12)
Doğal bir
afet, insana ne kadar aciz olduğunu, Allah'ın sonsuz ilim ve kudret sahibi
olduğunu, herşeyi kuşattığını, her an herşeyden haberdar olduğunu hatırlatır.
İnsan Allah'tan korkması gerektiğini, çünkü O'nun herşeye güç yetirdiğini, her
an Allah'ın azabıyla karşılaşabileceğini anlar. Oysa o insan daha önce Allah'ın
emir ve yasaklarını göz ardı etmiş ya da sürekli ertelemiştir. Korku içinde
olduğu anda kişinin şuuru açılır ve gerçekleri görmeye başlar. Bu tür afetlerin
gaflet içindeki insanın gerçekleri görmesini sağlayarak, ahiretini kurtaracak
çok büyük hatırlatıcı vazifesi vardır. Fakat, uyarılardan ve belalardan gereken
dersi almayan ve samimi iman etmeyen kişiyi biraz rahatlığa ulaştığında gaflet
örtüsü tekrar bürür. İnsan yine geçici olan dünyaya sarılarak, Allah'ın
varlığını, emir ve yasaklarını göz ardı eder ya da unutur. Gafletten kurtulmak
için insanın kendisine tanınan bu fırsatları değerlendirmesi gerekir. Yaşadığı
sıkıntıları, daha sonra Allah'ın ona verdiği rahatlığı sık sık düşünüp hemen
Rabbimize yönelmelidir.
Bu tür olayların,
Allah'tan birer uyarı olabileceğini ve bunun da büyük bir nimet olduğunu
akıldan çıkarmamak gerekir. Allah bu şekilde sonsuz kudretini göstererek
insanın gafletten uzaklaşmasına bir yol açar. Ancak insanın, gafletten
kurtulmak için kendi başından sıkıntılı bir olay geçmesini beklemesi doğru
değildir. Çünkü Allah insanı her an çevresinde meydana gelen olaylarla
uyarmaktadır. Örneğin yakınlarının, çevresindekilerin yaşadığı zorlu, sıkıntılı
bir olayla, başka bir şehirde ya da ülkede yaşanan doğal afetlerle veya
savaşlarla da insanlar uyarılmaktadırlar. Bu uyarıları dikkate alan insan, aynı
olayın kendi başına gelebileceğini, Allah'ın üstün gücü karşısında insanların
ne kadar aciz ve çaresiz olduklarını düşünür. Bu da gafletten kurtulup, Allah'a
yönelmesine sebep olacaktır. Kuran'da Ad kavminin helak edilişi anlatılarak
insanlar şöyle uyarılmaktadırlar:
Ad (halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü, azgın bir
kasırga ile helak edildiler. (Allah) Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık
vermeksizin üzerlerine musallat etti. Öyle ki, o kavmin, orada sanki içi kof
hurma kütükleriymiş gibi çarpılıp yere yıkıldığını görürsün. (Hakka Suresi,
6-7)
Kuran'da
verilen helak ve azap örnekleriyle, insanların başkalarının başlarına gelen
belalardan ibret alarak Allah'ın sonsuz ilim ve kudreti üzerinde düşünmeleri
istenmektedir. Allah'ın gücünü insanlara hatırlatacak birçok örnek günlük
hayatta sürekli insanların karşısına çıkar. Fakat insanlar çaresizlik içindeki
kimselerin durumlarını sadece üzüntüyle karşılamakla ve onlara acımakla
yetinirler. Gördüklerinin aynı zamanda kendilerine bir uyarı olduğunun farkına
varmazlar. Oysa insanların acizliklerini ve çaresizliklerini gösteren bu tür
durumların tümü, insanlara gaflet perdelerini aralamaları için yapılan açık birer
uyarı ve verilen yeni birer fırsattır. Bu fırsatları değerlendirip Allah'a
yönelmek insanın gafletten kurtulmasına yardımcı olacaktır. Allah dünya
hayatında insanlara verdiği süre içerisinde, doğru yolu görüp iman etmeleri
için insanlara, sürekli olarak yeni fırsatlar yaratmakta, onlara imanın
güzelliğini, inkar içinde geçen bir hayatın ise karanlık yüzünü göstermektedir.
Bir ayette şöyle bildirilir:
Onlar,
kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin
bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden bazılarının
geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa,
hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki: "Bekleyin, biz de şüphesiz
beklemekteyiz." (Enam Suresi, 158)
Bir insanın, yukarıdaki ayeti
aklından çıkarmaması, samimi olarak cehennemi ve yaptıklarının karşılığının
cehennemde azap olabileceğini düşünmesi, samimiyetsizlikten vazgeçmesi, dürüst
bir insan olarak yaşamına devam etmesi için vesile olabilir.
UNUTMAYIN Kİ, AFETLER İNSANLARA ALLAH’I,
ÖLÜMÜ, AHİRETİ, DÜNYANIN GEÇİCİLİĞİNİ VE GÜVENSİZLİĞİNİ HATIRLATIRLAR. BU
OLAYLAR İNSANLARA ALLAH TARAFINDAN BİR UYARIDIR. BU GERÇEĞİ, YANİ İNSANLARIN
ALLAH TARAFINDAN UYARILIP KORKUTULDUĞUNU ANLAMAZLIKTAN GELMEYİN.
PEYGAMBER
EFENDİMİZ (SAV)'İN FELAKETLER HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ
Hiçbir felaket
sebepsiz değildir. Düşünebilenler için nice hikmetleri vardır. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
Günahlar
açıktan işlenince, iyi kötü herkes genel bir azaba maruz kalır. (Taberani)
Bir kötülük,
(gücü yetenlerce) önlenmezse, Allahu Teala, azabını hepsine umumi kılar.
(Hakim)
Eski
milletlerden bir kısmına deprem ile azap yapıldı. İyiler de helak oldu. Çünkü
günah işlenirken susmuşlar, önlememişlerdi. (Taberani)
Allahu Teala,
bir meleğe, bir beldeyi yıkmasını emreder. O melek, bu beldede hiç günah
işlemeyen bir zatın da olduğunu bildirince, Cenab-ı Hak, "Belde halkı ile
onu da alt üst et! Çünkü o zat, günah işleyenlere yüzünü ekşitmemiştir"
buyurdu. (Beyheki)
Peygamber
efendimize, (İçinde iyilerin de bulunduğu bir ülke helak olur mu?) dendi.
Cevabında, (Evet günah işlenirken, iyiler sükut ederse, hepsi helak olur.)
buyurdu. (Bezzar)
Bir yerde, zina
ve riba (faiz) çoğalırsa, o yerin halkı, belaya maruz kalır. (Hakim)
Zina
yaygınlaşınca yeryüzünde zelzeleler meydana gelir. (et-Tehzib, 3/148/318)
Ümmetimde
depremler olur, binlerce kişi ölür. Allah, bunu iyilere öğüt, müminlere rahmet,
kafirlere ise azap kılar. (İ.Asâkir)
Ümmetim için
depremler günahlarına kefaret olur. (Hakim)