14 Ocak 2014 Salı

DÜNYADA MEYDANA GELEN AFETLERİN HİKMETLERİ


            Başta depremler olmak üzere, seller, volkan patlamaları, hortumlar, fırtınalar birbirinden farklı etkilere sahip olaylardır. Fakat her biri kısa sürede bir şehri ortadan kaldırabilir, canlıları yok edebilir, çok büyük maddi hasarlar meydana getirebilirler. Kimse de bu afetleri engelleme gücüne sahip değildir.
        Felaketlerin tümü, çok iyi bilinen ama çoğu insanın karşılaşmadıkları sürece akıllarına getirmek istemedikleri gerçeklerdir. Dünya üzerindeki yaşam öyle uygun dengeler üzerine ayarlanmıştır ki, felaketlerle çok sık karşılaşılmaz. İnsanlar da dahil olmak üzere tüm canlılar için adeta özel bir koruma mevcuttur. Ancak Allah, zaman zaman insanlara, yaşadıkları mekanın ne derece güvensiz olabileceğini de göstermektedir. Felaketlerdeki işaretler, insanın Allah karşısındaki acizliğini anlaması ve öğüt alması için birer düşünme nedenidir. Allah bu şekilde insanların dünyaya olan bağlılıklarını kırmaktadır. Öğüt alabilenler de bu olaylardan gerekli dersi çıkarabilmektedir. Allah Kuran'da insanları sık sık belaya uğrattığını ve bu vesileyle onları düşünmeye, ibret almaya yönelttiğini haber vermiştir:

            Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar. (Tevbe Suresi, 126)

            Gerçekten çoğu insan, sık sık tevbe etmesine, öğüt alıp düşünmesine vesile olacak belalarla karşılaşır. Bunlar, ayette denildiği gibi yılda bir kaç kez karşılaşılabilen büyük belalar ya da günlük küçük sıkıntılar olabilir. Yeryüzünde her an insanlar bir felaketle karşılaşabilirler. Hiç umulmayan bir anda şiddetli deprem olabilir, yangın çıkabilir, sel baskını olabilir. Bu haberleri gören bir insan, Allah'ın herşeye güç yetirdiğini, dilediği takdirde bir şehrin altını üstüne getirebileceğini düşünür. Bunları düşündüğünde görür ki, insanın Allah'tan başka sığınacağı ve yardım isteyeceği bir varlık yoktur. En sağlam binalar, en ileri teknoloji ile donatılmış şehirler bile Allah'ın azabına karşı koyamaz; bir anda yerle bir olabilirler.
            Hiçbir insan veya hiçbir toplum başına gelecek olan azabı Allah dilemedikçe engelleyemez. Bu, ister dünyanın en zengin ve en güçlü ülkesi olsun, isterse coğrafi açıdan hiçbir riskli durumu olmayan bir yer olsun. Allah hiçbir ülkenin başına gelecek bir felaketi önleyemeyeceğini şöyle bildirir:
               
                O ülkeler halkı, geceleri uyurken, onlara zorlu azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler? Ya da o ülkeler halkı, kuşluk vakti eğlenceye dalmışken, onlara zorlu-azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler? (Veya) Onlar, Allah'ın tuzağından güvende mi idiler? Allah'ın bir tuzak kurmasından, hüsrana uğrayan bir topluluktan başkası (akılsızca) güvende olmaz. (Bütün bunlar,) Sakinlerinden sonra yeryüzüne mirasçı olanları doğruya erdirme(ye veya ortaya çıkarmaya yetmez) mi? Eğer Biz dilemiş olsaydık onlara günahları nedeniyle bir musibet isabet ettirirdik; ve kalplerine damgalar vururduk da onlar böylelikle işitmeyenler olurlardı. (Araf Suresi, 97-100)
           
            Birkaç saniye süren bir deprem tüm bir şehri yerle bir etmek için yeterlidir. Tüm bu görüntüleri doğanın eseri olarak düşünenler yanılırlar. Çünkü doğa tüm diğer varlıklar gibi kendisini yaratan Allah'ın emrindedir.
            Allah Kuran'da azgınlık yapan kavimleri öğüt alıp düşünsünler veya yaptıklarının karşılığını bulsunlar diye dünyada da azaba uğrattığını bildirmektedir. O halde felakete uğrayan topluluk da Allah'ın hoşnut olmayacağı bir ahlakı yaşıyorsa, belki de Allah'ın azabına uğramış olabilir. Veya Allah bu insanları dünyada birtakım zorluklarla deniyor da olabilir. Bu ihtimalleri düşünen insan, tüm bunların kendi başına da gelmesinden korku duyar ve davranışları için Allah'tan bağışlanma diler. Bir ayette şöyle buyrulur:

            Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder. (Şura Suresi, 30)

            Allah insana, imtihan için gönderildiği bu dünyada ölümü ve ahireti düşündürecek pek çok mesaj gönderir. Müminlerin gördükleri olaylardan aldıkları ders ve ibret kalıcı olur. Fakat, aynı olayların iman etmeyenler üzerindeki etkisi ve bunlara verdikleri tepki çok daha farklıdır. İnkarcılar kendilerinde uyandırdığı dehşet hissinin bir sonucu olarak ölümün gerçekliğini kabullenmeyerek ya da unutmaya çalışarak kendilerini rahatlatmak için uğraşıp-dururlar. Ancak bu yanıltıcı metodla kendilerine zarar vermekten öteye gidemezler. Çünkü Allah, "Onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir" (Nahl Suresi, 61) ve bu süre sandıklarının aksine aleyhlerine işlemektedir. Kuran'da şöyle buyrulur:

            O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, biz onlara, ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi, 178)
           
            Allah, varlığını hatırlamaları ve Kendisine yönelmeleri için insanlara çeşitli şartlar ve ortamlar var eder. Sıkıntı ve zorluklar da bunlardandır. Bu sıkıntılı anlar, insanlar için gaflette olduklarını fark etmelerini sağlayacak büyük birer fırsattır. Çünkü Allah'a isyan halinde olan nefis böyle anlarda acizliğini anlar. Bu durumda vicdanı ön plana çıkan insan, hatalarını görür ve onlardan sakınmanın yollarını arar. Bu, insana tanınan büyük bir fırsattır. Nefsin acz içinde sesini kıstığı bu anlarda insan kendini Allah'a daha yakın hisseder. Ve o anda samimi bir yakınlıkla Allah'a yönelir. Böyle zamanlarda Allah'ın herşeye güç yetirdiğini, herşeyin Allah'tan geldiğini, bu bela ve sıkıntıların da ancak O'nun dilemesiyle sona ereceğini fark eder. Bu durum tevbe etmek ve Allah'a yönelmek için bir fırsattır. Allah Kuran'da bu samimi ruh haline kavuşan insanı şöyle haber vermektedir:

            Karada ve denizde sizi gezdiren O'dur. Öyle ki, siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmekteler iken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O'na 'gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)' olarak Allah'a dua etmeye başlarlar: "And olsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız." Ama (Allah) onları kurtarınca, hemen haksız yere, yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar. Ey insanlar, sizin taşkınlığınız, ancak kendi aleyhinizedir; (bu) dünya hayatının geçici metaıdır. Sonra dönüşünüz Bizedir, Biz de yaptıklarınızı size haber vereceğiz. (Yunus Suresi, 22-23)

            Gaflet içindeki insan, kendisine Allah'tan başka yardım edecek bir güç olmadığını yalnızca kendini çok çaresiz hissettiği zaman fark edebilmektedir. Ancak sıkıntının sona ermesinden sonra yine Allah'ı unutup eski gafletine dalar. Bu durum Kuran'da şöyle belirtilmiştir:

            İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara Bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider. İşte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir. (Yunus Suresi,12)

            Doğal bir afet, insana ne kadar aciz olduğunu, Allah'ın sonsuz ilim ve kudret sahibi olduğunu, herşeyi kuşattığını, her an herşeyden haberdar olduğunu hatırlatır. İnsan Allah'tan korkması gerektiğini, çünkü O'nun herşeye güç yetirdiğini, her an Allah'ın azabıyla karşılaşabileceğini anlar. Oysa o insan daha önce Allah'ın emir ve yasaklarını göz ardı etmiş ya da sürekli ertelemiştir. Korku içinde olduğu anda kişinin şuuru açılır ve gerçekleri görmeye başlar. Bu tür afetlerin gaflet içindeki insanın gerçekleri görmesini sağlayarak, ahiretini kurtaracak çok büyük hatırlatıcı vazifesi vardır. Fakat, uyarılardan ve belalardan gereken dersi almayan ve samimi iman etmeyen kişiyi biraz rahatlığa ulaştığında gaflet örtüsü tekrar bürür. İnsan yine geçici olan dünyaya sarılarak, Allah'ın varlığını, emir ve yasaklarını göz ardı eder ya da unutur. Gafletten kurtulmak için insanın kendisine tanınan bu fırsatları değerlendirmesi gerekir. Yaşadığı sıkıntıları, daha sonra Allah'ın ona verdiği rahatlığı sık sık düşünüp hemen Rabbimize yönelmelidir.
            Bu tür olayların, Allah'tan birer uyarı olabileceğini ve bunun da büyük bir nimet olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. Allah bu şekilde sonsuz kudretini göstererek insanın gafletten uzaklaşmasına bir yol açar. Ancak insanın, gafletten kurtulmak için kendi başından sıkıntılı bir olay geçmesini beklemesi doğru değildir. Çünkü Allah insanı her an çevresinde meydana gelen olaylarla uyarmaktadır. Örneğin yakınlarının, çevresindekilerin yaşadığı zorlu, sıkıntılı bir olayla, başka bir şehirde ya da ülkede yaşanan doğal afetlerle veya savaşlarla da insanlar uyarılmaktadırlar. Bu uyarıları dikkate alan insan, aynı olayın kendi başına gelebileceğini, Allah'ın üstün gücü karşısında insanların ne kadar aciz ve çaresiz olduklarını düşünür. Bu da gafletten kurtulup, Allah'a yönelmesine sebep olacaktır. Kuran'da Ad kavminin helak edilişi anlatılarak insanlar şöyle uyarılmaktadırlar:

            Ad (halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helak edildiler. (Allah) Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin üzerlerine musallat etti. Öyle ki, o kavmin, orada sanki içi kof hurma kütükleriymiş gibi çarpılıp yere yıkıldığını görürsün. (Hakka Suresi, 6-7)

            Kuran'da verilen helak ve azap örnekleriyle, insanların başkalarının başlarına gelen belalardan ibret alarak Allah'ın sonsuz ilim ve kudreti üzerinde düşünmeleri istenmektedir. Allah'ın gücünü insanlara hatırlatacak birçok örnek günlük hayatta sürekli insanların karşısına çıkar. Fakat insanlar çaresizlik içindeki kimselerin durumlarını sadece üzüntüyle karşılamakla ve onlara acımakla yetinirler. Gördüklerinin aynı zamanda kendilerine bir uyarı olduğunun farkına varmazlar. Oysa insanların acizliklerini ve çaresizliklerini gösteren bu tür durumların tümü, insanlara gaflet perdelerini aralamaları için yapılan açık birer uyarı ve verilen yeni birer fırsattır. Bu fırsatları değerlendirip Allah'a yönelmek insanın gafletten kurtulmasına yardımcı olacaktır. Allah dünya hayatında insanlara verdiği süre içerisinde, doğru yolu görüp iman etmeleri için insanlara, sürekli olarak yeni fırsatlar yaratmakta, onlara imanın güzelliğini, inkar içinde geçen bir hayatın ise karanlık yüzünü göstermektedir. Bir ayette şöyle bildirilir:

            Onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa, hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki: "Bekleyin, biz de şüphesiz beklemekteyiz." (Enam Suresi, 158)

            Bir insanın, yukarıdaki ayeti aklından çıkarmaması, samimi olarak cehennemi ve yaptıklarının karşılığının cehennemde azap olabileceğini düşünmesi, samimiyetsizlikten vazgeçmesi, dürüst bir insan olarak yaşamına devam etmesi için vesile olabilir.

  UNUTMAYIN Kİ, AFETLER İNSANLARA ALLAH’I, ÖLÜMÜ, AHİRETİ, DÜNYANIN GEÇİCİLİĞİNİ VE GÜVENSİZLİĞİNİ HATIRLATIRLAR. BU OLAYLAR İNSANLARA ALLAH TARAFINDAN BİR UYARIDIR. BU GERÇEĞİ, YANİ İNSANLARIN ALLAH TARAFINDAN UYARILIP KORKUTULDUĞUNU ANLAMAZLIKTAN GELMEYİN.



 PEYGAMBER EFEN­Dİ­MİZ (SAV)'İN FELAKETLER HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ

Hiçbir felaket sebepsiz değildir. Düşünebilenler için nice hikmetleri vardır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

Günahlar açıktan işlenince, iyi kötü herkes genel bir azaba maruz kalır. (Taberani)

Bir kötülük, (gücü yetenlerce) önlenmezse, Allahu Teala, azabını hepsine umumi kılar. (Hakim)

Eski milletlerden bir kısmına deprem ile azap yapıldı. İyiler de helak oldu. Çünkü günah işlenirken susmuşlar, önlememişlerdi. (Taberani)

Allahu Teala, bir meleğe, bir beldeyi yıkmasını emreder. O melek, bu beldede hiç günah işlemeyen bir zatın da olduğunu bildirince, Cenab-ı Hak, "Belde halkı ile onu da alt üst et! Çünkü o zat, günah işleyenlere yüzünü ekşitmemiştir" buyurdu. (Beyheki)

Peygamber efendimize, (İçinde iyilerin de bulunduğu bir ülke helak olur mu?) dendi. Cevabında, (Evet günah işlenirken, iyiler sükut ederse, hepsi helak olur.) buyurdu. (Bezzar)

Bir yerde, zina ve riba (faiz) çoğalırsa, o yerin halkı, belaya maruz kalır. (Hakim)

Zina yaygınlaşınca yeryüzünde zelzeleler meydana gelir. (et-Tehzib, 3/148/318)

Ümmetimde depremler olur, binlerce kişi ölür. Allah, bunu iyilere öğüt, müminlere rahmet, kafirlere ise azap kılar. (İ.Asâkir)

Ümmetim için depremler günahlarına kefaret olur. (Hakim)