14 Ocak 2014 Salı

ZAMANINIZIN ÇOK KIYMETLİ OLDUĞUNU UNUTMAYIN

                           

            Bazı insanlar gerçek amaçları olan Allah'ın rızası yerine kendilerine birtakım dünyevi amaçlar edindikleri için, dünya nimetleriyle tutkulu bir oyalanma içine girmişlerdir. Tüm bunlar onları her geçen gün Allah'tan daha da uzaklaştırmakta ve daha da şiddetli bir şekilde dünyaya bağlamaktadır. Allah'ın rızasını kazanma çabası içerisinde olmadıkları ve ahirette hesap vereceklerini düşünmedikleri için Allah'ın dünya hayatında kendilerine verdiği kısıtlı süreyi hiç düşünmeden boş işler için harcayabilmektedirler. Örneğin yapacak bir işi olmayan kimse gün boyunca penceresinden bakarak evinin önünden geçen insanları seyreder, okuduğu dergileri defalarca yeniden karıştırır, komşularının dedikodusunu yapar, faydası olmayan televizyon programlarını seyreder, internet veya bilgisayar oyunlarıyla boşa vakit geçirir, kendisiyle ve etrafındaki insanlarla uğraşıp durur. Kimileri ise kafelerde oturarak, kimi sahilde, çarşılarda, parklarda dolaşarak, kimi ise evinde uyuyarak, televizyon seyrederek vakit öldürmektedir. Her gün bir önceki günün aynısı olmakta, böylece bu insanların hepsi birer birer ölümü bekler hale gelmektedirler. Böyle bir kişi, sabah gözlerini açtığı zaman, bugünün de diğer günlerden bir farkı olmadığını düşünür. Ne var ki beklendiği gibi bundan şikayetçi de değildir. Çünkü onun yaşadığı her günün hedefi, sadece ölmeden 'ertesi güne geçebilmek'tir. Değerli vaktini Allah'ın rızasını kazanacağı işlere harcayacağı yerde, kendisine ve çevresine fayda sağlamayan boş işlere harcar. Kendisine sorulacak olsa, 'yapacak bir işinin olmadığını, bu şekilde vakit geçirip oyalandığını veya bunların hoşuna gittiğini' söyleyebilir. Ama aslında kendisi de içinde bulunduğu vahim durumun, hayatının boş ve anlamsız bir oyalanma halini aldığının farkındadır.
            Her insana dünyada verilmiş bir zaman vardır, bu herkesin bildiği ancak üzerinde detaylı düşünmediği gerçektir. Bir kutunun içine doldurulmuş taşların birer birer alınmasıyla birlikte kutunun boş kalması gibi insanın yaşamı da zamanla tükenir. Bu kesin bir gerçek olmasına rağmen birçok insan zaman üzerinde düşünme ihtiyacı hissetmez, zamanı iyi değerlendirmek ise böyle kişilerin aklına bile gelmez.
            Ölüm kendilerine gelince hemen şuurları açılan ve dünyadaki yaşamlarına geri dönerek salih amellerde bulunmak isteyen insanlar hayatları boyunca zamanı, hiç düşünmeden, kaygısızca bol bol harcayan hatta belki de daha bir gün öncesine kadar 'vakit öldürmeye' çalışan insanlardır. Yaratılış amaçlarını göz ardı ederek bir ömrü Allah'a kulluktan uzak geçirmiş, yemek yiyip, uyuyarak, gündelik işlerine bakarak sadece yaşamayı amaç haline getirmişlerdir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Çoğu insanlar, iki nimete aldanırlar. Bu nimetler sağlık ve zamandır.” (Buhari) Çünkü onlar, bu nimetleri kalıcı zannederler, bu yüzden de onlarla ahiret ameli hazırlamak için acele etmezler. Sonra, beklemedikleri bir anda bu nimetleri kaybederler.
            Unutmamak gerekir ki, dünya hayatının tüm meşgaleleri Allah'ın insanlar için yarattığı imtihanlardır. Olayları bu gözle değerlendirmeyen insanlar için ise durum çok farklıdır. Bu durumda böyle bir kişi için dünya nimetleri, kişiyi Allah'ın rızasını kazanmaktan alıkoyan, onun dünyaya olan sevgisini artırarak boşa vakit harcatan ve bunun sonucunda da sonsuz ahiret hayatını kaybettirmesine neden olan uğraşlar haline gelir. Bu nedenle insan bu konuda çok dikkatli ve itidalli hareket etmelidir. Allah dünya hayatında insanlara imtihan olması için yarattığı nimetleri ve tüm bunlara karşı dikkatli davranılması gerektiğini ayette şöyle bildirmektedir:

            Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır. (Kehf Suresi, 46)
            Başka ayette şöyle buyrulur:

            Gerçekten insan, ziyandadır. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka. (Asr Suresi, 2-3)
            Mümin tek bir anı bile boş bir işle oyalanarak, boş sözlere dalarak geçirmenin büyük bir kayıp olacağının ve bunun, ahirette bir pişmanlık konusu olarak karşısına çıkabileceğinin farkındadır. Bazı insanların ise hayatlarında böyle bir ayrım yoktur. Aksine onlar yanlış bir bakış açısıyla; zaman öldürmekte, boş yazışmalarda, boş oturmakta, boş konuşmalarda hiçbir mahsur görmezler. Dahası bu boşlukta kendilerince bir keyif duygusu ararlar.
            Mümin bir kişinin hayatı, amacı, ruh hali, tavrı ve tutumu bu tarzda yaşayan insanlardan çok farklıdır. Dolayısıyla böyle bir ortama asla uyum sağlamaz. Boş ortam ve konuşmalarla karşılaştığında ruh kalitesinden, tavır kalitesinden ödün vermez. Son derece nezih bir tavırla uzaklaşır. Kuran'da bir müminin "boş söz"le karşılaştığındaki tavrı ayetlerde şöyle haber verilir:

'Boş ve yararsız olan sözü' işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: "Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin yapıp-ettikleriniz sizindir; size selam olsun, biz cahilleri benimsemeyiz" derler. (Kasas Suresi, 55)
"...Boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir." (Furkan Suresi, 72)

            Bir müminin yapması gereken aciliyetli işleri varken, saatlerce boş konu üzerinde konuşmaz. Aynı şekilde bir mümin, yanında Allah'ın dinini anlatabileceği bir insan varken, onunla uzun süre bir spor karşılaşmasında hangi tarafın kazanacağı üzerinde de konuşmaz. Çünkü o anda öncelikli olan, o kişinin Allah'ın varlığını, büyüklüğünü, cennete layık olabilmek ve cehennemden sakınmak için neler yapması gerektiğini öğrenmesidir.
            Kısacası mümin, dinin ve Müslümanların menfaatini ilgilendirmeyen konularda ne uzun süreli bir konuşmaya dalar, ne de bu konulara gereğinden fazla vakit ayırır. Dünyayla ilgili her konuda iyi bir ayrım yaparak, zamanını çok iyi değerlendirir. İçinde bulunduğu anda neyin "boş iş" neyin faydalı şey olduğunu ise vicdanını ve aklını kullanarak ayırt eder ve bu konuda taviz vermez.
            Mümin boş işlerle hiç vakit kaybetmez. Müminin her anı çok doludur. Allah'tan korkan ve O'nun emirlerini titizlikle uygulayan bir mümin daha fazla hayır işleyerek Allah'a daha da yakınlaşmak için sürekli salih amellerde bulunur. Vaktini Allah'ın Kuran'da belirttiği ibadetlerle geçirir. Bir işinden boşaldığı zaman da hemen yeni bir işe yönelir. Sürekli olarak hayır ve güzellik peşindedir. Bu çaba arasında bir kesinti, duraklama, sınır yoktur. Mümin için bir işin tamamlanması yeni bir işin başlaması gerektiğinin bir göstergesidir. Zira mümin dünyada geçirdiği her saniyeyi Allah'ın rızasını kazanmak için çaba harcayarak geçirmesi gerektiğini ve ahirette her anının hesabını vereceğini bilir. Bu nedenle de sadece Allah'ın rızasını kazanabilmek umuduyla her anını Allah'ın en razı olacağını umduğu işleri yaparak geçirir. Allah Kuran’da şöyle emretmektedir:

Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et. Ve yalnızca Rabbine rağbet et. (İnşirah Suresi, 7-8)

                Dünya hayatı çok kısadır. Göz açıp kapayıncaya kadar geçen bu kısa hayat içinde hepimiz imtihan olup ahiretteki asıl yerlerimize gideceğiz. Çabucak geçen bu imtihan içinde ömür dediğimiz sayılı günleri nasıl geçirdiğimiz, bu sınırlı vakti nelerle değerlendirdiğimiz elbette ki çok önemlidir. İnsan dünyada kendisine verilen süreyi çok iyi değerlendirmesi gerekir. Çünkü bu dünyada yaptığı işler sonucunda ahirette sonsuza kadar konaklayacağı yer belirlenecektir. Mümin bu yüzden bütün ömrünü ahirete hazırlık bilinciyle yaşar. Yaptığı her işte, geçirdiği her saat her dakikada Allah’ın rızasını kazanmayı hedefler, Allah’ın Kuran’da öğrettiği ahlak doğrultusunda hareket eder. Dolayısıyla hayır için, iyilik ve güzellik için dolu dolu bir gayret ve koşuşturma içerisindedir. Adeta zamanla yarışır. Çünkü Müslüman’ın kurtuluş gayreti sadece kendine odaklı değildir. Tüm inananların, ulaşabildiği tüm insanların, hatta tüm dünyanın hidayeti ve kurtuluşu için çaba sarf eder. Tebliğ yapar, karşıt inançlarla fikri mücadele yürütür. Manevi yönden de derinliğini artırmak için yollar arar. Bilgisini artırır, gelişmeleri takip eder, bilimle uğraşır, araştırmalar yapar. Sabah gözünü açtığı andan itibaren Allah aşkıyla, Rabbimizin hoşnutluğunu kazanma arzusuyla, ibadet şevkiyle faaliyetlerine başlar. Bu vicdanda ve bu samimiyette bir Müslümanın vaktini boş geçirmesi, boş konuşmalara dalması, boş işlerle oyalanması düşünülemez. BOŞ KAVRAMINDAN KASIT, AMAÇSIZLIK VE FAYDASIZLIKTIR.
            Bir mümin elbette hobileriyle de uğraşır, müzik dinler, film izler, gezer ve eğlenir. Boş vakit geçirmek denince anlatılmak istenen, sanılanın aksine, bunlar değildir. Mümin tüm bunları yaparken cahiliye toplumlarında olduğu gibi gaflet içinde olmaz. Tam aksine yine Allah’a yakınlaşmayı hedefleyen, fikrinde ve zikrinde Allah’ı anan, vicdanını kullanan bir tutum içinde olur. Aklında hep insanlara, dine menfaat sağlayacak hayırlı düşünceler vardır. Ayrıca yaptığı her hareket bir amaç üzerinedir. Daima kendisine Allah'ın hoşnutluğunu en fazla kazandıracak işe yönelir. Boş şeylerden kastedilen, kişinin ne ruhuna, ne bedenine, ne kendine ne de etrafına hiçbir fayda getirmeyen, yaygın deyimiyle zaman öldüren şeylerdir. Bu ayrımı vicdanla, kolayca yapmak mümkündür. Allah Kuran'da Müslümanların bu titizliğini, "Onlar, 'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir." (Müminun Suresi, 3) ayetiyle bildirmiştir. 
            Geçen zamanı insanın geri alması mümkün değildir. Hatalar telafi edilebilir, eskiyen herşey değiştirilebilir ancak kaybedilen zaman, boşa harcanan vakit geri alınamaz. Bu nedenle insan her anında şuurunu açık tutmakla, ne yaptığının tam olarak farkında olmakla yükümlüdür. “10 saniyeden birşey olmaz, 30 saniye kafamı boş bıraksam, 1 dakikadan ne olur ki” demeden her anı çok iyi değerlendirmek esas olandır. Dünya hayatında herkes için belirlenmiş olan kısıtlı zamanda yapılanlar, gösterilen güzel ahlak insanın ahiret hayatındaki yerini belirleyecek bir vesiledir.
            Zamanın bir özelliği de bazı insanların direncini zayıflatan, sabrını tüketen, pasifleştiren konulardan biri olmasıdır. Ancak irade gösterip, karar alan bir kişi bu durumdan hemen kurtulabilir. Zaman dünyada verilen bir nimettir ve insan her nimet gibi zamanı nasıl kullandığından da sorguya çekilecektir. Gün içinde yaptığımız her hareket, söylediğimiz her söz, bütün niyetlerimiz ahiret gününde eksiksiz olarak karşımıza getirilecektir. Bizim çoğunu unuttuğumuz her detay bize hatırlatılacaktır. Allah bu gerçeği inkarcıların durumundan örnek vererek bize şöyle bildirmektedir:

            (Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkarların, onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: "EYVAHLAR BİZE, BU KİTABA NE OLUYOR Kİ, KÜÇÜK BÜYÜK BIRAKMAYIP HERŞEYİ SAYIP-DÖKÜYOR?" YAPIP-ETTİKLERİNİ (ÖNLERİNDE) HAZIR BULMUŞLARDIR. Rabbin hiç kimseye zulmetmez. (Kehf Suresi, 49)
            Her insanın kısıtlı bir yaşam süresi vardır ve insan bu süre içinde Allah tarafından denenmektedir. Bu sürenin ardından ise kişi dünyada seçtiği yola, gösterdiği ahlaka ve tavırlara göre kesin bir karşılık alacak, kazandıkları ile sonsuz hayatı şekillenecektir. Bu, şu anlama gelmektedir: Dünyada nasıl bir yaşam seçtiyse sonsuz yaşamında da onunla karşılık görecek, hatalarını bir daha telafi imkanı bulamayacaktır.
            Bu bilinçle düşünüldüğünde, insanların dünyadaki yaşam sürelerinin ne derece değerli olduğu anlaşılır. Madem her insanın kısa bir sınav süresi vardır ve karşılığını sonsuz yaşamında kesin olarak alacaktır; o halde hiç şüphesiz bu süreyi en akılcı şekilde geçirmelidir. Ve eğer bunu yapmazsa son pişmanlık asla fayda vermeyecektir.
            Ölüm gitgide yaklaşıyor. İster genç olun ister yaşlı, geçen her gün, hatta her dakika ölüme biraz daha yaklaşıyorsunuz. Zamana karşı koyamıyor ve ölümün yaklaşmasına bir türlü engel olamıyorsunuz. Almakta olduğunuz önlemlerin hiçbiri sizi ve çevrenizdekileri "geçici" olmaktan alıkoyamıyor. Dünyadaki herşey gibi siz de yaşamınızı sona erdirecek güne doğru ilerliyorsunuz. Dünyada bulunduğunuz sürece ahirete yönelik bir sınav yaşamakta ve bu konuda gösterdiğiniz çabayla denenmektesiniz. Dünya hayatı Allah’ın bizleri sınamak ve eğitmek için yarattığı geçici bir süredir. Dünyada size verilen süre içinde ahirete yönelik en fazla kazancı sağlamakla yükümlüsünüz. Bediüzzaman’ın da söylediği gibi dünya iman eden insanlar için “seyyar bir ticarethane ve kısa bir müddet için yol üstünde kurulmuş bir pazardır.“ Yani bir insan burada çok karlı bir ticaret yapabilir ve ahirette sonsuza kadar bu dünyada kazandığı ecirlerin karşılığını yaşayabilir.
            Ahiretteki sermayeniz, yalnızca ömrünüzdür. Bu sermayeniz, o kadar kıymetlidir ki, her çıkan nefesiniz, hiçbir şeyle tekrar ele geçemez ve nefesleriniz sayılıdır, azalmaktadır. Ömrünüz bitince, ticaretiniz sona erer. Ticarete sarılın ki, vaktiniz azdır. Günleriniz, o kadar kıymetlidir ki, eceliniz gelince, bir gün izin isteseniz de ele geçemez. Bugün, bu nimet elinizdedir. Çok dikkat edin ve bu büyük sermayeyi elinizden kaçırmayın. Sonra pişman olmanız fayda vermez. Bugün, ecelinizin geldiğini, şimdi, o günde bulunduğunuzu farz edin. O halde, bugününüzü elden kaçırmanızdan, bununla saadete kavuşmamanızdan daha büyük ziyan olur mu? Her an ölecekmiş gibi Allah’ın emirlerini yerine getiriniz ve haramlardan kaçınız. Ayette şöyle buyrulur:

Sizden birinize ölüm gelip de: "Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam" demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Oysa Allah, kendi eceli gelmiş bulunan hiçbir kimseyi kesinlikle ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Münafıkun Suresi, 10-11)

            Allah'ın size deneme amaçlı verdiği dünya nimetlerine tutkuyla bağlanıp bu değerli vakti ahirette size hiçbir fayda getirmeyecek anlamsız ve boş işlerle harcamayın. Bir daha asla elde edemeyeceğiniz bu 'yaşamı' israf etmeyin. Allah herkese, öğüt alabileceği kadar bir zaman tanımıştır. Ancak bu süre dünya hayatıyla sınırlıdır. Yani hataların telafisi samimiyetle yapıldığı takdirde ancak dünyada mümkündür. Ölümle birlikte ise artık telafi imkanı ortadan kalkacak ve bir pişmanlık başlayacaktır. Allah'ın kendisine tanıdığı süreyi hiçbir değeri olmayan işlerle sorumsuzca tüketenler ahirette çok büyük bir pişmanlık yaşayacaklardır. Kendilerine o gün şöyle denilecektir:

Size orada (dünyada) öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? (Fatır Suresi, 37)

            Yaşadığımız her saniye, bizleri ya cennete veya cehenneme yaklaştırmaktadır. Allah insanları şöyle uyarır:

Ey iman edenler, Allah'tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine baksın. Allah'tan korkun. Hiç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Haşr Suresi, 18)
            Dünyada kendisine verilmiş kısıtlı süreyi boşa harcayan her insanın, cehennem azabını hak edeceğini sakın unutmayın. Dünyada bulunuşunun gerçek amacını anlamazlıktan gelmek, insanı, sonu cehennemle bitecek çıkmaz bir yola sürükler. Öyleyse insanın yapması gereken, gerçekleri gözardı ederek kendisini kandırmayı bir kenara bırakması ve Allah'ın kendisine dünyada tanıdığı süreyi en iyi şekilde değerlendirmesidir. Dolayısıyla, düşünmekten kaçmak, hiçbir şekilde çözüm değildir.
            Boşa geçirilen, kaybedilen her an aslında büyük bir güzellik de kaybedilmiş olur. Belki kişi o an çok isabetli hatta kimi zaman uyanıkça davrandığını düşünebilir, düşünmemekle, ağır hareket etmekle isabetli davrandığını zannedebilir. Oysa bu çok büyük bir zarardır. Her anında sevap kazanabileceği kendisine ve insanlara faydalı olacağı anları boşa harcamış, hiç geri alamayacağı şekilde zaman kaybetmiştir.
            İnsanın hızla gelip geçen dünyada yaşadığı her an çok kıymetlidir ve asla boş işlerle, boş konuşmalarla, boş korkularla, faydasız kuruntularla bu "belirlenmiş" süre geçirilmemelidir. Faydasız geçen her saniye insan ömrü için bir kayıptır. İnsan daima olumlu düşünmeli, var oluş gayesine uygun bir çaba içinde olmalıdır. İşte böyle bir çaba gösteren kişi, Allah’ın dilemesiyle dünyada ve ahirette güzellik bulur.
            İnsan dünya hayatındaki -ahireti için çok değerli olan- her gününü, her saatini, hatta her dakikasını ve saniyesini çok iyi değerlendirmelidir. Allah bizi dünyadan istediği an çıkartabilir yani dilediği an canımızı alabilir. İnsanın yapması gereken bu süre dolmadan önce elinden geleni yapıp Allah'ın sevgisini kazanmaya çalışmaktır.
            Geçen günleri geri getirmek mümkün değildir. Yarını yaşayacağımıza dair bir garantimiz de yoktur. Gün bugün; saat bu saat; an bu andır. İnsan ancak içinde bulunduğu anı değerlendirme imkanına sahiptir. İnsan içinde bulunduğu anı fırsat bilerek ahiret için hazırlık yapmak durumundadır. Ömür su gibi akıp gitmektedir. İnsan her an ölüme yaklaşmaktadır. Ahiret hazırlığı için tanınan süre geçip tükenmektedir. Bu gerçekleri bilen insan, kulluk görevlerini doğmama ihtimali olan bir güne bırakmaz. Dünyanın Allah’ın rızasını kazanmak için çalışma, ahiretin ise hesap verme yeri olduğunun bilincinde olur. Dünya arkasını çevirerek yel gibi esip gitmekte, ahiret de ona karşı aynı süratle gelmektedir. Dünya hayatının ölümle sona ereceğini bilen, ölümün sonsuz bir hayatın başlangıcı olduğuna inanan bir insanın sonsuz hayatı kazanmak için hazırlık yapma ihtiyacı duymaması düşünülemez. Bir gün mutlaka bu hayata veda edeceğini bilen insan ölüm ötesi hayata hazırlıklı olmalı, ebedi hayatının sermayesini kazanacağı yer olan dünyada yaşadığı zaman dilimini çok iyi değerlendirmelidir.
            Unutmayalım ki ölüm her insana yakındır. Şu an dünyada imtihanımız devam ederken, imkanımız varken Allah’ın verdiği süreyi, bu günleri, geceleri çok iyi değerlendirelim. Zamanı israf etmeyelim. Hep hayırla ve güzellikle dolu dolu geçirelim. Güneş her gün Allah’ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmamız için yeni bir fırsat olarak doğmaktadır. Tüm imkanlar önümüze bunun için serilmektedir. Bu hayati gerçeği görelim ve boş şeylerden tümüyle yüzçevirelim.

Peygamber Efen­di­miz (S.A.V) şunları buyurmuştur:

 Beş şeyden önce beş şeyin kıymetini bil! İhtiyarlıktan önce gençliğin, hastalıktan önce sağlığın, meşguliyetten önce boş vaktin, fakirlikten önce zenginliğin ve ölümden önce hayatın kıymetini bil! (Ebu Nuaym)
''Ademoğluna kıyamet günü şunlar sorulmadıkça asla yerinden ayrılmaz:
Ömrünü nerede ve ne şekilde geçirdiğinden
İlmi ile ne yaptığından
Malını nerede kazanıp nereye harcadığından ve
Bedenini nerede yıprattığından” (Taberani)
“İki günü eşit olan ziyandadır” (Beyheki)
“Çoğu insanlar, iki nimete aldanırlar. Bu nimetler sağlık ve zamandır.” (Buhari)