Bazı
insanlar gerçek amaçları olan Allah'ın rızası yerine kendilerine birtakım
dünyevi amaçlar edindikleri için, dünya nimetleriyle tutkulu bir oyalanma içine
girmişlerdir. Tüm bunlar onları her geçen gün Allah'tan daha da uzaklaştırmakta
ve daha da şiddetli bir şekilde dünyaya bağlamaktadır. Allah'ın rızasını
kazanma çabası içerisinde olmadıkları ve ahirette hesap vereceklerini
düşünmedikleri için Allah'ın dünya hayatında kendilerine verdiği kısıtlı süreyi
hiç düşünmeden boş işler için harcayabilmektedirler. Örneğin yapacak bir işi
olmayan kimse gün boyunca penceresinden bakarak evinin önünden geçen insanları
seyreder, okuduğu dergileri defalarca yeniden karıştırır, komşularının
dedikodusunu yapar, faydası olmayan televizyon programlarını seyreder, internet
veya bilgisayar oyunlarıyla boşa vakit geçirir, kendisiyle ve etrafındaki
insanlarla uğraşıp durur. Kimileri ise kafelerde oturarak, kimi sahilde,
çarşılarda, parklarda dolaşarak, kimi ise evinde uyuyarak, televizyon
seyrederek vakit öldürmektedir. Her gün bir önceki günün aynısı olmakta,
böylece bu insanların hepsi birer birer ölümü bekler hale gelmektedirler. Böyle
bir kişi, sabah gözlerini açtığı zaman, bugünün de diğer günlerden bir farkı
olmadığını düşünür. Ne var ki beklendiği gibi bundan şikayetçi de değildir.
Çünkü onun yaşadığı her günün hedefi, sadece ölmeden 'ertesi güne
geçebilmek'tir. Değerli vaktini Allah'ın rızasını kazanacağı işlere harcayacağı
yerde, kendisine ve çevresine fayda sağlamayan boş işlere harcar. Kendisine
sorulacak olsa, 'yapacak bir işinin olmadığını, bu şekilde vakit geçirip
oyalandığını veya bunların hoşuna gittiğini' söyleyebilir. Ama aslında kendisi
de içinde bulunduğu vahim durumun, hayatının boş ve anlamsız bir oyalanma
halini aldığının farkındadır.
Her insana dünyada verilmiş bir
zaman vardır, bu herkesin bildiği ancak üzerinde detaylı düşünmediği gerçektir.
Bir kutunun içine doldurulmuş taşların birer birer alınmasıyla birlikte kutunun
boş kalması gibi insanın yaşamı da zamanla tükenir. Bu kesin bir gerçek
olmasına rağmen birçok insan zaman üzerinde düşünme ihtiyacı hissetmez, zamanı
iyi değerlendirmek ise böyle kişilerin aklına bile gelmez.
Ölüm kendilerine gelince hemen
şuurları açılan ve dünyadaki yaşamlarına geri dönerek salih amellerde bulunmak
isteyen insanlar hayatları boyunca zamanı, hiç düşünmeden, kaygısızca bol bol
harcayan hatta belki de daha bir gün öncesine kadar 'vakit öldürmeye' çalışan
insanlardır. Yaratılış amaçlarını göz ardı ederek bir ömrü Allah'a kulluktan
uzak geçirmiş, yemek yiyip, uyuyarak, gündelik işlerine bakarak sadece yaşamayı
amaç haline getirmişlerdir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Çoğu
insanlar, iki nimete aldanırlar. Bu nimetler sağlık ve zamandır.” (Buhari)
Çünkü onlar, bu nimetleri kalıcı zannederler, bu yüzden de onlarla ahiret ameli
hazırlamak için acele etmezler. Sonra, beklemedikleri bir anda bu nimetleri
kaybederler.
Unutmamak gerekir ki, dünya
hayatının tüm meşgaleleri Allah'ın insanlar için yarattığı imtihanlardır.
Olayları bu gözle değerlendirmeyen insanlar için ise durum çok farklıdır. Bu
durumda böyle bir kişi için dünya nimetleri, kişiyi Allah'ın rızasını
kazanmaktan alıkoyan, onun dünyaya olan sevgisini artırarak boşa vakit harcatan
ve bunun sonucunda da sonsuz ahiret hayatını kaybettirmesine neden olan
uğraşlar haline gelir. Bu nedenle insan bu konuda çok dikkatli ve itidalli
hareket etmelidir. Allah dünya hayatında insanlara imtihan olması için
yarattığı nimetleri ve tüm bunlara karşı dikkatli davranılması gerektiğini
ayette şöyle bildirmektedir:
Mal
ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar'
ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından
da daha hayırlıdır. (Kehf Suresi, 46)
Başka
ayette şöyle buyrulur:
Gerçekten
insan, ziyandadır. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine
hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka. (Asr Suresi,
2-3)
Mümin
tek bir anı bile boş bir işle oyalanarak, boş sözlere dalarak geçirmenin büyük
bir kayıp olacağının ve bunun, ahirette bir pişmanlık konusu olarak karşısına
çıkabileceğinin farkındadır. Bazı insanların ise hayatlarında böyle bir ayrım
yoktur. Aksine onlar yanlış bir bakış açısıyla; zaman öldürmekte, boş
yazışmalarda, boş oturmakta, boş konuşmalarda hiçbir mahsur görmezler. Dahası
bu boşlukta kendilerince bir keyif duygusu ararlar.
Mümin bir kişinin hayatı, amacı, ruh
hali, tavrı ve tutumu bu tarzda yaşayan insanlardan çok farklıdır. Dolayısıyla
böyle bir ortama asla uyum sağlamaz. Boş ortam ve konuşmalarla karşılaştığında
ruh kalitesinden, tavır kalitesinden ödün vermez. Son derece nezih bir tavırla
uzaklaşır. Kuran'da bir müminin "boş söz"le karşılaştığındaki tavrı
ayetlerde şöyle haber verilir:
'Boş ve yararsız olan sözü' işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve:
"Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin yapıp-ettikleriniz sizindir; size
selam olsun, biz cahilleri benimsemeyiz" derler. (Kasas Suresi, 55)
"...Boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak
geçenlerdir." (Furkan Suresi, 72)
Bir müminin yapması gereken aciliyetli
işleri varken, saatlerce boş konu üzerinde konuşmaz. Aynı şekilde bir mümin,
yanında Allah'ın dinini anlatabileceği bir insan varken, onunla uzun süre bir
spor karşılaşmasında hangi tarafın kazanacağı üzerinde de konuşmaz. Çünkü o
anda öncelikli olan, o kişinin Allah'ın varlığını, büyüklüğünü, cennete layık
olabilmek ve cehennemden sakınmak için neler yapması gerektiğini öğrenmesidir.
Kısacası mümin, dinin ve
Müslümanların menfaatini ilgilendirmeyen konularda ne uzun süreli bir konuşmaya
dalar, ne de bu konulara gereğinden fazla vakit ayırır. Dünyayla ilgili her
konuda iyi bir ayrım yaparak, zamanını çok iyi değerlendirir. İçinde bulunduğu
anda neyin "boş iş" neyin faydalı şey olduğunu ise vicdanını ve aklını
kullanarak ayırt eder ve bu konuda taviz vermez.
Mümin boş işlerle hiç vakit
kaybetmez. Müminin her anı çok doludur. Allah'tan korkan ve O'nun emirlerini
titizlikle uygulayan bir mümin daha fazla hayır işleyerek Allah'a daha da
yakınlaşmak için sürekli salih amellerde bulunur. Vaktini Allah'ın Kuran'da
belirttiği ibadetlerle geçirir. Bir işinden boşaldığı zaman da hemen yeni bir
işe yönelir. Sürekli olarak hayır ve güzellik peşindedir. Bu çaba arasında bir
kesinti, duraklama, sınır yoktur. Mümin için bir işin tamamlanması yeni bir
işin başlaması gerektiğinin bir göstergesidir. Zira mümin dünyada geçirdiği her
saniyeyi Allah'ın rızasını kazanmak için çaba harcayarak geçirmesi gerektiğini
ve ahirette her anının hesabını vereceğini bilir. Bu nedenle de sadece Allah'ın
rızasını kazanabilmek umuduyla her anını Allah'ın en razı olacağını umduğu
işleri yaparak geçirir. Allah Kuran’da şöyle emretmektedir:
Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam
et. Ve yalnızca Rabbine rağbet et. (İnşirah Suresi, 7-8)
Dünya
hayatı çok kısadır. Göz açıp kapayıncaya kadar geçen bu kısa hayat içinde
hepimiz imtihan olup ahiretteki asıl yerlerimize gideceğiz. Çabucak geçen bu
imtihan içinde ömür dediğimiz sayılı günleri nasıl geçirdiğimiz, bu sınırlı
vakti nelerle değerlendirdiğimiz elbette ki çok önemlidir. İnsan dünyada
kendisine verilen süreyi çok iyi değerlendirmesi gerekir. Çünkü bu dünyada
yaptığı işler sonucunda ahirette sonsuza kadar konaklayacağı yer
belirlenecektir. Mümin bu yüzden bütün ömrünü ahirete hazırlık bilinciyle yaşar.
Yaptığı her işte, geçirdiği her saat her dakikada Allah’ın rızasını kazanmayı
hedefler, Allah’ın Kuran’da öğrettiği ahlak doğrultusunda hareket eder.
Dolayısıyla hayır için, iyilik ve güzellik için dolu dolu bir gayret ve koşuşturma
içerisindedir. Adeta zamanla yarışır. Çünkü Müslüman’ın kurtuluş gayreti sadece
kendine odaklı değildir. Tüm inananların, ulaşabildiği tüm insanların, hatta
tüm dünyanın hidayeti ve kurtuluşu için çaba sarf eder. Tebliğ yapar, karşıt
inançlarla fikri mücadele yürütür. Manevi yönden de derinliğini artırmak için
yollar arar. Bilgisini artırır, gelişmeleri takip eder, bilimle uğraşır,
araştırmalar yapar. Sabah gözünü açtığı andan itibaren Allah aşkıyla,
Rabbimizin hoşnutluğunu kazanma arzusuyla, ibadet şevkiyle faaliyetlerine
başlar. Bu vicdanda ve bu samimiyette bir Müslümanın vaktini boş geçirmesi, boş
konuşmalara dalması, boş işlerle oyalanması düşünülemez. BOŞ KAVRAMINDAN KASIT, AMAÇSIZLIK VE FAYDASIZLIKTIR.
Bir
mümin elbette hobileriyle de uğraşır, müzik dinler, film izler, gezer ve
eğlenir. Boş vakit geçirmek denince anlatılmak istenen, sanılanın aksine,
bunlar değildir. Mümin tüm bunları yaparken cahiliye toplumlarında olduğu gibi
gaflet içinde olmaz. Tam aksine yine Allah’a yakınlaşmayı hedefleyen, fikrinde
ve zikrinde Allah’ı anan, vicdanını kullanan bir tutum içinde olur. Aklında hep
insanlara, dine menfaat sağlayacak hayırlı düşünceler vardır. Ayrıca yaptığı
her hareket bir amaç üzerinedir. Daima kendisine Allah'ın hoşnutluğunu en fazla
kazandıracak işe yönelir. Boş şeylerden kastedilen, kişinin ne ruhuna, ne
bedenine, ne kendine ne de etrafına hiçbir fayda getirmeyen, yaygın deyimiyle
zaman öldüren şeylerdir. Bu ayrımı vicdanla, kolayca yapmak mümkündür. Allah
Kuran'da Müslümanların bu titizliğini, "Onlar,
'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir." (Müminun Suresi, 3)
ayetiyle bildirmiştir.
Geçen
zamanı insanın geri alması mümkün değildir. Hatalar telafi edilebilir, eskiyen
herşey değiştirilebilir ancak kaybedilen zaman, boşa harcanan vakit geri
alınamaz. Bu nedenle insan her anında şuurunu açık tutmakla, ne yaptığının tam
olarak farkında olmakla yükümlüdür. “10 saniyeden birşey olmaz, 30 saniye
kafamı boş bıraksam, 1 dakikadan ne olur ki” demeden her anı çok iyi
değerlendirmek esas olandır. Dünya hayatında herkes için belirlenmiş olan
kısıtlı zamanda yapılanlar, gösterilen güzel ahlak insanın ahiret hayatındaki
yerini belirleyecek bir vesiledir.
Zamanın
bir özelliği de bazı insanların direncini zayıflatan, sabrını tüketen,
pasifleştiren konulardan biri olmasıdır. Ancak irade gösterip, karar alan bir
kişi bu durumdan hemen kurtulabilir. Zaman dünyada verilen bir nimettir ve
insan her nimet gibi zamanı nasıl kullandığından da sorguya çekilecektir. Gün
içinde yaptığımız her hareket, söylediğimiz her söz, bütün niyetlerimiz ahiret
gününde eksiksiz olarak karşımıza getirilecektir. Bizim çoğunu unuttuğumuz her
detay bize hatırlatılacaktır. Allah bu gerçeği inkarcıların durumundan örnek
vererek bize şöyle bildirmektedir:
(Önlerine) Kitap konulmuştur; artık
suçlu-günahkarların, onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını
görürsün. Derler ki: "EYVAHLAR BİZE, BU KİTABA NE OLUYOR Kİ, KÜÇÜK BÜYÜK
BIRAKMAYIP HERŞEYİ SAYIP-DÖKÜYOR?" YAPIP-ETTİKLERİNİ
(ÖNLERİNDE) HAZIR BULMUŞLARDIR. Rabbin hiç kimseye
zulmetmez. (Kehf Suresi, 49)
Her
insanın kısıtlı bir yaşam süresi vardır ve insan bu süre içinde Allah
tarafından denenmektedir. Bu sürenin ardından ise kişi dünyada seçtiği yola,
gösterdiği ahlaka ve tavırlara göre kesin bir karşılık alacak, kazandıkları ile
sonsuz hayatı şekillenecektir. Bu, şu anlama gelmektedir: Dünyada nasıl bir
yaşam seçtiyse sonsuz yaşamında da onunla karşılık görecek, hatalarını bir daha
telafi imkanı bulamayacaktır.
Bu
bilinçle düşünüldüğünde, insanların dünyadaki yaşam sürelerinin ne derece
değerli olduğu anlaşılır. Madem her insanın kısa bir sınav süresi vardır ve
karşılığını sonsuz yaşamında kesin olarak alacaktır; o halde hiç şüphesiz bu
süreyi en akılcı şekilde geçirmelidir. Ve eğer bunu yapmazsa son pişmanlık asla
fayda vermeyecektir.
Ölüm gitgide yaklaşıyor. İster genç olun
ister yaşlı, geçen her gün, hatta her dakika ölüme biraz daha yaklaşıyorsunuz.
Zamana karşı koyamıyor ve ölümün yaklaşmasına bir türlü engel olamıyorsunuz.
Almakta olduğunuz önlemlerin hiçbiri sizi ve çevrenizdekileri "geçici"
olmaktan alıkoyamıyor. Dünyadaki herşey gibi siz de yaşamınızı sona erdirecek
güne doğru ilerliyorsunuz. Dünyada bulunduğunuz sürece ahirete yönelik bir
sınav yaşamakta ve bu konuda gösterdiğiniz çabayla denenmektesiniz. Dünya
hayatı Allah’ın bizleri sınamak ve eğitmek için yarattığı geçici bir süredir.
Dünyada size verilen süre içinde ahirete yönelik en fazla kazancı sağlamakla
yükümlüsünüz. Bediüzzaman’ın da söylediği gibi dünya iman eden insanlar için
“seyyar bir ticarethane ve kısa bir müddet için yol üstünde kurulmuş bir
pazardır.“ Yani bir insan burada çok karlı bir ticaret yapabilir ve ahirette
sonsuza kadar bu dünyada kazandığı ecirlerin karşılığını yaşayabilir.
Ahiretteki
sermayeniz, yalnızca ömrünüzdür. Bu sermayeniz, o kadar kıymetlidir ki, her
çıkan nefesiniz, hiçbir şeyle tekrar ele geçemez ve nefesleriniz sayılıdır,
azalmaktadır. Ömrünüz bitince, ticaretiniz sona erer. Ticarete sarılın ki,
vaktiniz azdır. Günleriniz, o kadar kıymetlidir ki, eceliniz gelince, bir gün
izin isteseniz de ele geçemez. Bugün, bu nimet elinizdedir. Çok dikkat edin ve
bu büyük sermayeyi elinizden kaçırmayın. Sonra pişman olmanız fayda vermez.
Bugün, ecelinizin geldiğini, şimdi, o günde bulunduğunuzu farz edin. O halde,
bugününüzü elden kaçırmanızdan, bununla saadete kavuşmamanızdan daha büyük
ziyan olur mu? Her an ölecekmiş gibi Allah’ın emirlerini yerine getiriniz ve
haramlardan kaçınız. Ayette şöyle buyrulur:
Sizden
birinize ölüm gelip de: "Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar
geciktirsen ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam" demezden
önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Oysa Allah, kendi eceli
gelmiş bulunan hiçbir kimseyi kesinlikle ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan
haberdardır. (Münafıkun Suresi, 10-11)
Allah'ın
size deneme amaçlı verdiği dünya nimetlerine tutkuyla bağlanıp bu değerli vakti
ahirette size hiçbir fayda getirmeyecek anlamsız ve boş işlerle harcamayın. Bir
daha asla elde edemeyeceğiniz bu 'yaşamı' israf etmeyin. Allah herkese, öğüt
alabileceği kadar bir zaman tanımıştır. Ancak bu süre dünya hayatıyla
sınırlıdır. Yani hataların telafisi samimiyetle yapıldığı takdirde ancak
dünyada mümkündür. Ölümle birlikte ise artık telafi imkanı ortadan kalkacak ve
bir pişmanlık başlayacaktır. Allah'ın kendisine tanıdığı süreyi hiçbir değeri
olmayan işlerle sorumsuzca tüketenler ahirette çok büyük bir pişmanlık
yaşayacaklardır. Kendilerine o gün şöyle denilecektir:
Size
orada (dünyada) öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi?
(Fatır Suresi, 37)
Yaşadığımız
her saniye, bizleri ya cennete veya cehenneme yaklaştırmaktadır. Allah
insanları şöyle uyarır:
Ey iman
edenler, Allah'tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine baksın.
Allah'tan korkun. Hiç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Haşr
Suresi, 18)
Dünyada kendisine
verilmiş kısıtlı süreyi boşa harcayan her insanın, cehennem azabını hak
edeceğini sakın unutmayın. Dünyada bulunuşunun gerçek amacını anlamazlıktan
gelmek, insanı, sonu cehennemle bitecek çıkmaz bir yola sürükler. Öyleyse
insanın yapması gereken, gerçekleri gözardı ederek kendisini kandırmayı bir
kenara bırakması ve Allah'ın kendisine dünyada tanıdığı süreyi en iyi şekilde
değerlendirmesidir. Dolayısıyla, düşünmekten kaçmak, hiçbir şekilde çözüm
değildir.
Boşa
geçirilen, kaybedilen her an aslında büyük bir güzellik de kaybedilmiş olur.
Belki kişi o an çok isabetli hatta kimi zaman uyanıkça davrandığını düşünebilir,
düşünmemekle, ağır hareket etmekle isabetli davrandığını zannedebilir. Oysa bu
çok büyük bir zarardır. Her anında sevap kazanabileceği kendisine ve insanlara
faydalı olacağı anları boşa harcamış, hiç geri alamayacağı şekilde zaman
kaybetmiştir.
İnsanın
hızla gelip geçen dünyada yaşadığı her an çok kıymetlidir ve asla boş işlerle,
boş konuşmalarla, boş korkularla, faydasız kuruntularla bu
"belirlenmiş" süre geçirilmemelidir. Faydasız geçen her saniye insan
ömrü için bir kayıptır. İnsan daima olumlu düşünmeli, var oluş gayesine uygun
bir çaba içinde olmalıdır. İşte böyle bir çaba gösteren kişi, Allah’ın
dilemesiyle dünyada ve ahirette güzellik bulur.
İnsan
dünya hayatındaki -ahireti için çok değerli olan- her gününü, her saatini,
hatta her dakikasını ve saniyesini çok iyi değerlendirmelidir. Allah bizi
dünyadan istediği an çıkartabilir yani dilediği an canımızı alabilir. İnsanın
yapması gereken bu süre dolmadan önce elinden geleni yapıp Allah'ın sevgisini
kazanmaya çalışmaktır.
Geçen
günleri geri getirmek mümkün değildir. Yarını yaşayacağımıza dair bir
garantimiz de yoktur. Gün bugün; saat bu saat; an bu andır. İnsan ancak içinde
bulunduğu anı değerlendirme imkanına sahiptir. İnsan içinde bulunduğu anı
fırsat bilerek ahiret için hazırlık yapmak durumundadır. Ömür su gibi akıp
gitmektedir. İnsan her an ölüme yaklaşmaktadır. Ahiret hazırlığı için tanınan
süre geçip tükenmektedir. Bu gerçekleri bilen insan, kulluk görevlerini doğmama
ihtimali olan bir güne bırakmaz. Dünyanın Allah’ın rızasını kazanmak için
çalışma, ahiretin ise hesap verme yeri olduğunun bilincinde olur. Dünya
arkasını çevirerek yel gibi esip gitmekte, ahiret de ona karşı aynı süratle
gelmektedir. Dünya hayatının ölümle sona ereceğini bilen, ölümün sonsuz bir
hayatın başlangıcı olduğuna inanan bir insanın sonsuz hayatı kazanmak için
hazırlık yapma ihtiyacı duymaması düşünülemez. Bir gün mutlaka bu hayata veda
edeceğini bilen insan ölüm ötesi hayata hazırlıklı olmalı, ebedi hayatının
sermayesini kazanacağı yer olan dünyada yaşadığı zaman dilimini çok iyi
değerlendirmelidir.
Unutmayalım
ki ölüm her insana yakındır. Şu an dünyada imtihanımız devam ederken, imkanımız
varken Allah’ın verdiği süreyi, bu günleri, geceleri çok iyi değerlendirelim.
Zamanı israf etmeyelim. Hep hayırla ve güzellikle dolu dolu geçirelim. Güneş
her gün Allah’ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmamız için yeni bir
fırsat olarak doğmaktadır. Tüm imkanlar önümüze bunun için serilmektedir. Bu
hayati gerçeği görelim ve boş şeylerden tümüyle yüzçevirelim.
Peygamber
Efendimiz (S.A.V) şunları buyurmuştur:
Beş şeyden önce
beş şeyin kıymetini bil! İhtiyarlıktan önce gençliğin, hastalıktan önce
sağlığın, meşguliyetten önce boş vaktin, fakirlikten önce zenginliğin ve
ölümden önce hayatın kıymetini bil! (Ebu Nuaym)
''Ademoğluna kıyamet günü şunlar sorulmadıkça asla
yerinden ayrılmaz:
Ömrünü nerede ve ne şekilde geçirdiğinden
İlmi ile ne yaptığından
Malını nerede kazanıp nereye harcadığından ve
Bedenini nerede yıprattığından” (Taberani)
“İki günü eşit olan ziyandadır” (Beyheki)
Ömrünü nerede ve ne şekilde geçirdiğinden
İlmi ile ne yaptığından
Malını nerede kazanıp nereye harcadığından ve
Bedenini nerede yıprattığından” (Taberani)
“İki günü eşit olan ziyandadır” (Beyheki)
“Çoğu insanlar, iki nimete aldanırlar. Bu nimetler sağlık
ve zamandır.” (Buhari)