İnsan, yeryüzünde bulunduğu sürece ahirete yönelik bir sınav yaşamakta ve
bu konuda gösterdiği çabayla denenmektedir. Hayat, gerçekte Allah'ın bizleri
sınamak ve eğitmek için yarattığı geçici bir süredir. İnsan bu süre boyunca
düşünmek, böylece Rabbimizi tanımak, O'nun hükümlerine uymak ve sadece O'nun
rızasını aramakla sorumludur. Bunun yanında bu imtihan hayatı boyunca başına
gelen herşeye en güzeliyle karşılık vermek, sabretmek ve güzel ahlak
göstermekle yükümlüdür. Herşeyin Rabbimizden gelen bir deneme olduğunu bilmek,
bunlardan zevk almak, karşılaştığı her olayı neşe ve şevkle karşılamak ise,
dünyadaki imtihanın müminlere has olan bir sırrıdır. Şüphesiz bu sırrı kavrayan
ve tüm yaşamını denendiğinin bilincinde olarak geçiren insanlar, asla son
bulmayacak ve tükenmeyecek olan bir kazanç elde edeceklerdir.
İnsan zenginken fakir düşebilir, başarılı olduğu bir konuda ummadığı bir
başarısızlıkla karşılaşabilir, sevdiği bir insanı yitirebilir, hastalanabilir,
sakat kalabilir… Ama bunların hepsi bu kişi için bir denemedir ve Allah böyle
denemelere sabreden kullarını sonsuz bir güzellikle müjdelemiştir. İşte burada
insana düşen vicdanının sesini dinlemek ve Allah’ın kendisini denemeden
geçirdiğini hiçbir şekilde unutmamaktır.
Allah Kuran'da tarih boyunca değişmeyen bazı kanunların varlığından söz
etmiştir. İnananların zorluk ve sıkıntılarla karşılaşmaları, inkarcıların
baskılarına maruz kalmaları, ama inkarcıların bunun sonucunda mutlaka hüsrana
uğramaları da Allah'ın haber verdiği bu kanunlardandır:
Neredeyse seni (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için
tedirgin edeceklerdi; bu durumda kendileri de senden sonra az bir süreden başka
kalamazlar. (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin bir kanunudur.
Kanunumuzda (sünnetimizde) bir değişiklik bulamazsın. (İsra Suresi, 76-77)
İşte bu, dünyada yaşanan imtihanın sırlarından biridir. Kuran'da inkarcı
toplulukların elçilere ve salih müminlere karşı kurdukları tuzaklar ve
yaptıkları zorbalıklarla ilgili pek çok örnek verilmektedir. Firavun'un kavmine
karşı gösterdiği zorbaca muamele de buna bir örnektir. Allah ayetinde bunun
Kendisinden bir deneme olduğunu şu şekilde bildirir:
Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin
elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek
çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan
vardı. (Bakara Suresi, 49)
Allah Kuran'da Müslümanlara karşılaşabilecekleri pek çok olayı önceden
haber vermiştir. Ayrıca Müslümanlara cennete girebilmeleri için mutlaka
geçmiştekilerin başlarına gelenlerle deneneceklerini de bildirmiştir:
Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden
cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz
bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki
müminlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin.
Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır. (Bakara Suresi, 214)
Ayette de belirtildiği gibi inkarcıların
hayrı engellemek için yaptıkları her türlü zorbalık, Müslümanlar için bir
imtihan olmaktadır. İman edenlerin bu zorluklar karşısında gösterdikleri üstün
ahlak, cesaret ve metanet, onların ahiret karşılıklarını ve derecelerini
arttırmaktadır. İşte bu zamanlar, "zor anların Müslümanları" ile
"kolay anların Müslümanları"nın ortaya çıktığı, birbirlerinden
ayrıldıkları zamanlardır. Zor anların Müslümanları üst üste gelen sıkıntılara
ve zorluklara "Biz Allah'a ait
(kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz." (Bakara Suresi, 156) cevabını
verenlerdir.
Allah insanların yeryüzünde bulunuş amaçlarını, ayetlerde şöyle
bildirmiştir:
Ben, cinleri ve
insanları YALNIZCA BANA İBADET ETSİNLER DİYE yarattım. (Zariyat Suresi, 56)
O, AMEL (DAVRANIŞ VE
EYLEM) BAKIMINDAN HANGİNİZİN DAHA İYİ (VE GÜZEL) OLACAĞINI DENEMEK İÇİN ölümü
ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. (Mülk Suresi,
2)
Şüphesiz Biz, yeryüzü
üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; ONLARIN HANGİSİNİN DAHA GÜZEL DAVRANIŞTA
BULUNDUĞUNU DENEYELİM DİYE. (Kehf Suresi, 7)
Şüphesiz Biz insanı,
karmaşık olan bir damla sudan yarattık. ONU DENİYORUZ. Bundan dolayı onu işiten
ve gören yaptık. (İnsan Suresi, 2)
Her nefis ölümü
tadıcıdır. Biz sizi, ŞERLE DE HAYIRLA DA DENEYEREK İMTİHAN EDİYORUZ ve siz,
Bize döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi, 35)
Andolsun, biz sizi
BİRAZ KORKU, AÇLIK VE BİR PARÇA MALLARDAN, CANLARDAN VE ÜRÜNLERDEN EKSİLTMEKLE
imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)
Andolsun,
MALLARINIZLA VE CANLARINIZLA İMTİHAN EDİLECEKSİNİZ ve sizden önce kendilerine
kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici
(sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan
azimdendir. (Al-i İmran Suresi, 186)
Allah, müminlerin sabır yoluyla
deneneceklerini, doğru olanlarla olmayanları birbirinden ayırt edeceğini
ayetlerde şöyle bildirir:
Andolsun, Biz sizden MÜCAHİD
OLANLARLA SABREDENLERİ BİLİNCEYE (BELLİ EDİP ORTAYA ÇIKARINCAYA) KADAR,
DENEYECEĞİZ ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız). (Muhammed Suresi, 31)
Yoksa siz, Allah,
içinizden CEHD EDENLERİ (ÇABA HARCAYANLARI) BELİRTİP-AYIRDETMEDEN VE
SABREDENLERİ DE BELİRTİP-AYIRDETMEDEN cennete gireceğinizi mi sandınız? (Al-i
İmran Suresi, 142)
Allah, MURDAR OLANI,
TEMİZ OLANDAN AYIRDEDİNCEYE KADAR mü'minleri, sizin kendisi üzerinde
bulunduğunuz durumda bırakacak değildir… (Al-i İmran Suresi, 179)
"Eğer bir yara
aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara değmiştir. İşte o günleri Biz onları
insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah'ın İMAN EDENLERİ
BELİRTİP-AYIRMASI ve sizden şahidler (veya şehidler) edinmesi içindir. Allah,
zulmedenleri sevmez" (Al-i İmran Suresi, 140)
Bu konuyla ilgili olarak Kuran'da,
Peygamberimiz döneminde yaşanan şöyle bir olay örnek verilmiştir:
İki topluluğun karşı
karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu,
Allah'ın) MÜ'MİNLERİ AYIRDETMESİ; MÜNAFIKLIK YAPANLARI DA BELİRTMESİ İÇİNDİ…
(Al-i İmran Suresi, 166-167)
Ayetlerde görüldüğü gibi Allah
insanları denemek için yaşamı yaratmış ve insanları dünyaya geçici olarak
yerleştirmiştir. Burada karşımıza çıkan olaylarla bizi denemekte; inkarcıların
ortaya çıkması, inananların kötülüklerden arınması ve cennet ahlakına ulaşması
için hayatı devam ettirmektedir. Yani dünya sadece Allah'ın hoşnutluğunu
kazanabilmeniz için bir sınanma, bir eğitim yeridir. İmtihan dünyası çok
değerlidir. Çünkü eğer kötülükler, sıkıntılar olmasa insandaki bu güzel
özellikler ortaya çıkmayacak, salih olanların üstün ahlakları
belirginleşmeyecek, manevi derecelerinde bir artış olmayacaktır. İşte bu
nedenle sıkıntı olarak görülen tüm olaylar insanın ahlakının güzelleşmesi,
olgunlaşması, manevi olarak derinleşip güçlenmesi, cennetteki derecesinin,
mertebesinin artması için önünde sınırsız bir ufuk açmakta, çok güzel fırsatlar
sunmaktadır.
İnsanın
karşılaştığı zorluklar, sıkıntılar ve musibetlerin sonunda çok büyük
güzellikler ortaya çıkar. Zorluğun ve sıkıntının şiddeti de bunlarla karşı
karşıya kalan kişinin imanının gücünü, ahlakının üstünlüğünü, dirayetini,
vefasını, sadakatini ortaya çıkarmakta ve arkasında imani ve manevi bir
derinliğe ulaşmış, olgun bir karakter bırakmaktadır. Böylece insan üstün
karakterini zaafa uğratan özelliklerden arınmakta, altın gibi bir karakter
ortaya çıkmaktadır.
Sıkıntı
ve musibetlerin başka pek çok hikmetleri vardır. Şiddetli denemelerden
geçirilerek, nefislerinin kötü özelliklerinden sıyrılan inananların bu üstün
ahlakına böylece diğer insanlar da şahit olmaktadır. Müminlerin ihlasları,
haktan yana olan üstün ve erdemli tavırları, bu şiddetli denemeler karşısında
ortaya çıkmakta, yaptıkları hizmetlerin karşılığında hiçbir şahsi beklentileri
olmadığı gözler önüne serilmektedir. Müminlerin gösterdikleri bütün çabanın
sadece ve sadece Allah rızası için olduğunu müminler hakkında kalbinde en çok
şüphe taşıyan kişi dahi tasdik etmekte, halis niyetlerine tüm insanlar şahit
olmaktadır. Bu yönüyle zorluk ve musibetler müminlerin doğru yolda olduklarını
gösteren bir belge hükmüne geçmekte ve müminleri diğer insanlara tanıtmaktadır.
Müminler
hayatlarını Allah’a vakfettikleri için tüm yaşamları boyunca Allah yolunda
sayısız konuyla denenirler. Her biri çok önemlidir ve olgunlukta kıymetli
vesilelerdir. Ruhun olgunluğa ulaşması için Allah tarafından özel olarak
yaratılan aşamalardır. İnsan zorluklarla olgunlaşır, zorluklarla kendisini,
karakterini geliştirir. Her zorluk insanı biraz daha güçlendirir,
sağlamlaştırır. Allah rızası için aşılan her güç durumdan kişi biraz daha
akıllı, biraz daha sabırlı, biraz daha imanlı çıkar.
Hiç
zorluk yaşamayan bir insanın ruh derinliğiyle, çile ve zorlukla yetişen bir
insanın ruh derinliği bir olmaz. Düşünce derinliği, olaylara bakış açısı,
nimetlerden zevk alma gücü çile çekmiş kişilerde daha fazladır. Çünkü çile ve
zorlukla karşılaşan insanın ruhu daha fazla eğitimle karşılaşmıştır, acılar
daha çok akıl kullanma zorunluluğu oluşturmuştur. Bu da doğal bir olgunluk,
konulara karşı itidal geliştirmiştir.
İnanan
bir insan için zorluklar, imtihanlar, güzel bir sabır ile sabredilecek, Allah’a
olan karşılıksız sevgi ve bağlılığın gösterilebileceği çok kıymetli anlardır. Kolay
yaşamlar çoğu zaman mücadele gücü gelişmemiş, metanetsiz, sabırsız, cesaretsiz,
değer bilmez kişiler yetiştirir.
Tüm hayatını Allah için yaşayan, Allah'ın
rızasından vazgeçmediği için hayatının büyük bir bölümünde zulüm gören, zorluk
yaşayan, hep öldürülme tehlikesi altında kalan, insanlardan incitici ve alaycı
sözler işiten, iftiralara uğrayan, hatta hapis yatan bir mümin ölüm meleğini
gördüğünde tüm hayatı boyunca yaşadığı zorluklar için büyük bir sevince
kapılacaktır. Allah’ın yarattığı, zorluk gibi görünen olayların gerçekte sadece
sabır gösterilmesi gereken bir sınama olduğunun bilinmesi ve kabusa, sıkıntıya
çevirilen hayatın aslında çok zevkli geçecek bir hayata çevrilmesi gerekir.
Dünyanın
tek özelliği Allah’a karşı sabrımızı, tevekkülümüzü, Allah rızası için
gayretimizi göstereceğimiz bir mekan olmasıdır. Allah Kuran’da dünyanın geçici
bir yer olduğunu, ahirette ise sonsuz bir hayata kavuşacağımızı bildirmiştir.
İnsan sadece bu konuyu düşünse, karşılaştığı zorlukları, bir tebessümle geçer,
Rabbim beni şu an imtihan ediyor, en güzel karşılığı vereyim diye düşünür. Allah Kuran'da, müminlerin
özelliklerinden birinin de kendilerine isabet eden sıkıntılara sabretmeleri
olduğunu bildirmektedir:
Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden
musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak
verdiklerimizden infak edenlerdir. (Hac Suresi, 35)
Mümin dayanılmaz bir açlık, fakirlik,
korku, yaralanma hatta ölüm bile olsa bundan razı olur ve Rabbine karşı
şükredici bir tavır gösterir. Binlerce zorluk ardarda da gelse, tüm hayatı
durmaksızın bu zorluklar içerisinde de geçse o, yine de bunu bir güzellik
olarak değerlendirir. Çünkü bu dünyadaki bir kaç on yıllık zorluğa Allah için
güzel bir sabır gösterdiği takdirde, sonsuza kadar tek bir an için bile hiçbir
sıkıntı yaşamayacağını bilmektedir. Çünkü Allah'ın dilemesiyle bu şevk dolu
tavrı ona nimetlerin en güzelini, Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini
kazandıracaktır. Kısa süren dünya hayatında çekilen
sıkıntılar, ahirette büyük ve sonsuz nimetler verilmesine sebep olur. Hazret-i
Ömer buyurdu ki:
Bana bir bela gelirse, üç türlü sevinirim:
Birincisi, belayı Allahu Teala göndermiştir. Sevgilinin gönderdiği her şey tatlı olur.
İkincisi, Allahu Teala’ya, bundan daha büyük bela göndermediği için şükrederim.
Üçüncüsü, Allahu Teala, insanlara boş yere, faydasız bir şey göndermez. Belaya karşılık, ahirette nimetler ihsan eder. Dünya belaları az, ahiretin nimetleri ise sonsuz olduğu için, gelen belalara sevinirim. (H.S.Vesikaları)
İnsanın yaratılış
amacı Allah'ın razı olacağı ahlakı ve hayatı yaşamaktır, bir ömrün geride
bırakıldığı ölüm anı ise bu amacı anlamak için olabilecek en kötü zamandır.
Dünya bir oyun ya da eğlence yeri değil, Allah'a kulluk etme, ahiret için
çalışma mekanıdır. Bu gerçeği kavrayamayan insanların idealleri öyle basit ve
geçicidir ki, insan, bu ideallerinin tümüne ulaşsa da ölüm melekleri yanına
geldiğinde kayıpta olduğunu anlayacaktır. Allah, insanlara korumaları gereken
sınırları, hoşnut olacağı davranışları ve Kendisini razı etmeyecek herşeyi
açıkça bildirmiştir. Buna göre, insan dünyada gösterdiği tavırlarla ebedi
hayatında ceza görecek veya mükafata kavuşacaktır. Bu durumda yaşadığımız her
saniye, bizleri ya cennete veya cehenneme yaklaştırmaktadır. Öyleyse siz de şu
an denenmekte olduğunuzu, bu denemenin sonucunun sonsuz yaşamınızı
belirleyeceğini ve bu sonucun çok yakın olduğunu sakın unutmayın. Allah bu
gerçeği kullarına pek çok ayette hatırlatır ve o güne karşı onları şöyle
uyarır:
Ey iman
edenler, Allah'tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine baksın.
Allah'tan korkun. Hiç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Haşr
Suresi, 18)
HASTALIK, SAKATLIK, FAKİRLİK VEYA HERHANGİ
BİR FİZİKSEL EKSİKLİK KARŞISINDA ŞİKAYET ETMEK DOĞRU DEĞİLDİR
Hastalık, sakatlık ya da fakirlik gibi eksiklikler,
insanın dünya hayatının geçiciliğini anlaması ve cennete özlem duyup bu yönde
çaba harcamaya yönelmesi için Allah tarafından yaratılmış özel durumlardır. Bu
nedenle de bunlar aslında Allah'ın kullarına olan lütfundan kaynaklanmaktadır.
Dünyada eksiklik gibi görünen bu konular, ibret almasını bilen bir insanın
sonsuz hayatı açısından büyük bir nimete dönüşür. Allah dünya hayatının
eksikliklerine ve zorluklarına karşı Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla
tevekkül edip sabır gösteren kullarına cennetini vaat etmiştir. Dahası Allah
orada bu kimselerin hem manevi hem de fiziki açıdan tüm bu eksikliklerini
giderecek, onları en güzel surette hem de sonsuz bir yaratılışla yaratacaktır.
İşte
bu nedenle insanın böyle bir acizlik karşısında dünya hayatında yapması gereken
şey, bu gerçeği hiç unutmadan sonsuz akıl sahibi olan Rabbimize tamamen teslim
olmasıdır. Çünkü Allah'ın bir insan için belirlediği kaderde kişinin hiç
bilmediği hayırlar ve pek çok hikmet vardır. İnsanların fakirlik, çirkinlik ya
da hastalık gibi hoşlarına gitmeyen durumlara karşı isyankar ve şikayetçi bir
tutum içinde olmaları Kuran ahlakına uygun değildir. İnsana düşen Allah'ın
kendisi için belirlediği kadere razı olmaktır. Unutmamak gerekir ki, herhangi
bir durumdan şikayetçi ve memnuniyetsiz olan bir insan, aslında Allah'ın
kendisi için dilediği bir güzelliğe karşı memnuniyetsiz bir tavır göstermiş
olur. Bu ise Allah'a karşı büyük bir nankörlüktür. Çünkü Allah her olayı insanı
denemek amacıyla yaratmakta ve onun sonsuz kurtuluşuna bir vesile kılmaktadır.
Müminlerin bu konuda göstermesi gereken ideal tavır ise Kuran'da şöyle
belirtilmiştir:
De ki:
"Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet
etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül
etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)
ZORLUKLAR
DÜNYANIN SÜSÜDÜR
Allah
katında makbul olan insanın iyi ya da kötü, lehte ya da aleyhte görünen her
türlü olayda tevekküllü bir tavır göstermesidir. Kişi dıştan nasıl görünürse
görünsün tüm bunların hayır ve hikmetle yaratıldığını bilerek teslimiyetli
davranmalıdır. Zorluklar ve sıkıntılar insanlar için bir denemedir. Bunlar
insanlardan hangilerinin ihlasta ve Allah'a olan teslimiyetlerinde kararlılık
göstereceklerinin denenmesi için özel bir imtihan olarak yaratılmaktadır.
Samimi
iman etmiş olanlar mutlak bir teslimiyetle Allah'a dayanıp güvenir, hiçbir
zaman için başlarına gelenler dolayısıyla şüpheye kapılmazlar. Kalpleri
Rabbimizden gelecek her türlü denemeden yana mutmain olmuştur. İmanları şartlı
değildir. Aksine, başlarına gelebilecek her türlü zorluğa karşı dayanıklı,
köklü, sağlam ve sarsılmaz bir imandır. Allah'a karşılıksız olarak teslimiyet
gösterirler. Kuran'da müminlerin teslimiyet konusundaki bu keskin ve kararlı
tavırları şöyle ifade edilmiştir:
Rabbi ona:
"Teslim ol" dediğinde (O:) "Alemlerin Rabbine teslim oldum"
demişti. (Bakara Suresi, 131)
Bir başka ayette ise Allah en güzel
dinin kendini Allah'a teslim edip, Allah'a bir olarak iman eden kimselerin dini
olduğunu belirterek, kayıtsız şartsız teslimiyetin önemine şöyle dikkat
çekmiştir:
İyilik yaparak
kendini Allah'a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim'in dinine uyandan
daha güzel din'li kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir. (Nisa Suresi, 125)
Tevekkül
ve tevekkülün getirdiği itidalli, olgun dengeli insan karakteri çok önemlidir
ve asla hiç bir zor koşul bu karakteri bozamaz. Zor koşullarda olgun, vefalı,
sadık, Allah’tan yana hareket eden insan olmak çok kıymetlidir.
Müslüman
Allah tarafından denenen, imtihan olan bir varlık olduğu için pek çok kişilikte
insanla karşı karşıya gelebilir. Müslümanlar bu bozuk ahlak yapısındaki insanları
dahi idare eden, zararlarını en hafif hale getiren bir akıl ve olgunlukta
olurlar. Bu elbette kolay değildir. Şeytan insana sürekli vesveseler veren ve insanı
doğru yoldan ayırmak isteyen bir düşmandır. Ancak Allah’a iman eden her şartta
Allah’a güvenen ve samimi olan bir Müslüman’ın üzerinde şeytanın hiç bir
zorlayıcı gücü yoktur.
Gelmiş
geçmiş bütün Peygamberlerin, büyük din alimlerinin, velilerin ve samimi iman
edenlerin yaşamlarına baktığımızda mutlaka inkarcıların baskılarına ve
tehditlerine maruz kaldıklarına, kendilerine şiddet uygulandığına, iftiralara
uğradıklarına, yurtlarından sürülüp, zindanlara, hapishanelere, akıl
hastanelerine konduklarına, çeşitli komplo ve tuzaklarla karşılaştıklarına
şahit oluruz. Bu mübarek insanlardan ise her ne zorlukla karşılaşırsa
karşılaşsınlar hep tevekkül, sabır, Allah’a kayıtsız şartsız bir teslimiyet ve
güzel ahlak görürüz.
İnsanlar
dünya hayatları boyunca ara ara hep zorluklarla sınanacaklardır. Bu zorluk ve
sıkıntılar, inkar edenlere isabet ettiği gibi Müslümanlara da isabet edebilir.
Ancak bunlar inkar edenler için bir tür azaba dönüşürken, Allah’ın herşeyi
hayırla yarattığını bilen salih Müslümanlar için dünyada ve ahirette bir nimet,
imanlarının derinleşmesi için bir imkan, neşelerinin, coşkularının, birbirlerine
olan sevgi ve bağlılıklarının güçlenmesi için bir fırsattır.
Zorlukla
denenmek, Müslümanın hayatının önemli bir parçasıdır. Peygamberimiz (sav)
hayatı boyunca pek çok iftiraya maruz kalmış, öldürülmekle tehdit edilmiş,
Mekkeli müşriklerden çok defa zulüm görmüş, sahabelerle birlikte sahip olduğu
herşeyi bırakıp Medine'ye göç etmiştir. Hz. İbrahim ateşe atılmış, Hz. Yusuf
önce ıssız bir kuyuda sonra da yıllarca zindanda kalmış, Hz. Musa Firavun'un
zulmüne uğramış, Hz. İsa'yı öldürmek için tuzak kurulmuş, ancak Allah
elçilerine yöneltilen tüm bu tuzakları bozmuş, tüm zorlukları güzelliklere
dönüştürmüştür. İnkarcılar her dönemde Müslümanlar aleyhinde, onlara zorluk
vermek amacıyla çeşitli tuzaklar kurmuşlardır.
Hani o inkar edenler, seni TUTUKLAMAK
YA DA ÖLDÜRMEK VEYA SÜRGÜN ETMEK AMACIYLA, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı
tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen
kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır. (Enfal Suresi, 30)
Müslümanın hayatında her zaman
öldürülme, yaralanma, tutuklanma, sürgün, hapishane gibi zorluk ve sıkıntılar
olabilir. Bu zorluk ve sıkıntıların hepsi Allah'ın izniyle gerçekleşen, sonucu
Müslümanlar için mutlaka hayırlı olan, kaderde baştan Müslümanların lehine, ve
baştan bozulmuş olarak yaratılmış olaylardır. Ve bunların hepsi Müslümanlar
için sevinç vesileleridir. Ayette Müslümanların, insanlar kendilerini
yıldırmaya, tehditle korkutmaya çalıştıklarında şu şekilde cevap verdiklerini
Allah bildirir:
Onlar, kendilerine insanlar: "SİZE
KARŞI İNSANLAR TOPLANDILAR, ARTIK ONLARDAN KORKUN" dedikleri halde
İMANLARI ARTANLAR ve: "ALLAH BİZE YETER, O NE GÜZEL VEKİLDİR"
diyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 173)
Müslümanların bu güzel ahlaklarına
Allah'ın verdiği güzel karşılık ise şöyledir:
BUNDAN DOLAYI, KENDİLERİNE HİÇBİR
KÖTÜLÜK DOKUNMADAN BİR BOLLUK (FAZL) VE ALLAH'TAN BİR NİMETLE GERİ DÖNDÜLER.
Onlar, Allah'ın rızasına uydular. Allah, büyük fazl (ve ihsan) sahibidir. (Al-i
İmran Suresi, 174)
Ayetlerde de haber verildiği gibi, zorluk
karşısında Müslümanların imanları güçlenir, imani neşeleri artar. İnkar edenler
müminlere kötülük dokunmasını planlar ama onların bu planlarının tam tersine,
bu olaylar müminler için her yönden hayır ve güzellik olur. İnkarcıların
tuzakları asla başarıya ulaşmaz. Allah her zaman inananların yanındadır ve
zafer her zaman Allah’ın taraftarlarınındır. Asıl hüsrana uğrayacak olanlar,
Müslümanlara tuzak kurmaya çalışanlardır.
ONA BiR DÜZEN (TUZAK) KURMAK iSTEDiLER,
FAKAT BiZ ONLARI DAHA ÇOK HÜSRANA UĞRAYANLAR KILDIK. (Enbiya Suresi, 70)
ZORLUKLARI
SIKINTIYA ÇEVİRMEMEK ELİNİZDEDİR
Bazı insanlar vardır, bakar bakmaz
yüzlerinde sıkıntının, gerginliğin izlerini hemen görebilirsiniz. Onları
bakışlarındaki donukluk, derin çizgiler, asık ve sert yüz ifadeleri de bize
tanıtır. Bu gibi insanlar için herşey bir sıkıntı sebebidir; uyku, yemek, okul,
trafik, iş hayatı, çocuklar, alışveriş... Bu kişiler neden dünyada olduğumuzu
kavrayamamış, bu zorlukların karşılarına çıkış sebeplerini bilmeyen hatta belki
de hiç düşünmemiş insanlardır.
Zorluklar insan hayatının bir
parçasıdır ve hiç kimse bunun aksini iddia edemez. Çalışınca yoruluruz, uykuya,
yemeklerimize dikkat etmezsek güçsüz düşer hastalanırız. Zaman geçtikçe
bedenimiz yaşlanır. Üstelik ölene kadar bunlar artarak devam eder. Bunların
dışında insan sürekli nefsi ve vicdanı arasında seçim yapmak zorundadır. Her an
irade kullanması gereken durumlarla karşılaşır, yılgınlık, öfke, kıskançlık,
ümitsizlik gibi kötü ahlaktan kaçınmak için vicdanını her an kullanması
gerekir.
Sıkıntı ve zorluk nedeni olan konular
dünya hayatının önemli bir parçasıdır elbette ancak zorlukları sıkıntıya
çevirmek ya da çevirmemek her insanın kendi tercihidir ve bazı kişiler bu
gerçekten haberdar değildir. Çocukluktan itibaren alınan telkin nedeniyle bazı
insanlar rahatlarını bozacak olaylarda hemen olumsuz bir ruh haline girerek,
azap duyabilirler.
Bu gibi insanlar, zorlukları iman ile
çözebileceklerini düşünmezler. Bu kişilerin tek gayeleri yaşamaktır ve bunu da
zorlu bir mücadele içinde yapmaları gerektiğine kendilerini inandırmışlardır.
İşte bu durum, onlar için hem fiziksel hem de ruhsal çöküşün başlangıcı
olmuştur. Bütün çektikleri sıkıntıların, hüzünlerin, eziyetlerin, acıların ve
kavgaların sebebi bu kişilerin Kuran ahlakından uzak yaşamalarıdır.
Müminler içinse zorluk ve sıkıntı gibi
görünen olaylar bir nimete dönüşür. Dünyada karşılaştıkları tüm zorlukları iman
gücü ile etkisiz hale getirirler, hemen akılcı çözümler alır, sıkıntının yerine
huzuru, telaşın yerine itidali koyarak güzelliğe çevirirler. Hapse atılabilir,
iftiraya uğrayabilirler, maddi zorluklar içine girebilir, sevdiklerini
kaybedebilirler, hastalıklarla, nefisleriyle denenirler ancak bunların hiçbiri
onlarda sıkıntı oluşturmaz. Zorluk gibi görünen olayları dışarıdaki yağmuru
evden seyreden biri gibi huzur içinde ve sakinlikle izlerler. Olabilecek en
güzel, Kuran’a en uygun olan tavrı göstererek her an itidalli ve güzel ahlaklı
olurlar.
Bu bir temenni ya da “olsa ne iyi olur”
diye düşünülecek bir konu değildir. İman eden bir insan bu güzelliği doğal
olarak yaşar. Herşeyi yaratanın Allah olduğunu bilen, bu gerçeği düşünen ve
kavrayan bir insan zaten tevekküllü olur, zorluklarda sıkılmaz ve herşeyde
hayır görerek olayları değerlendirir.
Allah’a tevekkül eden imanlı bir insan
başımıza gelen herşeyin biz daha doğmadan önce belirlenmiş olaylar olduğunu,
Allah’ın herşeyi bir anda ve zamansızlık içinde yarattığını, iman edenler için
herşeyde bir hayır olduğunu unutmaz. Böyle bir insan için elbette ki kızgınlık
hissi geldiğinde öfkesini yenmek kolaydır, maddi sıkıntı içindeyken de huzurlu
olup Allah’a şükretmek kolaydır, hastalık durumunda bunu güzellik olarak görüp
üzüntüden uzaklaşmak kolaydır ya da daha güzeline sahip olanı kıskanmak değil o
kişi için sevinmek de çok kolaydır. Bunun nedeni imandır.
Hesap gününde her insan dünyada
yaptıklarından sorumlu tutulacak, bunlara verdiği tepkilerle karşılık
bulacaktır. Zorluk anları da dünyadaki imtihanın en yoğun yaşandığı anlardır ve
bu nedenle çok önemlidir.
İman eden bir insan dünyadaki hayatın
değil ahiret hayatının gerçek olduğunu kalben kabul eder ve asıl olarak ölümden
sonra gerçek ve sonsuz hayatın başladığını unutmadan hareket eder. Dünyada özel
bir eğitimden geçirildiğini, burada bulunuş amacımızın kötü ahlaktan sıyrılmak,
cennete layık insanlar haline gelmek olduğunu bilir.
Bugüne kadar zorluk içinde yaşayan bir
insan da hemen karar vererek bu ahlaktan kurtulabilir, hiçbir şeyin Allah’tan
bağımsız gerçekleşemeyeceğini düşünerek Allah’a boyun eğer ve Kuran ahlakını
yaşamaya başlayarak gerçek huzura kavuşabilir. Allah Kuran’da tek çözümün bu
olduğunu bize şöyle hatırlatmaktadır:
…Artık dosdoğru
namazı kılın, zekatı verin ve Allah’a sarılın, sizin Mevlanız O’dur. İşte, ne
güzel mevla ve ne güzel yardımcı.” (Hac Suresi, 78)
SIKINTI
VE ZORLUKLAR RÜYADA GÖRÜLEN HAYALLER GİBİDİR
Bazı insanlar,
sadece belli konuların beyinlerinde meydana gelen görüntüler olduğunu düşünüp,
bazı olaylar karşısında ise bu gerçeği unutma eğilimindedirler. Oysa olayın ne
olduğu gözetilmeksizin, insanın hayatının her anında beynindeki kopya
görüntüleri yaşar. Örneğin, iflas eden bir iş adamı, gerçekte beynindeki iş
yeri görüntüsünde, yine beyninde oluşan insan görüntüleri ile muhatap olur. Ticaretini
yaptığı eşyanın, bu eşya karşılığında aldığı paranın tamamı zihninde meydana
gelen algılardır. Bu insan bütün parasını kaybettiğinde aslında para
görüntüsünü kaybeder. İş yerine ve tüm eşyalarına haciz konan bir insan,
beyninde oluşan eşya ve iş yeri görüntülerini kaybetmiştir. Veya arabası
çalınan bir insan da yine zihninde izlediği araba hayalini kaybetmiştir. Hayatı
boyunca tek bir an bile aslı ile muhatap olamadığı ama buna rağmen sahiplendiği
bir görüntüyü artık görememektedir.
Sadece
bunlar da değil, hayatı boyunca yaşadığı tüm zorluklar insanın beyninde oluşur.
Örneğin, iç karışıklıkların hakim olduğu bir ülkede, her an ölüm tehlikesi
altında yaşayan, düşman askerlerinin saldırıları ile her an karşı karşıya gelen
bir insan, aslında beyninde oluşan düşman askerleri görüntüsü ile karşı
karşıyadır. Bir saldırı sırasında yara alan, kolunu kaybeden bir insan da
beynindeki kol görüntüsünü kaybeder, tüm acı hissi beyninde bir algı olarak
oluşur. Düşmanlarının tehdit dolu anlatımları, kinli ve saldırgan sözleri
beyninde oluşan seslerden ibarettir.
Sonuç
olarak, zorluklar, sıkıntılar, korku meydana getiren olaylar da insanın
beyninde meydana gelen hayallerdir. Gördüğü görüntülerin gerçek yönünü bilen
bir insan, içinde bulunduğu zorluktan dolayı sıkıntı duymaz, bunlardan şikayet
etmez. Veya en saldırgan ve tehlikeli düşmanın karşısında dahi, beynindeki
hayallerle karşı karşıya olduğunu bilerek korku ve ümitsizliğe kapılmaz. Her
birinin Allah'ın oluşturduğu görüntüler olduğunu ve Allah'ın bunları hikmetle
yarattığını bilir. Her ne ile karşılaşırsa karşılaşsın, Rabbimize olan
teslimiyet ve güvenin verdiği bir huzur içinde olur. Nitekim Allah birçok
ayetinde inananlar için korku ve hüzün olmayacağını bildirmiştir:
Şüphesiz: "Bizim Rabbimiz
Allah'tır" deyip sonra doğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); artık
onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Ahkaf Suresi, 13)
Hayatı boyunca
gördüğü tüm olayları, duyduğu tüm seslerin Allah'ın beyninde yarattığı
görüntüleriyle muhatap olduğunu bilen bir insan, korkmak, boş yere sıkılıp
üzülmek, paniğe kapılmak yerine, bu görüntülerin ve kendisinin Yaratıcısı olan,
sonsuz merhametli ve şefkatli olan Allah'a tevekkül eder.
DÜNYADAKİ
ZORLU EĞİTİM OLMASA İNSAN CENNETİN DEĞERİNİ BİLEMEZ
Hz. Adem ve Hz. Havva cennette
yaratıldılar. Diledikleri her şeye sahiptiler. Cennet bahçelerinde geziyor,
cennet sofralarında yiyor, cennet köşklerinde oturuyorlardı. Cennette hayat çok
güzel ve çok kolaydı. Bir meyveyi kopardığında hemen yerine yenisi bitiyor,
uzandığın anda sana en güzel şekliyle geliyordu. Cennette hiçbir acizlik,
acıkma, susama, yorulma, uyuma ve hastalanma yoktu. İnsan her zaman zinde, her
zaman sağlıklı ve her türlü acizlikten uzaktı. Fakat bir gün şeytan Hz. Adem ve
Hz. Havva’yı sonsuzluk vaadiyle kandırdı. Bu onlar için cennetten çıkıp
zorluklarla, sıkıntılarla, imtihanlarla dolu dünyaya gönderilme nedeni
olacaktı:
Ve dedik ki:
"Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden
dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden
olursunuz." Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece
onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize
düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve
meta vardır" dedik. (Bakara Suresi, 35-36)
Cennette sayılamayacak kadar çok nimet
varken, istedikleri herşey istedikleri anda onlara sunulurken, cennet sofraları
dolup dolup taşarken üstelik bu nimetlerin hepsi onlara sonsuz miktarda ve
sonsuza kadar sunulmuşken, şeytanın yalanına inandılar. Zaten sonsuza kadar
cennete kalacakken, şeytan onları “bu ağaçtan yerseniz sonsuza kadar
yaşarsınız” diye kandırdı. Hz. Adem ve Hz. Havva cennetin değerini tam olarak
anlayamadılar. Çünkü daha önce hiç zorluk nedir görmediler, hiç sıkıntı nedir,
imtihan nedir bilmediler. Nimetlerle dolu cennette gözlerini açtılar. Dünyaya
gönderildiklerinde ise onları cennetten çok farklı, daha önce hiç
karşılaşmadıkları bir ortam bekliyordu…
(Allah) Dedi ki:
"Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar
sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır." Dedi ki: "Orda
yaşayacak, orda ölecek ve oradan çıkarılacaksınız." (Araf Suresi, 24-25)
Hz. Adem dünyaya geldiği anda bedeninin
acizliklerle dolu olduğunu gördü. Bu cennette hiç karşılaşmadığı bir şeydi.
Acıkıyor, susuyor, yoruluyor, mutlaka uyuması ve dinlenmesi gerekiyordu.
Dünyada yaşam çok zordu. İnsan dünyada biraz soğuk olsa üşüyor, biraz sıcak
olsa bunalıyor, yemek yemeyip uyumasa perişan oluyor, iki gün yıkanmasa insan
içine çıkamaz hale geliyordu. Dünya hayatı çok zorluydu, imtihanlarla,
hastalıklarla doluydu. İnsanlar cennetteki gibi güvenilir, sadık, güzel
ahlaklı, yardımsever değildi. Dünyada her çeşit insan vardı, yalan, dolan,
sahtekarlık, içten pazarlık vardı. İnsanın bir tabak yemek yiyebilmesi için
saatlerce çalışması gerekiyordu. Sürekli kendine bakması, temizliğe vakit
ayırması gerekiyordu. Başı ağrıyor, hastalanıyor, türlü türlü acizliklerle
uğraşması gerekiyordu. Çok zorlu bir geçim vardı. Kısaca dünya hayatı tam
anlamıyla bir imtihandı...
Dünyada ancak mümin olarak yaşayan,
Allah’a dayanıp güvenen, her şeyi bir deneme olarak yaratanın Allah olduğunu
bilen, kaderi iman eden, sabreden, Kuran’a uyan bir insan rahat ve huzurlu
yaşabilir, sonsuzlukta Allah’ın kendisini cennet ile ödüllendirmesini
umabilirdi...
Andolsun, biz sizi
biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle
imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. Onlara bir musibet isabet
ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na
dönücüleriz." Rablerinden bağışlanma (salat) ve rahmet bunların üzerinedir
ve hidayete erenler de bunlardır. (Bakara Suresi, 155-157)
Bu zorlu dünya hayatında insan
nimetlerle de deneniyordu. Cennet özlemiyle yaratıldığı için,
nimetlerdeki eksiklikleri, kusurları da fark ediyor, zamanla dünyada her şeyin
bozulmaya ve yok oluşa doğru gittiğini görebiliyordu.
Size verilen
herşey, yalnızca dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah Katında olan ise, daha
hayırlı ve daha süreklidir. Yine de, akıllanmayacak mısınız? (Kasas
Suresi, 60)
İşte insan dünyada aldığı bu zorlu
eğitimin soncunda, hayatı boyunca başına gelen denemelere şükredip sabrederek,
hayatını Allah’a adayıp, salih amellerle bulunarak cenneti umabilir. Cennete adım
attığı anda dünyadaki tüm acizliklerin, zorlukların, hastalıkların kalktığını
görecek ve bundan müthiş sevinç duyacaktır. Artık sonsuza kadar acıkmayacak,
yorulmayacak, uyumayacak, hiçbir şey için mücadele etmesi gerekmeyecektir.
Cennet nimetleriyle süslenmiş sofralarda otururken, cennet bahçelerinde
gezerken, muhteşem güzellikteki içecek nehirlerinden içerken sürekli Allah’a
şükredecek ve cennetin değerini çok iyi bilecektir. Çünkü Allah sonsuza kadar
kendisini kurtarmış, hayal bile edemeyeceği sayısız nimetle donattığı cennetine
kabul etmiştir. Allah’ın razı olduğu kullarından olmaktan daha büyük mutluluk
yoktur. Yorulmanın ne demek olduğunu bilen, hastalığı bilen, vefasızlığı gören,
acizliği bilen bir insan artık sonsuza kadar bunlardan ve cehennemden uzak
olmasının değerini sürekli Rabbine şükrederek gösterecektir. Hz. Adem’in ve Hz.
Havva’nın yaptığı da bu olmuştur. Dünyadan cennete geri dönen Hz. Adem ve Hz.
Havva aldıkları bu güzel eğitimin sonucunda cennetin değerini çok iyi
bilmişler, kendilerini esirgeyen ve bağışlayan Rablerine sürekli
şükretmişlerdir.
Gerçek şu ki,
ebrar olanlar, elbette nimetler içindedirler. Tahtlar üzerinde
bakıp-seyretmektedirler. Nimetin parıltılı-sevincini sen onların yüzlerinde
tanırsın. (Mutaffifin Suresi, 22-24)
Kendileri ve
eşleri, gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. (Yasin Suresi, 56)
Çevrelerinde
(gençlikleri ve dinçlikleri) ebedi kılınmış civanlar dolaşır-durur; sen onları
gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın.(İnsan Suresi, 19)
Onların üzerinde
hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler vardır. Gümüşten
bileziklerle bezenmişlerdir. Rableri onlara tertemiz bir şarab
içirmiştir.Şüphesiz, bu, sizin için bir mükafaattır. Sizin çaba-harcamanız
şükre değer görülmüştür. (İnsan Suresi, 21-22)
Karşılaştıkları her olayda Allah’a
güvenen, sabreden ve şükredenler Allah’ın rızası rahmeti ve cennetiyle
ödüllendirilirler. Öyle bir cennet ki dünyada olan eksik ve kusurların hiçbiri
yok... Sonu yok... İnsanın hayal edebileceği, arzu edebildiği her şey var...
Öyle bir cennet ki dünyada sadece çok az bir kısmı gösterilen, insan hayalinin
çok ötesinde bir teknoloji, konfor ve estetik hakim. Her yerde büyük zenginlik
ve büyük bir ihtişam...
İMTİHAN
SON ANA KADAR DEVAM EDER
İnsanın
dünya hayatındaki imtihanı, yaşamının son anına kadar devam etmektedir. Bir
insan eğer 75 yıl yaşıyor ise, 75. yılının en son gününde de Allah'a karşı olan
sorumluluğu devam eder, Allah tarafından imtihan edilir ve eğitilir. Bu yüzden
yaşamının her anında Allah'ın hükümlerine uymalı, ibadetlerini yerine
getirmeli, O'nu anarak rızasını aramalıdır.
Ve
bu gerçek, çok önemli bir sonucu daha beraberinde getirmektedir: Eğer insan, bu
son gününde, hatta son anında dahi yolundan sapacak, Allah'a karşı nankörlük
edecek olsa, imtihanı kaybetmiş ve tüm dünya hayatını boşa harcamış olabilir.
Bu son andan önceki hayatını Allah'ın rızasına uygun olarak geçirmişse bile,
son andaki bir isyankarlığı, tüm emeklerini boşa çıkarabilir.
Bu,
her Müslümanın dikkate alması gereken bir tehlikedir. Çünkü insanın en büyük
düşmanı olan Şeytan, son nefesine kadar insanın zayıf anlarını ve zayıf
yönlerini kullanarak onu saptırmaya gayret edecektir. Türlü yollar, yöntemler
kullanarak insanları Allah'a karşı isyana ve inkara sürüklemeye çalışacaktır.
"Son an" da, Şeytan'ın insanı saptırmak için çabalayacağı çok önemli
bir zaman olabilir. "Ben nasıl olsa Allah'a iman ediyorum, O'nun rızası
için bu kadar iş yaptım, elbette artık kurtuluşa erdim." diyen insan büyük
bir gaflete düşmüştür. Çünkü ayetlerde insanın son ana kadar hep "korku ve
umutla dua" etmesi gerektiği (Secde Suresi, 16) bildirilmektedir ve her
Müslüman, Allah'ın aşağıdaki emri üzerinde düşünmeye davet edilmektedir:
Ey iman edenler,
Allah'tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak
Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin. (Al-i İmran
Suresi, 102)
PEYGAMBER
EFENDİMİZ (SAV)'İN MUSİBETLER HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ
Mümin bir kişiye bir diken batsa veya başına daha büyük
bir musibet gelse Allah o yüzden o kulun bir hatasını siler ve derecesini de
yükseltir. (Müslim, Buhari)
Rahatı yerinde olanlar kıyamet gününde musibetzedelere
verilecek ecri gördüklerinde vücutlarının makaslarla parça parça edilmesini arzulayacaklardır.
(Tirmizi)
Allah, hayrını dilediği kişiyi sıkıntıya sokar. (Buhari)
Mükafatın büyüklüğü, belanın şiddetine göredir. Allah,
sevdiği topluluğu belaya uğratır. Kim başına gelene rıza gösterirse Allah ondan
hoşnut olur. Kim de rıza göstermezse, Allah’ın gazabına uğrar. (Tirmizi, İbn-i
Mace)
Her çile cennet yolunun bir taşıdır. İmtihandan kaçan ahireti kaybeder.
Her çile cennet yolunun bir taşıdır. İmtihandan kaçan ahireti kaybeder.
Hak Teala buyurdu ki: Ey Davud! Ben bir kulu
sevdiğim zaman, onu belalara çarptırırım ki, Beni çağırsın. Zira, onu sevdiğim
gibi sesini de seviyorum. (Marifetname – S. 429)