14 Ocak 2014 Salı

FAKİRLİKTEN KORKMAYIN



Cahiliye toplumuna hakim olan bir korku da, "fakir düşme korkusu"dur. Onları bu korkuya iten başlıca neden, cahiliye sistemine yön veren unsurlardan birinin "para" olduğunu bilmeleridir. Paraları olduğunda kendi ifadeleriyle "sırtlarının yere gelmeyeceğini" ama aksi taktirde hep ezileceklerini ve zorluk içerisinde yaşayacaklarını düşünürler. İstedikleri gibi yaşayamayacak, istedikleri gibi yiyip içemeyecek ve istedikleri gibi söz sahibi olamayacaklardır.
Bununla beraber cahiliye toplumunda bu konuda asıl dikkat çeken, en zengin olanların bile bu korkudan kendilerini kurtaramıyor olmasıdır. Söz gelimi kendisine, ailesine, çocuklarına, hatta tüm akrabalarına ve dostlarına yıllarca yetecek kadar parası olduğu halde, kimi insanlar bu korkularından dolayı cimrilik denilen hastalığa yakalanırlar. Tedbirli olma adı altında tüm paralarını bir kenarda saklamayı yeğlerler. Üstelik bunu yaparken amaçları dünyada rahat etmektir ama her şey tersine gelişir ve kendi kendilerini hiç de rahat olmayan bir ortam içine sokarlar.
Şey­tan in­fak et­mek­ten alı­koy­mak için in­san­la­rı ge­le­cek en­di­şe­si ile kor­ku­tur. Bu­nun so­nu­cu olarak on­la­rı cim­ri­li­ğe sü­rük­ler. Kuran’da şeytanın, insanların fakirlere yardımda bulunmalarını engellemeye çalıştığı ve onları fakirlikle korkuttuğu bildirilir.
Şeytan dünya hayatını değerli ve kalıcı göstererek müminlere zarar vermeye çalışır. İmanı zayıf olanlara ve münafıklara fakirlik korkusu verir. Bu sayede onları, dünya hayatı için daha çok çaba harcamaya, cimrilik yapmaya iter. Gerek fakirlik korkusu, gerekse bunun yol açtığı cimrilik, insanların Allah'a güvenmemelerinden kaynaklanmaktadır. Kuran'da insanlar bu korkuya kapılmama konusunda şöyle uyarılmışlardır:

Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin-hayasızlığı emrediyor. Allah ise, size kendisinden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vaadediyor. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. (Bakara Suresi, 268)

Bu korkularını yenmeleri ise, ancak Kuran'ın hükümleri doğrultusunda düşünmeleri ve hareket etmeleriyle mümkün olur. Çünkü Kuran'a tam olarak uyulduğunda, Allah korkusu dışındaki tüm korkulara set çekilmiş olur. Ayette bildirildiği gibi mülkün sahibi olan Allah, şeytanın bu zayıf hilesini boşa çıkarır ve insanları sonsuz ihsanıyla müjdeler.

Mal-mülk hırsı vererek tuzak kurmak şeytanın çok eski bir yöntemidir. Hatta Hz. Adem'i kandırdığında da "sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?" (Taha Suresi, 120) yalanını söylemiş, mülk vaadinde bulunmuştur. Bu yüzden Allah, müminlere mal sevgisine karşı birçok uyarıda bulunur. Bir Kuran ayetinde şöyle bildirilir:

İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye çağrılıyorsunuz; buna rağmen bazılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, artık o, ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır; fakir olan sizlersiniz. Eğer siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir. Sonra onlar, sizin benzeriniz de olmazlar. (Muhammed Suresi, 38)

Her kim olursa olsun, dünya çapında ünlü ve zengin bir işadamının veya bir dilencinin, Allah rızasına uygun olarak harcamadığı her kuruşta, farkında olmadığı güçlü bir ortağı vardır. Allah inkar edenlerin mallarına şeytanı ortak kılmıştır. Bu ortaklık emri ayette şöyle geçer:

"Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun." Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vaadetmez. (İsra Suresi, 64)

Fa­kir­lik­ten kork­mak ve uğur­suz­lu­ğa inan­mak şey­ta­nın oyun­la­rın­dan­dır. Her in­san, zor du­ru­ma düş­tü­ğü an­lar­da hiç bek­len­me­dik yer­ler­den ge­len yardım­lar­la sı­kın­tı­lar­dan kur­tul­du­ğu­na şa­hit ol­muş­tur. Böy­le bir du­rum­da asıl yar­dım edenin ara­cı­lar de­ğil, yal­nız­ca Al­lah ol­du­ğu unu­tul­ma­ma­lı­dır.
Samimi imana sahip kişi, mülkün tek sahibinin, kendisini rızıklandıranın Allah olduğunu bilir. Bu nedenle de bunu kendisi için bir korku haline getirmez. Onu yaratan, ona nimet ve bolluk veren Allah'ın fazlı geniştir ve dilediğine bu fazlından verir. Üstelik inananlar sonsuz bir zenginlik yurdu olan cennetle müjdelenmişlerdir.

Peygamber Efen­di­miz (S.A.V) şunları buyurmuştur:

"Yaş­lan­dı­ğı­nız za­man rız­kı­nız­dan ümit­siz ol­ma­yın. Çün­kü şüp­he­siz in­sa­nı üze­rin­de hiç­bir el­bi­se ol­ma­dan an­ne­si do­ğu­rur, son­ra onu Al­lah rızıklandırır." (İbn-i Ma­ce)
  "Ey in­san­lar rız­kı­nı­zı gü­zel yol­lar­dan ara­yın. Kul için tak­dir edi­len­den faz­la­sı yok­tur. Kul dün­ya­dan göç­me­den ön­ce ken­di­si için tak­dir edi­len rız­kı alacak­tır." (Ha­kim)