VESVESENİN TEHLİKESİ
İnsan aklı, hiçbir ek yapmaksızın saf olarak Kuran ile düşünmediği takdirde, karmakarışık bir hale gelmeye çok müsaittir. Bu durumda da kişi, “akıllı insan” olma vasfını kaybeder. Aklı, duru, temiz, isabetli ve faydalı hale getiren tek yol, katıksız olarak iman etmek; Allah'ın sonsuz ve kusursuz aklına, Kuran'a tam uymaktır.
İman eden
bir kimsenin mükemmel bir akla sahip olmasını en istemeyecek varlık ise,
elbetteki şeytandır. Şeytan, Allah'ı seven, Kuran'a bağlanan, Allah'ın rızası
için yaşayan her insanın karşısındaki mutlak negatif güçtür. Müminlerin Allah'a
ihlasla iman etmelerini engelleyebilmek, akıllarını karıştırabilmek, halis
tavırlarına bir parça dahi olsa bozukluk katabilmek için elinden gelen her yola
başvurur. İnsanların kalplerine hayali kuruntular, asılsız şüpheler, hiçbir
delili olmayan vesveseler verir. Ve bunlara, adeta gerçeğin ta kendisiymiş gibi
inanmalarını sağlar. Hatta o kadar inandırıcı mantıklar sunar ki, kişi,
peşisıra gittiği bu hayali kuruntuları delice bir kararlılıkla savunur hale
gelir. Bu doğrultuda kesin kararlar alıp hayatını bu yönde yönlendirmeye
başlar.
Şeytanın
tüm telkinleri elbetteki samimi iman eden, Allah'a sığınan ve Kuran'a uyan
insanlara hiçbir şekilde etki etmez. Ancak iman ettikleri halde Kuran'a
gereği gibi uymayan kimseler şeytanın bu telkinlerine kapılabilirler.
Vesvese şeytanın telkinleri sonucunda kişinin zihninde
oluşan boş şüphe ve kuruntulardır. Vesvese kişinin doğru karar almasını
engeller. Onu şüpheye düşürüp oyalar, kararsızlığa sürükler, içini sıkar,
anlamsız korkulara sebep olur, aklını ve düşünebilme yeteneğini bozar, kendine
olan güvenini kaybettirir. Kişi endişeli, kararsız, ürkek, ümitsiz, karamsar
bir ruh haline bürünür. Vesvese ve beraberinde gelen psikolojik sorunlar,
özellikle kader hakkında bilgisi olmayan, Allah'a tevekkül etmeyi bilmeyen,
zayıf imanlı kişilerin yaşadıkları problemlerdir.
Şeytanın
amacı, böyle insanlara boş kuruntular fısıldayarak onları dinden uzaklaştırmak,
Allah’ın kudretinden habersiz, Allah’ı gereği gibi takdir edemeyen insanlar
haline getirmektir. Şeytan, hayatını boş amaçlar uğruna harcayan, Allah’ın
rızasını değil kendi istek ve tutkularını ön planda tutan, asıl yaratılış amacı
olan Allah’a kulluk etme görevini unutmuş bir insan modeli oluşturmak için
çalışır. Ona kulak veren insanlar ise, sırf şeytanın verdiği vesveselere
kapıldıkları, onları önemli gördükleri, Allah’ı unuttukları için dünyada ve
ahirette kayıp içinde olurlar. Dünyadaki kayıplarının başında, yaşamlarındaki
huzursuzluk ve kararsızlık gelir.
Vesvese,
sebep olduğu kararsızlık ve küçük-büyük çeşitli kuruntularla birçok insanın
zamanının çoğunu, dolayısıyla da hayatının büyük kısmını tahrip eden bir
beladır. Kararsızlık ve şüphelerin sebep olduğu boş kuruntular sonuçta stresli,
gergin bir ruh haline sebebiyet verir. Eğer vesvese duyan kişi, Allah’a iman
etmeyen veya Allah’ın varlığına iman etse de O’nun gücünü takdir edemeyen bir
kişi ise, bu durumda vesvesesi ve kuruntuları büyüdükçe büyür. Kendisini
yaratmış olan Allah'a dayanıp güvenmediği için, şeytanın telkinlerinden
kurtulamaz ve sahip olduğu vesveseler içini kaplayıp hiç durmadan onu sıkar.
Herkesin yakın çevresinde, zaman zaman da kendisinde fark ettiği bu ruh hali
çok yaygın olarak yaşanmaktadır.
Vesvesenin
en önemli zararı, insanın aklını örtmesi ve sağlıklı düşünmesini
engellemesidir. Günlük yaşamı boyunca zihnini meşgul eden kuruntu ve şüphelerle
oyalanan bir insanın ise, Allah'ı gereği gibi tanıyıp takdir etmesi, O'nun
istediği biçimde yaşaması mümkün değildir. Bu insan dünyaya yönelik bir hırs ve
tedirginlik içindedir; bu nedenle de Kuran’da emredilen tevekkülü, huzurlu ve
dingin ruh halini, buna bağlı olarak gelişen güzel ahlakı kazanamaz.
Vesveseli
bir ruh haline sahip olan kişi doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, yapması ya da
yapmaması gerekenleri de birbirine karıştırır. Başına geleceklerle ilgili
sürekli bir kuruntu, korku ve şüphe içindedir. Aldığı kararların doğruluğu
konusunda da devamlı tereddüt halindedir. Bu durum onun zihninde yoğun bir
baskı oluşturur ve mantıklı düşünmesini, sağlıklı kararlar almasını, muhakeme
yapmasını engeller.
Kendisinin
bir kader izleyicisi olduğunu, Allah'ın kendisi için takdir ettiği kaderin asla
dışına çıkamayacağını anlayamamış kişilere ise şeytan musallat olur. İnsanların
vesvese gibi gittikçe büyüyen, bunaltan, ruh halini bozan bir beladan
kurtulamamasının temelinde de bu soruna nasıl yaklaşacağını, bunun neden
kaynaklandığını ve bundan nasıl kurtulacağını bilmemesi yatmaktadır.
Vesveseden
kurtulmak için, o ruh halinden hoşlanmamak ve onu yaşamayı istememek çok
önemlidir. İnsanlardan bazısı böyle yaşamaktan çok sıkıldıklarını, ancak bir
türlü bundan kurtulamadıklarını söylerler. Bu nedenle ümitsiz ve sıkıntılı bir
şekilde yaşamlarına devam ederler. Buna bir de günlük yaşam içinde dinledikleri
şarkılardaki, izledikleri filmlerdeki hüzünlü ve ümitsiz sözler eklenince iyice
bunalırlar. Kendilerine doğrular anlatılsa bile 'ne yapayım elimde değil,
üzülüyorum' gibi, mantığı ve açıklaması olmayan bir saplantıyla böyle bir yaşam
sürmeleri gerektiğine inanırlar.
Açıkça
söylemeseler de, aslında böyle bir hayattan hoşlanan insanlar olduğunu ibretle
görmekteyiz. Her ne kadar sıkıntı çekseler de, "melankolik" olarak
isimlendirilen bu tür insanlar kederlenmekten bilinçaltlarında garip bir haz
duyarlar ve bu ruh halinin bir nevi bağımlısı olurlar. Şartlar düzelse dahi bu
şeytani ruh hali kendilerinde bir alışkanlık yaptığından bırakmak istemezler.
Şeytan cehennem ehlinin özelliği olan bu gaflet içindeki ruh halini insanlara
beğendirmek için çalışır. Onların daha dünyadayken cehennemin manevi azabını
yaşamalarını sağlamak ve onları doğru yoldan, cenneti ve Allah'ın rahmetini
ummaktan uzaklaştırmak ister. Bu da şeytanın önemli taktiklerinden bir
tanesidir.
Oysa tüm
bunlar son derece anlamsızdır. İnsanın bu dünyada bulunuş amacı Allah’ın
istediği gibi bir kul olmak ve bu çabasında samimiyse, Rabbimizin daima dostu
olduğunu unutmamaktır. Böyle bir insan herşeyi yaratanın Allah olduğunu
aklından çıkarmaz. Yaşadığı büyük-küçük her olayın Allah'ın bilgisi dahilinde
gerçekleştiğini bilir. İşte vesveseler içinde yaşamını sürdüren ve kendisini
asıl kurtuluşa götürecek yoldan uzaklaşan insanların da bu gerçekleri kavraması
şarttır. Bu insanlar da sahip oldukları kuruntuların, şüphelerin, vesveselerin
yaşadıkları olayların sonucunu değiştirmesinin kesinlikle mümkün olmadığını
bilmelidirler. Ancak bu bilinci kazanmış olan kişiler huzurlu bir hayat
yaşayabilirler. Çünkü bu gerçeği bilen kişiler, kendilerini yoktan var eden
Allah'ın belirlediği ve onlar için mutlak surette hayırlı olan kadere teslim
olmuşlardır.
Allah'ın
Kuran'da bildirdiği önemli bir sır da insanın kendisine gelen vesveseden nasıl
kurtulacağıdır. Bu, Allah'tan korkan ve cenneti umut eden müminler için çok
önemli bir konudur. Çünkü vesvese şeytanın insanları Allah'ın yolundan
uzaklaştırmak, onları boş ve amaçsız işlerle uğraştırarak vakitlerini almak
amacıyla fısıldadığı yanıltıcı sözlerdir. Şeytan bu yolla insanlara, hüzün,
korku sıkıntı vermeye, aralarını açmaya, Allah, kitap, din hakkında kuşkuya
düşürmeye çalışır. Hak olmayan konularda insanları uzun ve olmadık kuruntulara
düşürür. Kuran'da şeytanın vesvese verme özelliğini anlatan ayetlerden bazıları
şöyledir:
"Onları
-ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve
onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah'ın
yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim." Kim Allah'ı bırakıp da
şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır."
"(Şeytan)
Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan,
onlara bir aldanıştan başka bir şey va'detmez." (Nisa Suresi, 119-120)
"Ki
o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu
fısıldar);" (Nas Suresi, 5)
VESVESEDEN KURTULMAK İÇİN
VESVESEDEN KURTULMAK İÇİN
Bazı kimseler şeytanın telkinlerinden kurtulup selim bir akla kavuşmayı, doğru düşünebilmeyi gerçekten çok ister. Ancak yine de aklında oluşan karmaya kapılarak, kendisine sunulan doğruları kavramakta güçlük çeker. Duru bir akılla hareket eden mümin dostlarının anlatımlarındaki hakikatleri uygulamaya geçirmekte kararlılık gösteremez. Kendisini içerisinde bulunduğu mantık bozukluğundan kurtaracak Kurani çözümleri gerçekleştirmenin ne kadar kolay olduğunu göremez. Çözümü kendi karmaşık mantıklarında arayıp bulmaya çalışır. Ya da hem Kurani çözümleri hem kendi karmaşık formüllerini bir arada kullanmaya kalkışır. Bunun sonucunda da Kuran'ın bereketinden gereği gibi istifade edemez ve aradığı çözüme kavuşamaz.
İşte bu gibi durumlarda mümini -Allah dilediği takdirde- mutlak olarak doğru yola sevk edecek kesin bir çözüm vardır: Ölümü, ahireti, cennetin ve cehennemin yakınlığını; ölümle birlikte, dünyada iken kafasında var olan tüm düşüncelerin bir anda yok olacağını; Allah'ın rızasını ve rahmeti kazanabilmek dışında hiçbir şeyin bir öneminin kalmayacağını düşünmek... Ve henüz yaşarken, “varsayalım ki öldüm” “etrafımdaki tüm insanlar da öldü” “tüm olaylar çoktan son buldu” ve “tüm bildiklerimle birlikte ahiretteyim” diyerek hareket etmek...
Öldüğünde insan nasıl ki artık kendisi hakkında herhangi bir konuda hak iddia etmeyecek, herhangi bir şeyi halletmenin peşine düşmeyecek; olayları, insanları analiz etmekten, kendisine karşı olan davranışları, bakış açılarını, konuşmaları yorumlamaktan vazgeçecek; olaylara, insanlara, hayata karşı şüphe ve kuruntularla yaklaşmanın anlamsızlığını görecek ise, bu gerçeği henüz yaşarken kavrayan bir insan da -Allah'ın izniyle- aynı yüksek aklı ve imani olgunluğu ölmeden önce de elde edebilecektir.
Bu imani olgunlukla hareket eden bir insanın üzerindeki olumsuz tüm baskılar kalkacaktır. Aklında oluşan karmaşa dağılacak, kişi saf olarak Kuran ile düşünüp hareket edebilecek ve Allah'ın razı olacağı ahlaka ulaşabilecektir.
Şeytanın tüm oyunları etkisiz hale gelecektir. Ondan gelen kuruntu, şüphe ve vesveseler böyle bir müminin kalbine etki edemeyecektir. Öncesinde şeytanın verdiği kuruntularla, onulmaz dertlerle karşı karşıya olduğunu sanan bir kimse, bu gerçeği kavramasıyla birlikte şeytanın vereceği vesveselere en fazla gülüp geçecektir.
“Varsayalım ki ben öldüm”, “varsayalım ki dünya yerle bir oldu” ve “varsayalım ki çevremdeki iyi ve kötü insanların tümü öldü” diye düşünen bir insanın nasıl bir ahlak anlayışına sahip olacağını kavramak da son derece önemlidir:
Adeta ölmüşçesine dünyadan geçen bir insan, aynı zamanda dünyevi tüm haklarından da feragat etmiş olur. Artık bir bedeni yoktur ki, bedenine dair bir konuda hak idda etsin. Ya da artık bir nefsi yoktur ki, nefsine dair haklarının peşine düşsün. Ve bu bir kayıp da değildir; aksine kazançların en büyüğüne; Allah'ın rızasını kazanma yoluna açılan önemli bir kapıdır. Kamil iman olgunluğunu yaşamanın bu sırrı, mümine müthiş bir manevi güç kazandıracak hayırlı bir tefekkür şeklidir.
Çözemediği ve çözülemeyeceğini sandığı konuların aslında ne kadar kolay halledilebilir olduğunu kavrar. Çözümün şeytanın karmaşasında değil, Allah'a samimi teslim olmakta olduğunu görür.
Allah'a teslim olan bir mümin ise, Allah'ın eşsiz koruması, rahmeti ve desteğini kazanır. Böyle bir insan, dünyada maddi manevi başka hiçbir şey ile elde edilemeyecek bir güç elde etmiş olur. Allah'ın rızasına uygun olan ahlaka uymanın müthiş bir pozitif etkisi vardır. İşte mümin bu pozitif gücün etkisi altına girer. Üzerindeki imani coşku, neşe, mutluluk ve mutmainlik, fiziksel olarak da manevi olarak da, her an her konuda olabilecek en güzel, en aktif ve en fazla çabayı gösterebilmesini sağlar.
Vesvese şeytanın bir oyunudur. Kuran'a tabi olan müminler kendilerine bir vesvese geldiği zaman hemen şeytandan Allah'a sığınırlar. Kısa süre içinde akıllarından geçen düşüncenin şeytana ait bir vesvese olduğunu anlarlar. Hiçbir kuruntuya, ya da sıkıntıya kapılmadan, Allah'ı zikreder ve şeytanın bu pisliğinden kurtulurlar. Vesveseyi ciddiye almamak gerekir. Vesvese ciddiye alınmazsa vesvese gider. Hata yapınca, "herşeyi kaybettim", "bu durumu düzeltmem, telafi etmem imkansız" şeklinde bir ümitsizliğe kapılmak da, şeytanın gaflete düşürmek için verdiği vesveselerden biridir. Ancak mümin bu tür düşüncelerin şeytanın vesvesesi olduğunu bilir ve bu vesveselere kulak vermez. Hemen Allah'a yönelir. Tevbe ederek, gaflete düşmekten Allah'a sığınır. Şeytanın müminlere fısıldadığı kuruntular ne olursa olsun, Allah'ın gösterdiği yola uyduklarında, şeytan onları oyalayamayacaktır. Vesvesenin çözümü, güçlü bir Allah sevgisi ve korkusu, imandan kaynaklanan sağlam bir teslimiyet duygusudur. Allah müminlere kendilerine bir vesvese geldiği zaman ne yapmaları ve bu vesveseden nasıl kurtulmaları gerektiğini Kuran’da şöyle bildirmiştir:
Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. (Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir... (Araf Suresi, 200-201)
Ayette görüldüğü gibi müminler şeytandan gelen vesveselere karşı çok dikkatlidir. Uzun uzun oturup ondan gelen vesveseleri düşünerek vakit kaybetmez, söz konusu vesveselerle Allah'ın razı olmayacağı, bir mümine yakışmayacak sıkıntılı, hüzünlü korkulu bir ruh haline girmezler. Bir sıkıntı, Kuran'a uygun olamayan bir düşünce hissettiklerinde hemen düşünürler. Bunun Allah'ın hoşnut olmayacağı şeytandan gelen bir vesvese olduğunu anlarlar. Hemen Allah'ı ve Kuran ayetlerini düşünerek şeytanın fısıldamalarından kurtulurlar.
İnsanların gelişebilmesi için vesveseye ihtiyaç vardır. Vesveseler olmasaydı beynimiz çok durağan olurdu. İnsan vesvese ile mücadele ederek hem kişiliğini geliştirir, hem de cennetteki karakterinin sağlamlaşmasını sağlar. Yani çok güçlü bir karaktere doğru gitmiş olur. Vesvesenin çözümlerinden birisi de vesveseyi sonraki zamanlara bırakmaktır. Yani vesveseye “ben senin sonraki zamanlar ne dediğine bakarım” diyebilirsiniz. Zaten zaman geçtikçe o düşünceyi de unutmuş olacaksınız. Bu ise o anki düşündüğünüz şeyin önemli olmadığını gösterir. Vesvese belasından kurtulmanın yolu, Allah'a sığınmak ve Rabbimizin istediği gibi yaşamak ve davranmaktır.
“ŞEYTAN, DÜNYADA SEÇEBİLECEĞİNİZ EN KÖTÜ DOSTTUR…”
Kuran ayetlerinde şeytanın karakteri şu sözlerle anlatılmaktadır:
“Kuşkusuz şeytan, Rahman (olan Allah)a başkaldırandır.” (Meryem Suresi, 44)
“Şeytan Rabbine karşı nankör olandır.” (İsra Suresi, 27)
“Allah, onu lanetlemiştir.” (Nisa Suresi, 118)
“Her türlü hayırla ilişkisi kesilmiştir.” (Nisa Suresi, 117)
“Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi, 53)
“O, gerçekten açıkca saptırıcı bir düşmandır.” (Kasas Suresi, 15)
“İnanmayacakların dostlarıdırlar.” (A’raf Suresi, 27)
“Onlar, 'gerçeği ters yüz eden,' günaha düşkün olan her yalancıya inerler.” (Şuara Suresi, 222)
“O ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir.” (A’raf Suresi, 27)
“Sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına gizli-çağrılarda bulunurlar” (En’am Suresi, 121)
“(Şeytan'ın) Kardeşleri ise, onları sapıklığa sürüklerler, sonra peşlerini bırakmazlar.” (A’raf Suresi, 202)
“Çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder.” (Nur Suresi, 21)
“Aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister.” (Maide Suresi, 91)
“Şeytan aralarını açıp bozmaktadır.” (İsra Suresi, 53)
“Şeytan, sizi fakirlikle korkutmakta ve size çirkin-hayasızlığı emretmektedir” (Bakara Suresi, 268)
“Şeytan insanlara yapmakta olduklarını çekici (süslü) gösterir.” (En’am Suresi, 43)
“Onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar.” (En’am Suresi, 112)
“Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. (Nisa Suresi, 120)
“Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister.” (Nisa Suresi, 60)
“Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez.” (İsra Suresi, 64)
“Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va'detmez.” (Nisa Suresi, 120)
“O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmağa çağırır.” (Fatır Suresi, 6)
“Görmedin mi, biz gerçekten şeytanları, kafirlerin üzerine gönderdik, onları tahrik edip kışkırtıyorlar.” (Meryem Suresi, 83)
“Şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar.” (Neml Suresi, 24)
“Şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o.” (Nisa Suresi, 38)
“Hiç şüphesiz, hileli-düzeni pek zayıf olandır.” (Nisa Suresi, 76)
“İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutandır.” (A-li İmran Suresi, 175)
“Şeytan insanı ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakandır.” (Furkan Suresi, 29)
Ayetlerle bildirildiği gibi, şeytan her türlü kötülüğün kaynağıdır. Ve insanın en tehlikeli düşmanıdır. Onu dost edinen bir kimse, Allah’ın rahmetinden uzaklaşıp, cehennem ateşine yaklaşır. Nitekim şeytanın amacı da, kendisi gibi, insanları da beraberinde ateşe sürükleyebilmektir.
Böyle bir tehlikeden sakınmak için insanın tek yapması gereken, ‘Kuran’ı rehber edinmek’tir. Nefsin Allah’ın dilemesi dışında daima kötülüğü emreden ve şeytanın sözcülüğünü yapan bir varlık olduğunu bilmeli ve onun isteklerine uymaktan Allah’a sığınmalıdır. Şeytanın hilesi, iman edenler üzerinde çok zayıftır. Vicdanlarının sesine kulak verdikleri anda şeytanın müminlere olan tüm tuzakları bir anda bozulup yok olur. Dolayısıyla insan, şeytandan gelen her telkinde samimiyetle Allah’a yönelmelidir. Bu yolu izlediğinde doğru yolu bulmak ve doğru yolda sağlam adımlarla ilerlemek herkes için çok kolaydır. Allah bu kolaylığı ayetlerinde şöyle bildirmektedir:
“Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiç bir zorlayıcı-gücü yoktur.” (Nahl Suresi, 99)
“Onun zorlayıcı-gücü ancak onu veli edinenlerle, onunla O'na (Allah'a) ortak koşanlar üzerindedir.” (Nahl Suresi, 100)