14 Ocak 2014 Salı

KURAN'DAKİ BAZI MUCİZELER

 EVRENİN VAROLUŞU

Kuran-ı Kerim'de evrenin ortaya çıkışı şöyle açıklanır:

O gökleri ve yeri yoktan var edendir... (Enam Suresi, 101)

Big Bang'den önce madde diye bir şey yoktur. Maddenin, enerjinin, hatta zamanın dahi bulunmadığı, tamamen metafizik olarak tanımlanabilecek bir yokluk ortamında, madde, enerji ve zaman bir anda yaratılmıştır. Modern fiziğin ortaya koyduğu bu büyük gerçek, Kuran'da bize 1400 yıl önceden haber verilmektedir.






           EVRENİN GENİŞLEMESİ

Astronomi biliminin henüz gelişmemiş olduğu bir dönemde, 14 asır önce indirilen Kuran-ı Kerim'de evrenin genişlediğinden şöyle bahsedilir:

Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) GENİŞLETİCİYİZ. (Zariyat Suresi, 47)

Bu bilimsel gerçek, henüz hiçbir insan tarafından bilinmezken, Kuran'da asırlar önce açıklanmıştır. Çünkü Kuran, tüm evrenin yaratıcısı ve hakimi olan Allah'ın sözüdür.





         SICAK DUMANDAN YARATILIŞ

Bilim adamları yıldızların dumandan -sıcak bir gaz bulutundan- oluşumunu gözlemleyebilmektedirler.  Sıcak gaz kütlesinden oluşum, aynı zamanda evrenin yaratılışı için de geçerlidir. Kuran'da da evrenin yaratılışı, bu bilimsel bulguları tasdik edecek şekilde tarif edilmiştir:
Orda (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere ordaki rızıkları dört günde takdir etti. Sonra, DUMAN HALİNDE OLAN GÖĞE yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: "İsteyerek veya istemeyerek gelin." İkisi de:  "İsteyerek (İtaat ederek) geldik" dediler. (Fussilet Suresi, 10-11)

Yukarıdaki ayette "gök" olarak çevrilen "sema" kelimesi ile tüm evren kastedilmektedir. Ayette "duman" olarak çevrilen "duhanun" kelimesi de, bugün bilim adamlarının kabul ettiği, evrenin şekillenmesinden önceki maddeyi, evrenin yaratılışındaki söz konusu kozmik ve sıcak bir dumanı tarif etmektedir. Görüldüğü gibi Kuran'da evrenin bu aşamadaki görünümünü tarif eden en uygun kelime kullanılmıştır. Bilim adamları ise evrenin, duman halindeki sıcak bir gaz kütlesinden oluştuğunu 20. yüzyılda keşfetmişlerdir.
Ayrıca "Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi." ifadesindeki "sonra" olarak çevrilen "sümme" kelimesinin "bunun üzerine, bundan başka, ayrıca, üstelik, yine, bir daha" gibi diğer anlamları bulunmaktadır. Burada da "sümme" kelimesi" bir zaman ifadesi olarak değil, ek açıklama olarak kullanılmaktadır. Evrenin yaratılışı ile ilgili böyle bir bilginin Kuran'da bildirilmiş olması, kuşkusuz Kuran'ın bilimsel alandaki bir mucizesidir.





       "GÖKLERLE YER'İN BİRBİRİNDEN AYRILMASI

Kuran'da göklerin yaratılışı hakkında bilgi verilen bir başka ayet ise şöyledir:
O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (BAŞLANGIÇTA) GÖKLERLE YER,  BİRBİRİYLE BİTİŞİK İKEN, BİZ ONLARI AYIRDIK ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)

Ayette göklerle yerin birbiriyle bitişik, yani "ratk" durumunda olduğu bir durumdan bahsediliyor. Ardından bu ikisi "fatk" fiili ile ayrılıyorlar. Yani biri diğerini yararak dışarı çıkıyor. Gerçekten de Big Bang'in ilk anını düşündüğümüzde, evrenin tüm maddesinin tek bir noktada toplandığını görürüz. Diğer bir deyişle herşey, hatta henüz yaratılmamış olan "gökler ve yer" bile bu noktanın içinde, birbiriyle iç içe, ayrılmaz durumdadırlar. Ardından bu nokta şiddetli bir patlamayla yarılıp ayrılmaktadır.





            GÜNEŞ'İN GİDİŞ İSTİKAMETİ

Kuran'da Güneş ve Ay'dan bahsedilirken her birinin belli bir yörüngesinin olduğu vurgulanır:
Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratan O'dur; HER BİRİ BİR YÖRÜNGEDE YÜZÜP GİDİYOR. (Enbiya Suresi, 33)

Yukarıdaki ayette geçen "yüzme" kelimesi Arapçada "sabaha" olarak ifade edilir ve Güneş'in uzaydaki hareketini anlatmak üzere kullanılmaktadır. Bu kelime Güneş'in uzayda hareket ederken kontrolsüz olmadığı, ekseni üzerinde döndüğü ve dönerken bir rota izlediği manasındadır. Güneş'in sabit olmadığı belli bir yörüngede yol almakta olduğu, bir başka ayette de şöyle bildirilmektedir:

Güneş de, KENDİSİ İÇİN (TESPİT EDİLMİŞ) OLAN BİR KARAR YERİNE DOĞRU AKIP GİTMEKTEDİR. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin takdiridir. (Yasin Suresi, 38)

Kuran'da bildirilen bu gerçekler, ancak çağımızdaki astronomik gözlemlerle anlaşılmıştır.




               AY'IN YÖRÜNGESİ

Ay'a gelince, Biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, ESKİ BİR HURMA DALI GİBİ DÖNDÜ (DÖNER). Ne Güneş'in Ay'a erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedir. (Yasin Suresi, 39-40)

Ay'ın yörüngesi diğer gezegenlerin uyduları gibi düzgün bir yörüngede ilerlemez. Ay, yörüngesinde seyrederken Dünya'nın bazen önüne bazen arkasına geçer. Aynı zamanda Dünya'yla birlikte Güneş'in etrafında da döndüğünden, uzayda sürekli "S" harfi benzeri bir yörünge çizer. Ay'ın uzaydaki bu yörüngesinin şekli, Kuran'da "eski bir hurma dalı gibi döndü (döner)" ifadesiyle tarif edildiği gibi, kurumuş hurma ağacı dalının eğriliğine oldukça benzemektedir. Nitekim ayette geçen "urcun" kelimesinin anlamı, kuruyup incelmiş, bükülmüş hurma dalıdır ve hurma ağacının meyveleri toplandıktan sonra, salkımdan geriye kalan kısmı ifade etmek için kullanılır. Ayrıca bu salkım dalının "eski" ifadesiyle tasvir edilmesi de son derece hikmetlidir, çünkü hurma dalının eskisi daha ince ve daha eğridir.
Kuşkusuz ki 1400 sene evvel Ay'ın yörüngesi hakkında bilgi sahibi olmak mümkün değildi. Günümüz teknolojisi ve bilgi birikimi ile tespit edilebilen bu şeklin, Kuran'da böylesine kusursuz bir benzetme ile bildirilmesi, Kuran'ın bir başka bilimsel mucizesidir.





          AY YILININ HESAPLANMASI

Güneş'i bir aydınlık, Ay'ı bir nur kılan ve YILLARIN SAYISINI VE HESABI BİLMENİZ İÇİN ona duraklar tespit eden O'dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır. (Yunus Suresi, 5)
Ay'a gelince, Biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner). (Yasin Suresi, 39)

Yukarıdaki ilk ayette Allah, Ay'ın insanlar için yıl hesabının yapılmasında bir ölçü olacağını açıkça bildirmiştir. Ayrıca bu hesapların, Ay'ın yörüngesinde dönüşü sırasında alacağı konumlara göre yapılacağına da dikkat çekilmiştir. Dünya-Ay ve Dünya-Güneş doğrultuları arasındaki açı sürekli olarak değiştiğinden, biz Ay'ı çeşitli zamanlarda değişik şekillerde görürüz. Ayrıca Ay'ı görebilmemiz, Ay'ın Güneş'ten aldığı ışığı yansıtması ile mümkün olduğundan, Ay'ın Güneş tarafından aydınlatılan yüzü, Dünya'daki gözlemciye göre sürekli şekil değiştirir. İşte bu değişimler göz önünde bulundurularak birtakım hesaplamalar yapılır ki, bu da insanlar için yıl hesabını mümkün kılar. Kuşkusuz Kuran'da böyle bir bilgiye dikkat çekilmesi Kuran'ın bilimsel mucizelerinden biridir.




           DÜNYA'NIN YUVARLAKLIĞI

Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. GECEYİ GÜNDÜZÜN ÜSTÜNE SARIP-ÖRTÜYOR, GÜNDÜZÜ DE GECENİN ÜSTÜNE SARIP ÖRTÜYOR... (Zümer Suresi, 5)

Kuran'ın evreni tanıtan ayetlerinde kullanılan ifadeler oldukça dikkat çekicidir. Üstteki ayette "sarıp örter" olarak tercüme edilen Arapça kelime "yukevviru"dur. Bu kelimenin Türkçe karşılığı, "yuvarlak bir şeyin üzerine bir cisim sarmak"tır. (Örneğin Arapça sözlüklerde "başa sarık sarma" gibi yuvarlak cisimleri içeren fiiller için bu kelime kullanılır.) Ayette, gecenin ve gündüzün birbirlerinin üzerlerini sarıp-örtmeleri (tekvir etmeleri) konusunda verilen bilgi, aynı zamanda Dünya'nın biçimi konusunda kesin bir bilgi içermektedir. Ancak ve ancak Dünya'nın yuvarlak olması durumunda bu ayette ifade edilen fiil gerçekleşebilir. Yani 7. yüzyılda indirilen Kuran'da Dünya'nın yuvarlak olduğuna işaret edilmiştir.
Unutmamak gerekir ki, o dönemdeki astronomi anlayışında Dünya daha farklı algılanıyordu. O dönemde Dünya'nın düz bir satıh olduğu düşünülüyordu ve tüm bilimsel hesap ve açıklamalar da buna göre yapılıyordu. Ancak Kuran Allah'ın sözü olduğu için, evreni tarif ederken olabilecek en tanımlayıcı kelimeler kullanılmıştır. Kuran ayetlerinde ise bize henüz yakın yüzyılda öğrendiğimiz bu bilgileri 1400 sene öncesinden haber verilmektedir.





              DÜNYA'NIN DÖNÜŞ YÖNÜ

Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Herşeyi 'sapasağlam ve yerli yerinde yapan' Allah'ın sanatı (yapısı)dır (bu). Şüphesiz O, işlediklerinizden haberdardır. (Neml Suresi, 88)

Neml Suresi'ndeki ayette Dünya'nın sadece döndüğü değil, dönüş yönü de vurgulanmaktadır. 3.500-4.000 metre yükseklikteki ana bulut kümelerinin hareket yönü daima batıdan doğuya doğrudur. Hava durumu tahminleri için çoğunlukla batıdaki duruma bakılmasının sebebi de budur.
Bulut kümelerinin batıdan doğuya doğru sürüklenmesinin asıl sebebi Dünya'nın dönüş yönüdür. Günümüzde bilindiği gibi, Dünyamız da batıdan doğuya doğru dönmektedir. Bilimin yakın tarihlerde tespit ettiği bu bilimsel gerçek, Kuran'da yüzyıllar öncesinden -Dünya'nın bir düzlem olduğu, bir öküzün başının üstünde sabit durduğu sanılan 14. yüzyılda- haber verilmiştir.




           ATMOSFER'İN KATMANLARI

Kuran ayetlerinde evren hakkında verilen bilgilerden biri, gökyüzünün yedi kat olarak düzenlendiğidir:

Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe istiva edip de onları YEDİ GÖK OLARAK DÜZENLEYEN O'dur. Ve O, herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 29)
Böylece onları iki gün içinde YEDİ GÖK OLARAK TAMAMLADI ve her bir göğe emrini vahyetti... (Fussilet Suresi, 12)

Kuran'da pek çok ayette kullanılan gök kelimesi tüm evreni ifade etmek için kullanıldığı gibi, Dünya göğünü ifade etmek için de kullanılır. Kelimenin bu anlamı düşünüldüğünde, Dünya göğünün, bir başka deyişle atmosferin, 7 katmandan oluştuğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bu konuyla ilgili bir diğer mucizevi yön ise Fussilet Suresi'nin 12. ayetinde geçen "Her bir göğe emrini vahyetti" ifadesinde yer almaktadır.

Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve HER BİR GÖĞE EMRİNİ VAHYETTİ... (Fussilet Suresi, 12)

Ayette Allah'ın her tabakayı belli bir görevle görevlendirdiği belirtilmektedir. Atmosfer tabakalarının her birinin insanların ve yeryüzündeki tüm canlıların yararı açısından çok hayati görevleri vardır. Yağmurların oluşmasından zararlı ışınların engellenmesine, radyo dalgalarının yansıtılmasından göktaşlarının zararsız hale getirilmesine kadar her tabakanın kendine özgü bir işlevi bulunmaktadır.
Aşağıdaki ayetler ise bize atmosferin 7 katmanının görünümü ile ilgili bilgi vermektedir:

"Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır?" (Nuh Suresi, 15) 
O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır... (Mülk Suresi, 3)

Bu ayetlerde Türkçeye "uyum" olarak çevrilen Arapça "tibakan" kelimesi, aynı zamanda "tabaka, bir şeyin uygun olan kapağı ve örtüsü" anlamlarına da gelir ki, üst katın alt kata uygunluğunu vurgular. Kelimenin çoğul kullanımında ise "tabaka tabaka" anlamı kazanmaktadır. Ayette tarif edilen tabaka tabaka halindeki gök, kuşkusuz atmosferi en mükemmel şekilde ifade eden açıklamalardır.
20. yüzyıl teknolojisi olmadan tespit edilmesi hiçbir şekilde mümkün olmayan bu bilgilerin, 1400 yıl önce indirilmiş olan Kuran-ı Kerim'de açıkça bildirilmesi ise elbette ki çok büyük bir mucizedir.




             KORUNMUŞ TAVAN

Kuran'da Allah, gökyüzünün son derece önemli bir özelliğine şöyle dikkat çeker:
GÖKYÜZÜNÜ KORUNMUŞ BİR TAVAN KILDIK; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar. (Enbiya Suresi, 32)

Ayette belirtilen gökyüzünün bu özelliği, 20. yüzyıldaki bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Dünya'yı çepeçevre kuşatan atmosfer, canlılığın devamı için son derece hayati işlevleri yerine getirir. Dünya'ya yaklaşan irili ufaklı pek çok göktaşını parçalayarak yok eder ve bunların yeryüzüne düşerek canlılara büyük zararlar vermesini engeller. Atmosferin koruyucu özelliği sayesinde Dünya'daki canlılar güven içinde yaşamlarını sürdürürler. Bu, elbette Allah'ın insanlar üzerindeki bir korumasıdır ve Kuran'da haber verilmiş bir mucizedir.




            GÖKYÜZÜNÜN BİNA KILINMASI

O, sizin için yeryüzünü bir döşek, GÖKYÜZÜNÜ BİR BİNA KILDI.   Ve gökten yağmur indirerek bununla sizin için (çeşitli) ürünlerde rızık çıkardı. Öyleyse (bütün bunları) bile bile Allah'a eşler koşmayın. (Bakara Suresi, 22)

Yukarıdaki ayette gökyüzü tarif edilirken Arapça "essemae binaen" ifadesi kullanılmaktadır. Bu kelime kubbe, tavan anlamlarıyla beraber, Arap Bedevileri tarafından kullanılan çadır benzeri bir kaplamayı da tarif eder. Ve söz konusu çadırımsı yapı ile vurgulanan; dış öğelere karşı bir çeşit koruma sağlanmasıdır.
Biz çoğunlukla farkında olmasak da, diğer gezegenlerde olduğu gibi Dünya'ya da çok sayıda gök taşı düşmektedir. Diğer gezegenlere düştüklerinde dev kraterler açan bu gök taşlarının Dünya'ya zarar vermemelerinin nedeni, Dünya'yı saran atmosferin düşmekte olan gök taşlarına karşı büyük bir direnç göstermesidir. Gök taşı bu dirence fazla dayanamaz ve sürtünmeden dolayı yanarak büyük bir kütle kaybına uğrar. Böylece, büyük felaketlere yol açabilecek bu tehlike, atmosfer sayesinde engellenmiş olur. Allah atmosferin koruyucu özelliği ile ilgili ayetlerin yanı sıra, aşağıdaki ayette de bu özel yaratılışa dikkat çekmektedir:

Görmedin mi, Allah, yerdekileri ve denizde O'nun emriyle akıp giden gemileri, sizin yararınıza verdi. Ve İZNİ OLMADIKÇA, GÖĞÜ YERİN ÜSTÜNE DÜŞMEKTEN ALIKOYAR. Şüphesiz Allah, insanlara karşı şefkatlidir, çok merhametlidir. (Hac Suresi, 65)

Atmosferin koruyucu özelliği, Dünya'yı uzaydan yani dış öğelerden korumaktadır. Yukarıda yer verilen ayetlerde gökyüzü için kullanılan bina kelimesi ile de tam olarak gökyüzünün, Peygamberimiz (sav) döneminde bilinmesi mümkün olmayan bu yönüne dikkat çekilmektedir. Bu bilgilerin, ileri teknolojiyle donatılmış uzay araçlarının, dev teleskopların olmadığı 1400 yıl öncesinde Kuran-ı Kerim'de haber verilmiş olması, Kuran'ın sonsuz ilim sahibi Rabbimiz'in vahyi olduğunu göstermektedir.





                  GERİ DÖNDÜREN GÖK

Kuran-ı Kerim'de, gökyüzünün "geri döndürücü" özelliğinden şöyle bahsedilir:

Dönüşlü olan göğe andolsun. (Tarık Suresi, 11)

Kuran meallerinde "dönüşlü" olarak tercüme edilen "rec'i" kelimesi, "geri çeviren" ya da "geri döndüren" anlamlarına gelmektedir.
Dünya'yı çevreleyen atmosfer pek çok katmandan oluşur. Her katmanın, canlılığın yararına yönelik önemli bir görevi vardır. İncelendiği zaman her tabakanın kendisine ulaşan madde ya da ışınları uzaya ya da yeryüzüne geri döndürme özelliklerinin olduğu anlaşılmıştır. Gökyüzü tabakalarının henüz yakın bir geçmişte keşfedilen bu özelliğinin yüzyıllar öncesinden Kuran'da belirtilmesi, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu bir kez daha tasdik etmektedir.




             MİKROSKOBİK HAYATIN VARLIĞI

Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) Yücedir. (Yasin Suresi, 36)
... daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır? (Nahl Suresi, 8)

Yukarıdaki ayetlerde, Kuran'ın indirildiği dönemde insanların bilmediği hayat formlarının olduğuna işaret edilmektedir. Nitekim mikroskobun keşfi ile birlikte insan gözünün göremediği küçüklükte yeni canlılar keşfedilmiştir. Böylece Kuran'da dikkat çekilen, bu canlıların varlığı hakkında insanlar bilgi sahibi olmaya başlamışlardır. Çıplak gözle görülemeyen ve genellikle tek bir hücreden ibaret olan mikro canlıların varlığına işaret eden diğer ayetler ise şöyledir:

... Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O'ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız, mutlaka apaçık bir kitapta (yazılı)dır. (Sebe Suresi, 3)
... Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)

Kuran'da asırlar öncesinden gözle gördüğümüz alemlerin dışında da canlılar olacağına dikkat çekilmesi, kuşkusuz Kuran'ın bir başka mucizesidir.





               HAYVAN TOPLULUKLARININ VARLIĞI

                  Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, SİZİN GİBİ ÜMMETLER OLMASIN... (Enam Suresi, 38)


Hayvan ve kuş ekolojilerinde yapılan incelemeler sonucunda, tüm hayvanların ve kuşların ayrı topluluklar halinde yaşadıkları bilinmektedir. Uzun süreli ve kapsamlı araştırmalar sonucu hayvanlar hakkında elde edilen bilgiler, hayvanlar arasında oldukça sistemli bir sosyal düzen olduğunu ortaya koymuştur.
Örneğin sosyal hayatları ile bilim adamlarını hayrete düşüren bal arıları, koloniler halinde ağaç kovuklarında veya benzeri kapalı mekanlarda kendilerine yuva yaparlar. Karıncalar da dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip olmalarına rağmen, teknoloji, kollektif çalışma, askeri strateji, gelişmiş iletişim ağı, hiyerarşik düzen, disiplin, kusursuz bir şehir planlaması gibi pek çok alanda insanlara örnek olacak bir düzen sergilerler. Küçük kuşlar, doğan veya baykuş gibi yırtıcı kuşlar bölgelerine girdiklerinde topluca bu hayvanların çevresini sararlar. Bu arada çevredeki diğer kuşları da bölgeye çekmek için özel bir ses çıkartırlar. Küçük kuşların topluca gösterdikleri saldırgan hareketler, yırtıcı kuşları genellikle bölgeden uzaklaştırır.
Hayvanların sosyal hayatları ile ilgili verilebilecek sayısız örnek ve çok fazla detay vardır. Hayvanlarla ilgili elde edilen bu bilgiler, uzun yıllar boyunca yapılan kapsamlı araştırmalar neticesinde elde edilebilmiştir. Görüldüğü gibi her alanda olduğu gibi hayvanlarla ilgili Kuran'da verilen bilgiler de, onun Allah'ın sözü olduğunu göstermektedir.




            YÜKSEKLİK ARTTIKÇA GÖĞSÜN DARALMASI

İnsan yaşayabilmek için oksijen ve hava basıncına ihtiyaç duyar. Soluk almamız ise havadaki oksijenin, akciğerlerimizdeki hava keseciklerine girmesiyle mümkün olur. Ancak yükseklere çıktıkça, Dünya'nın atmosferi inceldiği için atmosfer basıncı, dolayısıyla da kan dolaşımına giren oksijen miktarı düşer. Bunun sonucunda nefes almak zorlaşır. Akciğerin hava kesecikleri daralıp büzülürken, göğüste boğuluyormuş ve nefes alamıyormuş gibi bir his oluşur. Belli bir yüksekliğe ulaşıldığında ise insan için nefes almak artık imkansız hale gelir. Dolayısıyla bizim böyle bir yükseklikte yaşayabilmemiz için oksijen desteğine ve özel giysilere ihtiyacımız olur.
Aşağıdaki ayette yapılan benzetmede bu fiziksel gerçeğe -yüksekliğin artmasıyla göğüste meydana gelen değişime- şöyle işaret edilmektedir:

             Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, SANKİ GÖĞE YÜKSELİYORMUŞ GİBİ dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir. (Enam Suresi, 125)




               DAĞLARIN GÖREVİ

Kuran'da dağların önemli bir jeolojik işlevine dikkat çekilmektedir:

Yeryüzünde, ONLARI SARSMASIN DİYE, sabit dağlar yarattık... (Enbiya Suresi, 31)

Dikkat edilirse ayette, dağların yeryüzündeki sarsıntıları önleyici özelliğinin olduğu haber verilmektedir. Kuran'ın indirildiği dönemde hiçbir insan tarafından bilinmeyen bu gerçek, günümüzde modern jeolojinin bulguları sonucunda ortaya çıkarılmıştır. Başka bir ayette şöyle buyrulur:

... Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı... (Lokman Suresi, 10)





          KARALARIN ÇEVRESİNDEN EKSİLMESİ

Onlar görmüyorlar mı ki, gerçekten Biz arza geliyor ve onu çevresinden eksiltiyoruz... (Rad Suresi, 41)
... Fakat şimdi, Bizim gerçekten yere gelip onu etrafından eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mı?... (Enbiya Suresi, 44)

Yukarıdaki ayetler, bir başka yönden de yeryüzündeki karaların azalmasına bakabilir. Günümüzde kutuplardaki buz tabakaları erimekte ve okyanuslardaki deniz suyu seviyesi yükselmektedir. Artan su miktarı da daha fazla karayı kaplamaktadır. Deniz kıyıları sular altında kaldıkça, yeryüzünün toplam yüzölçümü veya kara miktarı da azalmaktadır. Yukarıdaki ayetlerde geçen "onu çevresinden eksiltiyoruz" ve "etrafından eksiltmekte olduğumuz" ifadelerinin de, deniz kıyılarının sularla kaplanmasına işaret ediyor olması muhtemeldir.



    
             YARILAN YERYÜZÜ

Dönüşlü olan göğe andolsun. YARILAN YERE DE. (Tarık Suresi, 11-12)

Yukarıdaki ayette geçen Arapça "sad'a" kelimesi Türkçede "çatlama, yarılma, ayrılma" anlamlarına gelmektedir. Allah'ın yerin yarılması üzerine yemin etmesi, Kuran'ın diğer bilimsel mucizelerinde olduğu gibi burada da dikkat çekici bir duruma işaret etmektedir.
1945-46 yıllarında, bilim adamları mineral kaynaklarını araştırmak için ilk kez deniz ve okyanusların diplerine indiler. Araştırmalarında dikkati çeken en önemli noktalardan biri Dünya'nın kırıklı yapısı oldu. Dünya'nın dış yüzeyindeki kayalık tabaka; kuzey-güney ve doğu-batı doğrultulu olup, on binlerce kilometre uzunluğunda çok sayıda geniş çatlak (fay) ile yarılmıştı. Ayrıca bilim adamları 100-150 km derinde, denizlerin ve okyanusların altında erimiş magmanın bulunduğunu fark ettiler.
İşte bu kırık ve çatlaklar nedeniyle, denizlerin ortasında yer alan dağlardan dışarı lavlar akar. Yeryüzünün bu kırıklı yapısı sayesinde, önemli miktarda ısı dışarı atılır ve erimiş kayaların büyük bir kısmı okyanuslardaki tepeleri oluşturur. Eğer yeryüzünün, kabuğundan yüksek miktarda ısının dışarı çıkmasına olanak veren bu yapısı olmasaydı, Dünya üzerinde hayat imkansız olurdu.41
Kuşkusuz tespit edilmesi böylesine teknoloji gerektiren bir bilginin, 1400 sene evvel haber verilmiş olması Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunun delillerinden biridir.



   
               PETROLÜN OLUŞUMU

           Rabbinin Yüce ismini tesbih et, ki O, yarattı, 'bir düzen içinde biçim verdi', takdir etti, böylece yol gösterdi, 'yemyeşil-otlağı' çıkardı. Ardından onu kuru, kara bir duruma soktu. (A'la Suresi, 1-5)

Ala Suresi'nin ilk dört ayetinde dikkat çeken üç husus petrolün oluşum aşamalarıyla son derece parelellik içindedir. Öncelikle otlak, kır, çayır anlamlarına gelen "elmer'a" ifadesi ile petrolün oluşumundaki organik kökenli maddelere işaret olması son derece muhtemeldir. Ayette ikinci dikkat çekici kelime ise siyaha çalan yeşil, yeşile çalan siyah, karamsı, esmer, isli renkleri tarif etmek için kullanılan "ahva" kelimesidir. Bu kelime de yer altında biriken bitki atıklarının zaman içinde siyaha dönüşmesi olarak düşünülebilir. Çünkü bu kelimeler üçüncü bir kelime ile -"gusaen"le- desteklenmektedir. Kimi meallerde çer-çöp, süprüntü olarak çevrilen "gusaen" kelimesi, sel suyunun otları, çöpleri birbirine katarak sürükleyip getirdiği ve derelerin etrafına fırlattığı ot, çöp, yaprak ve köpük gibi karışım anlamına da gelmektedir. Bu kelime, içerdiği "kusma, istifrağ etme" anlamından ötürü kimi kaynaklarda "sel kusuğu" olarak tercüme edilmekte ve toprağın petrolü kusması olarak tarif edilmektedir. Nitekim petrolün oluşumu, ortaya çıkış şekli, köpüklü görünümü, rengi göz ününde bulundurulduğunda, ayetlerde kullanılan kelimelerin ne kadar hikmetli olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.
Görüldüğü gibi ayetteki bitkinin kara ve akışkan bir sıvıya dönüşmesi petrolün oluşumu ile son derece benzerdir. Petrolün oluşumu hakkında bilgi sahibi olunmadığı bir dönemde, böylesine uzun yılları kapsayan bir oluşumun tarif edilmesi, kuşkusuz Kuran'ın Allah'ın vahyi olduğunun bir başka delilidir.


    
                     ZAMANIN GÖRECELİĞİ

Zamanın göreceliği konusu bugün ispatlanmış bilimsel bir gerçektir. Ancak bu gerçek, yüzyılın başlarında Einstein'ın görecelik kuramı ile ortaya çıkmıştır. O döneme dek insanlar zamanın göreceli bir kavram olduğunu, ortama göre değişkenlik gösterebileceğini bilmiyorlardı. Ama ünlü bilim adamı Albert Einstein, görecelik kuramı ile bu gerçeği açık olarak ispatladı. Zamanın, kütleye ve hıza bağımlı bir kavram olduğunu ortaya koydu. Daha evvel hiç kimse bu konuyu açıkça dile getirmemişti.
Tek bir istisnayla; Kuran'da, zamanın izafi olduğunu gösteren bilgiler veriliyordu. Bu konuyla ilgili bazı ayetleri şöyle sıralayabiliriz:

 ... Gerçekten, senin Rabbinin Katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. (Hac Suresi, 47)
Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir. (Secde Suresi, 5)
Melekler ve Ruh (Cebrail), O'na, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir. (Mearic Suresi, 4)

610 yılında indirilmeye başlanan Kuran'da böylesine açık bir şekilde zamanın göreceliğinden bahsediliyor olması, onun İlahi bir kitap olduğunun bir başka delilidir.

   


                       KARADELİKLER

Karadelik, bir kütlenin, ışığın artık sızamayacağı kadar küçük bir alanda toplanmasıdır. Şiddetli çekim alanı, fotonları ve en hızlı parçacıkları dahi bu bölgede hapseder. Güneş'in 3 katı büyüklüğündeki kütleye sahip tipik bir yıldızın yanması ve patlaması sonucunda oluşan karadeliğin çapı sadece 20 km kadardır. Kara delikler "kara"dır, yani doğrudan gözlemlemek mümkün değildir. Kendilerini dolaylı olarak, diğer gök cisimlerine uyguladıkları yüksek çekim güçleriyle belli ederler.
büyük kütleye sahip yıldızlar uzayda bükülmeye sebep olurlar. Fakat karadelikler sadece uzayda bükülmeye sebep olmaz, aynı zamanda uzayı delip geçerler. Bu sönmüş yıldızların, karadelikler olarak adlandırılmalarının nedeni de budur. Tarık Suresi'nin üçüncü ayetinde ise "delen yıldız"dan söz edilmektedir:

Göğe ve Tarık'a andolsun, Tarık'ın ne olduğunu sana bildiren nedir? (KARANLIĞI) DELEN YILDIZDIR. (Tarık Suresi, 1-3)

Ayetin Arapçasında "delik" anlamına gelen "sakb" kelime kökünden, "delik açan, delen ve delip geçen" anlamlarına gelen "essakibu" ifadesi kullanılmaktadır. Karadelikleri tarif eden bilimsel yayınlarda ise "delik açmak, delmek" anlamlarına gelen İngilizce "puncture" kelimesi kullanılmaktadır. Karadeliklerin özelliğini ifade etmek için Kuran'da kullanılan bu kelime son derece hikmetlidir. Ayette yıldızlarla ilgili bu bilgiye de dikkat çekilmiş olması, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu ispatlayan bir diğer önemli bilgidir.




               BULUTLARIN AĞIRLIĞI

Bulutların ağırlığı çok şaşırtıcı rakamlara ulaşmaktadır. Örneğin, kümülonimbüs türü fırtına bulutunda, 300.000 ton ağırlığa ulaşan miktarlarda su toplanmaktadır.
Gökyüzünde 300.000 tonluk bir kütlenin durabileceği bir düzenin "kurulmuş" olması kuşkusuz hayranlık uyandıran bir durumdur. Kuran'daki diğer bazı ayetlerde de bulutların ağırlığına şu şekilde dikkat çekilmektedir:

Rahmetinin önünde rüzgarları bir müjde olarak gönderen O'dur. Bunlar ağırca bulutları kaldırıp yüklendiğinde, onları (kuraklıktan) ölmüş bir şehre sürükleyiveririz ve bununla oraya su indiririz de böylelikle bütün ürünlerden çıkarırız… (Araf Suresi, 57)

O size şimşeği korku ve umut olarak gösteren, (yağmur yüklü) ağırlaşmış bulutları (inşa edip) ortaya çıkarandır. (Rad Suresi, 12)
Elbette Kuran'ın indirildiği dönemde insanların bulutların ağırlıkları ile ilgili bu bilgiye sahip olmaları mümkün değildir. Kuran ayetlerinde dikkat çekilen ve yakın geçmişte keşfedilen bu bilgi, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunun delillerinden bir diğeridir.

   

                    YAĞMURDAKİ ÖLÇÜ

Kuran'da yağmur hakkında verilen bir diğer bilgi ise, yağmurun belli bir ölçü ile indirildiğidir. Zuhruf Suresi'nde şöyle buyurulur:

Ki O, BELLİ BİR MİKTAR İLE gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi 'diriltti (ve her yanına hayat) yaydı'; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız. (Zuhruf Suresi, 11)

Yağmurdaki bu ölçü de, yine çağımızdaki araştırmalarla tespit edilmiştir. Su, sürekli bir denge içinde, "bir ölçüye göre" dönüp durmaktadır. Yeryüzündeki hayatın devamı da, bu su döngüsü sayesinde sağlanır. İnsan sahip olduğu tüm teknolojik imkanları kullansa dahi bu döngüyü asla yapay olarak gerçekleştiremez.
Eğer bu miktarda çok küçük bir değişiklik olsa bile, kısa bir zaman sonra büyük bir ekolojik dengesizlik ortaya çıkacak ve bu da hayatın sonunu getirecektir. Fakat hiçbir zaman böyle olmaz; yağmur, Kuran'da bildirildiği gibi, yeryüzüne her sene aynı miktarda inmeye devam eder.
Yağmurdaki ölçü sadece miktarında değil, aynı zamanda yağmur damlalarının düşüş hızında da söz konusudur. Yağmur damlası ne kadar büyük olursa olsun, yeryüzüne düşme hızları belli bir limitin üzerine çıkmaz.
Görüldüğü gibi Kuran'da, yağmurun indirilişi ile ilgili, 1400 sene önce bilinmesi mümkün olmayan hassas bir ayara dikkat çekilmektedir.

  


                         YAĞMURUN OLUŞUMU

Yağmurun nasıl oluştuğu uzun süre insanlar için bir sırdı. Ancak hava radarlarının keşfedilmesinden sonra, yağmurun hangi evrelerden geçerek oluştuğu kesinlik kazandı. Buna göre, yağmur üç evreden geçerek oluşur: Önce rüzgar yoluyla yağmurun "hammaddesi" havalanır. Ardından bulutlar meydana gelir ve en son olarak da yağmur damlacıkları ortaya çıkar.
Kuran'da yağmurun oluşumu ile ilgili aktarılanlarda ise, tam da bu süreçlerden söz edilmektedir. Bir ayette bu oluşum hakkında şöyle bir bilgi verilir:

Allah, rüzgarları gönderir, böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp-dağıtır ve onu parça parça kılar; nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün. Sonunda Kendi kullarından dilediğine verince, hemen sevince kapılıverirler. (Rum Suresi, 48)

 Şimdi ayette ifade edilen üç evreyi teknik olarak inceleyelim:
1. EVRE: "Allah rüzgarları gönderir..."
2. EVRE: "... böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp dağıtır ve onu parça parça kılar..."
3. EVRE: "... nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün."
Görüldüğü gibi yağmurun oluşumundaki her aşama, Kuran ayetlerinde bildirilmektedir. Üstelik bu aşamalar doğru sıralama ile açıklanmıştır. Dünyadaki birçok doğal olayda olduğu gibi, bunda da Allah en doğru açıklamayı yapmakta, üstelik bu açıklamayı keşfedilişinden asırlar önce Kuran'la insanlara duyurmaktadır.
Yağmurun oluşumu ile ilgili olarak başka bir ayette şu bilgiler verilmektedir:

Görmedin mi ki, Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmekte, sonra da onları üst üste yığmaktadır; böylece, yağmurun bunların arasından akıp-çıktığını görürsün. Gökten içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indiriverir, onu dilediğine isabet ettirir de, dilediğinden onu çevirir; şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırıp götürüverecektir. (Nur Suresi, 43)

  
                              AŞILAYICI RÜZGARLAR

Kuran'ın bir ayetinde rüzgarların "aşılama" özelliğine ve bunun sonucunda yağmurun oluştuğuna şöyle dikkat çekilir:

Ve AŞILAYICILAR OLARAK RÜZGARLARI GÖNDERDİK, böylece gökten su indirdik de sizleri suladık... (Hicr Suresi, 22)

Ayette, yağmur oluşumundaki ilk aşamanın rüzgarlar olduğuna dikkat çekilmektedir. Oysa 20. yüzyılın başlarına kadar, rüzgarla yağmurun yağması arasındaki tek ilişki rüzgarın bulutları sürüklemesi olarak biliniyordu. Modern meteorolojik bulgular ise rüzgarların yağmurun oluşumunda "aşılayıcı" rol oynadıklarını gösterdi.
Rüzgarların bu aşılama özelliği daha önce de değindiğimiz gibi şöyle gerçekleşir: Okyanusların ve denizlerin yüzeyinde, köpüklenme nedeniyle her an sayısız hava kabarcığı oluşmaktadır. Bu kabarcıklar patladıkları anda, milimetrenin 100'de biri çapındaki binlerce parçacığı havaya fırlatırlar. "Aerosol" adı verilen bu parçacıklar, rüzgarlar sayesinde karalardan gelen tozlarla karışarak atmosferin üst katmanlarına taşınır. Rüzgarların bu şekilde yükseklere taşıdığı parçacıklar, burada su buharı ile temas eder. Su buharı da bu parçacıkların etrafına toplanarak yoğunlaşır ve su damlacıklarına dönüşür. Bu su damlacıkları önce biraraya gelerek bulutları oluşturur, bir süre sonra da yağmur olarak yeryüzüne iner. Görüldüğü gibi rüzgarlar, havada serbest halde bulunan su buharını denizlerden taşıdıkları parçacıklarla "aşılamakta" ve böylece yağmur bulutlarının oluşumunu sağlamaktadır.
Eğer rüzgarların bu özelliği olmasa, yüksek atmosferdeki su damlacıkları hiçbir zaman oluşamayacak ve yağmur diye bir şey de olmayacaktı.
Burada önemli olan nokta ise, rüzgarların yağmur oluşumundaki bu kritik görevinin asırlar önce Kuran'da bildirilmiş olmasıdır. Hem de insanların doğa olayları hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmedikleri bir devirde...

    


                RÜZGARIN OLUŞUMUNDAKİ DÜZEN

... ve RÜZGARLARI (BELLİ BİR DÜZEN İÇİNDE) YÖNETMESİNDE aklını kullanan bir kavim için ayetler vardır." (Casiye Suresi, 5)

Rüzgar, farklı ısı merkezleri arasında oluşan hava akımıdır. Atmosferdeki farklı ısılar, farklı hava basınçları oluşturduğundan, hava sürekli olarak yüksek basınçtan alçak basınca doğru akar. Basınç merkezleri, yani atmosferdeki ısılar arasındaki fark eğer büyük olursa, hava akımı yani rüzgar şiddetli olur ki, büyük yıkımlara yol açan kasırgalar böyle oluşmaktadır.
Burada şaşırtıcı olan, ekvator ve kutuplar gibi aralarında çok büyük fark olan ısı ve basınç kuşaklarına rağmen, Allah'ın belli bir düzen içinde yaratışı sayesinde, Dünyamızın çok sert rüzgarlara maruz kalmamasıdır. Eğer kutuplar ve ekvator arasında gerçekleşecek dev hava akımı yumuşatılmış olmasaydı, Dünya yüzeyi sürekli olarak şiddetli kasırgaların yaşandığı bir ölü gezegene dönüşürdü.
Yukarıdaki ayette "tasrifir riyah" ifadesindeki "tasrif" kelimesi "birşeyi çok çevirip döndürmek, yönlendirmek, bir işe yön vermek, idare etmek, dağıtımını yapmak" anlamlarına gelir. Görüldüğü gibi rüzgar için seçilen bu kelime rüzgarların düzen içindeki hareketlerini tam olarak tarif etmektedir. Ayrıca bu durum rüzgarın kendi kendine gelişi güzel esmediğinin de çok açık bir anlatımıdır. Rüzgarları, insanlar için yaşamı olanaklı kılacak şekilde yöneten Allah'tır.



   
                 FOTOSENTEZİN SABAH VAKTİ BAŞLAMASI 

Kararmaya ilk başladığı zaman, geceye andolsun, ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha; (Tekvir Suresi, 17-18)

Tekvir Suresi'nde sabah vakti ile ilgili olarak dikkat çekilen "iza teneffese" yani "nefes almaya başladığı zaman" ifadesi, mecaz yoluyla teneffüs etmek, solumak, derin derin nefes almak anlamlarına gelir. Ayette vurgulanan bu ifade, sabah vakti oksijen üretiminin başlaması, solunumun ana şartı olan oksijenin en yoğun olarak bu vakitte elde edilmesi açısından oldukça dikkat çekicidir. Ayette sabah vakti ile ilgili olarak, bu durum üzerine yemin edilmesi de konunun önemini ayrıca vurgulamaktadır. 20. yüzyılın önemli keşifleri arasında yer alan fotosentez faaliyeti, Allah'ın yukarıdaki ayetle işaret ettiği Kuran'ın bilimsel mucizelerinden biridir.



                        DENİZLERDEKİ KARANLIK İÇ DALGALAR

Ya da (inkar edenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır. Bir kısmı bir kısmı üzerinde olan karanlıklar; elini çıkardığında onu bile neredeyse göremeyecek. Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur. (Nur Suresi, 40)

Günümüzde bir denizin genel coğrafi yapısı, içinde yaşayan canlıların özellikleri, tuzluluk oranı gibi bilgilerin yanı sıra, içerdiği su miktarı, yüz ölçümü ve derinliği gibi bilgileri de edinmek mümkündür. Günümüz teknolojisi kullanılarak üretilmiş olan denizaltı gibi araçlar ve çeşitli özel aletler bu bilgilere ulaşmakta kullanılan en önemli aracıdırlar.
Bir insanın bu aletler olmadan 70 m'den daha derine dalması ise neredeyse imkansızdır. Bununla birlikte bir insanın yardımsız olarak okyanusların 200 m civarındaki karanlık derinliklerinde yaşaması da kesinlikle mümkün değildir. Bu nedenle bilim adamları denizler hakkındaki detaylı bilgileri çok yakın zamanlarda keşfetmişlerdir. Oysa engin denizlerin karanlık olduğu bilgisi Kuran'da bundan 1400 sene önce haber verilmiştir. Hiçbir teknolojinin, dolayısıyla insanların denizlerin derinliklerine dalacak araçlarının olmadığı bir dönemde, böyle bir bilginin verilmiş olması elbette Kuran mucizelerinden biridir.
Bununla birlikte Nur Suresi'nin 40. ayetinde belirtilen "… engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır…" ifadesi de Kuran'daki başka bir bilimsel mucizeye işaret etmektedir:
Bilim adamları yakın zamanda "farklı yoğunluktaki katmanlar arasında yoğunluk ara yüzlerinde meydana gelen iç dalgalar"ın olduğunu bulmuşlardır. İç dalgalar deniz ve okyanusların derinliklerini kaplar; çünkü derin denizlerin, üzerlerindeki sudan daha fazla yoğunlukları vardır. İç dalgalar yüzey dalgaları gibi davranır. Yüzey dalgaları gibi onlar da kırılabilir. İç dalgalar, insan gözüyle görülemez; ancak belirli bir bölgedeki sıcaklık ve tuzluluk değişiklikleri incelendiğinde bu dalgalar fark edilebilir.
Ayetteki ifadelerle yukarıdaki anlatım birbirleriyle tamamen paraleldir. Yapılan araştırmalar olmadan bir insan ancak denizin yüzeyinde bulunan dalgaların varlığını bilebilir. Bunların dışında denizin içinde meydana gelen dalgalanmalardan haberdar olması ise mümkün değildir. Ama Nur Suresi'nde Allah denizlerin derinliklerindeki ikinci bir dalga şekline dikkat çekmiştir. Elbette bilim adamlarının yakın zamanlarda keşfettikleri bu gerçek de, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.

    

                  HAREKETLERİMİZİ YÖNLENDİREN BÖLGE

Hayır; eğer o, (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursa, andolsun, onu perçeminden tutup sürükleyeceğiz; o yalancı, günahkar olan alnından. (Alak Suresi, 15-16)

Yukarıdaki ayetlerde geçen "yalancı, günahkar olan alın" tanımlaması son derece dikkat çekicidir. Çünkü yapılan araştırmalar, kafatasının ön alın bölgesinde, beynin bazı faaliyetleri yöneten bölümünün bulunduğunu göstermiştir. Kafatasının içine, başın ön kısmına bakıldığında beynin ön alın bölgesi görülecektir.
Beynin ön alın bölgesi, planlama, motivasyon ve iyi veya kötü hareketlerin başlatılması, yalan veya doğrunun söylenmesi ile ilgili faaliyetlerin tümünü yürütmektedir.
Görüldüğü gibi Alak Suresi'nde geçen "yalancı günahkar olan alın" ifadesi ile yukarıdaki tanımlama büyük bir paralellik göstermektedir. Bilim adamlarının keşfettikleri bu gibi bilimsel gerçekleri Allah, Kuran ayetlerinde asırlar önce insanlara haber vermektedir.


         
             BEBEĞİN RAHİMDEKİ ÜÇ KARANLIK EVRESİ

Kuran'da insanın anne karnında üç aşamalı bir yaratılışla yaratıldığı bildirilmektedir:

...Sizi annelerinizin karınlarında, ÜÇ KARANLIK İÇİNDE, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan başka İlah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz? (Zümer Suresi, 6)

Yukarıdaki ayette Türkçeye "üç karanlık içinde", "üç katlı karanlık içinde" olarak çevrilen Arapça "fi zulumatin selasin" ifadesi embriyonun gelişimi sırasında bulunduğu üç karanlık bölgeye işaret etmektedir. Bu bölgeler sırasıyla:
a) Batın duvarı karanlığı
b) Rahim duvarı karanlığı
c) Amniyon zarı karanlığıdır.
Görüldüğü gibi bugün modern biyoloji, bebeğin embriyolojik gelişiminin yukarıdaki ayette bildirildiği şekilde, üç farklı karanlık bölgede gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Ayrıca embriyoloji alanındaki gelişmeler bu bölgelerin de üçer katmandan oluştuğunu göstermiştir.



  
                               İNSANIN SUDAN YARATILIŞI

Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Nur Suresi, 45)
O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)
Ve insanı bir sudan yaratıp onu, neseb ve sihriyyet (sahibi) kılan O'dur. Senin Rabbin güç yetirendir. (Furkan Suresi, 54)

Canlıların ve insanın yaratılışı konusundaki ayetlere baktığımızda, bu yaratılışların mucizevi şekilde olduğunu açıkça görürüz. Bu mucizevi yaratılış şekillerinden biri, canlıların sudan yaratılmasıdır. Pek çok ayette açıkça ifade edilen bu bilgiye insanların ulaşmaları ise, yüzyıllar sonra mikroskobun icadı ile mümkün olmuştur.
Bugün en temel ansiklopedilerde "Su, canlı maddenin en büyük öğesidir. Canlı organizmaların ağırlığının %50-90'ı sudur" ifadeleri yer almaktadır. Ayrıca bütün biyoloji kitaplarında bahsi geçen standart bir hayvan hücresinin sitoplazması (hücrenin temel maddesi) da %80 sudan oluşur. Sitoplazmanın analiz edilip bilimsel kayıtlara geçirilmesi, Kuran'ın indirilmesinden yüzyıllar sonra gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bugün bilim dünyasının kabul ettiği bu gerçeğin Kuran'ın indirildiği dönemde bilinmesi kuşkusuz ki mümkün değildi. Ancak buna rağmen insanların keşfinden 14 yüzyıl önce Kuran'da bu bilgiye dikkat çekilmiştir.



    
                                  ÇAMURDAN YARATILIŞ

Allah Kuran'da insanın yaratılışının mucizevi bir biçimde olduğunu haber verir. İlk insan, Allah'ın çamuru şekillendirip insan bedeni haline getirmesi ve ardından bu bedene ruh üflemesiyle yaratılmıştır:

Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti. "Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın." (Sad Suresi, 71-72)
Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından onlar mı daha zorlu, yoksa Bizim yarattıklarımız mı? Doğrusu Biz onları, cıvık-yapışkan bir çamurdan yarattık. (Saffat Suresi, 11)

Bugün insan dokuları incelendiğinde, yeryüzünde bulunan pek çok elementin insanın dokularında da bulunduğu ortaya çıkar. Canlı dokuların %95'i karbon (C), hidrojen (H), oksijen (O), nitrojen (N), fosfor (P) ve sülfür (S)'den oluşur ve canlı dokularda toplam 26 element bulunur.99 Kuran'ın bir başka ayetinde şöyle buyrulmaktadır:

Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. (Müminun Suresi, 12)

Ayette "süzme" olarak çevrilen "sulale" kelimesi, "temsili örnek, öz, hulasa, esas" gibi anlamlara gelmektedir. Görüldüğü gibi Kuran'da 14 asır evvel bildirilenler, modern bilimin bize söylediklerini -insanın yaratılışındaki malzeme ile toprağın içerdiği temel elementlerin ortak olduğu gerçeğini- tasdik etmektedir.

  
                      MENSTRÜASYON DÖNEMİ

Menstrüasyon dönemi, döllenmemiş yumurtanın vücuttan atıldığı devredir. Döllenme gerçekleşmediği için, daha önce hazırlanmış olan rahim duvarı gerilir, kılcal damarların kopması ile birlikte yumurta dışarı atılır. Bu dönemden sonra vücut, bütün bu işlemleri tekrar yapmak için hazırlıklara başlayacaktır.
Bu evrelerin tümü belli bir dönem boyunca, bütün kadınlarda sürekli tekrarlanır. Her ay yeni yumurta hücreleri oluşur, aynı hormonlar aynı dönemlerde tekrar tekrar salgılanır, kadın vücudu sanki döllenme olacakmış gibi hazırlanır. Ancak son aşamada spermin olmasına ya da olmamasına göre vücuttaki hazırlıkların yönü değişir.
Söz konusu dönemde, kadının rahim boşluğunda ne gibi değişiklikler olduğunun tespit edilebilmesi ise, ancak bir anatomist ya da jinekoloğun yaptığı incelemelerle mümkündür. Bilim adamlarının yakın tarihlerde keşfettiği bu değişikliklere, mucizevi bir şekilde Rad Suresi'nin 8. ayetinde dikkat çekilmiştir:

Allah, her dişinin neyi yüklendiğini (neye hamile kaldığını) ve döl yataklarının neyi eksiltip neyi eklediğini bilir. O'nun Katında herşey bir miktar (ölçü) iledir. (Rad Suresi, 8)

Menstrüasyon döneminin başlangıcında, rahim duvarındaki rahim mukozası (endometriyum tabakası) 0,5 mm kalınlığındadır. Yumurtalıklar tarafından salgılanan hormonların etkisi ile bu tabaka büyür ve 5-6 mm kalınlığa ulaşır. Döllenme olmadığında ise tabaka dökülür. Yukarıdaki ayette görüldüğü gibi rahim duvarında her ay tekrarlanan bu artış ve azalmalara da, Kuran'da dikkat çekilmiştir.


  

             İNSANDAKİ ORGANLARIN GELİŞİM SIRASI

O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz. (Mü'minun Suresi, 78)
Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdi. (Nahl Suresi, 78)
De ki: "Düşündünüz mü hiç; eğer Allah sizin işitmenizi ve görmenizi alıverir ve kalplerinizi mühürlerse, onları size Allah'tan başka getirebilecek ilah kimdir?"... (En'am Suresi, 46)
Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. (İnsan Suresi, 2)

Yukarıdaki ayetlerde Allah'ın insana bahşettiği birtakım duyulardan bahsedilmektedir. Dikkat edilirse, Kuran'da bu duyulardan hep belli bir sıra ile bahsedilmektedir: Duyma, görme, hissetme ve anlama.
Embriyolog Dr. Keith Moore, Journal of Islamic Medical Association'da yayınlanan bir makalesinde, embriyonun gelişim sürecinde iç kulakların ilk halinin belirmesinden sonra gözün oluşmaya başladığını ifade etmektedir. Hissetme ve anlama merkezi olan beynin ise, kulak ve gözün ardından gelişimine başladığını söylemektedir.
Anne karnındaki çocuk fetus halindeyken, hamileliğin yirmi ikinci günü gibi erken bir dönemde kulaklar gelişir ve hamileliğin dördüncü ayında kulak tam olarak fonksiyonel hale gelir. Fetus bundan sonra annenin karnındaki sesleri duyabilir. Dolayısıyla yeni doğan bir bebek için işitme duyusu, diğer yaşamsal fonksiyonlardan önce oluşur. Kuran ayetlerindeki öncelik sırası bu bakımdan dikkat çekicidir.




    DOĞUMU KOLAYLAŞTIRAN ÇEKME HAREKETİ

Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim." Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır. Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin." (Meryem Suresi, 23-25)

Hz. Meryem'e Allah'ın meleği aracılığı ile hurma dallarını kendine doğru sallamasını bildirmesi son derece hikmetlidir. Ayette geçen “huzziy” kelimesi "hızlıca sallamak, silkelemek, hareket ettirmek, sars­mak" anlamlarına gelmektedir. Hurmanın doğumu kolaylaştırıcı ve besleyici öneminin yanı sıra, dalların silkenlemek üzere çekilmesi, dallara uzanılması da ayrıca doğumu kolaylaştırıcı hareketlerdir. Günü­müzde uygulanan bu teknik, Allah'ın Hz. Meryem'i rahmetiyle desteklediğinin, Kuran'ın herşeyin bilgisine sahip Yüce Rabbimiz'in vahyi olduğunun delillerinden biridir.





KURAN'DA SAYILARLA İŞARET EDİLEN BİLİMSEL BİLGİLERDEN BAZILARI



AY'A ÇIKIŞ TARİHİ

Saat (kıyamet vakti) yakınlaştı ve Ay yarıldı. (Kamer Suresi, 1)

"Kamer" kelimesinin Türkçedeki karşılığı "Ay"dır ve Kamer Suresi'nde "Ay" kelimesi birinci ayette yer almaktadır. BU AYETTEN KURAN'IN SONUNA KADAR TAM 1390 AYET BULUNMAKTADIR. HİCRİ TAKVİMDE 1390 YILI, MİLADİ TAKVİME GÖRE 1969 YILINA DENK GELMEKTEDİR Kİ, BU DA AY'A ÇIKIŞ TARİHİDİR. Bu surede, insanlık tarihinin en önemli gelişmelerinden birine 14 yüzyıl evvel işaret edilmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Bununla birlikte yukarıdaki ayette "yarıldı" anlamına gelen "inşakka" kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime "toprağın yarılması, kazılması, kabartılması, toprağın sürülmesi..." anlamlarında da kullanılan "şakka" fiilinden türetilmiştir. Benzer şekilde Ay'a giden "Apollo 11" uzay aracı da, Ay toprağından örnek alarak, bu toprağı Dünya'ya getirmiştir. Bu açıdan da Kamer Suresi'nin 1. ayetindeki "Ay yarıldı" ifadesi, günümüzdeki gelişmelerle bir paralellik içindedir.


AY'IN YÖRÜNGESİ

Kuran'da gök cismi olarak bahsedilen ve "Ay" anlamına gelen "kamer" kelimesi tam olarak 27 defa geçmektedir. Aynı şekilde Ay'ın Dünya etrafındaki eliptik (elips biçimindeki) turu da 27 gündür. Fakat bu yeryüzünden bakan herhangi bir kişinin tespit edebileceği bir sayı değildir. Çünkü dolunaylar arasında 29 günlük süre olduğu için, önceleri Ay'ın bir turunun 29 gün olduğu düşünülmekteydi. Halbuki Ay, Dünya etrafında dönerken, Dünya da Güneş etrafında yol katetmektedir. Dünya'nın ilerlemesinden dolayı Ay, iki gün gecikmeli olarak turunu tamamlamaktadır. Bu durum, Kuran'da modern astronomik bulgulara paralel, bir başka işarettir. (Doğrusunu Allah bilir.)



DENİZ VE KARALARIN ORANI


Kuran'da geçen "deniz" ve kara" kelimelerinin sayıca birbirlerine oranı, bugün modern bilimin tespit ettiği oranla birebir aynıdır. Kuran'ın indirildiği dönemde henüz kıtalar keşfedilmemişti ve kara-deniz oranının tespit edilmesi mümkün değildi. Amerika gibi büyük bir kara parçasının keşfedilmesi dahi, ancak 15. yüzyılda mümkün olmuştur.
"Kara" kelimesi Kuran'da 13 kere geçerken, "deniz" kelimesi 32 kere geçmektedir. Bu sayıların toplamı bize 45 sayısını verir. Eğer karaların Kuran'da bahsediliş sayısı olan 13'ü 45'e bölersek, %28,8888888889 buluruz. Denizlerin Kuran'da bahsediliş sayısı olan 32'yi 45'e böldüğümüz zaman ise, %71,1111111111 sayısını buluruz. Bu oranlar, gezegenimizdeki su ve kara parçalarının gerçek oranıdır.
Bu kelime tekrarlarıyla, Kuran'da Dünya'nın %71'inin denizler, %29'unun karalarla kaplı olduğuna işaret ediliyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.) Bu orana günümüzde ancak, bilim adamlarının uydu fotoğraşarı ve bilgisayar hesapları sayesinde ulaşılabilmektedir.


SİRİUS YILDIZI


Geceleri gökyüzünde en parlak yıldız olan "Sirius", Kuran'da "Yıldız" anlamına gelen Necm Suresi'nin 49. ayetinde "Şi'ra" olarak geçmektedir:
Doğrusu, 'Şi'ra (yıldızı)nın' Rabbi O'dur. (Necm Suresi, 49)
Arapça karşılığı "Şi'ra" olan Sirius yıldızının sadece 49. ayette geçmesi, son derece dikkat çekici bir durumdur. Çünkü bilim adamları Sirius yıldızının hareketlerindeki düzensizliklerden yola çıkarak, onun bir çift yıldız olduğunu keşfettiler. Dolayısıyla Sirius, Sirius A ve Sirius B olarak ifade edilen iki yıldızdan oluşan bir takım yıldızdır. Sirius B yıldızının özelliği teleskopsuz görülememesidir.
Sirius takım yıldızları birbirlerine doğru yay şeklinde bir eksen çizerler ve her 49,9 yılda bir birbirlerine yaklaşarak gökyüzünde sarkarlar. Bu bilimsel veri, günümüzde Harvard, Ottawa ve Leicester Üniversitelerinin astronomi bölümlerinin fikir birliğiyle kabul ettikleri bilimsel bir gerçektir. Ancak 20. yüzyılın sonlarına doğru anlaşılabilmiş bu bilimsel gerçeğe, mucizevi bir şekilde, bundan 14 asır önce Kuran'da işaret edilmiştir. Necm Suresi'nin 49. ve 9. ayetleri beraber olarak okunduğunda bu mucize karşımıza çıkmaktadır.
Doğrusu, 'Şi'ra (yıldızı)nın' Rabbi O'dur. (Necm Suresi, 49)
Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı. (Necm Suresi, 9)
Necm Suresi'nin 9. ayetinde "(ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı" olarak çevrilen "kane kabe kavseyni ev edna" ifadesi, bizlere bu iki yıldızın çizdikleri yörüngede birbirlerine yaklaştıklarını ifade ediyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.) Kuran'ın vahyedildiği dönemde bilinmesi mümkün olmayan bu bilimsel gerçek, bize, Kuran'ın Yüce Rabbimiz'in sözü olduğu gerçeğini bir kez daha kanıtlamaktadır.
Sirius yıldızı Kuran'da "Yıldız" anlamına gelen Necm Suresi'nde geçmektedir. Sirius takım yıldızı, yay şeklindeki eksenleri ile birbirlerine 49,9 yılda bir yaklaşmaktadır. Necm Suresi'nin 49. ve 9. ayetleri bu astronomik olaya işaret etmektedir.


DEMİRİN ATOM NUMARASI

Demir, Kuran'da dikkat çekilen elementlerden biridir. Kuran'da, "Demir" anlamına gelen "Hadid" suresinde Allah şöyle buyurmaktadır:
... Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik... (Hadid Suresi, 25)
Ayette, demir için kullanılan "enzelna" yani "indirme" kelimesi, mecazi olarak insanların hizmetine verilme anlamında düşünülebilir. Fakat kelimenin, yağmur ve güneş ışınları için kullanılan "gökten fiziksel olarak indirme" şeklindeki gerçek anlamı dikkate alındığında, ayetin çok önemli bir bilimsel mucize içerdiği görülmektedir. Çünkü modern astronomik bulgular, Dünya'daki demir madeninin dış uzaydaki dev yıldızlardan geldiğini ortaya koymuştur.
Bununla birlikte Hadid Suresi, demir elementinin kimyasal sembolüne de işaret etmektedir. Çünkü bu surenin tam ortasındaki 15. ayetin Arapça okunuşu, "Fe" harfi ile başlamaktadır. Demir elementi de kimyada "Fe" olarak gösterilmektedir.
Aynı zamanda Kuran'ın 57. suresi olan "El-Hadid" kelimesinin Arapçadaki sayısal değeri (ebcedi) hesaplandığında karşımıza çıkan rakam, sure numarası ile aynıdır: "57" Sadece "hadid" kelimesinin sayısal değeri hesaplandığında ise elde ettiğimiz sayı 26'dır. 26 sayısı, periyodik cetvelde de görüldüğü gibi, demirin atom numarasıdır. Atom numarası, demir dahil tüm elementler için en önemli kavramdır. Herşeyin bilgisine sahip Rabbimiz'in vahyi olan Kuran'da, Hadid Suresi ile hem demirin oluşumuna hem de atom numarasına işaret edilmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.)



DÜNYA'NIN GÜNEŞ'İN ETRAFINDA DÖNÜŞÜ: 365 GÜN


Kuran'da "gün (yevm)" kelimesi 365 defa geçmektedir. Bildiğiniz gibi Dünya'nın Güneş etrafında dönüşü 365 gün sürer. Dünya, Güneş'in etrafında dönerken kendi etrafında da tam 365 defa döner.
Kuran'da "gün" kelimesinin 365 defa geçiyor olması, Dünya yörüngesi hakkında bize yüzyıllar öncesinden bilgi vermesi açısından çok önemli bir bulgudur. Kuran'da "gün" kelimesinin 365 defa tekrarlanması, Dünya ile Güneş arasındaki 365 günlük astronomik olaya işaret ediyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.)


CİNSİYET VE 23. KROMOZOM ÇİFTİ

İnsanların ve diğer canlıların genetik yapısı, kromozomlara bağlıdır ve DNA'lar bu kromozomlarda yer alan genetik bilgilerdir. Cinsiyetin belirlenmesi ise 23. kromozom çiftine bağlıdır. Yani bir erkek ve kadın arasındaki yapı farklılığı 23. kromozom çiftinden kaynaklanmaktadır. Herhangi bir kişinin 23. kromozomu XX şeklinde ifade edilen yapıda ise cinsiyeti kadın, XY şeklinde ise cinsiyeti erkektir.
Erkek-kadın farklılığını sağlayan 23. kromozom çiftine Kuran'da şöyle işaret edilmektedir: Kuran'da hem "erkek" kelimesi, hem "kadın" kelimesi ayrı ayrı 23'er defa tekrarlanmaktadır. (Her iki kelimenin de sadece tekil halleri sayılmaktadır.) Kromozomlarla ilgili elde edilen bu bulgu, Kuran'da yüzyıllar öncesinden haber verilmekte ve erkek-kadın arasındaki temel farklılığın 23 sayısı ile ilgili olduğuna işaret edilmektedir.
Kuran-ı Kerim'deki "Nisa" suresi de "Kadınlar" anlamına gelir. İlginçtir ki "Nisa(Kadınlar)" suresinin 23. ayetinde başka hiçbir yerde geçmediği kadar çok sayıda "kız, kadın, anne" gibi dişil kelimeler tekrarlanmaktadır. Yani "kız, kadın, anne" gibi dişil kelimeler KURAN'IN TÜMÜNDE en çok Nisa suresi 23. ayette geçmektedir. Dolayısıyla ayetin numarası olan 23 sayısıyla kadınlardaki 23. kromozom çiftine işaret edilmesi muhtemeldir.


GÖKYÜZÜNE YÜKSELTİLEN SPUTNİK

Tarihteki ilk uzay aracı 1957 yılında uzay yolculuğuna çıkmıştır (Sputnik). Şaşırtıcı bir biçimde Kuran'daki 19:57 numaralı ayet de gökyüzüne çıkmaktan ve yükselmekten bahsetmektedir: "Onu yüksek bir yere (gökyüzüne) yükselttik" (19.sure 57.ayet). Farkettiyseniz ayetin numarası olan 19:57 ile 1957 yılı aynı sayılardır. Dolayısıyla gelecekte bu olayın gerçekleşeceğine mucizevi bir biçimde işaret edilmektedir. 
1957 yılında ilk uzay aracının gönderilmesi ile Ay'a çıkış farklı olaylardır karıştırılmamalıdır. Bu ayetten önceki ayetlerde peygamberlerden bahsedildiği için ayet farklı şekilde de yorumlanabilir. Fakat ayeti tek başına bağımsız olarak düşünürsek bizim yorumladığımız anlama da işaret etmektedir.


ARI, EŞEK VE GENETİK YAPISI

1400 yıl önce genlerin ve kromozomların bilinmediği bir çağda Kur'an önemli bir mesaj daha veriyordu. Kur'an-ı Kerim'de "Nahl" (Arı) isimli bir sure yer almaktadır ve bu sure tam 16. suredir. Aynı şekilde arı da 16 kromozomlu bir canlıdır. 
Hayvanların dişisinde ve erkeğinde eşit sayıda kromozom bulunmaktadır. Fakat arının durumu, diğerlerinden farklıdır. Çünkü erkek arı 16 tek kromozoma, dişi arı ise 16 çift kromozoma sahiptir.
İşte arı, bu açıdan farklıdır. Ve bu farklılığa Kur'an-ı Kerim de işaret etmektedir.
Canlıların genetik şifresi olan DNA, kromozomlar üzerinde yer almaktadır. Örneğin Dünya'nın dört bir yanındaki bal arılarının kromozom sayısı aynıdır ve değişmez.
Başka bir örnek daha; EQUUS ASINUS:Eşek.
Kur'an-ı Kerim'in birkaç bölümünde 'eşek' kelimesi geçmektedir, fakat Lokman(31.sure) ve Cuma (62. sure) surelerinde bahsedilen tek hayvan 'eşek'tir. Aynı şekilde 'eşek' türünde toplam 31 çift, yani açılım olarak 62 adet kromozom bulunmaktadır. Bu surelerin numaraları da 31 ve 62'dir. 
'Eşek' kelimesi başka birkaç surede daha geçmektedir ancak bu surelerde Aslan, At gibi diğer hayvanlardan da bahsediliyor, fakat 31. ve 62. surelerde 'eşek'ten başka hiçbir hayvandan bahsedilmiyor...


GÜNEŞ'İN HİDROJEN VE HELYUMDAN OLUŞU


Güneş ağırlıklı olarak Hidrojen(H) ve Helyum(He) atomlarından oluşmaktadır. Güneş'in yüzde 90'dan fazlası H ve He simgeli atomlardan oluşur ve yaydığı ısı ile ışık da bu elementlerin termonükleer reaksiyonları sonucunda açığa çıkar...

Kısacası Güneş denildiğinde aklımıza ilk olarak H-HE atomları gelir. Ve çok ilginçtir ki Kuran'daki Şems(Güneş) suresindeki onbeş ayetin hepsi istisnasız olarak H-E harfleriyle bitmektedir. Özet olarak Güneş(Şems) suresindeki tüm ayetler hidrojen(H) ve helyum'un(HE) simgesiyle bitmektedir ve dolayısıyla Kur'an Güneş'in hidrojen ve helyum'dan oluştuğuna 14 asır öncesinden işaret etmektedir. Örneğin Helyum 19.yüzyılda keşfedilmiştir yani Kuran'dan asırlar sonra...

Bunu bir rastlantı olarak değerlendiremeyiz çünkü Kuran'da Güneş(Şems) suresinden başka hiçbir sure baştan sona H-HE harfleriyle bitmiyor. Aslında Güneş suresi'nin numarası yani 91 rakamı da dikkat çekicidir. Güneşde yer alan H (hidrojen) elementi doğada geri kalan diğer 91 elementi de oluşturur. İlginçtir ki H (hidrojene) dikkat çeken Şems(Güneş) sureside tam 91. suredir. Laboratuarlarda atom numaraları arttırılabilmektedir fakat doğada hidrojenden sonra uranyum'a kadar 91 element vardır ve bunlar yine hidrojen çekirdeklerinin birleşmesiyle meydana gelir.


1995 HALE-BOPP KUYRUKLU YILDIZI


İnanılmaz bir parlaklığa sahip olan ve aylarca gökyüzünde kalan Hale-Bopp kuyruklu yıldızı 1995 yılında keşfedilmişti. İki yıl sonra da Dünya'ya en yakın konuma gelmişti. Çıplak gözle aylarca izlenebilen bu yıldız rekor kırarak insanları şaşırtmıştı.
Çok ilginçtir ki 14. cüz 16. ayette (Hicr suresi) gökyüzündeki yıldızların izlenmesi anlatılıyor ve 14-16 sayıları Hicri 1416 Miladi 1995 yılını gösteriyor. Başta da belirttiğimiz gibi Hale-Bopp yıldızı da tam 1995 yılında keşfedildi ve uzun süre izlendi.

"Gerçekten de biz gökyüzünde yıldız kümeleri yaptık ve onları, gözleyenler için süsledik " (14.cüz Hicr Suresi, 16)

Bu ayetten hemen iki ayet sonra da gökte hareket eden parlak bir ateşten bahsediliyor. Tam da iki yıl sonra bu yıldız dünyaya en yakın konuma ulaşıyor. Dolayısıyla hem 1995 keşfediliş yılına hem de en yakın olduğu yıla Kuran'da işaret ediliyor olabilir. Zaten bazı müfessirler de bu ayetteki ateşi kuyruklu yıldız veya göktaşı olarak anlatmışlardır.
Bu kuyruklu yıldızın 1995 yılında keşfedileceğini tabi ki eski çağlarda kimse bilemezdi o nedenle bu ayette mucizevi bir bilgiye şahit oluyoruz.


1998 MİTCH KASIRGASI

Son 200 yılın en büyük felaketlerinden birisi sayılan Mitch kasırgası binlerce insanın ölümüne sebep olmuştur. Kuran'ın 14.suresindeki 18.ayette ise şiddetli bir fırtınadan sözedilir. Sonraki ayette ise kavimlerin yok edilmesine işaret ediliyor. Daha önceki örneklerimizde olduğu gibi ayetin numarasını yazdığımızda 14:18 yani hicri 1418 yılı ortaya çıkıyor. Hicri 1418 yılı Miladi 1998 yılına denk gelir yani Mitch kasırgasının ortaya çıktığı yıla işaret ediliyor. İnsanlığı etkileyen bu şiddetli doğa olayı asırlar önce Kuran tarafından yılıyla birlikte haber veriliyor olabilir. 


PETROL KUYULARI VE 1745 YILI
Ticari anlamda ilk petrol kuyularının 19.yüzyılda açıldığı söylense de tarihçiler ilk kuyuların 1745 yılında açıldığını belirtiyor.

"Kuyu" kelimesi Kuran'da nadir olarak geçer ve 17. cüz 45. ayette (Hac suresi) kuyulardan bahsedilir. İlginçtir ki 17-45 sayıları ilk kuyuların açıldığı 1745 yılına işaret ediyor. Dolayısıyla gelecekte kullanılacak olan önemli bir enerji kaynağına yani petrole işaret olabilir. Bu ayette yok olmuş toplumların geride bıraktığı değerli mülklerden bahsediliyor. Günümüzde bir su kuyusunun ekonomik değeri belki çok yüksek olmayabilir fakat bir petrol kuyusunun değeri oldukça yüksektir. 


Pİ SAYISINA KURAN'DA İŞARET VAR MI?

Bilim insanları tarih boyunca Pi sayısını bulmaya çalıştı çünkü bu sabit sayı sayesinde küre, çember, daire gibi geometrik cisimler ve şekiller üzerinde ölçüm yapabileceklerdi. Bu sayı önemliydi çünkü astronomiden mimariye kadar her alanda gerekli olan bir sayıydı. Kuran'ın indirildiği çağda çeşitli toplumlarda farklı Pi sayıları kullanılıyordu ve genelde yanlış hesaplanıyordu. 
Elbette Kuran'da bu sayıdan açıkça bahsedilmiyor fakat Araf suresi 142. ayette verilen sayıları alt alta yazınca Pi sayısının basamakları ortaya çıkıyor. Bu ayette sırayla 30, 10, 40 sayılarından söz ediliyor. Modern sayılarla yazılırsa bu sayıların O basamağı çember şeklindedir ve bu çember matematikte Pİ sayısıyla hesaplanır. Yani O basamakları Pi sayısını simgeliyor olabilir. 3-1-4 sayıları ise Pi sayısının basamaklarıdır. O çağlarda değişik toplumlar farklı Pi sayıları kullandığı için hangisinin tam olarak doğru olduğunu asla bilemezdiniz. Bu anlatılanlar sadece bir tesadüf gibi görünebilir fakat aynı ayetin içinde 30-10-40 sayılarının yan yana geçmesi gerçekten şaşırtıcıdır.


GİZLİ KELİME: RETİNA 


Retina, görmemizi sağlayan hücrelerin bulunduğu göz tabakasıdır. Görme işlevini sağlayan göz bölümünün aslında Retina olduğu Kur'an'ın indirildiği yıllarda bilinmiyordu hatta kimse retina kelimesinden haberdar bile değildi. Buna rağmen Kuran'da "Retina" kelimesinin geçtiğine dair açık kanıtlara rastlıyoruz. 
R-E-T-İ-N-A harfleri sadece 35:8 numaralı ayette geçmektedir. Üstelik bu ayette "görmekten" ve "göstermekten" bahsedilmektedir dolayısıyla retinaya işaret güçlenmektedir. Görmeyi sağlayan retina kelimesinin geçtiği bu ayette "...güzel gösterilip de güzel gören kimse..." cümlesi yer almaktadır. Sonraki ayetlerde aynı surenin 19.ayetinde "Kör ve gören aynı olmaz" cümlesi geçiyor. Bilindiği gibi retina hasarları kalıcı körlüğe neden olur. Sonraki 20.ayette ise "Karanlık ve aydınlık da aynı olmaz" ifadesi geçmektedir ki zaten retinada ışığa duyarlı hücreler bulunur. Bu saydığımız ayetlerdeki görmeyle ilgili cümleler tüm Kuran'da çok nadir geçmektedir o nedenle retina kelimesinin binlerce ayetin arasında sadece bu ayetlere denk gelmesi matematiksel açıdan tesadüfi değildir.


KUM TEPELERİ MARS GEZEGENİNE Mİ İŞARET EDİYOR?

M-a-r-s kelimesine işaret eden Kuran'daki "Ahkaf" suresinin anlamı "KUM TEPELERİ"dir. Astronomide Mars denildiğinde akla ilk gelenlerden birisi Mars'taki dev "KUM TEPELERİ" yani yüksek kum yığınlarıdır. Mars bu yönüyle diğer gezegenlerden farklıdır. Örneğin daha önce gönderilen Opportunity uzay aracı bir kum tepesine saplanmıştı ve haftalarca süren güçlü kum fırtınalarından dolayı büyük tehlike atlatmıştı. 
İlginçtir ki Ahkaf (Kum Tepeleri) suresi 23.ayetteki harf dizilimlerine baktığımızda M-A-R-S harfleri açıkça görünüyor (Arapça'da Mim-Elif-Ra-Sin harfleri). Yani bu harfler normal bir kelimeyi oluşturur gibi yanyana duruyorlar ve Mars kelimesi net bir biçimde görünüyor. Sadece Mars değil aynı zamanda Mars'ın uydusu olan gökcismi "Deimos" kelimesi de bu şekilde geçiyor. ( Deimos Mars'ın çevresinde döner, Ay'ın Dünya çevresinde döndüğü gibi) Üstelik D-E-İ-M-O-S ' a işaret eden ayetin numarası 30'dur ve 30 sayısı bu uyduyu temsil eden bir sayıdır çünkü Mars çevresindeki dolanım süresi 30 saattir. Dolayısıyla ayet numarasının bu gökcisimlerinin dolanım süresiyle aynı olması da şaşırtıcıdır. Mars kelimesini oluşturan harfler Deimos'tan birkaç ayet önce geçiyor yani tüm bu anlattıklarımız Kuran'da ard arda ve aynı surede geçiyor o nedenle tesadüf olarak değerlendiremeyiz. Kısacası surenin ismi olan Ahkaf (Kum Tepeleri) de Mars'taki dev kum tepelerine işaret ediyor olabilir. Fakat Kuran'ın indirildiği çağda teleskop henüz keşfedilmemişti ve kimse Mars'ta kum tepeleri olduğunu bilmiyordu ayrıca Deimos astronomide henüz keşfedilmemişti.


ÖNEMLİ BİR MUCİZE: HALLEY YILDIZI VE 76 YIL

Modern astronomi alanındaki önemli gelişmelerden birisi de Halley kuyrukluyıldızı'nın 17.yüzyılda Edmund Halley isimli astronom tarafından keşfedilmesidir. Dolayısıyla bu kuyrukluyıldıza verilen Halley ismi 17.yüzyılda yaşamış ünlü bir bilimadamının soyismidir çünkü yıldızı ve 76 yıllık dolanım süresini bu bilimadamı keşfetmiştir. İşte bu noktada çok dikkat çekici bir mucizeyle karşılaşıyoruz. Çünkü Kur'an indirildikten yüzyıllar sonra 17.yüzyılda keşfedilen ve ismi koyulan Halley Yıldızı ile 76 yıllık dolanım süresi asırlar öncesinden Kur'an-ı Kerim'de yazıyordu. Yani yıldıza ismi verilen Halley isimli bilimadamı Kur'an indirildiği çağda henüz doğmamıştı ve Halley ismi bilinmiyordu. Buna rağmen Kur'an-ı Kerim gelecek zamanı anlatırcasına Halley ismini ve 76 yıllık dolanım süresini bizlere yüzyıllar öncesinden haber vermiştir.
H-A-L-L-E-Y harflerinin Kur'an'da ilk geçtiği yer Enam suresinin 76.ayetidir. Bu ayette HALLEY kelimesinin hemen yanında YILDIZ kelimesi geçiyor (Arapça karşılığı: Kevkeba) Bu ayetin numarası olan 76 sayısı da yıldızın dönüş süresi olan 76 yıla işaret etmektedir. Ayetin numarası olan 76 sayısı Halley yıldızını temsil eder çünkü her 76 yılda bir Dünya'dan görülür yani yörüngesini 76 yılda bir tamamlar.
Nitekim Halley yıldızının keşfi de 76 yıllık dönüş süresinin bulunmasına dayanır. Edmund Halley bu yıldızın 76 yıl sonra tekrar görüleceğini açıklayarak kuyrukluyıldızların astronomik yörüngelerini de açıklığa kavuşturmuştur. Bu nedenle Halley yıldızının Kuran'da ilk olarak 76.ayette geçmesine mucize diyebiliriz çünkü Kur'an bu bilgiye yüzyıllar öncesinden işaret etmektedir. 
Bu örneğe benzer şekilde Sirius yıldızı da Kuran'da sadece 49.ayette geçmektedir ve Sirius B'nin Sirius A çevresindeki dolanım süresi de 49 yıldır (Necm suresi 49). Üstelik Sirius B yıldızı teleskop olmadan gözlenemez ve teleskop Kuran'dan yüzyıllar sonra keşfedilebilmiştir. Dolayısıyla hem Halley hem de Sirius yıldızlarının ayet numaralarının dönüş yıllarıyla aynı olması rastlantı değildir.


DNA VE GENETİK TARİHİNİN BAŞLANGICI

DNA teriminin Kuran'da geçtiğine dair çok açık işaretlere rastlıyoruz. Mesela genetik biliminin başlangıç tarihi 1865 yılına ve DNA'ya Kuran'daki (18:65) numaralı ayet ileherkesin görebileceği bir netlikte dikkat çekiliyor.
Bilindiği gibi bugünkü çağdaş genetiğin temellerini atan Mendel isimli bilimadamının 1865 yılında hazırladığı genetik yasalar, hem hayvanlar hem bitkiler hem de insanlar için geçerlidir. O nedenle 1865 yılı bilim dünyası için tarihi bir dönüm noktasıdır. Ve bu dönüm noktasına da Kuran'da çok açık bir biçimde işaret ediliyor.
D-N-A harflerinin Kuran'da nerelerde yan yana geldiğini incelediğimiz zaman en fazla 18.surenin 65.ayetinde geçtiğini görüyoruz (Arapça'da Dal-Nun-Elif). Evet 18:65 numaralı ayette çok ilginç ve benzersiz bir biçimde ardarda tam üç defa D-N-A harfleri geçiyor. Ve Kuran'nın başka hiçbir ayetinde "Dna" harfleri bu şekilde ardarda ve çok sayıda geçmiyor. Yani Kuran 18:65 ayetiyle dikkatimizi "Dna" terimine çekmek istiyor. 
Özet olarak DNA teriminin ardarda çok sayıda geçtiği bu istisna ayetin numarası (18:65) genetik bilimin ve DNA tarihinin başlangıç yılı olan 1865 yılına işaret ediyor. Bunu rastlantı olarak değerlendiremeyiz çünkü Kuran'da sadece 18:65 ayetinde "Dna" ardarda üç defa geçiyor ve başka yerde böyle bir durum yok. 
Bu işaret mucizevi niteliktedir çünkü DNA (DeoksiriboNükleik Asit) ismini bilim dünyası henüz yeni koymuştur halbuki Kuran'da 1400 yıl önce işaret ediliyor. Dolayısıyla insanlığın bu moleküle "Dna" ismini koyacağına yüzyıllar önce Kuran işaret ediyordu.
Mendel 1865 yılında keşfettiği bu genetik kanunları bir yıl sonra makale haline getirmiştir. "Dna" üzerindeki genler, gözlerimizin renginden boyumuzun uzunluğuna kadar birçok bilgiyi taşırlar. Kromozomlarda yer alan "Dna" molekülü anne ve babadaki bu bilgileri çocuğa aktarır.
Ayrıca DNA harfleri 18:65'den sonra sadece 81.ayette geçiyor ve anne-baba-çocuk kelimeleri yine aynı ayetlerde(80-81-82) ardarda tekrarlanıyor. İlginçtir ki çocuk-anne-baba konusuyla ilgili ardarda 2 farklı olayın anlatıldığı tek bölüm burasıdır. Bildiğinizi gibi çocukların oluşumu annne ve babadan gelen kromozomlarla (DNA paketleriyle) belirlenir.


DNA VE RNA SUREDE EŞİT SAYIDA TEKRARLANIYOR 

Kuran'da birbiriyle ilintili olan bazı kelimelerin eşit sayıda tekrarlandığına daha önceki bölümlerde şahit olmuştuk. Örneğin Kur'an'da "Melek" kelimesi 88 defa geçerken Şeytan kelimesi de 88 defa geçer. Yahut "Cennet" kelimesi 77 yerde kullanılırken "Cehennem" kelimesi de 77 yerde kullanılıyor.
İşte bu kelime tekrarlarına genetik biliminin başlangıcına işaret eden bu surede de rastlıyoruz. DNA ve genetik tarihinin başlangıcı olan 1865 yılına işaret eden bu surede DNA toplam 7 defa tekrarlanırken RNA da 7 defa tekrarlanıyor. Bildiğiniz gibi RNA molekülü de DNA gibi genetik yapıyı oluşturan diğer moleküldür o nedenle Dna-Rna'nın eşit sayıda geçmesi gerçekten bu moleküllere yüzyıllar önce Kuran'da işaret edildiğinin ayrı bir kanıtıdır.(Arapça'da D-N-A harfleri "Dal-Nun-Elif" ile gösterilirken RNA "Ra-Nun-Elif" harfleri ile gösterilir)


OZON TABAKASI KURAN'DA YAZIYOR MUYDU? 

Ozon kelimesi Arapça'da, Türkçe'de ve diğer tüm yabancı dillerde hemen hemen aynı şekilde okunup yazılır. Ozon kelimesini oluşturan O-Z-O-N harfleri 72:6 numaralı ayette geçmektedir. Üstelik bu ayetten sonraki ayetlerde "Gökyüzünün koruyucusu (bekçisi)" ifadesi kullanılıyor. Aslında bu ifade ozon tabakası için de çok yerinde ve doğru bir tanımlamadır. Çünkü ozon gökyüzündeki koruyucu tabakadır ve dünyayı tehlikeli güneş ışınlarından korur.
Halbuki Kuran'ın indirildiği 7.yüzyılda kimse ozon tabakasından haberdar değildi. Bu ayetin dışında 18:90 numaralı ayetin de ayrıca ozona işaret etmesi muhtemeldir çünkü bu ayette de "Güneşe karşı bir siper (koruyucu)" ifadesi yer almaktadır. Tüm bunlar için rastlantı diyemeyiz çünkü O-Z-O-N (Arapça'da Vav-Ze-Vav-Nun) harfleri çok nadir olarak binlerce ayette bir yan yana gelmektedir ve "Gökyüzünün koruyucusu (bekçisi)" ifadesiyle aynı bölümde geçmektedir.


YERALTINDAKİ ENERJİ VE PETROL KELİMESİ 

İçinde bulunduğumuz çağda maalesef enerji kaynakları uğruna savaşlar çıkmaktadır. Enerji kaynaklarının başında gelen petrolün oluşumuna ve ismine Kuran-ı Kerim yüzyıllar öncesinden işaret etmektedir. Petrol ismine işaret edilmesi mucizevi niteliktedir çünkü petrol kelimesi ilk olarak bir Alman minerologun 1556 tarihli "De Re Metallica" isimli eserinde geçmektedir yani Kuran'dan yüzyıllar sonra... Kısacası Kuran'dan asırlar sonra dünya dillerinde petrol kelimesi kullanılmaya başlanmıştır dolayısıyla Kuran petrol kelimesinin tüm dünyada kullanılacağına önceden işaret etmiştir.(Petrolün farklı dillerdeki yazılışı veya okunuşu hemen hemen aynıdır Türkçe,İngilizce,Arapça'da olduğu gibi) 
Petrol kelimesini oluşturan harfler tüm Kuran'da baştan sona sadece iki yerde geçmektedir (harfler soldan sağa doğru ters diziliyor). Bunlardan ilki 6:59 nolu ayettir ve bu ayette petrole işaret edercesine "yeraltının karanlıklarındaki" ifadesi kullanılmaktadır. Yani petrolün yer altında olduğuna işaret edilmektedir.
Ayrıca bilimadamları petrolün oluşum kökenini hem hayvansal hem de bitkisel olarak açıklamaktadırlar. Yani eski çağlardaki yeşil bitkilerin uzun bir zaman aralığından sonra petrole dönüştüğünü ifade etmektedirler. Kuran'daki bir ayet de bununla örtüşmektedir: " (Rabbin) yeşil otu çıkardı, sonra da onu kapkara(simsiyah) bir sel artığına(sıvıya) çevirdi..." (Ala suresi 4,5)


MODERN BİLİMDEN YÜZYILLAR ÖNCE KURAN'DA ATMOSFER KELİMESİNE İŞARET EDİLİYORDU 

Modern bilimde Atmosfer kelimesi 17. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır halbuki Kur'an zamanın ötesine geçerek bu kelimeye nerdeyse bin yıl öncesinden işaret ediyordu. Yani henüz dünyada kullanılmayan bilimsel bir terim yüzyıllar öncesinden Kuran'da yazıyordu o nedenle Kur'an büyük bir mucize daha sergilemiştir.(Atmosferin farklı dillerdeki yazılışı veya okunuşu hemen hemen aynıdır Türkçe,İngilizce,Arapça'da olduğu gibi) 
Atmosfer kelimesi dünyayı çevreleyen Hava Küre anlamına gelir. Dünya'nın küresel(sphere) yapısı anlaşıldıktan sonra bu kelime kullanılmaya başlanmıştır.Halbuki Kuran'ın indirildiği dönemde Dünya'nın yuvarlak olduğu da bilinmiyordu ve bu da Kuran'ın ayrı bir mucizesidir.
Kuran'ın başından sonuna kadar sadece iki yerde atmosfer kelimesini oluşturan harfler yanyana gelmektedir. Bunlardan ilki 26:173 nolu ayettir. (Atmosfer kelimesini oluşturan harfler soldan sağa yanyana geliyor, sağdan sola hiç yok) Üstelik bu ayette YAĞMUR dan bahsediliyor. Dolayısıyla Kuran'da yağmurun atmosferden yağdığına da işaret ediliyor. Yani hem atmosfer hem de yağmur kelimelerinin yanyana gelmesini matematiksel açıdan rastlantı olarak değerlendiremeyiz tüm bunlar tesadüf olamaz.


KUR'AN MUCİZESİ VE QUANTUM FİZİĞİ 

Yüzyıllar önce Kuran-ı Kerim'in geldiği çağda Quantum fiziği ve atomaltı parçacıklar bilinmiyordu. Fakat Kuranı Kerim evrenimizi oluşturan bu temel parçacıkların isimlerine ve ağırlıklarına işaret ederek inanılmaz bir mucize daha sergilemiştir. (Nötron ve Proton kelimeleri Türkçe, İngilizce, Arapça ve farklı dillerde hemen hemen aynı şekilde yazılıp okunmaktadır) 
Nötron kelimesini oluşturan harfler tüm Kur'an-ı Kerim'de baştan sona sadece iki ayette geçiyor. Bunlardan birisi 18:39 nolu ayettir (Nötron Kütlesi=1839 me) Gördüğünüz gibi hem Nötron ismine hemde ayet numarasıyla nötronun ağırlığına açıkça işaret edilmektedir. Diğer binlerce ayette bu harfler yanyana gelmiyor fakat tam 18:39 ayetinde Nötron kelimesi ortaya çıkıyor o nedenle rastlantı olduğunu söyleyemeyiz.
Aynı durum Proton için de geçerlidir. Proton kelimesini oluşturan harfler Kuran'ı Kerimde daha fazla sayıda geçiyor (Nötrona oranla). 18:37 nolu ayette Proton kelimesini oluşturan harfler soldan sağa ters biçimde yanyana geliyor. Proton kütlesi ise 1836-1837 me arasındadır yani 1837 me diyebiliriz. Dolayısıyla ayetin numarası 18:37 protonun ağırlığı olan 1837'ye işaret ediyor. Yani nötronda olduğu gibi protonda da ayet numarasıyla ağırlık aynıdır.(1837 me: 1837 adet elektron ağırlığında demektir)
Atomları, zerreleri oluşturan bu parçacıkların yazılı olduğuna zaten aşağıdaki ayet de işaret etmektedir:
"...Rabbinden ne yerde, ne gökte zerre kadar; ondan ne küçük, ne büyük hiçbir şey kaçmaz. Bunların hepsi apaçık bir Kitaptadır."(Yunus 61.ayet)


AY İLE DÜNYA ARASINDAKİ MESAFE 

Kamer(AY) suresinde yine bir mucize ile karşılaşıyoruz. Bu surede Ay ile Dünya arasındaki harflerin uzunluk oranı Uzay'daki Ay-Dünya mesafesine işaret etmektedir. Kamer(AY) suresinin içerisinde sadece bir yerde Dünya(Ard) kelimesi geçmektedir. 
Surenin başlığı olan "Ay" kelimesi ile "Dünya" kelimesi arasındaki harfler toplam 333 adettir ve araya tam olarak 111 adet Ay kelimesi sığmaktadır. Çünkü Arapça'da Kamer(Ay) kelimesi 3 harften oluşur. 
Aynı şekilde gezegenimiz Dünya ile Ay arasına da ortalama 111 adet Ay sığmaktadır yani aradaki mesafe Ay çapının toplam 111 katıdır. Bir uzay haritasını incelediğiniz zaman da bunu görebilirsiniz. Ya da en temel astronomi kitaplarında da bu bilgiye rastlayabilirsiniz. Bu hesaplama da kullanılan uzaklık mesafesi ortalama mesafedir çünkü Ay'ın eliptik bir yörüngesi vardır.
Fakat Kuran'ın indirildiği dönemde ne aradaki yüzbinlerce kilometrelik mesafe ne de Ay'ın çapı bilinmiyordu.İşte bu açıdan bu bilgi büyük önem taşımaktadır. Ayrıca Kuran'da Ay isminde sadece bir sure vardır ve bu surede sadece bir yerde Dünya kelimesi geçmektedir. O nedenle bu önemli bulgu matematiksel açıdan tesadüfi değildir.


VENÜS VE MARS'IN DÖNÜŞ SÜRELERİ 

Sıralama bakımından Dünya'ya en yakın olan bu iki gezegenin isimlerine ve kendi çevrelerindeki dönüş sürelerine modern astronomiden yüzyıllar önce Kur'an işaret ediyordu. Halbuki bu gezegenlerin kendi çevrelerindeki dönüş süreleri astronomlar tarafından Kuran'dan yüzyıllar sonra keşfedildi. Mars ve Venüs isimlerinin Kuran'da gizli bir şekilde yer alması da mucize niteliğindedir çünkü Mars ve Venüs isimleri bugün modern Astronomide kullanılan genel isimlerdir halbuki Arapça'da Merih ve Zuhra olarak geçmekteydi. Aynı şekilde Kur'an'ın indirildiği dönemde de farklı toplumlar bu gezegenler için farklı isimler kullanmaktaydı.
Venüs kelimesini oluşturan harfler Kuran'da ilk olarak Enfal suresinin 72.ayetinde yan yana gelmektedir. Bir sonraki Venüs harfleri ise Hud suresinin 3. ayetinde yan yana gelmektedir. (Arapça'da Vav-Elif-Nun-Elif-Sin) Bu iki yerin arasında toplam 243 ayet geçmektedir. Aynen burada olduğu gibi Uzay'da Venüs'ün kendi çevresindeki dolanım süresi de tam 243 gün sürer. Yani 243 gün bitince dönüşünü tekrarlar. Kuran da 243 ayet geçince Venüs kelimesini oluşturan harfler tekrarlanıyor.
Aynı bulgu Mars için de geçerli. Mars kelimesini oluşturan harfler Kuran'da ilk olarakMüminun suresinin 44.ayetinde yan yana gelmektedir. Bir sonraki Mars harfleri ise yine Müminun suresinin 45.ayetinde yan yana gelmektedir. (Arapça'da Mim-Elif-Ra-Sin) Yani hemen 1 ayet sonra tekrar geçmektedir. Aynı şekilde Mars'ın kendi çevresindeki dolanım süresi de sadece 1 gün sürer. Mars 1 günden sonra dönüşünü tekrarlar aynen Kuran'da 1 ayet sonra tekrarlandığı gibi...


KURAN'DA ATOMLAR 

Kuran-ı Kerim'de yer alan element isimli "Hadid (Demir)" suresinde, Radon, Potasyum, Zirkonyum ve Titanyum gibi diğer elementlere de atom numaralarıyla ve ağırlıklarıyla birlikte işaret edilmektedir. Halbuki o yıllarda elementler ve atom numaraları henüz keşfedilmemişti. İşte bu yüzden Kuran çok büyük bir mucize daha sergilemektedir.
Örneğin element isimli bu suredeki Arapça harfleri saydığımızda ilk RN harflerine kadar 86 harf geçmektedir.Aynı şekilde bilimsel olarak "Rn(Radon)" elementinin atom numarasıda 86'dır.


KABE VE HARİTA MUCİZESİ


Kabe (Beyt) kelimesi Kuran'da farklı ayetlerde geçer fakat ilk geçtiği ayet 2:125 numaralı ayettir. İlginçtir ki modern haritalarda Kabe ve Mekke enlemi de 21° 25′ olarak gösterilir (21 derece 25 dakika) Yani Kabe'nin ilk geçtiği ayetin numarası gelecekte Kabe'nin hangi enlemde olacağını haber vermektedir.(2-1-2-5)
Harita sistemleri ve Enlem-Boylam numaraları yeni keşfedilmiş olmasına rağmen Kuran, yüzyıllar önce bu sayılara işaret ediyordu. İnsanlığın gelecekte haritaları bu sistemle hazırlayacağını önceden haber veriyordu. Üstelik Amerika'nın bile keşfedilmediği yani haritalarda yer almadığı bir çağda haber veriyordu. 
Ayrıca Hac suresinin Kuran'da tam 22.sure olması da 21 ve 22.enlemler arasında yer alan Mekke ve Kabe'nin coğrafi konumuna yönelik mucizevi bir işaret olabilir. 


DÜNYA'NIN YARIÇAPI KURAN-I KERİM'DE YAZIYOR MUYDU?

Kuran-ı Kerim'de sadece Enam suresi 35.ayette geçen bir cümle çok dikkat çekmektedir. 6:35 (7.cüz) numaralı bu ayette Dünya'ya bir delik açıp aşağı inmekten bahsediliyor. Gerçekten de kutuplardan bir delik açıp dünyanın merkezine inseydik 6357 km inmemiz gerekirdi çünkü dünyanın yarıçapı kutuplardan 6357 km'dir (Ekvatorda ise yirmi km fazladır) Farkettiyseniz bu ayetin numarası 6:35 cüz numarası 7 ile birlikte 6357 km mesafeye işaret ediyor. NASA resmi internet sitesinde de 6357 km dünyanın yarıçapı olarak belirtilmektedir. 
Ayrıca bu ayetin içinde mucize getirmekten de bahsediliyor. Gerçekten de Kuran'ın indirildiği çağda kimse 6357 km dünyanın yarıçapını tam olarak bilmiyordu ve km uzunluk birimi henüz yoktu. Dünya'ya delik açıp aşağı inmekten bahseden tek ayet budur. Binlerce ayet numarasının arasında bu cümlenin tam 6:35 (7.cüz) sırasında gelmesi tesadüf olamaz. Metre ve Km uzunluk birimi de Kuran'dan asırlar sonra 19.yüzyılda ortaya çıkmıştır.


SEYYARE, OTOMOBİL VE TRENİN İCADI

Kur'an meallerinde türkçe olarak "Yolcu Kafilesi" şeklinde çevirilen Arapça "Seyyare" kelimesi bugün modern Arapça'da "Motorlu Taşıtlar" anlamında da kullanılmaktadır. Örneğin 
şimdiki Arapça'da "Otomobil" kelimesi için yine "Seyyare" kelimesi kullanılır.Tabi ki Kuran'ın indirildiği dönemde Otomobil ve Tren icad edilmemişti ve Seyyare farklı 
anlamda kullanılıyordu. O yüzden 12:19 numaralı ayette geçen "Seyyare" kelimesi, gelecekteki modern ulaşım araçlarına da gizlice işaret etmektedir. Çünkü 12:19 ayet numarası hicri 1219 yılı (miladi 1804) yani trenin icad edildiği yıla işaret ediyor.
Modern Kara taşıtlarının ilki Trendir (Otomobilden öncedir). Trenin tarihçesini anlatan kaynaklarda icadın başlangıç yılı olarak 1804 tarihi geçer.(Richard Trevithick) 1804 yılında ilk Tren yapılmıştır ve 16 km yol katetmiştir. Bu durum tesadüf olamaz çünkü modern araçlara işaret eden seyyare kelimesi Kuran'ın başından sonuna kadar binlerce ayetin içinde sadece üç yerde geçer. Ayrıca Nahl suresi 8.ayette de henüz bilmediğimiz araçlar olduğuna işaret edilmektedir.


KARINCADAN DAHA KÜÇÜK CANLI: MİKROP

Kuran'da 27.sure olan "Neml" Arapça'da "Karınca" demektir. Karınca en küçük hayvanlardan birisidir hatta 0,5 mm uzunluğunda türleri bile vardır. Kuran indirildiğinde Mikroskop keşfedilmemişti ve mikrop diye bir kelime yoktu. Fakat Kuran-ı Kerim, karıncadan daha küçüklerin de olduğuna işaret ediyor.
Arapça'da mikrop kelimesini oluşturan m-k-r-v-b harfleri tüm Kuran'da sadece 27:8 numaralı ayette normalden farklı olarak (soldan sağa) geçiyor. Bazı müfessirler de Neml suresinde bahsedilen Dabbe isimli varlığın bir çeşit mikrop olabileceğini öne sürmüşlerdir.(27:82) Mikrop, bakteri ve virüslere verilen genel bir addır. 1675 yılında mikroskobun keşfinden sonra bilim adamlarının bu canlılara mikrop ismini takacağını, Kuran yüzyıllar öncesinde haber vermiş olabilir. 


1783 AMERİKA KURULUŞ TARİHİNİ KUR'AN ÖNCEDEN HABER VERDİ Mİ?


Kuran'da geçmişte yok edilmiş ülkelerden söz edilir fakat İsra 58 ayetinde gelecekteki ülkelere işaret edilmesi oldukça dikkat çekicidir. Bu ayetteki Karye kelimesi Arapça'da ülke, memleket, şehir anlamlarında kullanılır. Kuran'ın indirildiği dönemde Amerika yani USA isminde bir ülke yoktu hatta Amerika kıtası bile keşfedilmemişti.
İlginçtir ki aynı surede 17:83 numaralı ayetin okunuşunda USA harfleri yan yana gelmektedir (1783 yılı Amerika'nın bağımsızlığını kazandığı yıldır) Üstelik Kuran'ın başından sonuna kadar sadece 17:83 numaralı ayet USA harfleriyle bitmektedir yani sonunda USA harfleri olan tek ayet bu ayettir ve ayetin numarası açıkça 1783 yılına işaret etmektedir. Bu mucizenin tesadüf olması zor görünüyor çünkü USA harfleri çok sık yan yana gelmez. Örneğin İsra suresinden önce Rad suresinde bu harfler geçer ve arada yüzlerce ayet vardır (Arapça vav-sin-elif). Ek olarak 17:58 ayetinin başlangıcındaki kelimeler de anagram şeklinde amerikan harflerini oluşturabilir.
İlginçtir ki İsra suresinde İsrail'in geleceğiyle ilgili ifadeler de yer almaktadır ve gelecekte onların toplanarak bir araya getirileceği vurgulanmaktadır ki bugün musevilerin büyük çoğunluğu Amerika'da yaşamaktadır. Amerika'nın 1776 yılında başlayan bağımsızlık savaşı 1783 yılında sona ermiştir ve savaş sonunda bağımsızlığı kabul edilmiştir yani 1776 bağımsızlık ilan 1783 ise kabul yılıdır. Wikipedia internet ansiklopedisinde Amerika maddesini incelerseniz bu iki tarihin de verildiğini görebilirsiniz.


KAN GRUPLARI YAZIYOR MUYDU?

Kan gruplarının keşfi tıp tarihi açısından çok önemli bir gelişmedir. Kuran'ın indirildiği dönemlerde kimse kan gruplarından haberdar değildi fakat ayetlerde kan gruplarına yönelik bazı işaretler olduğunu düşünüyoruz. Bildiğiniz gibi en çok kullanılan kan grubu antijenleri tüm dünyada O-A-B harfleriyle gösterilir.Halk arasında sıfır olarak bilinen grup aslında o harfiyle gösterilir doğrusu bu şekildedir. Arapça'da A harfinin karşılığı elif harfidir, B harfi Be, O harfi ise vav ile gösterildiğinde mucizevi bir tablo ortaya çıkmaktadır. Kuran'da kan (Arapça dem) kelimesinin geçtiği ayetlerde kan kelimesinin sağında veya solunda mutlaka O-A-B harflerinden bazıları bulunmaktadır. Hatta bazı ayetlerde diğer bir antijen olan Rh harfleride düz veya ters olarak geçmektedir ki Rh 1937 yılında keşfedilmiştir. AB harflerinin bitişik olarak geçmesi de şart değildir çünkü AB grubu demek A ve B antijenlerini barındıran demektir o yüzden burada önemli olan antijen sembollerine işaret edilmesidir. Kan kelimesinin geçtiği ayet numaraları ve harf dizilimleri şu şekildedir: 2:30 kanAAO, 2:84 kanAA, 2:173 kanO, 5:3 kanO, 6:145 AOkanA, 7:133 kanA, 12:18 Bkan, 16:66 O kan, 16:115 kanO, 22:37 AkanAO


DÜNYA-GÜNEŞ UZAKLIĞINA İŞARET VAR MI?


Şimdi bahsedeceğimiz örnek ciddi bir çalışma değil fakat düşük ihtimalli bir rastlantı da olsa kısaca değinmek istiyoruz. Ankebut suresi 14.ayette 950 sayısı(1000 eksi 50 şeklinde) geciyor ve YIL kelimesi yer alıyor. Bildiğiniz gibi yıl, Dünya'nın Güneş çevresindeki dönüşünü tamamlamasına denir. Dünyanın güneşe olan uzaklığı da yaklaşık 149,5 milyon km. 
Farkettiyseniz yukarda ayetle alakalı yazan sayılar da tam bu mesafeyi andırıyor fakat bu durum sadece rastlantıya benziyor. Ankebut suresi 61.ayette de Yeryüzü-Güneş kelimeleri ayrıca geçiyor. Bu uzaklık astronomide çok önemlidir ve AU yani astronomi birimi olarak geçer. 14.ayette Güneş kelimesi geçmiyor fakat Dünya-Güneş bağlantısını tanımlayan YIL kelimesi geçiyor ve 14-950 sayılarıyla uzaklığa işaret ediliyor olabilir. Ayetteki 1-4-9-5-0 sayılarını 149,5 milyon km Dünya-Güneş uzaklığına yormak rastlantısal bir zorlama olabilir yine de bu tür bağlantıların ve ipuçlarının anlaşılması açısından paylaşmak istedik. Kuran'da hem hicri(Ay) hem de miladi(Güneş) takvimine işaretler mevcuttur.


TELEVİZYONUN İCADI VE 1927 YILI

Televizyon yayınları ışık hızındaki elektromanyetik dalgaların evlerimize kadar ulaşmasıyla gerçekleştirilmektedir. Televizyon dalgaları öylesine hızlıdır ki kilometrelerce uzaklıktan aynı saniye içerisinde görüntü nakli yapılabilmektedir. Kuran'daki Neml suresinde Süleyman Peygamber'in farklı bir ülkede bulunan kraliçenin tahtını aynı saniye içerisinde mucizevi bir biçimde getirttiği anlatılır. Bu ayet ilk bakışta bize teleportasyon (ışınlama) veya görüntü naklini (televizyonu) anımsatmaktadır. 
Bu olayın anlatıldığı Neml suresinde bazı harflerin gizli bir biçimde yan yana gelip TELEVİZYON kelimesini oluşturduğunu görüyoruz. Televizyon kelimesini oluşturan harfler tamda Hz.Süleyman'ın bu surede isminin geçmeye başladığı ayetlerde yan yana dizilmiş durumdadır. (17.ayet) 
"Yanında kitaptan bir ilim olan kimse ise: "Gözünü açıp kapamadan ben onu (tahtı) sana getiririm" dedi. (O anda Süleyman) onu (tahtı) yanıbaşına yerleşmiş olarak görünce..." (40.ayet) 
Ayrıca Neml suresinin bu ayetleri 19.cüzdedir ve Neml 27.suredir. Bu sayılar birleşince 1927 yılı ortaya çıkıyor.Televizyon tarihinde 1927 yılında ilk defa uzak mesafeli yayın yapıldı (700 km) 1926 yılında yapılan yayın bu kadar uzak mesafeye ulaşamamıştı. (Neml 55.ayetten sonrası 20.cüzdür fakat bizim bahsettiğimiz ayetler 19.cüzdedir)
Televizyon kelimesi Türkçe, İngilizce, Arapça ve farklı dillerde hemen hemen aynı şekilde yazılıp okunmaktadır.(Fransızca ve İngilizce'de Television) Televizyon kelimesini oluşturan bu harfler normalden farklı olarak ayette soldan sağa yanyana geliyor.(Diğer şekilde bu harfler tüm Kuran'da sağdan sola hiç yan yana gelmiyor)


GÜNEŞ AÇILARI: 18 VE 17 DERECE


Güneşin hareketiyle ilgili detaylı anlatıma sahip olan, hem doğuşundan hem de batışından bahseden ayet 18:17 numaralı ayettir. İlginçtir ki modern astronomi hesaplamalarına göre de Güneş'in doğuşu ufukla 18 derecelik (şafak), batışı ise ufukla 17 derecelik açı yaptığı an (yatsı) olarak belirlenmiştir. Yani Güneş hareketlerini anlatan 18:17 numaralı ayet yüzyıllar öncesinden bilim adamlarının tespit ettiği 18 ve 17 derecelik matematiksel açıları haber veriyor olabilir. Namaz vakitleri de bu açılarla bağlantılı olduğu için bu hesaplamalar dini açıdan da önemsenmiştir. Kuran'ın vahyedildiği çağda bilgisayarlar yoktu ve astronomi hesaplamaları yetersizdi o nedenle bu tür bilgilere Kuran'da işaret edilmesi mucize niteliğinde bir durumdur.