ŞEYTANIN
AHİRETTEKİ KONUŞMASI
Dünya hayatı boyunca bir an bile vazgeçmeden insanı takip eden, dostu
ve yardımcısı olduğunu söyleyerek ona vaatlerde bulunan şeytan, ahirette asıl
sorumluluğun insanın kendisinde olduğunu söyleyerek onu yüzüstü ve yapayalnız
bırakacaktır. İnsanlara, yaptıkları kötülüklerden dolayı onu değil kendilerini
kınamalarını söyleyecektir. Çünkü şeytan bu kimseleri kötülüğe yalnızca
çağırmış, onlar ise, şeytanın bu çağrısına kendi iradeleriyle, bilerek ve
isteyerek uymuşlardır. Kuran'da bu gerçek insanlara şöyle açıklanmaktadır:
İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size
gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan
söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım,
siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben
sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce
beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap
vardır." (İbrahim Suresi, 22)
Dünya hayatında şeytanın ahlakını benimseyen insanların ahirette
yaptıkları kötülüklerin sorumluluğunu şeytana yüklemeleri hiçbir şekilde söz
konusu değildir. İnsanın yaptığı kötülüklere karşı, "bunları şeytana
uyduğum için yapıyorum, bu yüzden masumum" gibi bir mazeret öne sürmesi,
dünya hayatında ona bir fayda sağlamayacağı gibi ahirette de kabul
görmeyecektir. Çünkü Allah, Kuran ayetleriyle insanlara şeytanın ahlakını;
insanlara yalnızca yalan söyleyeceğini ve onları yalnızca cehennem azabına
sürüklemek için çaba yürüteceğini bildirmiştir. "Şeytanın durumu gibi;
çünkü insana "İnkar et" dedi, inkar edince de: "Gerçek şu ki,
ben senden uzağım. Doğrusu ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım"
dedi." (Haşr Suresi, 16) ayetiyle, Allah şeytanın ahirette kendisine
uyan kimseleri yapayalnız bırakacağını hatırlatmıştır. Kuran'da bildirilen bu
gerçekleri bilen bir kimsenin, yaptığı hatayı fark ettiği anda hemen şeytandan
Allah'a sığınması, kötü ahlakında bile bile ısrar etmemesi gerekir. Şeytana
uyanlar kıyamet günü yapayalnız bırakılacaktır:
“Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kur’an’dan)
saptırmış oldu. Şeytan da insanı ‘yapayalnız ve yardımsız” bırakandır.” (Furkan
Suresi, 29)
AHİRETTE PİŞMAN
OLACAK İNSANLARIN KONUŞMALARI
Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş
olarak: "Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya)
geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız"
(diye yalvaracakları zamanı) bir görsen. (Secde Suresi, 12)
İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz, bizi
çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orda
(dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size
uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı
yoktur. (Fatır Suresi, 37)
Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen;
derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimiz'in
ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık." (Enam Suresi, 27)
Kişinin (yana yakıla) şöyle diyeceği (gün): "Allah
yanında (kullukta) yaptığım kusurlardan dolayı yazıklar olsun (bana) doğrusu
ben, (Allah'ın diniyle) alay edenlerdendim." (Zümer Suresi, 56)
Ya da azabı gördüğü zaman: "Benim için bir kere daha
(dünyaya dönme fırsatı) olsaydı da, ihsan edenlerden olsaydım" (diyeceği
günden sakının). (Zümer Suresi, 58)
Onlar: “Evet” derler. “Bize gerçekten bir uyarıcı geldi.
Fakat biz yalanladık ve: “Allah hiç bir şey indirmedi, siz yalnızca büyük bir
sapmışlık içindesiniz, dedik.” Ve derler
ki: “Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin
halkı arasında olmayacaktık.” Böylece
kendi günahlarını itiraf ettiler. Çılgınca yanan ateşin halkına (Allah’ın
rahmetinden) uzaklık olsun. (Mülk Suresi, 9-11)
O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der:
"Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım, Vah yazıklar bana,
ne olurdu da filanı dost edinmeseydim. Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra
beni zikirden (Kur'an'dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı 'yapayalnız ve
yardımsız" bırakandır." (Furkan Suresi, 27-29)
Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki:
"Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resûl’e itaat etseydik. Ve
dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize
itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular. Rabbimiz, onlara
azaptan iki katını ver ve büyük bir lanet ile lanet et." (Ahzab Suresi,
66-68)
Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle
senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü
yakın-dost(muşsun sen)." (Zuhruf Suresi, 38)
(Cehennem bekçisine:) “Ey Malik (bekçi), Rabbin bizim
işimizi bitirsin” diye haykırdılar. O: “Gerçek şu ki siz, (burda) kalacak
kimselersiniz” dedi. “Andolsun, size hakkı getirdik, fakat sizin bir çoğunuz
hakkı çirkin görüp-tiksinenlerdiniz.” (Zuhruf Suresi, 77-78)
Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana
keşke kitabım verilmeseydi. Hesabımı hiç bilmeseydim. Keşke o (ölüm herşeyi)
kesip bitirseydi. Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı. Güç ve kudretim yok olup
gitti." (Hakka Suresi, 25-29)
…Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine
bakacağı gün, kafir olan da: "Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim" diyecek.
(Nebe Suresi, 40)
O gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün
düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? Der ki: "Keşke
hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim." (Fecr Suresi,
23-24)
(Allah) diyecek: “Cinlerden ve insanlardan sizden önce
geçmiş ümmetlerle birlikte ateşe girin.” Her bir ümmet girişinde kardeşini
(kendi benzerini) lanetler. Nitekim hepsi birbiri ardınca orada toplanınca, en
sonra yer alanlar, en önde gelenler için: “Rabbimiz, işte bunlar bizi saptırdı;
öyleyse ateşten kat kat arttırılmış bir azab ver diyecekler. (Allah da:) “Hepsi
için kat kattır. Ancak siz bilmezsiniz” diyecek. (A’raf Suresi, 38)
…Onun tevilinin geleceği gün, daha önce onu unutanlar,
diyecekler ki: "Gerçekten Rabbimiz'in elçileri bize hakkı getirmişlerdi.
Şimdi bize şefaat edecek şefaatçiler var mıdır? Veya geri çevrilsek de
işlediklerimizden başkasını yapsak." Gerçek şu ki onlar, kendilerini
hüsrana uğratmışlardır, uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp
kaybolmuşlardır. (Araf Suresi, 53)
Allah'a kavuşmayı yalan sayanlar, doğrusu hüsrana
uğramışlardır. Öyle ki, saat (kıyamet günü) apansız onlara geliverince,
günahlarını sırtlarına yüklenerek: "Onda (dünyada) sorumsuzca
yaptıklarımızdan dolayı yazıklar olsun bize…" derler. Dikkat edin, o
işleyip-yüklendikleri ne kötüdür. (Enam Suresi, 31)
Orada birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki:
"Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz, Çünkü
sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk. Bizi suçlu-günahkarlardan
başka saptıran olmadı. Artık bizim için ne bir şefaatçi var, Ne de candan-yakın
bir dost. Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman
edenlerden olabilseydik." (Şuara Suresi, 96-102)
Derler ki: "Eyvahlar bize; bu, din günüdür."
(Saffat Suresi, 20)
Şüphesiz küfredenlere de (şöyle) seslenilir:
"Allah'ın gazablanması, elbette sizin kendi nefislerinize gazablanmanızdan
daha büyüktür. Çünkü siz, imana çağrıldığınız zaman inkar ediyordunuz. Dediler
ki: "Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere dirilttin; biz de
günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?" "Sizin
(durumunuz) böyledir. Çünkü bir olan Allah'a çağırıldığınız zaman inkar
ettiniz. O'na ortak koşulduğunda inanıp-onayladınız. Artık hüküm, Yüce, büyük
olan Allah'ındır." (Mümin Suresi, 10-12)
Ateşin içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı
tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenen (müstekbir)lere derler ki:
"Gerçekten biz, size uymuş (teb'anız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten
bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz? Büyüklenen (müstekbir)ler
derler ki: "Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçekten Allah, kullar
arasında hüküm verdi (artık)." Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine
dediler ki: "Rabbinize dua edin; azaptan bir günü (olsun) bize
hafifletsin." (Bekçiler:) "Size kendi Resulleriniz açık belgelerle
gelmez miydi?" dediler. Onlar: "Evet" dediler. (Bekçiler:)
"Şu halde siz dua edin" dediler. Oysa kafirlerin duası, çıkmazda
olmaktan başkası değildir. (Mümin Suresi, 47-50)
Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları)
ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir. Kendi derilerine dediler ki:
"Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?" Dediler ki: "Herşeye nutku
verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na
döndürülüyorsunuz." (Fussilet Suresi, 20-21)
İnkar edenler dediler ki: "Rabbimiz, cinlerden ve
insanlardan bizi saptırmış olanları bize göster, ayaklarımızın altına alalım,
en aşağılarda bulunanlardan olsunlar." (Fussilet Suresi, 29)
Öyle ki (o gün) kendilerine tabi olunanlar, kendilerine
tabi olanlardan uzaklaşıp-kaçmışlardır. (Artık) Onlar azabı görmüşlerdir ve
aralarındaki bütün bağlar (ve ilişkiler) de parçalanıp-kopmuştur. (O zaman,
yönetilip) Uyanlar derler ki: "Eğer bize bir kere (daha dünyaya dönme)
fırsatı verilse(ydi) muhakkak (şimdi) onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz
de onlardan uzaklaşır (onları yüzüstü bırakır)dık." Böylece Allah, onlara
bütün yaptıklarını onulmaz hasretlerle gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak
değildirler. (Bakara Suresi, 166-167)
Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki: "Rabbimiz, ben
onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık
içindeydi." (Allah buyurur:) "Benim Huzurumda çekişip-durmayın. Ben
size daha önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim. Huzurumda söz değişikliğe
uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim." (Kaf Suresi, 27-29)
Sonra onlara denilecek: "Sizin şirk koştuklarınız
nerede? Allah'ın dışında (taptıklarınız)." Dediler ki: "Bizi
bırakıp-kayboluverdiler. Hayır, biz önceleri (meğer) hiçbir şeye tapar
değilmişiz." İşte Allah, kafirleri böyle şaşırtıp-saptırır. (Mümin Suresi,
73-74)
(Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkarların,
onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki:
"Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp herşeyi
sayıp-döküyor?" Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin
hiç kimseye zulmetmez. (Kehf Suresi, 49)
O gün, münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman
edenlere derler ki: "(Ne olur) Bize bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık
alıp-yararlanalım." Onlara: "Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur
arayıp-bulmaya çalışın" denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur
çekilmiştir; onun iç yanında rahmet, dış yanında o yönden azap vardır. (Münafıklar)
Onlara seslenirler: "Biz sizlerle birlikte değil miydik?" Derler ki:
"Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz, (Müslümanları acıların ve
yıkımların sarmasını) gözetip-beklediniz, (Allah'a ve İslam'a karşı) kuşkulara
kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp-aldattı. Sonunda Allah'ın emri (olan
ölüm) geliverdi; ve o aldaltıcı da sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak,
hatta masumca sizden görünerek) aldatmış oldu." (Hadid Suresi, 13-14)
O gün (Allah) onlara seslenerek: "Bana ortak olarak
öne sürdükleriniz nerede?" der. Üzerlerine (azap) sözü hak olanlar derler
ki: "Rabbimiz, işte bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar; kendimiz azıp
saptığımız gibi, onları da azdırıp saptırdık. (Şimdiyse) Sana (gelip onlardan)
uzaklaşmış bulunmaktayız. Onlar bize tapıyor da değillerdi. (Kasas Suresi,
62-63)
Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni
geri çevirin. Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım."
Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların
önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır.
(Müminun Suresi, 99-100)
Demişlerdir ki: “Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız
yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va’dettiğidir,
(demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş”. (Yasin Suresi, 52)
CEHENNEM EHLİNİN BİRBİRLERİ HAKKINDA
YAPTIKLARI KONUŞMALAR
İnkar edenler o gün hiç ummadıkları kadar büyük bir azap
ile karşılaşırlar. İçinde bulundukları durumdan dolayı hem kendilerine hem de
kendilerini Allah'ın yolundan uzaklaştıran insanlara karşı büyük bir kızgınlık
içindedirler. Dünyada iken en önemli hedeflerden biri olan makam ve
mevkilerinin o gün hiçbir anlamı kalmamıştır. İnsanlar kendilerini doğru yoldan
saptıran liderlerine karşı büyük bir kızgınlık duyarlar. Dünyadayken peşinden
koştukları bu kişilerden kaçarak uzaklaşmaktadırlar. Hem dört bir
koldan acıyı tadacaklar, hem de yakınları sandıkları kişilerle çekişme halinde
olacaklardır.
O gün,
zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: "Ah keşke, elçiyle
birlikte bir yol edinmiş olsaydım, Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost
edinmeseydim. Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden
(Kur'an'dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı 'yapayalnız ve yardımsız" bırakandır."
(Furkan Suresi, 27-29)
(Allah)
diyecek: “Cinlerden ve insanlardan sizden önce geçmiş ümmetlerle birlikte ateşe
girin.” Her bir ümmet girişinde kardeşini (kendi benzerini) lanetler. Nitekim
hepsi birbiri ardınca orada toplanınca, en sonra yer alanlar, en önde gelenler
için: “Rabbimiz, işte bunlar bizi saptırdı; öyleyse ateşten kat kat arttırılmış
bir azab ver diyecekler. (Allah da:) “Hepsi için kat kattır. Ancak siz
bilmezsiniz” diyecek. (A’raf Suresi, 38)
Yüzlerinin
ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a
itaat etseydik ve Resûl’e itaat etseydik. Ve dediler ki: "Rabbimiz,
gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi
yoldan saptırmış oldular. Rabbimiz, onlara azaptan iki katını ver ve büyük bir
lanet ile lanet et." (Ahzab Suresi, 66-68)
Sonunda
Bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile
batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)." (Zuhruf
Suresi, 38)
Orada
birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki: "Andolsun Allah'a, biz
gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz, Çünkü sizi (yalancı olanları)
alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk. Bizi suçlu-günahkarlardan başka saptıran
olmadı. Artık bizim için ne bir şefaatçi var, Ne de candan-yakın bir dost. Bizim
bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden
olabilseydik." (Şuara Suresi, 96-102)
Ateşin
içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenen
(müstekbir)lere derler ki: "Gerçekten biz, size uymuş (teb'anız) olan
kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir
misiniz? Büyüklenen (müstekbir)ler derler ki: "Biz hepimiz (ateşin)
içindeyiz; gerçekten Allah, kullar arasında hüküm verdi (artık)." Ateşin
içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki: "Rabbinize dua edin;
azaptan bir günü (olsun) bize hafifletsin." (Bekçiler:) "Size kendi
Resulleriniz açık belgelerle gelmez miydi?" dediler. Onlar:
"Evet" dediler. (Bekçiler:) "Şu halde siz dua edin"
dediler. Oysa kafirlerin duası, çıkmazda olmaktan başkası değildir. (Mümin
Suresi, 47-50)
İnkar
edenler dediler ki: "Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi saptırmış
olanları bize göster, ayaklarımızın altına alalım, en aşağılarda bulunanlardan
olsunlar." (Fussilet Suresi, 29)
Öyle ki (o
gün) kendilerine tabi olunanlar, kendilerine tabi olanlardan
uzaklaşıp-kaçmışlardır. (Artık) Onlar azabı görmüşlerdir ve aralarındaki bütün
bağlar (ve ilişkiler) de parçalanıp-kopmuştur. (O zaman, yönetilip) Uyanlar
derler ki: "Eğer bize bir kere (daha dünyaya dönme) fırsatı verilse(ydi)
muhakkak (şimdi) onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşır
(onları yüzüstü bırakır)dık." Böylece Allah, onlara bütün yaptıklarını
onulmaz hasretlerle gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak değildirler.
(Bakara Suresi, 166-167)
Onun
yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki: "Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım.
Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık içindeydi." (Allah buyurur:)
"Benim Huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce 'kesin bir uyarı'
göndermiştim. Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici
değilim." (Kaf Suresi, 27-29)
O gün
(Allah) onlara seslenerek: "Bana ortak olarak öne sürdükleriniz
nerede?" der. Üzerlerine (azap) sözü hak olanlar derler ki:
"Rabbimiz, işte bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar; kendimiz azıp
saptığımız gibi, onları da azdırıp saptırdık. (Şimdiyse) Sana (gelip onlardan)
uzaklaşmış bulunmaktayız. Onlar bize tapıyor da değillerdi. (Kasas Suresi,
62-63)
Onların
tümü-toplanıp (kıyamette) Allah'ın huzuruna çıktılar da zayıflar (müstaz'aflar)
büyüklük taslayanlara (müstekbirlere) dedi ki: 'Şüphesiz, biz size tabi idik;
şimdi siz, bizden Allah'ın azabından herhangi bir şeyi önleyebiliyor musunuz?'
Dediler ki: 'Eğer Allah bize doğru yolu gösterseydi biz de sizlere doğru yolu
gösterirdik. Şimdi yakınsak da, sabretsek de farketmez, bizim için kaçacak bir
yer yoktur.' (İbrahim Suresi, 21)
CENNET VE
CEHENNEM EHLİNİN ARASINDAKİ KONUŞMALAR
Allah ayetlerde cennet halkı ile cehennem halkının
birbirlerini gördüklerinden ve aralarında geçen diyaloglardan bahseder. Cennet
ve cehennem halkının birbirlerini görmeleri, cennettekiler için büyük bir şükür
vesilesi, cehennemdekiler içinse hasret ve pişmanlıklarının artması için bir
vesile olur. Cennetteki insanların cehennemdekileri görmeleri ve aralarında
geçen konuşmalar Kuran'da şöyle haber verilir:
Cennet halkı, ateş halkına (şöyle)
seslenecekler: "Bize Rabbimiz'in vadettiğini gerçek buldunuz mu?"
Onlar da: "Evet" derler. Bundan sonra içlerinden seslenen biri
(şöyle) seslenecektir: "Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun. Ki onlar
Allah'ın yolundan alıkoyanlar, onda çarpıklık arayanlar ve ahireti
tanımayanlardır." (Araf Suresi, 44-45)
Ateşin halkı cennet halkına seslenir: “Bize
biraz sudan ya da Allah’ın size verdiği rızıktan aktarın.” Derler ki: “Doğrusu
Allah, bunları inkar edenlere haram (yasak) kılmıştır.” (Araf Suresi, 50)
O gün, münafık erkekler ile münafık kadınlar,
iman edenlere derler ki: "(Ne olur) Bize bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık
alıp-yararlanalım." Onlara: "Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur
arayıp-bulmaya çalışın" denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur
çekilmiştir; onun iç yanında rahmet, dış yanında o yönden azap vardır.
(Münafıklar) Onlara seslenirler: "Biz sizlerle birlikte değil
miydik?" Derler ki: "Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz,
(Müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip-beklediniz, (Allah'a ve
İslam'a karşı) kuşkulara kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp-aldattı.
Sonunda Allah'ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o aldaltıcı da sizi Allah ile
(Allah'ın adını kullanarak, hatta masumca sizden görünerek) aldatmış
oldu." (Hadid Suresi, 13-14)
Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine
sorarlar. Suçlu-günahkarları; "Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten
nedir?" Onlar: "Biz namaz kılanlardan değildik" dediler.
"Yoksula yedirmezdik." "(Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle
biz de dalar giderdik." "Din (hesap ve ceza) gününü yalan
sayıyorduk." "Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize
çattı." Artık, şefaat edenlerin şefaati onlara bir yarar sağlamaz.
(Müddessir Suresi, 40-48)
CENNETTEKİLERİN
KONUŞMALARI
Kimi kimine dönüp sorarlar; Dediler ki:
"Biz doğrusu daha önce, ailemiz (yakın akrabalarımız) içinde endişe
edip-korkardık. Şimdi Allah, bize lütufta bulundu ve 'hücrelere kadar işleyen
kavurucu' azaptan korudu. Şüphesiz, biz bundan önce O'na dua (kulluk) ederdik.
Gerçekten O, iyiliği bol, esirgemesi çok olanın ta Kendisi'dir." (Tur
Suresi, 25-28)
Böyleyken, kimi kimine yönelmiş olarak,
birbirlerine soruyorlar: Bir sözcü der ki: "Benim bir yakınım vardı."
"Derdi ki: Sen de gerçekten (dirilişi) doğrulayanlardan mısın?"
"Bizler öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda mı, gerçekten biz mi
(yeniden diriltilip sonra da) sorguya çekilecekmişiz?" (Konuşan
yanındakilere) Der ki: "Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor
musunuz?" Derken, bakıverdi, onu 'çılgınca yanan ateşin' tam ortasında
gördü. Dedi ki: "Andolsun Allah'a, neredeyse beni de (şu bulunduğun yere)
düşürecektin." "Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, muhakkak ben de (azab
yerine getirilip) hazır bulundurulanlardan olacaktım. "Nasıl, biz ölecek
olanlar değil miymişiz?" "Yalnızca birinci ölümümüzden başka (öyle
mi)? Ve biz azaba uğratılacak olanlar değil miymişiz?" Şüphesiz, bu, asıl
büyük 'kurtuluş ve mutluluğun' ta kendisidir. (Saffat Suresi, 50-60)
Derler ki: "Bizden hüznü giderip yok eden
Allah'a hamd olsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul
edendir. Ki O, bizi Kendi fazlından (ebedi olarak) kalınacak bir yurda
yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da
dokunmaz." (Fatır Suresi, 34-35)
…Derler ki: "Bizi buna ulaştıran Allah'a
hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi biz doğruya ermeyecektik.
Andolsun, Rabbimiz'in elçileri hak ile geldiler."… (Araf Suresi, 43)
Oradaki duaları: "Allah'ım, Sen ne
Yücesin"dir ve oradaki dirlik temennileri: "Selam"dır;
dualarının sonu da: "Gerçekten, hamd alemlerin Rabbi olan
Allah'ındır." (Yunus Suresi, 10)
(Onlar da) Dediler ki: "Bize olan
va’dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamd olsun ki,
cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. (Salih) Amellerde bulunanların
ecri ne güzeldir. (Zümer Suresi, 74)
…Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her
yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu,
onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur… (Bakara Suresi, 25)
CENNETTEKİLERE
YAPILAN KONUŞMALAR
…Melekler
onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler:) "Sabrettiğinize karşılık
selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel." (Rad Suresi, 23-24)
İki taraf
arasında bir engel ve burçlar (A'raf) üstünde hepsini yüzlerinden tanıyan
adamlar vardır. Cennete gireceklere: "Selam size" derler, ki bunlar,
henüz girmeyen fakat (girmeyi) 'şiddetle arzu edip umanlardır.' (Araf Suresi,
46)
…(Cennettekilere
de) Girin cennete. Sizin için korku yoktur ve mahzun olmayacaksınız."
(Araf Suresi, 49)
Oraya
esenlikle ve güvenlikle girin. (Hicr Suresi, 46)
Rablerinden
korkup-sakınanlar da, cennete bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya
geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cennetin) bekçileri dedi ki:
“Selam üzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona
girin.” (Zümer Suresi, 73)
Ki
melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: “Selam size” derler.
“Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin.” (Nahl Suresi, 32)
O gün,
mü'min erkekler ile mü'min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında koşarken
görürsün. "Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz), altından
ırmaklar akan cennetlerdir." İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur.
(Hadid Suresi, 12)
CEHENNEMDEKİLERE
YAPILAN KONUŞMALAR
İnkar
edenler, cehenneme bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman,
kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki: "Size Rabbinizin
ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler
gelmedi mi?" Onlar: "Evet." dediler. Ancak azap kelimesi
kafirlerin üzerine hak oldu.
Dediler
ki: "İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin.
Büyüklüğe kapılanların konaklama yeri ne kötüdür." (Zümer Suresi, 71-72)
Ateşin
içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki: "Rabbinize dua edin;
azaptan bir günü (olsun) bize hafifletsin." (Bekçiler:) "Size kendi Resulleriniz
açık belgelerle gelmez miydi?" dediler. Onlar: "Evet" dediler.
(Bekçiler:) "Şu halde siz dua edin" dediler. Oysa kafirlerin duası,
çıkmazda olmaktan başkası değildir. (Mümin Suresi, 49-50)
(Cehennem
bekçisine:) "Ey Malik (bekçi), Rabbin bizim işimizi bitirsin" diye
haykırdılar. O: "Gerçek şu ki siz, (burda) kalacak kimselersiniz"
dedi. Andolsun, size hakkı getirdik, fakat sizin bir çoğunuz hakkı çirkin
görüp-tiksinenlerdiniz." (Zuhruf Suresi, 77-78)
…Her bir
grup içine atıldığında, bekçileri onlara sorar: "Size bir uyarıcı gelmedi
mi?" Onlar: "Evet" derler. "Bize gerçekten bir uyarıcı
geldi. Fakat biz yalanladık ve: “Allah hiçbir şey indirmedi, siz yalnızca büyük
bir sapmışlık içindesiniz, dedik." Ve derler ki: "Eğer dinlemiş
olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında
olmayacaktık." (Mülk Suresi, 8-10)
…Altını
ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar... Onlara acı bir azabı
müjdele. Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdırılacağı gün, onların
alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak (ve:) "İşte bu,
kendiniz için yığıp-sakladıklarınızdır; yığıp-sakladıklarınızı tadın"
(denilecek). (Tevbe Suresi, 34-35)
İçinde
onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka
salih bir amelde bulunalım." Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın
öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse
(azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (Fatır Suresi, 37)
(Allah)
diyecek: “Cinlerden ve insanlardan sizden önce geçmiş ümmetlerle birlikte ateşe
girin.” Her bir ümmet girişinde kardeşini (kendi benzerini) lanetler. Nitekim
hepsi birbiri ardınca orada toplanınca, en sonra yer alanlar, en önde gelenler
için: “Rabbimiz, işte bunlar bizi saptırdı; öyleyse ateşten kat kat arttırılmış
bir azab ver diyecekler. (Allah da:) “Hepsi için kat kattır. Ancak siz
bilmezsiniz” diyecek. (A’raf Suresi, 38)
Cennet
halkı, ateş halkına (şöyle) seslenecekler: "Bize Rabbimiz'in vadettiğini
gerçek buldunuz mu?" Onlar da: "Evet" derler. Bundan sonra
içlerinden seslenen biri (şöyle) seslenecektir: "Allah'ın laneti
zalimlerin üzerine olsun. Ki onlar Allah'ın yolundan alıkoyanlar, onda
çarpıklık arayanlar ve ahireti tanımayanlardır." (Araf Suresi, 44-45)
Burcun
üstündeki adamlar, kendilerini yüzlerinden tanıdıkları (ileri gelen birtakım)
adamlara seslenerek derler ki: "Ne (güç ve servet) toplamış olmanız, ne
büyüklük taslamanız (istikbarınız) size bir yarar sağlamadı. Kendilerine
Allah'ın bir rahmet eriştirmeyeceğine yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı?...
(Araf Suresi, 48-49)
Ateşin
halkı cennet halkına seslenir: “Bize biraz sudan ya da Allah’ın size verdiği
rızıktan aktarın.” Derler ki: “Doğrusu Allah, bunları inkar edenlere haram
(yasak) kılmıştır.” (Araf Suresi, 50)
İnkar
edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir:) "Siz dünya
hayatınızda bütün 'güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla
yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbarınız)
ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azap ile
cezalandırılacaksınız." (Ahkaf Suresi, 20)
İnkar
edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir:) "Bu gerçek değil
miymiş?" Onlar: "Rabbimiz'e andolsun, evet (öyledir)" derler.
(Allah da:) "Öyleyse inkar ettiklerinizden dolayı azabı tadın" dedi.
(Ahkaf Suresi, 34)
Cehennem
ateşine, 'küçültücü bir sürüklenme ile ' sürüklenecekleri gün; (Onlara şöyle
denir:) "İşte sizin yalanladığınız ateş budur. Bu da bir büyü mü, yoksa
siz mi görmüyorsunuz. Girin ona; artık ister sabredin, ister sabretmeyin. Sizin
için birdir. Siz ancak, yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz." (Tur
Suresi, 13-16)
Fasık
olanlar içinse, artık onların da barınma yeri ateştir. Oradan her çıkmak
istediklerinde, geri çevrilirler ve onlara: "Kendisini yalanladığınız ateş
azabını tadın" denir. (Secde Suresi, 20)
Sonra
onlar, kuşkusuz cehenneme yollanacaklardır. Sonra onlara: "İşte sizin
yalanladığınız (şey) budur" denir. (Mutaffifin Suresi, 16-17)
Andolsun,
sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın'
(bir tarzda) Bize geldiniz ve size lutfettiklerimizi arkanızda bıraktınız.
İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi
yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve
haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır. (Enam Suresi, 94)