ATATÜRK’ÜN CAMİLER HAKKINDAKİ SÖZÜ
Mustafa Kemal Edirne'yi ziyaretinde Mimar Sinan'ın o muhteşem camiine bir müddet hayran hayran baktıktan sonra fikrini ve ihtisaslarını şu sözlerle belirtti:
"...Camiler, birbirimizin yüzüne bakmak için yapılmamıştır. Camiler, itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için, neler yapılmak lazım geldiğini düşünmek, yani meşveret için yapılmışlardır." (Türkmen Faik, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s. 6)
ATATÜRK’ÜN İSLAM DİNİNİ YAŞAMAYA DAVET EDEN SÖZLERİ
Atatürk, dine ve manevi inançlarına bağlı ve saygılı bir liderdi. Atatürk'ün İslam Dinini öven ve milletimizi İslam Dinini yaşamaya davet eden pek çok sözleri mevcuttur:
Din insanların gıdasıdır. Dinsiz adam boş bir eve benzer. İnsana hüzün verir... Bu dinlerin en sonuncusu elbette en mükemmelidir. İslam Dini hepsinden üstündür. (Niyazi Ahmet Banoğlu, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s. 196)
"İnsanların mücadelelerinde en kuvvetli istihkam (barikat), iman dolu göğüsleridir" (Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s. 175)
“Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti, sevgisi üzerinize olsun. Peygamber Efendimiz Hazretlerini Allah insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçmiştir. Bunun temel esası, hepimizce bilinmektedir ki, Yüce Kuran’daki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 93)
"Din vardır ve lazımdır. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur" (Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.168)
"Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var malzemesi iyi. Fakat bina uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayi takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur binayı fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üzerinde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır." (Sadi Borak, Atatürk ve Din, 2. baskı, Anıl Yayınevi, İstanbul, 1996, s.87)
"Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu faziletleri, hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz da." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, s. 66-67)
"Camilerin mukaddes minberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edebilmekte, Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur." (Seyfettin Turhan, Atatürk’te Konular Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Şubat 1995, s.121)
"Ey Arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür- Adalet-i ilahiye, O'nun tecellilerine bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki devrede mütalaa olunabilir, ilk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir, insanligin kemal (olgunluk) devridir." (Sadi Borak, Atatürk ve Din, 2. baskı, Anıl Yayınevi, İstanbul, 1996, s. 21)
Türk Millet'i daha dindar olmalıdır. Yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime; bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı, ilerlemeye engel bir şey ihtiva etmiyor. Halbuki Türkiye'ye egemenliğini veren bu Asya milletinin içinde; daha karışık, yapmacık, batıl inançlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler sırası gelince aydınlanacaklardır. Onlar bu aydınlığı göremezlerse kendilerini mahva mahkum etmişlerdir demektir. Onları kurtaracağız. (Maurice Perno ile yaptığı ropörtaj 11 Şubat 1924 (Atatürk'le Konuşmalar, Cumhuriyet Gazetesi eki, s. 111)
…Bizim yüce dinimiz, her Müslüman erkek ve kadına araştırmayı farz kılıyor ve her Müslüman, bu dine bağlananları aydınlatmakla vazifelidir. (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. II, s. 144)
Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslam'ın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı. (Atatürk'ün S.D. II, 1923, s. 127)
“Bizim dinimiz en makul ve en doğal bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, ilme ve mantığa uygun olması gerekir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. ... İslam’ın sosyal hayatı içinde hiç kimsenin, bir özel sınıf halinde varlığını sürdürme hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini kurallara uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz” (Atatürk”ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2, s. 90)
Atatürk dini suistimal etmek isteyen kötü niyetli kimselere karşı halkı her zaman uyarmıştır. Buna meydan vermemek için pek çok konuşmasında halkımızı dinimizi öğrenmeye çağırmıştır:
Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. (Atatürk'ün S.D. II, 1923, s. 127)
İslam Dini hakkında bu kadar güzel fikirlere sahip olan ve her ortamda bu düşüncelerini dile getiren Atatürk, açıktır ki Allah'tan korkan, Allah'ın emirlerini elinden geldiği kadar yerine getirmeye çalışan bir Müslümandı. Atatürk aydın, hem çağdaş medeniyeti özümsemiş, hem de dinine samimiyetle bağlı bir millet istemiştir. Onun gerçek amacı ve bizlere bıraktığı miras budur.
ATATÜRK'ÜN HAZRETİ MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ
Hz. Muhammed (sav)’i överek O’nu kendisine örnek alan Atatürk, Hz. Muhammed (sav)’in peygamberliğine kesin olarak iman etmişti. Atatürk; Peygamber Efendimizi çok iyi tanımış, onun üstün özelliklerini anlatmıştır. İşte Atatürk'ün Hazreti Muhammed (sav) ile ilgili sözleri:
"O, Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. O'nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonsuza kadar O ölümsüzdür." (Prof.Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s. 208)
Büyük bir inkılap yapan Hazreti Muhammed'e karşı beslenilen sevgi, ancak O’nun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir. (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, sayı 100, s. 4)
“Bütün dünyanın Müslümanları Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed (sav)'in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammed (sav)’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler.” (Nedim Senbai, Atatürk, A.Ü. Dil, Tarih, Coğrafya Yay., s. 102, 1979)
Tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harbte bile askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Hz. Muhammed (sav) bu harb sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak, galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde Müslümanlık diye bir varlık görülemezdi. (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 100, 1945, s. 3)
'O'nun hak peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir destanını okusunlar.
“Hz. Muhammed (sav)’in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde kazandığı zafer, fani insanların karı değildir, O’nun Peygamberliğinin en kuvvetli delili işte bu savaştır.” (Ahmet Gürbaş, Atatürk ve Din Eğitimi, DİBY, s.28)
Atatürk’ün, İslam dinini, Kuran-ı Kerim’i, Hz. Peygamber (sav)'i ve dini müesseseleri öven sözleri, onun dinimize olan içten bağlılığını gösteren somut ve tartışılmaz belgelerdir.
ATATÜRK'E GÖRE, OSMANLI İMPARATORLUĞU'NUN ÇÖKÜŞÜNÜ HAZIRLAYAN ÖNEMLİ SEBEPLERDEN BİRİSİ İSLAMİYET'TEN UZAKLAŞMAKTI
'Türkler' diyor Atatürk, 'İslam oldukları halde, bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar; geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyet'i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslamiyet'ten uzaklaştıkları için, kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçek İslam'ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini olduğu gibi almamakta inatçı bulundular. İşte gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor... (Sadi Borak, Atatürk ve Din, s. 36-37 (Rönesans, Aralık 1991, s. 61) )
ATATÜRK ÇANAKKALE SAVAŞI'NIN BAŞARIYA ULAŞMASININ NEDENİ OLARAK ALLAH'A VE DİNE OLAN BAĞLILIĞI GÖSTERMİŞTİR
Çanakkale muharebelerinde Atatürk'ün emrinde çarpışan, daha sonra Atatürk Anafartalar Grup Komutanı olunca onun yerine 19. Tümen Komutanı olan Albay Şefik Aker, tarihi bir anısını şöyle anlatır:
8/9 Ağustos (1915) gecesi bana 19. Fırka Komutanlığı'nı teslim edip Anafartalar Grubu Komutanlığı'na idareye giderken, Atatürk benim sol yanımda idi. Ağzından çıkan bir fısıltı dikkatimi çekti. O'nun selamet ve başarı için Allah'a fısıltı ile niyazda bulunduğunu görmüş ve anlamıştım. (İsmet Görgülü, Sesli Belgelerden M. Kemal Atatürk; Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı 11, 1988)
Çanakkale Savaşı sırasında kahraman ordumuzun manevi gücüyle ayakta kaldığını gören Atatürk, askerlerimizin kararlılıklarını şöyle belirtmiştir:
Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir fütur (yılgınlık) bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kuran'ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler, kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesi'ni kazandıran bu yüksek ruhtur. (Atatürk'ten Seçme Sözler, Derleyen: Cihat İmer, Remzi Kitabevi, 1989, s. 136)
Bu iman vesilesiyledir ki, Türk Ordusu Çanakkale'de 250 bin şehit vermesine rağmen en ufak bir gerileme ve sarsılma göstermeden kahramanca mücadele etmiştir. Çanakkale'de şehit ve gazi olan askerlerimizin bu üstün ahlakı, aşağıdaki Kuran ayetinin de bir tecellisidir:
Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklık gösterin ve Allah'ı çokca zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız. (Enfal Suresi, 45)
Atatürk de, şehadeti ve gaziliği en büyük onur ve en yüce makam bilen kahraman Türk Ordusuna şu sözlerle hitap etmiştir:
Türk Ordusu! Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam askere rast gelinmemiştir. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı senindir. Kanaatinle, imanınla, itaatinle hiçbir korkunun yıldırmadığı demir gibi temiz kalbinle düşmanı sonunda alt eden büyük gayretin için gönül borcumu ve teşekkürümü söylemeyi kendime aziz bir borç bilirim. (Atatürk'ten Seçme Sözler, Derleyen: Cihat İmer, Remzi Kitabevi, 1989, s. 138)
Atatürk'ün dindarlığının önemli bir göstergesi de; elbette ki vatanın müdaafası için verdiği mücadelesidir. Pek çok kereler hayatını tehlikelere atarak sürdürdüğü mücadelesi sonucunda milyonlarca Müslümanı düşmanın zulüm ve esaretinden kurtarması, camilerin kiliseye dönüştürülme girişimlerine engel olması, düşman ordularına karşı Müslümanların tek cephesini kurması, onlara sahip çıkması, Atatürk'ün dinine, milletine ve tarihine gönülden bağlı bir insan olduğunun en açık göstergelerindendir. Bizlere yani Türk Ulusu'na düşen vazife ise Atamızı, onun ilkelerini, fikir ve düşüncelerini en doğru bilgilerle tanımak, halkımıza tanıtmak ve gelecek nesillere aktarmaktır.
ATATÜRK KUR’AN-I KERİM’İN OKUNMASINA VE ANLAŞILMASINA ÇOK ÖNEM VERMİŞTİR
Atatürk’ün sık sık Kuran okutması, Kuran okunduğunda kimi defalar duygulanarak gözlerinin yaşarması, din ve mukaddesatın önemi konusunda samimi yorumlarda bulunması, kişisel yaşamından edindiğimiz ve kendisinin inancını ortaya koyan bulgulardır. Atatürk halkın manevi yönünü kuvvetlendirmeye çalışmış, halkın ancak bu şekilde istenilen refah ve huzura ulaşacağını savunmuştur. Pek çok konuşmasında dinimizi övmüş ve dinin toplum tarafından anlaşılarak yaşanması gerektiğine dikkat çekmiştir.
Atatürk Kuran'ı rehber edinmiş bir Müslümandı. Yaşamının her döneminde Kuran okutulmasına son derece önem vermiştir. Hafız Zeki Çağlarman Atatürk'ün bu yönünü şöyle anlatmıştır:
Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Hanım'la uzun yıllar komşuluk yaptık. Her yıl Ramazan ayı yaklaşınca Atatürk kız kardeşine; "Makbule, RAMAZAN GELİYOR, ANNEMİZE HATİM OKUTMAYI İHMAL ETME" der ve hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içerisinde para verirdi. (Ercüment Demirer, Din, Toplum ve Kemal Atatürk, s.10)
Atatürk, dinimizin tam anlamıyla ve aslına uygun olarak yaşanmasını; milletimize doğru, modern, hurafelerden arındırılmış bir din anlayışını benimsetmeyi hedeflemiştir. Kuran’ın aslını özümsemiştir. Atatürk'ün ülkeyi yönettiği süre zarfında dine yaptığı en iyi hizmet dinin doğru anlaşılması ve yaşanması için ciddi bir mücadele göstermesidir. Atatürk bu amaçla Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kurmuştur. Atatürk Dolmabahçe Sarayı ve Çankaya Köşkü'ne hafızları çağırtarak sık sık Kuran okutturmuş, ayetler üzerinde incelemelerde bulunmuş ve hafızlarla meal ve tefsir konularında fikir alış verişinde bulunmuştu. Atatürk Kuran'ın manasının halk tarafından anlaşılması için çok büyük bir çaba göstermiştir. Bu amaçla o dönemde var olmayan bir Türkçe meal ve tefsir yazılması emrini vermiştir. Hadimli Efendi'nin Hulasatü'l Beyan fi Tefsiri'l Kuran ve Elmalılı Hamdi Yazır'ın Hak Dini Kuran Dili: Yeni Mealli Türkçe Tefsir'i başta olmak üzere, Cumhuriyetin ilk on beş yılında -yani Atatürk'ün hayatı süresince- Kuran'la ilgili 10 kadar eser yazılıp neşredilmiştir. Bu eserlerin pek çoğu da, başta 1936'da Hamdi Yazır'a yaptırdığı eser olmak üzere, halkımıza ücretsiz olarak dağıtılmıştır. Türkçeye çevrilen hadisler de, halkımıza gerçek İslam'ı öğretme çerçevesinde yine ücretsiz olarak dağıtılmıştır. Yine aynı dönemde camilerin din görevlisi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla İmam-Hatip okulları açılmıştır.
Atatürk, dinin ihyası doğrultusunda gerçekleştirdiği bu faaliyetleri şöyle anlatmaktadır:
İlk olarak Kuran'ın dilimize çevrilmesini istedim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye çevriliyor. Hz. Muhammed (sav)'in hayatına ait bir kitabın çevrilmesini emrettim. (Fethi Naci, Atatürk'ün Temel Görüşleri, s. 55)
Türk insanının yaşadığı din gerçek İslam'dan uzak, hurafeler ve batıl inançlar üzerine kurulu bir dindi. Bu din, Türkiye'yi karanlığa götürüyordu. Bu gidişi durdurmanın tek çaresi vardı: Gerçek İslam'ın halka anlatılması... Atatürk Kuran-ı Kerim'e büyük bir saygı ve itaatle bağlı bir insandı. Kuran'dan söz ederken pek çok kez "kitabı ekmel" yani "en mükemmel kitap" ifadesini kullanmıştır. Atatürk'e göre Kuran'ın anlaşılarak okunması, yalnızca duvarlarda süs olarak saklanılan bir kitap olmaması gerekiyordu. Mustafa Kemal hurafeleri silmek, akla, fenne, mantığa uygun dediği gerçek İslam'ın anlatılmasını sağlamak istiyordu. Bu sebeple Kuran'ın anlaşılması için Türkçeleştirilmesine karar verdi. Atatürk bu isteğini şu şekilde dile getirmiştir:
Türkler, dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kuran, Türkçe olmalıdır. (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 (A. Gürtaş, s. 41) )
Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu Kitap'ta neler olduğunu Türk anlasın. (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, İstanbul 1977 (A. Gürtaş, s. 41) )
Kuran'ın halka öğretilmesi ve açıklanması çalışmaları da Atatürk'ün dine olan inancının ve dine hizmet anlayışının açık bir göstergesidir. O döneme kadar Türkçeye çevrilmeyen Kuran, ilk olarak Atatürk zamanında Türkçe tercüme ve tefsir edilmiş, bununla toplumun Kuran'ı anlaması ve ondan öğüt alması hedeflenmiştir.
Atatürk camilerde okunan hutbelerin gerçek amacına ulaşması, yani insanlara faydalı ve yol gösterici olmaları için aldığı tedbirleri de şöyle açıklamaktadır:
Hutbeden maksat; halkın aydınlanması ve halka yol göstermektir. Hutbe okuyan kimselerin siyasi durumu, toplum durumunu, uygarlık durumunu, uygarlık dünyasının sorunlarını her gün izlemeleri şarttır. Bunun için hutbeler tamamen Türkçe ve günümüze uygun olmalıdır ve olacaktır. (Balıkesir Hutbesi) (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 93)
ATATÜRK KURAN’IN TÜRKÇE MEALİNİ ÇIKARTARAK, DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NI KURARAK VE İMAM-HATİP OKULLARINI AÇARAK İSLAM’A BÜYÜK HİZMET ETMİŞTİR.
ATATÜRK DİNİ EĞİTİME ÇOK ÖNEM VERMİŞTİR
Din eğitiminin öneminin farkında olan Atatürk, bu eğitimin okullarda verilmesi gerektiğini şu sözleriyle ifade etmiştir:
Hepimiz eşitiz ve dinimizin buyruklarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz. Her fert; dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da okuldur... Nasıl ki, her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahiplerini yetiştirmek lazım ise, dinimizin gerçek felsefesini tetkik ve bilimsel ve fenni telkin kudretine sahip olacak güzide ve gerçek büyük alimler dahi yetiştirecek yüksek kurumlara malik olmalıyız. (Atatürk'ün SD, c. II, s. 90 (Türk Tarihi TSK ve Atatürkçülük, s. 318) )
TBMM'NİN AÇILIŞ BİLDİRİSİ
Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 Cuma günü açılmıştır. Bu açılışın 21 Nisan 1920'de tüm Türkiye'ye gönderilen bildirgesi, bildirgeyi kaleme alan Atatürk'ün samimi dindarlığını açıkça gözler önüne seren tarihi bir belge niteliğindedir:
1. Allah'ın yardımıyla 23 Nisan Cuma günü, Cuma namazından sonra Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.
2. Vatanın bağımsızlığı, yüksek halifelik ve saltanat makamının kurtarılması gibi çok önemli vazifeleri olan Meclisin açılış gününü, Cumaya tesadüf ettirmekten maksat, o günün kutsallığından faydalanmak ve açılmadan önce sayın milletvekilleriyle Hacı Bayram Camii'nde Cuma namazı kılmak, Kuran ve namazın nurlarından faydalanmaktır. Namazdan sonra Peygamberimiz (sav)'in sakalı ve sancağı el üstünde olduğu halde Meclis binasına gidilecektir. Camiden buraya kadar olan merasim için Kolordu Komutanlığı'nca özel olarak askeri tertibat alınacaktır.
3. O günün kutsallığını güçlendirmek için bugünden başlayarak valiliklerde, vali beyefendinin düzenlemesiyle hatim indirilecek, muhayiri şerif okunacaktır. Hatmin son kısımları Cuma namazından sonra Meclis binası önünde tamamlanacaktır.
4. Kutsal ve yaralı vatanımızın her köşesinde aynı biçimde bugünden başlanarak muhari ve hatm-i şerif okutularak Cuma günü ezandan önce salavat verilecek ve hutbede halife padişahımızın adı söylenirken, padişahımızın ve topraklarımızın bir an önce kurtuluşu ve mutluluğa erişmesi için dua edilecektir. Cuma namazı kılındıktan sonra hatim duası yapılarak yüce halifelik ve saltanat makamının ve bütün yurdun kurtulması uğrundaki milli çalışmaların kutsallığı ve milletin her bireyinin kendi temsilcilerinden oluşan Büyük Millet Meclisi'nin vereceği vatan görevlerini yerine getirmesine ilişkin vaazlar verilecektir. Sonunda halife ve padişahımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluşu, mutluluğu ve bağımsızlığı için dua edilecektir.
Bu dini ve vatani törenin arkasından camilerden çıkıldıktan sonra bütün yurtta hükümet konaklarına gelinerek Meclisin açılmasından dolayı kutlama yapılacaktır. Her tarafta Cuma namazından önce Mevlid-i Şerif okunacaktır.
5. Yüce Allah'tan tam başarı dileriz."
Beş maddeden oluşan bu bildirgenin her maddesi Atatürk'ün samimi, dindar kişiliğinin açık birer ifadesidir.
ATATÜRK'ÜN GÜNLÜĞÜNDEN BAZI NOTLAR
Mücadelesinde destek ve yardımı her zaman Allah'tan isteyen Atatürk, her fırsatta Kuran okutup dua etmeye önem vermiştir. Üstelik bu konuyla ilgili deliller Atatürk'ün kendi el yazısıyladır. Gençliğinden itibaren günlük tutma alışkanlığı olan ve bu alışkanlığını Büyük Taarruz döneminde de sürdüren Atatürk'ün notları, bize onun samimi inancını gösteren önemli delillerdendir. Aşağıda Atatürk'ün günlüğünden konumuzla ilgili bazı bölümleri aktarıyoruz:
9 Mart 1922, Perşembe - Sivrihisar
Saat 8'e doğru (akşam) İsmet Paşa geldi. Evvela yemek. Yemekten sonra 10 Mart için program kararlaştırıldı. Siyasi durum hakkında... bilgi verdim. ONDAN SONRA HAFIZA KUR'AN OKUTTUK.
10 Mart 1922, Cuma - Aziziye
Saat 5 (akşam) Aziziye, yorgunluk hissettim... Bir saat kadar uyudum. Sonra vücudumu süngerle sildim. Yeterli istirahat etmiştim. İsmet, Yakup Şevki ve Selahattin Paşalar gelmişlerdi. Beraber yemek yedik. Bazı telgraflar gelmişti, gördüm. HAFIZA KUR'AN OKUTTUM. Saat 10'da gittiler. Benim notları yazıyorum. Biraz kitap okuduktan sonra yatacağım. Yarınki planımız üç tümenin teftişidir.
17 Mart Cuma - Akşehir
Tayyare bölüğünü teftiş. Fazıl Bey ve diğer bir pilot uçtu. Fransızlardan alınan 14 tayyare Adana'ya gelmişti... İki tayyare uçurmak istedik. Motorları işletmek güç oldu. Biri uçabildi.
Karargaha dönüş. Saat 8'e kadar yalnız kaldım. Mustafa Abdülhalik Bey geldi. HAFIZA KUR'AN OKUTTUK. İsmet Paşa da geldi. Yemekten sonra gittiler.
20 Mart Pazartesi-Akşehir
Müdafaa-i Hukuk heyeti, İhsan, Fahrettin Paşalar geldi.
İhsan Paşa (Ali İhsan Sabis) şikayet etti. Haksızdır. Açık konuştum. Otomobille gezdim. İsmet Paşa'ya gittim. Beraber bize geldik. Fahrettin (Altay) Paşa ve kurmayını yemeğe davet etmiştim. HAFIZA KUR'AN OKUTTUK.
24 Mart Cuma - Akşehir
Mütareke teklifini Celal Bey bildirdi. CUMA NAMAZINDA HAFIZ ULUCAMİ'DE MEVLÜT OKUDU... Gece yarısından sonra saat 5'e (sabah) kadar Ankara'da Bakanlar Kurulu ile görüşme yaptım..." (Ali Mithat İnan, Atatürk'ün Not Defterleri, Gündoğan Yayınları, Ankara, 1996, s. 122-127, Ek 10, 11, 12, 13)
ATATÜRK’ÜN DİNDARLIĞI
Uzun yıllardır bazı ideolojik çevreler dindar olmak ile Atatürkçü olmayı sanki birbirlerine tamamen zıt kavramlarmış gibi anlatmaya çabalarken, Atatürk’ü de dine karşı, materyalist bir kişi gibi göstermeye çalıştılar. Oysa gerek Atatürk'ü yakından tanıyan kişilerin aktardıkları bilgiler, gerekse Atatürk'ün hayatını anlatan güvenilir kaynaklar incelendiğinde, Atatürk'ün materyalist, din karşıtı olmak bir yana, aksine sarsılmaz bir Allah inancına sahip, Kuran-ı Kerim'i kendisine rehber edinmiş samimi bir Müslüman olduğunu gördük. Atatürk’ün dindar olmadığını söyleyenlere Atatürk’ün hayatından bazı bölümler aktarmak faydalı olacaktır;
Suudi Arabistan yönetimi Vahabi inancı gereği tüm mezarları düzenleyip yok ederken, Atatürk eğer Hz.Muhammed (sav)’in mezarına dokunurlarsa askerleriyle savaşmaya geleceğini bildirmiş ve böylece Hz. Muhammed (sav)’in mezarının kalmasını sağlamıştır...
Kuran’ın Türkçe mealini TBMM’ye yaptırmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nı devlet içine yerleştirmiştir.
Aydın din adamı yetişsin diye imam Hatipler açmıştır.
Anıtkabir’de sergilenen cep Kur’an’ını hep üzerinde taşımıştır.
Döneminde Milli Eğitim Bakanı’nın getirdiği ateist fikirler işleyen bir kitabın okullarda okutulmak istenmesinden dolayı şiddetle bakanı eleştirmiş ve kitabın yazarı olan öğretmenin de meslekten uzaklaşırılmasını istemiştir.
İslam dini kurallarına göre defnedilmesini vasiyet etmiştir.
Atatürk Edirne’de fırka kumandanı olarak görev yaptığı sırada cuma namazlarını Selimiye Camii’nde kılmıştır. Burada yine bir cuma namazında tanıştığı bir hafızla arasında şöyle bir konuşma geçmiştir:
“Oğlum terbiye görmüş güzel bir sesin var. Okuduğun ezanı çok beğendim ve duygulandım. Seni tebrik ederim. Oğlum Edirne’de kaldığımız süre içinde ben cuma namazına hangi camiye gidersem sen de o camiye gelecek ve iç ezanı okuyacaksın...” (Atatürk ile Allah arasında - Sinan Meydan, İnkılap Yayınları)
Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı yıllarında da namaz kılacaktır. Örneğin, TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920’de Ankara’da Hacı Bayram Camii’nde öğle ve cuma namazlarını kılmış, 7 Şubat 1923’te de Balıkesir Paşa Camiinde minbere çıkıp “Allah birdir, Şanı büyüktür. Hz Muhammed O’nun kulu ve elçisidir” diye söze başlayarak hutbe vermiş ve cemaatle birlikte namaz kılmıştır. (Atatürk ile Allah arasında - Sinan Meydan, İnkılap Yayınları)
Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nın amacını, İslâm'ın kurtuluşu olarak nitelemiştir. Bu amaç için savaşan Türk ordusunun başarısı için dua edilmesini istemiştir.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında camilerde Kur'an ve Sahih-i Buhâri okunmasını istemiştir.
Atatürk'ün, 21 Nisan, 1920'de Heyet-i Temsiliye adına yayınladığı Tamim'de şu açıklamalara yer verilmiştir: TBMM'nin açılış günü, Hacıbayramı Veli Camii Şerifinde Cuma namazı kılınarak, Kur'an ve namazın nurlarından feyz alınacaktır."
Atatürk'ün bu kişiliközelliğini tespit edenlerden birisi olan Gott-hard Jachke'e göre Atatürk, çoğu zaman Allah'ın hidâyet vermesi için dua etmiş, bir zaferden sonra da Allah'a şükretmeyi hiç unutmamıştır. Allah'tan yardım dilemek onun en belirgin özelliklerinden birini oluşturmuştur. Mücadelesinde her zaman destek ve yardımı Allah'tan isteyen Atatürk, her fırsatta Kur'an okutup dua etmeye özen göstermiştir. Yeni Türk devletinin temellerini atarken dayandığı tek kuvvet, Allah'a olan tevekkülü olmuştur.
Atatürk, Zübeyde Hanım ve Fikriye Hanım'a cepheden gönderdiği telgrafta, Allah'ın yardımıyla kazanılan zaferlerden bahsetmiş ve vatanın kurtuluşu için dua etmelerini istemiştir.
Atatürk'ün, Büyük Taarruz sabahı, ordu hücuma hazırlanırken; "Yâ Rabbi! Sen Türk ordusunu muzaffer et... Türklüğün, Müslümanlığın düşman ayakları altında, esaret zincirinde kalmasına müsaade etme! Rabb'im, Yunanlıların kazandığını gösterme bana, onlar kazanacaksa, şu gök kubbe benim başıma yıkılsın daha iyi" diye dua etmiş, "Anacığım dua et!" demiş, bu sırada gözlerinden birkaç damla yaş süzüldüğü görülmüştür. Yine aynı gün, Türk topçuları düşman siperlerini dövmeye başladığında, Allah'ım, Türk Milletini ve ordusunu koru, diye dua etmiştir.
"...Benim için dünyada en büyük mevki ve mükâfat milletin bir ferdi olarak yaşamaktır. Eğer Cenabı Hak beni bunda muvaffak etmiş ise, şükür ve hamdlar ederim. Bugün olduğu gibi, ömrümün nihayetine kadar milletin hadimi olmakla iftihar edeceğim."
Şeyh Senûsî; Atatürk'ü, halâskâr-ı İslam yani İslâm'ın kurtarıcısı olarak nitelendirmiştir. Atatürk'ün çalışma odasında bulundurduğu Kur'an nüshalarından ikisini Şeyh Senûsî hediye etmiştir.
Pakistan'ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah, Atatürk'ü "Yakın doğunun Müslüman devletlerine örnek olabilecek hizmetler yapan, çağdaş İslâm dünyasındaki en büyük Müslüman" olarak tanıtmıştır.
Atatürk'e 1923 yılında küçük boyda bir Kur'an-ı Kerim hediye edilmesi üzerine: Bence kıymetini takdire imkan olmayan bu hediye Kur'an-ı Kerim'i; en derin hürmetkar din duygularımla muhafaza edeceğim, demiştir.
Atatürk, Ankara'da Müftü Rıfat Börekçi ve ulemânın katıldığı bir karşılama toplantısında, Kur'an'a olan saygısını, onu öpüp başına koyarak göstermiştir. Atatürk, o sırada Seymen alayının idarecisi Güvençli İbrahim'in göğsünde hamayli şeklinde duran Kur'an'ı saygıyla öpmüştür.
Atatürk, Kur'an'a duyduğu saygıyı, Kur'an okuyana karşı göstererek de gerçekleştirmiştir.
1922 yılına ait not defterinde Atatürk, sık sık, "hafıza Kur'an okuttum", "hafız Kur'an okudu" ifadelerine yer vermektedir.
Atatürk, yeni yetişen nesle, Kur'an'ın mealinin en kolay ve anlaşılır yöntemlerle öğretilmesini istemiştir. Kur'an âyetlerinin, halkın anlayacağı şekilde Türkçe olarak açıklanmasını önermiştir. Atatürk, Kur'an tefsirinin, bazı kimselerin özel uzmanlık alanı olarak kalmamasını, halkın dinî ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir işleve kavuşturulmasını tavsiye etmiştir.
Milli egemenlik kavramının ve bağımsızlık aşkının Kur'andan kaynaklandığını vurgulamıştır.
Atatürk Fatiha suresinin Türkçe'sini ezberlemişti. Okudu, o kadar güzel ve canlı okudu ki güzel ve canlı okuyan bile buna hayran oldu. İyyâke'lerdeki hem niyaz nüktelerini hem hasr manalarını hakikaten canlandırdı. İhdinâ'daki yalvarışları insan psikolojisine en uygun durumda okumayı başardı. Hasılı Türkçe bir ibare; nükteleri, bediî rolleri ancak bu kadar meydana çıkarılmak suretiyle okunabilirdi.
Atatürk, İslam tarihini çok iyi bilen bir önderdi. O, bir aralık kendisini İslam Tarihine vermiştir. İslâm tarihini ve Hz. Muhammed'in hayatını derinden incelemiştir. Atatürk, tarih çalışmaları yapmak üzere Yalova'ya giderken İslam Tarihine ve dinler tarihine ait Türkçe, Fransızca kitapları da beraberinde götürmüştür. Saatlerce süren okumalar ve tartışmalar yapmıştır. Aylarca süren bu etkinlikte Afet İnan, kendisine asistanlık etmiştir.
Bugün bastığımız her yeri şehit kanıyla sulanmış vatan toprağımızda dinimizi rahatlıkla yaşayabiliyorsak biz bunu Atatürk’e borçluyuz. Çünkü Atatürk getirdiği laik sistem sayesinde de herkese kendi inancını istediği gibi yaşama özgürlüğü sunmuş, münafıklığın yolunu kapatmış, samimi Müslümanlara da özgürce dinlerini yaşama imkanı sunmuştur.
Gerçekte Atatürk hiçbir zaman dine karşı olmamıştır. Karakteri, yaşantısı, sözleri ve tavırları görüldüğü gibi İslamiyet ile içiçedir. Atatürk, İslam ahlakını ve dinimizin vecibelerini daha aile ocağındayken öğrenmiş, tahsil yaşamı boyunca da bu bilgilerini geliştirmiştir. Atatürk her konu da olduğu gibi din ve laiklik konusunda da modern Türkiye için önemli bir yol göstericidir.
ATATÜRK'ÜN LAİKLİK İLKESİ
Türkiye Cumhuriyeti, Anayasamız'da belirtildiği üzere "laik"bir devlettir. Laiklik tarihte ve günümüzde zaman zaman yanlış anlaşılmış ve yanlış uygulanmış bir ilkedir. Bu nedenle bu ilkeyi ve sonuçlarını detaylı olarak incelemekte yarar vardır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, LAİKLİK İLKESİNİN TEMEL AMACI, TOPLUMDA İNANÇ VE İBADET ÖZGÜRLÜĞÜNÜ TESİS ETMEKTİR. Laiklik, devletimizin vatandaşlarını bir dini benimseme, bu dinin gereklerini yerine getirme ya da getirmeme konusunda kendi vicdanları ile başbaşa bırakmak ve onlara özgür bir seçim yapma şansı vermektedir. Böylece Türkiye Cumhuriyeti'nin her vatandaşı, sahip olduğu inanca göre özgürce yaşama ve ibadet etme imkan ve güvencesini bulacaktır.
İslamiyet insanları din ahlakına uymaya çağırır. Kabul edenin mükafatı veya kabul etmeyenin cezası Allah katındadır. Müslümanlara bu konuda düşen görev, sadece insanları Allah yoluna çağırmaktır. Uyup uymamak kişinin kendi seçimidir. Atatürk'ün bu konuyla ilgili olan sözleri, Kuran ahlakına tamamen uymaktadır. Atatürk, laiklik ilkesini şu sözlerle açıklamıştır:
Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz, dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasde ve fiile dayanan taassupkar hareketlerden sakınıyoruz. (Sadi Borak, Atatürk ve Din, 1962 (A. Gürtaş, s. 34) )
Türkiye Cumhuriyeti'nde her ergin kişi dinini seçmekte hür olduğu gibi, bir dinin töreni de serbesttir. Yani, ayin (ibadet) hürriyetine dokunulamaz. Tabiatıyla ayinler (ibadetler), asayiş ve genel ahlak kurallarına karşıt olamaz; politik nümayiş şeklinde yapılamaz. Türkiye Cumhuriyeti'nde herkes Allah'a istediği gibi ibadet eder. Hiç kimseye dini fikirlerinden dolayı bir şey yapılamaz. Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dini yoktur. (Afet İnan, Medeni Bilgiler, s. 470 (Rönesans, Kasım 1990, s. 23) )
"Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine malik siyasi bir fikre malik olmak seçtiği bir dinin icaplarını yapmak ve yapmamak hak ve hürriyetine maliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz. Vicdan hürriyeti, mutlak ve taarruz edilemez, ferdin tabii haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır." (Prof. Dr. Ayşe Afet İnan, Mustafa Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, Ankara, 1969, s. 85)
"Türkiye Cumhuriyeti'nde herkes Allah'a istediği gibi ibadet eder... Türkiye'de bir kimsenin fikirlerini, zorla başkalarına kabul ettirmeye kalkışacak kimse yoktur ve buna müsaade edilemez." (Prof. Dr. Ayşe Afet İnan, Mustafa Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, Ankara, 1969, s. 98)
Atatürk'ün de bu açıklamalarından da anlaşıldığı gibi laiklik; kelime manasıyla, dinsizlik veya din düşmanlığı değildir. Atatürk'ün söz konusu laiklik tarifi İslam'ın ruhuna ve amacına tamamen uygundur. Laikliği dinsizlik veya dine sırt çevirme olmadığını Atatürk şu sözleriyle bildirmiştir:
Laik hükümet kavramından dinsizlik manası çıkarmaya çalışan fesatçılara fırsat vermeyiniz. (Osman Pazarlı, Sosyoloji, Lise III, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1979)
"Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, ilerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz." (Sadi Borak, Atatürk ve Din, s.4, 1962)
"Laiklik yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir; Bütün vatandaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir." (Özdeyişleriyle Atatürk, s.24 GnKur. ATAŞE .Bşk. Yay.1981)
Atatürk bir Fransız gazeteciyle yaptığı ropörtajda, kendisine sorulan, 'inkılapların dine karşı nasıl bir tutum içerisinde olduğu' sorusuna da şu cevabı vermiştir:
Siyasetimizi, dine aykırı olmak şöyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz. (Maurice Perno'yla ropörtaj, Akşam, 11 Şubat 1924 (Cumhuriyet Gazetesi eki, Atatürk'le Konuşmalar, s. 111, Nisan 2000))
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sahip olduğu laiklik modeli, İslam Dininin özüne son derece uygundur. Çünkü İslam, inanç için özgür iradeyi ve vicdani bir kabulü şart koşar. Bir insanın İslam'ı din olarak benimsemesi tamamen kendi özgür iradesi ile olmalıdır. İslam'ı kabul ettikten sonra da, Kuran'da emredilen ibadetleri uygulaması ya da men edilen yasaklardan (hırsızlık, cinayet gibi toplumsal bir suç oluşturmuyorsa) sakınması tamamen şahsın kendi vicdanıyla olmalıdır. Elbette Müslümanlar birbirlerini Kuran'da anlatılan ahlaki vasıfların uygulanması için uyarabilir, teşvik edebilirler. Ama asla bu konuda bir zorlama yapılamaz, kişi baskı yoluyla dini uygulamaya yönlendirilemez. Kısacası laiklik, bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyetini güvence altına almaktır.
Bunun aksi bir devlet modeli varsayalım. Örneğin insanların zorunlu olarak Müslüman ya da Hıristiyan yapıldığı bir ülkeyi düşünelim. Dahası bu dinlere inanan kişilerin, dinlerin kurallarına göre yaşamaları için de zorlandıklarını farz edelim. Diyelim ki söz konusu devlet modeli, toplumdaki insanları namaz kılmaları ya da kiliseye gitmeleri için devletin kolluk kuvvetleriyle zorlasın. Ya da biraz daha 'ılımlı' bir yöntem benimseyip, namaz kılanlara ya da kiliseye gidenlere ödül versin. Böyle bir devlet laikliğe tamamen aykırı bir devlet olacaktır. Dahası, bir o kadar da İslam'a ve Kuran ahlakına aykırı olacaktır.
Bunun nedeni, zorla ya da menfaat karşılığı elde edilen bir dini inancın ya da ibadetin, İslam'a göre hiçbir değerinin olmayışıdır. Çünkü İNANÇ VE İBADET, ALLAH'A YÖNELİK VE ALLAH RIZASI İÇİN OLDUĞUNDA BİR DEĞER TAŞIR. Eğer devlet, insanları inanca ve ibadete zorlayacak olursa, bu durumda insanlar devletten korktukları için dindar olurlar. Bu ise Allah katında makbul olmayan bir dindarlıktır. Din açısından makbul olan, vicdanların tamamen serbest bırakıldığı bir ortamda dinin yaşanmasıdır.
Bu nedenledir ki, devletimizin sahip olduğu laiklik ilkesi, hem vicdan özgürlüğü gibi temel bir insani değere hizmet ettiği, hem de bu değere büyük önem veren İslam Diniyle uyum içinde olduğu için, her Türk vatandaşının benimsemesi ve savunması gereken bir ilkedir.
ATATÜRK’ÜN KADINLARA VERDİĞİ ÖNEM
Atatürk kadınlara verdiği değeri şu sözleriyle belirtir:
“Zaman ilerledikçe, ilim ilerledikçe, medeniyet dev adımlarla yürüdükçe, hayatın, asrın bugünkü gerçeklerine göre evlat yetiştirmenin güçlüklerini biliyoruz... Bugünün anaları için gerekli özellikleri taşıyan evlatlar yetiştirmek... pek çok yüksek özelliği şahıslarında taşımalarına bağlıdır. Bu sebeple kadınlarımız daha çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar.” (A.g.e, cilt II, s.156)
"Bizce Türkiye Cumhuriyeti anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi, bugün de en muhterem mevkide, herşeyin üstünde yüksek mevkide, herşeyin üstünde yüksek ve şerefli bir varlıktır." (Mehmet Özel, Atatürk, TC Kültür Bakanlığı, Ankara, 1990, s.261)
Atatürk'ün kadınlara verdiği değer, İslam ahlakının bir yansımasıdır. Atatürk, kadının değer görmediği, ikinci plana atıldığı bir dönemde, kadınların haklarını korurken İslam Dininden ilham aldığını ima ederek şöyle demiştir:
"Bizim dinimiz hiçbir zaman kadınların erkeklerden geri kalmasını istememiştir. Allah'ın emrettiği şey, Müslüman kadının ve Müslüman erkeğin beraberce bilim ve kültürü aramak, nerede bulursa oraya gitmek ve onu edinmek mecburiyetidir... Türklerin sosyal yaşamında kadınlar bilimde kültürde ve başka alanlarda asla erkeklerden geri kalmamışlardır. Belki daha da ileri gitmişlerdir." (Seyfettin Turhan, Atatürk’te Konular Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Şubat 1995, s.33)
Atatürk, Türk kadını ile toplum arasında bir köprü kurmak istemiş, kadınlara seçme ve seçilme hakkı, erkekle eşitlik ve kadınların medeni ve siyasi haklarına kavuşması gibi haklar tanınmasını sağlamıştır. Böylece kadınlara sosyal hayatta önlerine çıkan engeller kaldırılmıştır. Atatürk, bu konuda yapılması gerekenleri şöyle belirtmiştir:
“...Daha selametle ve daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır; büyük Türk kadınını çalışmalarımıza katkıda bulundurmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek. Türk kadınını ahlaki, bilimsel, sosyal ve ekonomik hayatta erkeğinin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekçisi yapmak yoludur.” (Ziya Karal, Atatürk'ten Düşünceler, s.57)
...Türk kadını dünyanın en münevver, en faziletkar ve en ağır kadını olmalıdır. Ağır sıklette değil; ahlakta, fazilette ağır vakur olmalıdır. ...Milletin kaynağı, sosyal hayatın esası olan kadın, ancak faziletkar olursa vazifesini ifa edebilir. Herhalde kadın, çok yüksek olmalıdır...” (A.S.D, cilt II, s.242, A.A.M, 1997)
Atatürk başka bir konuşmasında, “Bir topluluk, cinsinden yalnız birinin asrın icaplarını edinmesiyle yetinirse o topluluk yarıdan fazla güçsüzlük içinde kalır... Bizim topluluğumuzun başarısızlığının sebebi kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz kayıtsızlık ve kusurdan ileri gelmektedir...” (A.g.e, cilt II, s.89) diyerek kadınlara vermiş olduğu değeri belirtir.
Atatürk’ün kadınlarla ilgili diğer sözleri şöyledir:
İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin. Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin.
Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.
Dünyada ne görüyorsak kadının eseridir.
Milletin kaynağı toplum hayatının esası olan kadın ancak faziletli olursa görevini yerine getirebilir.
Kimse inkar edemez ki, bu harpte ve ondan evvelki harplerde milletin hayat kabiliyetini tutan hep kadınlarımızdır. Onun için, hepimiz büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle ebediyen taziz ve takdis edelim.
ATATÜRK’ÜN YÖNETİCİLİK VE LİDERLİK ÖZELLİKLERİ
Atatürk’ün diplomasi alanında başarılı olmasını sağlayan en önemli etken, üstün liderlik vasıflarına sahip olmasıdır. Adnan Nur Baykal, M. Kemal Atatürk’ün Liderlik Sırları adlı kitabında, Atatürk’ün bu özelliklerini şöyle sıralamıştır;
1. Açık Olma
2. Adam Yetiştirme
3. Bilgi ve Tecrübe Sahibi olma
4. Bilgi Toplama Yeteneği
5. Bilgilendirme Alışkanlığı
6. Kendini Bilme
7. Cesur Olma
8. Çevre Bilincine Sahip Olma
9. Dayanıklı Olma
10. Karşısındakini Dinleme Alışkanlığı
11. Emrivakiye İzin Vermeme
12. Esnek Olabilme
13. Espri Sahibi Olabilme
14. Soyut Düşünebilme Yeteneği
15. Fedakar Olma
16. Gerçekçi Olma
17. Göreve Talip Olma
18. Güvenilir Olma
19. Kendine Güvenme
20. Hazırlıklı Olma
21. Hedefe Yönelik Kararlı Olma
22. Hesap Adamı
23. İkna Etme Yeteneği
24. İnsiyatif Kullanma
25. İnsaf Sarrafı Olma
26. İnsana Değer Verme
27. Yaptığı İşe İnanma
28. Kamuoyu Oluşturma Yeteneği
29. Çabuk Karar Verebilme Yeteneği
30. Karar Verme Yeteneği
31. Konuşma ve Yazma Yeteneği
32. Liyakat Aşığı Olma
33. Mükemmeliyetçi Olma
34. Müsamahalı Olma
35. Müteşebbis Olma
36. Mütevazi Olma
37. Öğrenme Azmine Sahip Olma
38. Öncü Olma
39. Örgütleme Yeteneği
40. Prensip Sahibi Olma
41. Problem Çözücü Olma
42. Programlı Olma
43. Sıradışı Olma
44. Sorumluluk Alma Alışkanlığı
45. Strateji Bilincine Sahip Olma
46. Olacakları Tahmin Edebilme
47. Vizyon Sahibi Olma
48. Yönetme Yeteneği
49. Zaman Mevhumuna Sahip Olma
50. Zamanlama Yeteneği
ATATÜRK DİNSİZ İDEOLOJİLERE HER ZAMAN KARŞIYDI
Atatürk yaşamı boyunca halkımızı, halkı çatışmaya teşvik eden, huzuru ve düzeni bozan, ülkeyi felakete sürükleyebilecek, menfaat grupları arasında kavgalara neden olacak ideolojilerin her zaman karşısında yer almıştır.
Komünizmin Türk Devrimi için sakıncalı ve tehlikeli olduğunu, Büyük Atatürk çeşitli vesilelerle değişik zamanlarda ifade etmiştir. Sivas Kongresi'nden hemen sonra, Amerikalı General Harbord'a verilen 27 Eylül 1919 tarihli muhtırada Mustafa Kemal Paşa, Milli Harekat'ın amacını anlatmış ve komünizmle ilgili görüşlerini şöyle dile getirmiştir:
"Bolşeviklere gelince, bizim memleketimizde bu doktrinin hiçbir şekilde bir yeri olamaz. Dinimiz, adetlerimiz ve aynı zamanda sosyal bünyemiz tamamiyle böyle bir fikrin yerleşmesine müsait değildir. Türkiye'de ne büyük kapitalistler, ne de milyonlarca zanaatkar ve işçi vardır. Diğer taraftan zirai bir problemimiz yoktur. Son olarak, sosyal bakımdan dini prensiplerimiz bolşevizmi benimsemekten bizi uzak tutmaktadır." (Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, IV., 1917-1938, Ankara, 1964, s.78)
Ayrıca Atatürk, çeşitli zamanlarda komünizmi tehlikeli gördüğünü ve hiçbir zaman bu karanlık sisteme geçit vermeyeceğini ifade etmiştir. Atatürk'ün bu konudaki sözleri şöyledir:
6 Şubat 1921'de,
"Komünizm içtimai bir meseledir. Memleketimizin hali, memleketimizin içtimai şeraiti, dini ve milli ananelerinin kuvvetli, Rusya'daki komünizmin bizce tatbikine müsait olmadığı kanaatini teyit eder bir mahiyettedir." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. III, 2. Baskı, s .20)
2 Kasım 1922'de,
"Şurası unutulmamalı ki, bu tarz-ı idare, bir bolşevik sistemi değildir. Çünkü, biz ne bolşevizim ne de komünist; ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü, biz milliyetperver ve dinimize hürmetkarız. Hülasa, bizim şekl-i hükümetimiz tam bir demokrat hükümetidir ve lisanımızda bu hükümet halk hükümeti diye yad edilir." (Ag.e, c .3, 2. Baskı, s. 20)
21 Haziran 1935'te,
"Türkiye'de bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü, Türk Hükümeti'nin ilk gayesi halka hürriyet ve saadet verme, askerlerimize olduğu kadar, sivil halkımıza da iyi bakmaktır." (A.g.e., c. 3, 2. Baskı, s. 99)
Son derece ileri görüşlü bir insan olan Atatürk'ün her zaman olduğu gibi bu düşüncesinde de yanılmadığı açık bir gerçektir. Atatürk, 1932 yılında Amerikalı subay Mac Arthur'la yaptığı bir konuşmada komünizmle ilgili düşüncelerini bütün açıklığıyla şöyle ifade etmiştir:
"Bugün Avrupa'nın doğusunda bütün uygarlıkları ve hatta bütün insanlığı tehdit eden yeni bir güç belirmiştir. Bütün maddi ve manevi imkanlarını top yekün bir şekilde, dünya ihtilali gayesi uğruna, seferber eden bu korkunç kuvvet, üstelik Avrupalılar ve Amerikalılarca henüz malum olmayan, yepyeni siyasal metodlar tatbik etmekte ve rakiplerinin en küçük hatalarından bile mükemmelen istifade etmesini bilmektedir. Avrupa'da çıkacak bir savaşın başlıca galibi ne İngiltere, ne Fransa, ne de Almanya'dır. Sadece bolşevizmdir. Rusya'nın yakın komşusu ve bu memleketle en çok savaşmış bir millet olarak biz Türkler, orada cereyan eden olayları yakından izliyor ve tehlikeyi bütün çıplaklığıyla görüyoruz. Uyanan Doğu milletlerinin düşünce yapılarını mükemmelen sömüren, onların milli ihtiraslarını okşayan ve kinleri tahrik etmesini bilen bolşevikler, yalnız Avrupa'yı değil, Asya'yı da tehdit eden başlıca kuvvet halini almışlardır." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 3, s. 94-95)
Büyük Önder Atatürk Ali Fuat Cebesoy'a yazdığı mektupta komünizm tehlikesine karşı Türk Milleti adına duyduğu endişeyi şöyle dile getirmiştir:
"Komünistliğin memleketimizde değil, henüz Rusya'da bile tatbik kabiliyeti hakkında açık kanaatler hasıl olamadığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber içerden ve dışardan çeşitli maksatlarla bu akımın memleketimizin içine girmekte olduğu ve buna karşı akla uygun tedbir alınmadığı takdirde milletin pek çok muhtaç olduğu birlik ve sükununu bozan durumların ortaya çıkması da imkan dairesinde görülmüştü. ..." (31 Ekim 1920, SD, IV, s. 360-361, Ali Fuat Cebesoy'a yazdığı mektuptan)
Atatürk komünizmi Türk Milleti için büyük bir tehlike olarak görmüştür. Komünizmin hiçbir şekilde, hayatını adadığı vatanına girmesini istemeyen Atatürk Milleti'ni bu büyük tehlikeye karşı uyarmıştır. Atatürk’ün, "Komünizm, Türk Dünyası’nın en büyük tehlikesidir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir." sözlerinde Türk Milleti'ne yaptığı uyarı açıktır. (Faruk Şükrü Yersel, Eskişehir Gazetesi, 1926)
Atatürk başka konuşmalarında da komünizme karşı olan kesin kararını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Aynı zamanda Büyük Önder komünizmi, faşizm ve Nazizm'le birlikte şu sözleriyle değerlendirerek bu konulardaki düşüncelerini de şöyle dile getirmektedir:
"Biz büyük savaşlar görmüş, büyük bir milletiz.. Ama savaşçı değil, barışçı felsefeyi benimsemiş bir milletiz. ... Kendimizi dünyadan soyutlayamayız. Dünya nimetlerinin emperyalist ülkeler tarafından zaman zaman pervasızca paylaşıldığını ve bu paylaşma esnasında gelişmemiş ülkelerin tarihten silindiğini hafızalardan silmek kadar gaflet olamaz. Dünyanın bugünkü durumu hiç de parlak görünmüyor. Her ülke, gençliğini bir başka ideolojiye sahip olarak yetiştirme gayreti içinde. İtalya faşizm ideolojisine dört elle sarılmış. Bu ülkenin diktatörü olan Mussolini ülkesinin sekiz milyon faşist gencinin süngüsü üzerinde yaşadığını haykırıp duruyor... Almanya’da Hitler’in yaratarak geliştirmekte olduğu Nazilik de faşizmin bir başka, bir büyük tehlikeli benzeridir. Hitler bir ırkçıdır. Dikkat buyurunuz, milliyetçi demiyorum, ırkçıdır diyorum. Alman ırkını en üstün ırk olarak gören bir mecnundur. Tekmil Alman gençliğini peşine takmış, onlara bu ideali aşılamıştır. Moskova’da oynanan oyun ise bir başka türlüdür. Stalin yalnız kendi gençliğine değil, dünya gençliğine komünistlik ideolojisini aşılamaya çalışıyor. Komünistlik propagandasının, fukarası ve cahili çok ülkelerde ne kolay taraftar topladığı ise ortada bir gerçektir." (Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti, Sabiha Gökçen, s.155)
"...Hayır. Ne komünizm ne de faşizm... Bu iki ideoloji de memleketimizin, ulusumuzun gerçeklerine karakterine asla uymaz. Şunu da hemen ilave edeyim ki, ne faşizmin ne de Nazizm'in sonu yoktur." (Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti, Sabiha Gökçen, s.159)
Bu sözler Atamızın ne kadar ileri görüşlü olduğunu bir kez daha göstermektedir. Her iki ideoloji de arkalarında milyonlarca ölü, binlerce sakat insan bırakmış, girdikleri her ülkeye acı, yıkım ve felaket götürmüştür. Bu ideolojiler, içten içe milleti kemiren ve sömüren ideolojilerdir.
ATATÜRK TERÖRÜN YAYILMASINA NEDEN OLAN SAPKIN İDEOLOJİLERE KARŞI MUTLAKA İYİ BİR EĞİTİM VERİLMESİ GEREKTİĞİNİ SÖYLEMİŞTİR
Vatanın korunmasında askeri tedbirler kadar önemli olan bir başka alan daha vardır ve bu alanda tüm Türk Milleti sorumluluk üstlenmelidir. Bu da, vatanın birlik ve bütünlüğünün korunmasında verilecek fikri mücadeledir. Atatürk yaşamı boyunca halkımızı, halkı çatışmaya teşvik eden, huzuru ve düzeni bozan, ülkeyi felakete sürükleyebilecek, menfaat grupları arasında kavgalara neden olacak ideolojilere karşı uyarmış, böyle tehlikeli ideolojilerle mutlaka fikri alanda mücadele edilmesi gerektiğini söylemiştir.
Komünizme karşı olan Atatürk bu düşüncesini ve buna karşı nasıl bir önlem alınması gerektiğini şu ifadeleriyle dile getirmiştir:
“Bildiğiniz gibi bu düşünce akımlarına karşı düşünceye dayanmayan kuvvetle karşılık vermek o akımı yok etmediği gibi herhangi bir insanla konuşulduğu zaman onun herhangi bir düşüncesini kuvvet zoru ile reddederseniz, o ısrar eder. Israr ettikçe kendi kendini aldatmakta daha çok ileri gidebilir. Bundan dolayı, DÜŞÜNCE AKIMLARINA CEBİR VE ŞİDDET VE KUVVETLE REDDEDİLMEZ. TERSİNE TAKVİYE EDİLİR. BUNA KARŞI EN ETKİLİ ÇARE, DÜŞÜNCE AKIMINA KARŞI DÜŞÜNCEYİ OLUŞTURMAK, DÜŞÜNCEYE DÜŞÜNCE İLE KARŞILIK VERMEKTİR. BUNDAN DOLAYI, KOMÜNİZMİN MEMLEKET İÇİN, MİLLETİMİZ İÇİN, DİNİMİZ İÇİN, KABUL EDİLMEZ OLDUĞUNU ANLATMAK YANİ KAMUOYUNU AYDINLATMAK EN YARARLI ÇARE GÖRÜLMÜŞTÜR.” (TBMM’nin 22.01.1921 tarih 1. Devre 1. İçtima 31. Bahis 3. Cilt 334. Sayfadaki Atatürk’ün söylemlerini içeren gizli celse kayıtlarından alınmıştır.)
Atatürk’ün belirttiği gibi, bir anti fikir olmadan komünist düşünce asla ortadan kalkmaz. Böylelikle Atatürk komünizme karşı çözüm olan kesin kararını net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Atatürk, "KOMÜNİZM, TÜRK DÜNYASI’NIN EN BÜYÜK TEHLİKESİDİR. HER GÖRÜLDÜĞÜ YERDE EZİLMELİDİR." (Faruk Şükrü Yersel, Eskişehir Gazetesi, 1926) sözlerinde Türk Milleti'ne uyarıda bulunmuştur. Bu nedenle Türk Milleti, komünizmi en büyük düşman bilmeyi ve gördüğü her yerde ezmeyi, Türklüğe karşı manevi bir sorumluluk olarak kabul etmektedir. Komünizmin ezilmesi ancak ilmi mücadele ile mümkündür. Terör, zararlı ideolojilerin sonucunda ortaya çıkmaktadır. Atatürk zararlı ideolojilere karşı mutlaka iyi bir eğitim verilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Unutulmamalıdır ki, faşizm ve komünizm başta olmak üzere bütün din-dışı ve materyalist ideolojiler, milli birliği, bütünlüğü, manevi değerleri hedef almaktadırlar. Dolayısıyla milliyetçi ve vatansever insanların, yalnızca bu iki ideolojiye karşı değil, materyalist tüm sistem ve ideolojilere karşı fikri mücadele içinde olmaları, sinsi odakların kirli oyunlarına gelmemek için dikkat göstermeleri şarttır. Gerçek vatanseverlerin bu ideolojilerle fikri alanda mücadele etmeleri, Atatürk’ün önemli bir vasiyetidir.
Bizlere düşen de, vatanımızın korunmasının temel aşamalarından biri olan, söz konusu fikri mücadeleye imkanlarımız doğrultusunda katkıda bulunmaktır. Atatürk yeni neslin de bu mücadele için bilinçlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Gençlik bir milletin varlığının devamını sağlayan çok önemli bir güçtür. Ancak bu gücün gereği gibi kullanılabilmesi ve millete fayda sağlayabilmesi için gençlerin iyi bir eğitim almaları, bilinçlendirilmeleri ve iyi yönlendirilmeleri gereklidir. Aksinde ise o ülke için olumsuz gelişmelere neden olacaktır. Yeterince bilinçlenmemiş, milli ve manevi değerlerden uzaklaşmış gençlerin tehlikeli ideolojilerin etkisinde kalmaları, ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden bir unsur haline gelmiştir. Bu nedenledir ki Atatürk gençliğin iyi yetiştirilmesini ve bilinçlendirilmesi gerektiğini sıkça tekrarlamıştır. Doğru bilgilerle ve müspet fikirlerle aydınlatıldığında gençliğin Türk Milleti'nin yükselişinde önemli bir rol oynayacağını şöyle hatırlatmıştır:
Gençliği kesinlikle ideal sahibi ve ülkeyle ilgili olarak yetiştirmek herkesin, hepimizin, her devlet adamının başta gelen görevidir. Gençliği yetiştiriniz. Onlara bilim ve kültürün pozitif düşüncelerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler uygulamaya konulduğu vakit Türk Milleti yükselecektir. (Atatürk Konferansları (1998-75.yıl -Yurtiçi), Atatürk Araştırma Merkezi, Divan Yayıncılık, Ankara, 2000, s. 92)
Atatürk aynı zamanda Türk gençliğinin öncelikli olarak kendi benliğine, milli geleneklerine, ulusun birlik ve bütünlüğüne zarar verebilecek düşman unsurları tanıması ve bunlarla mücadele yöntemlerini öğrenmesi gerektiğine de dikkat çekmiştir:
Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğretimin sınırları ne olursa olsun, en evvel ve en esaslı olarak Türkiye'nin istiklâline, kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. (Atatürk ve Gençlik, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1987, s. 34)
Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığıyla, haklarıyla, birlik ve bütünlüğüyle çelişen tüm yabancı öğelerle mücadele zorunluluğu, milli görüşleri derinlemesine bilerek her karşı görüş önünde şiddetle ve özveriyle savunma zorunluluğu telkin edilmelidir. Yeni kuşakların ruh gücüne bu nitelik ve yeteneklerin aşılanması önemlidir. Hayatlarını sürekli ve müthiş bir mücadele biçiminde belirleyen milletlerin felsefesi, bağımsız olmak ve mutlu kalmak isteyen her millet için bu nitelikleri çok şiddetli olarak gerektirmektedir. (16.7.1921 Maarif Kongresi’ni açış konuşmasından) (Vural Sözer, Atatürklü Günler, Barajans Yayınları, İstanbul, 1998, s. 206)
Gençlerin bu şekilde bilinçlendirilmesi için ise, yalnızca gençlere değil, elbette toplumun pek çok kesimine önemli görevler düşmektedir. Genç nesil bilgisizlik veya yanlış bilgilendirmeler nedeniyle, diğer insanlara kıyasla daha kolay yönlendirilebilmektedir. Gençlerin yanlış yönlendirmelerden korunabilmelerinde ve kendilerinden beklenilen sorumlulukları tam olarak yerine getirebilmelerinde alacakları temel eğitim belirleyici rol oynamaktadır. Bu nedenle, gençlerin vatan ve millet sevgisini özümseyebilecekleri, tarih bilincine sahip olabilecekleri, kültürel mirasımızın değerini kavrayabilecekleri, devlete hizmet anlayışlarını geliştirebilecekleri, en önemlisi zararlı ideolojilerin telkinlerinden korunabilecekleri bir eğitim imkanına sahip olmaları gereklidir. Gençlerin bu bilinci almaları sağlanmadan onlardan beklenti içerisinde olmak doğru olmaz. İşte Atatürk'ün yaptığı budur.
Bugünün gençleri, geleceğin yetişkinleri, yöneticileri, devlet adamları, eğitimcileri olarak karşımıza çıkacaklardır. Bu nedenle ileride çağdaş, bilim düzeyi yüksek, hurafelerden uzak ve ileri bir medeniyet umut ediliyorsa, günümüz gençlerine ona göre bir eğitim sunulmalıdır. Bu da öncelikle gençlerin Darwinist hurafelerden, sahtekarlıklardan kurtarılmalarıyla, onlara tesadüf eseri hayvanlardan evrimleştikleri masallarını değil de, Allah'ın onları, canlılar arasında ruha ve en üst bilince sahip varlıklar olarak yarattığını anlatmakla mümkündür. Çünkü gerçek olan budur.
Eğer gençler şerefli, yüksek bir şuur ve ruh sahibi varlıklar olarak yaratıldıklarını bilirlerse, buna yakışır şekilde davranacaklardır. Ama tesadüfen oluştukları, hayvanlardan evrimleştikleri, maymunla ortak ataya sahip oldukları gibi hurafelere inandırılırlarsa, o zaman da hayatı bir "kavga" olarak görecek, bu kavgada üstün gelmek için her yolu mübah sayacaklardır. Böylece hoşgörü, şefkat, sevgi, saygı, kardeşlik gibi insani vasıflardan uzak, sorumsuz, bencil ve her türlü zalimliği yapabilecek bir nesil ortaya çıkmış olacaktır.
Atatürk gençlere çok güvendiğini, onları ülkemizin geleceğinin güvencesi olarak gördüğünü söylerken, öncelikle gençlerin doğru şekilde bilinçlendirilmeleri gerektiğini vurgulamıştır. Atatürk bu eğitim ve bilinçlendirilmenin sonucunda ortaya çıkacak olan 'İRFAN VE KÜLTÜR ORDUSU'nun milletin geleceğini şekillendirecek kadar üstün bir güce kavuşacağını söylemiştir:
Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, mutluluğa eriştirmek için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin geleceğini yoğuran kültür ordusu...
Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuna bağlıdır. (Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı?, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, s. 180)
Atatürk eğitim ile cahilliğin yok edilmesinin, bir milleti esaretten hürriyete kavuşturan önemli bir güç olduğunu hatırlatarak gençlerimizin iyi bir eğitim almalarının ne derece hayati bir önem taşıdığına dikkat çekmiştir:
Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı yüksek bir toplum halinde yaşatır ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder. (Fethi Naci, Atatürk'ün Temel Görüşleri, s. 54)
Milli Eğitim programımızın, Milli Eğitim siyasetimizin temel taşı, cahilliğin yok edilmesidir. (http://bilecik.meb.gov.tr/ust/diyorki.htm)
Bir ulusun yüksek medeniyet seviyesine ulaşmasında, iyi yetişmiş, bilgili, kültürlü insan unsurunun önemi son derece büyüktür. Bu sebeple sağlam, üstün kaliteli ve milli kültürümüzün esaslarıyla çağdaş medeniyetin ileri teknolojisini birleştiren bir öğretim sistemiyle gençlerimizin yetiştirilmesi şarttır.
Genç bir nüfusa sahip olmak Türkiye Cumhuriyeti için büyük bir kuvvet ve güçtür. Ancak bu gençlerin doğru yönlendirilmesi, dış ve bölücü güçlerin, ülke aleyhine faaliyet gösteren ideolojilerin ve grupların etkisi altında kalmalarının engellenmesi gerekir. İşte Atatürk'ün, kültür devriminin üzerinde durmasının ve eğitime öncelik vermesinin nedeni budur. Atatürk eğitimin çok hayati olduğunu bir sözünde şöyle anlatır:
Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız! Çocuklar geleceğindir. Çocuklar geleceği yapacak adamlardır. Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirsinler! Hiç olmazsa yetiştirmek lüzumuna inansınlar! Okullardan başka; gazeteler, küçük dergiler köylere kadar yayınlanıp dağıtılmalıdır. Bizim köylümüz ne gazete ne dergi v.s. okumaz. Bilenler bilmeyenleri toplayıp, okutmayı, onlara okumayı anlatmayı bir vazife bilmelidir. 1923 (http://zonguldak.meb.gov.tr/ataturk/sayfalar/egitim.htm)
Atatürk'ün eğitimin önemine dikkat çektiği sözlerinden diğer bir tanesi ise şu şekildedir:
İnsanlar sadece maddi değil, özellikle bu maddi kuvvetin içerdiği manevi kuvvetin etkisiyle yapıcıdırlar. Milletler de böyledir. Manevi kuvvet özellikle bilim ve inançla yüksek bir biçimde gelişir. Öyleyse hükümetin en verimli ve en önemli görevi eğitim işleridir. Bu yolda başarılı olmak için öyle bir program izlemek zorundayız ki, o program milletin bugünkü haline, toplumsal ve hayati ihtiyaçlarına, çevre koşullarına, çağın gereklerine uyum sağlasın, onlara uygun olsun. Bunun için çok büyük ama hayali ve karışık fikirlerden uzak durup gerçeğe derinliklerini görerek bakmak, dokunmak gerekir. (İşte Atatürk, Tempo Kitapları-11, Mayıs 1994, s. 43)
ATATÜRK İSLAM BİRLİĞİ’NİN KURULMASINI VASİYET ETMİŞTİR
Mustafa Kemal Atatürk Müslüman devletlere ve İslam Birliği’nin kurulmasına çok önem vermiş ve bu birliğin kurulması için önemli girişimlerde bulunmuştur. İslam Birliği Atatürk’ün ısrarla üzerinde durduğu bir konuydu. Bunu her fırsatta dile getiriyordu. İslam Birliği Atatürk’ün büyük bir ülküsüydü. Bütün İslam ve Türklük aleminin birleşmesi Atatürk’ün vasiyetidir. Atatürk İslam Birliği’nin kurulmasını şu sözleriyle Türk milletine vasiyet etmiştir:
TÜRK BİRLİĞİ’NİN BİR GÜN HAKİKAT OLACAĞINA İNANCIM VARDIR. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. TÜRK BİRLİĞİ’NE İNANIYORUM. ONU GÖRÜYORUM. Yarının tarihi yeni fasıllarını Türk Birliği ile açacak. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. TÜRKLÜĞÜN VARLIĞI BU KÖHNE ALEME YENİ UFUKLAR AÇACAK. Güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek. (Atatürk’ün Sofrası, İsmet Bozdağ, Kervan Yayınları, 1975, s.138-143)
Mustafa Kemal Atatürk İslam Birliği’nin gerçekleşmesinden duyacağı mutluluğu şu sözleriyle aktarmış, bu birlikteliğin üyelerinin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlıklarını korumasının önemine dikkat çekmiştir.
BÜTÜN İSLAM ALEMİNİN MANEN OLDUĞU KADAR MADDETEN DE BİRLİK İÇİNDE VE MÜTTEFİK HALE GELMESİNDEN SADECE SEVİNÇ DUYARIZ. Bunun için de bizim kendi hudutlarımız içerisinde bağımsız olduğumuz gibi, Suriyeliler ve Iraklılar da milli hakimiyete dayalı bağımsız bir güç olarak ortaya çıkabilmelidirler. (Mustafa Kemal, 24 Nisan 1920, 4. (gizli) oturum)
İslam Birliği’nin bir gün muhakkak hakikat olacağına inanan Atatürk, bunun için dil, inanç ve tarih vasıtasıyla manevi köprüleri sağlam tutarak hazırlık yapmak gerektiğini 29 Ekim 1933 yılında belirtmiştir:
Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim dostumuzun idaresinde DİLİ BİR, İNANCI BİR, ÖZÜ BİR KARDEŞLERİMİZ VARDIR. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. HAZIR OLMAK YALNIZ O GÜNÜ SUSUP BEKLEMEK DEĞİLDİR. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür… İnanç bir köprüdür… Tarih bir köprüdür… Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların (soydaş Türk kardeşlerimizin) bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir.
9 Mayıs 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisi adına Mustafa Kemal Paşa imzasıyla tüm İslam dünyasına hitaben Hakimiyet-i Milliye‘de bir beyanname yayınlanmıştır. Bu beyannamede Atatürk Yavuz Sultan Selim’in şu sözünü hatırlatmış ve İslam Birliği’ne ne kadar önem verdiğini açıkça göstermiştir:
…“KARARAN İSLAM GÜNEŞİNİN TAMAMEN SÖNMEMESİ VE BİR KEZ DAHA İSLAM DÜNYASI ÜZERİNDE PARLAMASI İÇİN“ Yavuz Sultan Selim’in: “BİZ, MÜSLÜMAN GÖNÜLLERİN BİRLİĞİNİ SAĞLAMAK İÇİN KENDİMİZİ HARAP ETMİŞ BİR MİLLETİZ“ cümlesine yer verilmiştir. (Hakimiyet-i Milliye, 1. Sene, Nr 29, 13 Mayıs 1336-1920; FO:371/5035, E-6781, 10 June 1920., İSLAM BİRLİĞİ VE MUSTAFA KEMAL, Prof. Dr. Metin Hülagü, Timaş Yayınları, İstanbul, 2008)
Ulu önder Sebilürreşad Dergisi‘nde yer alan ve Gazi Mustafa Kemal imzasıyla yayınlanmış bulunan bir başka beyannamede İslam alemine şöyle çağrıda bulunmuştur:
“maddi ve manevi yardımlarına, şefkat ve merhamet duygularına, İslam aleminin mürüvvetine, dindarlık rabıta-i kudsiyesinin yani mukaddes bağların feyyaz (yani çok bereketli ve bolluk dolu) teccelliyatına“ müracaat olunmuştur. (Gazi Mustafa Kemal, “Beyanname“, Sebilürreşad, c.22, Sayı 565-566, Ay 10, Yıl 1339, s. 157-158. (İslam Birliği ve Mustafa Kemal, Prof. Dr. Metin Hülagü, Timaş Yayınları, İstanbul, 2008, s.48-4)
Mustafa Kemal 9 Ekim 1919’da Halep ve Şam’da Suriye halkına hitaben yayınladığı beyannamesinde de İslam aleminin kurtuluşu için tek çözümün İslam Birliği’nin kurulması olduğuna işaret etmiştir:
“…MAKSATLARININ ÜLKEYİ VE İSLAM’I YOK OLMAKTAN KURTARMAK OLDUĞUNU; ALLAH’IN YARDIMI İLE İNANANLARIN DÜŞMANA KARŞI SAVAŞMAYA KARAR VERDİKLERİNİ; Konya ve Bursa’dan düşmanın atıldığını ve hakka güvenen mücahitlerin yakında Arap kardeşlerinin ziyaretine geleceklerini, düşmanı defedeceklerini ve artık DİNDE KARDEŞ OLARAK YAŞAMAK GEREKTİĞİNİ ifade etmiştir. (F.O: 371/4233/156717. 16 November 1919., İslam Birliği ve Mustafa Kemal, Prof. Dr. Metin Hülagü, Timaş Yayınları, İstanbul, 2008, s.69-70)
Suudi Arabistan Kralı’nın oğlu Emir Faysa ve Mustafa Kemal tarafından imzalanan Türk ve Arap hükümetleri arasındaki gizli antlaşmadaki bazı maddelerde Atatürk, İslam alemindeki bölünmeyi yok etmeyi yani İslam Birliği’ni istediğini açıkça belirtmiştir:
Madde 1: Anlaşmaya iştirak eden taraflar, Türk milleti ve asil Arap Milleti, ŞU ANDA İSLAM DÜNYASINDAKİ BÖLÜNMÜŞLÜĞÜ ESEFLE TESPİT EDER, BU BÖLÜNMÜŞLÜĞÜ YOK ETMEYİ KENDİLERİNE KUTSİ BİR VAZİFE ADDEDERLER, birbirine dini, ahlaki ve içtimai açıdan bağlanmış iki milletin işbirliği içinde bulunmasını temin ederler. İki millet karşılıklı olarak yardımda bulunmalı, dini ve toprağı, birleşik kuvvetlerle müdafaa etmelidir.
10 Ocak 1922’de Afgan bayrağının Ankara’daki Büyükelçilik binasına çekilişi dolayısıyla düzenlenen törende, Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye ile Afganistan arasında olduğu gibi, Türkiye ile tüm İslam dünyası arasında da güçlü bağlar bulunduğunu, her iki ülkenin ortak çalışmalarının, dünya siyasetinde bir denge yaratmak bakımından önemli olduğunu ifade etmiş ve şunu eklemiştir: Her İslam yönetimini Afganistan gibi özgür ve bağımsız görmekten gurur duyacağız. Doğu’da baskı altında yaşayanlar Türkiye ile Afganistan arasındaki ittifaklardan sevinç duymaktadırlar. (Hakimiyet-i Milliye, 1. Sene, nr 41, 28 Haziran 1336, s.3; Sonyel, aynı eser, c. II, s. 230-231 İslam Birliği ve Mustafa Kemal, Prof. Dr. Metin Hülagü, Timaş Yayınları, İstanbul, 2008, s.88)
Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözleri onun Müslüman devletlere ve İslam Birliği’nin kurulmasına çok önem verdiğinin ve bu birliğin kurulması için önemli girişimlerde bulunduğunun açık bir göstergesidir. Unutmamak gerekir ki, Atatürk'ün asıl isteği, bizim, Onun "fikirlerini, duygularını anlamamız ve hissetmemiz"dir. O zaman herkes bir Mustafa Kemal olacak ve Atamızın ülküsü tam anlamı ile gerçekleştirilecektir.
Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir (yeterlidir). (Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s. 175)
ATATÜRK İÇİN NE DEDİLER?
Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu
“Atatürk bazı kereler çalışırken okuduğu tefsirlerin çok etkisinde kalırdı ve de “Hey büyük Allah’ım... Kuran’a inanmayan kafirdir, bize nasıl yol gösteriyor? Kuran’ı’ tüm dünyaya okutmalıyız” derdi. Sonra o an yanındaki bizlere “Okurken ruhum coşuyor, size de oluyor mu?” diye sorardı." (Atatürk ile Allah arasında - Sinan Meydan, İnkılap Yayınları)
Mithat Cemal Kuntay ve Nuri Ulusu ayrı ayrı aktarıyorlar
"Manevi kızı Nebile’ye sık sık ezanı ve Yasin Suresi’ni yüksek sesle okumasını istiyor. Nebile Yasin Suresi’ni ezbere biliyordu."
“... Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı... Beni huzurlarına çağırır, Kuran-ı Kerim’den bazı sureler okuturdu. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu içinde dinlerdi, ruhunun çok mütelezziz olduğu her halinden anlaşılırdı.
Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Veli ve Zincirlikuyu Camiilerinde şehitlerin ruhuna Hatim-i Şerif okumamı emrederlerdi.” (Atatürk ile Allah arasında - Sinan Meydan, İnkılap Yayınları)
Atatürk’ün Uşağı Cemal Granda
İnanışı samimiydi. Allah’a inanıyordu... Herkes çekilip yapayalnız kalınca gökyüzüne bakar, kendi kendine ‘Allah’ derdi...
Ülkü Adatepe (Manevi Kızı)
...Atatürk Ezan dinlemeyi o kadar çok severdi ki, büyük bir huşu içerisinde ezan dinler, her savaşa ellerini Allah'a açıp dua ederek gidermiş." dedi.
YAKINLARININ AĞZINDAN ATATÜRK
Yakınlarının, Atatürk hakkında anlattıkları onun dine olan samimi bağlılığını bizlere gösteren en güzel örneklerdendir. Rönesans dergisinin Şubat 1991 sayısında, Ata'nın yakınlarıyla yapılan ropörtajlara yer verilmiştir. Yakınları Atatürk'ün dindar kişiliğini şöyle anlatmışlardır:
Ülkü Şüküllüoğlu (Manevi Kızı)
Annemi Zübeyde Hanım büyütmüştür. Onun anneme anlattığı bir anıyı aktarayım; Atatürk, 25 Ağustos'ta Kocatepe'ye çıktığı zaman orada şöyle dua ediyor: "ALLAH'IM, SENİN BANA VERDİĞİN FİKİR VE ZEKAYLA BEN BÜTÜN PLANLARIMI GERÇEKLEŞTİRDİM. BUNDAN SONRASI ARTIK SENİN MUKADDERATIN…"
O, Allah'ına inanan bir insandı. Paşa, Ramazan'da Dolmabahçe'de veya Çankaya'da olduğunda anneme, 'VASFİYE, ORUÇ TUTUYOR MUSUN?' diye sorar, annem "tutuyorum" dediğinde de çok memnun kalırmış. Bana hastalandığımda dua ettirirdi, kendisi de ederdi. Çok iyi hatırlıyorum; paratifo geçiriyordum, çok üzülmüş ve BENİ KURTARMASI İÇİN ALLAH'A DUA ETMİŞ.
Annesi Zübeyde Hanım da çok dindarmış. Anneme daha yedi yaşındayken Kuran dersleri aldırmaya başlamış. Kız kardeşi Makbule Hanım'ın da namazını devamlı kıldığını biliyorum.
Safiye Ayla
Annesi Zübeyde Hanım da, ablası Makbule Hanım da çok dindar insanlardı, namaz kılarlardı. Atatürk, tam dindar, Müslüman bir aile ortamında yetişti.
Atatürk de dindar bir insandı. Çok beğendiği Hafız Yaşar vardır. O Kuran okurken gözlerinden yaşlar boşanırdı. Hatta bütün hocaları toplayıp, ayetleri okuyup izah ederek incelemeler yapardı. Bana 'ALLAH'IN SANA VERDİĞİ BU LÜTFU UNUTMA VE BUNUNLA ŞIMARMA, MÜTEVAZİ OL, DAİMA ALLAH'A ŞÜKRET.' derdi. Kendisine "Paşam sen şunu yaptın, sen bunu yaptın' diyenlere de 'BANA ALLAH YARDIM ETTİ, BEN TALİHLİ BİR İNSANIM.' derdi.
Vasfi Rıza Zobu
PEYGAMBER (SAV)'E ÇOK HÜRMET EDERDİ. Peygamber (sav)'in çok sağlıklı bir muhakemeye vakıf olduğuna kaniydi. Bir gece Hz. Peygamber (sav)'in askeri dehasından bahsediyordu...
Onun dine, fikre karşı saygılı bir kişiliği vardı. Kuran'a çok hürmeti vardı. Yanında üç hafız vardı; Hafız Yaşar, Hafız Hüseyin ve Hafız Mehmet. BEN O HAFIZLARI ONUN YANINDA, ÇANKAYA'DA TANIDIM. SAYGIYLA DİNLERDİ. Onun karşı olduğu yobazlık ve hurafelerdi.
Cemal Kutay
Dünyada Atatürk kadar İslam Dinini mana ve mefhumuyla kavramış ve onu aslına iade etmek için büyük kavga yapmış başka bir insan yoktur.
Mustafa Kemal, 1300 sene sonra Hz. Muhammed (sav)'in ruhunu şadedecek esasları getirmiştir. Mustafa Kemal'e 'dinsiz' diyenler Allah'tan utansınlar. Bugün secdeyi Rahman'a alın koyabiliyorlarsa bu, onun sayesindedir. Bugün en geçerli olan meallerden ikisi Ömer Rıza Doğrul ve Ahmet Hamdi Akseki mealleridir. İkisini de Mustafa Kemal yaptırmıştır. O'nun ismini kullananları affetmezdi; 'O BÜYÜK ADAMA LAYIK OLAMAZSA NE OLACAK?' derdi.
Cemal Kutay şöyle bir olayı da aktarıyor;
Bir gün Ertuğrul Yatı'nda ressam İbrahim Çallı Ata'nın yanındadır. 'Şu renkleri tuale almak mümkün müdür?' der. Çallı; 'Tabii, Gazi Hazretleri' diye cevap verir. 'Demek ki siz bu renkleri alabiliyorsunuz' diye tekrarlar Gazi. Çallı; 'Deneyelim ve görelim' der. Ayrılacağı zaman Atatürk, Cevat Abbas'a şunları söyler: 'SÖYLEYİN BU ADAMA BİR DAHA GELMESİN. NE ZAMAN Kİ HADDİNİ BİLİR, ALLAH'LA BOY ÖLÇÜŞMEYE KALKIŞMAZ. SIRAYA GİRER KUL OLARAK, BUNU DA İSPAT EDEN BİR ESERLE GELİR, BEN O ZAMAN ONUN AFFEDİLMESİNE ŞAHİTLİK EDERİM.'
Füreyya Koral (Kılıç Ali'nin İlk Eşi)
Laikti. Laiklik, dinsizlik değildir. O inançlıydı. Namazını bilmiyorum, ama ilk meclis zamanı kıldığını duymuştum. KURAN'IN TÜRKÇEYE ÇEVRİLMESİ, DİNİN ANLAŞILMASINA VESİLE OLAN BÜYÜK BİR HİZMETTİR. O, dinin politika aracı olarak kullanılmasına ve istismarına karşıydı. Ve buna hiçbir zaman izin vermedi.
Sabiha Gökçen (Manevi Kızı)
Bir sabah, Ata'nın elini öpmek üzere yanına girdim. İşleri ile meşguldu. Bir süre ayakta bekledim, BİRDEN DERİN BİR İÇ GEÇİRDİ VE 'ALLAH' DEDİ. (O bunu sık sık tekrarlardı.)
Atatürk hakkında evvelce çok şeyler duymuştum, bu tesirle olacak, bir hayli şaşırdım. O'nun ağzından Allah kelimesini duymak beni şaşırtmış ve heyecanlandırmıştı.
Ata'nın yüzüne şaşkın bir şekilde bakmış olacağım ki; 'Sen dindar mısın?' diye sordu. Ben de ailemden aldığım din terbiyesiyle 'Evet, dindarım' dedim ve bu cevabımı nasıl karşılayacağını anlamak için ürkek ürkek yüzüne baktım. Cevabım hoşuna gitmişti. 'Çok iyi… ALLAH BÜYÜK BİR KUVVETTİR. O'NA DAİMA İNANMAK LAZIMDIR.' dedi ve bu konuda uzun uzun izahat verdi. BEN DE O ZAMAN ANLADIM Kİ, ATATÜRK HAKKINDA SÖYLENENLERİN ASLI YOKTUR VE ATA BÜTÜN SÖYLENENLERİN HİLAFINA DİNDAR BİR İNSANDIR. (S. Arif Terzioğlu, Yazılmayan Yönleriyle Atatürk, s. 88, 89)
YABANCILARIN AĞZINDAN ATATÜRK
Büyük Önder, gerek kendi milleti gerekse tüm dünya milletleri için çok büyük bir kahraman ve siyasi bir dehadır. Atatürk ile aynı dönemde yaşayanlar gibi, Ondan sonra gelen nesiller de Onun üstün karakterine hayrandırlar. Atatürk'ün üstün özelliklerini, yabancı devletlerin liderleri ve önde gelen siyasetçileri dile getirmiştir.
- Kemal Atatürk veya bizim O'nun o zamanlar tanıdığımız ismiyle Kemal Paşa, gençlik günlerimde benim kahramanımdı.
Büyük devrimlerini okuduğum zaman pek çok duygulandım. Türkiye'yi modernleştirme yolunda Kemal Atatürk'ün giriştiği genel çabayı büyük bir takdirle karşıladım. O'nun dinamizmi, yılmak ve yorulmak bilmezliği insanda büyük bir etki yaratıyordu.
O, Doğuda modern çağın yapıcılarından biridir. O'nun en büyük hayranları arasında bulunmakta devam ediyorum.
Hindistan Başbakanı Jawaharial Nehru
- Kemal Atatürk, şüphesiz, yirminci yüzyılda İkinci Dünya Savaşı'ndan önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir ulusa nasip olmayan cesur ve büyük bir devrimci olmuştur.
O, ulusunun özgürlüğünü ve yurdun bütünlüğünü tehdit eden düşmanı yok etmesini ve dünkü düşmandan, öç alma ve hınç duygularına kapılmadan bir dost ve müttefik yapmasını bilen güçlü bir savaşçı, tek başına bütün dünyaya karşı direnmekten korkmayan sadık ve gerçek bir yurtseverdir.
İsrail Başkanı David Ben Gurion
- Çağımızda; uzak görüşlü, cesur, siyasi, sosyal ve ekonomik reformlarla Türkiye'yi bugünkü modern cumhuriyet durumuna getiren Kemal Atatürk'tür. Aynı zamanda bugün Türkiye'nin Avrupa Ortak Pazarına girebilecek güce erişmesini sağlayan modern ekonominin temelini hazırlayan da yine O'dur.
Hollanda Dışişleri Bakanı Joseph Luns
- Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, O büyük dahi çağımızda Türk Ulusu'na nasip oldu. Mustafa Kemal'in dehasına karşı elden ne gelirdi?
(İngiltere Başbakanı bu konuşmasından sonra istifa etmiştir.)
İngiltere Başbakanı Lloyd George
- Mustafa Kemal hakkındaki bilgiyi O'nu çok iyi tanıyan birisinden edindim. SSCB'nin Amerikaca tanınması konusunda Sovyet Rusya Dışişleri Bakanı Litvinof ile görüşürken, kendisine, onun fikrince bütün Avrupa'nın en değerli ve ilgi çekici devlet adamının kim olduğunu sordum. Bana verdiği cevapta Avrupa'nın en büyük devlet adamının bugün Avrupa'da yaşamadığını, Boğazların gerisinde, Ankara'da yaşadığını, Bunun Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal olduğunu söyledi.
ABD Başbakanı Franklin D. Roosevelt
- Batıda ihtilal ve devrimlerin yavaş yavaş elde ettiklerini Atatürk'ün ülkesi birdenbire kazandı ve Türk hayatında o kadar derin izler bıraktı ki, Batıdakilerde bu, ancak yüz yılda erişebilecek bir başarı idi.
Macar Prof. Dr. Fekete Lajos 1940
- Hiçbir Türk, yurttaşlarının içinde bulundukları korkunç durumu Kemal Atatürk kadar doğru bir şekilde göremedi. Türklerin düşünüş tarzının ne şekilde değişebileceğini anlayan sadece o, olmuştur. (1937)
ABD, General Charles Sherrill
- Yeni Türkiye, Atatürk'le yalnız İslam anlayış ve görüşlerini değil, aynı zamanda Avrupa'nın düşünme tarzını da açmıştır. Türkiye bir dürüstlük, samimiyet ve realite politikası gütmekte ve bu sebeple tepkilere, başarısızlıklara uğramamaktadır. Bu politikanın kendisinden öncekilere benzer tarafı olmadığı gibi taklidi de yoktur.
Alman Tarihçi Prof. Dr. Herbert Meizing
- Şöhreti bütün cihana yayılmış olan tecrübeli Başkanın yönetimi herkesin sevgisini ve saygısını çeken büyük Türk ulusunun milli bağımsızlığını devamla bir başarıyla kuvvetlendirmiş ve yeni milli yapısını yaratmıştır. (1935)
SSCB Başbakanı Kalinin
- Türk devriminin bütün Doğu dünyasının ilerleme ve gelişmesindeki rolü, Batı dünyasını kültür ve uygarlık yoluna yönelten Fransa Devrimi kadar önemli ve etkilidir. Devriminizin kıvılcımlarından çıkacak ateş, bütün Doğu uluslarını aydınlatacak, kamaştıracak ve gerçek nuru yaratacaktır. (1936)
Çin, General Ho-Yao-Su
- O, uğraşlarıyla, yalnız Türkiye'ye değil, bütün Doğu dünyasına kurtuluş yolunu göstermiştir. O tarih büyüğünün, O Türk kahramanın, O Doğunun kurtuluş ve uygarlık önderinin eserini her zaman sevgi ve saygıyla anacağız. (1939)
Hindistan Meclis Başkanı Sir Abdurrahim
- Kemalizm, hızlı gelişme yolunu keşfetti ve ispat etti ki, yalnız bir kuşakta disiplinli bir eğitim ile halkçı büyük bir uygarlık geliştirilebilir. Bu, insanlığa denenmiş bir felsefe örneği olarak sunulabilir. Kemalizm, yüzyıllara sığabilecek işleri on yılda tamamladı. (1937)
Fransız Yazar Gerard Tongas
-Atatürk tarafından yaratılan bugünkü modern Türkiye'yi tanıyanlar, Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki Türk Anavatanının durumunu tasavvur bile edemezler.
Almanya Büyük Elçisi F. Von Papen
- Öyle bir an düşünün ki, Batı dünyamızda rönesans, reform, XII. yüzyıl sonunda bilimsel kültürel ihtilali, Fransız ihtilali ve endüstriyel ihtilallerin hepsi bir insan hayatının içine yığılmış olsun ve bunlar kanunla zorunlu kılınsın.
İşte Atatürk, 1920-1930 arasında, bu kadar kısa bir süre içinde ve hiçbir ülkede uygulanamamış en ihtilalci bir programı gerçekleştirdi. (1963)
İngiliz Tarihçi Prof. Arnold J. Toynbee
- Osmanlıların "Hasta Adamı" iyileşmemiş, ilerlemiş ve güçlenmiştir. Atatürk bunu yapmakla gerçekten bir mucize göstermiştir. (1938)
Polonya - Gazete Plska
- Hiçbir ülke, yeni Türkiye'nin Ata'sı tarafından başarılan yenileşme kadar hızlı ve o kadar kökten bir gelişme görmemiştir. Böylesine insanlar yüzyıllar içinde yalnız bir defa görülür. Şimdi Türkiye'nin tarihi bu eşsiz devlet adamının tarihidir. (1938)
Bulgaristan Dness Gazetesi
- Türkiye, İslam dünyasında bir mucize manzarası göstermektedir. Türkler, ebediyen Atatürk'e minnettar kalacaklardır. (1939)
Çekoslavakya, Ç.T.K. Ajansı
- Atatürk'ü her zaman hatırlayacağız. Atatürk'den önce tarihe mal olmuş hiçbir kimse, Atatürk kadar, ulusal hayata kendi damgasını vurmak yoluyla dünyayı hayretler içinde bırakmamıştır. Atatürk, Türkiye modern anlayışının yaratıcısı olmuştur ve öyle kalacaktır. (1938)
ABD Dışişleri Komisyon Bşk.
- Bundan sonraki kuşaklar O'nun akıllara hayret veren destanlarını birbirine anlatacak, bir tek adamın zekası ve kuvvetiyle nasıl bu büyük işleri başardığını hayretle anacaklardır. O'nun böyle birkaç yıl içinde sevdiği yurdunda yepyeni bir ulus yaratması, onu yükseltmesi, bayındırlık ve ekonomik alanda bu ölçüde ilerlemesi, yaratıcılığının eşsizliğini gösterir. (1938)
Irak, El Arabi Gazetesi
- O'nun adı, dünyanın en büyük ilham kaynaklarından biri olarak yaşayacak ve Müslümanların en derin yurtseverlik içinde yaşamalarına önderlik edecektir. O'na duyulan sevgi, daima bütün Müslüman dünyasına ve insanlığa faydalı olacaktır.
(1965 - Anıtkabir Defteri)
Pakistan, General Muhammed Azam Khan
- Sizlere şunu söyleyeyim ki, ben Atatürk'e katip olmak isterdim. Sebebi de, O'nun her akşam sofrasında bulunup, yüksek fikirleriyle beslenmek dileğinde oluşumdur. (1933)
Fransa Başbakanı Edouard Herriot
- Devlet Şefiniz gibi insanlığın en yüksek mertebesine erişmiş büyük dahinin bir ülke için ilerlemenin ancak, o ülke kadınlarının genel seviyeye yükselmeleri ile gerçekleşeceğini anlamış olması, uluslararası kadın davasını çok kolaylaştırmıştır. Size Atatürk tarafından kazandırılan haklar ve sizin özgürlüğünüz bütün dünya kadınları için çok güven verici ve onların mücadelesinde onlara yardımcı bir kuvvet olacaktır. (1935)
Uluslararası Kadın Birliği Gnl. Sek. Katherin Bonifas
- O'nun ölümü Türkiye'nin sarsılması olmayacak; çünkü bütün genç kuşak, Şefi tarafından çizilen yolu inançla ve çoşkunlukla izlemektedir. (1938)
Macaristan, UJ Magyar Gazetesi
- İkinci Dünya Savaşı'na kadar Mustafa Kemal'in eseri Türkiye çapında değerlendirildi; eski bir ülkenin modern bir ulus haline gelmesi için harcanan çabayı takdir etmeyen yoktur. Söz konusu eser 1945'den bu yana bir örnek değeri kazandı. Kemalizm, Türkiye Tarihi'nin bir sayfası olmaktan çıkıp, siyasi bir sisteme önderlik etmeye başladı. Çünkü, yeryüzünde henüz Moskova'ya ve Pekin tımarına girmemiş olan üçüncü çeşit devletlere bu sistem yol göstermektedir. Yarı gelişmiş uluslar için Marksizm'in karşısına dikilen ikinci bir alternatiftir bu sistem. (1961)
Fransız Hukukçu, Prof. Maurice Duverger
- Boğazlar Anlaşmasının yeniden gözden geçirilmesini isterken izlediği yol, zamanı seçişi mükemmeldi. Hatay'ın Türkiye'ye katılmasını sağlayan diplomasi çalışması bir ustanın eseridir. Dünyanın gidişi hakkındaki görüşleri de insanı ürkütecek kadar doğru çıkmıştır. (1964)
İngiltere, Times Dergisi'nin Eki
- Dünya tarihinde, Kemal Atatürk gibi, önemli bir görevi kesin şekilde başarı ile sonuçlandıran ve bir ulusun mutlu geleceğini sağlayacak sorumlulukları üzerine alan dürüst insanlara çok ender rastlanmaktadır. Bu azim ve irade iledir ki, Atatürk; deha, seziş ve başarıcılığı ile yalnız neticesiz bir savaşla uçurum kenarına gelmiş bulunan yurdunu kurtarmakla kalmamış, aynı zamanda memleketi çağdaş uygarlık düzeyine ulaştıracak bütün temelleri atmıştır. (1963)
İran, Şah Rıza Pehlevi
- O'nun yeni Türkiye'yi yaratan mucizesi, yüzyılları geride bırakan bir anıt olarak kalacaktır. (1938)
Yunanistan Başbakanı Y. M. Metaksas
- Hayatının sonuna kadar ulusunun mutlak güveniyle kurduğu devletin başında kalan muzaffer kumandanın kişiliği, eşi görülmemiş bir karakter örneğidir.
İtalyan Bakanı Soforça
- Ulusunu hürriyet ve demokrasiye kavuşturmak uğrunda savaşarak başarı kazanan büyük Türk önderi hakkında engin duygularımı ve hayranlığımı iletmek isterim.
Atatürk'ün hayatı ve eseri yalnız Türkiye için değil, fakat dünyanın bütün hür ulusları için de ilham kayağı olmakta devam edecektir. (1963)
Çin Devlet Başkanı Çang Kay Şek
- Japonya'da Atatürk, Birinci Dünya Savaşı sonrası yıkımlarından Türkiye'yi kurtararak büyük zafere ulaştıran kahraman ve Osmanlı İmparatorluğu yıkıntılarından yeni Türkiye Cumhuriyeti'ni yaratan büyük bir devlet adamı olarak çok iyi tanınmaktadır. Özellikle Atatürk'ün Türk Dili Devrimi'ni gerçekleştirmesi ve dinle siyaseti birbirinden ayırarak Türk toplumunun modernleşmesini sağlamak yolundaki çabalarına karşı büyük bir hayranlık duymaktayız.
(1963)
Japonya Başbakan Hayato İkeda
- Kuvvetli karakterli ve dünya ulusları arasında kendi ulusunu, haklı gururu üzerine kesin görüşlü bir adam olarak hiçbir zaman kişisel ün peşinde koşmadı. Yurdunun çıkarlarını herşeyin üstünde tutan ve milleti için her faydalı sonuca ulaşmaya çalışan bu zat gücünü damarlarına işleyen görev duygusundan alıyor.
İngiliz Yazar Ravlinson
Atatürk bir asker olarak, amansız ve hatta bazı anlarına ümitsiz gözüken bir mücadeleden muzaffer çıkmış ve sonra da devlet sorumluluğunu üzerine almıştır. 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanı, Onun diplomatik dehasının bir eseridir. Türk Devleti'nin demokratik gelişmesini engelleyen, maziden kalma bazı gelenek, örf ve adetlerin değiştirilmesi veya kaldırılması gerekiyordu. O cesurane ve azimkarane ideallere sahipti, yılmak bilmeyen bir çabayla eserlerini gerçekleştirmeğe başladı... Atatürk, Almanlarla geleneksel, yürekten ve karşılıklı güvene dayanan ilişkiler kurmuş ve sürdürmüştür.1
Ludwig Erhard
Batı Alman Cumhurbaşkanı
Türk Milli Ordusu güçlü ve etkindir. İngiltere Hükümeti bunu kavrayabilmiş değildir. Yepyeni bir Türkiye doğmuştur. Bu da İngiltere'de henüz anlaşılmış değildir. Türk'ü Avrupa dışına, Anadolu'ya itmeye çalışmak, çılgınlıktır! 2
İngiliz General Townshend
27 Temmuz 1922
Mustafa Kemal Bey, sorumluluk yüklenmekten korkmayan, doğuştan bir şef idi. 25 Nisan sabahı 19. Tümeni'yle kendiliğinden düşmana saldırmaya karar verdi. Onu kıyıya sürdü ve üç ay boyunca kendisine yapılan çetin saldırılara inatçı ve sarsılmaz bir karşı koymada bulundu. Onun azmine tam olarak güvenebilirim.
Liman Von Sanders
Alman Generali
Millî Kahraman Atatürk, memleketini kurtarmayı ve millî bir geleceğin temellerini atmayı başardı. Memleketini görüşmelerle ve Cenevre metotlarıyla kurtaramayacağına inanarak mücadele yolunu seçti. Bunda yalnız çelik gibi bir irade ve kuvvet başarısı olabilirdi. Memleket içindeki eseri, daha az hayranlığa layık değildir. Almanya, Atatürk'ün eserine ve mücadelesine hayrandır. Onda, tarihi eseri, özgürlüğü seven bütün milletler için bir sembol olarak kalacak kudretli bir kişilik görmektedir.
Berlin, Alman Ajansı
Atatürk, yeni Türkiye'nin kurucusu olduğu kadar, milletinin eğiticisi ve yetiştiricisi olmuştur. Atatürk, kişiliğinin kuvvetiyle milletleri içten ve dıştan değiştiren savaş şefleri arasında özel bir yer tutacaktır. O, yeni Türkiye'nin kurucusu olmuştur. Yakın doğunun şimdiki çehresini Atatürk tespit etti.
Alman Germania Gazetesi
Kendisinin tarihi büyüklüğü, eseri olan yeni Türkiye'ye bakılarak bugünden ölçülebilir. Çelik gibi azim ve gayreti, uzağı gören akıl ve hikmetle birleşmiş olan bu gerçek halk önderi ve devlet adamı; Anadolu dağlarının en uzak ve ıssız köşesindeki köylere bile başka bir ruh aşılamıştır.
Alman Illustrierte Dergisi
Atatürk'ün hayatı ve Türk Milleti'nin yeniden uyanış ve kalkınışı, Türk Milleti'nin ruhunun ilk evini henüz yirminci asırda kurmuş olmadığı kanaatini gösteriyor. Kemâl Atatürk ile yüzlerce asrın derinliğinden kahraman bir ruh aydınlığa yükseliyor ve bu ruh, dünyanın esarete düşmüş kısımlarındaki milletlere hürriyet ve kurtuluş yolunu gösteriyor.
Onun hüviyeti, Nil sahillerinden eski Çin denizlerine kadar uzanan bir efsane olmuştur. Bununla beraber, O gene milletinin ortasındadır. Olgun ve kemale ermiş zekasıyla, münevver ve ebedi gençliğin yorulmak bilmez kudret ve ciddiyetine mazhar olan, O, kendi milleti ve beşeriyet âlemi için beslediği muhabbetle, bir dahinin neler oluşturduğuna dair, cihana fevkâlâde heyecanlı bir sahne seyrettirmektedir.
Mustafa Kemal, hırpalanmış, silahı elinden alınmış olan milletle elele vererek tarihe yeni bir devir açmak için mücadeleye atıldı ve mücadelesinde, ruh kudretinin dünya yüzündeki bütün silahlardan üstün olduğunu ispat etti.
Mustafa Kemal'i yüksek kumandanların çoğuna üstün kılan nitelik, ölümü küçümsemek ve yiğitlik göstermek bakımından askerlerine en büyük örnek olmasıdır.3
Profesör Herbert Melzig
Alman Tarihçisi
Atatürk bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern dünyanın ileri görüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır.
Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgür Türkiye'nin doğması, yeni Türkiye'nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan ve o zamandan beri koruması, Atatürk'ün Türk halkının işidir. Şüphesiz ki, Türkiye'de giriştiği derin ve geniş inkılaplar kadar bir kitlenin kendisine olan güvenini daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur.4
John F. Kennedy
ABD Başkanı, 10 Kasım 1963
Asker-devlet adamı, çağımızın en büyük liderlerinden biri idi. Kendisi, Türkiye'nin, dünyanın en ileri memleketleri arasında hak ettiği yeri almasını sağlamıştır. Keza O, Türklere, bir milletin büyüklüğünün temel taşını teşkil eden, kendine güvenme ve dayanma duygusunu vermiştir. Ben, Atatürk'ün sadık arkadaşlarından biri olmakla büyük bir iftihar duyuyorum.
General MacArthur
Kemal hakkında almış olduğum malumat çok tazedir. Bu husustaki bilgilerimi kendisini çok iyi tanıyan birisinden temin ettim. Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği Hükümeti'nin tanınması hakkında Sovyet Rusya Hariciye Nazırı Litvinof ile görüşürken kendisine onun fikrince bütün Avrupa'nın en kıymetli ve en ziyade dikkate değer devlet adamının kim olduğunu sordum. Bana verdiği cevapta:
Avrupa'nın en kıymetli devlet adamının bugün Avrupa'da yaşamadığını, bunun Türkiye Cumhurreisi Mustafa Kemal olduğunu söyledi.
Franklin D. Roosevelt'in bu sözlerine karşı, Disraeli'nin İngiltere'yi idare ettiği zamandan beri, Avrupa'da o ırktan gelmiş bütün devlet adamları içinde en maharetlisi olan Litvinof tarafından söylenmiş olan bu mütalaanın çok kıymetli olduğunu beyan ettim.5
Roosevelt, Franklin D.
ABD Başkanı, 1928
Kemal Atatürk'ün çağımızın yetiştirdiği en büyük devlet adamlarından biri olduğu hakkında en ufak bir kuşkum yoktur. Benim ülkemin en büyük adamlarından biri olan Winston Churchill, "Atatürk"ü I. Dünya Savaşı ve sonrasının en büyük dört-beş simasından biri" olarak anlatır. Churchill Ondan "Türk Milleti'nin önderi, büyük bir asker olan Savaşçı Prens" diye söz etmişti. Gerçek de budur. Atatürk herşeyden önce büyük bir askerdi, fakat zamanla büyük bir devlet adamı oldu. Tarihin bize anlattığı pek çok büyük askerler ve büyük devlet adamlarının yanında, bu iki özellliği kendinde toplayan pek az kişi vardır ve Atatürk, bu seyrek görülür kişilerdendir.
O büyük bir asker-devlet adamıdır. Atatürk, bir taraftan savaş adamı, öte yandan da barış adamıdır. İçindeki büyük askeri deha, milletini çökmekten kurtarmış ve yine içindeki devlet adamı özelliği, hayatına ışık saçtığı milletinin yeniden doğuşunu sağlamıştır. Bu büyük başarı, insanlarda az rastlanan yetenek birleşimlerinin eseridir. 6
Mustafa Kemal, sonraki adıyla Kemal Atatürk, yirminci yüzyılın ilk yarısını olağanüstü kişiliğiyle etkilemiş büyük bir asker ve devlet adamıydı. Onu çağının diktatörlerinden ayıran iki önemli nokta vardı: Dış politikası, sınırları genişletmek yerine daraltmak esasına; iç politikası ise kendi ölümünden sonra da ayakta kalabilecek bir siyasal sistem kurmak düşüncesine dayanıyordu. Bu gerçekçi ruhladır ki, memleketini yeniden canlandırmayı ve yıkık, dağınık Osmanlı İmparatorluğu'ndan yeni, katıksız bir Türkiye Cumhuriyeti kurmayı başarabildi.7
Lord Kinross
İngiliz Yazar ve Gazeteci
Mustafa Kemal'e asi demek kolay. Ama, Türkiye'nin yerinde İngiltere'yi varsayın, böyle bir adam asi değil, gerçek bir yurtsever olurdu: Vatanı için dövüşen, onun bölünmesini ve bir imparatorluğu ne kurmaya, ne de yönetmeye gücü yeten bu miskin Yunanlılara verilmesini kabul etmeyen bir yurtsever.8
Lord Derby
İngiliz Devlet Adamı
Mustafa Kemal Hazretleri herşeyden önce tam anlamıyla savaşçı bir komutan, metin, geniş simalı, derin ve mütekaşif düşünceli, sert ve canlı sözlü bir zattır...
General Charles Sherrill
ABD Ankara eski Büyükelçisi
Unutulmamalıdır ki Kemal, Dumlupınar'da parlak bir strateji kabiliyeti göstermiş ve düşmandan çok daha az sayıdaki Türk kuvvetlerinden gereğince yararlanmayı bilmiştir.
Dünya üzerinde istila orduları, Yunanlıların uğradıkları büyük bozgun gibi bir yenilgiyle pek az karşılaşmışlardır.9
General Charles Sherrill
ABD Ankara eski
Büyükelçisi
Ankara'da bulunduğum zaman Güneş'e bakar, fakat bu Güneş'i ufukta değil, Çankaya'da görürdüm. Samimiyetle diyebilirdim ki, hakiki Güneş, Çankaya'daki Güneş'ti. Atatürk'ün vefatı dünya için büyük bir kayıptır. Onun yüksek deha ve azimkar karakterine karşı büyük bir hayranlık besleyen Belçika Kralı, bu duygularını eylemde de göstermek için beni, Büyük Ölü'nün cenaze töreninde bulunmaya memur etti. Bütün Belçikalılar, yasınıza içtenlikte katılıyorlar. Mebusan Meclisi'nde Atatürk'ün anısını anmak için yapılan gösteri bunun bir delilidir.10
De Raymond
Belçika'nın eski Ankara Elçisi
Büyük Asker, cesaretli ıslahatçı ve müstesna devlet adamı "Atatürk" adını haklı olarak taşımış olan adam, artık yaşayanlar arasında değildir. Yeni Türkiye'nin tarihi son on beş yıl içinde, onun adına ayrılmaz bir surette bağlıdır. O, Osmanlı İmparatorluğu'nun en tehlikeli anlarından birinde politik sahnede gözükerek memleketin enerjisini canlandırmayı ve milli gelecek için iman ilham etmeyi başarmıştır. O anda devletin var olması söz konusuydu ve Türk Milleti yenilmişti, ümitsizlik içinde bulunuyordu. Görevi kolay değildi. Uzun ve çetin bir savaştan sonra, Türk topraklarının üçte ikisi yabancı askerler tarafından işgal edilmişti ve kendisi iki cephede savunmaya mecbur bulunuyordu: Dışta düşmanla, içte Sultan'la...
B. Pavlof
Bulgaristan, Ankara Orta elçisi
Hiçbir memleket, Yeni Türkiye'nin Ata'sı tarafından başarılan yenilik kadar çabuk ve o kadar derin bir yenileşme görmemiştir. O, her tarafta dahi bir asker, müstesna bir ıslahatçı ve yurdun kurtarıcısı olarak bilinmektedir. Bu derecede insanlar, yüzyıllar içinde yalnız bir defa görülür. Şimdiki Türkiye'nin tarihi bu müstesna devlet adamının tarihidir.11
Dness Gazetesi, Bulgaristan
Eserini O, bir savaşçı ve bir de devlet adamı olarak meydana getirmiştir. Atatürk'ün askerlik eserini iyice anlayabilmek lazımdır: Yıkılmış bir devlet, bozguna uğramış bir ordu, bitkin ve umutsuz bir millet!
Buna rağmen Atatürk, karşısına çıkarılan bütün orduları ezdikten sonra, Lozan'da 1923 Haziranı'nda yenilmişlere milli Türkiye Devleti'ni dikta etmiştir. Atatürk, hudutlarını çizmiş olduğu Türkiye'nin Ona öncekinden daha büyük görevler yükleyeceğini kavramıştı. O, arkasında modern bir devlet bırakmıştır.12
Berlinske Tidence Gazetesi, Danimarka
Atatürk, şahsiyet ve yeteneğin dev gibi bir simgesi idi. O, yirminci yüzyılın en muazzam olayını gerçekleştiren adamdı. Gerçekten meydana getirmiş olduğu eser, yarı Doğulu olan ve halifenin şahsıyla dini tek kuvvet olarak tanıyan bir milleti modern, lâik ve millî bir devlet haline getirmesidir. Hakikatte, Doğu'nun ruhuna kök salmış sembollerin atılmasını yeni bir hayat için radikal bir değişmeyi ifade ediyordu.
Atatürk'ün dış politikası, tarihte bir örnek olarak kalacaktır. Dostça antlaşmalarla dış borçlar sorununu düzeltmiş, Boğazlar'ı tekrar sağlamlaştırmış, kan dökmeden Hatay sorununu çözmüştür.
Birçok ıslahat arasında işçiye yeni bir hayat standardı sağlamış olan Atatürk, arkasında manen ve maddeten kendi izi üzerinde yürüyebilecek kudrette donatılmış bir Türkiye bırakmıştır.
National Tidence Gazetesi
Danimarka
Tarihte büyük bir diplomatın veya ünlü bir kumandanın hayatını okuduğumuzda onun yüzünü, sözünü, bakışlarını hayal etmekten zevk duyar ve kendi kendimize: "Onu görsek ve tanısak ne iyi olurdu" deriz.
Bugün Türkiye'nin yapısını belirleyen büyük diplomat, büyük asker ve büyük inkılâpçı Kemal Atatürk'ün heyecanlı hayatını yıllar geçtikten sonra hayranlıkla öğrendikleri zaman, hiç kuşkusuz çocuklarımız da böyle düşüneceklerdir. Kumandanlık yaptığı zaman galip gelerek ülkesine bağımsızlığını kazandıran, Devlet Başkanı sıfatıyla Cumhuriyet'i ilan edip kurumlandıran Atatürk'ün hayatı elbette ki heyecanlıdır.
... Fakat Kemal Atatürk'ün karakterinin bir cephesini göstermek itibariyle bir noktayı hatırlatmak isterim. Bize savaşlarından birini anlatıyordu. Birdenbire durdu:
'Görüyorsunuz ya' dedi: 'Birçok zafer kazandım. Fakat bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum."
Cesaret ve zekasından başka yüreği bu kadar yüce olan böyle bir Şef'in, yurdu için mucizeler gerçekleştirmesine şaşılabilir mi?13
George Bennes
Fransa, Vu Gazetesi - 1938
Kemal ortaya çıkıncaya ve önümüze, yaşayan bugünü ölü geçmişin zaferlerini hatırlatan yeni bir Asya çıkarıncaya kadar Türkiye, Avrupa'nın "Hasta Adam"ı diye adlandırılıyordu. Bu örnek bize Doğu'da yeni bir yaşam umudu verdi ve bu açıdan Kemal'in ruhu bizim saygılı hayranlığımıza layık olmuştur. Ölümü Türkiye için olduğu kadar bütün dünya için de büyük bir kayıptır. Kemal Paşa'nın kahramanlığı sadece savaş alanlarında değildir. Belki de bir halkın savaşması gereken en öldürücü düşman olan bilinçsiz boş insanların zulmüne karşı, bıkmaz bir savaş sürdürdü. Kendi halkı için büyük bir kurtarıcıydı. Bizim için büyük bir örnek olmalıdır.
Rabindranath
Hintli Düşünür
Atatürk, yalnız Türk Milleti'nin değil, özgürlüğü uğruna savaşan bütün milletlerin önderiydi. Onun direktifleri altında siz bağımsızlığınıza kavuştunuz. Biz de o yoldan yürüyerek özgürlüğümüze kavuştuk.14
Sucheta Kripalani
Hint Parlamento Heyeti Başkanı
Çağımızda uzak görüşlü, cesur, siyasî, sosyal ve ekonomik reformlarla, Türkiye'yi bugünkü modern cumhuriyet haline getiren Kemâl Atatürk'tür. Aynı zamanda bugün Türkiye'nin Avrupa Ortak Pazarı'na girebilecek düzeye gelmesini sağlayan modern ekonominin temelini hazırlayan da yine Odur. Atatürk, kişiliğiyle, sorumluluk duygusu ve medeni cesaretiyle örnek olmuştur. Bu meziyetlerin, vatandaşlarınızın birçoğunda da var olduğunu gözlemiş bulunuyorum. Atatürk ve arkadaşları, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bugüne kadar elde ettiği itibarın temelini atmışlardır.
Kemal Atatürk'ün dediği gibi, Türk Milleti, durmadan ve korkmadan uygarlık yolunda ilerlemeye hazır ve kararlıdır. Ben de ilerlemenin ekonomik kuvvet ve zenginlik alanında da aynen gözlendiğini eklemek isterim.15
Luns
Hollanda Dış İşleri Bakanı
1. Cihan Savaşı'nda, Gelibolu Yarımadası'ndaki kahramanlık destanı olan mücadelede ve Kurtuluş Savaşı'ndaki davada yüksek dehası kendisine tam ve parlak zaferler kazandırmıştır.
Yüksek ruhu ve sebatı sayesinde, herhangi bir komutanın ümidini kıracak zorlukları ve talihsizlikleri sarsılmaksızın atlatmıştır.
The Times Gazetesi
İngiltere
Atatürk'ün ölümüne, bugün hayatın artık hatıradan başka bir şey olmadığı bir alemde büyük bir devlet adamı, büyük bir asker, büyük derecede şerefli bir şahsiyet olarak ağlanmaktadır. İngiltere önce, cesur ve asil bir düşman, sonra da sadık bir dost olarak tanıdığı büyük adamı selamlamaktadır.16
Sunday Times Gazetesi
İngiltere
Tarihte bir tümen komutanının üç ayrı cepheye, duruma nüfuz ederek, yalnız bir harbin gidişine değil, bir cephenin akıbetine tesir edecek bir vaziyet oluşturmasının bir eşine çok nadir rastlanır.17
General Aspinal
Atatürk'ün adı bizde hemen hemen 50 yıl önce parlak bir Türk askeri kumandanı olarak biliniyordu. Barışı takiben Ona büyük milli liderler arasında tarihteki sürekli yerini kazandıran devletçilik nitelikleriyle Atatürk'ü tanıdık. Bugün, Türkiye-Batı bağlaşması içinde İngiltere ortaklık yapmaktadır. İngiltere ve Türkiye aynı genel politikayı uygulamakta ve çeşitli alanlarda fayda sağlayan işbirliğinde bulunmaktadırlar. Mutlu işbirliği, büyük anlamda Atatürk'ün çalışmalarının neticesidir.
Atatürk'ün ölümünün 25. yıl dönümünde, Onu kahraman asker olarak saygı ile anar, modern Türkiye'nin Ata'sını, devlet adamı Atatürk'ü takdir ve şükranla anarız.18
Sir A. Douglas Hume
İngiltere Başbakanı
General Mustafa Kemal'in Atatürk adı ile adlandırılması, kendisinin Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'nı kaybetmesinden sonra, Türk Devleti'nin onurunu kurtarmak amacıyla atılmış olduğu cüretkar savaştan sonra, yeni Türkiye'nin kalkınmasının Ata'sı olduğunu gösterir.
Yirminci yüzyıl tarihinin Atatürk'ün şahsına önem verilmesi kadar doğal bir şey olamaz, zira Atatürk milletinin yenilgisini zafere, çöküşünü yükselmeye, gerilemesini ilerlemeye çevirmek yolunda yurt görevinin kendilerine yükletmiş olduğu ödevleri yerine getirmek için, durumu memleketleri lehine çevirmeye hazır bulunan cesur subayların canlı bir örneğidir.19
Abdülsselâm Arif
Irak
Atatürk gibi insanlar bir nesil için doğmadıkları gibi belli bir devre için de doğmazlar. Onlar önderlikleriyle yüzyıllarca milletlerin tarihinde hüküm sürecek insanlardır.
Tahran Gazetesi
İran
Mustafa Kemal Atatürk, kuşkusuz 20. yüzyılda dünya savaşından önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir millete nasip olmayan cesur ve büyük bir inkılapçı olmuştur. 20
Ben Gurion
İsrail Başbakanı (1963)
Büyük adamlar, kuşaklarının başındadırlar. Türk Milleti'nin başındaki büyük ve dahi Atatürk, politika ve savaş alanlarında yılmayan büyük ve yurtsever bir insandı.
Onun çevresinde toplanan kahraman Mehmetçiklerle, parçalanmış olan memleketi birleştirdi ve ümitle yaşayan millete mucizeleriyle zaferler kazandırdı.
Kahraman Atatürk, milletlerin kurtuluşlarına kendilerini adamış olan kurtarıcıların ve onları ıslah eden kişiler ve milliyetçi adamların bir sembolü olarak daima yaşayacaktır.21
Kerama
Lübnan Başbakanı, 10 Kasım 1963
Üstün iradesi, tükenmez cesareti ve eşsiz seziş ile hasımlarını dize getirdi. Fazilet ve ciddiyeti, üç yılda memleketine askeri, aynı zamanda tam ve doyurucu bir siyasi zafer kazandırdı.22
F. Perrone Di San Martino
İtalyan Yazar
Açıklanamayacak ve yalanlanamayacak olan şey; direnme fikrinin, Türkiye'nin daha iyi bir geleceğe layık olduğu anlayışının, güçlü ve dostlarının saygı gösterdiği, düşmanlarının da korktuğu Türkiye'nin, geçmişten kalma herşeyle bağını koparmış Türkiye'nin kurulması fikrinin, Mustafa Kemal'in ruhunda doğduğu, Onun zekası ile işlendiği ve Onun elleriyle gerçekleştirildiğidir.23
Thomas Vaidis
Yunanlı Fikir Adamı
Kemal Atatürk, yalnız bu yüzyılın en büyük adamlarından biri değildir. Biz Pakistan'da, Onu geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz. Askeri bir deha, doğuştan bir lider ve büyük bir yurtsever olan Kemal Atatürk, memleketinizi yeniden büyüklük yoluna koydu. O yalnız sizin milletinizin sevgili lideri değildi. Dünyadaki bütün Müslümanlar gözlerini sevgi ve hayranlık hisleriyle Ona çevirmişlerdi. O, Müslüman dünyasında yeniden siyasi uyanış yönünden ileriye doğru cesur bir adım atan bir avuç insandan biriydi.24
Eyüp Han
Pakistan Cumhurbaşkanı, 10 Kasım 1938
Sultanları kovan, orduları tarumar eden, Çanakkale ve Sakarya kahramanı Mustafa Kemal öldü. Türkiye'yi en kuvvetli devletler düzeyine çıkartan; vatanı kölelikten özgürlüğe, horlanmaktan şerefe götüren Atatürk öldü. Zulmün en büyük düşmanı öldü. Kalplerimiz bu büyük acı karşısında titriyor.25
Ebabil Gazetesi
Beyrut, 1938
Modern devlet adamları arasında, yeni Türkiye'nin Şefi yüksek bir yer tutmaktadır. Görevi Türk tarihinde en nazik olanlardan biri idi ve bunu şayanı hayret bir şekilde başarmaya muvaffak oldu. Bu hayret verici başarı, mücadelerle çelikleşmiş olan karakter ve sarsılmaz iradesi sayesinde mümkün olmuştur. Ölümü, Türkiye'nin sarsılması demek olmayacak, zira bütün genç nesil, şefleri tarafından çizilen yolu iman ve şevkle takip etmektedir.26
Ujmagyar Gazetesi
Budapeşte, 1938
Milletimiz Gazi'nin ölmez eseri için en büyük hayranlığı onun sahasında, savaş meydanlarında, büyük asker olduğunu tespit ettikten sonra, herşeyin tamamen kaybolduğu zannedildiği bir anda, milletinden ümidini kesmeyi ve yenilgiyi kabul etmeyi şiddetle reddeden, Tanrı'nın seçtiği büyük insanı anıyoruz. O, güçleri birleştirmeyi, kırılmış cesaretleri yükseltmeyi bilmiş, milli ülkenin bütünlüğünü tekrar kurmuş ve memleketinin bağımsızlık ve egemenliğini kazanmasını başarmıştır. Atatürk böylece, ölümü esirliğe tercih eden bir milletin neler yapabileceğini hayretler içinde bulunan dünyaya göstermiştir. Bu örnek unutulmayacaktır.
Biz memleketin egemenliğinin mimarı olarak Atatürk'ün şahsına, parçalanmak yolunda olan bir imparatorluğun yıkıntısı üstünde hayranlık duymaktayız.27
Habib Burgiba
Tunus Cumhurbaşkanı
Atatürk yeni Türkiye'yi kılıcı ile meydana getirmiş ve dehâsı ile düzenlemiştir. Onun ateşli yurtseverliğinin harekete geçmemiş olduğu hiçbir alan yoktur. Eski Türkiye'nin bütün felaketlerinin kaynağı Osmanlı Devleti'nin iç işlerine yabancı devletlerin karışmaları olduğunu anlayan ilk adam olmuştur. Atatürk, Türkiye'yi ufalma ve bölünmeye uğramaktan kurtarmıştır. Şimdiki Türkiye, hem kendi yakınında hem de bütün Avrupa'da birçok dostlara maliktir. Bütün dünyanın hayranlığını kazanan ve Türkiye'nin hayatının en şerefli devresini teşkil eden işte ıslahat siyasi, iktisadi, içtimai, fikri, ilâhi... bütün alanları kapsar.
Bu düzenlemenin tarihi 1923'tür. Yani Lozan Antlaşması'nın imzalanması tarihidir. Bu antlaşmayı diğer devletlerden evvel, Türkiye'ye 150 yıldan beri geleneksel dostluklarla bağlı olan Polonya kabul etmiştir. Milli onur duygusuna sahip olan Türk Milleti'nin babası olan Atatürk'ü, sarsılmaz bir aşkla sarmasında hayret edilecek hiçbir şey yoktur. Yeni Türkiye milletlerarası siyasette hesaba katılması gereken bir eleman olmuştur. Türkiye'nin modernleşme ve yenileşme hareketi devam ediyor. Osmanlıların "Hasta Adam"ı iyileşmiştir. İlerlemesi ve enerjisi yerindedir. Atatürk, bunu yapmakla gerçekten bir mucize göstermiştir.28
Gazeta Polska
Varşova, 1938
Atatürk'ün dehası, tarihte Türk Milleti'nin taşıdığı ruhun ve faziletin en yüksek örneklerinden birini teşkil edecektir.
Branko Aczemoviç
Yugoslavya Elçisi
Türk Milleti'nin özgürlük ve Türkiye'nin millî kalkınması için çetin mücadelelere adını yazan Kemal Atatürk'ü memleketimiz çok iyi tanır.
Atatürk, Türk Milleti'ni, kışkırtıcı kuvvetlere, emperyalistlere ve silah zoru ile Türk Milleti'ni ezerek memleketi büyük devletlerin bir sömürgesi haline getirmek isteyen kuvvetlere karşı savaşa girmesi için uyandırmıştır. Yakın ve Orta Doğu'daki ilk cumhuriyet, doğuşunu Ona borçludur. Bu cumhuriyet birçok milletin milli özgürlük hareketlerine ışık tutmuştur. Atatürk'ün kutsal saydığı emperyalizmle savaşını, yalnız Türk Milleti değil, diğer doğu ülkeleri de takdirle karşılıyordu.
Türkiye'nin yüzyıllık geriliğinden kurtulması için Atatürk pek çok şey yapmıştır. Gerçekleştirdiği reformlar memleketin ekonomik hayatının, tarımsal kalkınmanın hızla ilerlemesini hedef tutmuştur. Atatürk yönetimi zamanında, Türkiye'nin milletlerarası otoritesi yükselmiş ve memleket, dünya siyasetinde önemli rol oynamaya başlamıştır.29
N. S. Kruşçeff
Sovyetler Birliği Başkanı, 10 Kasım 1938
Atatürk; milletin atası, kılıç, fikir, kalb ve irade adamı idi. Milletin bu büyük evladı, aynı zamanda yirminci yüzyılın en büyük yurttaşıdır.
Slovo Gazetesi
Bulgaristan
Onun idaresi altında Türkiye, Avrupa'nın kıymetli bir üyesi oldu.30
London Times Gazetesi
İngiltere
Bir an için tahayyül ediniz ki: Batı dünyasındaki rönesans, reformasyon, bilim ve düşünce ihtilali, Fransız İnkılabı ve Sanayi Devrimi'ni, Atatürk, bir insan ömrüne sığdırmıştır.
Arnold Toynbee
Atatürk olmasaydı, Türk belki Özbekistan'da olurdu, ama Trakya ve Anadolu'da kalmazdı. 100 yılda büyük coğrafyadan sürülmüş ve katledilmiş Türklerin Konya Ovası'ndan sürülmeleri ve atılmaları ne kadar sürerdi sanıyorsunuz? Ne Türk ne de Türkiye kalırdı. Mustafa Kemal sadece ülkeyi kurtarmadı; Türk neslini de kurtardı. Türk Bağımsızlık Savaşı'nda bir şey oldu ve plan artık yürümedi. Yunanlılar bozguna uğrayınca, kaçarken her yanı yaktılar, yıktılar, herkesi öldürdüler. Amerikan Elçisi ve Amerikan kaynakları bu olayı doğruluyorlar. Sadece Batı'da Rumlar tarafından bir milyonun üzerinde Türk öldürüldü, 1.2 milyonu da sürgüne zorlandı. Çok kötü bir yüzyıl olmuştur. Müslüman ülkesi yok edilmiştir. 1800-1922 arasında Yunanlılar 950 bin göçmen, 320 bin ölü verdiler. Ermeniler 910 bin göçmen ve 580 bin ölü verdi. Sonuç? Bu ibret tablosunun karşısında, kim suçlu diye sormak gerekiyor. Mustafa Kemal'in itildiği Konya Ovası'nı gözler önüne getirin. Bir yüzyılda nereden nereye gelinmiş. Ben size diyorum ki, Atatürk olmasaydı, Türk kalmazdı.31
Prof. Justin McCarty
Amerikalı Tarihçi
Ülkeler başarıya birleştirici efsaneler yardımıyla ulaşırlar. ABD'nin Amerikan Devrimi ve George Washington'u, Fransız Devrimi ve Fransız kültür kavramı, İngilizlerin Magna Carta ile Kraliyet Ailesi, Yunanistan'ın demokrasinin doğduğu yer efsaneleri örneklerdir. Türkiye'yi birleştiren efsane ise, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve Kemal Atatürk'tür. Bunlarsız Türkiye dağılabilir... Sonuç olarak; dünyada çok az ülkenin Atatürk gibi bir milli kahramanı var.32
Nick Ludington
Robert Kolej Mütevelli Heyeti Üyesi
"Karşınızdaki bu büyük adamda, keşfettiğim bu meçhulde, maharet ve karakter o kadar iyi işlemiştir ki , sözlerinde hiçbir şüphe aranamazdı."93
Fransız Yazar, Claude Farere
"Hayatın sonuna kadar, ulusunun mutlak güveniyle kurduğu devletin başında kalan muzaffer kumandanın kişiliği, ne eşi görülmez bir karakter örneğidir."94
İtalya Dışişleri Eski Bakanı, Comte Carlo Sforza
"Bu ilerici ve batılaşmış Türk, gerek kişiliği gerekse başarıları ile hayranlık ve saygı uyandırmaktadır. Orta yaşın kıyısına gelmiş bu önder, bir mantık ve sarsılmaz azim, kendinden çok ülkesi için beslediği tutkularla güçlü bir kişilik ve disiplin adamıdır."95
İngiliz Tarihçi, Arnold J. Toynbee
"Cumhuriyet Türkiyesi'nin Devlet Başkanı Kemal Atatürk, diğer önderlerde görmeye alışamadığımız şu değerli nitelikleri, kişiliğinde toplamış bulunuyor; alçak gönüllük, yeterlilik, başarı."96
The Truth Dergisi, İngiltere
"Muhakkak eşi benzeri olmayan bir insandı. Tehlike karşısında korkmak veya güçlükler çıktıkça kararsızlık nedir bilmezdi. Sadakat istedi ve hak etti. Kudret asla başını döndürmedi; çünkü yaratılışında küçüklük yoktu."97
İngiltere Eski Büyükelçisi, Sir Perey Loraine
"Mustafa Kemal Bey, sorumluluk yüklenmekten korkmayan, doğuştan bir şef idi."98
Alman General, Liman Von Sanders
"Dünya tarihinde ancak pek az insan, ulusuna, soylu bir amaç uğruna kendilerini adayabilme ruhunu aşılayabilmiştir."99
Pakistan Büyükelçisi, İftihar Ali Han
"Atatürk iyi kalpli, çağdaş bir insandır. Türk Ulusu onun kişiliğinde kendini görüyor, insanlığın bütün belirtileri onda kendini hemen gösteriyor."101
Fransız Gazeteci, Noelle Roger
"Benim üzüntüm, bu adamla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkan kalmamış olmasıdır. Sovyet Rusya Dışişleri Bakanı Litvinof ile görüşürken kendisine onun fikrince bütün Avrupa'nın en kıymetli ve en ziyade dikkate değer devlet adamının kim olduğunu sordum. Bana Avrupa'nın en kıymetli devlet adamının Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal olduğunu söyledi."106
ABD Eski Başkanı, Franklin Roosevelt
"Asker-devlet adamı, çağımızın en büyük liderlerinden biri idi. Kendisi, Türkiye'nin, dünyanın en ileri memleketleri arasında hak ettiği yeri almasını sağlamıştır. Keza o, Türklere, bir milletin büyüklüğünün temel taşını teşkil eden, kendine güvenme ve dayanma duygusunu vermiştir."107
General MacArthur
"İnsanı teslim alıcı, fevkalade önderlik kuvveti vardır. O, tetiktir, hazır cevaptır, dikkati çekecek kadar zekidir."108
Amerikalı Gazeteci, Gladys Baker
"O, kişisel kazanç ve ün peşinde koşan basit bir diktatör değil, gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmağa uğraşan bir kahramandı."109
Prof. Walter L. Wriht, Almanya
"Atatürk Türkiye'yi tek düşmanı kalmaksızın bırakmıştır. Bu zamanımızın hiçbir devlet şefinin başaramadığıdır."110
Völkischer Beobacter Gazetesi, Almanya
"Almanya, ATATÜRK'ün eserine ve mücadelesine hayrandır. Onda, tarihi eseri, özgürlüğü seven bütün milletler için bir sembol olarak kalacak kudretli bir kişilik görmektedir."111
Berlin-Alman Ajansı
"Istırap çeken dünyada barış ve esenliği yeniden kurmak ve insanlığın yalnız maddi değil, manevi gelişmesini sağlamak isteyenler Atatürk'ün iman verici ve yön göstericiliğinden örnek ve kuvvet alsınlar.112
Alman Tarihçi, Prof. Herbert Melzig
"Kendisinin tarihi büyüklüğü, eseri olan yeni Türkiye'ye bakılarak bugünden ölçülebilir. Çelik gibi azim ve gayreti, uzağı gören akıl ve hikmetle birleşmiş olan bu gerçek halk önderi ve devlet adamı; Anadolu dağlarının en uzak ve ıssız köşesindeki köylere bile başka bir ruh aşılamıştır."113
Illustrierte Zeitung Dergisi, Almanya
"O, kendi milleti ve beşeriyet alemi için beslediği muhabbetle, bir dahinin neler yarattığına dair, cihana fevkalade heyecanlı bir sahne seyrettirmektedir." 114
Alman Tarihçi, Prof. Herbert Melzig
"İnsanlığın bütün belirtileri onda kendini hemen gösteriyor."115
Fransız gazeteci, Noelle Roger
"Atatürk'ün yurt kurtarıcı olduğunu, milletlerin en vefalısı olan Türkler asla unutmayacaklardır."116
Fransız gazeteci, Noelle Roger
"Atatürk'ün dehası, tarihte Türk Milleti'nin taşıdığı ruhun faziletine en yüksek örneklerinden birini teşkil edecektir."117
Yugoslav Büyükelçisi, Branko Aczmovic
"Akıllı ve barışçı yöntemlerle gerçekleştirdiği eseri halkların tarihinde izlerini bırakacaktır."118
Fransız Eski Cumhurbaşkanı, Albert Lebrun
"Mevcut rütbelerin hepsini kaldırdığı bir memlekette, bu adam, bütün rütbeleri kazanmıştır. O memlekette bulunabilecek en şerefli isim ona verilmiştir."119
Fransız Gazeteci, Mercel Sauvage
"Bu, insanlığa denenmiş bir felsefe örneği olarak sunulabilir. Atatürk yüzyıllara sığabilecek işleri on yılda tamamladı." 120
Fransız Yazar, Gerrad Tongas
"Denilebilir ki onsuz, İslam alemi yolunu bulabilmek için elli yıl daha bekleyecekti."121
Berthe Georges Gaulis, Fransa
"O, yüce bir dağa benzer. Eteğinde yaşayanlar bu yüceliği fark edemezler. Bu dağın azametini kavrayabilmek için, ona çok uzaklardan bakmak gerekir."122
Fransız Edebiyatçı, Claude Farrer
"Kemal Atatürk'ün karakterinin bir cephesini göstermek itibariyle bir noktayı hatırlatmak isterim. Bize savaşlarından birini anlatıyordu. Birdenbire durdu: "Görüyorsunuz ya" dedi. "Birçok zaferler kazandım. Fakat bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum." Cesaret ve zekasından başka yüreği bu kadar yüce olan böyle bir Şef'in, yurdu için mucizelere vesile olmuş olmasına şaşılabilir mi?..."123
George Bennes, Vu Gazetesi, Fransa
"Çağımızda hiçbir isim Atatürk'ün adı kadar büyük saygı yaratmamıştır."124
Observer, İngiltere
"İngiltere önce, cesur ve asil bir düşman, sonra da sadık bir dost olarak tanıdığı büyük adamı selamlamaktadır."125
Sunday Times, İngiltere
"Atatürk, eskimiş bilimlerle boş yere kafasını yormamış olduğundan daha taze ve cesur düşünen bir önderdir. Kendisi için, bugünkü Avrupa'nın en güçlü devlet adamıdır diyebileceğimiz Atatürk, hiç şüphesiz devlet adamlarının en cesur ve orjinalidir."126
İngiliz Yazar, Herbert Sideabotham
"Atatürk öyle bir insandır ki, hayali değildir. İstediğini bilir, bildiğini yapar, yapamayacağı bir şeyi de istemez."127
Heykeltraş Krippel
"Atatürk, şahsiyet ve yeteneğin dev gibi bir simgesi idi. O, yirminci yüzyılın en görkemli olayını gerçekleştiren adamdı." 128
National Tidence Gazetesi, Danimarka
"Üstün iradesi, tükenmez cesareti ve eşsiz sezişi ile hasımlarını dize getirdi. Fazilet ve ciddiyeti, üç yılda memleketine yalnız askeri degil, aynı zamanda tam ve doyurucu bir siyasi zafer kazandırdı."129
Yazar, F. Perrone Di San Martino
"Büyük adamlar, kuşaklarının başındadır. Türk Milleti'nin başındaki büyük ve dahi Atatürk, politika ve savaş alanlarında yılmayan büyük ve yurtsever bir insandı."130
Lübnan Başbakanı, Raşit Kerama
"Kelimenin tam anlamıyla bir yapıcı olan Atatürk, dünya haritasında memleketine yepyeni bir sınır çizmiştir..."131
Loryan Gazetesi, Lübnan
"Atatürk, dünyanın çok nadir yetiştirdiği dahilerdendir. O, bütün bir tarihin seyrini değiştirmiştir."132
Ennehar Gazetesi, Lübnan
"Türkiye'yi bir arı kovanına ve bütün Türkleri de bal aramaya çıkmış çalışkan arılara benzetiyorum. Nasıl arılar beylerinin etrafında toplanıp çalışırlarsa, bütün Türk Milleti bugün büyük dahi Mustafa Kemal etrafında toplanmışlardır."133
Prof. M. Zaajti Franes, Macaristan
"Onun yaratıcı ruhunun ve ateşli yurtseverliğinin harekete geçmemiş olduğu hiçbir alan yoktur..."134
Gazeta Polska, Polonya
"Atatürk, tarihte teşkilatçı bir dahi, bir milletin harikalar yaratan yöneticisi ve memleketinin kurtarıcısı olarak kalacaktır."135
Independance Romaine Gazetesi, Romanya
"Şöhreti bütün cihana yayılmış olan tecrübeli başkanın yönetimi herkesin sevgi ve saygısını çeken büyük Türk Milleti'nin milli bağımsızlığını devamlı bir başarı ile kuvvetlendirmiş ve yeni milli yapısını yaratmıştır."136
Sovyet Eski Başbakanı, Kalinin
"Vatanını muhakkak bir parçalanmaktan kurtararak devlet gemisini güvenilir bir limana götürdükten sonra milletinden bir taht istemedi. O, kelimesinin bütün anlamıyla bir insan, eşsiz bir dahi, kahraman bir asker ve siyaset adamı idi."137
Elifba Gazetesi - Suriye
"Türkiye, dost ve düşmanlarının hayran olduğu bir dahi adama malik bulunmak bahtiyarlığına erişmiştir."138
Katimerini, Yunanistan
ÇALIŞMA ARKADAŞLARININ AĞZINDAN ATATÜRK
Mustafa Kemal Atatürk, hemen her zaman nerede durulacağını bilmiştir. Bu, Onun pek hayran olduğum meziyetlerinden biriydi. Daima ilerisini düşünmek, daima dikkat, onun memleket yolundaki işlerinde hakim olmuştur.139
Mareşal Fevzi Çakmak
Öyle şartlar içinde Mustafa Kemal'in yaptığını yapabilecek cesarette demiyorum, belki Ondan gözü pekler vardı; azminde demiyorum, belki Onun kadar azimli olanları vardı; bilgi de demiyorum, şüphesiz Ondan daha bilgili olanları vardı; fakat kırk yıllık ömrümde Onun "liderlik dehasında" hiç kimseyi tanımadım.140
Falih Rıfkı Atay
Bütün dünyaya kendisini dahi olarak kabul ettiren bu insanın, her konuda şüphesiz dahiyane fikirleri olacaktı. Bu fikirleri peşinen bilmeye imkan göremiyorum. Atatürk durumlara göre gerekli tedbirleri almasını çok iyi bilen bir insandı.
Ancak şu vesile ile halk efkarına şunu açıklamak isterim; Atatürk'ün en çok kızdığı cümle "Az gelişmiş ülke" cümlesiydi.
Prof. Afet İnan
Savaş meydanlarının muzaffer kumandanı, barış masalarının ateşli savunucusu, hürriyet ve bağımsızlık aşığı; demokrasi, milli egemenlik ve milli hakimiyetin ateşli taraftarı Kemal Atatürk, bilim ve tekniğin aydınlığında çağdaş Türkiye'yi kurmayı, Cumhuriyet'i emanet ettiği gençliğe esas hedef olarak göstermiştir.
Türk istiklâl ve hürriyet destanının hem en büyük kahramanı ve hem de baş yazarı Atatürk'tür.
Fethi Bolayır
Atatürk, özellikle bulunduğu toplumda kötümserlik duygularını derhal yıkayan ve memlekette çalışmak için, güçlü, ileri ve mutlu olmak için gereken neşe ve kudreti derhal çevresine aşılayan bir insandır.
İsmet İnönü
Mustafa Kemal Paşa mücadeleye atılmasıydı, bu memleket kurtulamazdı. Anadolu'nun tehlikeye düşen yerlerinde, batıda, doğuda ve güneyde başlayan ve bir yurtsever düşüncenin mahsulü olan zayıf, fakat milli karşı koyma hareketleri Mustafa Kemal Paşa tarafından birleştirilmesiydi, her biri ayrı ayrı kolayca bastırılabilirdi. Nur içinde yatsın büyük kurtarıcı.
Rauf Orbay
Atatürk, dinamik bir ruha sahiptir. Ona tutulan insan olduğu yerde kalmaz. Atatürk, geliştirici ve genişletici bir düşünceye sahipti. Onun arkasından gidenler geride kalmaz. Atatürk bugün için de önderimizdir, ışığımızdır, yarın için de.141
Cemal Gürsel
1 http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=13587
2 Vural Sözer, Atatürklü Günler, Barajans Yayınları, 1998, s. 214
3 http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=13587
4 Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, s. 212
5 http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=13592
6 211 Prof. Dr. Selayman Arslan, Atatürk'ün Devlet Adamlığı Vasfı, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Kasım 1996, Sayı 36, s. 952
7 Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1994, s. 14
8 Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1994, s. 395
9 http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=13592
10 http://www.samsun-aal.k12.tr/ata/nedediler5.htm
11 http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Bulgaristan
12 http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Danimarka
13 http://www.adkf.org/ataturk/hakkinda.htm
14 http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Hindistan
15 http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Hollanda
16 http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=ingiltere
17 Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak, Atatürk Bir Çağ'ın Açılışı, İnkılap Yayınevi, İstanbul, 1984, s. 382
18 http://ulusdergisi.kolayweb.com/756212731881.html
19 http://www.samsun-aal.k12.tr/ata/nedediler14.htm
20 http://ulusdergisi.kolayweb.com/756212731881.html
21 http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=13781
22 http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&page=0&t=30&ulke=italya
23 Prof. Dr. Selayman Arslan, Atatürk'ün Devlet Adamlığı Vasfı, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Kasım 1996, Sayı 36, s. 935
24 Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, s. 208
25 http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=13781
26 http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Macaristan
27 http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Tunus
28 http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=polonya
29 http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Rusya
30 http://abone.turk.net/selamisozer/soylenenler/dunyabas1.htm
31 Ahmet Taner Kışlalı, Cumhuriyet Gazetesi, 21.10.2000
32 Mehmet Ali Kışlalı, "ABD ve Kemalizm" 22 Eylül 2000, Radikal Gazetesi
93. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.195
94. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.195
95. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.195
96. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.196
97. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.196
98. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.197
101. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.219
106. http://www.geocities.com/vesanat/ata2.htm
107. Avni Altıner, Her Yönüyle Atatürk, 2. Baskı, Bakış Kütüphanesi, İstanbul, 1974, s.604
108. Seyfettin Turhan, Atatürk’te Konular Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Şubat 1995, s.287
109. http://www.basbakanlik.gov.tr/ataturk/disbasin.htm
110. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.202
111. Prof. Dr. Hamza Eroğlu, Atatürkçülük, Olgaç Matbaası, Ankara, 1981, s.254
112. http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Almanya
113. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.202
114. http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Almanya
115. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
116. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
117. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.201
118. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
119. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.220
120. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
121. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.209
122. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
123. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.204
124. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
125. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
126. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.196
127. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
128. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
129. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.214
130. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
131. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
132. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
133. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
134. http://ulusdergisi.kolayweb.com/756212731881.html
135. http://www.basbakanlik.gov.tr/ataturk/disbasin.htm
136. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.200
137. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
138. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
139 http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Türkiye
140 Falih Rıfkı Atay , Çankaya, Bateş A.Ş, İstanbul, 1984
141 http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Turkiye