ALLAH
KURAN’DA FAİZ YEMEYİ YASAKLAMIŞTIR
Ey iman edenler,
Allah'tan sakının ve eğer inanmışsanız, faizden artakalanı bırakın. ŞAYET BÖYLE
YAPMAZSANIZ, ALLAH'A VE RESULÜNE KARŞI SAVAŞ AÇTIĞINIZI BİLİN. Eğer tevbe
ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir. (Böylece) Ne zulmetmiş olursunuz, ne
zulme uğratılmış olursunuz. Eğer (borçlu) zorluk içindeyse, ona elverişli bir
zamana kadar süre (verin). (Borcu) Sadaka olarak bağışlamanız ise, sizin için
daha hayırlıdır; eğer bilirseniz. (Bakara
Suresi, 278-280)
Ey iman edenler, faizi kat kat
artırılmış olarak yemeyin. Ve Allah'tan sakının, umulur ki kurtulursunuz. (Al-i
İmran Suresi, 130)
Allah’ın
borç verme imkanı verdiği kimseler, borç verdiklerinde faizsiz borç vermelidirler.
Eğer, bunun tersine Allah'ın nimetini, imkanı olmayan insanları zor durumda
bırakmakta kullanırlarsa, o zaman sadece nankör değil, aynı zamanda kötü kalpli
ve zalim de olurlar.
Birbirinizin
mallarını haksızlıkla yemeyin… (Bakara Suresi, 188)
Ey iman edenler, mallarınızı,
sizden karşılıklı anlaşmadan (doğan) bir ticaretten başka haksız 'nedenler ve
yollarla’ (batılca) yemeyin… (Nisa Suresi, 29)
Ticarette bir taraf, hizmetin
karşılığını ödeyen karşı tarafın ihtiyaçlarını gidermiş olur. "Karşılıklı
anlaşma" sözü, bu alışverişlerin korkutma ve tehdit ile değil, karşılıklı
anlaşma ile yapılması gerektiğini ifade etmektedir. Örneğin, faizde, karşılıklı
anlaşma varmış gibi görünse de ihtiyacı olan tarafın, şartların zorlamasıyla bu
anlaşmayı kabul ettiği ortadadır.
FAİZ YİYENLERE CEHENNEM AZABI VARDIR
Faiz (riba)
yiyenler, ancak ŞEYTAN ÇARPMIŞ OLANIN KALKIŞI GİBİ, ÇARPILMIŞ OLMAKTAN BAŞKA
(BİR TARZDA) KALKMAZLAR. Bu, onların: “Alım-satım da ancak faiz gibidir”
demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, ALIŞVERİŞİ HELAL, FAİZİ HARAM KILMIŞTIR.
Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse, artık geçmişi
kendisine, işi de Allah’a aittir. KİM (FAİZE) GERİ DÖNERSE, ARTIK ONLAR ATEŞİN
HALKIDIR, ORADA SÜREKLİ KALACAKLARDIR. (Bakara Suresi, 275)
Kuran faizle borç vereni deli bir adama benzetir. Deli adam
nasıl dengesizliği nedeniyle hakimiyetini kaybederse, aynı şekilde borç veren
kişi de para verirken o denli dengesini kaybeder ki, şuurunu yitirir. Onun
akılsızlığı o denli büyüktür ki, bencilliğinin ve açgözlülüğünün nasıl insan
sevgisine, insan kardeşliğine ve dostluğuna kökten bir darbe vurduğunu ve
insanlığın genel maslahatına zarar verdiğini farketmez. Birçok şeyi feda ederek
zengin olduğunun farkına varamaz. İşte o da, bu dünyada sanki deli bir adam
gibi davranır. Ahirette de aynı bu dünyadaki gibi deli olarak dirilecektir.
Çünkü herkes hangi konumda ölmüşse ahirette o konumda dirilir. Faiz yiyenler
ayetin ifadesiyle cehennem azabıyla karşılık göreceklerdir.
Ahlaki yönden faiz pisliktir ve onu alan kimse kendisini temizlemek için elinden geleni yapmalıdır. Eğer faiz almışsa, aldığı faizi kendisine harcamamalı ve faiz aldığı kimseleri araştırıp onlara aldıklarını geri ödemeye çalışmalıdır. Faiz aldığı kimseleri bulamadığı takdirde bu haram ve pis kazancı sosyal refah için harcamalıdır. Kıyamet gününde, kişi hakkında kesin hüküm verecek olan Allah'ın azabından korunmanın tek çıkar yolu budur. Bu haram serveti kullanmaya devam eden kimse ise, geçmişte verdiği borçlar nedeniyle bile cezalandırılacaktır.
Ahlaki yönden faiz pisliktir ve onu alan kimse kendisini temizlemek için elinden geleni yapmalıdır. Eğer faiz almışsa, aldığı faizi kendisine harcamamalı ve faiz aldığı kimseleri araştırıp onlara aldıklarını geri ödemeye çalışmalıdır. Faiz aldığı kimseleri bulamadığı takdirde bu haram ve pis kazancı sosyal refah için harcamalıdır. Kıyamet gününde, kişi hakkında kesin hüküm verecek olan Allah'ın azabından korunmanın tek çıkar yolu budur. Bu haram serveti kullanmaya devam eden kimse ise, geçmişte verdiği borçlar nedeniyle bile cezalandırılacaktır.
FAİZ EKONOMİYE ZARAR VERİR
Ekonomisi iyi olmayan bazı ülkeler
dış yardım olmadan varlığını devam ettirememektedir. Ülkelerin sadece yardım
almaları da yeterli olmamakta, çünkü bu yardımların faizlerini ödeyemedikleri
için çok daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Aynı şekilde dünya üzerindeki
insanların bir bölümü açlık sınırında yaşamakta, zorluk içinde yaşayan
insanların aylık gelirleri ihtiyaçlarını karşılayamamakta ve bunun yanında
dünyanın dört bir yanında çok büyük bir işsizlik hüküm sürmektedir. Bunun en
belirgin örneklerinden biri ise birkaç yüz kişinin alınacağı bir memuriyet
sınavına çok sayıda kişinin katılmasıdır. Sadece bir iş bulabilmek için
insanlar saatlerce sıralarda beklemekte, iş bulma kurumlarında günlerini
geçirmektedirler. Tek istekleri de çalışmak ve maddi geçimlerini sağlayabilmektir.
Peki bunların çözümü nedir? Neden bu
sorunlar köklü bir şekilde ortadan kaldırılamamaktadır?
Öncelikle bir ülke içindeki
istikrarın en önemli belirtisi ekonomide yaşanacak olan gelişme, üretimin
artışı, sürekli yeni iş alanlarının ortaya çıkması ve insanların verimli hale
getirilmeleridir. Oysa bugün halen dünyada milyonlarca işsiz bulunmaktadır. Bu
kişilerin bakmakla yükümlü oldukları aileleri de göz önünde bulundurulduğunda
bu sayı daha da artmaktadır.
Ekonomik açıdan iyi durumda olmayan
ülkelerde ekonomik düzen faiz sistemi üzerine kurulmuştur. Bankaların verdiği
çok yüksek faizlerin, ülke ekonomisine pek çok açıdan olumsuz etkileri
olmaktadır. Böylece insanlar yatırım ya da üretime değil, paralarını bankaya
yatırmaya teşvik edilmektedir. Faizle, gecelik repolarla kazanılan para
insanlara çalışmaktan daha kolay gelmektedir. Nüfusunun büyük bir çoğunluğu
faiz ve repo ile para kazanan bir toplumda ise üretimin ve ülkenin gelişmesi
için gereken yatırımların artırılması
ise imkansızdır.
Böyle sistemlerde banka
reklamlarında verilen imaj ise şu şekildedir: "Siz işinizi, gücünüzü,
üretimi bırakın ve tatile çıkın. Paralarınızı da bankaya, ya faiz ya da repo
olarak yatırın..." Günümüzde son derece cazip ve kolay bir yol olarak
gösterilen bu mantık aslında hiç de sanıldığı gibi insanlara refah ve zenginlik
getirmez. Hiçbir yatırımın yapılmadığı, paranın bankalarda, yastık altlarında
veya kasalarda biriktirilerek yığıldığı bir ekonomi, ardından hayat pahalılığı,
enflasyon gibi ekonomik sorunları da getirecektir. Ve parasını faize yatırarak
tatile giden ve üretime katkıda bulunmayan insanlar ise uzun vadede bu ekonomik
sıkıntıyı bizzat yaşayacak ve faizde artan paraları enflasyonun hızına
yetişemeyerek sürekli değer kaybedecektir.
Oysa üretim yapılması durumunda,
ülke ekonomisinde genel anlamda bir düzelme yaşanacak, piyasa hareketlenecek ve
bu da herkes için yarar sağlayacaktır. Nitekim parayı biriktirmek, malı yığmak
Allah'ın Kuran'da yasakladığı davranışlardır. Kuran'da insanların ellerindeki
parayı sürekli olarak hayır yönünde kullanmaları emredilir. Kuran’da malını
yığıp, biriktiren kişiler için cehennem azabının olduğu haber verilmektedir:
…Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar... Onlara
acı bir azabı müjdele. Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdırılacağı
gün, onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak (ve:)
"İşte bu, kendiniz için yığıp-sakladıklarınızdır; yığıp-sakladıklarınızı
tadın" (denilecek). (Tevbe Suresi, 34-35)
Ki o, mal yığıp biriktiren ve onu
saydıkça sayandır. Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını sanıyor. Hayır;
andolsun o, 'hutame'ye atılacaktır. "Hutame"nin ne olduğunu sana
bildiren nedir? Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir. (Hümeze Suresi, 2-6)
Doğrusu o (cehennem), cayır
cayır yanmakta olan ateştir: Başın derisini kavurup-soyar. Yüz çevirip arkasını
döneni çağırır-durur. (Durmaksızın mal ve servet) Toplayıp bir yerde (üstüste)
yığmakta olanı. (Mearic Suresi, 15-18)
İslam ahlakının yaşandığı bir
ortamda yaşam şartları hep insanların lehlerine olacak şekilde düzenlenir. Bu
nedenle faiz de yasaklanmış, kişilerin ağır borç yükü altında ezilmeleri
engellenmiştir. Allah ayetlerde faizin insanlara bereket getirmeyeceğini şöyle
haber verir:
Allah faizi yok eder de
sadakaları arttırır. Allah günahkar kafirlerin hiçbirini sevmez. (Bakara
Suresi, 276)
İnsanların mallarından artsın
diye, verdiğiniz faiz Allah Katında artmaz. Ama Allah'ın yüzünü (rızasını)
isteyerek verdiğiniz zekat ise, işte (sevablarını ve gelirlerini) kat kat artıranlar
onlardır. (Rum Suresi, 39)
Faizin ekonomik yaşam üzerinde çok olumsuz
etkileri vardır. Allah faizin getireceği geliri yok eder, bereketini azaltır. Haram
olan faizin bu kadar yaygınlaştırılmasının sonucunda Allah insanların
kazançlarındaki bereketi kısarak karşılık vermektedir. Faizin ekonomiye verdiği
zararlar Allah'ın ayetlerinin insanlar üzerinde tecelli ettiğini
göstermektedir. Bir ayette şöyle buyrulur:
Görmüyorlar mı
ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra
tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar. (Tevbe Suresi,
126)
Görünüşte faizin zenginleştirip,
infakın fakirleştirmesine rağmen, gerçekte bunun tersi olur. Faizin ekonomik
yönden yıkıcı bir etkisi vardır. Ahlaki yönden ise faizin açgözlülük, bencillik,
cimrilik, katı kalplilik, paraya tapma gibi kötü özelliklere yol açtığı ve
insanlar arasında sevgi ve yardımlaşma ruhunu öldürdüğü bilinmektedir. O halde
faiz, toplum için hem ekonomik, hem ahlaki yönden zararlıdır. İnfak; cömertlik,
tokgözlülük, yumuşak kalplilik ve sevgi üzerine kurulmuştur ve bu yüce
niteliklerin gelişmesine yardımcı olur.
Eğer toplumdaki bireyler karşılıklı
ilişkilerini bencillik üzerine kurarlarsa ve bireylerarası yardımlaşma ancak
şahsi çıkar karşılığında olursa, o toplum kuvvetli, dayanıklı ve dengeli bir
toplum olamaz. Eğer zenginler fakirlerin sadece sömürülmek için varolduğuna
inanıyorlarsa, bu durumda bir çıkar çatışması meydana gelecek ve toplumda
ayrılıklar ortaya çıkacaktır. Eğer diğer şartlar da bunları desteklerse bu
durum bir sınıf çatışmasına neden olacaktır. Diğer taraftan, eğer toplumun
bireyleri karşılıklı ilişkilerini sempati üzerine kurarlar ve birbirlerine
cömertçe davranırlarsa, toplum güçlenecektir. Eğer her birey ihtiyacı olan
diğer bireye yardım ederse ve zenginler fakirlere adaletle davranırlarsa, o
toplumda karşılıklı sevgi ve saygı gelişecek ve toplum güçlü, dengeli bir
toplum olacaktır. Tabii ki toplumdaki gelişme bu karşılıklı işbirliği ve sevgi
ile de desteklenecektir. Faizin bir ulusun gelişmesini engellediği ve infakın
gelişmeye yardım ettiği apaçık ortadadır.
İnsanların hayat şartlarının
iyileştirilebilmesi için ülke içinde bir düzenin ve istikrarın mevcut olması
çok önemlidir. Bu istikrar ekonomiden sosyal yaşama kadar her alana hakim
olmalıdır. Bu konuda tüm Müslümanlar'a çok büyük sorumluluklar düşmektedir.
Kimse bir başkasının çözüm üretmesini, bir şeyler yapmasını beklememeli,
elinden gelen her şeyi yapmalıdır. Çünkü Allah bu konuda tüm inananları sorumlu
kılmıştır. Bu sorumluluğu yerine getirebilmek ise öncelikle dini ve dinin insan
hayatına sunduğu güzellikleri anlatmakla mümkün olabilir.
Örneğin, infak edilen ve hayır yolda
kullanılan malın bereketli olacağına ve faizin ise bereketsizlik getireceğine
iman eden bir topluluk, malının ihtiyacından arta kalanını hayır yönünde
kullanacaktır. Böyle bir sistemde ise tüm ülkenin nasıl bir refaha ulaşacağı
açıktır. İnsanların böyle bir anlayışı uzak ve erişilmez görmemelerini
sağlamanın tek yolu ise onlara Kuran ahlakını öğretmektir. Kuran ahlakının
rehberliğinde yaşanan bir hayatta Allah korkusu ile hareket edildiği için
insanlar yalnız kendi çıkarları için değil, tüm insanların rahatı ve çıkarı
için uğraşırlar. Çünkü İslam ahlakında birlik, beraberlik, yardımlaşma ve
dayanışma çok önemlidir.
Allah'ın yasakladığı birer eylem
olduğu için hakka tecavüz etme gibi bir konu olmaz. Başkasının hakkını kimse
üstüne geçirmez. Kimse kimsenin payına göz dikmez. Ölçüde hiçbir yanlışlık
yapılmaz. Kuran ahlakının yaşandığı bir toplumda, dinsizliğin oluşturduğu
adaletsiz, çıkara dayalı, güçlünün zayıfı ezdiği, insanların haksız yollarla
başka insanların paylarını kendi paylarına kattığı bir sistem asla yaşanmaz.
Dinin yaşandığı bir toplumda israf
olmaz, israfa kaçan tüketim de olmaz. Yardımlaşma ve adalet sayesinde
insanların ekonomik güç seviyesi yükselir. Zengin bir toplum oluşur. Kuran
ahlakının yaşandığı, zenginlik ve refahı ile tarihe geçen Asr-ı Saadet dönemi
bu gerçeğin en açık delilidir.
PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV)'İN FAİZ HAKKINDA
SÖYLEDİKLERİ
"Dört kişi vardır ki Allah onları cennete koymayacak
ve onları cennetin nimetlerinden faydalandırmayacaktır: Devamlı
içki kullanan, faiz yiyen, haksız yere yetim malı yiyen ve anne babasına
karşı asi olan." (Tirmizi)
"Miraç gecesi, karınları ev gibi, içleri yılan dolu
insanlar gördüm. Bunların kim olduğunu Cebrail aleyhisselama sordum. Faiz
yiyenler olduğunu bildirdi." (İbni Mace)
"Faiz alana da verene de lanet olsun!" (Müslim)
Bir yerde, zina
ve riba (faiz) çoğalırsa, o yerin halkı, belaya maruz kalır. (Hakim)
‘Helak edici yedi şeyden uzak durunuz!’ buyurdu. Sahabeler:
−Ya Rasulallah! Onlar nelerdir? dediler.
Rasulullah (s.a.v.):
1) ‘Allah’a şirk koşmak,
2) Sihir yapmak,
3) Haklı olmanın dışında Allah’ın haram kıldığı nefsi
öldürmek,
4) Faiz yemek,
5) Yetimin malını yemek,
6) Düşmanla karşı karşıya iken savaştan kaçmak ve
7) Zinadan korunmuş saf mü’min kadınlara zina iftirasında
bulunmaktır!’ buyurdu.” (Buhari, Müslim,
Ebu Davud, Nesai)
Faiz çokluk getirse bile şüphesiz ki sonunda bir azlık
olacaktır. (Hakim)