Allah Kuran’da gaflete kapılanlardan olmamayı emrediyor:
Rabbini, sabah akşam,
yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için
için zikret. Gaflete kapılanlardan olma. (Araf Suresi, 205)
Sen de sabah akşam O'nun
rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının
(aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi
zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan
ve işinde aşırılığa gidene itaat etme. (Kehf Suresi, 28)
İş(in) hükme bağlanıp
biteceği, hasret gününe karşı onları uyar; onlar bir gaflet içindedirler ve
onlar inanmıyorlar. (Meryem Suresi, 39)
Gafletin önemli özelliklerinden biri kişinin gerçeklerden uzaklaşıp hayal
dünyasında yaşamasıdır. Örneğin gençler, sürekli gelecekle ilgili hayaller
kurarlar ve zihinlerini yalnızca bununla meşgul ederler. Kurulan hayaller
sonucunda da sanki bu hayaller gerçekmiş gibi mutluluk duyarlar. İleriki yaşlarda
ise insanlar daha sınırlı hayaller kurarak, daha çok hatıralarıyla zaman
geçirir ve bunlarla yaşarlar. Çok kısa bir zaman içinde yakınlarına anlatacak
pek çok anı bulabilir ve bunları dile getirirken o anki heyecan veya hüznü
adeta yeniden duyarlar.
Görüldüğü gibi gaflet içindeki insanların zihinleri, hayaller ve
hatıralarla yoğun bir şekilde meşguldür. Ama asıl düşünülmesi gereken ahiret
günü, cennet ve cehennem gibi gerçekleri göz ardı ederler. Bu insanlar ne
fikirlerinde ne de kalplerinde Allah ile bağlantı halinde değildirler. Gafil
insan, gerçekleri, hayaller ve hatıralar arasında yalnızca istenmeyen, puslu ve
karanlık bir kare olarak algılar ve gerçekler bir an aklına geldiğinde bunları
düşünmekten vazgeçip hemen kendince toz pembe düşlerine geri döner.
İnsanların bazıları, Allah'ın açık ayetlerinden, emir ve yasaklarından
habersiz bir şekilde, sadece kendi istek ve arzuları doğrultusunda yaşarlar. Bu
insanların, dünya nimetlerine sahip olmak, mutlu olmak, eğlenmek, nefsani
arzularını tatmin etmek dışında başka bir istekleri yoktur. Sadece dünyanın
çekici süsüne ilgi duyar ve istedikleri şeylere sahip olmak için yaşamları
boyunca çaba harcarlar. En büyük sıkıntıyı ise, bu çabalarının boşa çıkması ya
da ellerindekini yitirmeleri sonucunda yaşarlar.
Oysa yalnızca kısa bir süre yaşadıkları dünya hayatı herşeyiyle bir gün
sona erecektir. Onlar ise, kendileri ve Allah'ın hoşnutluğundan uzak bir hayat
süren diğer insanlar için hazırlanmış olan şiddetli ve ebedi azaptan
habersizdirler. Büyük bir korku ve sıkıntı duyacakları ahiret gününe doğru
ilerlerken dünyanın geçici süsüne tutkuyla bağlanıp sadece dünyevi tutkularını
kaybetmenin endişesini ya da üzüntüsünü duyarlar.
Bazı insanlar öyle derin bir gaflet içindeler ki, kendilerini yaratan,
kendilerine can veren Allah’ı hiç fark edemezler. Her gün onlara uyandıklarında
can verenin Allah olduğunu, tüm kainatın kontrolünün Allah’ta olduğunu, sürekli
kendilerine nimet verdiğini bir kere bile düşünmezler. Allah her gün onlara
bakıyor, yediriyor, içiriyor, doyuruyor, temizliyor, sayamayacakları kadar çok
nimet veriyor. Çocuklar, evler, arabalar, her türlü zorlukta yanlarında olan
aile üyeleri ve dostlar veriyor. Ama onlar gün içinde bir kere bile Allah’ı anmaz,
ibadetlerden yüz çevirir, şükretmezler. Sadece başları sıkıştığında dua eder,
sıkıntıdan kurtulunca da hemen gaflete kapılırlar.
Bu insanların gözleri var ama görmüyor, kulakları var ama duymuyor,
kalpleri var ama kaskatı, adeta taş gibi. Bu yüzden ruhları çalınmış gibi.
Kendilerini şeytana kaptırmışlar, bu dünyanın peşinden şuursuzca koşuyorlar.
Mutluluğu, sevinci, güzelliği hep dünya hayatında arıyorlar. Ve her seferinde
de hüsrana uğruyorlar.
Andolsun, cehennem için
cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır
bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır
bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte
bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)
Şuursuzca yaşayan insanın tek istediği bu dünyada iyi bir kariyer yapmak,
en iyi üniversiteyi bitirmek, mutlaka çocuk sahibi olup onlarla övünmek,
çocuklarını itibar sahibi üniversitelerde okutmak, yine övünecekleri bir eşe
sahip olmak, iyi bir araba, ev ve yazlık sahibi olmak... İşte bütün
hayatlarının amacı bu birkaç maddeyi elde etmek üzerine kuruluyor. Onlar derin
bir gaflet içinde, Allah’ı unutarak dünyevi amaçların peşinden koşarken ölüm de
hızla yaklaşıyor. Hesap gününe her gün bir adım daha atarak ilerliyorlar. Onlar
büyük bir iç sıkıntısıyla birlikte zorlama gülüp eğlenmeye çalışırken, sürekli
nefislerini eğlendirme peşinde koşarken, cehennem de büyük bir uğultuyla onları
bekliyor. Şeytan da bir köşeden saptırdığı insanların nasıl mahvolduğunu zevkle
seyrediyor. Dünya hayatına aldanan, Allah’ı ve ahireti unutan bu insanları
sonsuza kadar içinde kalacakları bir azap yurdu bekliyor.
Size verilen her şey,
yalnızca dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah katında olan ise, daha hayırlı
ve daha süreklidir. Yine de, akıllanmayacak mısınız? (Kassas Suresi, 60)
Bu dünya hayatı,
yalnızca bir oyun ve '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır'. Gerçekten
ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi. (Ankebut Suresi, 64)
Onlar, dinlerini bir
eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar,
bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve bizim ayetlerimizi 'yok sayarak
tanımadıkları' gibi, biz de bugün onları unutacağız. (Araf Suresi, 51)
Tüm amacı kariyer edinmek, çok iyi bir üniversiteye girmek, zengin bir
muhitte ev sahibi olmak, mallar ve çocuklar edinmek olan insanlar, Allah’ı
unutup dünyaya dalanlar işte böyle büyük bir gaflet içinde yaşıyorlar. Oysa her
geçen gün ölüme bir adım daha yaklaşıyorlar. Bir nefes alıyorlar, sonra bir
tane daha... Son alacakları nefes belki de bir saniye sonra, ama hiç bu gerçeği
akıllarına getirmiyorlar. Onlar böylesine gaflet içindeyken Allah onlara şah
damarlarından daha da yakın. Her yaptıklarını görüyor, her söylediklerini
duyuyor, her sözlerine şahit oluyor. Melekler hiç durmaksızın yaptıklarını
kitaplarına işliyorlar. Dolayısıyla insanın hayatındaki tek bir an bile
kaybolmuyor, Allah katında saklanıyor. Bu gaflet içindeki insanlar dalıp
oyalanırken, Allah’ı unutarak şuursuzca eğlenirken ölüm de hiç hissettirmeden
adım adım yaklaşıyor. Oysa insanlar bu dünyaya şuursuzca eğlenmek için değil
Allah’a kul olmak için geliyorlar.
Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve
bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu
gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz? (Enam Suresi, 32)
Tamamen şuuru kapalı dünyaya dalan insanların dışında imanlı olan, Allah’ı
fark eden, sorumluluklarının bilincinde olan insanlar da var. Bu insanlar her
olayın Allah’ın kontrolünde olduğunun farkındalar, her an kendileri için
yazılmış olan kaderlerini yaşadıklarının farkındalar. Allah sevgisinin
güzelliğini, tevekkülün ve sabrın konforunu yaşıyorlar, ibadetlerini yaparak
Allah’a yöneliyorlar. Herşeyden önemlisi bu dünyanın ne kadar gelip geçici
olduğunun bilincindeler. Asıl sonsuz hayatın ahiret olduğunu, bu dünyadan
yalnızca bir bez parçasına sarılarak yapayalnız ayrılacaklarını biliyorlar. Ve
hayatlarının her dakikasını Allah’a kulluk ederek, boş işlerden yüz çevirerek
geçiriyorlar.
İman edip salih
amellerde bulunanlar, biz onları altından ırmaklar akan, içinde ebedi
kalacakları cennetlere sokacağız. Bu, Allah'ın gerçek olan va'didir. Allah'tan
daha doğru sözlü kim vardır? (Nisa Suresi, 122)
Şimdi bu iki insan arasındaki farkı görebiliyor musunuz? Biri hayatını
derin gaflet içinde oyalanarak geçiriyor, diğeri ise her anının şuurunda
olarak, her saniyesini salih amellerle donatıyor. Şimdi emin olun bu iki insan
Allah’ın huzuruna geldiğinde salih olan da, samimiyetsiz olan da kendisini
bilecektir. Samimi olan ve Allah’a teslim olan insan defterini sağ taraftan
güvenle alırken, diğeri defterini sol taraftan alacak ve tüm hayatını nasıl bu
kadar boşa harcadığına inanılmaz bir pişmanlık duyacaktır. Tabi ki ölümden
sonra insanın üzerinden bu gafletin kalkması ona hiçbir yarar sağlamaz. Önemli
olan insanın aklını başına alıp bu gaflet perdesini üzerinden çekip atmasıdır.
Ahirette yaşanan pişmanlığın geri dönüşü yoktur. İnsan ne kadar yalvarırsa yalvarsın,
ne kadar pişman olursa olsun artık geriye dönüş mümkün değildir. Artık yıllarca
umursuzca, şımarıkça, vurdumduymaz bir şekilde Allah’ı unutarak yaşamanın
hesabını verecektir.
Onlar, dinlerini bir
eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar,
bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve bizim ayetlerimizi 'yok sayarak
tanımadıkları' gibi, biz de bugün onları unutacağız. (Araf Suresi, 51)
"Andolsun, sen
bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık.
Artık bugün görüş-gücün keskindir." (Kaf Suresi, 22)
Gaflet tüm insanları dikkatli olmadıkları ve Allah'a gönülden boyun
eğmedikleri sürece tehdit eden çok büyük bir tehlikedir. Çünkü gaflette olan ya
da gaflete sürüklenen bir kişi Kuran'da belirtilen tüm emir ve yasaklara samimi
bir şekilde uymadığını, ayrıca her an gaflete kapılabileceğini ya da
düşünmediği sürece içinde bulunduğu durumu fark edemez. Gaflette olmadığını ve
gaflete düşme ihtimalinin bulunmadığını düşünerek kendini müstağni (bu durumdan
uzak) görmek büyük bir hatadır. Çünkü müstağniyet insanın gaflet hastalığına
her an yakalanabileceğinin bir göstergesidir. Rabbimiz Kuran'da, "Hayır; gerçekten insan, azar. Kendini
müstağni gördüğünden." (Alak Suresi, 6-7) şeklinde buyurmuştur. İnsan,
ancak müstağniyetten kaçındığı zaman Kuran ayetlerini rehber edinerek kendi
durumunu tahlil edebilir, eksiklerini ve hatalarını düzelterek, ihmal ettiği
konuları telafi edebilir. Çünkü insanın sürekli gaflet içinde kalmasının ve
gafletin derinliğinin gün geçtikçe artmasının en büyük sebebi kişinin kendini
eksiksiz ve kusursuz görmesi, halinden memnun olmasıdır.
Gaflete kapılanlardan olmak, bir insanı helake sürükleyen ana sebeplerden
biridir. Gaflet içindeki insan, herşeyin yolunda olduğunu ve toz pembe bir
hayat yaşadığını zannedebilir. Herşeyin bilincinde olduğunu ve herşeyi doğru
yaptığını düşünmesi, bunun en belirgin göstergesidir. Ancak bu gaflet hali,
ahiret günü Allah'ın huzurunda sona erecektir:
"Andolsun, sen
bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık.
Artık bugün görüş-gücün keskindir." (Kaf Suresi, 22)
Artık insan, gaflet halinin hakim olduğu toz pembe dünya hayatında sürekli
yüz çevirdiği, inanmamakta direndiği gerçekleri, alenen görmeye başlayacaktır.
Daha önce kendisine haber verilen ancak hiç dikkate almadığı cehennem azabı ile
karşılaşır. O gün yok olmayı ya da dünya hayatına dönüp Allah rızasını
kazanacak şekilde yaşamayı ister. Ancak, kendisi için ebediyen cehennem halkı
arasında olmaktan ve sonsuz bir azaptan başka, 'varılıp karar kılınacak bir
yer' yoktur.
Acilen içinde bulunulan gaflet perdesini yırtıp gerçekleri düşünmeye
başlamak gerekir. Dünya asla bir oyun alanı değildir. Oyalanıp vakit
geçirilecek bir yer de değildir. Dünya çok ciddi bir yerdir. Sınav olduğumuz,
tüm yaptıklarımızın tek tek yazılıp, kayda alındığı bir imtihan ortamıdır.
Süremiz çok kısıtlıdır. Sadece bir ömür kadar. Göz açıp kapayıncaya kadar çocuk
yetişkin oluyor. Genç orta yaşlı oluyor. Ve herkesin ömrü kaderinde
belirlendiği süre ile sınırlı. Kiminin uzun kiminin kısa... Ölüm vaktinin ne
zaman gelip çatacağı kaderimizde belli ama biz bu vakti bilmiyoruz. O an gelene
kadar da Allah’ın dilemesi dışında hiçbirimiz bilemeyeceğiz. Onun için bu süre
içinde dünyanın mahiyetini tam anlamıyla kavrayıp neden dünyada olduğumuzu, bu
dünyayı nasıl yaşamamız gerektiğini, nasıl bir kişilik ve ahlak geliştirmemiz
gerektiğini acil olarak kavrayıp hayatımızı böyle geçirmemiz gerekiyor. Dünyayı
sakın oyun oyalanma, eğlence yeri sanmayın. Evet dünya çok renkli, çok
eğlenceli gibi görünüyor. Böyle görünen bir yanı gerçekten var. Ama bu onun
aldatıcı yüzüdür. Diğer tarafını çevirdiğimizde zorluk, sıkıntı, zulüm,
fakirlik, açlık, hastalık, savaş, yokluk, yaşlılık ve asla hiç kimsenin
kaçamayacağı ölüm var. Peki tüm bunları görmezden mi geleceğiz? Bana dokunmayan
yılan bin yaşasın deyip yine eğlenmeye, devam mı edeceğiz? Yoksa kendimize; “Bu
dünyada özel bir yaratılış var. Vicdanımın sesine uyayım, ruhumu kirletmeyeyim,
ölüm her an karşıma çıkabilir. Dünya benim düşündüğüm gibi sadece zevk ve
eğlence için yaratılmış bir yer değil. Burası bir sınav ortamı. Ama alıştığım
şekilde değil ancak ülfetimi kırıp baktığımda görebileceğim bir sınav yeri.
Allah beni sonsuz ahiret hayatına aldığında dünyada kendi ellerimle
hazırladığım ne ise ona uygun bir yerle karşılaşacağım. Bunu asla aklından
çıkarma” mı diyeceğiz?
İşte herkesin kendi elini vicdanına koyup bu soruya vereceği cevap onun
bundan sonraki hayatında ahireti için çok önemli adımlar atmasına vesile
olacaktır. Dünyanın sonunda ya sonsuz cennet ya da sonsuz cehennem var.
Şüphesiz kıyamet-saati,
yaklaşarak gelmektedir; bunda hiç bir kuşku yok. Ancak insanların çoğu iman
etmiyorlar. (Mümin Suresi, 59)
ÖLÜMÜ DÜŞÜNMEMEK İNSANI GAFLETE DÜŞÜRÜR
Gafletin sebeplerinden birisi doğumun varlığıdır. Her gün doğumlar ve
ölümler olur. Yeryüzünün nüfusu hiç eksilmez, hatta günden güne artar. İnsan
kendisini bu döngünün etkisine kaptırınca sanki doğumlar ölümleri telafi
ediyor, sıfırlıyor, yaşam böylece dengeleniyor gibi bir illüzyona kapılabilir.
Bu da ölüme karşı bir gaflet perdesi oluşmasına sebep olur. Oysa şu andan itibaren
hiçbir doğumun gerçekleşmeyeceği bir döneme girsek, insanların birbiri ardına
öldüğünü ve dünya nüfusunun hızla sıfıra doğru gittiğini görürüz. İşte o zaman
ölüm insana tüm dehşetiyle kendisini hissettirir. İnsan etrafındakilerin birer
birer eksildiğini görür ve kaçınılmaz sonun er geç kendisine de geleceğini
kesin olarak fark eder. Aynen ölüm hücresine kapatılmış mahkumlar gibi. Her gün
birer ikişer insanlar idama götürülür. Hücredekilerin sayısı azalır. Aradan
yıllar bile geçse, hala hayatta olanlar ertesi gün sıranın kendilerine gelip
gelmeyeceği endişesiyle yatarlar. Ölüm bir an bile akıllarından çıkmaz.
Halbuki olayın aslı da bundan farklı değildir. Yeni doğanların öleceklere
hiçbir etkisi yoktur. Bu, yalnızca psikolojik bir yanılgıdan ibarettir. Günümüzden
150 yıl önce yaşayanlardan bugün hiçbiri hayatta değildir. Kendilerinden sonra
doğanların bu kişilerin ecellerine hiçbir faydası dokunmamıştır. Çünkü dünya
bir tür durak yeridir; sürekli dolar ve boşalır.
İnsanın kendi ölüm anını bilmemesi onu gaflet içinde yaşamaya götüren
sebeplerden biridir. Çünkü, ahiretteki azabı bilen ve düşünen bir insan ne
zaman öleceğini bilse Allah'ın emirlerine karşı kayıtsız kalmaz, dünya hayatına
dalarak ahireti ve hesap vereceğini unutmaz.
Ölüm vaktinin bilinmemesi insanın dünyadaki imtihanının bir sırrıdır. Bunun
bilincinde olan mümin her an ölecekmiş gibi ahiret yurdu için hazırlık yapar.
Allah'ın tüm emir ve yasaklarını samimi bir şekilde hayatının her anında yerine
getirir.
İman etmeyen bir insan ise, Allah rızasının değil, nefsinin istekleri
doğrultusunda yaşar. Öleceğini bilir ancak ölümün ahirette ya sonsuz cehennem
ya da sonsuz cennet yurdunda bir uyanış olduğunu kavrayamaz. Ölüm gaflet
içindeki insanın zihninde sadece herşeyinden ve tüm sevdiklerinden uzaklaşarak,
ebediyen onlardan ayrılmak düşüncesinden ibarettir. Bu nedenle de sevdiklerine
tutkuyla bağlanır, ölümün konusunun geçmesinden bile rahatsız olur. Ölüm aklına
geldiğinde ise başka şeyler düşünerek unutmaya çalışır. Ölümü biraz düşünse
bunalıma gireceği ve hayatının değişeceği endişesine kapılır. Ancak, her an
hayatının sona ereceğini düşünmediği, ölüm üstünde tefekkür etmediği için,
Allah'ın emir ve yasaklarını göz ardı eder ya da erteler. İbadet etmek için
daha vakti olduğunu, yaşı ilerleyince yapacağını düşünür. Oysa ne kadar ömrü
kaldığı konusunda hiçbir fikri yoktur. Ölümün her an gelebileceğini düşünmeden
sürdürdüğü bu gaflet hali içinde Allah'ın emir ve yasaklarnı yerine getirmeye
zaman bulamadan, ölüm apansız gelip çatar. Gaflet içindeki bu insanların hep
uzak gördükleri ölümle karşılaştıkları an Kuran'da şöyle bildirilir:
O inkâr edenler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi püskürtemeyecekleri ve
hiç yardım alamayacakları zamanı bir bilselerdi. Hayır, onlara apansız gelecek
de, böylece onları şaşkına çevirecek; artık ne onu geri çevirmeye güçleri
yetecek ve ne onlara süre tanınacak. (Enbiya Suresi, 39-40)
Ayetten de açıkça anlaşıldığı gibi ölüm, mazeretleri dinlememekte ve takdir
edilen vakit hızla yaklaşmaktadır. Hiçbir şeyin ölümü engellemesi ya da
durdurması söz konusu değildir. Kuran'da bunun ifade edildiği bir ayet
şöyledir:
De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle
karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)a
döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma
Suresi, 8)
İnsan her an ölebilir, bu gerçeği unutmaya ya da bu gerçekten kaçmaya
çalışmak insanın gaflette olduğunun ya da hızla gaflet girdabına doğru
sürüklendiğinin göstergesidir. Gafletin insanı sonsuz azap yurduna götüreceği
de kesin bir gerçektir.
Şimdi tüm bunları bir de kendiniz için düşünün. Bugüne kadar
yukarıda tarif ettiğimiz çerçevede bir yaşantınız olmuş olabilir. Siz de
hayatınızın gerçek amacı üzerinde düşünmemiş, sizi yaratmış olan Allah'a karşı
sorumluluklarınızı bir kenara bırakmış, kendinizi aldatarak bir yaşam sürdürmüş
olabilirsiniz. Eğer bu durumdayken bir anda ölümle ve ardından da ebedi
pişmanlıkla karşılaşmak istemiyorsanız, burada anlatılan gerçekleri ciddi bir
şekilde düşünerek okumalısınız. Unutmayın, ölüm anında uyanmak ve gerçekleri
görmek insana fayda sağlamayacaktır. Allah bu konuda insanları kesin bir
şekilde uyarmaktadır:
Sizden birinize ölüm gelip de: "Rabbim, beni yakın bir
süreye (ecele) kadar geciktirsen ben de böylece sadaka versem ve salihlerden
olsam" demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Oysa
Allah, kendi eceli gelmiş bulunan hiçbir kimseyi kesinlikle ertelemez. Allah,
yaptıklarınızdan haberdardır. (Münafikun Suresi, 10-11)
Biraz aklı olan insanın yapması gereken, ölümden sürekli kaçmak
değil onu her an hatırda tutmaktır. Ancak bu şekilde gerçek hedefinin
bilincinde olarak hareket edebilir, nefsinin ve şeytanın kendisini bu geçici
dünya hayatı ile aldatıp oyalamasına izin vermez. İman eden her insan, ölüm
gerçeğini samimi olarak düşünerek, pişmanlığın ve tevbenin fayda etmeyeceği
hesap günü gelmeden önce Allah'ın razı olacağı bir insan olmak için daimi bir
gayret göstermelidirler.
Şu anda ölmeyeceğinizin garantisini size ne kendinizin, ne
başkasının veremeyeceğini bilen biri olarak hayatınızı bu kesin gerçeği
unutmadan düzenleyin ve Allah’ın razı olacağı bir insan olmaya çalışın.
Pişmanlığın ve tevbenin fayda etmediği o gün gelmeden evvel... Ölüm gelip
uyandırmadan gafletin derin uykusundan uyanmak gerekir. Çünkü ölüm anında
uyanmak insana hiçbir fayda sağlamayacaktır.
SİZ SAKIN İNSANLARIN KAPILDIĞI BU DERİN GAFLETE KAPILMAYIN, VE
ÖLÜMÜN YALNIZCA BİR ANLIK BİR GEÇİŞ OLDUĞUNU, ÇOK YAKIN VE KESİN BİR
GERÇEK OLDUĞUNU ANLAMAZLIKTAN GELMEYİN.
Gafletteki kişi, ölümü
uzak gördüğü gibi cennet ve cehennemi de kendinden uzak görür. Oysa ölüm ne
kadar kesin ve gerçek ise, cennet ve cehennem de o kadar kesin ve gerçektir.
Orada dünyadakinden çok daha net ve gerçek bir ortam vardır. Ve şurası çok kesin
bir gerçektir ki, dünyadaki herkes mutlaka bu iki yerden birine girecektir.
Ölümle
karşılaşmadan önce, her insan kendi durumunu samimi bir şekilde gözden
geçirmelidir. Şuuru kapatarak, insanı hayvanlardan aşağı bir canlı türüne
dönüştüren gaflet belasına karşı, samimi bir kalple Allah'a yönelmek, sürekli
Allah'ı anmak ve Rabbimizin gönderdiği Kitap olan Kuran'a tam tabi olmak
gerekir.