14 Ocak 2014 Salı

KIYAMET GÜNÜ VE AHİRETTE YAŞANACAK OLAYLAR


           SUR'A ÜFÜRÜLÜŞ
 Sur'a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür." (Kaf Suresi, 20)

Sur'a üfürülmesi, Allah'ın Kuran'da bildirdiğine göre, dünya hayatının bittiğini ve ahiretin başladığını haber veren ilk alamettir. Dünyada kaldığı süre boyunca bu büyük günde göreceklerine karşı haberdar edilen ve verecekleri hesap ile uyarılan herkes, artık kendilerine vaat edilen gerçekle karşı karşıyadırlar. Hiç beklenmedik bir anda duydukları bu ses daha önce duyulan seslere hiç benzemeyen bir sestir. İnsanlar, kendilerine verilen sürenin son bulduğunu bu işaretten anlayacaklardır. Bu ses, küfre sapanların sonsuza kadar kesintisiz olarak yaşayacakları dehşet ve yılgınlık dolu, zorlu bir günün başladığının habercisidir:

Çünkü o boruya (sur'a) üfürüldüğü zaman, İşte o gün, zorlu bir gündür; Kafirler içinse hiç kolay değildir. (Müdessir Suresi, 8-10)

Bir sabah işe giderken, veya bir gece vakti hırslarını ve beklentilerini ertesi sabaha erteleyip uyumaya hazırlanırken, birdenbire "Sur"un sesini duyan bir insanın ruh hali kuşkusuz çaresiz olacaktır. Sürdürmek istediği düzenin son dakikaları gelmiş, bildiği halde inanmayı reddettiği bu muazzam gerçek kendisini aniden yakalamıştır. Hayat boyu kendisini koruyacağını sandığı sahte güçlere sığınmış bir insan için, o an yardım isteyebileceği kimse ya da sığınabileceği hiçbir yer yoktur artık. Çünkü herkes aynı durumdadır, çaresizlik içinde başlarına geleceklere teslim olmuşlar, dünya üzerinde o zamana kadar yaşamış olan tüm insanlar Allah'ın huzurunda toplanmaya başlamışlardır:

Sur'a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp-giderler. (Yasin Suresi, 51)

Sur'un sesi bir inkarcı için "hayatı boyunca kaçıp durduğu gerçeklerle karşılaşma" demek olduğu gibi, "artık yaptıklarını telafi imkanının ortadan kalktığı anı" da ifade eder. Dünyada yapılan tüm hataların bir telafisi olabilir. Ancak herşeyin sonunun geldiğini bildiren bu ses, yapılan hataların telafisi için artık vakit kalmadığının habercisidir. O gün her kişi karşılaştığı bu gerçeğe boyun eğecektir:

Sur'a üfürüleceği gün, Allah'ın dilediği kimseler dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır ve her biri 'boyun bükmüş' olarak O'na gelmişlerdir. (Neml Suresi, 87)

Geçici bir çıkar uğruna tercih edilmiş olan dünya hayatı, Sur'un sesiyle artık son bulmaktadır. Bütün insanlar, kendilerine vaat edilenler ile karşı karşıyadır. Meydana gelen olayların gerçekliğinin insanlarda uyandırdığı sarsıntı çok büyüktür. Tüm insanlar aynı çağrıya uymakta, geri dönüşü olmayan gerçekle karşılaştıklarının farkına varmaktadırlar. Dünya hayatında en çok övündüğü, soy ağaçlarını hazırladığı, şecerelerini çıkardığı ataları, akrabaları ve çocuklarıyla olan bağları artık kopmuştur:

Böylece Sur'a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar yoktur ve soruşturmazlar da. (Mü'minun Suresi, 101)

        KIYAMET ANINDA YERYÜZÜNDE ŞİDDETLİ SARSINTILAR OLACAKTIR

Kıyamet günü her canlının duyabileceği Sur'un sesini, kulakları patlatan bir gürültü izler ve yeryüzü daha önce eşi benzeri görülmemiş bir sarsıntıya tutulur. Dev boyutlardaki dağlar, ağaçlar, gökdelenler, binalar kısaca yeryüzünün her noktası aynı anda sarsılmaya başlar. Bundan önce hiç rastlanmamış bu sarsıntı karşısında insanlar büyük bir paniğe kapılırlar. En korkunç olan ise bu sarsıntıdan kaçacak ya da sığınıp kurtulabilecek hiçbir yerin olmamasıdır. Çünkü bu sarsıntı daha önce insanların görmüş oldukları ve yalnızca belli bir bölge ya da şehirde meydana gelen, saniyelerle hesap edilen depremlerin bir benzeri değildir. Bu kez yaşanan, hiçbir kaçışın olmadığı, aynı anda dünyanın dört bir yanında başlayan ve dünyayı yerle bir edecek olan bir sarsıntıdır. Dünyayı yerle bir edinceye kadar da son bulmayacaktır:

O sarsıntının sarsacağı gün, Arkasından onu diğer bir sarsıntı izleyecek. O gün yürekler (dehşet içinde) hoplayacak. Gözler zillet içinde düşecek. (Nazi'at Suresi, 6-9)

Kıyamet günü karşılaşılacak olan sarsıntı ne şiddet, ne meydana gelen sonuç ne de kapsam olarak daha önce dünyada yaşanan depremlere benzemeyecektir ve herşeyden önemlisi geride değil enkaz, tek bir yaşam belirtisi dahi bırakmayacaktır. İnsanların hepsi Sur'un üfürülüşü ile anlayacaklardır ki, bu sarsıntılar daha önce yaşadıklarının bir benzeri değildir; hiçbir şekilde kaçıp kurtulma ihtimali yoktur. Kuşkusuz insanlar, kıyamet saatine dair herşey gibi, meydana gelecek ve kaçış imkanı olmayacak bu sarsıntılar için de uyarılmışlardır. Bir ayette şöyle denir:

Ey insanlar, Rabbinizden korkup-sakının, çünkü kıyamet saatinin sarsıntısı büyük bir şeydir. (Hac Suresi, 1)

Kuran'da o gün yeryüzünün yerle bir olacağı şöyle bildirilmiştir:

Hayır; yer, parça parça yıkılıp darmadağın olduğu, Rabbin(in buyruğu) geldiği ve melekler dizi dizi durduğu zaman; O gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? (Fecr Suresi, 21-23)

O gün insanların bundan önce güvenle üzerinde gezindikleri yer ayaklarının altından kayar. Türlü bahanelerle Allah'ı inkar için çaba göstermiş ve ne yapması gerektiğini bildiği halde ibadet etmekten kaçmış olan her kişi, sonunda Allah'tan başka sığınılabilecek bir güç olmadığını çok iyi anlar. Ama artık kendileri için ne geriye dönüş, ne yaptıklarını telafi imkanı vardır.


  YER AĞIRLIKLARINI DIŞA ATIP, ÇIKARIR

Yer, ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı, Ve insan: "Buna ne oluyor?" dediği zaman; O gün (yer), haberlerini anlatacaktır. Çünkü senin Rabbin, ona vahyetmiştir." (Zelzele Suresi, 2-5)

Kuran ayetlerindeki tariflere göre "yerin ağırlıklarını dışa atması" ifadesiyle o gün yerin altında bulunan pek çok şeyle birlikte, çekirdekte bulunan magmanın da tamamıyle yerin üstüne çıkacağı işaret edilmektedir. Yeryüzünün tümünde meydana gelen şiddetli sarsıntılar ve yerin tüm katmanlarının kırılması böyle bir şeyin kolaylıkla gerçekleşebilmesi için gereken altyapıyı oluşturacaktır. Yani kıyamet gününde şiddetli depremler yerin altını üstüne getirecek, insanlar başlarına çöken dağlardan, dev binalardan kurtulmaya çalışırken yerdeki çatlaklardan fışkıran lavlar her yanı saracak, bu da insanların ölümden hiçbir şekilde kaçışlarının olmadığını bir kere daha anlamalarına sebep olacaktır. Felaketleri felaketler izleyecek, birinden kurtulmaya çalışan, bir diğeri ile karşılaşacaktır.
O gün yeryüzü Allah'a karşı boyun eğmiştir. Bu durum Kuran ayetleri ile bildirilmektedir:

Yer, düzlendiği, içinde olanları dışa atıp boşaldığı, Ve 'kendi yaratılışına uygun Rabbine boyun eğdiği zaman. (İnşikak Suresi, 3-5)

 Artık nihai gün gelmiştir. İnsanlara verilen süre dolmuş ve herşey son bulmuştur. Bu günden kurtulabilecek hiçbir canlı yoktur. Tüm olaylar sona erdiğinde yeryüzünde tek bir tohum, tek bir bitki, tek bir mikroorganizma kalmayacak, tüm yaşam dünya ile birlikte tamamen yokolacaktır.
O gün yerin dışarı atacağı ağırlık, yalnızca magma katmanı değildir. Magma hem mantonun içindeki hem de mantoyla kabuk arasındaki ısı ve madde alışverişlerinin başlıca taşıyıcısıdır. Yani muhtemelen magma ile birlikte taşınan yerin altındaki birçok madde, yüksek bir sıcaklıkla birlikte yerin yüzeyine çıkacaktır. Bu da yeryüzünün görülmedik bir şekilde ısınmasına neden olacaktır. Gerçekleşen olaylar sonucunda, yerin altında bulunan petrol, kömür gibi madenlerle birlikte tüm fosiller ve cesetler, tüm kalıntılar, kısaca yerin altında bulunan canlı cansız herşey dışarı atılacaktır. Kısaca yerin altı üstüne gelecektir.
 Yine yeraltı suları, sarsıntının şiddetiyle kırılan yerin katmanlarından dışarı fışkıracaktır. Basınçlı suyun etkisi ise oldukça şiddetlidir. Hem fışkırmanın başladığı bölgede önemli hasarlar meydana gelecek hem de yaşamı olumsuz etkileyen bir su tabakası yeryüzüne yayılacaktır.

 
     DAĞLARIN DURUMU

Dağlar, kökünden sökülüp savurulduğu zaman... (Mürselat Suresi, 10)

 Kıyamet günü yaşanacak sarsıntı Allah'ın dilemesi dışında - dünyada o güne kadar eşi benzeri asla gerçekleşmemiş şiddette bir sarsıntıdır. Bu sarsıntı, birer kazık gibi yerleşerek yeryüzünü şiddetli depremlere karşı koruyan dağların dahi dayanamayacağı kadar büyüktür. Yeryüzündeki en sağlam yapılar olan ve sarsılmaz sıfatını taşıyan dağlar yerlerinden oynatılıp, altındaki toprakla birlikte kaymaya başlar. Kuran'da o gün dağların hareketlenişini anlatan bazı ayetler şu şekildedir:

Ve dağlar (yerlerinden oynatan) bir yürüyüşle yürür. (Tur Suresi,10)
Dağlar yürütülmüş, artık bir serap oluvermiştir. (Nebe Suresi, 20)
Dağları yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak (dümdüz olmuş) görürsün; onları bir arada toplamışız da, içlerinden hiçbirini dışarda bırakmamışızdır. (Kehf Suresi, 47)

Yeryüzünün büyük bir bölümü dağlarla kaplıdır ve bunların aynı anda yerlerinden sökülerek hareket etmesi, böylesine dev boyutlardaki kara parçalarının yerin üzerinde kızak gibi kayıp biraraya toplanması ve yerin dümdüz bir hale gelmesi elbette insanın görebileceği en ürkütücü manzaralardan birisi olacaktır. Böyle bir anı insanın gözünde canlandırabilmesi oldukça zordur.
 Düşünün ki insanların zirvesine erişmekte zorlandıkları ve yerinden oynamaz diye düşündükleri Himalayalar, Alpler, Toroslar bir anda sarsılmaya ve yerlerinden oynamaya başlayacaklardır. Binlerce metre yükseklikteki dağlar ve bu dağların yamaçlarına kurulmuş olan şehirler bir anda yerle bir olacaktır.
 Sağlam olan ve insanın karşısında aciz kaldığı dağlar kıyamet günü toz haline gelirler. Bu olay o gün yaşananların şiddetini anlayabilmemiz açısından çok etkili bir örnektir. Dünyada bulunan tüm dağların aynı anda kum yığını haline gelmesi, o heybetli yapıların bir anda çökmesi dehşet verici bir durumdur. Ayrıca Allah'ın sonsuz gücünü anlayabilmek ve kadrini takdir edebilmek açısından da çok önemlidir. Kuran'da dağların kıyamet gününde alacağı şekil şöyle anlatılır:

(Öyle) Bir gün ki, yeryüzü ve dağlar titremeye-tutulur ve dağlar göçüveren bir kum yığını olur. (Müzemmil Suresi, 14)

Yine Kuran'da o güne ait olarak verilen bir bilgi de, dağların parçalanarak çökmesinden sonra yeryüzünün hiçbir tümseği olmayan bir düzlüğe dönüşeceği şeklindedir:

Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki: "Benim Rabbim, onları darmadağın edip savuracak. Yerlerini bomboş, çırçıplak bırakacaktır. Orada ne bir eğrilik göreceksin, ne de bir tümsek. (Taha Suresi, 105-107)

Şu an dışarıya baktığımızda bizlere oldukça aşina gelen engebeli görüntü, o gün tamamen düz bir hat haline gelecektir. Uçsuz bucaksız bir düzlük üzerinde insanların tümü biraraya toplanacaktır. Allah bu gerçeği şöyle vurgular:

Dağları yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak (dümdüz olmuş) görürsün; onları bir arada toplamışız da, içlerinden hiçbirini dışarda bırakmamışızdır. (Kehf Suresi, 47)

O gün dağlar, üzerlerindeki bitkiler, çiçekler, tüm yeşillikler ve içlerinde barındırdıkları renk renk madenler, farklı tür ve renklerdeki topraklarla birlikte etrafa saçılacaktır. Toz duman olan dağlar, tüm ihtişamlarıyla parçalanıp, dağılacaktır. Bu renk cümbüşü ayetlerde "renkli yünlere" benzetilmektedir:

Ve dağların 'etrafa saçılmış' renkli yünler gibi olacakları (gün). (Kaari'a Suresi, 5)
Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak. (Mearic Suresi, 9)

O gün var olan herşey yok olmakta, yeryüzü ve dağlar hep birlikte yerlerinden oynatılıp kaldırılmaktadır. Ne sığınılabilecek bir yer, ne dayanılabilecek bir güç, ne de alınabilecek bir tedbir vardır:

Yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından tek bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman. İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet) artık vuku bulmuş (gerçekleşmiş)tur. (Hakka Suresi, 14-15)

            DENİZLERİN DURUMU

 Kabarıp, tutuşan denize, şüphesiz senin Rabbinin azabı kesin olarak gerçekleşecektir. (Tur Suresi, 6-7)

             Dağların renkli yünler gibi dağılıp parçalandığı, yerin tüm ağırlıklarını dışarıya attığı kıyamet günü denizlerde meydana gelen olaylar da Allah'ın sonsuz büyüklüğünü bir kez daha gözler önüne sermektedir. Kuran'da bildirildiğine göre o gün denizler yanacak ve fışkırıp taşacaktır.


          DENİZLERİN YANMASI

Yeryüzündeki bütün denizler alevler içinde kalacak, önüne geçilemeyecek bir ateş ve alev topluluğu insanlara yönelecektir. O gün, Kuran'ın ifadesiyle "denizlerin tutuşturulduğu zaman"dır. (Tekvir Suresi, 6) Yaşanan olaylar sonucu karada olduğu gibi denizde de yaşam son bulacaktır. Normal şartlarda serinlik ve rahatlık hissi veren, üzerinde ulaşımın sağlandığı, içinden rızık temin edilen denizler bir anda etrafa müthiş bir sıcaklık yayacaktır. Denizlerde dev dalgalar yerine alev bulutları yer alacak, havadaki duman oksijeni büyük oranda tüketecektir. Uçsuz bucaksız denizlerin alev alev yanan ve şiddetle fokurdayan görüntüsü, dünyanın geniş bir alanına hakim olacak ve pek çok felaketi de beraberinde getirecektir.


      DENİZLERİN TAŞMASI

Kuran'da kıyamet günü gerçekleşeceği bildirilen olaylardan biri de "denizlerin taşmasıdır." (İnfitar Suresi, 3) O gün Allah'ın dilemesi ile karadan gelecek olan felaketlere denizlerden gelenler de eklenecektir. Kıyamet gününde yerin üstünde olduğu gibi denizlerin altında da sarsılmayan hiçbir yer kalmayacaktır. Bu durumda denizlerin altında meydana gelen şiddetli sarsıntılarla birlikte denizler de taşacak ve o ana dek bilinen dalgalarla kıyas olmayacak şekilde tüm yeryüzüne etki edecektir.


                                                                                                                     GÖKYÜZÜNÜN DURUMU

Kıyametle birlikte gelen yıkım ve dehşet yalnızca yerde gerçekleşecek olaylarla sınırlı değildir. O gün insanın bildiği, alıştığı ve sonsuza dek varlığını sürdüreceğini sandığı tüm varlıklar ve düzenler bozulmaya uğrarlar. O gün dünya tarihi boyunca kapsamı anlaşılamamış, sırlarına son yüzyılda ulaşılabilmiş, akıllara durgunluk veren büyüklükteki gök cisimleri ve uzay için de ölüm vakti gelmiştir. Gökyüzü, ay, güneş, yıldızlar ve gezegenler de o gün parçalanıp, yok olurlar:

Şüphesiz, size vaat edilen gerçekleşecektir. Yıldızlar 'örtülüp (ışıkları) silindiği' zaman, Gök yarıldığı zaman... (Mürselat Suresi, 7-9)

Allah, var olan herşey için olduğu gibi gökyüzündeki bu muazzam dünya için de görülmemiş bir son hazırlamıştır. O gün, gök tüm işlevlerini kaybeder. Artık onun da, Allah katında belli olan eceli gelmiştir. Allah kıyamet günü göklerde meydana gelecek olayları şöyle bildirir:

"O gün gök, sarsılıp çalkalanır." (Tur Suresi, 9)
"Bu nedenle gök bile yarılıp-çatlamıştır; (artık) O'nun va'di gerçekleştirilip-yerine getirilmiştir." (Müzemmil Suresi, 18)
"Gök yarılıp-çatlamıştır; artık o gün, 'sarkmış-za'fa uğramıştır." (Hakka Suresi, 16)

Kuran'da o gün "gökyüzünün erimiş maden gibi" olacağı bildirilir. (Mearic Suresi, 8) Atmosfer o gün erir ve akkor haline gelerek yanmaya başlar. İnsanlar masmavi görmeye alışık oldukları gökyüzünü, o gün kızıl olarak görürler. Gökyüzü yarılıp erimiş, adeta yağ gibi olmuştur. O gün "gögün yarılıp yağ gibi erimiş olarak kıpkırmızı bir gül olduğu zaman"dır. (Rahman Suresi, 37)


         YILDIZLARIN, GÜNEŞ'İN VE AY'IN DURUMLARI

Kıyamet günü geldiğinde var olan herşey gibi gök de çatlayıp yarılacak ve tüm işlevlerini kaybederek, Kuran'da belirtildiği gibi eriyerek akacaktır. Kuran'da Tekvir Suresinin ilk ayetinde kıyamet gününden bahsederken, "Güneş köreltildiği zaman" ifadesi kullanılmaktadır. Bu ifadeden güneş ışığının dünyaya artık hiçbir fayda sağlamayacağı anlaşılır.
Kıyamet günü dünyaya aydınlık veren güneş ve dolayısıyla ay kararacaktır. O gün, dünyaya ışık gelmemesinin tek sebebi atmosferin yok olması değildir. Çünkü Kuran'da bildirildiği gibi o gün yalnızca gökler, yer ve ikisi arasında olanların yok olduğu bir gün değildir. Tüm evrenin yokoluş günüdür. Tüm gezegenler, yıldızlar, güneş ve ay yörüngelerinden çıkacak, yıldızlar yokolacak, gökcisimleri birer birer ölecektir.
O gün insanların hep erişilmez, görkemli ve gizemli gördükleri yıldızların da ölüm günüdür. Her biri nizam ve denge ile döndükleri yörüngelerinden çıkarak, dağılıp yayılacaklardır. (İnfitar Suresi, 2)
Her saniye enerji üreten bu yıldızlar kıyamet günü geldiğinde artık güçlerini yitirip yokolurlar. Kuran'da kıyamet gününde yıldızların durumu şu şekilde anlatılır:

Yıldızlar, bulanıklaşıp-döküldüğü zaman. (Tekvir Suresi, 2)
Yıldızlar 'örtülüp (ışıkları) silindiği' zaman. (Mürselat Suresi, 8)

İnsanların o günkü çaresizliği bir ayette şöyle anlatılır:

Ay karardığı, Güneş ve ay birleştirildiği zaman; İnsan o gün: 'Kaçış nereye?' der. Hayır, sığınacak herhangi bir yer yok. O gün, 'sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstakar)' yalnızca Rabbi'nin katıdır. İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir. (Kıyamet Suresi, 8-13)


                                                                             
 KIYAMET GÜNÜ İNSANLAR ŞİDDETLİ KORKU YAŞAYACAKLARDIR

 Kuşkusuz kıyametin vuku bulacağı gün, inanmayanlar için zorlu bir gündür:

Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün; Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak. (Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz. Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; Kendi eşini ve kardeşini, Ve onu barındıran aşiretini de; Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa. (Mearic Suresi, 8-14)
Göğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün; İşte o gün, gerçek mülk, Rahman (olan Allah)ındır. İnkar edenler için oldukça zorlu bir gündür. (Furkan Suresi, 25-26)

Henüz bebeklik çağında olan çocuklar bile o gün aileleri tarafından terkedilir. Kuran'da o zorlu günde yaşanacak olayların paniğiyle kadınların emzirdikleri çocukları dahi unuttukları bildirilmiştir. İnsanlar hiç beklemedikleri ve daha önce eşini benzerini görmedikleri bu olaylar karşısında ne yapacaklarını şaşırırlar. Korku öylesine ani ve şiddetli bir şekilde gelmiştir ki, hamile kadınlar bu şokun etkisiyle çocuklarını düşürürler:

Onu gördüğünüz gün, her emzikli kendi emzirdiğini unutup geçecek ve her gebe kendi yükünü düşürecektir. (Hac Suresi, 2)

Hamile kadınların kıyamet günü çocuklarını düşürmesi, korkunun şiddetinden vücut fonksiyonlarının bozulacağını göstermektedir. Kıyametin korkunç bir bela olduğu ayette şöyle bildirilir:

Yakında o toplum bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır. Daha doğrusu onlara va'dedilen (asıl azap) (kıyamet) saatidir. O saat, 'KURTULUŞ OLMAYAN DAHA KORKUNÇ BİR BELA' VE DAHA ACIDIR. (Kamer Suresi, 45-46)

Bir başka ayette ise o gün insanlar arasında hiçbir bağ; ne soy, ne akrabalık, ne de arkadaşlık bağları kalmadığı bildirilir:

Kişi o gün, kendi kardeşinden kaçar; annesinden ve babasından, eşinden ve çocuklarından. O gün, onlardan her birisinin kendine yetecek bir işi vardır. (Abese Suresi, 34-37)

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

Şu yedi şey gelmeden faydalı amel etmekte acele edin:
1- (Allah’ı) Unutturan fakirlik,
2- Azdıran zenginlik,
3- Sağlığı bozan hastalık,
4- Bunaklık veren ihtiyarlık,
5- Ani ölüm,
6- Deccal,
7- Kıyamet ki, hepsinden daha dehşetlidir. (Tirmizi, Hakim)


      İNSANLAR SARHOŞ GİBİDİR

       Karşılaştıkları olaylardan dolayı şiddetli bir korku, panik ve şaşkınlık içinde kontrolden çıkmışlardır:
...İnsanları da sarhoş olmuş görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir. Ancak Allah'ın azabı pek şiddetlidir. (Hac Suresi, 2)

İnsanın şiddetli korku anında vücudunda meydana gelen değişiklikler ve kontrolsüz hareketleri ile sarhoş insanların tavırları birbirine çok benzer. Şiddetli bir korku anında baş dönmesi, ağlama görülür, görüntü bulanıklaşabilir. Vücudun kontrolü kaybolur. Şuursuzca hareketler yapılır, sözler söylenir. O gün sarhoş gibi olan insanlar kontrolsüz tavırlar sergileyerek oradan oraya koşmaya başlarlar. Kuran'da yapılan "İnsanların, 'her yana dağılmış' pervaneler gibi olacakları gün..." (Yunus Suresi, 4) benzetmesi, insanların bu durumlarını açıklamaktadır.

                                                                               
  GÖZLERDEKİ DEHŞET İFADESİ

Gerçek olan va'd yaklaşmıştır, işte o zaman, inkar edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak: "Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik" (diyecekler). (Enbiya Suresi, 97)

Göz, insanın yaşadığı korkunun şiddetini ilk ele veren organdır. Ayette geçen "gözlerin yuvalarından fırlaması" benzetmesi, insanın yaşadığı korkunun şiddetini anlatır. Bu anda insanların göz bebekleri büyür, beyazı ortaya çıkar, donuklaşmaya başlar. Kıyametin gerçekleşeceği an insanlar bu korkuyu yaşayacaktır. Bu tüyler ürpertici olaylar karşısında kimsenin yapacak bir şeyi, başlarına gelenleri önlemek için getirecek çözümleri yoktur. Sadece korku duyarlar. Ayetteki benzetme bu korkuyu açıklıkla izah etmektedir.

     ÇOCUKLARIN SAÇLARININ BEYAZLAŞMASI
 Eğer inkar edecek olursanız, çocukların saçlarını ağartan bir günde kendinizi nasıl koruyacaksınız? (Müzemmil Suresi, 17)

Kıyamet gününün korkusu küçük çocukları da saracaktır. O günün gerçek mahiyetini bilmeyen, bunun sonsuz azabın ilk günü olduğunun bilincinde olmayan çocuklarda yetişkinlerden farklı bir korku vardır. İnsanlar geçici dünya hayatı boyunca yaptıkları ahlaksızlıkların pişmanlığı içindedirler. Çocuklar ne olduğunu dahi kavrayacak bir bilinçte değildirler. Buna rağmen gördükleri olayların şiddetinden dolayı saçları bembeyaz olur. Böyle bir fiziksel değişim, o zorlu günün büyüklüğünü anlamak açısından oldukça önemlidir. Çünkü o güne kadar dünyada çok çeşitli felaketler yaşanmıştır. Ama bu felaketlerin hiçbiri kıyamet günü meydana gelecek olaylarla kıyaslandığında çocukların saçlarını ağartacak kadar şiddetli değildir. Çocuklar kıyametin dehşetini sonuna kadar yaşamayacak ve Allah bu dehşeti sonuna kadar yaşamamaları için onların canını alacaktır.

        HAYVANLARIN DURUMU
 Gözünüzde vahşi hayvanları canlandırmaya çalışın, kaplanlar, aslanlar, kurt, çakal, ayı... Ancak kafes arkasındayken biraraya gelebilen bu hayvanlar, kıyamet günü meydana gelen olayların etkisi ile artık birbirleri ile mücadele etmeyi bırakacak ve biraraya toplanacaklardır. Binlerce vahşi hayvanın meydana getirdiği bu görüntünün ürkütücülüğü ise çok açıktır.
Bu ürkütücü tablo şöyle anlatılmaktadır:

Güneş, köreltildiği zaman,
Yıldızlar, bulanıklaşıp-döküldüğü zaman,
Dağlar, yürütüldüğü zaman,
Gebe develer, kendi başına terkedildiği zaman,
Vahşi-hayvanlar, toplandığı zaman,
Denizler, tutuşturulduğu zaman,
Nefisler, birleştiği zaman,
Ve 'diri diri toprağa gömülen kızcağıza' sorulduğu zaman:
"Hangi suçtan dolayı öldürüldü?"
Sahifeler (amel defterleri) açıldığı zaman,
Gök, sıyrılıp-yüzüldüğü zaman
Cehennem ateşi çılgınca kızıştırıldığı zaman,
Cennet de yakınlaştırıldığı zaman,
(Artık her) Nefis, neyi hazırladığını bilip-öğrenmiştir. (Tekvir Suresi, 1-14)





                                                                                                                                                                    AHİRET HAYATI


  SUR'A İKİNCİ ÜFÜRÜLÜŞ VE DİN (DİRİLİŞ) GÜNÜ

Kendilerine ilim ve iman verilenler ise, dediler ki: "Andolsun, siz Allah'ın Kitabında (yazılı süre boyunca) diriliş gününe kadar yaşadınız; işte bu dirilme günüdür. Ancak siz bilmiyordunuz." Artık o gün, zulmedenlerin ne mazeretleri bir yarar sağlayacak, ne (Allah'tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecektir. (Rum Suresi, 56-57)

Kıyamet gününün ardından insanlar, kendilerine daha önce kıyamet vaktinin geldiğini haber vermiş olan Sur'un sesini bir kez daha duyacaklardır. Artık bu an, insanların kabirlerinden dışarı çıkarak, yeniden diriltildikleri andır. İnsanların tümü, sonsuzluğu karşılamak için ayağa kalkmış, beklemektedirler:

Sur'a üfürüldü; böylece Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış durumda gözetliyorlar. (Zümer Suresi, 68)



   İNSANLAR KABİRLERİNDEN ÇIKACAKLARDIR

Sur'a üfürüldü; böylece Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış durumda gözetliyorlar." (Zümer Suresi, 68)

Ayette bildirildiği gibi, Kıyamet gününün tüm yıkımının ardından, Sur sesi ikinci kez duyulur. Bu ikinci ses ile kabirlerde olanlar deşilip, dışa atılır. O gün Rabbinin emrine karşı direnebilecek ya da bu emri yavaşlatabilecek hiçbir insan yoktur. O gün toprağın altında olan insan, dünya hayatı boyunca sık sık duyduğu, fakat inkar ettiği dirilişi karşısında bulur ve topraktan canlı olarak çıkar. Kuran'da bu anı anlatan ayetlerden bir tanesi şu şekildedir:

Göğün ve yerin O'nun emriyle durması da, O'nun ayetlerindendir. Sonra sizi yerden (toprağın altından) bir (kere) çağırma ile çağırdığı zaman, hemencecik siz (bir de bakarsınız ki) çıkarılmışsınız. (Rum Suresi, 25)

Sur'a ikinci kez üflenmesiyle birlikte, dünyanın başlangıcından beri yaşamış olan tüm insanlar dirilmiş olacaktır. Dünya hayatları boyunca Allah'ın kendilerini çağırdığı hak dini yalanlayan ve ölümün bir son, bir yokoluş olduğunu savunan inkarcılar, hiç beklemedikleri bir anda topraktan kendilerini çağıran bu sesle büyük bir dehşete kapılırlar. Henüz amel defterleri kendilerine verilmediği ve başlarına gelecekleri tam olarak yaşamadıkları halde inkarcılar "eyvah" diyerek bulundukları yerden kalkarlar, bu karşılaştıkları gün dünya hayatı boyunca aslında bilgisine sahip oldukları bir gündür. Kuran'da bu insanların yaşadıkları korku anı şu şekilde anlatılır:

Demişlerdir ki : "Eyvahlar bize, uykuya bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip kaldırdı? Bu Rahman olan (Allah)'ın vaadettiğidir, (demek ki) gönderilen elçiler de doğru söylemiş." (Yasin Suresi, 52)

Artık kendilerini diriltenin Allah olduğunu, dünya hayatı boyunca kendilerine yapılan uyarıların gerçek olduğunu idrak etmişler, ama geç kalmışlardır. Dünyaya geri dönüp işledikleri hataları telafi etmek, elçilere uymak, dini yaşamak gibi bir imkanları yoktur. Çaresizce başlarına gelecekleri beklemeye başlayacaklardır.


 İNSANLARIN KABİRDEN ÇIKMASI ADETA ÇEKİRGELERİN YAYILMASI GİBİDİR

Kuran'da verilen her örnek, anlatılmak istenen durumu en özlü ve en güzel şekilde tasvir eder. Bu sebeple, Kuran'da ayetlerin her birinin "doruğunda olgunlaşmış hikmet" (Kamer Suresi, 5) olduğu bildirilir. Kuran'da yapılan her tarif işte bu nedenle kıyamet günü meydana gelecek ortamı ve insanların durumlarını gözümüzde canlandırmamıza imkan sağlamaktadır.
Örneğin Kamer Suresi'nde din günü topraktan çıkan insanlar, çekirge sürülerine benzetilmektedir:

Gözleri 'zillet ve dehşetten düşmüş olarak', sanki 'yayılan' çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar. (Kamer Suresi, 7)

Elbette Allah'ın yaptığı bu benzetme diğer ayetlerde de olduğu gibi o anın gözlerde canlandırılabilmesi için en güzel benzetmelerden biridir. Zira çekirgelerin yayılışları, dünyadaki tüm hayvanlarınkinden daha farklıdır. Milyarlarca çekirge bir araya gelerek km.'lerce uzunlukta ve genişlikte, kapkara bir yağmur bulutu görüntüsü oluştururlar. Ayetlerden anladığımız kadarıyla insanların topraktan çıkışı da bu şekilde olacaktır. Sur'un sesini duyan milyarlarca insan aynı çekirgeler gibi, bir anda toprağın üstünde belirecek, hep birlikte çağırıcının sesine doğru koşmaya başlayacaklardır. İnsanların kendilerini çağıran sesi duyar duymaz topraktan çıkacakları Kuran’da şu şekilde anlatılır:

"Göğün ve yerin O'nun emriyle durması da, O'nun ayetlerindendir. Sonra sizi yerden bir (kere) çağırma ile çağırdığı zaman, hemencecik siz (bir de bakarsınız ki) çıkarılmışsınız." (Rum Suresi, 25)

  
  BİR ÇAĞIRICIYA DOĞRU YÖNELİRLER

O gün, kendisinden sapma imkanı olamayan çağırıcıya uyacaklar. Rahman (olan Allah)'a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin. (Taha Suresi, 108)

İnsanlar toprağın altından çıktıklarında kendilerini çağıran sese doğru gitmeye başlarlar. Bu gidiş çağrıldıkları yere ulaşana dek sürer. Bu çağrı daha önce benzerlerine rastlanmış bir çağrı değildir. Müminlerin güven ve huzurlu gelişlerinin aksine, inkarcılar toplanma yerine alacakları karşılığı hissetmişçesine, o günün "zorlu bir gün" olduğunu ikrar ederek gelirler. (Kamer Suresi, 8) Artık toplanma zamanıdır. Bunu geri çevirebilmek için yapabilecekleri hiçbir şey yoktur. Binlerce senedir yaşamış olan insanların tümü biraraya toplanacaktır. Bu büyük kalabalık Allah'a boyun eğmiş olarak şaşkınlık içinde hızla hareket etmekte, hesaba çekilmeyi ve kendilerine gelecek azapları beklemektedirler. Ne kaçış, ne geri dönüş mümkün değildir:

Kabirlerinden koşarcasına çıkarılacakları gün, sanki onlar dikili birşeye yönelmiş gibidirler. Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük' yüzlerini de bir zillet kaplamış; işte bu, kendilerine vadedilmekte olan (kıyamet ve azab) günüdür. (Mearic Suresi, 43-44)

Dünyada Allah'ın sınırlarını tanımayan, O'na itaat etmeyen ve büyüklenen inkarcılar, artık çok itaatli ve boyun eğicidirler. Ne olup bittiğini sorgulamadan, kayıtsız şartsız şekilde çağrıcıya icabet ederler. Kendi iradeleri ile hareket etmeleri mümkün değildir. Allah'a teslim olmuş, isteseler de istemeseler de O'nun vereceği hükme boyun bükmüşlerdir. Çünkü artık nefisleri için yaşadıkları, içindeyken ahireti hiç düşünmedikleri dünya hayatı son bulmuştur. Allah'ın karşısında ne kadar aciz olduklarını ve Allah'ın azabının şiddetini ve gerçekliğini açıkça anlamışlardır. O gün, "o çağırıcının 'ne tanınmış, ne görülmüş' bir şeye çağıracağı gün"dür. (Kamer Suresi, 6)


       BAŞLARI HAVADA, TEK BİR YERE DOĞRU KOŞARLAR

O gün inkarcılar başları havada, gözleri tek bir noktaya çevrilmiş, hipnoz olmuş gibi koşarlar. Sadece Allah'ın istediği şekilde hareket edip, çağrının yapıldığı yöne doğru yönelmişlerdir. Dünyada inkar içinde olanlar dehşet ve şaşkınlık içinde koşarlarken, ne kendilerine ne de başkalarına bakabilirler. Allah, inkar edenlerin o anki durumlarını şöyle tarif eder:

(Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir. Başlarını dikerek koşarlar, gözleri kendilerine dönüp-çevrilmez. Kalbleri (sanki) bomboştur. (İbrahim Suresi, 42-43)
Şimdi inkar edenlere ne oluyor ki, boyunlarını sana uzatıp koşuyorlar. Sağ yandan ve sol yandan bölükler halinde. Onlardan her biri, nimetlerle donatılmış cennete gireceğini mi umuyor (tamah ediyor)? (Mearic Suresi, 36-38)

İnkarcılar kendilerini kurtarabilmek için bir girişimde bulunamazlar, bu akıllarına dahi gelmez. Kalpleri bomboştur, kendi sonlarının farkındadırlar. İnsanların hesap vermek üzere kabirlerinden fırlayarak koşmaları, Allah'ın huzurunda bir düzen içinde toplanmalarıyla son bulur. Allah Kuran'da inkarcılara bu buluşma vaktiyle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

Onlar senin Rabbine, sıra sıra sunulmuşlardır. Andolsun, siz ilk defa yarattığımız gibi bize gelmiş oldunuz. Hayır, siz bizim size bir kavuşma zamanı tespit etmediğimizi sanmıştınız değil mi? (Kehf Suresi, 48)

Bu insanların oldukça büyük bir çoğunluğu, böyle bir buluşma vaktinin geleceğine asla inanmıyorlardı. Oysa kendilerini her yandan kuşatan o büyük gün gerçekleşmiştir. Artık çaresizdirler.

                                                                   
HESAP GÜNÜNDE İNSANLAR TOPLANIP SORGULANACAKTIR

Kuran'da, insan yaşamının gerçek anlamı şöyle açıklanmaktadır:

Ey insan, gerçekten sen, hiç durmaksızın Rabbine doğru bir çaba harcayıp durmaktasın; sonunda O'na varacaksın. (İnşikak Suresi, 6)

İnsan hayatı boyunca ne yaparsa yapsın harcadığı bütün çabaların sonucunda ulaşacağı son nokta Allah'ın huzuruna çıkacağı andır. Bu an, O'na hesap vereceği mahşer günüdür. Dünyadaki yaşamımızda geçen her gün bizi o mahşer gününe biraz daha yakınlaştırır. Geçen her saat, her dakika, hatta her saniye ölüme, yeniden dirilişe ve hesaba doğru atılmış yeni bir adımdır. Bu ilerleyişi durdurmanın ya da geri çevirmenin yolu yoktur. Tüm insanlar bu yolu izleyeceklerdir.
O an geldiğinde artık herşey sonuca ulaşır. Bu safhadan sonra geri dönüş veya telafi imkanı da yoktur. Artık verilen süre dolmuş, hesap anı gelmiştir. İnsanın dünya hayatı boyunca işte, evde, okulda, eğlencede, her nerede olursa olsun tüm yaptıklarına Allah şahittir.
Hesap gününde herkes tek başına sorgulanacaktır. Hesabın ilk aşamasında insana dünya hayatı boyunca yaptığı herşey, hiçbir şey eksik tutulmadan gösterilecektir. “…bir hardal tanesi ağırlığında olsa, (bu) ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir. Şüphesiz Allah, latif olandır, (herşeyden) haberdardır.” (Lokman Suresi, 16) ayetinde de bildirildiği üzere insanın yaptığı hiçbir şey gizli kalmayacaktır.
İnsanlar hesap için biraraya toplanacak ve birbirlerini, olayları, olup bitenleri açıklıkla görüp anlayabileceklerdir. Çünkü o gün, Kuran ayetinde belirtildiği gibi keskin bir görüş hakimdir: "Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir." (Kaf Suresi, 22)
İnsanın dünya hayatı boyunca tanıyıp bildiği tüm insanlar oradadır. Tanınmış, tanınmamış, zengin, fakir her kişi, kısaca kıyamet gününe kadar yaşayıp ölmüş olan tüm insanlar, aralarında hiçbir ayırım sözkonusu olmadan Allah'ın huzurunda toplanırlar. Ama artık böyle bir günde, ne kazandıkları ünden ne de edindikleri itibardan eser yoktur. O gün pişmanlık yaşamayacak tek topluluk müminlerin oluşturduğu topluluktur. İman etmedikleri sürece, bir devre imzasını atmış, dünya tarihinde adından çok söz edilmiş bütün insanlar, Allah'ın huzurunda pişmanlık ve azabın şiddeti ile panik içinde olacaklardır. İnsanların dünyada üstün ve ünlü kabul ettikleri kişiler, devlet başkanları, şarkıcılar, sanatçılar, zenginler kısaca herkes aynı paniği yaşayacak, herhangi bir dünyevi üstünlük unsuru olmadan herkes aynı konumda olacaktır. Dünyada bir ayrıcalık olarak görülen para ve mevki, insanların biraraya toplandıkları bu günde hiçbir şey ifade etmeyecek, hayran olan da hayran olunan da aynı konumda olacaktır. Allah ayetlerde insanların din günü Kendi huzurunda toplanacağını şöyle bildirmektedir:

Şüphesiz onların dönüşleri bizedir. Sonra onları hesaba çekmek de bize aittir. (Ğaşiye Suresi, 25-26)
O gün, onların tümünü bir arada toplayacağız," (Yunus Suresi, 28)
"De ki: "Allah sizi diriltiyor, sonra sizi öldürüyor, sonra kendisinde hiçbir kuşku olmayan kıyamet günü O sizi bir araya getirip-toplayacaktır. Ancak insanların çoğu bilmezler." (Casiye Suresi, 26)
Sur’a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp-giderler. (Yasin Suresi, 51)
Onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşanlara diyeceğiz ki: “Nerede (o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?” (En’am Suresi, 22)
O gün, onların tümünü bir arada toplayacağız, sonra şirk katanlara: “Yerinizden ayrılmayınız; siz de, şirk koştuklarınız da” diyeceğiz. Artık onların arasını açmışızdır. Şirk koştukları derler ki: “Siz bize ibadet ediyor değildiniz.” (Yunus Suresi, 28)
Sur’a üfürüleceği gün, artık siz dalga dalga geleceksiniz. (Nebe Suresi, 18)
Dağları yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak (dümdüz olmuş) görürsün; onları bir arada toplamışız da, içlerinden hiç birini dışarda bırakmamışızdır. Onlar senin Rabbine sıra sıra sunulmuşlardır. Andolsun, siz ilk defa yarattığımız gibi bize gelmiş oldunuz. Hayır, bizim size bir kavuşma-zamanı tesbit etmediğimizi sanmıştınız değil mi? (Kehf Suresi, 47-48)
Biz o gün, bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakıvermişiz. Sur’a da üfürülmüştür, artık onların tümünü bir arada toparlamışız. (Kehf Suresi, 99)

                                    
KIYAMET GÜNÜ HASSAS TERAZİLER KURULACAK VE HİÇ KİMSE HAKSIZLIĞA UĞRATILMAYACAKTIR

Dünyada olduğu gibi ahirette de amellerin sorgulanıp sonuçlandırılması Allah'ın adaleti ile eksiksiz olarak görülecektir. O gün kurulacak olan "duyarlı teraziler" insanların iyilikleri ile kötülüklerini tartacak, herkes hak ettiği karşılığı bulacaktır. Kuran'da din gününde kurulacak olan bu hassas terazilerin bilgisi şu şekilde verilmektedir:

Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiçbir nefis hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz. (Enbiya Suresi, 47)

Bundan sonra artık kişinin kitabındaki amelleri Allah'ın hesap günü için hazırladığı hassas terazilerde tartılacaktır. Ve zerre kadar bile haksızlığa uğratılmayacaktır. İşte o an kişi eğer sakınanlardan değilse tartısı hafif gelecek ve tutuklanıp zincire vurularak ait olduğu yere götürülecektir. Kimse kimseye yardım edemeyeceği gibi kişinin kendisine de bir faydası olamayacaktır. Çaresizliğin acısı bütün benliğini kaplayacaktır.
Dünya hayatı boyunca yapılan her amel en küçük ayrıntılar bile eksik kalmaksızın bu tartılara konulur. Bu tartının ibresi sonsuz azaba veya sonsuz kurtuluş ve mutluluğa götürecek kararı belirler. Yaptıkları iyilikler ağır gelen insanlar cennete gidecektir, hafif kalanlar ise olağanüstü bir azapla azaplandırılacakları cehenneme atılacaklardır:

"İşte, kimin tartıları ağır basarsa, Artık o, hoşnut olunan bir hayat içindedir. Kimin tartıları hafif kalırsa, Artık onun da anası (son durağı) "haviye"dir (uçurum). Onun ne olduğunu (mahiyetini) sana bildiren nedir? O, kızgın bir ateştir." (Kaaria Suresi, 6-11)

 


        HERŞEY AÇIĞA ÇIKACAKTIR

Şöyle geçmişe doğru bir bakıp bugüne kadar yaşadıklarınızı kısaca gözden geçirecek olsanız, onyıllara sığan olayların aslında dakikaları aşmadığını görürsünüz. Bir zamanlar çok önemli olduğunu düşündüğünüz, kimi zaman heyecanla kimi zaman endişeyle kimi zaman da merakla beklediğiniz tüm olaylar sizin için artık birer hatıra olmuştur. Tüm bunlardan dünyevi anlamda geriye kalan sadece hafızanızdaki kalıntılardan ibarettir. Ancak tüm bu zaman dilimi içerisinde sarf etmiş olduğunuz her söz, göstermiş olduğunuz her tavır, aklınızdan geçirdiğiniz her düşünce, Allah katında sizin adınıza saklanmış durumdadır. Her insanın mutlak olarak karşılaşacağı ölüm gerçeğiyle birlikte bu bilgiler önünüze dökülecektir. Sizin hafızanızda artık dakikalarla ifade ettiğiniz ömrünüz Allah katında size an an, dakika dakika tek bir saniyesi bile eksik olmadan sunulacaktır. Sizin sadece birkaç on dakikada özetleyebileceğiniz hayatınızdan Allah katında hiçbir detay unutulmamış olacaktır.
Kafirlerin yanılgısı dünyada gizlice işledikleri günah ve kötülüklerin hesap gününde ortaya çıkmayacağını sanmalarıdır. Oysa Allah onların dünya hayatlarında yaptıkları gizli, saklı her harekete ve söze şahittir:

Siz o gün arzolunursunuz; sizden yana hiçbir gizli (şey) gizli kalmaz. (Hakka Suresi, 18)
Her bir nefse yaptığının tam karşılığı verildi. O, onların işlediklerini daha iyi bilenir. (Zümer Suresi, 70)

Hayatı boyunca ailesine, en yakın dostuna dahi yalan söyleyen, sahtekarlık yapan, kendi çıkarları için herşeyi göze alan, Allah'ın elçilerini yalanlayan, onların anlattığı herşeyi reddeden ve en sonunda bunların hiçbir zaman ortaya çıkmayacağını ve unutulacağını zanneden insanlar o gün yapayalnız sorgulanacaklardır. Tüm sırları ortaya çıkan bu insanların durumu ayette şöyle anlatılmaktadır:

Sırların orta yere çıkarılacağı gün; Artık onun ne gücü vardır, ne yardımcısı. (Tarık Suresi, 9-10)


 HESAP GÜNÜNDE PEYGAMBERLER GÖRÜLECEKTİR

Hesap gününde dünya tarihi boyunca yaşamış olan bütün insanlar biraraya gelecektir. Bu insanlar arasında peygamberler de vardır. Her peygamber kendi kavmine şahitlik etmek üzere toplanma yerine gelecektir. Bütün insanlar, Allah'ın huzurunda dünya hayatında işledikleri amellerden dolayı hesap vereceklerdir. Bu nedenle hesap gününde Allah'ın dilemesiyle Hz. Muhammed'i, Hz. İsa'yı, Hz. Adem'i, Hz. Yusuf'u ve diğer bütün peygamberleri görebilmek mümkün olacaktır. Allah ayetlerde bu konuyu şöyle haber vermiştir:

Yer, Rabbi'nin nuruyla parıldadı; (orta yere) kitap kondu; peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile hüküm verildi, onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Zümer Suresi, 69)
Ve resuller de (şahitlik için) belli bir vakitte getirildiği zaman (Bu,) Hangi gün için ertelenmişti? (Mü’mini müşrikten, haklıyı haksızdan) Ayırma günü için. (Mürselat Suresi, 11-13)


 İNSANLARA AHİRETTE KİMLER ŞAHİTLİK EDECEKTİR?

  İnsanlar, dünyada yaptıkları her fiille, akıllarından geçirdikleri her düşünceyle hesap günü karşılaşacaklardır. "…Doğrusu Allah, herşeyin üzerinde şahid olandır." (Hac Suresi, 17) ayetiyle bildirildiği gibi Allah dünyada onların yapmakta oldukları herşey üzerinde şahittir. Kuran'da ayrıca insanların karşısına hesap günü şahit olarak getirilecek kimselerden söz edilmektedir. Ahirette şahitlik edecek olan kimselerden bazıları şöyle haber verilmiştir:

  Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir. (Fussilet Suresi, 20)
  Ve resuller de (şahitlik için) belli bir vakitte getirildiği zaman, (Mürselat Suresi, 11)
  Her ümmetten bir şahid getirdiğimiz ve onların üzerine seni şahit olarak getirdiğimiz zaman nasıl olacak? (Nisa Suresi, 41)
  Bugün biz onların ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve sevaptan yana) kazandıklarını, elleri bize söylemekte, ayakları (aleyhlerinde) şahitlik etmektedir. (Yasin Suresi, 65)
  Yer, Rabbi'nin nuruyla parıldadı; (orta yere) kitap kondu; peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile hüküm verildi, onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Zümer Suresi, 69)
  Her ümmetten bir şahid göndereceğimiz gün; (artık ondan) sonra ne inkar edenlere (özür dilemeleri için) izin verilecek, ne (Allah'tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecek. (Nahl Suresi, 84)
  Her ümmet içinde kendi nefislerinden onların üzerine bir şahid getirdiğimiz gün, seni de onlar üzerinde bir şahid olarak getireceğiz… (Nahl Suresi, 89)
  Şüphesiz biz elçilerimize ve iman edenlere, dünya hayatında ve şahidlerin (şahidlik için) duracakları gün elbette yardım edeceğiz. (Mü'min Suresi, 51)
  (Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir. (Kaf Suresi, 21)


    HESAP YERİNE ŞAHİT MELEKLERLE GELİNECEKTİR

Hesap günü sorgulanma sırasında tüm insanların yanında bulunacak olan iki meleğin bilgisi Kuran'da şu şekilde verilmektedir:

(Artık) her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahit ile gelmiştir. (Kaf Suresi, 21)

Din günü her yer Allah'ın nuru ile aydınlanır. Bu büyük mahkemede tanıklık yapacak olan elçiler ve şahitler hazır bulundurulur. Dünyada Allah'a kulluk etmeleri gerektiğini insanlara hatırlatan ve öğütleyen peygamberler ve diğer şahitler, hesap günü sorguya çekilecek insanların yanındadırlar. Bu şahitler hak ile hükmedecekler ve hesap günü aslında Allah'a kulluk etmesi gerektiğini bildiği halde, bilmediğini iddia edebilecek hiç kimse olmayacaktır.
O gün kulun, Rabbinin huzurunda yaptıklarını inkar etmeye imkanı yoktur. İşlediği bütün hayırlar ve şerler ortaya çıkarılmıştır. Gerçekleri inkar etse bile şahitler adil olacak ve onu yalanlayacaklardır. Rabbin huzurundaki bu büyük düzen içerisinde her ümmet, kendi elçileri ve kitabıyla gelecektir. Hz. Adem'den bu yana yaşamış tüm toplumların bir arada olacağı bu ortamda, sorgulamadaki düzen ve hesaptaki titizlik, Allah'ın aklının büyüklüğünün ve adaletinin çarpıcı göstergeleridir:

O gün sen, her ümmeti dizüstü çökmüş (veya toplanmış) olarak görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır. "Bugün yapmakta olduklarınızla karşılık göreceksiniz. (Casiye Suresi, 28)

                            
AHİRETTE İNSANLARIN DERİLERİ, İŞİTME VE GÖRME DUYULARI KONUŞACAKTIR

  Kuran'da, hesap gününde inkar edenlerin işitme, görme duyularının ve derilerinin kendi aleyhlerinde şahitlik edeceği haber verilmektedir. Dünya hayatında iken belki de gizlediklerini ya da kimsenin bilmediğini sandıkları tüm amelleri, işitme, görme duyularının ve derilerinin dile gelmesiyle ortaya çıkacaktır. Kuşkusuz onların dünyada iken yaptıkları gizli ya da açık tüm tavırlara Allah şahittir, ancak o gün Allah tüm bu gerçekleri onlara bizzat ikrar ettirerek, kendi yaptıkları suçlara kendilerini şahit tutacaktır. Bu, Allah için son derece kolaydır. Zira dünyada iken insanın diline nutuk veren Allah, o gün de insanın derisine, gözlerine ve kulaklarına nutuk verecektir. Kuran'da bu olay şöyle bildirilmiştir:

Allah'ın düşmanlarının bir araya getirilip-toplanacakları gün işte onlar, ateşe bölükler halinde dağıtılırlar. Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir. Kendi derilerine dediler ki: "Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?" Dediler ki: "Herşeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürülüyorsunuz." "Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz." (Fussilet Suresi, 19-22)

  Elleriniz ve derileriniz hesap günü geldiğinde, tüm şahitler bir araya toplandığında Allah'ın dilemesiyle konuşacaklardır. Eğer Allah'tan korkup sakınanlardan değilseniz sizin aleyhinize şahitlik edeceklerdir. Üzerine bastığınız yer de şuursuz değil. Allah ona da vahyettiği zaman o da şahitliğini yapacak, herşeyi bir bir anlatacak. Kısacası büyük bir olağanüstülük söz konusu ama tüm bunlar büyük bir sessizlik içinde devam edip gidiyor. İşte dünyadayken sizi bir an olsun yalnız bırakmayan şahitlerin hepsi, hesap günü sizin için şahitlik yapmak üzere bir araya gelecekler.
 
Bugün Biz onların ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve sevaptan yana) kazandıklarını, elleri Bize söylemekte, ayakları (aleyhlerinde) şahitlik etmektedir. (Yasin Suresi, 65)

  Kimsenin görmediğini zannettiği şeyler, gizli yapılan işler ahirette teker teker ortaya dökülecek, kendi bedeni bunları ikrar edecektir.


                                                        
  İNSANLAR YAPAYALNIZ SORGUYA ÇEKİLİRLER

  İnsanın gaflete düştüğü konulardan biri de, ahirette Allah'ın huzurunda yalnız hesaba çekileceğini unutmasıdır. Bir insanın ölümü ne kadar kalabalık bir ortamda olursa olsun, ölüm meleği ruhunu alırken dünya ile ve o anda yanında olan diğer kişilerle ilişiği kesilir. Ahirette diriltilip hesap vermeye koşarken mahşer kalabalığı içinde de yalnızdır. Çünkü, orada kimse kimseyle ilgilenecek durumda değildir. Bu yalnızlık dünyadakine de benzemez. Hesaba çekilme anı, dünyada gafil yaşamış bir insan için yaratılışından itibaren o zamana kadar içine düştüğü en zor andır. O anda hissettiği yalnızlık, yaptığı herşeyin bir bir hesabını vereceği, bu anda hiç kimsenin olmadığını ve Allah'ın huzurunda son derece aciz olduğunu anlamanın verdiği bir yalnızlıktır. Bütün gücünden, malından, ünvanından, mevkiinden, şöhretinden, değer verdiği, yakınlık duyduğu bütün insanlardan uzaklaşmış bir şekilde maddi ve manevi olarak yalın haldedir. İnsanlara Allah'ın huzurunda yalnız olacakları Kuran'da şöyle haber verilmektedir:

Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. (Meryem Suresi, 95)

  Burada durup bir an için bu gerçeği daha ayrıntılı düşünmek gerekir. Yalnız kalmak insanların dünya yaşamlarında en fazla çekindikleri, özellikle zorluk anlarında kendilerini korkutan duygulardan biridir. Tek başına bırakılmak dünya şartlarında dahi insanlar için en büyük azaplardan birisidir. Oysa ahiret günü söz konusu olan sadece yalnızlık değildir. O gün bir inkarcının kendisine güvenebileceği, yardım veya medet umacağı hiç kimse yanında yoktur. Yakınlık veya merhamet konusunda yegane güvendiği kişiler olan ailesi bile kendisini tanımaz. Üstelik herşey kendi aleyhine dönmüş, kendi bedeni, kendi yaptıkları aleyhine açıklamalar yapmaya başlamıştır. Kısacası bu yalnızlık, tarifini kolay kolay yapamayacağımız bir yalnızlıktır.



İNSANLAR SAHİP OLDUĞU NİMETLERDEN SORGUYA ÇEKİLECEKTİR

  Allah ahirette insanların nimetlerden sorguya çekileceğini şöyle bildirir:

  Sonra o gün, nimetten sorguya çekileceksiniz. (Tekasür Suresi, 8)

  Ahirette insanların sahip oldukları nimetlerin hesabı sadece kafirlere değil, aynı zamanda salih müminlere de yöneliktir. Allah'ın nimetleri sayısızdır ve saymak mümkün değildir. Ayetlerde şöyle buyrulur:
 
  Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nahl Suresi, 18)
 
  Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür. (İbrahim Suresi, 34)

  Bu sayısız nimetler, Allah'ın doğrudan doğruya insana verdikleridir. Bazı nimetlerde insanın çalışması sonucu elde ettikleridir. İnsanın çalışması karşılığı elde ettiği nimetler hakkında, bu nimetleri hangi vasıtayla elde ettiği ve ne için sarfettiği sorulacaktır. Allah'ın doğrudan doğruya bağışladığı nimetler hakkında o nimetleri nasıl kullandığı, topluca bütün nimetleri Allah'ın verdiğini itiraf edip etmediği, kalple ve fiillen şükredip şükretmediği veya hepsinin bir tesadüf sonucu eline geçtiğini zannedip zannetmediği, bu nimetleri onlara pek çok tanrının mı yoksa Allah'ın mı verdiği konusundaki inancı, Allah'tan başka zatların da var olup onlara da ibadet ederek şükredip şükretmediği sorulacaktır.



   AHİRETTE KİMSE KİMSEYE YARDIM EDEMEYECEKTİR

  Kuran'da bildirildiğine göre bir insanın bir başkasının günahını üstlenmesi ve bundan dolayı ahirette onun yerine ceza çekmesi mümkün değildir. Allah her insanı yaptıklarından dolayı tek başına sorumlu tutacağını ve tek başına sorgulayacağını belirtmiştir. Çünkü Allah dünya hayatında her insanın içine doğruyla yanlışı kendisine söyleyen ve onu her zaman için Allah'ın rızasını kazanmaktan yana çağıran bir vicdan vermiştir. Dahası tüm insanlara, katından doğruyu yanlışı öğreten bir kitap indirerek, peygamberleri vasıtasıyla dinini tebliğ ederek onları karşılaşacakları bu azaba karşı uyarmıştır. Tüm bunların ardından doğru olandan yüz çeviren kimseler ise, bu seçimlerini kendi öz iradeleri, muhakemeleri ve istekleri doğrultusunda yapmışlardır. Bu seçimlerinin sonucundan da yine tek başlarına sorumlu tutulacaklardır.
  Allah Kuran’da, hesap gününde herkesin kendi yaptıklarından sorguya çekileceğini bildirmiştir. Dünyada yapmış oldukları, herkese teker teker gösterilecek ve hiç kimse bir diğerine yardım edemeyecektir. Bir insanın diğer bir insanın günahını yüklenmesinin söz konusu olmadığı Kuran'da açıkça bildirilmiştir:

Hiçbir günahkar bir başka günahkarın günahını yüklenemez. Eğer yükü ağır olan kimse (bir başkasını) onu taşımaya çağırsa, -bu, yakın- akrabası da olsa- kendisine ondan hiçbir şey yükletilmez… (Fatır Suresi, 18)
Ne yakın akrabalarınız, ne çocuklarınız kıyamet günü size bir yarar sağlayamaz. (Allah) Sizin aranızı ayıracaktır. Allah, yaptıklarınızı görendir. (Mümtehine Suresi, 3)
Doğrusu, hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. (Necm Suresi, 38)

  Allah bir başka ayetinde dünyada iken insanlara bu şekilde vaatlerde bulunarak onları günaha sürükleyen kimselerin yalan söylemekte olduklarını bildirerek de insanları uyarmıştır:

İnkar edenler, iman edenlere dedi ki: "Siz bizim yolumuzu izleyin, hatalarınızı biz yüklenelim." Oysa kendileri, onların hatalarından hiçbir şeyi yüklenecek değildir. Gerçekten onlar, elbette yalancıdırlar. (Ankebut Suresi, 12)

  Her nefis ahirette kendi yaptıklarının karşılığını görecektir. Artık etrafında, dünyada iken kendisine "günahını yüklenirim" diyen kimseler de yoktur. Kendisine yardımcı olacak ne bir dostu ne de akrabası vardır. Hatta artık değer verdiği tüm yakınlarından, dünyada onu gaflete sürükledikleri için nefret etmeye başlar. Allah ahiretteki bu düşmanlığı Kuran'da şöyle haber vermektedir:

Muttakiler hariç olmak üzere, o gün, dostların kimi kimine düşmandır. (Zuhruf Suresi, 67)
O gün, bir dost dosttan herhangi bir şeyle yarar sağlayamaz. Ve onlara yardım edilmez. (Duhan Suresi, 41)
"Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur." (Hakka Suresi, 35)
(Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz… (Mearic Suresi, 10)

  Ahiret gününde hiçbir insanın yaptığı bir ibadet bir başkasına fayda sağlamayacaktır. Çünkü Allah her insana müstakil bir anlayış, müstakil bir vicdan vermiş ve her birini çeşitli yollarla ayrı ayrı uyarmıştır. Bu nedenle insanın eşi, çocuğu gibi en yakın kimselerin bile tüm ibadetlerini yerine getiriyor olması, kişinin kurtuluşunu sağlamaz. Aksine tüm bunları en yakınlarından gördüğü ve doğru olduğunu bildiği halde uygulamaması, ahirette bu kişiyi Allah'a karşı sorumluluk altında bırakabilir.
  Unutmayın ki öyle bir günde, hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormayacak ve hiç kimse birbirine dostça davranıp, yardım etmeyecektir. İnsanlar azaptan kurtulmak için en yakınlarını bile fidye olarak vermeye razı olacaklar ama bunların hiçbiri onlardan karşılık olarak kabul edilmeyecektir:

Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; Kendi eşini ve kardeşini, Ve onu barındıran aşiretini de; Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa. Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir:" (Mearic Suresi, 11-15)

  Başka ayetlerde şöyle bildirilir:

Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının. (Bakara Suresi, 48)
Ey iman edenler, hiçbir alış-verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin... (Bakara Suresi, 254)

  Kendinizden sorumlu olduğunuzu unutmadan ahiretiniz için ciddi bir hazırlık yapın ve çaba gösterin.



    O GÜN İNSANLAR SINIFLARA AYRILIRLAR

Ahirette müminlerle kafirlerin arası ayrılır. Kuran'da o günün bir ayırma günü olduğu bildirilmiştir:

Bu, sizin yalanladığınız (mü'mini kafirden, haklıyı haksızdan) ayırma günüdür. (Saffat Suresi, 21)

Ahirette insanlar üç sınıf olacaktır:

Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman; (Vakıa Suresi, 7)

Kuran'da o gün insanların sınıflara ayrılacağı bildirilir. Ashab-ı Meymene" şeklinde isimlendirilen müminler bir gruptur. "Ashab-ı Meş'eme" ise kafirlerin oluşturduğu, müminlerden ayrılan grubu temsil eder. Bunların yanı sıra müminlerin arasında da Allah'a yakınlık ve Allah yolunda verilen mücadelede en öne geçmiş olanlar vardır ki, Kuran'da bu insanlar "yarışıp öne" geçenler olarak isimlendirilir:

İşte o Ashab-ı Meymene, ne (kutludur o) Ashab-ı Meymene. Ashab-ı Meş'eme ne (mutsuz ve uğursuzdur o) Ashab-ı Meş'eme. Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir. İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır. (Vakıa Suresi, 8-11)

  Kıyamet, yaratılmışların en hayırlıları olan müminler ile yaratılmışların en aşağılığı olan inkarcıların birbirinden sonsuza kadar ayrılmaları vaktidir. Ayırma günü Kuran'da şöyle belirtilmiştir:

Ve resuller de (şahitlik için) belli bir vakitte getirildiği zaman (Bu,) Hangi gün için ertelenmişti? (Mü'mini müşrikten, haklıyı haksızdan) Ayırma günü için. Bu ayırma gününü sana ne bildirdi? O gün, yalanlayanların vay haline. Biz, öncekileri helak etmedik mi? Sonra arkadan gelenleri onların izinde yürüteceğiz. İşte biz, suçlu-günahkarlara böyle yapıyoruz. O gün, yalanlayanların vay haline. (Mürselat Suresi, 11-19)

Bu ayırma günü ölümle başlar, dirilişle ve hesapla devam eder ve insanların ebedi yurtlarına yollanmasıyla son bulur.


   KONUŞMALARINA İZİN VERİLMEZ

Kafirler kendilerini yaratan ve yaşatan Allah'a isyan etmekle olabilecek en büyük suçu işlemişlerdir. Bu yüzden Allah'ın huzuruna çıkarıldıklarında tek bir kelime söylemelerine dahi izin verilmez:

O gün, yalanlayanların vay haline. Bu, onların konuşamayacakları bir gündür. Ve onlara özür beyan etmeleri için izin verilmez. O gün, yalanlayanların vay haline. (Mürselat Suresi, 34-37)

Kuran'da Allah'ın, inkarcıların yaptıklarına karşılık olmak üzere din gününde bu insanlarla konuşmayacağı, onları gözetmeyeceği ve arındırmayacağı bildirilmiştir. Konu ile ilgili ayetlerden bazıları şu şekildedir:

Der ki: "Onun içine sinin ve benimle söyleşmeyin." (Mü'minun Suresi, 108)
Allah'ın indirdiği Kitaptan bir şeyi gözardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir şeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azab vardır." (Bakara Suresi, 174)
Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere karşılık satanlar... İşte onlar; onlar için ahirette hiçbir pay yoktur, kıyamet gününde Allah onlarla konuşmaz, onları gözetmez ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azab vardır." (Al-i İmran Suresi, 77)



   KAFİRLER ZOR BİR HESABA ÇEKİLİRLER

Dünyadaki yaşamlarını Allah'ın gösterdiği yolu bırakarak, kendi istek ve tutkularına uyan ya da içinde bulundukları toplumun çarpık değer ve inançlarına göre yaşayan inkarcıların hesabı çok zorlu olacaktır. O gün onlara karşı ne bir acıma, ne bir şefkat vardır, ne de azabı üstlerinden hafifletecek bir güç... Bunun en büyük sebebi kendilerine dünyada Allah'ın varlığına dair hatırlatıcılar gelmesine rağmen Allah'ın sınırlarını korumamaları ve dünyaya tekrar gönderilseler de korumayacak olmalarıdır. Bu, Kuran ayetleri ile haber verilmiş kesin bir gerçektir:

Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık. Hayır, önceden saklı tuttukları kendilerine açıklandı. Şayet (dünyaya) geri çevrilseler bile, kendisinden sakındırıldıkları şeylere şüphesiz yine döneceklerdir. Çünkü onlar, gerçekten kafirlerdir. (En'am Suresi, 27-28)

Kafirlerin defterleri sol ellerine verilir. En küçüğünden en büyüğüne kadar hiçbir işin eksik bırakılmadan meleklerce yazıldığı bu defter, müminlerin amellerinin aksine, Allah'ın beğenmediği işlerle doludur. Bu gerçek karşısında inkar edenlerin korku ve şaşkınlıkları ayette şöyle belirtilmiştir:

(Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkarların, onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: "Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp herşeyi sayıp-döküyor?" Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez. (Kehf Suresi, 49)

Hesaplarını verirken bir yandan kızıştırılan cehennem onları bekler. Yaptıkları hiçbir şey gözardı edilmeden, adaletle karışılık görmek üzere cehenneme yollanırlar. Bir ayette o büyük hesap şöyle anlatılır:

Sahifeler (amel defterleri) açıldığı zaman, Gök, sıyrılıp-yüzüldüğü zaman, Cehennem ateşi çılgınca kızıştırıldığı zaman, Cennet de yakınlaştırıldığı zaman (Artık her) Nefis, neyi hazırladığını bilip-öğrenmiştir. (Tekvir Suresi, 9-14)

İşte o anda, Allah'tan korkup sakınmadan sorumsuzca bir ömür sürenler, başlarına gelecekleri anlamışlardır. Korku ve pişmanlıktan ölmeyi, yok olmayı isterler. Yaşadıkları bu yıkım ayette şöyle anlatılır:

Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi. Hesabımı hiç bilmeseydim. Keşke o (ölüm herşeyi) kesip bitirseydi. Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı. Güç ve kudretim yok olup gitti." (Hakka Suresi, 25-29)
Kimin de kitabı ardından verilirse, o da, helak (yok olmay)ı çağıracak. Çılgın alevli ateşe girecek. Çünkü o, (dünyada) kendi yakınları arasında sevinçliydi. Doğrusu o, (Rabbine) bir daha dönmeyeceğini sanmıştı. Hayır; gerçekten Rabbi, kendisini çok iyi görendi. (İnşikak Suresi, 10-15)

Dünyada korkusuzca bir yaşam süren kişinin Allah'a karşı işlediği tüm suçlar tek tek ortaya dökülür. Sadece yaptıkları değil, kalbinden geçirdiği tüm kötülükler de. O an içinde bulunduğu utanç tarifsiz bir utançtır. Hiçbir şeyi inkar edemez.
Şu anda da imtihan devam etmektedir ve az önce yukarıda tasvir edilen ortamda tartıya getirilecek olanlar içine, şu an yaşadıklarımız da dahil olacaktır. Bu yüzden insanın dünyada bulunduğu süre içinde hesabını veremeyeceği herşeyden sakınması gereklidir. Zaten akıl sahibi bir insan için bunun aksi mümkün değildir. Allah her yeri ve herşeyi sarıp kuşatmışken ve insana şah damarından daha yakınken, görevli melekler de en küçük ayrıntıyı dahi atlamadan kaydederlerken insanın geçici ve değersiz dünyevi konularla kendini meşgul etmesi ve hesap gününü unutması olabilecek en büyük gaflettir.



      MÜMİNLERİN HESABI KOLAY OLACAKTIR

Hesap gününde salih müminler, tüm hayatları boyunca yapıp-ettiklerinin yazılmış olduğu hesap defterlerini "sağ yanlarından" alacaklardır. Bu tanım, Kuran'da "kolay" hesaba çekilecek ve cennete sokulacak insanlar için kullanılmıştır:

Artık kitabı sağ eline verilen kişi, der ki: "Alın, kitabımı okuyun. Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış(anlamış)tım. Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir. Yüksek bir cennette. (Hakka Suresi, 19-22)
Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse. O, kolay bir hesap (sorgu) ile sorguya çekilecek. Ve kendi yakınlarına sevinç içinde dönmüş olacaktır. (İnşikak Suresi, 7-9)


     BÜTÜN İNSANLAR CEHENNEMİ GÖRECEKTİR

O gün herkes dünyada yaptıklarının hesabını verir. Cehenneme gireceğini anlayanlar, kısacık bir ömrü sonsuz bir hayata tercih etmenin verdiği iç acısını yaşarlar. Onlar kendilerine azabın dokunmayacağını, kıyamet gününün gerçekleşmeyeceğini ve Allah'ın onları cezalandırmayacağını zannederek rahat bir hayat yaşarlarken, Allah onları sarıp kuşatmış ve hiç ummadıkları bir anda yakalamıştır. Artık herşey bitmiş ve herkesin gideceği yer belli olmuştur. Ancak insanlar birbirlerinden hemen ayrılmazlar. Müminler cennete sevk edilmeden önce onlara da kafirlerle birlikte cehennem gösterilir. O gün mümin ya da kafir tüm insanlar cehennemin çevresinde diz çökecektir. Herkes cehennemin korku salan uğultusuna ve içindeki tüyler ürpertici görüntülere şahit olacaktır. Ancak sonra müminler kurtarılır ve kafirler diz üstü çökmüş olarak bırakılır. Meryem Suresi'nde bu konu şu şekilde anlatılır:

İnsan demektedir ki: "Ben öldükten sonra mı, gerçekten diri olarak çıkarılacağım? İnsan önceden, hiçbir şey değilken, gerçekten bizim onu yaratmış bulunduğumuzu (hiç) düşünmüyor mu? Andolsun Rabbine, biz onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra onları cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız. Sonra, her bir gruptan Rahman (olan Allah)a karşı azgınlık göstermek bakımından en şiddetli olanını ayıracağız. Sonra biz ona (cehenneme) girmeye kimlerin en çok uygun olduğunu daha iyi biliriz. Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır. Sonra, takva sahiplerini kurtarırız ve zulmedenleri diz üstü çökmüş olarak bırakıveririz". (Meryem Suresi, 66-72)

Elbette müminlere cehennemin gösterilmesinin birçok hikmeti vardır. Cehennemin durumunu yakından gören müminler, Allah'ın kendilerine verdiği imanın ne kadar büyük bir ayrıcalık ve güzellik olduğunu çok daha derinden kavrarlar. Çünkü şahit olunan cehennem o kadar dehşet vericidir ki, o azaptan kurtulmuş olmak insan için tarifsiz bir mutluluğa ve şükre vesile olacaktır. Müminler cehennemi görmekle kıyas yapma imkanına sahip olurlar. Böylece içinde insana verilecek en güzel nimetleri barındıran, ebedi kalacakları cennetin değerini daha iyi anlarlar. Çünkü nimetin değeri ancak kıyasla anlaşılır. Güzelliklerin yani cennet nimetlerinin değeri, Allah'ın zulmedenlere vereceği karşılık görüldüğünde daha iyi anlaşılır. İmtihan olmak için geldiğimiz dünyanın yaratılış hikmetlerinden biri de eğitimdir. İnsanlar burada doğruyu yanlışı, güzeli çirkini, iyiyi kötüyü tek tek görerek ve kıyas yaparak öğrenirler. Dünyada bu özelliğe sahip olmanın yolu ancak akıl, vicdan ve en önemlisi de Allah korkusundan geçer.