SUR'A
ÜFÜRÜLÜŞ
Sur'a
da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür." (Kaf Suresi,
20)
Sur'a
üfürülmesi, Allah'ın Kuran'da bildirdiğine göre, dünya hayatının bittiğini ve
ahiretin başladığını haber veren ilk alamettir. Dünyada kaldığı süre boyunca bu
büyük günde göreceklerine karşı haberdar edilen ve verecekleri hesap ile
uyarılan herkes, artık kendilerine vaat edilen gerçekle karşı karşıyadırlar.
Hiç beklenmedik bir anda duydukları bu ses daha önce duyulan seslere hiç
benzemeyen bir sestir. İnsanlar, kendilerine verilen sürenin son bulduğunu bu
işaretten anlayacaklardır. Bu ses, küfre sapanların sonsuza kadar kesintisiz
olarak yaşayacakları dehşet ve yılgınlık dolu, zorlu bir günün başladığının
habercisidir:
Çünkü
o boruya (sur'a) üfürüldüğü zaman, İşte o gün, zorlu bir gündür; Kafirler
içinse hiç kolay değildir. (Müdessir Suresi, 8-10)
Bir sabah
işe giderken, veya bir gece vakti hırslarını ve beklentilerini ertesi sabaha
erteleyip uyumaya hazırlanırken, birdenbire "Sur"un sesini duyan bir
insanın ruh hali kuşkusuz çaresiz olacaktır. Sürdürmek istediği düzenin son
dakikaları gelmiş, bildiği halde inanmayı reddettiği bu muazzam gerçek
kendisini aniden yakalamıştır. Hayat boyu kendisini koruyacağını sandığı sahte
güçlere sığınmış bir insan için, o an yardım isteyebileceği kimse ya da
sığınabileceği hiçbir yer yoktur artık. Çünkü herkes aynı durumdadır,
çaresizlik içinde başlarına geleceklere teslim olmuşlar, dünya üzerinde o
zamana kadar yaşamış olan tüm insanlar Allah'ın huzurunda toplanmaya
başlamışlardır:
Sur'a
üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar
halinde) süzülüp-giderler. (Yasin Suresi, 51)
Sur'un
sesi bir inkarcı için "hayatı boyunca kaçıp durduğu gerçeklerle
karşılaşma" demek olduğu gibi, "artık yaptıklarını telafi imkanının
ortadan kalktığı anı" da ifade eder. Dünyada yapılan tüm hataların bir
telafisi olabilir. Ancak herşeyin sonunun geldiğini bildiren bu ses, yapılan
hataların telafisi için artık vakit kalmadığının habercisidir. O gün her kişi
karşılaştığı bu gerçeğe boyun eğecektir:
Sur'a
üfürüleceği gün, Allah'ın dilediği kimseler dışında, göklerde ve yerde olan
herkes artık korkuya kapılmıştır ve her biri 'boyun bükmüş' olarak O'na
gelmişlerdir. (Neml Suresi, 87)
Geçici bir çıkar uğruna tercih edilmiş
olan dünya hayatı, Sur'un sesiyle artık son bulmaktadır. Bütün insanlar,
kendilerine vaat edilenler ile karşı karşıyadır. Meydana gelen olayların
gerçekliğinin insanlarda uyandırdığı sarsıntı çok büyüktür. Tüm insanlar aynı
çağrıya uymakta, geri dönüşü olmayan gerçekle karşılaştıklarının farkına
varmaktadırlar. Dünya hayatında en çok övündüğü, soy ağaçlarını
hazırladığı, şecerelerini çıkardığı ataları, akrabaları ve çocuklarıyla olan
bağları artık kopmuştur:
Böylece
Sur'a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar yoktur ve soruşturmazlar
da. (Mü'minun Suresi, 101)
KIYAMET ANINDA YERYÜZÜNDE ŞİDDETLİ SARSINTILAR OLACAKTIR
Kıyamet
günü her canlının duyabileceği Sur'un sesini, kulakları patlatan bir gürültü
izler ve yeryüzü daha önce eşi benzeri görülmemiş bir sarsıntıya tutulur. Dev
boyutlardaki dağlar, ağaçlar, gökdelenler, binalar kısaca yeryüzünün her
noktası aynı anda sarsılmaya başlar. Bundan önce hiç rastlanmamış bu sarsıntı
karşısında insanlar büyük bir paniğe kapılırlar. En korkunç olan ise bu
sarsıntıdan kaçacak ya da sığınıp kurtulabilecek hiçbir yerin olmamasıdır.
Çünkü bu sarsıntı daha önce insanların görmüş oldukları ve yalnızca belli bir
bölge ya da şehirde meydana gelen, saniyelerle hesap edilen depremlerin bir
benzeri değildir. Bu kez yaşanan, hiçbir kaçışın olmadığı, aynı anda dünyanın
dört bir yanında başlayan ve dünyayı yerle bir edecek olan bir sarsıntıdır.
Dünyayı yerle bir edinceye kadar da son bulmayacaktır:
O sarsıntının sarsacağı gün, Arkasından onu diğer bir
sarsıntı izleyecek. O gün yürekler (dehşet içinde) hoplayacak. Gözler zillet
içinde düşecek. (Nazi'at Suresi, 6-9)
Kıyamet
günü karşılaşılacak olan sarsıntı ne şiddet, ne meydana gelen sonuç ne de
kapsam olarak daha önce dünyada yaşanan depremlere benzemeyecektir ve herşeyden
önemlisi geride değil enkaz, tek bir yaşam belirtisi dahi bırakmayacaktır.
İnsanların hepsi Sur'un üfürülüşü ile anlayacaklardır ki, bu sarsıntılar daha
önce yaşadıklarının bir benzeri değildir; hiçbir şekilde kaçıp kurtulma
ihtimali yoktur. Kuşkusuz insanlar, kıyamet saatine dair herşey gibi, meydana
gelecek ve kaçış imkanı olmayacak bu sarsıntılar için de uyarılmışlardır. Bir
ayette şöyle denir:
Ey
insanlar, Rabbinizden korkup-sakının, çünkü kıyamet saatinin sarsıntısı büyük
bir şeydir. (Hac Suresi, 1)
Kuran'da
o gün yeryüzünün yerle bir olacağı şöyle bildirilmiştir:
Hayır;
yer, parça parça yıkılıp darmadağın olduğu, Rabbin(in buyruğu) geldiği ve
melekler dizi dizi durduğu zaman; O gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün
düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? (Fecr Suresi, 21-23)
O gün
insanların bundan önce güvenle üzerinde gezindikleri yer ayaklarının altından
kayar. Türlü bahanelerle Allah'ı inkar için çaba göstermiş ve ne yapması
gerektiğini bildiği halde ibadet etmekten kaçmış olan her kişi, sonunda
Allah'tan başka sığınılabilecek bir güç olmadığını çok iyi anlar. Ama artık
kendileri için ne geriye dönüş, ne yaptıklarını telafi imkanı vardır.
YER AĞIRLIKLARINI DIŞA ATIP, ÇIKARIR
Yer,
ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı, Ve insan: "Buna ne oluyor?" dediği
zaman; O gün (yer), haberlerini anlatacaktır. Çünkü senin Rabbin, ona
vahyetmiştir." (Zelzele Suresi, 2-5)
Kuran
ayetlerindeki tariflere göre "yerin ağırlıklarını dışa atması"
ifadesiyle o gün yerin altında bulunan pek çok şeyle birlikte, çekirdekte
bulunan magmanın da tamamıyle yerin üstüne çıkacağı işaret edilmektedir.
Yeryüzünün tümünde meydana gelen şiddetli sarsıntılar ve yerin tüm
katmanlarının kırılması böyle bir şeyin kolaylıkla gerçekleşebilmesi için
gereken altyapıyı oluşturacaktır. Yani kıyamet gününde şiddetli depremler yerin
altını üstüne getirecek, insanlar başlarına çöken dağlardan, dev binalardan
kurtulmaya çalışırken yerdeki çatlaklardan fışkıran lavlar her yanı saracak, bu
da insanların ölümden hiçbir şekilde kaçışlarının olmadığını bir kere daha
anlamalarına sebep olacaktır. Felaketleri felaketler izleyecek, birinden
kurtulmaya çalışan, bir diğeri ile karşılaşacaktır.
O gün
yeryüzü Allah'a karşı boyun eğmiştir. Bu durum Kuran ayetleri ile
bildirilmektedir:
Yer, düzlendiği, içinde olanları dışa atıp boşaldığı, Ve
'kendi yaratılışına uygun Rabbine boyun eğdiği zaman. (İnşikak Suresi, 3-5)
Artık nihai gün
gelmiştir. İnsanlara
verilen süre dolmuş ve herşey son bulmuştur. Bu günden kurtulabilecek hiçbir
canlı yoktur. Tüm olaylar sona erdiğinde yeryüzünde tek bir tohum, tek bir
bitki, tek bir mikroorganizma kalmayacak, tüm yaşam dünya ile birlikte tamamen
yokolacaktır.
O gün yerin dışarı atacağı ağırlık,
yalnızca magma katmanı değildir. Magma hem mantonun içindeki hem de mantoyla
kabuk arasındaki ısı ve madde alışverişlerinin başlıca taşıyıcısıdır. Yani
muhtemelen magma ile birlikte taşınan yerin altındaki birçok madde, yüksek bir
sıcaklıkla birlikte yerin yüzeyine çıkacaktır. Bu da yeryüzünün görülmedik bir
şekilde ısınmasına neden olacaktır. Gerçekleşen olaylar sonucunda, yerin
altında bulunan petrol, kömür gibi madenlerle birlikte tüm fosiller ve
cesetler, tüm kalıntılar, kısaca yerin altında bulunan canlı cansız herşey
dışarı atılacaktır. Kısaca yerin altı üstüne gelecektir.
Yine yeraltı
suları, sarsıntının şiddetiyle kırılan yerin katmanlarından dışarı
fışkıracaktır. Basınçlı suyun etkisi ise oldukça şiddetlidir. Hem fışkırmanın
başladığı bölgede önemli hasarlar meydana gelecek hem de yaşamı olumsuz
etkileyen bir su tabakası yeryüzüne yayılacaktır.
DAĞLARIN
DURUMU
Dağlar, kökünden sökülüp savurulduğu zaman... (Mürselat
Suresi, 10)
Kıyamet günü
yaşanacak sarsıntı Allah'ın dilemesi dışında - dünyada o güne kadar eşi benzeri
asla gerçekleşmemiş şiddette bir sarsıntıdır. Bu sarsıntı, birer kazık gibi
yerleşerek yeryüzünü şiddetli depremlere karşı koruyan dağların dahi
dayanamayacağı kadar büyüktür. Yeryüzündeki en sağlam yapılar olan ve sarsılmaz
sıfatını taşıyan dağlar yerlerinden oynatılıp, altındaki toprakla birlikte
kaymaya başlar. Kuran'da o gün dağların hareketlenişini anlatan bazı ayetler şu
şekildedir:
Ve dağlar
(yerlerinden oynatan) bir yürüyüşle yürür. (Tur Suresi,10)
Dağlar
yürütülmüş, artık bir serap oluvermiştir. (Nebe Suresi, 20)
Dağları
yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak (dümdüz olmuş) görürsün; onları bir arada
toplamışız da, içlerinden hiçbirini dışarda bırakmamışızdır. (Kehf Suresi, 47)
Yeryüzünün
büyük bir bölümü dağlarla kaplıdır ve bunların aynı anda yerlerinden sökülerek
hareket etmesi, böylesine dev boyutlardaki kara parçalarının yerin üzerinde
kızak gibi kayıp biraraya toplanması ve yerin dümdüz bir hale gelmesi elbette
insanın görebileceği en ürkütücü manzaralardan birisi olacaktır. Böyle bir anı
insanın gözünde canlandırabilmesi oldukça zordur.
Düşünün ki
insanların zirvesine erişmekte zorlandıkları ve yerinden oynamaz diye
düşündükleri Himalayalar, Alpler, Toroslar bir anda sarsılmaya ve yerlerinden
oynamaya başlayacaklardır. Binlerce metre yükseklikteki dağlar ve bu dağların
yamaçlarına kurulmuş olan şehirler bir anda yerle bir olacaktır.
Sağlam olan ve
insanın karşısında aciz kaldığı dağlar kıyamet günü toz haline gelirler. Bu
olay o gün yaşananların şiddetini anlayabilmemiz açısından çok etkili bir
örnektir. Dünyada bulunan tüm dağların aynı anda kum yığını haline gelmesi, o
heybetli yapıların bir anda çökmesi dehşet verici bir durumdur. Ayrıca Allah'ın
sonsuz gücünü anlayabilmek ve kadrini takdir edebilmek açısından da çok
önemlidir. Kuran'da dağların kıyamet gününde alacağı şekil şöyle anlatılır:
(Öyle) Bir gün ki, yeryüzü ve dağlar titremeye-tutulur ve
dağlar göçüveren bir kum yığını olur. (Müzemmil Suresi, 14)
Yine
Kuran'da o güne ait olarak verilen bir bilgi de, dağların parçalanarak
çökmesinden sonra yeryüzünün hiçbir tümseği olmayan bir düzlüğe dönüşeceği
şeklindedir:
Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki: "Benim
Rabbim, onları darmadağın edip savuracak. Yerlerini bomboş, çırçıplak
bırakacaktır. Orada
ne bir eğrilik göreceksin, ne de bir tümsek. (Taha Suresi, 105-107)
Şu an
dışarıya baktığımızda bizlere oldukça aşina gelen engebeli görüntü, o gün
tamamen düz bir hat haline gelecektir. Uçsuz bucaksız bir düzlük üzerinde
insanların tümü biraraya toplanacaktır. Allah bu gerçeği şöyle vurgular:
Dağları
yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak (dümdüz olmuş) görürsün; onları bir arada
toplamışız da, içlerinden hiçbirini dışarda bırakmamışızdır. (Kehf Suresi, 47)
O gün
dağlar, üzerlerindeki bitkiler, çiçekler, tüm yeşillikler ve içlerinde
barındırdıkları renk renk madenler, farklı tür ve renklerdeki topraklarla
birlikte etrafa saçılacaktır. Toz duman olan dağlar, tüm ihtişamlarıyla
parçalanıp, dağılacaktır. Bu renk cümbüşü ayetlerde "renkli yünlere"
benzetilmektedir:
Ve
dağların 'etrafa saçılmış' renkli yünler gibi olacakları (gün). (Kaari'a
Suresi, 5)
Dağlar da
(etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak. (Mearic Suresi, 9)
O gün var
olan herşey yok olmakta, yeryüzü ve dağlar hep birlikte yerlerinden oynatılıp
kaldırılmaktadır. Ne sığınılabilecek bir yer, ne dayanılabilecek bir güç, ne de
alınabilecek bir tedbir vardır:
Yeryüzü
ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından tek bir çarpma ile
birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman. İşte o gün, vakıa (bir gerçek
olan kıyamet) artık vuku bulmuş (gerçekleşmiş)tur. (Hakka Suresi,
14-15)
DENİZLERİN
DURUMU
Kabarıp, tutuşan
denize, şüphesiz senin Rabbinin azabı kesin olarak gerçekleşecektir. (Tur
Suresi, 6-7)
Dağların renkli yünler gibi dağılıp parçalandığı, yerin
tüm ağırlıklarını dışarıya attığı kıyamet günü denizlerde meydana gelen olaylar
da Allah'ın sonsuz büyüklüğünü bir kez daha gözler önüne sermektedir. Kuran'da
bildirildiğine göre o gün denizler yanacak ve fışkırıp taşacaktır.
DENİZLERİN
YANMASI
Yeryüzündeki
bütün denizler alevler içinde kalacak, önüne geçilemeyecek bir ateş ve alev
topluluğu insanlara yönelecektir. O gün, Kuran'ın ifadesiyle "denizlerin
tutuşturulduğu zaman"dır. (Tekvir Suresi, 6) Yaşanan olaylar sonucu
karada olduğu gibi denizde de yaşam son bulacaktır. Normal şartlarda serinlik
ve rahatlık hissi veren, üzerinde ulaşımın sağlandığı, içinden rızık temin
edilen denizler bir anda etrafa müthiş bir sıcaklık yayacaktır. Denizlerde dev
dalgalar yerine alev bulutları yer alacak, havadaki duman oksijeni büyük oranda
tüketecektir. Uçsuz bucaksız denizlerin alev alev yanan ve şiddetle fokurdayan
görüntüsü, dünyanın geniş bir alanına hakim olacak ve pek çok felaketi de
beraberinde getirecektir.
DENİZLERİN
TAŞMASI
Kuran'da
kıyamet günü gerçekleşeceği bildirilen olaylardan biri de "denizlerin
taşmasıdır." (İnfitar Suresi, 3) O gün Allah'ın dilemesi ile karadan
gelecek olan felaketlere denizlerden gelenler de eklenecektir. Kıyamet gününde
yerin üstünde olduğu gibi denizlerin altında da sarsılmayan hiçbir yer
kalmayacaktır. Bu durumda denizlerin altında meydana gelen şiddetli
sarsıntılarla birlikte denizler de taşacak ve o ana dek bilinen dalgalarla
kıyas olmayacak şekilde tüm yeryüzüne etki edecektir.
GÖKYÜZÜNÜN
DURUMU
Kıyametle
birlikte gelen yıkım ve dehşet yalnızca yerde gerçekleşecek olaylarla sınırlı
değildir. O gün insanın bildiği, alıştığı ve sonsuza dek varlığını
sürdüreceğini sandığı tüm varlıklar ve düzenler bozulmaya uğrarlar. O gün dünya
tarihi boyunca kapsamı anlaşılamamış, sırlarına son yüzyılda ulaşılabilmiş,
akıllara durgunluk veren büyüklükteki gök cisimleri ve uzay için de ölüm vakti
gelmiştir. Gökyüzü, ay, güneş, yıldızlar ve gezegenler de o gün parçalanıp, yok
olurlar:
Şüphesiz,
size vaat edilen gerçekleşecektir. Yıldızlar 'örtülüp (ışıkları) silindiği'
zaman, Gök yarıldığı zaman... (Mürselat Suresi, 7-9)
Allah, var olan herşey için olduğu gibi gökyüzündeki bu
muazzam dünya için de görülmemiş bir son hazırlamıştır. O gün, gök tüm
işlevlerini kaybeder. Artık onun da, Allah katında belli olan eceli gelmiştir.
Allah kıyamet günü göklerde meydana gelecek olayları şöyle bildirir:
"O
gün gök, sarsılıp çalkalanır." (Tur Suresi, 9)
"Bu
nedenle gök bile yarılıp-çatlamıştır; (artık) O'nun va'di gerçekleştirilip-yerine
getirilmiştir." (Müzemmil Suresi, 18)
"Gök
yarılıp-çatlamıştır; artık o gün, 'sarkmış-za'fa uğramıştır." (Hakka
Suresi, 16)
Kuran'da
o gün "gökyüzünün erimiş maden gibi" olacağı bildirilir.
(Mearic Suresi, 8) Atmosfer o gün erir ve akkor haline gelerek yanmaya
başlar. İnsanlar masmavi görmeye alışık oldukları gökyüzünü, o gün kızıl olarak
görürler. Gökyüzü yarılıp erimiş, adeta yağ gibi olmuştur. O gün "gögün
yarılıp yağ gibi erimiş olarak kıpkırmızı bir gül olduğu zaman"dır.
(Rahman Suresi, 37)
YILDIZLARIN,
GÜNEŞ'İN VE AY'IN DURUMLARI
Kıyamet
günü geldiğinde var olan herşey gibi gök de çatlayıp yarılacak ve tüm
işlevlerini kaybederek, Kuran'da belirtildiği gibi eriyerek akacaktır. Kuran'da
Tekvir Suresinin ilk ayetinde kıyamet gününden bahsederken, "Güneş
köreltildiği zaman" ifadesi kullanılmaktadır. Bu ifadeden güneş
ışığının dünyaya artık hiçbir fayda sağlamayacağı anlaşılır.
Kıyamet
günü dünyaya aydınlık veren güneş ve dolayısıyla ay kararacaktır. O gün,
dünyaya ışık gelmemesinin tek sebebi atmosferin yok olması değildir. Çünkü
Kuran'da bildirildiği gibi o gün yalnızca gökler, yer ve ikisi arasında
olanların yok olduğu bir gün değildir. Tüm evrenin yokoluş günüdür. Tüm
gezegenler, yıldızlar, güneş ve ay yörüngelerinden çıkacak, yıldızlar
yokolacak, gökcisimleri birer birer ölecektir.
O gün
insanların hep erişilmez, görkemli ve gizemli gördükleri yıldızların da ölüm
günüdür. Her biri nizam ve denge ile döndükleri yörüngelerinden çıkarak,
dağılıp yayılacaklardır. (İnfitar Suresi, 2)
Her
saniye enerji üreten bu yıldızlar kıyamet günü geldiğinde artık güçlerini
yitirip yokolurlar. Kuran'da kıyamet gününde yıldızların durumu şu şekilde
anlatılır:
Yıldızlar,
bulanıklaşıp-döküldüğü zaman. (Tekvir Suresi, 2)
Yıldızlar
'örtülüp (ışıkları) silindiği' zaman. (Mürselat Suresi, 8)
İnsanların
o günkü çaresizliği bir ayette şöyle anlatılır:
Ay karardığı, Güneş ve ay birleştirildiği zaman; İnsan o
gün: 'Kaçış nereye?' der. Hayır,
sığınacak herhangi bir yer yok. O gün, 'sonunda varılıp karar kılınacak yer
(müstakar)' yalnızca Rabbi'nin katıdır. İnsana o gün, önceden takdim ettikleri
ve erteledikleri şeylerle haber verilir. (Kıyamet Suresi, 8-13)
KIYAMET GÜNÜ
İNSANLAR ŞİDDETLİ KORKU YAŞAYACAKLARDIR
Kuşkusuz kıyametin vuku bulacağı gün,
inanmayanlar için zorlu bir gündür:
Gökyüzünün
erimiş maden gibi olacağı gün; Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi
olacak. (Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz. Onlar
birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak
üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; Kendi eşini ve kardeşini, Ve onu
barındıran aşiretini de; Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir
kurtulsa. (Mearic Suresi, 8-14)
Göğün
bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün; İşte
o gün, gerçek mülk, Rahman (olan Allah)ındır. İnkar edenler için oldukça zorlu
bir gündür. (Furkan Suresi, 25-26)
Henüz bebeklik çağında olan çocuklar
bile o gün aileleri tarafından terkedilir. Kuran'da o zorlu günde yaşanacak
olayların paniğiyle kadınların emzirdikleri çocukları dahi unuttukları
bildirilmiştir. İnsanlar hiç beklemedikleri ve daha önce eşini benzerini
görmedikleri bu olaylar karşısında ne yapacaklarını şaşırırlar. Korku öylesine
ani ve şiddetli bir şekilde gelmiştir ki, hamile kadınlar bu şokun etkisiyle
çocuklarını düşürürler:
Onu
gördüğünüz gün, her emzikli kendi emzirdiğini unutup geçecek ve her gebe kendi
yükünü düşürecektir. (Hac Suresi, 2)
Hamile kadınların kıyamet günü
çocuklarını düşürmesi, korkunun şiddetinden vücut fonksiyonlarının bozulacağını
göstermektedir. Kıyametin korkunç bir bela olduğu ayette şöyle bildirilir:
Yakında
o toplum bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır. Daha doğrusu
onlara va'dedilen (asıl azap) (kıyamet) saatidir. O saat, 'KURTULUŞ OLMAYAN
DAHA KORKUNÇ BİR BELA' VE DAHA ACIDIR. (Kamer Suresi, 45-46)
Bir başka ayette ise o gün insanlar
arasında hiçbir bağ; ne soy, ne akrabalık, ne de arkadaşlık bağları kalmadığı
bildirilir:
Kişi
o gün, kendi kardeşinden kaçar; annesinden ve babasından, eşinden ve
çocuklarından. O gün, onlardan her birisinin kendine yetecek bir işi vardır.
(Abese Suresi, 34-37)
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
Şu yedi şey gelmeden faydalı amel etmekte
acele edin:
1- (Allah’ı) Unutturan fakirlik,
2- Azdıran zenginlik,
3- Sağlığı bozan hastalık,
4- Bunaklık veren ihtiyarlık,
5- Ani ölüm,
6- Deccal,
7- Kıyamet ki, hepsinden daha dehşetlidir.
(Tirmizi, Hakim)
İNSANLAR
SARHOŞ GİBİDİR
Karşılaştıkları
olaylardan dolayı şiddetli bir korku, panik ve şaşkınlık içinde kontrolden
çıkmışlardır:
...İnsanları
da sarhoş olmuş görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir. Ancak Allah'ın azabı
pek şiddetlidir. (Hac Suresi, 2)
İnsanın şiddetli korku anında
vücudunda meydana gelen değişiklikler ve kontrolsüz hareketleri ile sarhoş
insanların tavırları birbirine çok benzer. Şiddetli bir korku anında baş
dönmesi, ağlama görülür, görüntü bulanıklaşabilir. Vücudun kontrolü
kaybolur. Şuursuzca hareketler yapılır, sözler söylenir. O gün sarhoş gibi olan
insanlar kontrolsüz tavırlar sergileyerek oradan oraya koşmaya başlarlar.
Kuran'da yapılan "İnsanların, 'her yana dağılmış' pervaneler gibi
olacakları gün..." (Yunus Suresi, 4) benzetmesi, insanların bu
durumlarını açıklamaktadır.
GÖZLERDEKİ
DEHŞET İFADESİ
Gerçek olan va'd yaklaşmıştır, işte o zaman, inkar
edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak: "Eyvahlar bize, biz bundan tam
bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik" (diyecekler).
(Enbiya Suresi, 97)
Göz,
insanın yaşadığı korkunun şiddetini ilk ele veren organdır. Ayette geçen
"gözlerin yuvalarından fırlaması" benzetmesi, insanın yaşadığı
korkunun şiddetini anlatır. Bu anda insanların göz bebekleri büyür, beyazı
ortaya çıkar, donuklaşmaya başlar. Kıyametin gerçekleşeceği an insanlar bu korkuyu
yaşayacaktır. Bu tüyler ürpertici olaylar karşısında kimsenin yapacak bir şeyi,
başlarına gelenleri önlemek için getirecek çözümleri yoktur. Sadece korku
duyarlar. Ayetteki benzetme bu korkuyu açıklıkla izah etmektedir.
ÇOCUKLARIN SAÇLARININ BEYAZLAŞMASI
Eğer inkar edecek olursanız, çocukların saçlarını ağartan
bir günde kendinizi nasıl koruyacaksınız? (Müzemmil Suresi, 17)
Kıyamet
gününün korkusu küçük çocukları da saracaktır. O günün gerçek mahiyetini
bilmeyen, bunun sonsuz azabın ilk günü olduğunun bilincinde olmayan çocuklarda
yetişkinlerden farklı bir korku vardır. İnsanlar geçici dünya hayatı boyunca
yaptıkları ahlaksızlıkların pişmanlığı içindedirler. Çocuklar ne olduğunu dahi
kavrayacak bir bilinçte değildirler. Buna rağmen gördükleri olayların
şiddetinden dolayı saçları bembeyaz olur. Böyle bir fiziksel değişim, o zorlu
günün büyüklüğünü anlamak açısından oldukça önemlidir. Çünkü o güne kadar
dünyada çok çeşitli felaketler yaşanmıştır. Ama bu felaketlerin hiçbiri kıyamet
günü meydana gelecek olaylarla kıyaslandığında çocukların saçlarını ağartacak
kadar şiddetli değildir. Çocuklar kıyametin dehşetini sonuna kadar yaşamayacak
ve Allah bu dehşeti sonuna kadar yaşamamaları için onların canını alacaktır.
HAYVANLARIN
DURUMU
Gözünüzde
vahşi hayvanları canlandırmaya çalışın, kaplanlar, aslanlar, kurt, çakal,
ayı... Ancak kafes arkasındayken biraraya gelebilen bu hayvanlar, kıyamet günü
meydana gelen olayların etkisi ile artık birbirleri ile mücadele etmeyi
bırakacak ve biraraya toplanacaklardır. Binlerce vahşi hayvanın meydana
getirdiği bu görüntünün ürkütücülüğü ise çok açıktır.
Bu
ürkütücü tablo şöyle anlatılmaktadır:
Güneş,
köreltildiği zaman,
Yıldızlar,
bulanıklaşıp-döküldüğü zaman,
Dağlar,
yürütüldüğü zaman,
Gebe
develer, kendi başına terkedildiği zaman,
Vahşi-hayvanlar,
toplandığı zaman,
Denizler,
tutuşturulduğu zaman,
Nefisler,
birleştiği zaman,
Ve 'diri
diri toprağa gömülen kızcağıza' sorulduğu zaman:
"Hangi
suçtan dolayı öldürüldü?"
Sahifeler
(amel defterleri) açıldığı zaman,
Gök,
sıyrılıp-yüzüldüğü zaman
Cehennem
ateşi çılgınca kızıştırıldığı zaman,
Cennet de
yakınlaştırıldığı zaman,
(Artık
her) Nefis, neyi hazırladığını bilip-öğrenmiştir. (Tekvir Suresi, 1-14)
AHİRET HAYATI
SUR'A
İKİNCİ ÜFÜRÜLÜŞ VE DİN (DİRİLİŞ) GÜNÜ
Kendilerine
ilim ve iman verilenler ise, dediler ki: "Andolsun, siz Allah'ın Kitabında
(yazılı süre boyunca) diriliş gününe kadar yaşadınız; işte bu dirilme günüdür.
Ancak siz bilmiyordunuz." Artık o gün, zulmedenlerin ne mazeretleri bir
yarar sağlayacak, ne (Allah'tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecektir. (Rum
Suresi, 56-57)
Kıyamet gününün ardından insanlar,
kendilerine daha önce kıyamet vaktinin geldiğini haber vermiş olan Sur'un
sesini bir kez daha duyacaklardır. Artık bu an, insanların kabirlerinden dışarı
çıkarak, yeniden diriltildikleri andır. İnsanların tümü, sonsuzluğu karşılamak
için ayağa kalkmış, beklemektedirler:
Sur'a
üfürüldü; böylece Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi.
Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış durumda gözetliyorlar.
(Zümer Suresi, 68)
İNSANLAR KABİRLERİNDEN ÇIKACAKLARDIR
Sur'a üfürüldü; böylece Allah'ın diledikleri dışında,
göklerde ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona üfürüldü,
artık onlar ayağa kalkmış durumda gözetliyorlar." (Zümer Suresi, 68)
Ayette
bildirildiği gibi, Kıyamet gününün tüm yıkımının ardından, Sur sesi ikinci kez
duyulur. Bu ikinci ses ile kabirlerde olanlar deşilip, dışa atılır. O gün
Rabbinin emrine karşı direnebilecek ya da bu emri yavaşlatabilecek hiçbir insan
yoktur. O gün toprağın altında olan insan, dünya hayatı boyunca sık sık
duyduğu, fakat inkar ettiği dirilişi karşısında bulur ve topraktan canlı olarak
çıkar. Kuran'da bu anı anlatan ayetlerden bir tanesi şu şekildedir:
Göğün ve yerin O'nun emriyle durması da, O'nun
ayetlerindendir. Sonra sizi yerden (toprağın altından) bir (kere) çağırma ile
çağırdığı zaman, hemencecik siz (bir de bakarsınız ki) çıkarılmışsınız. (Rum
Suresi, 25)
Sur'a ikinci kez üflenmesiyle birlikte, dünyanın
başlangıcından beri yaşamış olan tüm insanlar dirilmiş olacaktır. Dünya
hayatları boyunca Allah'ın kendilerini çağırdığı hak dini yalanlayan ve ölümün
bir son, bir yokoluş olduğunu savunan inkarcılar, hiç beklemedikleri bir anda
topraktan kendilerini çağıran bu sesle büyük bir dehşete kapılırlar. Henüz amel
defterleri kendilerine verilmediği ve başlarına gelecekleri tam olarak
yaşamadıkları halde inkarcılar "eyvah" diyerek bulundukları yerden
kalkarlar, bu karşılaştıkları gün dünya hayatı boyunca aslında bilgisine sahip
oldukları bir gündür. Kuran'da bu insanların yaşadıkları korku anı şu şekilde
anlatılır:
Demişlerdir ki : "Eyvahlar bize, uykuya
bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip kaldırdı? Bu Rahman olan (Allah)'ın
vaadettiğidir, (demek ki) gönderilen elçiler de doğru söylemiş." (Yasin
Suresi, 52)
Artık
kendilerini diriltenin Allah olduğunu, dünya hayatı boyunca kendilerine yapılan
uyarıların gerçek olduğunu idrak etmişler, ama geç kalmışlardır. Dünyaya geri
dönüp işledikleri hataları telafi etmek, elçilere uymak, dini yaşamak gibi bir
imkanları yoktur. Çaresizce başlarına gelecekleri beklemeye başlayacaklardır.
İNSANLARIN KABİRDEN ÇIKMASI ADETA ÇEKİRGELERİN YAYILMASI
GİBİDİR
Kuran'da
verilen her örnek, anlatılmak istenen durumu en özlü ve en güzel şekilde tasvir
eder. Bu sebeple, Kuran'da ayetlerin her birinin "doruğunda olgunlaşmış
hikmet" (Kamer Suresi, 5) olduğu bildirilir. Kuran'da yapılan her
tarif işte bu nedenle kıyamet günü meydana gelecek ortamı ve insanların
durumlarını gözümüzde canlandırmamıza imkan sağlamaktadır.
Örneğin
Kamer Suresi'nde din günü topraktan çıkan insanlar, çekirge sürülerine
benzetilmektedir:
Gözleri 'zillet ve dehşetten düşmüş olarak', sanki
'yayılan' çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar. (Kamer Suresi, 7)
Elbette Allah'ın yaptığı bu benzetme diğer ayetlerde de
olduğu gibi o anın gözlerde canlandırılabilmesi için en güzel benzetmelerden
biridir. Zira çekirgelerin yayılışları, dünyadaki tüm hayvanlarınkinden daha
farklıdır. Milyarlarca çekirge bir araya gelerek km.'lerce uzunlukta ve
genişlikte, kapkara bir yağmur bulutu görüntüsü oluştururlar. Ayetlerden
anladığımız kadarıyla insanların topraktan çıkışı da bu şekilde olacaktır.
Sur'un sesini duyan milyarlarca insan aynı çekirgeler gibi, bir anda toprağın
üstünde belirecek, hep birlikte çağırıcının sesine doğru koşmaya
başlayacaklardır. İnsanların kendilerini çağıran sesi duyar duymaz topraktan
çıkacakları Kuran’da şu şekilde anlatılır:
"Göğün ve yerin O'nun emriyle durması da, O'nun
ayetlerindendir. Sonra sizi yerden bir (kere) çağırma ile çağırdığı zaman,
hemencecik siz (bir de bakarsınız ki) çıkarılmışsınız." (Rum Suresi, 25)
BİR
ÇAĞIRICIYA DOĞRU YÖNELİRLER
O gün, kendisinden sapma imkanı olamayan çağırıcıya
uyacaklar. Rahman (olan Allah)'a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan
başka bir şey işitemezsin. (Taha Suresi, 108)
İnsanlar
toprağın altından çıktıklarında kendilerini çağıran sese doğru gitmeye
başlarlar. Bu gidiş çağrıldıkları yere ulaşana dek sürer. Bu çağrı daha önce
benzerlerine rastlanmış bir çağrı değildir. Müminlerin güven ve huzurlu
gelişlerinin aksine, inkarcılar toplanma yerine alacakları karşılığı
hissetmişçesine, o günün "zorlu bir gün" olduğunu ikrar ederek
gelirler. (Kamer Suresi, 8) Artık toplanma zamanıdır. Bunu geri
çevirebilmek için yapabilecekleri hiçbir şey yoktur. Binlerce senedir yaşamış
olan insanların tümü biraraya toplanacaktır. Bu büyük kalabalık Allah'a boyun
eğmiş olarak şaşkınlık içinde hızla hareket etmekte, hesaba çekilmeyi ve
kendilerine gelecek azapları beklemektedirler. Ne kaçış, ne geri dönüş mümkün
değildir:
Kabirlerinden koşarcasına çıkarılacakları gün, sanki
onlar dikili birşeye yönelmiş gibidirler. Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük'
yüzlerini de bir zillet kaplamış; işte bu, kendilerine vadedilmekte olan
(kıyamet ve azab) günüdür. (Mearic Suresi, 43-44)
Dünyada
Allah'ın sınırlarını tanımayan, O'na itaat etmeyen ve büyüklenen inkarcılar,
artık çok itaatli ve boyun eğicidirler. Ne olup bittiğini sorgulamadan,
kayıtsız şartsız şekilde çağrıcıya icabet ederler. Kendi iradeleri ile hareket
etmeleri mümkün değildir. Allah'a teslim olmuş, isteseler de istemeseler de
O'nun vereceği hükme boyun bükmüşlerdir. Çünkü artık nefisleri için
yaşadıkları, içindeyken ahireti hiç düşünmedikleri dünya hayatı son bulmuştur.
Allah'ın karşısında ne kadar aciz olduklarını ve Allah'ın azabının şiddetini ve
gerçekliğini açıkça anlamışlardır. O gün, "o çağırıcının 'ne tanınmış,
ne görülmüş' bir şeye çağıracağı gün"dür. (Kamer Suresi, 6)
BAŞLARI
HAVADA, TEK BİR YERE DOĞRU KOŞARLAR
O gün
inkarcılar başları havada, gözleri tek bir noktaya çevrilmiş, hipnoz olmuş gibi
koşarlar. Sadece Allah'ın istediği şekilde hareket edip, çağrının yapıldığı
yöne doğru yönelmişlerdir. Dünyada inkar içinde olanlar dehşet ve şaşkınlık
içinde koşarlarken, ne kendilerine ne de başkalarına bakabilirler. Allah, inkar
edenlerin o anki durumlarını şöyle tarif eder:
(Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta
olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir
güne ertelemektedir. Başlarını dikerek koşarlar, gözleri kendilerine
dönüp-çevrilmez. Kalbleri (sanki) bomboştur. (İbrahim Suresi, 42-43)
Şimdi
inkar edenlere ne oluyor ki, boyunlarını sana uzatıp koşuyorlar. Sağ yandan ve
sol yandan bölükler halinde. Onlardan her biri, nimetlerle donatılmış cennete
gireceğini mi umuyor (tamah ediyor)? (Mearic Suresi, 36-38)
İnkarcılar
kendilerini kurtarabilmek için bir girişimde bulunamazlar, bu akıllarına dahi
gelmez. Kalpleri bomboştur, kendi sonlarının farkındadırlar. İnsanların hesap
vermek üzere kabirlerinden fırlayarak koşmaları, Allah'ın huzurunda bir düzen
içinde toplanmalarıyla son bulur. Allah Kuran'da inkarcılara bu buluşma
vaktiyle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
Onlar senin Rabbine, sıra sıra sunulmuşlardır. Andolsun,
siz ilk defa yarattığımız gibi bize gelmiş oldunuz. Hayır, siz bizim size bir
kavuşma zamanı tespit etmediğimizi sanmıştınız değil mi? (Kehf Suresi, 48)
Bu
insanların oldukça büyük bir çoğunluğu, böyle bir buluşma vaktinin geleceğine
asla inanmıyorlardı. Oysa kendilerini her yandan kuşatan o büyük gün
gerçekleşmiştir. Artık çaresizdirler.
HESAP GÜNÜNDE İNSANLAR TOPLANIP SORGULANACAKTIR
Kuran'da,
insan yaşamının gerçek anlamı şöyle açıklanmaktadır:
Ey insan, gerçekten sen, hiç durmaksızın Rabbine doğru
bir çaba harcayıp durmaktasın; sonunda O'na varacaksın. (İnşikak Suresi, 6)
İnsan
hayatı boyunca ne yaparsa yapsın harcadığı bütün çabaların sonucunda ulaşacağı
son nokta Allah'ın huzuruna çıkacağı andır. Bu an, O'na hesap vereceği mahşer
günüdür. Dünyadaki yaşamımızda geçen her gün bizi o mahşer gününe biraz daha
yakınlaştırır. Geçen her saat, her dakika, hatta her saniye ölüme, yeniden
dirilişe ve hesaba doğru atılmış yeni bir adımdır. Bu ilerleyişi durdurmanın ya
da geri çevirmenin yolu yoktur. Tüm insanlar bu yolu izleyeceklerdir.
O an
geldiğinde artık herşey sonuca ulaşır. Bu safhadan sonra geri dönüş veya telafi
imkanı da yoktur. Artık verilen süre dolmuş, hesap anı gelmiştir. İnsanın dünya
hayatı boyunca işte, evde, okulda, eğlencede, her nerede olursa olsun tüm
yaptıklarına Allah şahittir.
Hesap gününde herkes tek başına
sorgulanacaktır. Hesabın ilk aşamasında insana dünya hayatı boyunca yaptığı
herşey, hiçbir şey eksik tutulmadan gösterilecektir. “…bir hardal tanesi ağırlığında olsa, (bu) ister bir kaya parçasından
ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir.
Şüphesiz Allah, latif olandır, (herşeyden) haberdardır.” (Lokman Suresi, 16) ayetinde de
bildirildiği üzere insanın yaptığı hiçbir şey gizli kalmayacaktır.
İnsanlar hesap için biraraya toplanacak ve birbirlerini,
olayları, olup bitenleri açıklıkla görüp anlayabileceklerdir. Çünkü o gün,
Kuran ayetinde belirtildiği gibi keskin bir görüş hakimdir: "Andolsun,
sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü
açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir." (Kaf Suresi, 22)
İnsanın
dünya hayatı boyunca tanıyıp bildiği tüm insanlar oradadır. Tanınmış,
tanınmamış, zengin, fakir her kişi, kısaca kıyamet gününe kadar yaşayıp ölmüş
olan tüm insanlar, aralarında hiçbir ayırım sözkonusu olmadan Allah'ın
huzurunda toplanırlar. Ama artık böyle bir günde, ne kazandıkları ünden ne de
edindikleri itibardan eser yoktur. O gün pişmanlık yaşamayacak tek topluluk
müminlerin oluşturduğu topluluktur. İman etmedikleri sürece, bir devre imzasını
atmış, dünya tarihinde adından çok söz edilmiş bütün insanlar, Allah'ın
huzurunda pişmanlık ve azabın şiddeti ile panik içinde olacaklardır. İnsanların
dünyada üstün ve ünlü kabul ettikleri kişiler, devlet başkanları, şarkıcılar,
sanatçılar, zenginler kısaca herkes aynı paniği yaşayacak, herhangi bir dünyevi
üstünlük unsuru olmadan herkes aynı konumda olacaktır. Dünyada bir ayrıcalık
olarak görülen para ve mevki, insanların biraraya toplandıkları bu günde hiçbir
şey ifade etmeyecek, hayran olan da hayran olunan da aynı konumda olacaktır.
Allah ayetlerde insanların din günü Kendi huzurunda toplanacağını şöyle
bildirmektedir:
Şüphesiz onların dönüşleri bizedir. Sonra onları hesaba
çekmek de bize aittir. (Ğaşiye Suresi, 25-26)
O gün, onların tümünü bir arada toplayacağız,"
(Yunus Suresi, 28)
"De ki: "Allah sizi diriltiyor, sonra sizi
öldürüyor, sonra kendisinde hiçbir kuşku olmayan kıyamet günü O sizi bir araya
getirip-toplayacaktır. Ancak insanların çoğu bilmezler." (Casiye Suresi,
26)
Sur’a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden
(diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp-giderler. (Yasin
Suresi, 51)
Onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşanlara
diyeceğiz ki: “Nerede (o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?” (En’am Suresi,
22)
O gün, onların tümünü bir arada toplayacağız, sonra şirk
katanlara: “Yerinizden ayrılmayınız; siz de, şirk koştuklarınız da” diyeceğiz.
Artık onların arasını açmışızdır. Şirk koştukları derler ki: “Siz bize ibadet
ediyor değildiniz.” (Yunus Suresi, 28)
Sur’a üfürüleceği gün, artık siz dalga dalga
geleceksiniz. (Nebe Suresi, 18)
Dağları yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak (dümdüz
olmuş) görürsün; onları bir arada toplamışız da, içlerinden hiç birini dışarda
bırakmamışızdır. Onlar senin Rabbine sıra sıra sunulmuşlardır. Andolsun, siz
ilk defa yarattığımız gibi bize gelmiş oldunuz. Hayır, bizim size bir
kavuşma-zamanı tesbit etmediğimizi sanmıştınız değil mi? (Kehf Suresi, 47-48)
Biz o gün, bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına
bırakıvermişiz. Sur’a da üfürülmüştür, artık onların tümünü bir arada
toparlamışız. (Kehf Suresi, 99)
KIYAMET GÜNÜ HASSAS TERAZİLER KURULACAK VE
HİÇ KİMSE HAKSIZLIĞA UĞRATILMAYACAKTIR
Dünyada
olduğu gibi ahirette de amellerin sorgulanıp sonuçlandırılması Allah'ın adaleti
ile eksiksiz olarak görülecektir. O gün kurulacak olan "duyarlı
teraziler" insanların iyilikleri ile kötülüklerini tartacak, herkes hak
ettiği karşılığı bulacaktır. Kuran'da din gününde kurulacak olan bu hassas
terazilerin bilgisi şu şekilde verilmektedir:
Biz
ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiçbir nefis hiçbir
şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz.
Hesap görücüler olarak biz yeteriz. (Enbiya Suresi, 47)
Bundan
sonra artık kişinin kitabındaki amelleri Allah'ın hesap günü için hazırladığı
hassas terazilerde tartılacaktır. Ve zerre kadar bile haksızlığa
uğratılmayacaktır. İşte o an kişi eğer sakınanlardan değilse tartısı hafif
gelecek ve tutuklanıp zincire vurularak ait olduğu yere götürülecektir. Kimse
kimseye yardım edemeyeceği gibi kişinin kendisine de bir faydası olamayacaktır.
Çaresizliğin acısı bütün benliğini kaplayacaktır.
Dünya hayatı boyunca yapılan her amel
en küçük ayrıntılar bile eksik kalmaksızın bu tartılara konulur. Bu tartının
ibresi sonsuz azaba veya sonsuz kurtuluş ve mutluluğa götürecek kararı
belirler. Yaptıkları iyilikler ağır gelen insanlar cennete gidecektir, hafif
kalanlar ise olağanüstü bir azapla azaplandırılacakları cehenneme
atılacaklardır:
"İşte,
kimin tartıları ağır basarsa, Artık o, hoşnut olunan bir hayat içindedir. Kimin
tartıları hafif kalırsa, Artık onun da anası (son durağı) "haviye"dir
(uçurum). Onun ne olduğunu (mahiyetini) sana bildiren nedir? O, kızgın bir
ateştir." (Kaaria Suresi, 6-11)
HERŞEY AÇIĞA ÇIKACAKTIR
Şöyle geçmişe doğru bir bakıp bugüne kadar yaşadıklarınızı kısaca gözden
geçirecek olsanız, onyıllara sığan olayların aslında dakikaları aşmadığını
görürsünüz. Bir zamanlar çok önemli olduğunu düşündüğünüz, kimi zaman heyecanla
kimi zaman endişeyle kimi zaman da merakla beklediğiniz tüm olaylar sizin için
artık birer hatıra olmuştur. Tüm bunlardan dünyevi anlamda geriye kalan sadece
hafızanızdaki kalıntılardan ibarettir. Ancak tüm bu zaman dilimi içerisinde
sarf etmiş olduğunuz her söz, göstermiş olduğunuz her tavır, aklınızdan
geçirdiğiniz her düşünce, Allah katında sizin adınıza saklanmış durumdadır. Her
insanın mutlak olarak karşılaşacağı ölüm gerçeğiyle birlikte bu bilgiler
önünüze dökülecektir. Sizin hafızanızda artık dakikalarla ifade ettiğiniz
ömrünüz Allah katında size an an, dakika dakika tek bir saniyesi bile eksik
olmadan sunulacaktır. Sizin sadece birkaç on dakikada özetleyebileceğiniz
hayatınızdan Allah katında hiçbir detay unutulmamış olacaktır.
Kafirlerin
yanılgısı dünyada gizlice işledikleri günah ve kötülüklerin hesap gününde
ortaya çıkmayacağını sanmalarıdır. Oysa Allah onların dünya hayatlarında
yaptıkları gizli, saklı her harekete ve söze şahittir:
Siz o gün
arzolunursunuz; sizden yana hiçbir gizli (şey) gizli kalmaz. (Hakka Suresi, 18)
Her bir
nefse yaptığının tam karşılığı verildi. O, onların işlediklerini daha iyi
bilenir. (Zümer Suresi, 70)
Hayatı
boyunca ailesine, en yakın dostuna dahi yalan söyleyen, sahtekarlık yapan,
kendi çıkarları için herşeyi göze alan, Allah'ın elçilerini yalanlayan, onların
anlattığı herşeyi reddeden ve en sonunda bunların hiçbir zaman ortaya
çıkmayacağını ve unutulacağını zanneden insanlar o gün yapayalnız
sorgulanacaklardır. Tüm sırları ortaya çıkan bu insanların durumu ayette şöyle
anlatılmaktadır:
Sırların
orta yere çıkarılacağı gün; Artık onun ne gücü vardır, ne yardımcısı. (Tarık
Suresi, 9-10)
HESAP GÜNÜNDE PEYGAMBERLER
GÖRÜLECEKTİR
Hesap gününde dünya
tarihi boyunca yaşamış olan bütün insanlar biraraya gelecektir. Bu insanlar arasında peygamberler de vardır. Her
peygamber kendi kavmine şahitlik etmek üzere toplanma yerine gelecektir. Bütün
insanlar, Allah'ın huzurunda dünya hayatında işledikleri amellerden dolayı
hesap vereceklerdir. Bu nedenle hesap gününde Allah'ın dilemesiyle Hz.
Muhammed'i, Hz. İsa'yı, Hz. Adem'i, Hz. Yusuf'u ve diğer bütün peygamberleri
görebilmek mümkün olacaktır. Allah ayetlerde bu konuyu şöyle haber vermiştir:
Yer, Rabbi'nin nuruyla parıldadı; (orta yere) kitap
kondu; peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile hüküm verildi,
onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Zümer Suresi, 69)
Ve resuller de (şahitlik için) belli bir vakitte
getirildiği zaman (Bu,) Hangi gün için ertelenmişti? (Mü’mini müşrikten,
haklıyı haksızdan) Ayırma günü için. (Mürselat Suresi, 11-13)
İNSANLARA
AHİRETTE KİMLER ŞAHİTLİK EDECEKTİR?
İnsanlar, dünyada
yaptıkları her fiille, akıllarından geçirdikleri her düşünceyle hesap günü
karşılaşacaklardır. "…Doğrusu
Allah, herşeyin üzerinde şahid olandır." (Hac Suresi, 17) ayetiyle
bildirildiği gibi Allah dünyada onların yapmakta oldukları herşey üzerinde
şahittir. Kuran'da ayrıca insanların karşısına hesap günü şahit olarak
getirilecek kimselerden söz edilmektedir. Ahirette şahitlik edecek olan
kimselerden bazıları şöyle haber verilmiştir:
Sonunda oraya
geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine
şahitlik edecektir. (Fussilet Suresi, 20)
Ve resuller de
(şahitlik için) belli bir vakitte getirildiği zaman, (Mürselat Suresi, 11)
Her ümmetten bir
şahid getirdiğimiz ve onların üzerine seni şahit olarak getirdiğimiz zaman
nasıl olacak? (Nisa Suresi, 41)
Bugün biz onların
ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve sevaptan yana) kazandıklarını, elleri bize
söylemekte, ayakları (aleyhlerinde) şahitlik etmektedir. (Yasin Suresi, 65)
Yer, Rabbi'nin
nuruyla parıldadı; (orta yere) kitap kondu; peygamberler ve şahidler getirildi
ve aralarında hak ile hüküm verildi, onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Zümer
Suresi, 69)
Her ümmetten bir
şahid göndereceğimiz gün; (artık ondan) sonra ne inkar edenlere (özür
dilemeleri için) izin verilecek, ne (Allah'tan) hoşnutluk dilekleri kabul
edilecek. (Nahl Suresi, 84)
Her ümmet içinde
kendi nefislerinden onların üzerine bir şahid getirdiğimiz gün, seni de onlar
üzerinde bir şahid olarak getireceğiz… (Nahl Suresi, 89)
Şüphesiz biz
elçilerimize ve iman edenlere, dünya hayatında ve şahidlerin (şahidlik için)
duracakları gün elbette yardım edeceğiz. (Mü'min Suresi, 51)
(Artık) Her bir
nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir. (Kaf Suresi, 21)
HESAP YERİNE ŞAHİT MELEKLERLE GELİNECEKTİR
Hesap
günü sorgulanma sırasında tüm insanların yanında bulunacak olan iki meleğin
bilgisi Kuran'da şu şekilde verilmektedir:
(Artık)
her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahit ile gelmiştir. (Kaf Suresi, 21)
Din günü
her yer Allah'ın nuru ile aydınlanır. Bu büyük mahkemede tanıklık yapacak olan
elçiler ve şahitler hazır bulundurulur. Dünyada Allah'a kulluk etmeleri
gerektiğini insanlara hatırlatan ve öğütleyen peygamberler ve diğer şahitler,
hesap günü sorguya çekilecek insanların yanındadırlar. Bu şahitler hak ile
hükmedecekler ve hesap günü aslında Allah'a kulluk etmesi gerektiğini bildiği
halde, bilmediğini iddia edebilecek hiç kimse olmayacaktır.
O gün
kulun, Rabbinin huzurunda yaptıklarını inkar etmeye imkanı yoktur. İşlediği
bütün hayırlar ve şerler ortaya çıkarılmıştır. Gerçekleri inkar etse bile
şahitler adil olacak ve onu yalanlayacaklardır. Rabbin huzurundaki bu büyük
düzen içerisinde her ümmet, kendi elçileri ve kitabıyla gelecektir. Hz.
Adem'den bu yana yaşamış tüm toplumların bir arada olacağı bu ortamda,
sorgulamadaki düzen ve hesaptaki titizlik, Allah'ın aklının büyüklüğünün ve
adaletinin çarpıcı göstergeleridir:
O
gün sen, her ümmeti dizüstü çökmüş (veya toplanmış) olarak görürsün. Her ümmet
kendi kitabına çağrılır. "Bugün yapmakta olduklarınızla karşılık
göreceksiniz. (Casiye Suresi, 28)
AHİRETTE İNSANLARIN DERİLERİ, İŞİTME VE GÖRME DUYULARI KONUŞACAKTIR
Kuran'da, hesap
gününde inkar edenlerin işitme, görme duyularının ve derilerinin kendi
aleyhlerinde şahitlik edeceği haber verilmektedir. Dünya hayatında iken belki
de gizlediklerini ya da kimsenin bilmediğini sandıkları tüm amelleri, işitme,
görme duyularının ve derilerinin dile gelmesiyle ortaya çıkacaktır. Kuşkusuz
onların dünyada iken yaptıkları gizli ya da açık tüm tavırlara Allah şahittir,
ancak o gün Allah tüm bu gerçekleri onlara bizzat ikrar ettirerek, kendi
yaptıkları suçlara kendilerini şahit tutacaktır. Bu, Allah için son derece
kolaydır. Zira dünyada iken insanın diline nutuk veren Allah, o gün de insanın
derisine, gözlerine ve kulaklarına nutuk verecektir. Kuran'da bu olay şöyle
bildirilmiştir:
Allah'ın düşmanlarının bir araya getirilip-toplanacakları
gün işte onlar, ateşe bölükler halinde dağıtılırlar. Sonunda oraya geldikleri
zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik
edecektir. Kendi derilerine dediler ki: "Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?"
Dediler ki: "Herşeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi
ilk defa O yarattı ve O'na döndürülüyorsunuz." "Siz, işitme, görme
(duyularınız) ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz.
Aksine, yaptıklarınızın birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz."
(Fussilet Suresi, 19-22)
Elleriniz ve derileriniz hesap günü
geldiğinde, tüm şahitler bir araya toplandığında Allah'ın dilemesiyle
konuşacaklardır. Eğer Allah'tan korkup sakınanlardan değilseniz sizin
aleyhinize şahitlik edeceklerdir. Üzerine bastığınız yer de şuursuz değil.
Allah ona da vahyettiği zaman o da şahitliğini yapacak, herşeyi bir bir
anlatacak. Kısacası büyük bir olağanüstülük söz konusu ama tüm bunlar büyük bir
sessizlik içinde devam edip gidiyor. İşte dünyadayken sizi bir an olsun yalnız
bırakmayan şahitlerin hepsi, hesap günü sizin için şahitlik yapmak üzere bir
araya gelecekler.
Bugün Biz onların ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve
sevaptan yana) kazandıklarını, elleri Bize söylemekte, ayakları (aleyhlerinde)
şahitlik etmektedir. (Yasin Suresi, 65)
Kimsenin görmediğini zannettiği şeyler, gizli
yapılan işler ahirette teker teker ortaya dökülecek, kendi bedeni bunları ikrar
edecektir.
İNSANLAR YAPAYALNIZ SORGUYA ÇEKİLİRLER
İnsanın gaflete düştüğü konulardan biri de,
ahirette Allah'ın huzurunda yalnız hesaba çekileceğini unutmasıdır. Bir insanın
ölümü ne kadar kalabalık bir ortamda olursa olsun, ölüm meleği ruhunu alırken
dünya ile ve o anda yanında olan diğer kişilerle ilişiği kesilir. Ahirette
diriltilip hesap vermeye koşarken mahşer kalabalığı içinde de yalnızdır. Çünkü,
orada kimse kimseyle ilgilenecek durumda değildir. Bu yalnızlık dünyadakine de
benzemez. Hesaba çekilme anı, dünyada gafil yaşamış bir insan için yaratılışından
itibaren o zamana kadar içine düştüğü en zor andır. O anda hissettiği
yalnızlık, yaptığı herşeyin bir bir hesabını vereceği, bu anda hiç kimsenin
olmadığını ve Allah'ın huzurunda son derece aciz olduğunu anlamanın verdiği bir
yalnızlıktır. Bütün gücünden, malından, ünvanından, mevkiinden, şöhretinden,
değer verdiği, yakınlık duyduğu bütün insanlardan uzaklaşmış bir şekilde maddi
ve manevi olarak yalın haldedir. İnsanlara Allah'ın huzurunda yalnız olacakları
Kuran'da şöyle haber verilmektedir:
Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız, tek
başlarına' geleceklerdir. (Meryem Suresi, 95)
Burada durup bir an için bu gerçeği daha
ayrıntılı düşünmek gerekir. Yalnız kalmak insanların dünya yaşamlarında en
fazla çekindikleri, özellikle zorluk anlarında kendilerini korkutan duygulardan
biridir. Tek başına bırakılmak dünya şartlarında dahi insanlar için en büyük
azaplardan birisidir. Oysa ahiret günü söz konusu olan sadece yalnızlık
değildir. O gün bir inkarcının kendisine güvenebileceği, yardım veya medet
umacağı hiç kimse yanında yoktur. Yakınlık veya merhamet konusunda yegane
güvendiği kişiler olan ailesi bile kendisini tanımaz. Üstelik herşey kendi
aleyhine dönmüş, kendi bedeni, kendi yaptıkları aleyhine açıklamalar yapmaya
başlamıştır. Kısacası bu yalnızlık, tarifini kolay kolay yapamayacağımız bir
yalnızlıktır.
İNSANLAR SAHİP OLDUĞU NİMETLERDEN SORGUYA ÇEKİLECEKTİR
Allah ahirette insanların nimetlerden sorguya
çekileceğini şöyle bildirir:
Sonra o gün, nimetten sorguya çekileceksiniz. (Tekasür
Suresi, 8)
Ahirette insanların sahip
oldukları nimetlerin hesabı sadece kafirlere değil, aynı zamanda salih
müminlere de yöneliktir. Allah'ın nimetleri sayısızdır ve saymak mümkün
değildir. Ayetlerde şöyle buyrulur:
Eğer Allah'ın
nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile
sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nahl Suresi, 18)
Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın
nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek
şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür. (İbrahim Suresi, 34)
Bu sayısız nimetler, Allah'ın
doğrudan doğruya insana verdikleridir. Bazı nimetlerde insanın çalışması sonucu
elde ettikleridir. İnsanın çalışması karşılığı elde ettiği nimetler hakkında,
bu nimetleri hangi vasıtayla elde ettiği ve ne için sarfettiği sorulacaktır.
Allah'ın doğrudan doğruya bağışladığı nimetler hakkında o nimetleri nasıl
kullandığı, topluca bütün nimetleri Allah'ın verdiğini itiraf edip etmediği,
kalple ve fiillen şükredip şükretmediği veya hepsinin bir tesadüf sonucu eline
geçtiğini zannedip zannetmediği, bu nimetleri onlara pek çok tanrının mı yoksa
Allah'ın mı verdiği konusundaki inancı, Allah'tan başka zatların da var olup
onlara da ibadet ederek şükredip şükretmediği sorulacaktır.
AHİRETTE KİMSE KİMSEYE YARDIM EDEMEYECEKTİR
Kuran'da bildirildiğine göre bir insanın bir
başkasının günahını üstlenmesi ve bundan dolayı ahirette onun yerine ceza
çekmesi mümkün değildir. Allah her insanı yaptıklarından dolayı tek başına
sorumlu tutacağını ve tek başına sorgulayacağını belirtmiştir. Çünkü Allah
dünya hayatında her insanın içine doğruyla yanlışı kendisine söyleyen ve onu
her zaman için Allah'ın rızasını kazanmaktan yana çağıran bir vicdan vermiştir.
Dahası tüm insanlara, katından doğruyu yanlışı öğreten bir kitap indirerek,
peygamberleri vasıtasıyla dinini tebliğ ederek onları karşılaşacakları bu azaba
karşı uyarmıştır. Tüm bunların ardından doğru olandan yüz çeviren kimseler ise,
bu seçimlerini kendi öz iradeleri, muhakemeleri ve istekleri doğrultusunda
yapmışlardır. Bu seçimlerinin sonucundan da yine tek başlarına sorumlu
tutulacaklardır.
Allah Kuran’da, hesap gününde herkesin kendi
yaptıklarından sorguya çekileceğini bildirmiştir. Dünyada yapmış oldukları,
herkese teker teker gösterilecek ve hiç kimse bir diğerine yardım
edemeyecektir. Bir insanın diğer bir insanın günahını yüklenmesinin söz konusu
olmadığı Kuran'da açıkça bildirilmiştir:
Hiçbir günahkar bir başka günahkarın günahını yüklenemez.
Eğer yükü ağır olan kimse (bir başkasını) onu taşımaya çağırsa, -bu, yakın-
akrabası da olsa- kendisine ondan hiçbir şey yükletilmez… (Fatır Suresi, 18)
Ne yakın akrabalarınız, ne çocuklarınız kıyamet günü size
bir yarar sağlayamaz. (Allah) Sizin aranızı ayıracaktır. Allah, yaptıklarınızı
görendir. (Mümtehine Suresi, 3)
Doğrusu, hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü
yüklenmez. (Necm Suresi, 38)
Allah bir başka ayetinde dünyada iken
insanlara bu şekilde vaatlerde bulunarak onları günaha sürükleyen kimselerin
yalan söylemekte olduklarını bildirerek de insanları uyarmıştır:
İnkar edenler, iman edenlere dedi ki: "Siz bizim
yolumuzu izleyin, hatalarınızı biz yüklenelim." Oysa kendileri, onların
hatalarından hiçbir şeyi yüklenecek değildir. Gerçekten onlar, elbette
yalancıdırlar. (Ankebut Suresi, 12)
Her nefis ahirette kendi yaptıklarının
karşılığını görecektir. Artık etrafında, dünyada iken kendisine "günahını
yüklenirim" diyen kimseler de yoktur. Kendisine yardımcı olacak ne bir
dostu ne de akrabası vardır. Hatta artık değer verdiği tüm yakınlarından,
dünyada onu gaflete sürükledikleri için nefret etmeye başlar. Allah ahiretteki
bu düşmanlığı Kuran'da şöyle haber vermektedir:
Muttakiler hariç olmak üzere, o gün, dostların kimi
kimine düşmandır. (Zuhruf Suresi, 67)
O gün, bir dost dosttan herhangi bir şeyle yarar
sağlayamaz. Ve onlara yardım edilmez. (Duhan Suresi, 41)
"Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost
yoktur." (Hakka Suresi, 35)
(Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu
sormaz… (Mearic Suresi, 10)
Ahiret gününde hiçbir insanın yaptığı bir
ibadet bir başkasına fayda sağlamayacaktır. Çünkü Allah her insana müstakil bir
anlayış, müstakil bir vicdan vermiş ve her birini çeşitli yollarla ayrı ayrı
uyarmıştır. Bu nedenle insanın eşi, çocuğu gibi en yakın kimselerin bile tüm
ibadetlerini yerine getiriyor olması, kişinin kurtuluşunu sağlamaz. Aksine tüm
bunları en yakınlarından gördüğü ve doğru olduğunu bildiği halde uygulamaması,
ahirette bu kişiyi Allah'a karşı sorumluluk altında bırakabilir.
Unutmayın ki öyle bir günde, hiçbir yakın dost
bir yakın dostu sormayacak ve hiç kimse birbirine dostça davranıp, yardım
etmeyecektir. İnsanlar azaptan kurtulmak için en yakınlarını bile fidye olarak
vermeye razı olacaklar ama bunların hiçbiri onlardan karşılık olarak kabul
edilmeyecektir:
Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o
günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; Kendi
eşini ve kardeşini, Ve onu barındıran aşiretini de; Yeryüzünde bulunanların
tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa. Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu
o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir:" (Mearic Suresi, 11-15)
Başka ayetlerde şöyle bildirilir:
Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç
kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve
yardım görülmeyeceği bir günden sakının. (Bakara Suresi, 48)
Ey iman edenler, hiçbir alış-verişin, hiçbir dostluğun ve
hiçbir şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel, size rızık olarak
verdiklerimizden infak edin... (Bakara Suresi, 254)
Kendinizden sorumlu olduğunuzu unutmadan
ahiretiniz için ciddi bir hazırlık yapın ve çaba gösterin.
O GÜN İNSANLAR SINIFLARA AYRILIRLAR
Ahirette
müminlerle kafirlerin arası ayrılır. Kuran'da o günün bir ayırma günü olduğu
bildirilmiştir:
Bu, sizin yalanladığınız (mü'mini kafirden, haklıyı
haksızdan) ayırma günüdür. (Saffat Suresi, 21)
Ahirette
insanlar üç sınıf olacaktır:
Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman; (Vakıa Suresi, 7)
Kuran'da
o gün insanların sınıflara ayrılacağı bildirilir. Ashab-ı Meymene"
şeklinde isimlendirilen müminler bir gruptur. "Ashab-ı Meş'eme" ise
kafirlerin oluşturduğu, müminlerden ayrılan grubu temsil eder. Bunların yanı
sıra müminlerin arasında da Allah'a yakınlık ve Allah yolunda verilen
mücadelede en öne geçmiş olanlar vardır ki, Kuran'da bu insanlar "yarışıp
öne" geçenler olarak isimlendirilir:
İşte o Ashab-ı Meymene, ne (kutludur o) Ashab-ı Meymene.
Ashab-ı Meş'eme ne (mutsuz ve uğursuzdur o) Ashab-ı Meş'eme. Yarışıp öne
geçenler de, öne geçmiş öncülerdir. İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb)
olanlardır. (Vakıa
Suresi, 8-11)
Kıyamet, yaratılmışların en hayırlıları olan müminler ile
yaratılmışların en aşağılığı olan inkarcıların birbirinden sonsuza kadar
ayrılmaları vaktidir. Ayırma günü Kuran'da şöyle belirtilmiştir:
Ve
resuller de (şahitlik için) belli bir vakitte getirildiği zaman (Bu,) Hangi gün
için ertelenmişti? (Mü'mini müşrikten, haklıyı haksızdan) Ayırma günü için. Bu
ayırma gününü sana ne bildirdi? O gün, yalanlayanların vay haline. Biz,
öncekileri helak etmedik mi? Sonra arkadan gelenleri onların izinde
yürüteceğiz. İşte biz, suçlu-günahkarlara böyle yapıyoruz. O gün,
yalanlayanların vay haline. (Mürselat Suresi, 11-19)
Bu ayırma günü ölümle başlar,
dirilişle ve hesapla devam eder ve insanların ebedi yurtlarına yollanmasıyla
son bulur.
KONUŞMALARINA İZİN VERİLMEZ
Kafirler
kendilerini yaratan ve yaşatan Allah'a isyan etmekle olabilecek en büyük suçu
işlemişlerdir. Bu yüzden Allah'ın huzuruna çıkarıldıklarında tek bir kelime
söylemelerine dahi izin verilmez:
O
gün, yalanlayanların vay haline. Bu, onların konuşamayacakları bir gündür. Ve
onlara özür beyan etmeleri için izin verilmez. O gün, yalanlayanların vay
haline. (Mürselat Suresi, 34-37)
Kuran'da
Allah'ın, inkarcıların yaptıklarına karşılık olmak üzere din gününde bu
insanlarla konuşmayacağı, onları gözetmeyeceği ve arındırmayacağı
bildirilmiştir. Konu ile ilgili ayetlerden bazıları şu şekildedir:
Der ki: "Onun içine sinin ve benimle söyleşmeyin."
(Mü'minun Suresi, 108)
Allah'ın
indirdiği Kitaptan bir şeyi gözardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir
şeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir.
Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azab
vardır." (Bakara Suresi, 174)
Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir
değere karşılık satanlar... İşte onlar; onlar için ahirette hiçbir pay yoktur,
kıyamet gününde Allah onlarla konuşmaz, onları gözetmez ve onları arındırmaz.
Ve onlar için acı bir azab vardır." (Al-i İmran Suresi, 77)
KAFİRLER ZOR BİR HESABA ÇEKİLİRLER
Dünyadaki
yaşamlarını Allah'ın gösterdiği yolu bırakarak, kendi istek ve tutkularına uyan
ya da içinde bulundukları toplumun çarpık değer ve inançlarına göre yaşayan
inkarcıların hesabı çok zorlu olacaktır. O gün onlara karşı ne bir acıma, ne
bir şefkat vardır, ne de azabı üstlerinden hafifletecek bir güç... Bunun en
büyük sebebi kendilerine dünyada Allah'ın varlığına dair hatırlatıcılar
gelmesine rağmen Allah'ın sınırlarını korumamaları ve dünyaya tekrar
gönderilseler de korumayacak olmalarıdır. Bu, Kuran ayetleri ile haber verilmiş
kesin bir gerçektir:
Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen;
derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin
ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık. Hayır, önceden saklı
tuttukları kendilerine açıklandı. Şayet (dünyaya) geri çevrilseler bile,
kendisinden sakındırıldıkları şeylere şüphesiz yine döneceklerdir. Çünkü onlar,
gerçekten kafirlerdir. (En'am Suresi, 27-28)
Kafirlerin
defterleri sol ellerine verilir. En küçüğünden en büyüğüne kadar hiçbir işin
eksik bırakılmadan meleklerce yazıldığı bu defter, müminlerin amellerinin
aksine, Allah'ın beğenmediği işlerle doludur. Bu gerçek karşısında inkar
edenlerin korku ve şaşkınlıkları ayette şöyle belirtilmiştir:
(Önlerine)
Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkarların, onda olanlardan dolayı
dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: "Eyvahlar bize, bu
kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp herşeyi sayıp-döküyor?"
Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
(Kehf Suresi, 49)
Hesaplarını
verirken bir yandan kızıştırılan cehennem onları bekler. Yaptıkları hiçbir şey
gözardı edilmeden, adaletle karışılık görmek üzere cehenneme yollanırlar. Bir
ayette o büyük hesap şöyle anlatılır:
Sahifeler (amel defterleri) açıldığı zaman, Gök,
sıyrılıp-yüzüldüğü zaman, Cehennem ateşi çılgınca kızıştırıldığı zaman, Cennet
de yakınlaştırıldığı zaman (Artık her) Nefis, neyi hazırladığını
bilip-öğrenmiştir. (Tekvir Suresi, 9-14)
İşte o
anda, Allah'tan korkup sakınmadan sorumsuzca bir ömür sürenler, başlarına
gelecekleri anlamışlardır. Korku ve pişmanlıktan ölmeyi, yok olmayı isterler.
Yaşadıkları bu yıkım ayette şöyle anlatılır:
Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana
keşke kitabım verilmeseydi. Hesabımı hiç bilmeseydim. Keşke o (ölüm herşeyi)
kesip bitirseydi. Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı. Güç ve kudretim yok olup
gitti." (Hakka Suresi, 25-29)
Kimin de kitabı ardından verilirse, o da, helak (yok
olmay)ı çağıracak. Çılgın alevli ateşe girecek. Çünkü o, (dünyada) kendi
yakınları arasında sevinçliydi. Doğrusu o, (Rabbine) bir daha dönmeyeceğini
sanmıştı. Hayır; gerçekten Rabbi, kendisini çok iyi görendi. (İnşikak Suresi,
10-15)
Dünyada
korkusuzca bir yaşam süren kişinin Allah'a karşı işlediği tüm suçlar tek tek
ortaya dökülür. Sadece yaptıkları değil, kalbinden geçirdiği tüm kötülükler de.
O an içinde bulunduğu utanç tarifsiz bir utançtır. Hiçbir şeyi inkar edemez.
Şu anda
da imtihan devam etmektedir ve az önce yukarıda tasvir edilen ortamda tartıya
getirilecek olanlar içine, şu an yaşadıklarımız da dahil olacaktır. Bu yüzden
insanın dünyada bulunduğu süre içinde hesabını veremeyeceği herşeyden sakınması
gereklidir. Zaten akıl sahibi bir insan için bunun aksi mümkün değildir. Allah
her yeri ve herşeyi sarıp kuşatmışken ve insana şah damarından daha yakınken,
görevli melekler de en küçük ayrıntıyı dahi atlamadan kaydederlerken insanın
geçici ve değersiz dünyevi konularla kendini meşgul etmesi ve hesap gününü
unutması olabilecek en büyük gaflettir.
MÜMİNLERİN HESABI KOLAY OLACAKTIR
Hesap gününde
salih müminler, tüm hayatları boyunca yapıp-ettiklerinin yazılmış olduğu hesap
defterlerini "sağ yanlarından" alacaklardır. Bu tanım, Kuran'da
"kolay" hesaba çekilecek ve cennete sokulacak insanlar için
kullanılmıştır:
Artık kitabı sağ eline verilen kişi, der ki: "Alın, kitabımı okuyun.
Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış(anlamış)tım. Artık o, hoşnut
bir yaşama içindedir. Yüksek bir cennette. (Hakka Suresi, 19-22)
Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse. O, kolay bir hesap (sorgu) ile
sorguya çekilecek. Ve kendi yakınlarına sevinç içinde dönmüş olacaktır.
(İnşikak Suresi, 7-9)
BÜTÜN
İNSANLAR CEHENNEMİ GÖRECEKTİR
O gün
herkes dünyada yaptıklarının hesabını verir. Cehenneme gireceğini anlayanlar,
kısacık bir ömrü sonsuz bir hayata tercih etmenin verdiği iç acısını yaşarlar.
Onlar kendilerine azabın dokunmayacağını, kıyamet gününün gerçekleşmeyeceğini
ve Allah'ın onları cezalandırmayacağını zannederek rahat bir hayat yaşarlarken,
Allah onları sarıp kuşatmış ve hiç ummadıkları bir anda yakalamıştır. Artık
herşey bitmiş ve herkesin gideceği yer belli olmuştur. Ancak insanlar
birbirlerinden hemen ayrılmazlar. Müminler cennete sevk edilmeden önce onlara
da kafirlerle birlikte cehennem gösterilir. O gün mümin ya da kafir tüm
insanlar cehennemin çevresinde diz çökecektir. Herkes cehennemin korku salan
uğultusuna ve içindeki tüyler ürpertici görüntülere şahit olacaktır. Ancak
sonra müminler kurtarılır ve kafirler diz üstü çökmüş olarak bırakılır. Meryem
Suresi'nde bu konu şu şekilde anlatılır:
İnsan demektedir ki: "Ben öldükten sonra mı,
gerçekten diri olarak çıkarılacağım? İnsan önceden, hiçbir şey değilken,
gerçekten bizim onu yaratmış bulunduğumuzu (hiç) düşünmüyor mu? Andolsun
Rabbine, biz onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra onları
cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız. Sonra, her
bir gruptan Rahman (olan Allah)a karşı azgınlık göstermek bakımından en
şiddetli olanını ayıracağız. Sonra biz ona (cehenneme) girmeye kimlerin en çok
uygun olduğunu daha iyi biliriz. Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin
kesin olarak üzerine aldığı bir karardır. Sonra, takva sahiplerini kurtarırız
ve zulmedenleri diz üstü çökmüş olarak bırakıveririz". (Meryem Suresi,
66-72)
Elbette
müminlere cehennemin gösterilmesinin birçok hikmeti vardır. Cehennemin durumunu
yakından gören müminler, Allah'ın kendilerine verdiği imanın ne kadar büyük bir
ayrıcalık ve güzellik olduğunu çok daha derinden kavrarlar. Çünkü şahit olunan
cehennem o kadar dehşet vericidir ki, o azaptan kurtulmuş olmak insan için
tarifsiz bir mutluluğa ve şükre vesile olacaktır. Müminler cehennemi görmekle
kıyas yapma imkanına sahip olurlar. Böylece içinde insana verilecek en güzel
nimetleri barındıran, ebedi kalacakları cennetin değerini daha iyi anlarlar.
Çünkü nimetin değeri ancak kıyasla anlaşılır. Güzelliklerin yani cennet
nimetlerinin değeri, Allah'ın zulmedenlere vereceği karşılık görüldüğünde daha
iyi anlaşılır. İmtihan olmak için geldiğimiz dünyanın yaratılış hikmetlerinden
biri de eğitimdir. İnsanlar burada doğruyu yanlışı, güzeli çirkini, iyiyi
kötüyü tek tek görerek ve kıyas yaparak öğrenirler. Dünyada bu özelliğe sahip
olmanın yolu ancak akıl, vicdan ve en önemlisi de Allah korkusundan geçer.