14 Ocak 2014 Salı

NAMAZ KILMANIN ÖNEMİ

 SAKIN GÖSTERİŞ İÇİN NAMAZ KILMAYIN. NAMAZI GÖNÜLDEN KILIN


Dünya hayatının en aldatıcı tuzaklarından biri, insanların birbirlerine gösteriş yapma ve sahip olduklarıyla övünme tutkusudur. Gösteriş yapmanın şekli insanın içinde bulunduğu ortama göre değişir. Paranın ön planda olduğu bir ortamda zenginlik, saygınlığın geçerli olduğu bir toplulukta makam övünme konusudur. Şeytan bu tutkuyu dindarlığın ön planda olduğu topluluklarda da kullanır. Kalbinde iman olmayan kimseler için ibadet etmek, Allah'ın rızasını kazanmak için değil, dindar toplulukta itibar elde etmek için yapılan bir harekettir.
Namaz insanın Allah'a kulluk ettiğinin en açık ifadesi olarak büyük bir önem taşımaktadır. İnsanı Allah karşısında secdeye vardıran bu ibadet, bir anlamda Müslümanlık alametidir. Ancak namazın her zaman bu anlama gelmediği durumlar da vardır. Maun Suresi'ndeki ayetlerde, Allah'ın değil, insanların rızası için namaz kılan ve bu nedenle ibadetlerinin salih amel olma niteliğini kaybettiği kişiler şöyle haber verilir:

İşte (şu) namaz kılanların vay haline, Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, Onlar gösteriş yapmaktadırlar. (Maun Suresi, 4-6)

Demek ki, namazın Allah katındaki makbuliyeti, onu oluşturan fiili hareketler değil, içteki amaç ve ruhtur. Bazıları namazı insanlara “Müslüman” olduklarını göstermek için kılmaktadırlar ve dolayısıyla sevap kazanmak bir yana, büyük bir günah ve sapma içine düşmektedirler.
Namaz gibi önemli bir ibadeti makbul hale getiren şey ise, kılan kişinin Allah'ın önünde secde ettiğini, O'na boyun eğdiğini bilmesi ve yalnızca bu amacı taşımasıdır. Bu nedenledir ki Allah, müminlere “...Allah'a gönülden boyun eğiciler olarak (namaza) durun” (Bakara Suresi, 238) emrini verir.

Başka ayetlerde şöyle bildirilir:

De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (En’am Suresi, 162)
Şu halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. (Kevser Suresi, 2)

Namaza üşene üşene kalkan, gösteriş için namaz kılanlara ağır gelir ve bir yük olur.

Gerçek şu ki, münafıklar (sözde), Allah'ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı ancak çok az anarlar. (Nisa Suresi, 142)



NAMAZI HUŞU İÇİNDE KILIN

  Huşu, Allah'a karşı duyulan “saygı dolu bir korku, yumuşama, derin bir saygı” anlamına gelir. Müminlerin Allah'a karşı duydukları korku, aklın ve vicdanın bir sonucu olarak ortaya çıkan saygı dolu ve içli bir korkudur. İnsanın namazda içerisinde bulunması gereken ruh hali de budur. Namazı huşu içinde kılmak Yüce Rabbimizin huzurunda O'nun heybet ve azametini kalbimizde hissederek, O'na saygı dolu bir korku besleyerek bu ibadeti yerine getirmektir. Namazda, Alemlerin Rabbi olan Allah'ın huzurunda durduğunun bilincinde olan bir mümin elbette ki bu güçlü heybet ve korkuyu içinde yaşayacak ve Allah'a bu korkusu ve saygısı ölçüsünde yakınlaşacaktır. Namaz ancak huşu içinde kılındığı zaman gerçek anlamını bulur. Namaz ibadetini hakkıyla yerine getirmek isteyen bir mümin, huşuyu engelleyebilecek şeylere karşı önlem almalı, namazda gereken dikkat ve konsantrasyonu sağlamaya azami titizlik göstermelidir. Resulullah Efendimiz (sav) namazdaki huşuyu yakalamamız için bize şöyle bir tavsiyede bulunmuştur: "Namaz kıldığın vakit, nefsine, hevasına ve ömrüne veda eden, mevlasına teveccüh eden gibi namaz kıl." (İbn-i Mace)
Huşu içinde kılınan bir namaz, insanın Allah'a olan yakınlığını ve takvasını artırır. İnsanı manen ayakta tutar. Dosdoğru kılınan namaz, insanı çirkin işlerden korur. Faydalı işlere alışkanlık kazandırır. Fakirlerden, muhtaçlardan karşılık beklemeksizin, onlara yardım etmeye alıştırır. Yaptığının karşılığını yalnız Allah'tan bekler. Kuran'da, müminlerin namazlarında huşu içinde oldukları bildirilmiştir:

Müminler gerçekten felah bulmuştur. Onlar namazlarında huşu içinde olanlardır. (Müminun Suresi, 1-2)

Bilinçsizce, düşünmeden, samimiyetle Allah'a yönelmeden yapılan ibadetlerin, süresi ve zorluğu ne olursa olsun, Allah katında herhangi bir değeri olmayabilir. İnsanın yaptığı ibadet onun Allah'a olan yakınlığını, takvasını artırıyor, tefekkür ve maneviyatını geliştiriyor, ahlakını güzelleştiriyor ve bu kişiyi kötülüklerden alıkoyuyorsa o zaman bu ibadetten Allah'ın hoşnut olması umulabilir.
Yalnızca ahiret yurdunu arayan, dünyanın gerçek mahiyetini kavramış akıllı bir mümin, sonsuz azaptan kurtulmak ve cennette daha üstün derecelere ulaşabilmek için yaptığı her işi sonsuz hayatına etki edecek birer vesile olarak görür. Eline geçen, karşısına çıkan ecir fırsatlarını kaçırmaz. Bu fırsatları en bilinçli şekilde değerlendirir. Bunun sonucu olarak da ayette belirtilen felaha kavuşur.
Rabbimiz, Kendi huzurunda durduğumuzda, yalnızca O'nu anmamızı, O'nu yüceltmemizi ve bütün eksikliklerden münezzeh tutarak O'nu birlememizi buyurmaktadır. Namazı dosdoğru kılmak da tüm bunları gerçekleştirmek için büyük bir fırsattır. Nitekim ayette Allah Kendisi'ni zikretmek için namaz kılınmasını buyurmaktadır:

Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Ben'den başka ilah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl. (Taha Suresi, 14)


 
  NAMAZ KILMANIN İNSANA KAZANDIRDIKLARI

İnsan unutmaya ve gaflete düşmeye müsait bir varlıktır. İradesini kullanmayıp kendini günlük olayların akışına kaptırırsa asıl dikkatini vermesi ve aklında tutması gereken konulardan uzaklaşır. Allah'ın her yönden kendisini sarıp kuşattığını, her an kendisini izlediğini, işittiğini, yaptığı her şeyin hesabını Allah'a vereceğini, ölümü, cennetin ve cehennemin varlığını, kaderin dışında hiçbir olayın meydana gelmeyeceğini, karşılaştığı her şeyde, her olayda bir hayır olduğunu unutur. Gaflete düşerek, hayatının gerçek amacını hatırından çıkarabilir.
Günde beş vakit kılınan namaz ise, bu unutkanlık ve gafleti yok eder, müminin bilincini ve iradesini canlı tutar. Müminin sürekli olarak Allah'a yönelip dönmesini sağlar ve Yaratıcısı’nın emirleri doğrultusunda bir yaşam sürdürmesine yardımcı olur. Namaz kılmak için Allah’ın huzurunda duran mümin, Rabbi ile güçlü bir manevi bağlantı kurar. Namaz kılmak insanların kötülük yapmalarını engeller. Namazın insana Allah’ı hatırlattığı ve insanı her türlü kötülükten alıkoyduğu bir ayette şöyle bildirilmektedir:

Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir. (Ankebut Suresi, 45)  

Allah'ın ayetinde bildirdiği gibi, namaz kılanlar çirkin utanmazlıklardan ve kötülüklerden uzak dururlar. Allah, onların kalbine bu tür kötülüklerden uzak durmalarını ilham eder. Namazın, bir müminin hayatındaki en önemli etkisi, onu kötü davranışlardan uzak tutmasıdır. Yalnızca Allah için namaz kılan bir mümin, Allah’ın haram kıldığı şeylerden uzak durmaya ve onlara yaklaşmamaya gayret edecektir. Her gün Rabbinin huzurunda belirlenmiş vakitlerde kıyam eden, secde ve rüku eden insan içinde duyduğu saygı dolu korku nedeniyle elbette kötülüklere de yaklaşamaz. Vicdanı, Allah'ın izni ve ilhamı ile bu insanın kötülüğe, çirkin bir utanmazlığa yönelmesine engel olur. Böyle bir insan bir anlık kötülükte dahi bulunsa, Rabbi huzurunda dua ederken, O'nun sonsuz kudretini düşünürken hemen yaptığı kötülüğü görür ve tevbe ederek bunlardan bir daha dönmemek üzere uzaklaşır. Namaz kılan bir kimse, en azından namaz kıldığı süre içinde her türlü kötülük ve çirkinliklerden uzak kalacak demektir. Bu da, kötü fiilleri tamamen terk etmek için ilk adım sayılır. Namaz, müminin, o ana kadar işlediği hata ve günahların farkına varması, bunlardan dolayı tevbe ve istiğfarda bulunması için bir fırsattır. Böylece, kendi kendini hesaba çekecek, Rabbinden bağışlanma dileyecektir.
Namaz kılmak, Allah’ın büyüklüğünü düşünerek, O'nun karşısında kendi küçüklüğünü anlamaktır. Kulun acizliğini, Rabbine itiraf etmesidir. Her gün beş kere, Rabbinin huzurunda olduğuna niyet eden kimsenin kalbi tertemiz olur. Kimseye zarar vermez. Allah için iyilik yapmaya gayret eder.
Namaz, günlük hayatın akışını durdurup düzenler. Vakti en verimli biçimde kullanmayı sağlar. Namaz, insanı disiplinli bir hayata alıştırır. Namazın kazandırdığı bu alışkanlık, insanın bütün işlerinde hakim olmakta ve böylece verimin ve başarının artmasına sebep olmaktadır. Sabahın erken saatlerinde namaza kalkan müslüman işine erken başlar, gün boyunca Allah'ı hatırlayarak emirlerine uymaya çalışır. Rabbine olan bu bağlılığı, onu zararlı işlerden korur. Günün sonunda yatsı namazını kılıp bir günlük hayat muhasebesini yapar. Böylece düzenli ve tedbirli bir hayatı olur.
Namazın, psikolojimiz içinde pek çok faydası vardır. Günde belli bir süre de olsa, dünya telaşının etkilerinden kurtulur ve namaz sayesinde dinlenmiş oluruz. Namazlarımızı devam ettirmekle, her türlü aşırılık ve günahtan uzak kalır, ihtiras ve buna bağlı streslerden büyük ölçüde kurtuluruz. Namaz kılanlarda tevekkül duygusu kendiliğinden gelişir. Böylece ruh hastalıklarında önemli bir rolü olan vesveseler (evhamlar) de giderilmiş olur.
İnsanlar namazda secde ettiği için bu sayede gururlarını ve büyüklenmelerini kırmış olurlar. Bu ise çok hayati bir meseledir. Zira ahlak açısından en tehlikeli hastalık "gurur"dur. Bütün kavgaların, nefretlerin temelinde, nefsin bu zalim hastalığı yatar. Namazı devam ettirenlerin gururları, secdeye her vardıklarında manevi bir hikmetle törpülenir. Namaz, imanda ortaya çıkabilecek aşınmaları ve zaafları giderir. Bu yüzden imanın hastalıkları ve Allah’ın yasakları olan riya ve yalan yerini ihlas ve sadakate bırakır.
Namaz, gerçek bir huşu ile kılınırsa insanın ruhunun yücelmesinde bir etkiye sahiptir. Namaz sayesinde insanda, sadece Allah’ın emirleri karşısında boyun eğen, sarsıcı olaylar karşısında sebat gösteren ve en zor şartlarda direnç ve sabır sergileyen hür irade sahibi bir ruh meydana gelir.
            Namaz kılarken tekbir, dua, tesbih, hamd ve salavat okunmuş olur. Namaz, mümini manen eğiten ve olgunlaştıran bir ibadettir. Namaz, insandaki olumsuz özellikleri gidermekle beraber insana olumlu ve güzel nitelikler kazandırır. Namaz, mümini takva ve ihsan sahibi yapar. Onu sabırlı, olgun, ağırbaşlı ve alçakgönüllü bir insan haline getirir. Namaz, gönülleri ferahlatan, ruhları aydınlatan ibadettir. Namaz, ömür boyu, her türlü hal ve ortamda sürekli devam eden bir sabır eğitimidir. Allah ayetlerde şöyle bildirir:

Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu, şüphesiz, huşu duyanların dışındakiler için ağır (bir yük)dır. (Bakara Suresi, 45)
Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir. (Bakara Suresi, 153)

Bu ayetlerde sabır ve namaz birlikte zikredilmekte ve böylece bu iki kavram arasındaki sıkı bağlantıya işaret edilmektedir. Sabır ve namaz, müminin en belirgin iki hasleti olmalıdır. Namaz, insanın hem ruhunu, hem vücudunu, hem de fikrini etkilemekte ve tüm bunları insanın mutluluğu için devreye sokmaktadır. Namaz, ruhun kemale ermesi, insanın kötülüklerden arınması ve fikrin olgunlaşması için Yüce Allah tarafından konulmuş eğitici bir ibadettir. Namaz kul ile Allah’ın ilişkisini sürekli sağlar. Namaz doğru şekilde kılınırsa, insana ruhi yönden öyle bir aydınlık ve güç kazandırır ki, insan kendi iradesiyle iyi işlere daha fazla önem vermeye başlar ve kötülüklerden kaçınır. Ama namaz kılmayan bir kimsede böyle bir ruhi hazırlık ve güç bulunmaz. Bu yüzden namaz kılmayan birisinin kötülüklerden kendi isteğiyle kopması ve iyiliklere yönelmesi kolay değildir. Namaz, mümin kimsenin doğruluk ve takvasının artmasına sebep olur. Namazı kılmamak ise kişinin kalbinin kararmasına ve daha fazla günaha yönelmesine sebep olur. Elbette namazın insanı kötülüklerden korumasının değişik aşamaları vardır ve bu namaz kılanın iman derecesine, namaza gerçek manada yönelişine, namazda kalbinin huşu içerisinde olmasına bağlı olarak değişmektedir. Namazdaki rüku, secde ve diğer farzları emir olunduğu şekilde yerine getirmek, namaz kılanı sürekli olarak düzenli olmaya ve işlerinde ihmalkarlık ve başıboşluktan uzak olmaya alıştırır. Allah’ın huzurunda boyun eğme ve Allah’ın rızasını kazanmak gayesini taşıyan namaz, kişinin mütevazi, başkalarının iyiliği karşısında duyarlı olmasına ve çekemezlik, bencillik ve diğer kötü huylardan uzak olmasına sebep olur.
Namaz insanın hayatına, aklına bereket getirir ve insanın beyni gelişmiş olur. Allah namaz kılanlara derin anlayış gücü verir. Namaz kılanlar mümin olmanın hazzını tatmış olur. Namaz; mümini ruhen yücelten, onu maddi, manevi kir ve paslardan arındıran, nefsin ve şeytanın esaretinden kurtaran, kibir, gurur ve bencillik gibi hastalıkları tedavi eden, vakar ve tevazu duygularını artıran bir ibadettir.




NAMAZIN TOPLUMSAL ÖNEMİ


Cemaatla kılınan namaz, müslümanların kalplerini birbirine bağlar. Aralarındaki sevgiyi arttırır. Her vakitte, birbirlerine kardeş olduklarını hatırlatır. İslam’da cemaat namazına önem verilmesi, bu mukaddes dinin birlik ve beraberlik dini olduğunu, Müslümanlar arasında sürekli bir dayanışmanın sağlanmak istendiğini açıkça göstermektedir. Cemaat namazı, soy ve toplumsal sınıflardan kaynaklanan ayrıcalık ve imtiyazları ortadan kaldırmaktadır. Hangi soy, renk ve milletten olursa olsun tüm Müslümanlar namaz safında aynı sırada beraberce yer alır, hep birlikte aynı kıbleye yönelerek tek vücut olarak ibadet eder ve birlikte yere kapanıp kalkarlar. Cemaat namazı toplumun kaynaşması için en güzel vesiledir. Müminlerin birbirlerinin halinden haberdar olmaları için en iyi fırsattır. Müslümanların birlik ve beraberlik içerisinde olduğunu gösteren Cuma namazı toplumsal bir ibadet merasimi sayılır. Bu namazda okunması gerekli olan hutbe, namaza katılanları bir yandan takva, iman ve Allah’a yönelmek konusunda yönlendirdiği gibi onları toplumsal konularda da bilinçlendirmektedir. Namaz müminler için bir kalkandır, kötülüklerden alıkoyar, iyiliklere, barışa, esenliğe, kardeşliğe götürür.



               NAMAZ KILMANIN SAĞLIĞA ETKİSİ


  Namaz kılarken yapılması emir edilen her hareketin hem bedene ve hem de ruha sağladığı faydalar çoktur. Bir hadis-i şerifte, ”Namazda şifa vardır.” (Ahmed ibn-i Hanbel:2/390) buyurulur. Namazda hareketler yavaştır. Bu hareketler kalbi yormaz, günün değişik saatlerinde olduğu için insanı devamlı dinç tutar. Yağlanmaya ve kalori depolanmasına mani olur.
  Günde başını belli sayıda yere koyan bir kimsenin beynine ritmik olarak fazla kan ulaşır. Bu yüzden beyin hücreleri iyice beslendiğinden hafıza ve şahsiyet bozukluklarına, namaz kılanlarda çok daha az rastlanır. Bu insanlar daha sağlıklı bir ömür geçirirler. Bunama hastalığına uğramazlar. İnsanın alnının yere gelmesi, beyin damarlarının beyin kanamasına karşı dirençli olmasını sağlar. Beyin kanamasından çok sayıda insan ölmüştür. Namaz kılmayan insanların başının tam olarak yere değmesi çok nadir olabilecek bir şeydir. Namaz kılanlar alnını yere koydukları zaman kan beyine doğru gitmiş olur. Namaz sürekli kılındığında beyin damarları kan basıncına karşı müthiş bir elastikiyet kazanmış ve dolayısıyla vücut beyin kanamasına karşı hazırlıklı olmuş olur.
İnsan hayatında kanın yeri büyüktür. Kalp, kanı vücudun en ücra yerlerine kadar ulaştırmak üzere pompalar. Kalbin bu işi yapabilmesi için daima olarak dinç olması gerekir. Kan gönderme işinde kalbe yardımcı olunabilmesi için, o hücrenin kan ile iyice sulanması veya kanlanması gerekmektedir.
Namazda secde yapılan yere bakılır ve böylelikle göz mercekleri dinlendirilir. Bu durum göz sağlığı için faydalıdır. Namaz kılanların gözleri, muntazam olarak eğilip-doğrulmakdan ötürü daha kuvvetli kan deveranına malik olur. Bu sebeple göz tansiyonunda artma olmaz ve gözün ön kısmındaki sıvının devamlı değişmesi temin edilmiş olur. Bu sayede kişi göz hastalıklarından korunmuş olur.
Vücudun en zahmet çeken yerleri eklemlerdir. Namazdaki beden hareketleri vücuttaki bütün eklem yerlerini harekete geçirmektedir. Namazın, kasların güçlenmesi ve eklemlerin normal faaliyetlerini sürdürmesinde önemli etkisi vardır. Namaz kılan insanların gerek kalça, gerek diz ve gerekse ayak bileği ve kol omuzu, dirsek ve el bileği eklemleri de devamlı işleyen bir makine gibi olduğundan, eklemlerde meydana gelecek bütün romatizma ve dejeneratif hastalıklardan korunmuş olur. Namazın devamlı kılınması, eklemlerdeki bu huzuru ömrün sonuna kadar götürür. Namaz kılmaya devam edildiğinde, vücutta bu durumdan olumlu istifade edecektir.
    Kalbin çalışmasında ve hissi sistemlerle olan alakasında, elektromanyetik eksenler, en ideal çizgilere gelir. Özellikle sağlıklı kişilerin günlük elektromanyetik tesirlerle, göğüs bölgelerinde hissettikleri huzursuzluklara, namaz kılanlarda hemen hemen hiç rastlanmamaktadır.
 Namaz kılan, sağlık için olan faydalarına da elbette kavuşur. Namazın vücut ve elbisenin temiz olması gibi şartlarına baktığımızda namazın insanın dış temizliğinde de önemli bir etkisi olduğu ve böylece insanın sağlığını korumada da önemli derece de rol oynadığı ortaya çıkar. Namaz, müminler için bir sığınak ve şifadır; rahatlama ve ilahi huzura kavuşma vesilesidir. Namaz ile sıkıntı ve bunalımlarla kararan gönüller hafifleyip ferahlar ve sükunet bulur. Böyle bir namaz huşu duyan müminler için bir zevk ve neşe kaynağıdır.
    Namazın, insanın maddi ve manevi yapısında ortaya çıkardığı tesirler çoktur. Fakat kesinlikle unutmamalıyız ki, namazın insana kazandırdığı maddi, bedeni ve ruhi faydalar; bizim ibadet yapış amacımız olamaz, olmamalıdır. İbadetler, Allah emrettiği için, Allah’ın rızasını kazanmak için ve O'nun istediği şekilde yapılmalıdır.
    Biz, Allah emrettiği için abdest alırız, onun emri sebebiyle namaz kılar ve diğer ibadetlerimizi yerine getiririz. Sonsuz merhamet sahibi olan Allah, ibadetlerine devam eden kullarına ne gibi faydalar lütfetmişse, bu emirlerini yerine getirdikçe zaten üzerimizde tecelli edecektir. O halde bizlere sayısız rızık veren Allah’a her an şükür halinde olmalıyız.

Kur'an'dan mü'minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Oysa o, zalimlere kayıplardan başkasını arttırmaz. (İsra Suresi, 82)



CEHENNEM EHLİNİN NAMAZ KILMAMASI


Kuran'da, ahiretteki konuşmalardan birçok örnekler verilmektedir ve bu konuşmaların hepsinde cehennemdekiler açık olarak neleri yapmadıkları için cehennemde olduklarını itiraf etmektedirler. Dolayısıyla herkes neyi yapması, neyi yapmaması gerektiğini aslında çok iyi bilmekte ve vicdanından kaçışı ona bir yarar sağlamamaktadır.
Cehennemde olanlara neden cehennemde oldukları sorulduğu zaman ilk olarak "namaz kılanlardan değildik" derler. Bu konuşma Kuran’da şöyle bildirilmiştir:

           Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar. Suçlu-günahkarları; "Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?" Onlar: "Biz namaz kılanlardan değildik" dediler. "Yoksula yedirmezdik. (Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik. Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk. Sonunda yakin (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı." Artık, şefaat edenlerin şefaati onlara bir yarar sağlamaz. (Müddessir Suresi, 40-48)

Bu yazıları okuyan bir kişi, yukarıdaki konuşmaları yapmak istemiyorsa bilmelidir ki, yapması gereken şey vicdanını dinlemek, onun gösterdiği doğrulara sırt çevirmemek, onun sesini kısmaya çalışmamaktır. Allah Kuran'da, dünyada sapasağlam iken ibadet etmekten kaçınan insanların hesap günü karşılaşacakları pişmanlığı ve hissedecekleri korkuyu şöyle bildirir:

Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler. Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük', kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi. (Kalem Suresi, 42-43)

Başka ayetlerde şöyle bildirilir:

(Ölüm korkusundan) Ayaklar birbirine dolaştığında; O gün sevk, yalnızca Rabbinedir. Fakat o, ne doğrulamış ne de namaz kılmıştı. Ancak o, yalanlamış ve yüz çevirmişti. (Kıyamet Suresi, 29-32)
Sonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz (kılma duyarlılığın)ı kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp-uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. (Meryem Suresi, 59)




          ALLAH KURAN’DA NAMAZI DOSDOĞRU KILMAYI EMREDİYOR


Namaz, Allah'ın Kuran'da belirlenmiş vakitlerde farz kıldığı önemli bir ibadettir. İbadetlerini yerine getirmeyen insanlar, namaz kılmayı da genellikle yaşlılık dönemlerine bırakırlar. Halbuki namaz da tüm diğer ibadetler gibi son derece kolay yerine getirilebilecek bir ibadettir. Allah kulları için zorluk istemez.
Allah'ın insanlara farz kıldığı ibadetlerde kolaylık kılması ise Allah'ın merhametinin ve şefkatinin bir göstergesidir. Buna rağmen, Allah'ın emirlerine uymayanların ise ahirette, güçlerinin yetmediğine veya zor geldiği için yapamadıklarına dair hiçbir mazeretleri olmayacaktır. (Allah'ın Kuran'da bildirdiği ve bir sorumluluk yüklemediğini belirttiği insanlar hariç olmak üzere)
Her vakit ezanların sesini işitmesine ve namazın çok önemli bir ibadet olduğunu bilmesine rağmen kişi hala namazını terk edebiliyorsa, herhalde bu kişiye yaptığının günah olduğu anlatılmalıdır; anlatılmalıdır ki, belki bu korkutma onun hidayetine bir vesile olur.
Dünyada kaybettiği ufak şeylere üzülen insan namazı terk etmekle çok şey kaybeder. Bu, kabre girince daha iyi anlaşılacaktır. Önemli olan ise bunu dünyada iken anlamaktır. Yarın çok geç kalmadan önce Allah’ın bu emrine kulak verin ve namazı dosdoğru ve devamlı kılın.
Şunu belirtmek gerekir ki, Allah bir insan için neyi farz kılmışsa, o insan kulluk vazifesi olarak onu yapmakla yükümlüdür. Bunun karşılığında ise Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmayı umabilir. Ayetlerde namaz şöyle emredilir:
 
Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah Katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görendir. (Bakara Suresi, 110)
   ...Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah'a güzel bir borç verin. Hayır olarak kendi nefisleriniz için önceden takdim ettiğiniz şeyleri daha hayırlı ve daha büyük bir ecir (karşılık) olarak Allah Katında bulursunuz... (Müzzemmil Suresi, 20)
Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir. (Ankebut Suresi, 45)
             İman etmiş kullarıma söyle: "Alış-verişin ve dostluğun olmadığı o gün gelmezden evvel, dosdoğru namazı kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak etsinler." (İbrahim Suresi, 31)
     Dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve elçiye itaat edin. Umulur ki, rahmete kavuşturulmuş olursunuz. (Nur Suresi, 56)
    "Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Benden başka İlah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl." (Taha Suresi,14)
      Namazı bitirdiğinizde, Allah’ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık ‘güvenliğe kavuşursanız’ namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü’minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır. (Nisa Suresi, 103)
      Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin. (Bakara Suresi, 43)
   …Artık dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a sarılın, sizin Mevlanız O'dur. İşte, ne güzel mevla ve ne güzel yardımcı. (Hac Suresi, 78)
    'Gönülden katıksız bağlılar' olarak, O'na yönelin ve O'ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın. (Rum Suresi, 31)
   …Şu halde namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah'a ve O'nun Resulü’ne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Mücadele Suresi, 13)
    Bir de: "Namazı kılın ve O'ndan korkup-sakının (diye de emrolunduk.) Huzuruna (götürülüp) toplanacağınız O'dur." (En’am Suresi, 72)
    Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür. (Hud Suresi, 114)
    Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar namazı kıl, fecir vakti (namazda okunan) Kur'an'ı, işte o, şahid olunandır. Gecenin bir kısmında kalk, sana aid nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır. (İsra Suresi, 78-79)

Yine Kuran'a baktığımızda, peygamberlerin her devirde aynı temel ibadet ve inanç sistemini tebliğ ettikleri görülür. Tarih boyunca insanlara gönderilmiş olan peygamberler kavimlerine Allah'ın farz kıldığı namazı tebliğ etmişler, kendileri de hayatları boyunca bu ibadeti en güzel ve en doğru şekilde uygulayarak tüm müminlere örnek olmuşlardır. Bu yönüyle namaz, Allah'ın elçilerinin kavimlerine yaptıkları fiili bir tebliğ şeklidir.
Kuran'da, peygamberlere namaz kılmalarının emredilmesi, onların bu ibadete verdikleri önem, bu ibadeti yerine getirmede ve korumada gösterdikleri titizlik, kavimlerine namaz kılmayı emretmeleri ile ilgili pek çok ayet yer alır. Ayetler şöyledir:

  Hz. İbrahim için:

"Rabbimiz, gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Haram yanında ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim; Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar diye (öyle yaptım)… (İbrahim Suresi, 37)
Rabbim, beni namazı(mda) sürekli kıl, soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul buyur. (İbrahim Suresi, 40)

  Hz. İsmail için:

  "Halkına namazı ve zekatı emrediyordu..." (Meryem Suresi, 55)

İshak ve Yakup Peygamberler için:

"...onlara hayrı kapsayan fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik..." (Enbiya Suresi, 73)

 Hz. Musa için:

Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Ben'den başka ilah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl. (Taha Suresi, 14)
"Musa ve kardeşine şöyle vahyettik: '...evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın... " (Yunus Suresi, 87)

Hz. Zekeriya için:

"O mihrapta namaz kılarken..." (Al-i İmran Suresi, 39)

Hz. Şuayb için:

"Dediler ki: 'Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor?'..." (Hud Suresi, 87)

İsa Peygamber Allah'ın kendisine olan emirlerini sayarken şöyle der:

   "...hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti" (Meryem Suresi, 31)

Hz. Lokman oğluna:

  "Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, ma'rufu emret, münkerden sakındır ve sana isabet eden (musibetler)e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir. (Lokman Suresi, 17) diye öğüt verir.

Mümin kadınlara örnek olarak gösterilen Hz. Meryem'e de namaz kılması emredilmiştir:

  Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et. (Al-i İmran Suresi, 43)

Bu hak dinin temel ve değişmez hükümleri bir ayette şöyle tekrarlanır:

Oysa onlar, dini yalnızca O'na halis kılan hanifler (Allah'ı birleyenler) olarak sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekatı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur. (Beyyine Suresi, 5)



ALLAH KURAN’DA NAMAZLARINDA SÜREKLİ OLANLARA VE TİTİZ DAVRANANLARA MÜJDELER VERMEKTEDİR

Hergün düzenli olarak yapılması farz olan, vakitleri belli ibadetler vardır. Ancak bu ibadetleri sürekli olarak yerine getiriyor olmak müminlerde hiçbir zaman için düşünülmeden sadece alışkanlıkla yerine getirilen uygulamalara dönüşmez. Tam tersine bu ibadeti Allah için yaptığını bilmek mümine her seferinde yeni bir heyecan ve yeni bir şevk vermelidir. Namaz da bu şekilde sürekli olarak uygulanan ibadetlerdendir.
Kuran’da namaz ibadetinin ne kadar önemli olduğu ve bu ibadette çok titiz olunması gerektiği açıkça bildirilmektedir. İmandan sonra gelen en önemli ibadetlerden olan namaz, müminlere hayatları boyunca sürdürmeleri emredilen, vakitleri belirlenmiş farz olan bir ibadettir. Namaz vesvese yapmadan, sevinçle ve zevkle kılınır. İman sahibi bir insan Allah’ın farz kıldığı namaz ibadetini yaşamı boyunca –sağlık koşulları elverdiği sürece- şevkle sürdürür. Allah salih Müslümanların ibadet şevkini ayetlerde haber verip, namazlarını devamlı kıldıklarını şöyle bildirir:

   (Yine) Onlar, emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir. Onlar, namazlarını da (titizlikle) koruyanlardır. İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak onlardır. Ki onlar Firdevs (cennetlerin)e de varis olacaklardır; içinde de ebedi olarak kalacaklardır. (Müminun Suresi, 8-11)
Ki onlar, namazlarında süreklidirler. Ve onların mallarında belirli bir hak vardır: Yoksul ve yoksun olan(lar)için. Onlar, din gününü tasdik etmektedirler. Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar. Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz. Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar; Ancak kendi eşleri ya da sağ ellerinin malik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar. Fakat bunun ötesini arayanlar, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir. (Bir de) Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyyen) riayet edenlerdir. Şahidliklerinde dosdoğru davrananlardır. Namazlarını (titizlikle) koruyanlardır. İşte onlar, cennetler içinde ağırlananlardır. (Mearic Suresi, 23-35)

    Başka ayetlerde şöyle bildirilir:

İşte bu (Kur'an), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası (Mekke) ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu Kitap’tır. Ahirete iman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını (özenle) koruyanlardır. (En’am Suresi, 92)
Ehline (ümmetine) namazı emret ve onda kararlı davran… (Taha Suresi, 132)
Namazları ve orta namazını (üstlerine düşerek, titizlik göstererek) koruyun… (Bakara Suresi, 238)

Hz. İbrahim’in Kuran’da yer alan duası şöyledir:

Rabbim, beni namazı(mda) sürekli kıl, soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul buyur. (İbrahim Suresi, 40)




ALLAH KURAN’DA NAMAZI DOSDOĞRU KILANLAR İÇİN MÜJDELER VERMEKTEDİR

     Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır. (Bakara Suresi, 3-5)
     İman edip güzel amellerde bulunanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve zekatı verenler; şüphesiz onların ecirleri Rablerinin Katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi, 277)
     Ancak onlardan ilimde derinleşenler ile mü'minler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Namazı dosdoğru kılanlar, zekatı verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar; işte bunlar, Biz bunlara büyük bir ecir vereceğiz. (Nisa Suresi, 162)
    Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı dosdoğru kılanlar, şüphesiz Biz salih olanların ecrini kaybetmeyiz. (Araf Suresi, 170)
     Mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O'nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. İşte gerçek mü'minler bunlardır. Rableri Katında onlar için dereceler, bağışlanma ve üstün bir rızık vardır. (Enfal Suresi, 2-4)
    Allah'ın mescidlerini, yalnızca Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayanlar onarabilir. İşte, hidayete erenlerden oldukları umulanlar bunlardır. (Tevbe Suresi, 18)
     Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resulü’ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 71)
    (Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. Çünkü Allah, yaptıklarının en güzeliyle karşılık verecek ve onlara Kendi fazlından arttıracaktır. Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır. (Nur Suresi, 37-38)
     Onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler. Ve onlar kesin bir bilgiyle ahirete inanırlar. İşte onlar, Rab'lerinden bir hidayet üzerindedirler ve felah bulanlar da onlardır. (Lokman Suresi, 4-5)
      Doğrusu, temizlenip arınan felah bulmuştur; Ve Rabbinin ismini zikredip namaz kılan. (Ala Suresi, 14-15)
     Gerçekten Allah'ın Kitab'ını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler. Çünkü (Allah,) ecirlerini noksansız olarak öder ve Kendi fazlından onlara artırır. Şüphesiz O, bağışlayandır, şükrü kabul edendir. (Fatır Suresi, 29-30)
      Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır. (Bakara Suresi, 177)
       Onlar Allah'ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (misakı) bozmazlar. Ve onlar Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar. Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar. Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. Onlar, Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve soylarından 'salih davranışlarda' bulunanlar da (Adn cennetlerine girer). Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler:) "Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel." (Rad Suresi, 20-24)


                                     NAMAZ İLE İLGİLİ BAZI AYETLER

Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir. (Hac Suresi, 35)
Ki onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve onlar, ahirete kesin bilgiyle iman ederler. (Neml Suresi, 3)
Rablerine icabet edenler, namazı dosdoğru kılanlar, işleri kendi aralarında şura ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler, (Şura Suresi, 38)
Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rüku ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü'minlerdir. (Maide Suresi, 55)
Hani İsrailoğulları’ndan, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin" diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz ve (hala) yüz çeviriyorsunuz. (Bakara Suresi, 83)
Hani Evi (Ka'be’yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik. (Bakara Suresi, 125)
Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nisa Suresi, 43)
Kendilerine; "Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin" denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: "Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?" dediler. De ki: "Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz 'bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmayacaksınız." (Nisa Suresi, 77)
Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz. (Maide Suresi, 6)
Andolsun, Allah İsrailoğulları'ndan kesin söz (misak) almıştı. Onlardan on iki güvenilir- gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: "Gerçekten Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır." (Maide Suresi, 12)
Ey iman edenler, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi, alay ve oyun (konusu) edinenleri ve kafirleri dostlar (veliler) edinmeyin. Ve eğer inanıyorsanız, Allah'tan korkup-sakının. Onlar, siz birbirinizi namaza çağırdığınızda onu alay ve oyun (konusu) edinirler. Bu, gerçekten onların akıl erdirmeyen bir topluluk olmalarındandır. (Maide Suresi, 57-58)
Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi? (Maide Suresi, 90-91)
De ki: "Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse. (İsra Suresi, 110)
Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir. (Hac Suresi, 41)
Onların yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla dua ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. (Secde Suresi, 16)
Ey peygamberin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda söyleyin. Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargah edinin), ilk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah'a ve elçisine itaat edin… (Ahzab Suresi, 32-33)
…Sen, yalnızca gayb ile Rablerinden 'içleri titreyerek-korkmakta' olanları ve dosdoğru namazı kılanları uyarırsın… (Fatır Suresi, 18)
Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ı zikretmeye koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Artık namazı kılınca, yeryüzünde dağılın. Allah'ın fazlını isteyip-arayın ve Allah'ı çokça zikredin; umulur ki felaha (kurtuluşa ve umduklarınıza) kavuşmuş olursunuz. (Cuma Suresi, 9-10)



  PEYGAMBER EFEN­Dİ­MİZ (SAV)'İN NA­MAZ KILMANIN ÖNEMİ HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ


"İslam beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şahitlik etmek. Namazı dosdoğru kılmak, zekatı hakkıyla vermek, Allah'ın evi Kabe'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak." (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai)
  "İşin başı islam, direği namaz, zirvesi cihaddır." (Tirmizi) 
   Namazı doğru kılanın, ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi günahları dökülür. (İ.Ahmed)
            "Bir müslüman, farz namazın vakti geldiğinde güzelce abdest alır, huşu içinde ve rükuunu da tam yaparak namazını kılarsa, büyük günah işlemedikçe, bu namaz önceki günahlarına keffaret olur. Bu her zaman böyledir." (Müslim)
"Birinizin kapısının önünden bir nehir aksa, kişi günde beş kez o suda yıkansa, kirinden eser kalır mı, ne dersiniz?" "Hayır, tertemiz olur," dediler. "İşte beş vakit namaz da böyledir. Allah o namazlar sayesinde bütün hataları siler," buyurdu. (Buhari)
Sa'd İbnu Ebi Vakkas (radıyallahu anh) anlatıyor: "İki erkek kardeş vardı. Bunlardan biri öbür kardeşinden kırk gün kadar önce vefat etti. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)ın yanında bunlardan birincinin faziletleri zikredildi. Bunun üzerine Efendimiz (aleyhissalatu vesselam): "Diğeri müslüman değil miydi?" diye sordu. "Evet, müslümandı ve fena da değildi!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Öldükten sonra, namazının ona ne kazandırdığını biliyor musunuz? Namazın misali, sizden birinin kapısının önünde akan ve her gün içine beş kere girip yıkandığı suyu bol ve tatlı bir nehir gibidir. Bu (nehrin) onun üzerinde kir bıraktığını göremezsiniz. Öyleyse, siz ona namazının neler ulaştırdığını bilemezsiniz." (Muvatta, Kasru's-Salat 91, (1,174))
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir kabrin yanından geçerken, “Bu kimin kabridir?” buyurdu. Sahabe-i Kiram radıyallahu anhum, “Falancanın kabridir” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Bu kabirdeki kimseye göre iki rekat namaz kılmak, sizin diğer bütün dünyalıklarınızdan daha sevimlidir.” (Taberani)
"Amel edin! Amellerinizin en hayırlısı, namazdır." (İbn-i Mace)
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: "Rabbim şöyle dedi: "Ey Muhammed! O, gündüz ve gecede beş vakit namazdır. Her bir namazın karşılığı on namaz sevabıdır. İşte bu, böylece elli vakit namaz eder." (Buhari)
"Na­maz, in­san ile kü­für ara­sın­da bir per­de­dir. Na­ma­zı ter­ket­mek bu per­de­yi kal­dır­mak­tır." (Müs­lim)
“Kişi ile şirk ve küfür arasında namazın terki vardır.” (Müslim)
"On­lar­la bi­zim ara­mız­da ala­met-i fa­ri­ka na­maz­dır. Bi­na­ena­leyh, na­ma­zı ter­ke­den ka­fir­le­re ben­ze­miş­tir." (Tir­mi­zi)
“Kim namazı terkederse, Allah kendisine gazab etmiş olduğu halde O’na kavuşur.” (Bezzar, Taberani)
"Re­su­lul­lah'a Al­lah'ın en çok sev­di­ği sa­lih amel ne­dir?" di­ye so­ru­lu­yor. Hz. Mu­ham­med (sav): "Vak­tin­de kı­lı­nan na­maz­dır. Kim na­ma­zı­nı ter­ke­der­se onun di­ni yok­tur. Na­maz di­ni­n di­re­ği­dir di­ye bu­yu­ru­yor." (Beyha­ki)
Namazı kasten bırakanın ibadetleri kabul olmaz ve namaza başlayana kadar Allahu tealanın himayesinden uzak kalır. (Ebu Nuaym)
            Ebu’d-Derda (r.a) şöyle dedi: “Dostum Muhammed (s.a.v) bana şöyle tavsiyede bulundu. Parça parça kesilsende, yakılsanda Allah‘a ortak koşma ve farz olan namazı bilerek terk etme. Kim ki farz olan namazı bilerek terk ederse Allah‘ın koruması ondan uzaklaşmıştır.” (İbn-i Mace, Beyhaki)
“Kim, bir namazı kazaya bırakırsa, sanki onun çoluk çocuğu ve malı mülkü elinden alınmış gibidir.” (İbni Hibban)
    Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet, namazdır. Namazı düzgün ise, diğer amelleri kabul edilir. Namazı düzgün değilse, hiçbir ameli kabul edilmez. (Taberani)
"İstikamet üzere olun. (Bunun sevabını) siz sayamazsınız. Şunu bilin ki, en hayırlı ameliniz namazdır. (Zahiri ve batıni temizliği koruyarak) abdestli olmaya ancak mümin riayet eder." (İbn-i Mace)
"Kim beş vakit namaza rüku ve secdelerini tam yerine getirerek devam ederse ve onun Allah tarafından bir hak olduğunu bilirse ve vakitlerine de dikkat ederse, cennete girer." (Ahmed)
Namaz, Allahu tealanın hoşnut olduğu bütün amellerin en faziletlisidir. Rızkın bereketi, duanın kabulüdür. Kabirde ışıktır. Sıratı yıldırım gibi geçiricidir. Cennette başa taçtır. İmanın başı, gözün nuru ve cehennemden kurtarıcıdır. (Miftah-ul-Cennet)
   Cennetin anahtarı namazdır. (Darimi)
  “Allah’ın Kitab’ı ile yolunuzu bulmaya çalışın ve Allah’a karşı sorumluluk bilinci içerisinde olun, beş vakit namazlarınıza devamlı ve duyarlı olun. Ramazan orucunu tutun, mallarınızdan zekatı verin, sizden olan idarecilerinize itaat edin ki; Rabbinizin Cennetine girersiniz.” (Müsned)
Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e: Beni cennete götürecek bir amel söyle! dedi. Resul-i Ekrem de: "Allah'a ibadet eder, O'na hiçbir şeyi ortak koşmazsın. Namazı kılar, zekatı verir ve akrabanı görüp gözetirsin!" buyurdu. (Buhari, Müslim, Nesai)
Bedevinin biri Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi ve: Ey Allah'ın Resulü! İşlediğim takdirde cennete gireceğim bir amel söyle bana, dedi. Resul-i Ekrem: "Allah'a, hiçbir şeyi ortak koşmaksızın kulluk edersin. Farz olan namazları kılarsın. Yine farz olan zekatı verirsin ve ramazan orucunu tutarsın" buyurdu. Bedevi: Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, bu söylediklerine hiçbir şey ilave etmem, dedi. Adam dönüp gidince Peygamber aleyhisselam: "Cennetlik birini görmek kimi mutlu ediyorsa, şu kişiye bakıversin!" buyurdu. (Buhari, Müslim, İbn-i Mace)
Namazın farz olduğuna inanıp, eksiksiz kılan, cennete gider. (Hakim)
   Allahu teala buyuruyor ki, "Söz veriyorum ki, namazlarını vaktinde, doğru olarak kılana azap etmem, onu sorgu-suale çekmeden cennete koyarım" (Hakim)
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir hadisi kudside Allahu Teala’nın şöyle buyurduğunu naklediyor; “Ben ümmetine beş vakit namazı farz kıldım. Ve kendi kendime söz verdim ki, kim (benim yanıma) beş vakit namazı vaktinde kılmaya özen göstererek gelirse, onu cennete koyacağım. Kim de namazlara dikkat göstermezse Benim onun için bir sözüm yoktur” (Ebu Davud)
"Bir kadın, beş vakit namazını kılarsa, Ramazan orucunu tutarsa, namusunu korursa, kocasına itaat ederse, ona, "Cennetin kapılarından hangisini istersen oradan gir," denilir." (Ahmed)
Namaz kılan, kıyamette kurtulacak, kılmayan perişan olur. (Taberani)
Namaz kılmayan, kıyamette, Allahu tealayı kızgın olarak bulur. (Bezzar)
“Her kim şu beş vakit namazı eksiksiz kılarsa namazı, kıyamet gününde ona bir aydınlık, hakkında delil ve kurtuluş olur. Her kim de bu beş vakit namazı gereği gibi kılmazsa kıyamet gününde Karun’la, Haman’la, Firavun’la ve Ubeyy ibn-i Halefle birliktedir.” (Müsned, Darimi, İbn-i Hibban)
Kıyametteki azabın dehşetini bilseniz, ayakta duramayacak hale gelinceye kadar namaz kılar, sesiniz kısılıncaya kadar ağlarsınız. (Buhari)
Ey Ka’b, namaz kişinin Müslüman oluşuna bir delildir, oruç ise sağlam bir kalkandır, sadaka vermek ise suyun ateşi söndürdüğü gibi hataları siler süpürür. Ey Ka’b, haramla beslenerek meydana gelen et ve kemiklere ancak ateşte olmak yakışır.” (Ebu Davud)
Pey­gam­be­ri­miz (sav) na­maz ko­nu­sun­da çok ti­tiz dav­ran­mış, ayak­ta du­ra­cak ha­li kalmayıncaya ka­dar na­maz kıl­ma­ya de­vam et­miş­tir. Bir sa­ha­be cen­net­le müj­de­len­di­ği hal­de ni­çin ken­di­si­ni bu ka­dar yor­du­ğu­nu sor­du­ğun­da Re­su­lul­lah (sav) şöy­le ce­vap ver­miş­tir: "Şük­re­den bir kul ol­ma­ya­yım mı?" (Ah­med) “Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi: güzel koku, helal kadın ve gözüm nuru olan namaz”. (Nesai)
Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir. (Taberani)
Her Peygamberin ümmetine son nefeste vasiyeti namazdır. (Gunye)
Namaz, her hayrın, her iyiliğin anahtarıdır. (Taberani)
“Allahu Teala’nın bir kula iki rekat namaz kılması için tevfik vermesinden daha üstün bir şey yoktur. Kul namazla meşgul olduğu sürece başı üzerine iyilikler ve hayırlar saçılır.” (Müsned)
İman, namaz demektir. Namazı itina ile, vaktine, sünnetine ve diğer şartlarına riayet ederek kılan, mümindir. (İbni Neccar)
Kalk namaz kıl, namaz elbette şifadır. (İ.Ahmed, İ.Mace)
Allahu tealanın birliğine iman edip, şirk koşmadan ve ihlasla namazını kılıp, zekatını verenden Allah razı olur. (İbni Mace)
"Kişinin fitnesi ailesi, malı, kendisi, çocukları ve komşusunda olacaktır. Oruç, namaz, zekat, iyiliği önermek, kötülükten sakındırmak bu türden fitnelere karşılık olacaktır." (Buhari)
Namaz hususunda Allah'tan korkun. Köleleriniz hakkında da Allah'tan korkun. Şu iki zaif hakkında da Allah'tan korkun; Dul kadın ve yetim çocuk. (Ravi: Hz. Enes (r.a.))
Sevban (radıyallahu anh) Resulullah (aleyhissalatu vesselam)a: "Allah nezdinde en hayırlı ameli bana bildir." Resulullah (aleyhissalatu vesselam): Çokça secde yapman gerekir. Zira sen secde ettikçe, her secden sebebiyle Allah dereceni artırır, onun sebebiyle günahını döker." (Müslim, Nesai, Tirmizi, İbn-i Mace)
“Resulullah (s.a.v) bir gün ashabına: “İlahi! Aramızdan kimseyi şaki ve mahrum eyleme.” diye dua ediniz dedi ve sonra: “Şaki ve mahrum kimdir bilir misiniz?” diye sordu. Sahabeler: “Kimdir ya Resulallah?” dediler. Efendimiz (s.a.v.): “Namaz kılmayan!” buyurdu. (İbni Hacer “Ezzevacir” / Ebu’l-Leys Semerkandi “Kurretü’l Uyun”)
Namaz kılana üç keramet var:
1- Semaya doğru su gibi iyilik saçılır,
2- Yerden, göğe kadar melekler sarar,
3- Bir melek "Eğer bilse namazdan hiç ayrılmaz" der. (T.G/284)
Beş vakit namazını kılana dokuz ikram:
1- Allah o kimseyi sever,
2- Bedeni sağlam olur,
3- Melekler onu korur,
4- Evine bereket iner,
5- Yüzü güzelleşir,
6- Kalbi yumuşar,
7- Sırat üzerinden yıldırım gibi geçer,
8- Cehennemden kurtulur,
9- Allah, onunla beraber olur. (Menakıb:S/500)
Allah’ım! Faydası olmayan namazdan sana sığınırım. (Ebu Davud)




SABAH, İKİNDİ VE YATSI NAMAZLARININ FAZİLETİ

"Güneş doğmadan ve batmadan önce namaz kılan bir kimse cehenneme girmeyecektir." Resul-i Ekrem bu sözüyle sabah ve ikindi namazlarını kastetmişti. (Müslim, Ebu Davud)
 Cerir İbni Abdullah el-Beceli radıyallahu anh şöyle dedi: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında idik. Dolunay halindeki aya bakarak şöyle buyurdu: "Siz şu Ay'ı güçlük çekmeden gördüğünüz gibi, Rabbinizi de açıkça göreceksiniz. Güneş doğmadan ve batmadan önceki namazları kaçırmamak elinizden geliyorsa, kesinlikle kaçırmayıp kılınız." (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbn-i Mace)
“İki serinlik namazını, sabah ve ikindiyi kılan kimse cennete girer.” (Buhari, Müslim)
   “İkindi namazını kaçıran kimse sanki ailesi ve malı helak edilmiş kimse gibidir.” (Camiu’l Ehadis)
"Sabah namazını kılan kimse Allah'ın himayesindedir. Dikkat et, ey Ademoğlu! Allah, bizzat himayesinde olan bir konuda seni sorguya çekmesin." (Müslim, Tirmizi, İbni Mace)
"Sabah namazının iki rekat sünneti, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır." (Müslim)
  “Ey imanlı muhataplar, (evinizi, yurdunuzu) sabah namazıyla nurlandırınız. Çünkü sabah namazının ecri çok büyüktür.” (Camiüssağır)
“Sabah namazını mutlaka kılmanız gerekir. Zira bu namaz arzu edilen her iyi şeye nail olmaya vesiledir.” (Camiüssağır)
"Yatsı namazını cemaatle kılan, gecenin yarısını, sabahı da cemaatle kılan, gecenin tamamını ibadetle geçirmiş sayılır." (Müslim)
"Yatsı namazında cemaatte bulunan kimseye, gecenin yarısına kadar namaz kılmış gibi sevap vardır. Yatsı ve sabah namazlarında cemaatte bulunan kimseye ise, bütün gece namaz kılmış gibi sevap vardır." (Tirmizi, Ebu Davud)
"Müminler yatsı namazı ile sabah namazındaki sevabı bilselerdi emekleyerek de olsa bu namazları cemaatle kılmaya gelirdi." (Buhari-Müslim)
"Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi." (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesai, İbn-i Mace)



                            GECE NAMAZI KILMANIN FAZİLETİ
"Ey insanlar! Birbirinize selam veriniz, yemek yediriniz, insanlar uyurken geceleyin namaz kılınız. Böyle yaparsanız selametle cennete girersiniz." (Tirmizi, İbn-i Mace)
"Cen­net­te içi dı­şın­dan dı­şı için­den gö­rü­nen köşk­ler var­dır. Bun­lar tat­lı ve yu­mu­şak ko­nu­şan, ye­mek ye­di­ren ve in­san­lar uy­ku­da iken na­maz kı­lan in­san­lar için­dir." (Tir­mi­zi)
"Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan muharremde tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra en faziletli namaz da gece namazıdır." (Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai)
"Üç amel Allah’ın rahmetindendir: Gece namazı kılmak, mümin kardeşin halini sormak ve oruç tutmak." (Bihar-ul Envar, cilt.93, sayfa 257)
"Gece namazı kılmalısınız. Çünkü bu, sizden önceki iyi insanların adetidir. Zira, gece namazı kişiyi Allah’a yaklaştırır, günahlardan alıkoyar, kötülüklere karşılıktır, bedenden hastalıkları giderir." (Tirmizi)




NAMAZ KILMAKTA VE ALLAH'IN EMİRLERİNİ YERİNE GETİRMEKTE İSTEKSİZ DAVRANIYORSANIZ AŞAĞIDAKİ YAZIYI MUTLAKA OKUYUN

Namaz çok önemli bir ibadettir. İnsanlar namaz kılmaktan sorumludur. Allah Kuran'da isteyen namaz kılmayabilir dememektedir. Yani namaz kılmak insanın kendisine bırakılmamıştır. Kuran'da hastalık ve diğer mühim nedenler dışında mutlaka namazın kılınması emredilmektedir. Bazı kimseler tembelliğinden, gafletten, namaz konusundaki isteksizliğinden dolayı namaz kılmamaktadır. Namaz konusunda istekli olmak için aşağıdaki anlatılanları iyi düşünmenizde Allah'ın izniyle fayda olacaktır:


*** Kolu bacağı olmayan, görme engelli olan insanlardan namaz kılanlar olmaktadır. O insanlarla kendinizi kıyaslayın. "O insanlar o halleriyle namaz kılıyorsa ben neden kılmıyorum" diye düşünün.


*** Allah'ın size verdiği nimetleri düşünün. Kalacağınız bir evin olması, yemeğinizin suyunuzun olması, elektrik olması, içecekler, giyecekler, sahip olduğunuz organlar, sağlığınız, imkanlarınız ve daha çok sayılamayacak nimetleri Allah size vermektedir. Allah size devamlı olarak nimet vermekten bıkmıyorsa sizde namaz kılmaktan bıkmamalı ve istekli olmalısınız. Allah sizi yoktan yaratmıştır. Sizi şu an Allah yaşatmaktadır. Yani şu anda siz Allah dilediği için yaşamaktasınız. Allah dilediği anda canınızı alabilir. Ahirette hakkınızda karar verecek olan Allah'tır. O halde Allah'ın emrettiği büyük ibadet olan namazı önemsemelisiniz.


*** Her an ölebileceğinizi ve birkaç gün sonra cenaze namazınızın kılınabileceğini unutmayın. Her saniye ölüme yaklaştığınızın farkında olun. Allah'ın sizin için belirlediği sayılı nefesler her saniye azalmaktadır. Bunu düşünüp namaz konusundaki isteksizliğinizi giderebilirsiniz.


*** Şu an öldüğünüzü ve kılınacak olan cenaze namazınızı düşünün. Cesediniz morgta yıkanacak, kefene sarılacak, tabuta konulacaksınız. Cenaze arabası sizi götürecek. Cenaze namazınız kılınacak. Sizin için kazılan mezara doğru götürüleceksiniz. Sizin için dualar edilecek, cesediniz toprağın altına konulacak, üzerinize kürek kürek toprak atılacaktır. Yakınlarınız, tanıdıklarınız sizi son yolculuğunuza uğurlayacak. Ondan sonra herkes hayata kaldığı yerden devam edecek ve sizde amelleriniz ile başbaşa kalacaksınız. Sizin için yapılan mezar taşı olacak. Mezar taşında herkesin olduğu gibi adınız, soyadınız, doğum ve ölüm tarihiniz ve ruhuna fatiha yazısı olacaktır. Şu an mezarda gömülene kadar ki olan bu yaşayacaklarınızı ve mezarınıza şu an baktığınızı gözünüzün önüne getirin. Bunları düşünmek namaz konusundaki isteksizliğinizi giderebilir.


*** Şu an ahirette hesap gününde olduğunuzu düşünün. Yani kıyamet kopmuş, bütün evren yok olmuş ve bütün insanlık mahşerde toplanmış. Sizde ordasınız. Peygamberler, şehitler, salih müminler, inkarcılar, melekler hepsi şu an ordalar. Büyük bir heyecanla bekleyiş var. İnsanlar Allah'a hesap verecek ve sonrasında insanlar cennet ya da cehenneme sevk edilecek. Şu an orda olduğunuzu, o atmosferi yaşadığınızı düşünün. Hesap gününden dünyadaki yaşamınızı yani yaptıklarınızı, konuşmalarınızı, nereye gittiğinizi yani bütün hayatınızı ordan izlediğinizi düşünün. Mesela şu anki halinizi düşünebilirsiniz. Şu an bulunduğunuz vaktin namazını kılmadıysanız bu durumunuzu ahiretten izlediğinizi düşünün. Kendinizi sorgulayın.


*** Cennet ve cehennemi gördüğünüzü düşünün. Elbetteki cennet ve cehennem hayal gücümüzün çok ötesinde olan bir yerdir. İnsanlar oraya gittikleri zaman cennet ve cehennemi görecek. Ancak sizde şu an gerçekten orayı gördüğünüzü düşünebilirsiniz. Cehennemin ateşini, ordaki insanların çektiği acıları, pişmanlık dolu sözlerini, ordaki korkunç ortamı gördüğünüzü ve sonrada dünyaya geri getirildiğinizi düşünün. Hiç kuşku yok ki o zaman cehennemi asla unutmaz ve Allah'ın emirlerini büyük bir gayretle yerine getirirdiniz. Aynı şekilde cennet hayatında olduğunuzu düşünün. Cennette yiyecekler, içecekler, meyveler, giyecekler, evler, köşkler, ırmaklar, huriler, vildanlar, gılmanlar, peygamberler, şehitler ve diğer cennetteki insanların hepsi ordalar. Ordaki insanlarla istediğiniz gibi sohbet edebilecek, istediğiniz yere anında gidebilecek, istediğiniz herşeyi anında yiyecek ve içebileceksiniz. Cennette daha sayamayacağımız, hayalimize gelmesi mümkün olmayan çok fazla sayıda nimet bulunacak, her saniye çok güzel geçecek ve bu yaşantı sonsuza kadar devam edecektir. Allah Kuran'da "cennet hayatına yarışın" diye emir buyurmuştur. Bunları düşünerek namaz kılmakta daha istekli olabilirsiniz. Elbetteki insan sadece cennete gitmek için ibadet yapmamalıdır. İbadetlerdeki esas amaç Allah'ın rızasını kazanmak olmalıdır. Allah'ın rızası herşeyin üzerindedir. Cennetteki en büyük nimet Allah'ın bizden sonsuza kadar razı kalması olacaktır. Cenneti ise bize ikram olacak verilecektir.

 *** Sonsuzluğun üzerinde düşünün. Ahiret hayatı yüz değil, bin değil, yüzbin veya milyar yıl da değil, trilyon ya da katrilyon x katrilyon x katrilyon yıl da değil, sonsuza kadar sürecektir. Sonsuzluğu düşünmek gafil olan insanı uyandırır, kendine getirir ve Allah'ın razı olacağı işler yapma konusunda harekete geçirir. Cehennem hayatından korkan imanlı bir insan, aynı zamanda sonsuz cennet nimetleri içinde yaşama imkanı olduğunu da düşünür ve dünyadaki kısa süren yaşamı bir an bile sonsuz ahiret hayatına tercih etmez. Sonsuzluğu düşünerek kavramaya çalışmak her insan için son derece önemlidir. Bir insanın ahiret için çabasını artırır, korkusunu ve ümidini güçlendirir. Sonsuzluk Allah’ın yarattığı en büyük nimetlerden biridir. Dünyadaki hayat göz açıp kapayıncaya kadar geçer. Ama ahiret sonsuz olduğu için trilyonlarca sene geçse bile daha hiç süre geçmemiş gibi olur. Sonsuz zamanın yanında dünya hayatı inanılmaz derecede kısadır. Allah'ın, ortalama altmış veya yetmiş sene gibi, sonsuzluğun yanında bir 'an'dan farksız olan kısacık dünya hayatına karşılık sonsuz yaşamı vaat etmesi, çok büyük bir nimettir.

Burdaki anlatılanlar insanların bildiği gerçeklerdir. Bunlar hatırlatma amacı ile anlatılmıştır. Yaşayacağınız bu gerçekleri şimdiye getirip sanki şu anda bunları yaşıyormuş gibi düşünün. Bu konular üzerinde derin düşünün. Burdaki anlatılanları düşünmek sadece namaz kılmayı değil, Allah'ın diğer emirlerini de istekli bir şekilde yerine getirebilmeyi sağlar. Bu konuları burdaki anlatıldığı gibi düşünmek insanları günah işlemekten korur. Nefis etkisiz hale gelir. Tabikide bu konuları sadece belli zamanlarda düşünmek nefsi etkisiz hale getirmeyebilir. Nefis insan öldüğü zamana kadar insanın içinde olacaktır. Nefis insana devamlı kötülüğü emreder. İnsan kendisini sorgulayarak nefsiyle devamlı mücadele etmelidir. "Bunları düşünürsek dünyadan soğuruz, dünyadaki hiçbir şeyden keyif alamayız, bu şekilde yaşayamayız" diye düşünmeyin. İnsan bu konuları çok düşünerek hayatını yine normal şekilde yaşayabilir. Akıllı insan yaşayacağı olan bu gerçekleri şimdiden düşünür, ciddiye alıp hazırlığını yapar. Bunu yapmak aklen gerekli ve zorunludur. İnsan gezebilir, müzik dinleyebilir, eğlenebilir ama bunları yaparken burdaki anlatılan konuları tamamen unutup gaflete kapılmaması ve kulluk görevlerini yerine getirmesi gerekir.