14 Ocak 2014 Salı

TEVEKKÜL ETMENİN ÖNEMİ

          Tevekkül, yeryüzündeki tüm olayların Allah’ın kontrolünde gerçekleştiğini, O dilemeden hiç kimsenin kendisine yarar veya zarar dokunduramayacağını bilen insanın, Allah’a güvenip dayanmasıdır. Tevekkül etmek, "vekil edinmek" anlamına gelir. Bu, halk arasında yaygın olan tevekkül kavramından farklıdır. Halk arasında yaygın olan inanç, "elinden gelen herşeyi yapmak, sonra da işi Allah'a bırakmak" şeklindedir. Oysa "vekil edinmek" terimi, bir işin yapılmasının doğrudan Allah'a havale edilmesi, olayın tümüyle Allah'a bırakılması anlamına gelir.
Ancak bu noktada da bir yanlış anlamaya düşmemek gerekir: Olayı tamamen Allah'a bırakmak, kişinin kendisini olayın dışında tutması demek değildir. Aksine, mümin olayların içine girer, dini ilgilendiren her türlü sorumluluğu üzerine alır. İşte tevekkülün gerçek anlamı burada ortaya çıkmaktadır: Mümin, kendi yaptığı fiilleri de gerçekte Allah'ın yaptırdığını, kendi varlığının kontrolünün de Allah'ın elinde olduğunu bilmekte ve O'nu vekil edinerek bir işe girişmektedir.
Peygamberlerin Kuran'da aktarılan bazı duaları bu konuyu anlamamıza yardımcı olabilir. Neml Suresi'nin 19. ayetinde, Hz. Süleyman'ın, "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat" dediği bildirilmektedir. Bu dua, Hz. Süleyman'ın kendi fiillerinin de Allah'ın kontrolünde olduğunu bildiğini ve O'nun rızasına uygun işler yapabilmeyi yine Allah'tan istediğini göstermektedir.
İşte tevekkülün ardındaki mantık da budur. Mümin, kendisi de dahil olmak üzere tüm varlıkların Allah'ın denetiminde olduğunu bilmekte ve hem dış dünyayı hem de kendi beden ve ruhunu Allah'a emanet etmekte, bunların kontrolü için Allah'ı vekil tutmaktadır. Bu durumda ortaya dünyanın en korkusuz, en güvenli, en rahat, en güçlü insanı çıkar. Tevekkülü yaşayan mümin, cesur ve gözü kara, rahat ve sakindir. Kuran'da peygamberlerin ve müminlerin sahip oldukları bu gerçek tevekkülün pek çok örneği verilir.
İnsanın aklını örten en önemli konulardan biri de tevekkülsüzlük ya da bir başka deyişle kişinin Allah'a güven duymaması ve kendisi için yarattığı kadere teslim olmamasıdır. Tevekkülsüz bir insan, Allah'ın sonsuz akla sahip olduğunu ve evrendeki her olayı, her varlığı kontrolü altında tuttuğunu unutmuştur. Bu nedenle de aklı örten tüm diğer etkenlerde olduğu gibi olayları sağlıklı bir bakış açısıyla değerlendiremez ve gerçekleri tam olarak göremez.
Oysa Allah yarattığı tüm varlıklar üzerinde gözetici ve koruyucudur. Onlar şuuruna varsalar da unutsalar da, Allah her olayı belirli bir kader üzerine yaratmakta ve bu olaylarla insanları denemeden geçirmektedir. Dolayısıyla bir insanın hayatı boyunca karşılaştığı her olay, Allah tarafından özel bir hikmet ve hayırla yaratılmaktadır. Allah insanları bu konuda şöyle uyarmıştır:

…olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)

İşte Allah'ın bu ayetlerine iman eden ve her olayın ardında kendisi için mutlaka hayır ve hikmet gizli olduğunu kavrayan bir kimse tevekküllü insandır. Bu insan ilk bakışta aleyhine gibi görünen bir durumla karşılaşsa bile, aslında bunun kendisine dünyada ve ahirette hayır getireceğini bilir ve bu bilinçle hareket eder. Olayları tevekkülsüzlükle değerlendirmediği için muhakeme ve yargısı son derece sağlıklı şekilde işler ve böylelikle akılcı değerlendirmeler yapabilir. Tevekkülsüz bir insan ise olayların Allah tarafından özel olarak denenmesi için yaratıldığını unutur ve akılcılıktan tamamen uzaklaşır.
Bu iki insan arasındaki büyük farkı şöyle bir örnekle de açıklayabiliriz. Sözgelimi sahibi olduğu fabrikada büyük bir yangın çıktığını gören bir kimse, bu olayın Allah'ın kontrolü altında gerçekleştiğini ve her ne kadar kayıp gibi görünse de bu olayda kendisi için mutlaka bir hayır olduğunu düşünmezse tevekkülsüzlüğe kapılır. Tevekkülsüz insan ise doğru düşünemez ve akılcı hareket ederek gerekli önlemleri alamaz. Örneğin sakin ve itidalli bir ruh halinde olmaması belki de ilk aşamada durdurulabilecek bu yangının büyümesine neden olabilir. Yangını söndürmek, eşyaları kurtarmak, itfaiye çağırmak gibi akılcı tedbirlerden önce panik ve üzüntüyle oyalanarak, bağırıp çağırarak vakit kaybeder. Yangının ardından bu olayın bir daha tekrarlanmaması için fabrikanın yangına karşı tedbirli hale getirilmesindense, "nasıl oldu, neden oldu, olmasaydı ya da şöyle yapsaydım böyle olmazdı" gibi hiçbir faydası olmayan düşüncelerle oyalanır.
Tevekküllü bir insan ise, herhangi bir olayda sahip olduğu tüm mal varlığı yok olsa dahi, hiçbir zaman umutsuzluğa ve üzüntüye kapılmaz. Allah'ın verdiği bir nimeti yine Allah'ın aldığını ve bunu tevekkül edip etmeyeceğini denemek için yarattığını bilir. Bu şuur açıklığı sayesinde de olabilecek en kısa sürede, yine olabilecek en akılcı ve seri tedbirleri alarak oluşan tahribatı gidermeye çalışır. Paniğe kapılmak, üzülmek ya da ümitsizliğe düşmek gibi akılsızca tavırlarla vakit kaybetmez. Dahası böyle bir olayın ardından hiç vakit kaybetmeden, bir daha tekrarlanmasını önlemek amacıyla son derece etkili tedbirler alarak uğradığı zararı telafi etmeye çalışır. Kaybettiği malına gelince, mülkün tek sahibinin Allah olduğunu bildiğinden içi rahat ve huzurlu olur. Allah'a tüm kalbiyle güvenir ve kendisine kaybettiğinden daha hayırlısını vermesi için dua eder ve tevekkülünün karşılığını ahirette çok daha fazlasıyla alacağını bilmenin sevincini yaşar.
Müminler Allah’ın herşeye güç yetiren olduğunu, O’nun tek bir “Ol” demesiyle herşeyin gerçekleşmesinin mümkün olduğunu bilirler ve karşılaştıkları zorluklarda asla ümitsizliğe kapılmazlar. Ne şartlar altında olursa olsun Allah’ın kendilerine mutlaka yardım edeceğini, dünyada ve ahirette kolaylık dileyeceğini bilirler. Bundan kaynaklanan bir iç huzuru ve neşe içerisinde yaşamlarını sürdürürler. Müminin üzerine düşen, olaylar karşısında sadece Allah’ın istediği tepkileri vermek, sonucunu ise Allah’tan beklemektir. Bir ayette, yalnızca inananların kavrayabildiği bu büyük sır şöyle ifade edilir:

...Kim Allah’tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir; Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah’a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir. Allah, herşey için bir ölçü kılmıştır. (Talak Suresi, 2-3)

Başka ayette tevekkülün sırrı yine şöyle açıklanır:

De ki: “Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 51)

Tevekülle ilgili başka ayetlerde şöyle buyrulur:

Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaı (kısa süreli faydalanması)dır. Allah Katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) iman edip Rablerine tevekkül edenler içindir; (Şura Suresi, 36)
Mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O'nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. (Enfal Suresi, 2)
Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir. (Nahl Suresi, 42)
Ki onlar, sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir. (Ankebut Suresi, 59)
...Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (Al-i İmran Suresi, 159)


                                                                                    
                 TEVEKKÜL HUZURLU YAŞAMANIN ANAHTARIDIR

İnsanın yaşadığı sonu gelmeyen endişeler ve korkular vardır. Acaba üniversite sınavını kazanacak mıyım? Bir gün kansere yakalanacak mıyım? Ya işten bende atılırsam? Borçlarımı ödeyemezsem ne yapacağım? Ya çocuğum kaza geçirip ölürse? Sürekli başım ağrıyor, acaba beynimde tümör mü var? Yoksa ölecek miyim? Ya bugün deprem olursa, ev üstüme yıkılırsa? Bana verilen projede başarılı olamazsam işten atılır mıyım? Şuradaki ben kanser mi acaba? Tevekkül etmenin konforunu yaşamayan çok sayıda insan bu korkularla ve endişelerle hayatlarını kendilerine zehir ediyor. Üstelik kendileri için hayatı müthiş zorlaştırırken çevrelerindeki insanlara ve ailelerine de eziyet çektiriyorlar. Dolayısıyla tevekkülsüzlük katlamalı olarak insanlara mutsuzluk, hüzün, uykusuzluk, panik atak, isyan, ağlama ve çaresizliğe kapılma olarak geri dönüyor.
Halbuki Allah ayetinde “Allah kuluna yeterli değil mi?...” (Zümer Suresi, 36) diye bildiriyor. Dünyada yaşayan milyarlarca insanın sahibi Allah’tır ve O daima herkesin yanındadır. Hepimizin kaderi daha biz doğmadan Allah tarafından tüm detaylarıyla belirlenmiştir. Öyle ki doğduğunuzda kaçıncı saniyede ağlayacağınız, 10 yaşınıza bastığınız gün doğum gününüzde hangi elbiseyi giyeceğiniz, üniversitede hangi bölüme hangi gün ve hangi saatte başlayacağınız, 35 yaşında hangi hastalığa yakalanacağınız, hangi işyerinden ne zaman ayrılacağınız, hangi yerde ve hangi saatte öleceğiniz gibi tüm detaylar kaderimizde Allah tarafından çizilmiştir. Dünya bir imtihan yeri olduğundan bizler tam zamanı geldiğinde, saniye şaşmadan, bütün bu kaderimizde belirlenen olayları bir bir yaşarız, yine kaderimizde belirlenen tepkileri veririz, kaderimizde belirlenen sonuçları görürüz. Ama imtihan olduğumuz için sanki bütün bu olayları kendimizin yaptığını, kendimizin vesile olduğunu hissederiz. İşte bu da imtihanın sırrıdır.
İman eden bir insan işte bu gerçeğin, sürekli bir imtihan dünyasında yaşadığının ve kaderini izlediğinin bilincindedir. Allah’ın sonsuz gücünün, kudretinin farkındadır. Yalnızca Allah’ı dost edinmiş ve O’na yönelmiştir. Allah’ın sadece kendi kaderini değil, kendisi gibi milyarlarca insanın kaderini ve kainatın kaderini belirlendiğinin farkındadır. Bu yüzden başına gelen her imtihanda son derece tevekkülü, olumlu, sakin ve akılcı tavır gösterir. Hepsinden önemlisi Allah’ın belirlediği kaderin kendisi için hayırlı olduğunu bilir. Bu yüzden de tevekküllü olmasının, Allah’a dayanıp güvenmesinin, yalnızca O’ndan yardım istemesinin konforunu ömrü boyunca yaşar. Gelecek kaygısına, ölüm korkusuna, sevdiklerini kaybetme korkusuna kapılmaz. Hastalandığında gerekli tüm tedbirleri alır ama mutlaka şifayı verecek olanın Allah olduğunu bilir, tevekkül ettiğinde de Allah’ın yardımını çok net bir şekilde hisseder. Dolayısıyla müminde dünya hayatında başına gelen zorluklar karşısında isyan, üzüntü ve öfke yoktur, tam tersine daima Allah’a yönelip dönme, akılcı tedbirler alma, huzur ve mutluluk vardır. Çünkü mümin Allah’ın dilemesi dışında kimsenin kendisine zarar veremeyeceğini bilir, rızkı verenin Allah olduğunu bilir, hangi gün hangi saatte öleceğinin kaderinde belirlendiğini bilir ve tüm bunları her ne yaparsa yapsın değiştiremeyeceğini de bilir.
Allah’a tam tevekkül eden insanın kafası ve ruhu dinç olur ve gerilim içinde olmaz. Tevekkül eden insana sağlık ve sıhhat gelir. İman ve tevekkül vücudun yıpranmasını ve yorulmasını yavaşlatır. İnsan tevekkül ettiğinde adeta üzerinden bin ton yük kalkar. Çok güçlü bir imanda -tıpkı peygamberlerde olduğu gibi- insanda çok güçlü bir şahsiyet, akıl ve tevekkül gelişir. Öyle ki hiçbir zorluk o insanı yıkamaz, üzüntüye ve strese kaptıramaz. Tevekkül eden insan da ne sinir kalır, ne ruh rahatsızlıkları kalır. Son derece rahat yaşar. Tevekkül müthiş bir konfordur. Tevekkül eden insan çok sağlıklı olur. Herşeyi Allah’a bıraktığı için çok huzurlu olur. Allah’a tevekkül edenin dünyası rahat, huzurlu ve güzel olur.

 TEVEKKÜLSÜZLÜĞÜN İNSAN RUHUNDA YOL AÇTIĞI TAHRİBATLAR

  Olayların her zaman Allah'ın kontrolü altında gerçekleştiğini bilen müminler O'nun, Kendisi'ne iman edenleri, her zaman desteklediğini, onlara yardım ettiğini de bilirler. Elbette bu ruh halini yaşayan insanın kalbi her zaman huzur ve güven içindedir. Tevekkülü yaşamayan, kendini Allah'a teslim etmemiş kişiler ise hayatlarını büyük bir korku, endişe, sıkıntı, panik, güvensizlik, tatminsizlik, hırs, öfke, bunalım, pişmanlık, kıskançlık gibi duygular içinde geçirirler. Allah inkarları dolayısıyla bu insanların kalplerine büyük bir sıkıntı yerleştirir. Tevekkülün rahatlığını, konforunu, huzurunu onlara yaşatmaz. Allah'a güvenip dayanmayanların kalbinde oluşan bu sıkıntı Kuran'da şöyle tarif edilmiştir:

Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir. (En'am Suresi, 125)
Allah'ı birleyen (Hanif)ler olarak, O'na (hiçbir) ortak koşmaksızın. Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgar onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir. (Hac Suresi, 31)

Gaflet içindeki insanların çoğu Allah'ın varlığını bilir, ancak O'na kesin bir bilgiyle iman etmez, teslim olmazlar. Bu nedenle de hayatlarındaki her zorlu ve sıkıntılı olayda, tevekkülsüzlüklerinden dolayı derin bir acı ve üzüntü duyarlar. En küçük sıkıntıların bile, hayatlarını alt üst etmeye yettiği bu kimseler toplumda karamsar, mutsuz ve bunalım içindeki insan tiplerini oluştururlar. İnsanın en büyük düşmanı kendisidir. İnsanın insana en büyük kötülüğü yine kendisi yapar. Hiç kimse dışardan insana kendisi kadar eziyet edemez. Allah Kuran’da bu durumu şöyle bildirir:

Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar. (Yunus Suresi, 44)

Allah’a tam tevekkülü çok önemli bir hedef haline getirmek gerekir. Tevekkül kesintisiz devam etmelidir. Tevekkül dünyadaki en büyük nimetlerdendir. Tevekkül edilmezse insan sıkılır ve hasta olur. Tevekkül etmeyen her insan da ruhi, psikolojik ve bedensel rahatsızlıklar başlar. İnsan tevekkül etmediğinde kendisini korkutur, tedirgin eder, vesveseye sokar, ümitsizliğe kaptırır, sabırsızlık verir. Ruh bedene hakim olduğu için ruh bedeni yıpratmaya başlar. Tevekkül edilmediğinde ruh bedene saldırır. Tevekkülü unutmak insana zehir etkisi yapar. İnsan ilacını içmediğinde nasıl hasta oluyorsa, tevekkülünü kestiğinde de hasta olur. Tevekkül edilmediğinde çok sayıda vesvesenin içinde ömrü çırpına çırpına sürünmekle geçer. İman etmeyenler kalpten Allah’a yönelmedikleri için, tüm sevgilerini ve dikkatlerini Allah’a vermedikleri için, kaderlerine teslim olmadıkları için hayatları boyunca birbirini kovalayan endişeler yüzünden perişan olurlar. Hem kendilerini hem de yakınlarını sürekli mutsuzluğun ve hüznün bataklığına çekerler. Allah Kendisini unutanı, Kendisinden yüz çevireni bütün ömrü boyunca kalbini böyle daraltarak ve sıkarak cezalandırır…



       ALLAH KURAN’DA TEVEKKÜL ETMEYİ EMREDİYOR

  Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah)a tevekkül et ve O’nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O’nun haberdar olması yeter. (Furkan Suresi, 58)
            Göklerin ve yerin gaybı Allah'ındır, bütün işler O'na döndürülür; öyleyse O'na kulluk edin ve O'na tevekkül edin. Senin Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir. (Hud Suresi, 123)
            Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah')a tevekkül et. (Şuara Suresi, 217)
            Allah'a tevekkül et; vekil olarak Allah yeter. (Ahzab Suresi, 3)
            Allah; O'ndan başka İlah yoktur. Öyleyse mü'minler (yalnızca) Allah'a tevekkül etsinler. (Tegabün Suresi, 13)
 …mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül etmelidir. (Al-i İmran Suresi, 122)
 …Mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler. (Maide Suresi, 11)
 …Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 51)
 …Mü'minler, ancak Allah'a tevekkül etmelidirler." (İbrahim Suresi, 11)
"Bize ne oluyor ki, Allah'a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan yolları O göstermiştir. Ve elbette bize yaptığınız işkencelere karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah'a tevekkül etmelidirler." (İbrahim Suresi, 12)
  Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi ‘yapayalnız ve yardımsız' bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler. (Al-i İmran Suresi, 160)
 Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter. (Ahzab Suresi, 48)
 Musa dedi ki: "Ey kavmim, eğer siz Allah'a iman edip Müslüman olmuşsanız artık yalnızca O'na tevekkül edin." (Yunus Suresi, 84)
 Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur. (Nahl Suresi, 99)
 Sen, artık Allah'a tevekkül et; çünkü sen apaçık olan hak üzerindesin. (Neml Suresi, 79)
 …De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler." (Zümer Suresi, 38)
 …mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler. (Mücadele Suresi, 10)


Peygamber Efen­di­miz (S.A.V) tevekkül hakkında şunları buyurmuştur:

"Kim Al­lah'a te­vek­kül eder­se kal­bin­de­ki da­ğı­nık­lı­ğı ön­le­me­ye Al­lah ye­ter." (İbn-i Ma­ce)
"Eğer siz la­yı­kıy­la te­vek­kül et­miş ol­say­dı­nız, Al­lah si­zi kuş­la­rı rı­zık­lan­dır­dı­ğı gi­bi rı­zık­lan­dı­rır­dı. On­lar sa­bah­le­yin yu­va­la­rın­dan aç çı­kar­lar, ak­şam dön­dük­le­rin­de ka­rın­la­rı tok­tur." (Tir­mi­zi)
"Üm­me­tim­den bir kıs­mı­nı ba­na gös­ter­di­ler. Dağ­la­rı sah­ra­la­rı dol­dur­muş­lar­dı. Böy­le çok ol­duk­la­rı­na şaş­tım ve se­vin­dim. 'Bun­lar­dan an­cak yet­miş ­bin ta­ne­si he­sap­sız cen­ne­te gi­rer' de­di­ler. 'Bun­lar han­gi­le­ri­dir?' di­ye sordum. 'İş­le­ri­ne si­hir, bü­yü ve fal ka­rış­tır­ma­yıp, Al­lah'tan baş­ka­sı­na te­vek­kül ve iti­mad et­me­yen­ler­dir' bu­yu­rul­du."
"Ey Ebu Hureyre! Allah'tan başka hiçbir şeye ümit bağlama. Allah'a tevekkül eyle. Bir arzun varsa Allah Teala Hazretleri'nden iste. Allahu Teala'nın adet-i ilahiyyesi (işi, kanunu) şöyledir ki; herşeyi bir sebep altında yaratır. Bir iş için sebebine yapışmak ve sonra Allah Teala'nın yaratmasını beklemek lazımdır. Tevekkül de bundan ibarettir." (Ey Oğul İlmihali)