Tevekkül, yeryüzündeki tüm olayların Allah’ın
kontrolünde gerçekleştiğini, O dilemeden hiç kimsenin kendisine yarar veya
zarar dokunduramayacağını bilen insanın, Allah’a güvenip dayanmasıdır. Tevekkül
etmek, "vekil edinmek" anlamına gelir. Bu, halk arasında yaygın olan
tevekkül kavramından farklıdır. Halk arasında yaygın olan inanç, "elinden
gelen herşeyi yapmak, sonra da işi Allah'a bırakmak" şeklindedir. Oysa
"vekil edinmek" terimi, bir işin yapılmasının doğrudan Allah'a havale
edilmesi, olayın tümüyle Allah'a bırakılması anlamına gelir.
Ancak bu noktada da bir
yanlış anlamaya düşmemek gerekir: Olayı tamamen Allah'a bırakmak, kişinin
kendisini olayın dışında tutması demek değildir. Aksine, mümin olayların içine
girer, dini ilgilendiren her türlü sorumluluğu üzerine alır. İşte tevekkülün
gerçek anlamı burada ortaya çıkmaktadır: Mümin, kendi yaptığı fiilleri de
gerçekte Allah'ın yaptırdığını, kendi varlığının kontrolünün de Allah'ın elinde
olduğunu bilmekte ve O'nu vekil edinerek bir işe girişmektedir.
Peygamberlerin Kuran'da
aktarılan bazı duaları bu konuyu anlamamıza yardımcı olabilir. Neml Suresi'nin
19. ayetinde, Hz. Süleyman'ın, "Rabbim,
bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir
amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat"
dediği bildirilmektedir. Bu dua, Hz. Süleyman'ın kendi fiillerinin de Allah'ın
kontrolünde olduğunu bildiğini ve O'nun rızasına uygun işler yapabilmeyi yine
Allah'tan istediğini göstermektedir.
İşte tevekkülün ardındaki
mantık da budur. Mümin, kendisi de dahil olmak üzere tüm varlıkların Allah'ın
denetiminde olduğunu bilmekte ve hem dış dünyayı hem de kendi beden ve ruhunu
Allah'a emanet etmekte, bunların kontrolü için Allah'ı vekil tutmaktadır. Bu
durumda ortaya dünyanın en korkusuz, en güvenli, en rahat, en güçlü insanı
çıkar. Tevekkülü yaşayan mümin, cesur ve gözü kara, rahat ve sakindir. Kuran'da
peygamberlerin ve müminlerin sahip oldukları bu gerçek tevekkülün pek çok
örneği verilir.
İnsanın aklını örten en
önemli konulardan biri de tevekkülsüzlük
ya da bir başka deyişle kişinin Allah'a güven duymaması ve kendisi için
yarattığı kadere teslim olmamasıdır. Tevekkülsüz bir insan, Allah'ın sonsuz
akla sahip olduğunu ve evrendeki her olayı, her varlığı kontrolü altında
tuttuğunu unutmuştur. Bu nedenle de aklı örten tüm diğer etkenlerde olduğu gibi
olayları sağlıklı bir bakış açısıyla değerlendiremez ve gerçekleri tam olarak
göremez.
Oysa Allah yarattığı tüm
varlıklar üzerinde gözetici ve koruyucudur. Onlar şuuruna varsalar da unutsalar
da, Allah her olayı belirli bir kader üzerine yaratmakta ve bu olaylarla
insanları denemeden geçirmektedir. Dolayısıyla bir insanın hayatı boyunca
karşılaştığı her olay, Allah tarafından özel bir hikmet ve hayırla yaratılmaktadır.
Allah insanları bu konuda şöyle uyarmıştır:
…olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır
ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz
bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)
İşte Allah'ın bu
ayetlerine iman eden ve her olayın ardında kendisi için mutlaka hayır ve hikmet
gizli olduğunu kavrayan bir kimse tevekküllü insandır. Bu insan ilk bakışta
aleyhine gibi görünen bir durumla karşılaşsa bile, aslında bunun kendisine
dünyada ve ahirette hayır getireceğini bilir ve bu bilinçle hareket eder.
Olayları tevekkülsüzlükle değerlendirmediği için muhakeme ve yargısı son derece
sağlıklı şekilde işler ve böylelikle akılcı değerlendirmeler yapabilir.
Tevekkülsüz bir insan ise olayların Allah tarafından özel olarak denenmesi için
yaratıldığını unutur ve akılcılıktan tamamen uzaklaşır.
Bu iki insan arasındaki
büyük farkı şöyle bir örnekle de açıklayabiliriz. Sözgelimi sahibi olduğu
fabrikada büyük bir yangın çıktığını gören bir kimse, bu olayın Allah'ın
kontrolü altında gerçekleştiğini ve her ne kadar kayıp gibi görünse de bu
olayda kendisi için mutlaka bir hayır olduğunu düşünmezse tevekkülsüzlüğe
kapılır. Tevekkülsüz insan ise doğru düşünemez ve akılcı hareket ederek gerekli
önlemleri alamaz. Örneğin sakin ve itidalli bir ruh halinde olmaması belki de
ilk aşamada durdurulabilecek bu yangının büyümesine neden olabilir. Yangını
söndürmek, eşyaları kurtarmak, itfaiye çağırmak gibi akılcı tedbirlerden önce
panik ve üzüntüyle oyalanarak, bağırıp çağırarak vakit kaybeder. Yangının
ardından bu olayın bir daha tekrarlanmaması için fabrikanın yangına karşı
tedbirli hale getirilmesindense, "nasıl oldu, neden oldu, olmasaydı ya da
şöyle yapsaydım böyle olmazdı" gibi hiçbir faydası olmayan düşüncelerle
oyalanır.
Tevekküllü bir insan ise,
herhangi bir olayda sahip olduğu tüm mal varlığı yok olsa dahi, hiçbir zaman
umutsuzluğa ve üzüntüye kapılmaz. Allah'ın verdiği bir nimeti yine Allah'ın
aldığını ve bunu tevekkül edip etmeyeceğini denemek için yarattığını bilir. Bu
şuur açıklığı sayesinde de olabilecek en kısa sürede, yine olabilecek en akılcı
ve seri tedbirleri alarak oluşan tahribatı gidermeye çalışır. Paniğe kapılmak,
üzülmek ya da ümitsizliğe düşmek gibi akılsızca tavırlarla vakit kaybetmez.
Dahası böyle bir olayın ardından hiç vakit kaybetmeden, bir daha
tekrarlanmasını önlemek amacıyla son derece etkili tedbirler alarak uğradığı
zararı telafi etmeye çalışır. Kaybettiği malına gelince, mülkün tek sahibinin
Allah olduğunu bildiğinden içi rahat ve huzurlu olur. Allah'a tüm kalbiyle güvenir
ve kendisine kaybettiğinden daha hayırlısını vermesi için dua eder ve
tevekkülünün karşılığını ahirette çok daha fazlasıyla alacağını bilmenin
sevincini yaşar.
Müminler Allah’ın herşeye
güç yetiren olduğunu, O’nun tek bir “Ol” demesiyle herşeyin gerçekleşmesinin
mümkün olduğunu bilirler ve karşılaştıkları zorluklarda asla ümitsizliğe
kapılmazlar. Ne şartlar altında olursa olsun Allah’ın kendilerine mutlaka
yardım edeceğini, dünyada ve ahirette kolaylık dileyeceğini bilirler. Bundan
kaynaklanan bir iç huzuru ve neşe içerisinde yaşamlarını sürdürürler. Müminin
üzerine düşen, olaylar karşısında sadece Allah’ın istediği tepkileri vermek,
sonucunu ise Allah’tan beklemektir. Bir ayette, yalnızca inananların
kavrayabildiği bu büyük sır şöyle ifade edilir:
...Kim Allah’tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış
yolu gösterir; Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah’a
tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, kendi emrini yerine
getirip-gerçekleştirendir. Allah, herşey için bir ölçü kılmıştır. (Talak
Suresi, 2-3)
Başka ayette tevekkülün
sırrı yine şöyle açıklanır:
De ki: “Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize
kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca
Allah'a tevekkül etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 51)
Tevekülle ilgili başka
ayetlerde şöyle buyrulur:
Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaı
(kısa süreli faydalanması)dır. Allah Katında olan ise, daha hayırlı ve daha
süreklidir. (Bu da) iman edip Rablerine tevekkül edenler içindir; (Şura Suresi,
36)
Mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman
yürekleri ürperir. O'nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca
Rablerine tevekkül ederler. (Enfal Suresi, 2)
Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir. (Nahl
Suresi, 42)
Ki onlar, sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.
(Ankebut Suresi, 59)
...Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (Al-i İmran
Suresi, 159)
TEVEKKÜL
HUZURLU YAŞAMANIN ANAHTARIDIR
İnsanın yaşadığı sonu
gelmeyen endişeler ve korkular vardır. Acaba üniversite sınavını kazanacak
mıyım? Bir gün kansere yakalanacak mıyım? Ya işten bende atılırsam? Borçlarımı
ödeyemezsem ne yapacağım? Ya çocuğum kaza geçirip ölürse? Sürekli başım
ağrıyor, acaba beynimde tümör mü var? Yoksa ölecek miyim? Ya bugün deprem
olursa, ev üstüme yıkılırsa? Bana verilen projede başarılı olamazsam işten
atılır mıyım? Şuradaki ben kanser mi acaba? Tevekkül etmenin konforunu
yaşamayan çok sayıda insan bu korkularla ve endişelerle hayatlarını kendilerine
zehir ediyor. Üstelik kendileri için hayatı müthiş zorlaştırırken
çevrelerindeki insanlara ve ailelerine de eziyet çektiriyorlar. Dolayısıyla
tevekkülsüzlük katlamalı olarak insanlara mutsuzluk, hüzün, uykusuzluk, panik atak,
isyan, ağlama ve çaresizliğe kapılma olarak geri dönüyor.
Halbuki Allah ayetinde “Allah kuluna yeterli değil mi?...” (Zümer
Suresi, 36) diye bildiriyor. Dünyada yaşayan milyarlarca insanın sahibi
Allah’tır ve O daima herkesin yanındadır. Hepimizin kaderi daha biz doğmadan
Allah tarafından tüm detaylarıyla belirlenmiştir. Öyle ki doğduğunuzda kaçıncı
saniyede ağlayacağınız, 10 yaşınıza bastığınız gün doğum gününüzde hangi
elbiseyi giyeceğiniz, üniversitede hangi bölüme hangi gün ve hangi saatte
başlayacağınız, 35 yaşında hangi hastalığa yakalanacağınız, hangi işyerinden ne
zaman ayrılacağınız, hangi yerde ve hangi saatte öleceğiniz gibi tüm detaylar
kaderimizde Allah tarafından çizilmiştir. Dünya bir imtihan yeri olduğundan
bizler tam zamanı geldiğinde, saniye şaşmadan, bütün bu kaderimizde belirlenen
olayları bir bir yaşarız, yine kaderimizde belirlenen tepkileri veririz,
kaderimizde belirlenen sonuçları görürüz. Ama imtihan olduğumuz için sanki
bütün bu olayları kendimizin yaptığını, kendimizin vesile olduğunu hissederiz.
İşte bu da imtihanın sırrıdır.
İman eden bir insan işte
bu gerçeğin, sürekli bir imtihan dünyasında yaşadığının ve kaderini izlediğinin
bilincindedir. Allah’ın sonsuz gücünün, kudretinin farkındadır. Yalnızca
Allah’ı dost edinmiş ve O’na yönelmiştir. Allah’ın sadece kendi kaderini değil,
kendisi gibi milyarlarca insanın kaderini ve kainatın kaderini belirlendiğinin
farkındadır. Bu yüzden başına gelen her imtihanda son derece tevekkülü, olumlu,
sakin ve akılcı tavır gösterir. Hepsinden önemlisi Allah’ın belirlediği kaderin
kendisi için hayırlı olduğunu bilir. Bu yüzden de tevekküllü olmasının, Allah’a
dayanıp güvenmesinin, yalnızca O’ndan yardım istemesinin konforunu ömrü boyunca
yaşar. Gelecek kaygısına, ölüm korkusuna, sevdiklerini kaybetme korkusuna
kapılmaz. Hastalandığında gerekli tüm tedbirleri alır ama mutlaka şifayı
verecek olanın Allah olduğunu bilir, tevekkül ettiğinde de Allah’ın yardımını
çok net bir şekilde hisseder. Dolayısıyla müminde dünya hayatında başına gelen
zorluklar karşısında isyan, üzüntü ve öfke yoktur, tam tersine daima Allah’a
yönelip dönme, akılcı tedbirler alma, huzur ve mutluluk vardır. Çünkü mümin
Allah’ın dilemesi dışında kimsenin kendisine zarar veremeyeceğini bilir, rızkı
verenin Allah olduğunu bilir, hangi gün hangi saatte öleceğinin kaderinde
belirlendiğini bilir ve tüm bunları her ne yaparsa yapsın değiştiremeyeceğini
de bilir.
Allah’a tam tevekkül eden insanın kafası ve ruhu dinç olur ve gerilim
içinde olmaz. Tevekkül eden insana sağlık ve sıhhat gelir. İman ve tevekkül vücudun yıpranmasını ve
yorulmasını yavaşlatır. İnsan tevekkül ettiğinde adeta üzerinden bin ton yük
kalkar. Çok güçlü bir imanda -tıpkı peygamberlerde olduğu gibi- insanda çok
güçlü bir şahsiyet, akıl ve tevekkül gelişir. Öyle ki hiçbir zorluk o insanı
yıkamaz, üzüntüye ve strese kaptıramaz. Tevekkül eden insan da ne sinir kalır, ne
ruh rahatsızlıkları kalır. Son derece rahat yaşar. Tevekkül müthiş bir
konfordur. Tevekkül eden insan çok sağlıklı olur. Herşeyi Allah’a bıraktığı için
çok huzurlu olur. Allah’a tevekkül edenin dünyası rahat, huzurlu ve güzel olur.
TEVEKKÜLSÜZLÜĞÜN İNSAN
RUHUNDA YOL AÇTIĞI TAHRİBATLAR
Olayların her zaman Allah'ın kontrolü altında gerçekleştiğini bilen
müminler O'nun, Kendisi'ne iman edenleri, her zaman desteklediğini, onlara
yardım ettiğini de bilirler. Elbette bu ruh halini yaşayan insanın kalbi her
zaman huzur ve güven içindedir. Tevekkülü yaşamayan, kendini Allah'a teslim
etmemiş kişiler ise hayatlarını büyük bir korku, endişe, sıkıntı, panik,
güvensizlik, tatminsizlik, hırs, öfke, bunalım, pişmanlık, kıskançlık gibi
duygular içinde geçirirler. Allah inkarları dolayısıyla bu insanların
kalplerine büyük bir sıkıntı yerleştirir. Tevekkülün rahatlığını, konforunu,
huzurunu onlara yaşatmaz. Allah'a güvenip dayanmayanların kalbinde oluşan bu
sıkıntı Kuran'da şöyle tarif edilmiştir:
Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü
İslam'a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş
gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik
çökertir. (En'am Suresi, 125)
Allah'ı birleyen (Hanif)ler olarak, O'na (hiçbir) ortak
koşmaksızın. Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş
kapıvermiş veya rüzgar onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir. (Hac
Suresi, 31)
Gaflet içindeki
insanların çoğu Allah'ın varlığını bilir, ancak O'na kesin bir bilgiyle iman
etmez, teslim olmazlar. Bu nedenle de hayatlarındaki her zorlu ve sıkıntılı
olayda, tevekkülsüzlüklerinden dolayı derin bir acı ve üzüntü duyarlar. En
küçük sıkıntıların bile, hayatlarını alt üst etmeye yettiği bu kimseler
toplumda karamsar, mutsuz ve bunalım içindeki insan tiplerini oluştururlar. İnsanın
en büyük düşmanı kendisidir. İnsanın insana en büyük kötülüğü yine kendisi
yapar. Hiç kimse dışardan insana kendisi kadar eziyet edemez. Allah Kuran’da bu
durumu şöyle bildirir:
Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak
insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar. (Yunus Suresi, 44)
Allah’a tam tevekkülü çok
önemli bir hedef haline getirmek gerekir. Tevekkül kesintisiz devam etmelidir.
Tevekkül dünyadaki en büyük nimetlerdendir. Tevekkül edilmezse insan sıkılır ve
hasta olur. Tevekkül etmeyen her insan da ruhi, psikolojik ve bedensel
rahatsızlıklar başlar. İnsan tevekkül etmediğinde kendisini korkutur, tedirgin
eder, vesveseye sokar, ümitsizliğe kaptırır, sabırsızlık verir. Ruh bedene
hakim olduğu için ruh bedeni yıpratmaya başlar. Tevekkül edilmediğinde ruh
bedene saldırır. Tevekkülü unutmak insana zehir etkisi yapar. İnsan ilacını
içmediğinde nasıl hasta oluyorsa, tevekkülünü kestiğinde de hasta olur. Tevekkül
edilmediğinde çok sayıda vesvesenin içinde ömrü çırpına çırpına sürünmekle
geçer. İman etmeyenler kalpten Allah’a yönelmedikleri için, tüm sevgilerini ve
dikkatlerini Allah’a vermedikleri için, kaderlerine teslim olmadıkları için
hayatları boyunca birbirini kovalayan endişeler yüzünden perişan olurlar. Hem
kendilerini hem de yakınlarını sürekli mutsuzluğun ve hüznün bataklığına
çekerler. Allah Kendisini unutanı, Kendisinden yüz çevireni bütün ömrü boyunca
kalbini böyle daraltarak ve sıkarak cezalandırır…
ALLAH KURAN’DA TEVEKKÜL ETMEYİ EMREDİYOR
Sen, asla ölmeyen ve
daima diri olan (Allah)a tevekkül et ve O’nu hamd ile tesbih et. Kullarının
günahlarından O’nun haberdar olması yeter. (Furkan Suresi, 58)
Göklerin ve yerin gaybı Allah'ındır, bütün işler O'na döndürülür; öyleyse O'na kulluk edin ve O'na tevekkül edin. Senin Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir. (Hud Suresi, 123)
Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah')a tevekkül et. (Şuara Suresi, 217)
Allah'a tevekkül et; vekil olarak Allah yeter. (Ahzab Suresi, 3)
Allah; O'ndan başka İlah yoktur. Öyleyse mü'minler (yalnızca) Allah'a tevekkül etsinler. (Tegabün Suresi, 13)
Göklerin ve yerin gaybı Allah'ındır, bütün işler O'na döndürülür; öyleyse O'na kulluk edin ve O'na tevekkül edin. Senin Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir. (Hud Suresi, 123)
Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah')a tevekkül et. (Şuara Suresi, 217)
Allah'a tevekkül et; vekil olarak Allah yeter. (Ahzab Suresi, 3)
Allah; O'ndan başka İlah yoktur. Öyleyse mü'minler (yalnızca) Allah'a tevekkül etsinler. (Tegabün Suresi, 13)
…mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül
etmelidir. (Al-i İmran Suresi, 122)
…Mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül
etmelidirler. (Maide Suresi, 11)
…Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül
etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 51)
…Mü'minler, ancak Allah'a tevekkül
etmelidirler." (İbrahim Suresi, 11)
"Bize ne oluyor ki,
Allah'a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan yolları O göstermiştir. Ve elbette
bize yaptığınız işkencelere karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah'a
tevekkül etmelidirler." (İbrahim Suresi, 12)
Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak
yoktur ve eğer sizi ‘yapayalnız ve yardımsız' bırakacak olursa, ondan sonra
size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül
etsinler. (Al-i İmran Suresi, 160)
Kafirlere ve münafıklara itaat etme,
eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter. (Ahzab
Suresi, 48)
Musa dedi ki: "Ey kavmim, eğer siz
Allah'a iman edip Müslüman olmuşsanız artık yalnızca O'na tevekkül edin."
(Yunus Suresi, 84)
Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül
edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur. (Nahl Suresi,
99)
Sen, artık Allah'a tevekkül et; çünkü sen
apaçık olan hak üzerindesin. (Neml Suresi, 79)
…De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül
edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler." (Zümer Suresi, 38)
…mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül
etsinler. (Mücadele Suresi, 10)
Peygamber Efendimiz
(S.A.V) tevekkül hakkında şunları buyurmuştur:
"Kim Allah'a tevekkül
ederse kalbindeki dağınıklığı önlemeye Allah yeter." (İbn-i
Mace)
"Eğer siz layıkıyla
tevekkül etmiş olsaydınız, Allah sizi kuşları rızıklandırdığı gibi
rızıklandırırdı. Onlar sabahleyin yuvalarından aç çıkarlar, akşam
döndüklerinde karınları toktur." (Tirmizi)
"Ümmetimden bir
kısmını bana gösterdiler. Dağları sahraları doldurmuşlardı. Böyle
çok olduklarına şaştım ve sevindim. 'Bunlardan ancak yetmiş bin tanesi
hesapsız cennete girer' dediler. 'Bunlar hangileridir?' diye
sordum. 'İşlerine sihir, büyü ve fal karıştırmayıp, Allah'tan başkasına
tevekkül ve itimad etmeyenlerdir' buyuruldu."
"Ey Ebu Hureyre!
Allah'tan başka hiçbir şeye ümit bağlama. Allah'a tevekkül eyle. Bir arzun
varsa Allah Teala Hazretleri'nden iste. Allahu Teala'nın adet-i ilahiyyesi
(işi, kanunu) şöyledir ki; herşeyi bir sebep altında yaratır. Bir iş için sebebine
yapışmak ve sonra Allah Teala'nın yaratmasını beklemek lazımdır. Tevekkül de
bundan ibarettir." (Ey Oğul İlmihali)