14 Ocak 2014 Salı

AHİRET GÜNÜNE İNANMANIN ÖNEMİ

AHİRETE İMAN HERŞEYDEN ÖNCE İNSANA BİR HEDEF VE YÖN VERİR

Yaratılışındaki gaye, hikmet ve hedefi öğretir. Bu inanca sahip olan kişilerin oluşturduğu toplum doğruluktan ayrılmaz. Kazancını doğru yerlerde arar. Hileye, aldatma ve rüşvete yaklaşmaz. Kendi hakkını bildiği gibi başkalarının hakkını da gözeterek kimseye haksızlık yapmaz.

   
AHİRET İNANCINA SAHİP KİŞİ, DİNİ GÖREVLERİNİ EKSİKSİZ YERİNE GETİRİR

Çünkü mükafat ve ceza gününün varlığına inanarak herkesin bu dünyada yaptıklarının hesabını Allah’ın huzurunda vereceğini bilir. Bu inanç, insanların kalbinde barış duygularının gelişmesine yol açar. Barış duygusu ile adalet gerçekleştirilir. Adalet duygusuna sahip olan insan da kendisini mutlak adaletin gerçekleşeceği kıyamet gününe tam anlamıyla hazır duruma getirir.


AHİRET İNANCI KİŞİLERİN ÜMİTLERİNİ YENİLER

Ahirete iman, insanı hayır işlemeye, kötülüklerden kaçınmaya ve üstünlükleri benimsemeye yöneltir. Ahirete inanan kişi, son nefesini verme anında geçmişini düşünür, yaptığı hayırlı işlerden dolayı huzur duyar. Çünkü ölüm onun için bir yok oluş değil, sonsuz bir yaşamın başlangıcıdır. Ahiret inancı dünya yaşamına aşırı bağlılığı önler. Başkalarına karşı iyilik etme fikrini geliştirir.
Ahiret gününe imanı olan bir insan, başına gelen felaketlere karşı sabretmesinin karşılığını ümit eder ve bu ümide bağlı olarak üzüntüsü olmaz. Fakat böyle bir inanca sahip olmayan kimse, çektiği üzüntülerin kendisine hiçbir şey kazandırmayacağını kabul ettiğinden, bu üzüntülerden kurtulmak için çırpınır, kurtulmadığı sürece de ümitsizliğe düşer. İşte ahirete iman, insana ümit dolu bir hayat kazandırırır.


AHİRETE İMAN İNSANDA TAM BİR SORUMLULUK DUYGUSU GETİRİR

Hukuki ve ahlaki yönden çok önemli bir yaptırım olur. Her insanın başına bir polis veya asker dikilemeyeceğine göre ahirette hesap verme duygusu insanların kendi kendilerini kontrol etmelerini sağlar. Toplumda şiddet ve terör olayları olmaz. İşlemiş olduğu her hareketin, söylemiş olduğu her sözün kaydedildiğine ve mutlaka ahirette onun hesabını vereceğine inanan kimse, daha dikkatli hareket etmek, konuştuğu sözlerin kötü ve gönül kırıcı olmamasına özen gösterir.
Ahiret inancı insanı kötülük yapmaktan sakındırır, iyiliğe ve doğruluğa yönelterek ahlak ve fazilet sahibi yapar. Bu inanca sahip insanlardan meydana gelen bir toplumda hiç kimse başkasına zarar vermez, herkes birbirinin hakkına saygı gösterir, elinden geldiğince iyilik yapar. Bu davranışlar kişiler arasında karşılıklı olarak sevgi ve güven duygularını geliştirir. Ahiret gününe inanmak insana sorumluluk duygusu kazandırır. Sorumluluk duygusu taşıyan bir insan davranışlarına dikkat eder.
Hırsızlık, dolandırıcılık, yalancılık, zulüm, cinayet gibi fenalıkların ahiret hayatındaki kötü sonuçlarını düşünen kimse, bu fenalıklardan kaçınmaya çalışır. Hiçbir kötülüğü yapmaya cesaret bulamaz. Çünkü hesabını vereceğini düşünür. Böylece hem kendisine ve hem de insanlara faydalı duruma gelir. İşte ahirete iman bu kötülükleri yaptırmaz. Ahiret gününde, iyi-kötü, her şeyin mükafat veya cezasının alacağına inanan bir kimse, davranışlarını devamlı kontrol altında bulundurur. Kendini her an hesaba çeker, elinden geldiği kadar kötülükten uzaklaşır, iyiliğe yönelir. Azaptan kurtulmanın, sevap kazanmanın yollarını arar.


UNUTMAMAMIZ GEREKEN BİR HUSUS, CENNET VE CEHENNEMİN BU DÜNYADA KAZANILACAĞIDIR

Bu yüzden dünya ahiretin tarlasıdır. Dünya tarlasına ne ekilirse ahirette de o biçilir. Onun için her insan ölüm gelmeden önce aklını kullanıp dünyada olmasının değerini bilmelidir. İnsan dünyaya bir kez gelir ve ölünceye kadar ne yapabilmiş ise onu azık olarak ahirete götürür. İyilik yapmış olan, gittiği yerde o iyiliğin sevap ve ödülünü bulur. Kötülük yapanlar da onun cezasını görürler. Bu yüzden ahirette yiyeceğimiz azığı şimdiden iyi hazırlamaya çalışmalı ve ahirete yarayacak hayırlı işler yapmalıyız.


AHİRET İNANCININ ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Ölüm, çocuklarda çok büyük yaralar açabilir. Ahirete iman olmazsa, çok sevdiği, birlikte oynadığı arkadaşının ölümü çocuğu çok sarsar. Sevdiği arkadaşını toprağın altında böceklerin yediğini, bir daha onu hiç görmeyeceğini düşünür, dehşete kapılır. Annesinin, babasının veya kardeşinin ölümüyle daha da sarsılır. Fakat ahirete iman imdada yetişse, kendisine verilen telkinlerle üzüntü yerine sevinç hisseder. Ahirete iman sayesinde kendisine söylenilen sözlerin tesiriyle şöyle der: “Kardeşim veya arkadaşım öldü. Cennetin bir kuşu oldu. Bizden daha iyi yaşar. Orada istediği her yeri uçarak dolaşır, istediği her şeyi yer, içer. Annem öldü, fakat Allah’ın rahmetine gitti. Beni cennette yine kucağına alıp sevecek. Ben de orada sevgili anneciğimi göreceğim.”
İnsanoğlu sonsuzluğu ister, sevdikleriyle, güzellikleriyle, iyilikle sonsuzluğa ulaşmak ister. İnsanın en büyük içgüdüsü sonsuzluktur. Çok sevdiği bir kimseyi kaybeden insanın bir gün gelip onunla ebedi olarak yaşayacağını düşünmesi buna inanması ona yaşama sevincini verir.



AHİRET İNANCININ GENÇ YAŞTAKİ İNSANLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Hevesleri taşkın, akıllarını her zaman başlarına alamayan, akıldan çok hissiyatla hareket eden bazı genç yaştaki insanlar, ahirete inanmaz, cehennem azabını hatırlamazlarsa, zayıfların malı, namusu, insanların rahatı ve haysiyeti çok büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalır. Fakat ahirete iman kalplerine girse, o gençlerin akılları çabuk başlarına gelir. Yapmak istediği haksızlıktan vazgeçer.

 
 AHİRET İNANCININ YAŞLI İNSANLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Yaşlanma korkusunun altında yatan nedenlerden biri de, yaşlılığın ölümü ve dünya hayatının sonunu hatırlatıyor olmasıdır. Aynaya her baktığında sürenin daha da kısaldığını bilmek, inançsız bir insan için büyük bir azap sebebidir. Ahiret hayatına inanmayan bir insan için, dünyanın sona ermesi, bedenin yok olması geri dönüşü olmayan bir sondur. Tüm hayatını bunlar uğrunda harcamıştır; bu nedenle bunları kaybetmekten şiddetle korkar. Dünya hayatı boyunca Allah'ın hoşnutluğunu ve cennetini kazanmak için güzel davranışlarda bulunduğunu bilen ve vicdanı rahat olan bir insan, yaşlılığı da sevinçle karşılar.
İnsan gençken ölümün genç ihtiyar ayırt etmediğini fazla düşünemeyebilir, kendinden uzak görebilir. Fakat ihtiyarladıkça ölümün habercisi olan hastalıklar ona her an ölümü hatırlatır. Bilhassa yaşlı kimseler, her an ölümle karşı karşıya bulunduklarından, korkulu anlar geçirebilirler. Halbuki ölümü yeni bir hayatın başlangıcı olarak düşünenler ise, yaşadıkları günleri huzurlu olur ve rahat ederler, kaçınılması mümkün olmayan ölümden hiç de korkmazlar.
Eğer ahirete iman olmasa, yaşlı birinin durumu, idamlık bir mahkuma benzer. Celladın, “Haydi gel idam edileceksin” emrini beklercesine titrer. Bu ise onun hayatını acılaştırır, zindana çevirir. Fakat ahirete iman imdada yetişse, o idam mahkumlarını andıran ihtiyarların hayatları şu müjde ile birden değişiverir: “Merak etmeyiniz. Sizin ebedi bir gençliğiniz var. Parlak ve ebedi bir hayat sizi bekliyor. Kaybettiğiniz çocuklarınızla, akrabalarınızla sevinç ve saadetler içerisinde görüşeceksiniz. Yaptığınız bütün iyilikler muhafaza edildiğinden, onların mükafatını göreceksiniz.” Bu onlar için öyle bir müjdedir ki, başlarına yüz ihtiyarlık dahi gelse, onları üzüntüye düşürmez.


  AHİRET İNANCININ ÖZÜRLÜ İNSANLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Ahirete imanın bir diğer faydasına da gözü görmeyen, ayağı, kolu sakat olan, kulağı duymayan, konuşamayan sakat insanlarda rastlarız. Ahirete iman olmasa, mesela bir kimse güzellikleri görememenin; sağır, güzel sesleri duyamamanın; dilsiz, sevdikleri ile konuşamamanın ızdırabını duyar. Fakat ahirete iman imdada yetişse, sakat olanlar, Allah’ın kendilerini o uzuvlarla işlenilen günahlardan koruduğunu düşünür, verilmeyen bir nimetten dolayı yakınmayı bir tarafa bırakır, verdiği sayısız nimetlere şükretmek gerektiğini anlarlar. Ahirette cennet nimetlerinden dünyada iken sağlam olanlardan daha fazla istifade edeceklerini düşünürler, teselli bulurlar. Ahiret inancıyla doğacak sabır ve buna verilecek mükafat ümidi insanın en büyük sığınağı olur.
                 
AHİRET İNANCININ HASTALAR VE MAZLUMLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Ahirete imanın bir diğer faydası da insanlığın pek mühim bir kısmını teşkil eden hastalarda, zulme uğrayanlarda, musibete maruz kalanlarda, ağır ceza alan mahkumlarda kendisini gösterir. Eğer ahirete imanı olmasa, hastalığa yakalanan biri, her vakit hastalığın uyarmasıyla gözü önüne gelen ölümle hayatı zindan olur. Zulme uğrayan biri, zalimden intikamını alamadığı ve namusunu mağrur zalimin elinden kurtaramadığı için huzursuz olur, dünyası bir nevi zindana dönüşür. Büyük bir musibete uğrayan kimse, kendisine göre boşu boşuna malını ve sevdiklerini kaybetmiş olmaktan gelen sıkıntının altından kalkamaz. Zulmen veya bir iki saat nefsine mağlup olduğu için beş on sene hapis cezasını çekmeye mahkum edilenle, hiçbir teselli bulamazlar. Fakat ahirete iman olsa bütün bu sayılanlar geniş bir nefes alırlar. Sıkıntıları, intikam hiddetleri imanlarının kuvvetine göre kısmen, hatta bazen tamamen kaybolur. Yerini huzur ve neşeye terk eder. Mesela hasta biri ölümden korkmadığı, ölümü ebedi bir hayatın başlangıcı olarak gördüğü için güven duyar. Hastalık acısının günahları affettireceğini düşünmesi de sıkıntılarını hafifletir. Zulme uğrayan kimse zalimi ahirete, Allah’ın adaletine havale eder, rahatlar. Haksızlığa uğrayınca hiç kimsenin yaptığının yanında kalmayacağına inanmak insan için en büyük tesellidir. İnsan hayatta karşılaştığı olumsuz hadiselerin, haksızlıkların, zülüm ve adaletsizliklerin çaresiz hastalık ve sakatlıkların ızdırabına ancak ahiret inancı ile sabretme gücü bulur.

   AHİRETE İNANAN İNSANLAR HUZURLU VE MUTLUDURLAR

Çünkü ahirette vereceği hesabın korkusuyla, dünyada kimseye zulüm ve kötülük yapmazlar. İnsanları sever ve yardım ederler. Aç gözlü olmazlar, kötülük düşünmezler. Allah’ın rızasını kazanmak ve cennetle ödüllendirilmek için sürekli iyilik yaparlar. Ahirete inanan kişi kendisine verilen görevi eksiksiz ve zamanında yapmaya çalışır. Çünkü yapmadığı takdirde bunun hesabını ahirette vereceğini bilir. Kendisine bir şey emanet edildiğinde ona ihanet etmez. Güven duyulan bir insan olur. Başkalarının malına, canına, namusuna, hakkına ve hürriyetine zarar vermez. Böyle kimselerin oluşturduğu toplumda karşılıklı sevgi, saygı ve güven olduğu gibi huzur ve mutluluk da olur. Ahiret inancı, kişilerin birbiriyle yardımlaşmalarını, birlik, beraberlik ve dayanışma içerisinde olmalarına katkıda bulunur. İnsan daima iyiyi ve doğruyu araştırır. Hazıra konmayı, kısa yollardan haksız kazançlar elde etmeyi düşünmez. Dinin emir ve yasaklarından, güzel ahlakın kurallarından ayrılmaz. Kimseye kötülük etmez, zarar vermez. Zamanını ve kendisine verilen nimetleri boşa harcamaz. Aklını, bilgisini ve gücünü israf ederek kötüye kullanmaz. Düzenli ve huzurlu olur. İnsanlara saygılı ve merhametli olur.
Bazı insanlar, dünyada bulundukları müddetçe, arzu ettikleri birçok şeyleri elde edememektedirler. Fakat iyi kimseler oldukları taktirde, istedikleri bütün şeylere, ahiret hayatında kavuşacaklarını düşünerek mutlu olurlar. Ahirete iman mutluluğun anahtarıdır.
Dünyada nice iyi insanlar, iyiliklerinin karşılığını görmeden; haksızlığa uğrayanlar hakkını almadan; nice zalimler de cezasını çekmeden ölüp gitmektedirler. Haklı ile haksızın, iyi ile kötünün ayrılacağı ve herkesin yaptığının tam olarak karşılığını bulacağı gün, ahiret günüdür. Ahiret gününde ilahi adalet yerini bulacak; iyilik yapanlara iyiliklerinin mükafatı bol bol verilecek; haksızlığa uğrayanlar eksiksiz olarak haklarını alacak; zalimlerin yaptığı yanında kalmayacak, hak ettikleri cezayı bulacaklardır. İşte bu inanç, insana huzur verir, üzüntü yaptırmaz.

   AHİRETTEN GERİ DÖNÜŞ YOKTUR

Ahirette dünyaya geri dönmek isteyen insanların sözleri ayetlerde şöyle bildirilmektedir:

İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (Fatır Suresi, 37)
Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimiz'in ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık." (Enam Suresi, 27)
Artık bizim için ne bir şefaatçi var, ne de candan-yakın bir dost. Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik. (Şuara Suresi, 100-102)
…Onun tevilinin geleceği gün, daha önce onu unutanlar, diyecekler ki: "Gerçekten Rabbimiz'in elçileri bize hakkı getirmişlerdi. Şimdi bize şefaat edecek şefaatçiler var mıdır? Veya geri çevrilsek de işlediklerimizden başkasını yapsak." Gerçek şu ki onlar, kendilerini hüsrana uğratmışlardır, uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır. (Araf Suresi, 53)
Ya da azabı gördüğü zaman: "Benim için bir kere daha (dünyaya dönme fırsatı) olsaydı da, ihsan edenlerden olsaydım" (diyeceği günden sakının). (Zümer Suresi, 58)
Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen. (Secde Suresi, 12)
Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin. Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım." Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır. (Müminun Suresi, 99-100)