Hastalık, Allah'ın kullarını sık sık denediği, onların sabırlarını ve bağlılıklarını sınadığı çok değerli bir andır. Hastalık anları insanın acizliğini daha net hissettiği, Allah'a yakınlaştığı anlardan biridir. Ayrıca hastalıklar Allah'ın takdiriyle gerçekleşen çok hikmetli bir imtihan, dünya hayatının geçici ve kusurlu olduğunu hatırlatan bir uyarı, sabreden ve tevekkül edenler için ahirette bir ecir kaynağıdır.
Allah'a iman eden, O'nun yaratmış olduğu kadere teslim olan insanların zorluk ve hastalık anlarında gösterecekleri güzel ahlak önemlidir. Hastalıklar ve zorluklar, müminlerin sabırlarını ve ahlaklarının güzelliğini gösterebilecekleri bir dönem ve Allah'a yakınlaşmak için çok önemli bir fırsattır. Allah Kuran'da zorluklar karşısında gösterilecek sabrın önemini anlatırken hastalık dönemini de belirtmiştir:
…Ama iyilik, Allah’a ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır. (Bakara Suresi, 177)
Ayette hastalık döneminin de belirtilmiş olması düşündürücüdür. Fiziksel bir rahatsızlıkla karşılaşan insanın güzel ahlak göstermek için bütün bunların birer imtihan olduğunu; hastalığın da şifanın da sadece Allah tarafından yaratıldığını düşünmesi gerekir. Eğer kişi hastalığındaki veya uğradığı kazadaki hayırları ve hikmetleri düşünürse, bunları o an için göremese bile karşılaştığı zorluktan çok karlı çıkar. Dünyada geçici bir zorluk yaşar ama, Allah'ın izniyle ahirette Rabbine içten teslim olmuş olmanın sonsuz güzelliği ile mükafatlandırılır.
Ancak unutulmamalıdır ki, bu gerçeği kalben kavrayabilmek ve asıl olarak böyle bir olayla karşılaştığında güzel ahlak gösterebilmek çok önemlidir. Bunun için de insanın bütün hastalıkların bir hikmet üzerine yaratıldığını aklından çıkarmaması gerekir. Allah dilerse insan hiçbir zaman hasta olmaz, ağrı duymaz veya acı çekmez. Ama eğer insan böyle bir zorlukla karşılaşırsa da, bilmelidir ki bu zorluğu yaşamasının, hem dünyanın geçiciliğini hem de Allah'ın sonsuz gücünü anlayabilmesi açısından pek çok hikmeti vardır.
HASTALIK İNSANA ACİZ OLDUĞUNU VE ALLAH'A MUHTAÇ OLDUĞUNU HATIRLATIR
Hastalık anında insanın o güne kadar sapasağlam olan vücudu gözle dahi göremediği virüslere ve mikroplara karşı yenik düşer. Ve bilindiği gibi pek çok hastalık halsizlik, çeşitli bölgelerdeki ağrı ve acıyla kendini gösterir. Hatta bazı hastalık türlerinde insan yataktan dahi kalkamayacak kadar yorgun olabilir ya da o derece ağrı içerisinde olabilir. Mikroskobik bir virüsün kendi bedeni üzerinde meydana getirdiği bu zayıflığa engel olmaya güç yetiremeyen insan, böyle anlarda acizliğini ve Allah'a ne kadar muhtaç bir durumda olduğunu çok daha iyi kavrar. Böylece sağlıklı iken büyüklüğe kapılan, enaniyet yapan, sahip olduklarıyla gururlanan kişi belki de gereği gibi düşünmediği bu gerçeğin şuuruna varabilir. Herşeyin yaratıcısı olan Rabbinin sonsuz kudretini daha iyi takdir edebilir.
HASTALIKLA BİRLİKTE SAĞLIKLI OLMANIN ALLAH’IN BİR LÜTFU VE NİMETİ OLDUĞU DAHA İYİ ANLAŞILIR
Günlük hayatta çoğu zaman düşünülmeyen konulardan bir tanesi de sağlıklı olmanın aslında ne derece büyük bir nimet olduğudur. Uzun süre hasta olmayan, dolayısıyla bir rahatsızlık, ağrı ya da acı hissetmeyen insan bu duruma alışır. Ama ani bir hastalık ile karşılaştığında aslında sağlıklı olmanın sadece Allah'ın bir lütfu olduğunun farkına varır. Çünkü bir şeyin değeri, o şey kaybedildiğinde veya ondan mahrum kalındığında çok daha iyi anlaşılır. Ünlü İslam düşünürü Said Nursi’nin de söylediği gibi; "Soğuk olmazsa sıcaklık anlaşılmaz; zevksiz kalır. Açlık olmazsa yemek lezzet vermez. Maraz olmazsa sıhhat lezzetsizdir. Yani herşey zıttıyla anlaşılır ve kıymet kazanır."
Herhangi bir hastalığa yakalanan kişi aynı zamanda sağlıklı dönemlerindeki tavrı ile, hastalandıktan sonraki tavrını karşılaştırıp, ikisinin arasındaki farkı düşünmelidir. Hastalıklı zamanındaki tevazulu halini, Allah'a muhtaç olduğunu nasıl hissettiğini, örneğin bir ameliyata girerken herşeyin hakimi olan Allah'a nasıl içten ve kuvvetle dua ettiğini hiç unutmaması gerektiğinin farkına varmalıdır.
Bir başkasının hastalığına şahit olduğunda da hemen kendi sağlığını düşünerek Allah'a şükretmelidir. Örneğin bir mümin, bacağı sakat kalmış birini gördüğünde, bacağının kendisi için ne kadar büyük ve önemli bir nimet olduğunu düşünür. Her sabah kalkar kalkmaz rahatlıkla istediği yere yürümenin, gerektiğinde koşabilmenin, kimseye muhtaç olmadan her işini kolaylıkla yapabilmenin Allah'ın birer lütfu olduğunu anlar. Bu şekilde kıyas yaparak düşündüğü için, elindeki nimetlerin değerini daha da iyi kavrar.
İNSAN CİDDİ BİR HASTALIKTA DÜNYANIN GEÇİCİLİĞİNİ, ÖLÜMÜ VE AHİRETİ DAHA ÇOK DÜŞÜNÜR HALE GELEBİLİR
İnsanların çok büyük bir kısmı hayati önemi olan bir hastalığa yakalandıklarında ya da bir uzuvlarını kaybettiklerinde bu olayı kendileri için kötü bir olay olarak değerlendirebilirler. Oysa belki de bu kişinin hastalığı dert olarak, bela olarak değil ahiretinin kurtulması ve yalnızca Allah’a yönelmesi için bir vesile olarak da kendisine verilmiş olabilir. Çünkü ciddi bir hastalığa kapılan insanın doğal olarak şuuru daha çok açılır. Yaşadığı zorlu hastalık insanın içinde bulunduğu alışkanlıklara dayalı ruh halinden yani gafletten çıkarak yaşamının anlamını ve ahiret gerçeğini daha çok düşünmesine neden olur. Bu kişi dünyaya bağlılığın anlamsızlığını ve ölümün ne kadar yakınında olduğunu çok net olarak kavrama imkanı bulur. Tüm hayatını gaflet içerisinde geçirecekken, hiç beklemediği bir anda hastalanması ile birlikte belki de ahiret yaşamının ve Allah’ın rızasını kazanmanın önemini kavrayıp sonsuz hayatında kurtuluş bulabilir. Bu açıdan düşünüldüğünde hastalığın mümin için ne kadar büyük bir hayır olduğu, Rabbimiz'in hastalıklar var ederek insanlara büyük bir lütufta bulunduğu daha iyi anlaşılmaktadır.
HASTALIKTA İNSANIN ALLAH'A OLAN DUASI VE YAKINLIĞI ARTAR
Ciddi bir hastalığın vücut üzerindeki belirtileri arttıkça insan her zaman düşünmekten kaçtığı ölümü düşünmeye başlar ve bu durumda kişi tüm samimiyetiyle Allah’a dua ederek sağlıklı bir hale gelmeyi ister. Yaşamı boyunca hiç dua etmemiş bir insan bile böyle amansız bir hastalık karşısında Allah’a yalvarma ihtiyacı duyar. Rabbine karşı son derece samimi dualarda bulunur; bu sebepten dolayı da Allah'a olan yakınlığı artabilir. Ve eğer bu kişi iyileştiğinde de aynı samimiyetle dualarını sürdürürse, sağlığına kavuştuğunda nankörlük etmezse yakalandığı hastalık onun için büyük bir hayra yani ihlaslı bir yaşam sürdürmesine vesile olmuş olur. Dolayısıyla hastalık herşeye hayır gözüyle bakan, derin düşünen ve başına gelen her olayda Allah'a yönelen bir insan için çok büyük bir rahmettir, Allah'tan çok büyük bir lütuftur.
Allah Kuran'da böyle zorluk anlarında Kendisi'ne yönelen insanlardan söz etmiştir:
İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman ise, artık o, geniş (kapsamlı ve derinlemesine) bir dua sahibidir. (Fussilet Suresi, 51)
İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider. İşte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir. (Yunus Suresi, 12)
İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, 'gönülden katıksız bağlılar' olarak, Rablerine dua ederler; sonra kendinden onlara bir rahmet taddırınca hemencecik bir grup Rablerine şirk koşarlar. (Rum Suresi, 33)
Ancak yukarıdaki ayetlerden anlaşıldığı gibi insanın zorluk anında dua etmesi yeterli değildir; insan Allah'a karşı acizliğini anladığında dua ettiği gibi, kendisine nimet verildiğinde de Rabbine sığınması gerekir. Ve belki de bir hastalık ve sıkıntı, bu zorluğa maruz kalan kişinin aczini anlayarak tevbe etmesine ve geri kalan ömrünü teslimiyetle geçirmesine vesile olacaktır. Böylece Rahman ve Rahim olan Rabbimiz'in merhameti sayesinde hastalık insanın ahiretine vesile olacak, sonsuz nimetlerle karşılık bulmasını sağlayacaktır.
HASTALIĞA GÖSTERİLEN SABRIN VE TEVEKKÜLÜN KARŞILIĞINI AHİRETTE SONSUZ CENNETE KAVUŞARAK ALABİLİR
Hastalıkların bir hikmeti de dünya hayatında insanların sabırlarının ve Allah'a olan tevekküllerinin denenmesidir. Müminler bir hastalık durumunda Allah'a olan sadakatleri, gösterdikleri tevekkül ve sabırları ile cahiliye toplumunu oluşturan fertlerden ayrılırlar. Çünkü zor zamanlarda gösterdikleri güzel tavırlarının Allah'ın rızasını kazanmaya uygun olduğunu bilir ve ahirette de büyük bir karşılığının olacağını umarlar. Hastalığı öncesinde Allah'a tam olarak teslim olmamış bir kişi ise belki hastalığı sayesinde bu güzel özellikleri kazanabilir; geçici dünya hayatındaki kısa süreli sıkıntılarının karşılığında sonsuz cennet hayatının nimetlerine kavuşabilir.
Hz. İbrahim’in hastalık karşısındaki samimi duası müminler için güzel bir örnektir:
"Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur. Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur," (Şuara Suresi, 80-81)
Bir başka güzel örnek ise Hz. Eyüb'ün hastalığı sırasındaki tavrı ve üstün ahlakıdır. Kuran'da bildirildiğine göre, Hz. Eyüp şiddetli bir hastalığa yakalanmış; buna karşılık hastalığı esnasında Allah'a çok büyük bir bağlılılık ve sadakat göstererek örnek bir tavır sergilemiştir. Bu nedenle Hz. Eyüp Rabbine olan teslimiyetli ve tevekküllü tavrıyla Kuran'da övülmüş bir peygamberdir.
Kuran'da haber verildiğine göre Hz. Eyüp yakalandığı hastalığın yanında bir de şeytanın olumsuz telkiniyle karşılaşmıştır. Şeytan, içinde bulunduğu hassas durumdan faydalanarak onu tevekkülsüz davranmaya teşvik etmiştir. Hastalık sırasında insan dikkatini çok fazla yoğunlaştıramadığı için şeytanın telkinine açık bir duruma gelebilir; ancak Hz. Eyüp Allah'a gönülden bağlı bir peygamber olarak şeytanın bu tuzağına düşmemiştir. Sıkıntısını samimi olarak Allah’a açmış ve O’ndan yardım dileyerek dua etmiştir. Kuran’da Hz. Eyüp’ün örnek duası şöyle bildirilmektedir:
Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın." Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik… (Enbiya Suresi, 83-84)
Allah, onun bu samimi duasına icabet ederek "Şafi" (şifa veren) sıfatı ile hastalığının şifasını Hz. Eyüb’e bildirmiştir:
Kulumuz Eyyub'u da hatırla. Hani o:"Herhalde şeytan, bana kahredici bir acı ve azab dokundurdu" diye Rabbine seslenmişti. "Ayağını depret. İşte yıkanacak ve içecek soğuk" (su, diye vahyettik.) Katımızdan ona bir rahmet ve temiz akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir benzerini de bağışladık. "Ve eline bir deste (sap) al, böylece onunla vur ve andını bozma." Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi. (Sad Suresi, 41-44)
Hz. Eyüp hastalığı esnasında Rabbine olan tevekkülü, bağlılığı ve sabrı ile gösterdiği üstün ahlakın mükafatını ve karşılığını hiç kuşku yok ki eksiksiz olarak almıştır. Kendisinden sonra gelen tüm müslümanlara da bu derin tevekkülü ile güzel bir örnek olmuştur.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
“Mümin bir kişiye dokunan yorgunluk, üzüntü, hastalık ve kendisini üzecek her şeyden dolayı Allah onun bir kısım günahlarını silip örter.” (Buhari, Müslim)