14 Ocak 2014 Salı

ŞÜKRETMENİN ÖNEMİ

                                                                       
            Şükretmek, aracılar kim ya da ne olursa olsun, bütün nimetleri kendisine gönderenin yalnızca Allah olduğunun ve her konuda yalnızca O'na muhtaç olduğunun bilincinde olmak, O'na karşı teşekkür ve minnettarlığını kalben ve dille ifade etmek ve bu nimetleri Kuran'da belirtildiği şekilde kullanarak hakkını vermek demektir. Kalben ve dille olmasının yanı sıra şükrün fiilen yapılması da çok önemlidir. Bu da, verilen nimeti Allah yolunda, Allah'ın rızasının en fazla olduğu yönde değerlendirmekle olur. İnsan mal, mülk, zenginlik, makam, mevki, itibar, zeka, sağlık, kuvvet gibi nimetleri Allah yolunda, Allah'ın emrettiği biçimde kullanmazsa verilen nimetin şükrünü hakkıyla yapamamış olur. Mümin, kendisine verilen herşeyi, Allah'ın dininin hizmetine sokmakla yükümlüdür. En başta da, Allah'ın kendisine verdiği bedeni O'nun rızası için, O'nun yolunda mücadele etmek için kullanacaktır. Kuran'da, Allah'ın nimetlerine şükretmenin, O'nun nimetlerini başkalarına anlatmakla, yani dini tebliğ etmekle olacağı şöyle ifade edilir:

Elbette Rabbin sana verecek, böylece sen hoşnut kalacaksın. Bir yetim iken, seni bulup da barındırmadı mı? Ve seni yol bilmez iken, ‘doğru yola yöneltip iletmedi mi? Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi? Öyleyse, sakın yetimi üzüp-kahretme. İsteyip-dileneni azarlayıp-çıkışma. Rabbinin nimetini durmaksızın anlat. (Duha Suresi, 5-11)

            İman edenler dünya hayatında sahip oldukları tüm nimetlerin gerçek sahibinin Allah olduğunu ve tüm bunları salih amellerde bulunabilmeleri için verdiğini bilirler. Bundan dolayı tüm imkanlarını Allah'a şükrederek ve O'nun rızası için kullanırlar. Yalnızca Allah'a şükretmek, yalnızca O'na minnettar olmak, Kuran'da gerçek bir kulluğun göstergesi olarak belirtilmiştir:

            Ey iman edenler size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, Allah'a şükredin. (Bakara Suresi, 172)

            Öyleyse Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal (ve) temiz olanlarını yiyin; eğer O'na kulluk ediyorsanız Allah'ın nimetine şükredin. (Nahl Suresi, 114)

            Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi, Allah'a şükretmek başka ilahlar edinmeden, yani şirk koşmadan kulluk etmenin bir şartı ve göstergesidir. Gerçekten de, yalnızca Allah'a şükreden bir kimse bütün nimetlerin Allah'tan geldiğinin, herşeyin O'nun elinde, Onun kontrolünde olduğunun, yani Allah'tan başka ilah olmadığının bilincinde demektir. Bütün nimetlerin Allah'tan geldiğinin bilincinde olan bir kimse ise yegane güç, kuvvet ve söz sahibinin Allah olduğunu, O'ndan başka ilah olmadığını kalbine yerleştirmiş, katıksız imana sahip bir kimse demektir. Kuran'da tarif edilen ve övülen insan modeli de budur. Demek ki yalnızca Allah'a yöneltilen bir şükür, imanın ve ihlasın önemli bir parçasıdır.
            Kuran'da Allah peygamberlere sürekli olarak şükredici olmalarını öğütlemiştir:

            (Allah:) "Ey Musa" dedi. "Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuşmamla seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol." (Araf Suresi, 144)

            Andolsun, Lukman'a "Allah'a şükret" diye hikmet verdik. Kim şükrederse, artık o, kendi lehine şükreder. Kim inkar ederse, artık şüphesiz, (Allah,) Gani (hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmayan)dır, Hamiddir (hamd yalnızca O'na aittir). (Lokman Suresi, 12)

            Yine ayetlerde, elçilerin üstün özelliklerinden bahsedilirken, onların şükretmeleri ayetlerde özellikle vurgulanır:

            Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi. O'nun nimetlerine şükrediciydi. (Allah) Onu seçti ve doğru yola iletti. (Nahl Suresi, 120-121)

            (Ey) Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın çocukları! Şüphesiz o, şükreden bir kuldu. (İsra Suresi, 3)

            Bu dünyada verilen tüm nimetler şükrü veya nankörlüğü ortaya çıkarmak için yaratılmış birer imtihan aracıdır. Bu önemli gerçek Hz. Süleyman'ın dilinden Kuran'da şöyle haber verilmektedir:

            Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: "Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim." Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: "Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır. (Neml Suresi, 40)

            Şükür imtihanın bir parçasıdır. Allah insana katından sayısız nimetler verir, ona nasıl davranması gerektiğini bildirir ve onun bu nimetler karşısındaki tavrını dener. İnsan da artık ya şükredenlerden olur ya da nankörlerden. Bu durum aşağıdaki ayetlerde şöyle bildirilir:

            Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör. (İnsan Suresi, 2-3)

            Ayette, denenmekte olan insanın iki yoldan birisini, yani şükrü veya nankörlüğü seçeceği belirtilmiştir. Dolayısıyla ayette, şükretmenin imanla, şükretmemenin ise küfürle eş tutulduğu açıkça görülmektedir.
            Hz. Süleyman'ın Kuran'da geçen ifadelerinden şükredebilmenin bile Allah'ın çok büyük bir nimeti olduğunu ve ancak Allah'ın lütfu ve dilemesiyle insanın şükredebileceğini anlıyoruz. Çok büyük bir batıni sırrı da içeren, Hz. Süleyman'ın şükretme ile ilgili duası ayette şöyle bildirilir:

…"Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat." (Neml Suresi, 19)

            Şükretmenin de, iman ve tüm salih ameller için olduğu gibi, Allah'ın ilhamıyla olduğu ayette açıkça belirtilmiştir.
            Şükür, Kuran'da üzerinde en çok durulan konulardan biridir. Yetmişe yakın ayette şükretmenin öneminden bahsedilir, müminlere şükretmeleri hatırlatılır, şükredenlerin ve şükretmeyenlerin örnekleri verilir, akıbetleri anlatılır. Şükrün Kuran'da bu derece önemle vurgulanmasının nedeni, bunun imanın ve tevhidin en büyük göstergelerinden biri olmasındandır.
            Zümer Suresi'ndeki ayetlerde şükretmek, şirk koşmanın zıttı olarak Allah'a kulluk etmekle birlikte zikredilmiştir:

            Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın. Hayır, artık (yalnızca) Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol. (Zümer Suresi, 65-66)
           
            Allah'ın Kuran'daki ve dış dünyadaki ayetlerini de ancak çokça sabreden ve çokça şükredenlerin anlayabileceğine dair Kuran'da pek çok ifade geçmektedir. Ayetler şöyledir:

            Güzel şehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan başkası çıkmaz. İşte Biz, şükreden bir topluluk için ayetleri böyle çeşitli biçimlerde açıklıyoruz. (Araf Suresi, 58)

            Andolsun Musa'yı: "Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat" diye ayetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda çokça sabreden ve şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır. (İbrahim Suresi, 5)

            Görmüyor musun ki, size ayetlerinden (bazılarını) göstermesi için, gemiler Allah'ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir! Hiç şüphesiz bunda, çok sabreden, çok şükreden için gerçekten ayetler vardır. (Lokman Suresi, 31)

            Denizde yüksek dağlar gibi seyreden gemiler O'nun ayetlerindendir. Eğer dileyecek olsa, rüzgarı durdurur, böylece onun üstünde kalakalırlar. Şüphesiz, bunda çokça sabreden, çokça şükreden kimse için gerçekten ayetler vardır. (Şura Suresi, 32-33)

            Onlar ise: "Rabbimiz, seferlerimizin arasını aç (şehirlerimiz birbirine çok yakındır) dediler ve kendi nefislerine zulmetmiş oldular. Böylece biz de onları efsaneler(e konu olan bir halk) kıldık ve onları darmadağın edip dağıttık. Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır. (Sebe Suresi, 19)

            Allah'ın bu ayet ve delillerinin hikmeti ancak çokça şükredenlerin ulaştıkları kavrayış ve duyarlılık sayesinde anlaşılabilir. Nankör ve duyarsız kişiler ise Allah'ın ayetlerinin hikmetlerini anlayamaz hatta bu ayetlerin farkına bile varamazlar. Ahkaf Suresi'nin 15. ayetinde örnek verilen bir müminin, olgunluk çağı olan kırk yaşına ulaştığı zaman yaptığı duada, Allah'tan ilk olarak O'nun nimetine şükredici olmayı istemesi de şükretmenin önemini göstermektedir:

            Biz insana, "anne ve babasına" iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca, dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben Müslümanlardanım." (Ahkaf Suresi, 15)

            İnsanı Allah yaratır, besler, yaşatır, ona sayısız nimet verip büyük bir şefkat ve merhamet gösterir. Ve elbette tüm bunlara şükredip iyi davranışlarda bulunanlarla nankörlük edenler bir tutulmayacaklardır. Şükretmenin tersi Kuran'da, nankörlük anlamına gelen "küfür" terimiyle tanımlanır. Yalnızca bu tanım bile şükretmenin Allah katında ne kadar önemli bir ibadet olduğunu ve bu ibadetten uzaklaşmanın insanı ne kadar kötü bir konuma soktuğunu göstermesi açısından yeterlidir.
            Şükür hem büyük bir ibadettir, hem de insanı “azgınlaşmaktan” korur. Çünkü insanın nefsinde, zenginlik ya da güç bulduğunda zalimleşmeye, zorbalaşmaya, vicdansızlaşmaya karşı bir eğilim vardır. Zenginleşir, güzel imkanlara kavuşursa, acizliğini unutmaya ve kibirlenmeye başlar. Şükür, işte bu “azgınlaşmayı” engeller. Şükreden insan bilir ki; eline geçen her nimet kendisine Allah tarafından verilmiştir ve her zaman için de O'na aittir. Bu nimeti de, O'nun yolunda, O'nun istediği biçimde kullanmakla yükümlüdür. Kendilerine büyük makam, büyük mülk ve hakimiyet verilen Hz. Davud, Hz. Süleyman gibi peygamberlerin tevazu ve olgunluklarının anahtarı budur. Kendisine verilen mülk nedeniyle azgınlaşan Karun'un da asıl sorunu, şükretmeyi bilmemesidir. Eğer mümin, kendisine verilen nimetlerden dolayı azgınlaşmayacağını, kibirlenip şımarmayacağını yaptığı şükürle Allah'a gösterirse, Allah da ona daha fazla nimet verir.
            Şükretmekle mümin, Allah'ın sevgisini ve hoşnutluğunu kazanır, O'na daha fazla yakınlaşır. Sebeplere, vasıtalara takılmaz, sahip olduğu herşeyi yalnızca Allah'tan bilir ve şirkten uzaklaşır. Bu şekilde, verilen nimetin maddi lezzetinden kat kat daha fazla olan manevi bir lezzeti tadar. Verilen bu nimetler vesilesiyle Allah'ı yüceltir.
            Şükredenlerden olmak, o insanın Allah'a yakınlığının, dostluğunun ve Allah'a olan sevgisinin de bir göstergesidir. Şükredici insanlar, daima her olayda Allah'ın yarattığı güzellikleri ve nimetleri görebilme anlayış ve yeteneğine sahiptirler. İnkarcı veya nankör bir insan, en güzel ortamlarda dahi hep eksikleri, kusurları görür, onlarla mutsuz veya tedirgin olur. Allah'ın yaratışının bir hikmeti olarak da bu insanların karşılarına hep terslik gibi görünen olaylar, güzel olmayan görüntüler çıkar. Oysa güzel ve samimi bir bakışa sahip insanlar için de Allah, hep güzellikleri ve nimetleri artırarak gösterir.
            Allah'ın razı olacağı umulan tavır, tüm dünya nimetlerinin Rabbimizin bir lütfu olarak bizlere ulaştığını kavramak ve O'na karşı şükredici bir ahlak içerisinde olmaktır. Bu güzel ahlakı yaşayan insan, çevresinde daima Rabbimizden gelen güzelliklerin, nimetlerin ve hayırların olduğunu her an hissedecektir.
            Şükretmek insanın en önemli sorumluluklarından biridir. Bazı kimseler şükretmek için kendilerine çok büyük, çok özel bir nimetin gelmesini, ya da çok büyük bir sorunlarının hallolmasını beklerler. Oysa biraz dikkat edildiğinde, insanın her anının nimet içinde geçtiği görülür. Hayatı, sağlığı, aklı, şuuru, beş duyusu, nefes aldığı hava ve bunlara benzer sayısız nimet kendisine her an kesintisiz bir şekilde sunulmaktadır. Bu nimetlerin ise her biri ayrı bir şükrü gerektirir. Allah'ı anmasında, tefekküründe eksiklik olan kimseler gaflet içinde oldukları için, bu nimetlerin değerini onlara sahipken bilmez, bunların şükrünü yapmaz, ancak bu nimetler ellerinden alındığı zaman değerlerini anlar, nankörlüklerinin cezasını çekerler.
            Vicdanlı bir insan etrafına baktığı zaman dört bir yandan Allah'ın nimetleriyle kuşatılmış olduğunu, bunların hiçbirisine kendisinin güç yetiremeyeceğini, yalnızca Allah'ın dilemesiyle bu nimetlere kavuşabildiğini fark eder. Bu yüzden şükretmek yalnızca belli zamanlarda, büyük bir kazanç ya da fayda elde edildiğinde veya güzel bir yemek yendiğinde ya da kötü bir olay sağ salim atlatıldığında sadece dil ucuyla, "Elhamdülillah, Allah'a çok şükür" demek değildir. Şükür her an tüm kalbiyle yaşanması gereken bir ruh halidir. Çünkü Allah'ın nimetleri saymakla, hatta, ayette geçen ifadeyle, genelleme yapılarak bile bitirilemez:

             Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nahl Suresi, 18)

             Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür. (İbrahim Suresi, 34)

            Nimetin sınırı olmadığına göre şükretmenin de bir sınırı yoktur. O halde insan sürekli bir şükür halinde bulunmalı, Allah'ın nimetini anmalı, hatırda tutmalı, anlatmalıdır.
            Kuran'da, Allah'ın insanlara şükretmeleri için verdiği çeşitli nimetler sayılır ve bunların şükürlerinin yapılması tekrar tekrar öğütlenip hatırlatılır. Bu nimetlerden bazıları şunlardır: İnsanın düzgün bir biçimde yaratılıp var edilmesi, işitme, görme ve hislerin verilmesi, Allah'ın insanlara dinini öğretmesi, ayetlerini açıklaması, müminleri temizleyip arındırması, günahların bağışlanması, ibadetlerde kolaylık sağlanması, inkarcılara karşı zafer verilmesi, müminlerin küfrün eziyetlerinden kurtarılması, insanların yeryüzünde yerleşik kılınıp onlara geçimlikler verilmesi, insanlar için içilecek suyun yaratılması, toprağın verdiği ürünler, hayvanların insanların hizmetine ve yararına sunulması, denizin insanların emrine verilmesi, denizden çıkan ürünler, süs eşyaları, denizde giden gemiler, gece ile gündüzün yaratılması...

            Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah'tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda (yine) ancak O'na yalvarmaktasınız. (Nahl Suresi, 53)

            Size sahip olduğunuz herşeyi verenin Allah olduğunu unutmayın. Çevrenize bir bakın; var olan herşey tam sizin ihtiyaçlarınızı karşılayacak şekilde itinayla hazırlanmış, teker teker emrinize verilmiştir. Başınızı kaldırıp bir de göğe bakın ve çevrenizde olanları düşünün. İşte o zaman, şükretmeye layık olanın, bizleri gördüğümüz ve görmediğimiz nice nimetlerle donatanın Allah olduğunu daha iyi kavrayacaksınız. Bilimin, ulaştığı seviyeye rağmen hala bir muamma olarak nitelendirdiği insan vücudunu yaratan ve tüm organların mükemmel bir uyum içerisinde çalışmasını sağlayan; bir kısım hayvanları evcil yaratıp insanların hizmetine veren, onlarla yiyecek, giyecek ve ulaşımlarını temin etmelerini sağlayan; gökten indirdiği su ile aynı topraktan değişik tatlarda ekinler ve meyveler çıkaran; sayıları yüz milyarları bulan galaksileri muazzam bir denge içinde hareket ettiren; gündüzü çalışmaya, geceyi dinlenmeye müsait kılan; Güneş'i yörüngesinde döndüren; denizleri insanların besin elde etmelerine ve seyahat etmelerine en uygun şekilde yaratan sadece Allah'tır. İnsanın saymaya ömrünün yetmeyeceği nimetlerin her biri, her işi evirip düzenleyen Rabbimizin dilemesiyle var olmuştur ve insanın hizmetine sunulmuştur.
            Müminler sahip oldukları her nimet için ne kadar aciz ve muhtaç olduklarını düşünerek Allah'a şükrederler. Müminlerin Allah'a şükrettikleri tek nimet zenginlik, mal, mülk değildir. Herşeyin sahibinin ve hakiminin Allah olduğunu bilen müminler sağlıkları, güzellikleri, ilimleri, akılları, imanı sevmeleri, küfrü çirkin görmeleri, hidayet ehli olmaları, tertemiz müminlerle birlikte olmaları, anlayış, basiret ve feraset sahibi olmaları, güçleri dolayısıyla şükrederler. Gördükleri güzel bir manzara için, veya işleri kolay hallolduğunda, istedikleri birşey gerçekleştiğinde, güzel bir söz işittiklerinde, sevgi ve saygı gördüklerinde ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok nimetle karşılaştıklarında hemen Allah'a şükreder, O'nun merhametini, şefkatini, Rahman ve Rahim olduğunu düşünürler.
            Bir kimse "ben şükretmiyorum fakat bütün ibadetleri yapıyorum, birçok iyilik, sevap işliyorum" gibi bir mazeret öne süremez. Çünkü şükretmeyen bir kimse Allah'ı anmayan, Allah'tan tamamen gafil yaşayan bir kimse demektir. Allah'ın verdiği sayısız nimeti görmezlikten gelen, hayvanlar gibi bu nimetleri şuursuzca tüketip nimetin sahibini ve bu nimetlerin veriliş hikmetini düşünmeyen, hatta aklına bile getirmeyen, kısaca Allah'a karşı nankörlük eden bir kimsenin bu tutumunu değiştirmediği halde Allah'tan birşeyler umması, ahiret konusunda olumlu beklentileri olması son derece anlamsızdır. İnsanlar ahirette Allah'a karşı şükredici olup olmadıkları konusunda sorguya çekileceklerini unutmamalıdırlar. Mümin o yüzden şükretme konusunda asla gevşeklik göstermemelidir.


                                                                                                                     
                         ŞEYTAN İNSANLARI ŞÜKRETMEKTEN ALIKOYMAYA ÇALIŞIR

            Şükretmenin ne kadar önemli bir konu olduğunu anlamanın bir başka yolu da şeytanın Kuran'da ibret olarak nakledilen sözleridir. Ayetlerde bu sözler şöyle haber verilmektedir:

            Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." (Araf Suresi, 16-17)

            Görüldüğü gibi, kibir, haset ve kıskançlığından ötürü kıyamete kadar tüm yaşamını insanları saptırmaya adamış olan şeytan, insanın şükürden uzaklaşmasını kendisi için yeterli ve büyük bir başarı olarak görmektedir. Şeytanın ana hedeflerinden birinin insanları şükürden alıkoymak olduğu dikkate alındığında, şükretmeyen bir kimsenin nasıl büyük bir sapkınlık içinde olduğu daha iyi anlaşılır.
            Allah'ın nimetlerine şükretmemek ya da az şükretmek nankörlüktür. Bu ise şeytanın insanlara karşı kurduğu çok büyük bir tuzaktır. Şeytan her zaman, insanları şükretmekten alıkoymak ister. Görüldüğü gibi şeytanın bütün çabaları tek bir ana hedef etrafında toplanmaktadır; insanların şükretmelerine engel olmak. Bu konuda çoğu kimseler üzerinde etkili de olduğu ayetlerde bildirilmiştir:

            ...Şüphesiz Allah, insanlara karşı büyük ihsan (Fazl) sahibidir, ancak onların çoğu şükretmezler. (Yunus Suresi, 60)

            …Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak, insanların çoğunluğu şükretmez. (Bakara Suresi, 243)

            Şüphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir, ancak insanların çoğu şükretmiyorlar. (Neml Suresi, 73)

            Allah, kendisinde sükun bulmanız için geceyi, aydınlık olarak da gündüzü sizin için var etti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı (sınırsız) bir fazl sahibidir. Ancak insanların çoğu şükretmiyorlar. (Mümin Suresi, 61)

            "Atalarım İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un dinine uydum. Allah'a hiçbir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değil. Bu, bize ve insanlara Allah'ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanların çoğu şükretmezler." (Yusuf Suresi, 38)

            …"Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın." Kullarımdan şükredenler azdır. (Sebe Suresi, 13)

            …ancak insanların çoğu şükretmezler." (Yusuf Suresi, 38)

            Şeytanın, özellikle şükretme konusunda insanlara yaklaşacağını ifade etmiş olması, bu ibadetin önemini de ortaya koymaktadır. Şüphesiz bu kadar önemli bir ibadeti terk ederek nankörlük yapmanın Allah katındaki karşılığı da ona göre olacaktır:

            Rabbiniz şöyle buyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir." (İbrahim Suresi, 7)



                                  ALLAH ŞÜKREDENLERİ AZAPTAN KORUR

            Her biri birbirinden güzel olan nimetlere karşı nankörlük edenler için Allah tüm bunları birer azap vesilesine dönüştüreceğini bildirmektedir. Bu, Kuran'ın önemli sırlarından ve Allah'ın adaletinin tecellilerinden biridir. Aynı zamanda, Allah'ın hikmetli yaratışının önemli bir göstergesidir. Ayetlerde şöyle buyrulur:

            Andolsun, Sebe' (halkı)nın oturduğu yerlerde de bir ayet vardır. (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki:) "Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabb(iniz var)." Ancak onlar yüz çevirdiler, böylece Biz de onlara Arim selini gönderdik. Ve onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük. Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık. Biz (nimete) nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız? (Sebe Suresi, 15-17)

            Rabbiniz şöyle buyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir." (İbrahim Suresi, 7)

            Ayetlerde zor durumda olan insanların Allah’a şükretmek istemeleri şöyle bildirilir:

            De ki: "Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: -Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz." (Enam Suresi, 63)

            Karada ve denizde sizi gezdiren O'dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O'na 'gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)' olarak Allah'a dua etmeye başlarlar: "Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak Sana şükredenlerden olacağız." (Yunus Suresi, 22)

            Azabın temelinde şükretmemek vardır. Allah, şükreden ve iman edenler için azabın söz konusu olmadığını müjdelemektedir:

            Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah azabınızla ne yapsın? Allah şükrün karşılığını verendir, bilendir. (Nisa Suresi, 147)



                                      ALLAH ŞÜKREDENLERE KARŞILIĞINI VERİR

            Allah Kuran'da, kendilerine verilen tüm nimetlerin Rabbimizden geldiğini bilen ve O'na karşı şükredici davranan kullarına, bu nimetlerin daha da artacağını vaat etmiştir. Şükredenlere verilecek olan karşılık ayetlerde şöyle haber verilir:
           
            …Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir. (Şura Suresi, 23)

            …Şüphesiz Allah, şükrün karşılığını verendir, bilendir. (Bakara Suresi, 158)

            Rabbiniz şöyle buyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir." (İbrahim Suresi, 7)

            Lut kavmi de uyarıları yalanladı. Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lut ailesini (bu azabtan ayrı tuttuk;) onları seher vakti kurtardık. Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte Biz, şükredenleri böyle ödüllendiririz. (Kamer Suresi, 33-35)

            …Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir. (Al-i İmran Suresi, 144)

            …Biz şükredenleri pek yakında ödüllendireceğiz. (Al-i İmran Suresi, 145)

           
            Bir insan sahip olduğu her güzelliğin Rabbimizden geldiğini bilerek, O’na şükrederse Allah o kişinin imkanlarını, güzelliğini, neşesini ve huzurunu daha çok artırır. Aksinde kişi Allah’ın verdiği nimetlere şükretmezse ve bu nimetlerin gerçek sahibini görmezden gelirse Rabbimiz nimetleri kısar. Salih mümin az bir nimetten bile Allah’ı anarak, onun Allah’tan geldiğini bilerek, şükrederek çok büyük zevk alabilir. Böyle olunca da, Allah nimetlerden alınacak zevki ve neşeyi kat kat arttırır. Nimetlerin de aynı ölçüde katlanarak artmasını, küfrün sahip olduklarıyla kıyaslanmayacak derecede en güzel, en mükemmel, en kaliteli ortamların oluşmasını sağlar. Müminin kendisine verilen nimete şükretmesi, bu nimete ehil olduğunu gösteren bir delildir. Böylece hem nimetin hakkını vermiş olur, hem de daha üstün bir nimet için önünde yol açılır.
            Allah'ın şükredenlere nimetlerini artırması Kuran'ın sırlarından biridir. Ancak burada unutulmaması gereken, bu şükrün gerçek bir samimiyetle yapılması gerektiğidir. Daha çok zengin ve imkanlara sahip olmak için değil, Allah’ın verdiği nimetlere samimi olarak şükretmek gereklidir. Şükür, Rabbimizin sonsuz şefkat ve merhametinin coşkusunu hissederek yapılmalıdır. Samimi olarak Allah'a yönelerek, O'nun sonsuz şefkat ve merhametinin coşkusunu hissederek yapılamayan, sadece göstermelik olarak dile getirilen bir şükür ifadesi elbette son derece samimiyetsizdir. Ve sinelerin özünde saklı duranı bilen Allah, bu samimiyetsizliğin de şahididir. Böyle bir ruh hali içinde şükredenler, Allah'ın sinelerin özünde saklı duranı, insanların niyetlerini, gizlediklerini, gizlinin de gizlisini bildiğinin şuurunda değildirler. Rahat bir ortamda göstermelik ifadelerle şükreder ama zor bir anda rahatça nankörlük yapabilirler.
            Şunu da unutmamak gerekir ki, samimi müminler, en zor koşullarda dahi şükredicidirler. Hasta olduklarında, iflas ettiklerinde, kısacası her koşulda nankörlük yapmazlar. Her olayı Allah’ın yarattığını bilerek yine Rabbimizden yardım dilerler. Dıştan bakan bir göz, müminlerin sahip oldukları nimetlerde bir azalma görebilir. Ancak müminler her olayın ve ortamın nimet yönünü görebildikleri için bunda da bir hayır olduğunu bilirler. Örneğin, Allah insanları biraz korku, açlık ve canlardan ve mallardan eksiltme ile deneyeceğini bildirmektedir. Böyle bir durumda müminler, bunlara sabrettikleri takdirde Allah'ın kendilerini cennet nimetleri ile mükafatlandıracağını umarak, sevinir ve şükrederler. Allah'ın kendilerine hiçbir zaman güçlerinin üzerinde yük yüklemeyeceğini bilir, bunun güven ve teslimiyeti ile sabreder ve şükredici olurlar. Bu nedenle her zaman şükredenlerden olmak belirgin bir mümin vasfıdır ve Allah, şükredenlere hem ahirette hem de dünyada nimetlerini artırarak verecektir.


                                                     HERŞEYE ŞÜKREDİN

            Her sevindiğiniz, her hoşunuza giden, her güzel gördüğünüz şeye şükredin. Allah size bunu daha da fazlasıyla arttırarak geri döndürecektir.
            Allah size sevdiklerinizi yaratıyor, Allah size yediğiniz yiyecekleri yaratıyor, Allah size tertemiz bir su veriyor, onu evlerinizin içine kadar getirip musluklarınızdan akıtıyor; sağlık veriyor, eliniz, kolunuz, bacağınız tutuyor, gözleriniz görüyor, burnunuz koku alıyor, dokunduğunuz herşeyi hissediyorsunuz.
            Arabada giderken, yahut bindiğiniz minibüste, açtığınız radyoda veya televizyondaki bir kanalda sizi yerinizde hareket ettiren hoşunuza giden bir müzik duyuyorsunuz; hemen Allah’ı hatırlayın ve O’na bu güzel melodileri yaratıp size duyurduğu için şükredin.
            Dışarıya çıkıyorsunuz, içinize çekebildiğiniz, nefes alabildiğiniz mis gibi bir hava var. Tatile gidiyorsunuz, yolculuk sırasında müthiş güzel yerlerden geçiyor, dağlar, yeşillikler, ağaçlar, çiçekler, ufka uzanan güzel manzaralar görüyorsunuz; hemen Allah’ı hatırlayıp Allah’a şükredin.
            Hava soğuk, camdan dışarı bakıyorsunuz ve kar yağıyor; elinizde sıcak bir içecek; hemen Allah’ı hatırlayın ve o güzel tertemiz pamuk gibi karı gökyüzünden yeryüzüne büyük bir sanatla indirdiği için Allah’a şükredin ve o soğukta sizleri sıcak, korunaklı bir mekanda elinizde sıcak güzel bir içecekle rızıklandırdığı için Allah’a teşekkür edip şükredin.
            Her gün evinize döndüğünüzde televizyon açıyor, kanalları geziyorsunuz ve çeşit çeşit programlar, diziler, faydalı belgeseller, hoşunuza giden neşeli filmler, eğlence programları izliyorsunuz; hemen Allah’ı hatırlayın ve Allah’a sizin için uzaydan uydu aracılığıyla gözünüzle görmediğiniz dalgalar aracılığıyla bu renkli görüntüleri, eğlenceleri, güzel görüntüleri yaratarak odanıza, ayağınıza kadar getirdiği, yarattığı ve yerinizden kalkmayıp keyifle izlemeniz için de uzaktan kumanda gibi bir nimeti yarattığı için Rabbimize şükredin, içinizden Allah’ı hatırlayıp, O’na teşekkür edin.
            Ailenizle ve akrabalarınızla bir araya gelip toplanıyorsunuz, özlediklerinize sarılıp özlem gideriyorsunuz, hemen Allah’ı hatırlayın ve içinize sevme duygusunu koyduğu için, sizin için tek bir hücreden yetişkin insanlar haline getirip yarattığı değer verdiğiniz insanları yarattığı için Allah’a şükredin, teşekkür edin, sözlü olarak da Allah’ın ismini söyleyip, Allah’a şükrü onlara da duyurup hatırlatın.
            Bir yerden kazanç elde ediyorsunuz, işlerinizde açılma var ve bir geçimlik olarak Allah size ticareti yahut memur olarak çalıştığınız işinizi yaratıyor. Elde ettiğiniz geçimlikten dolayı hemen Allah’ı hatırlayıp Allah’a şükredin. O zaman göreceksiniz ki kazancınız size kat kat bereket olarak dönecek. Eviniz için aldığınız ihtiyaçlarınızı daha uğurlu, daha verimli ve bereketli olarak kullanacaksınız.
            Sokağa çıkıyorsunuz, yoldan geçerken yanınızda dizili, Allah’a boyun bükmüş, efendi yan yana dizili heybetli ağaçlar. Hemen Allah’ı hatırlayın ve minicik bir tohumdan muazzam bir şehir şebekesi gibi suyu en aşağıdan en uç yaprağa kadar taşıyan mükemmel bir düzen yaratarak, müthiş bir sanatla, sıcaklıkla sergilediği o güzel ağaçları sizin için yarattığı için Allah’a şükredin.
            Aynı şekilde yolların kenarlarına özenle dikilmiş güzel narin, zarif renkli, kadife dokulu kibar çiçekleri gördünüz, hemen Allah’ı hatırlayın ve ‘Rabbim Sen ne güzel yaratansın’ diye içinizden Allah’ı tesbih edip Allah’a teşekkür edin.
            Gökyüzünün açık olduğu bir gecede başınızı yukarı kaldırıp göğe bakıyorsunuz ve pırıl pırıl, ışıl ışıl, göğün koyu lacivert zeminine ince ince işlenmiş pırlanta taşlar gibi yıldızları görüyorsunuz; bulutların aralarından heybetle geçtiğini görüyor, muazzam bir ferahlık veren bir derinliğe bakıyorsunuz; hemen Rabbimizi hatırlayın; göğü, yeri yaratanın O olduğunu, O’nun gücü olmaksızın, yeri, göğü hiç kimsenin ve hiç birşeyin yaratmaya kadir olmadığını içinizden geçirip Allah’a şükrederek, bize korunmuş bu süslü tavanı verdiği için O’na teşekkür edin.
            Her adımınızda, her hoşunuza giden güzellikte, her neşenizde, kahkahanızda, sevincinizde, teknolojide, her nimette Allah’ı hatırlayın ve Allah’a şükredin. Rabbimiz, ‘Andolsun’ diye ayette yemin ifadesiyle şükredene, nimetleri daha da arttıracağını haber vermiştir. Göreceksiniz ki ayetteki sırrın bir gereği olarak, Allah’ın ‘Andolsun’ diye yeminle haber verdiği sözü gereğince hayatınızın her noktasında maddi, manevi bir bereketle karşılaşacak, sevinçle şahit olacağınız pozitif olaylar yaşayacaksınız.


                                 İNSANLAR CENNETTE ŞÜKREDECEKLERDİR

            Ayetlerde müminlerin cennetteki şükürleri şu şekilde tasvir edilir:

            Oradaki duaları: "Allah'ım, Sen ne yücesin"dir ve oradaki dirlik temennileri: "Selam"dır; dualarının sonu da: "Gerçekten, hamd alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Yunus Suresi, 10)

            Bize olan va'dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. Salih amellerde bulunanların ecri ne güzeldir. (Zümer Suresi, 74)

            Biz onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip almışız. Altlarından ırmaklar akar. Derler ki: "Bizi buna ulaştıran Allah'a hamd olsun… (Araf Suresi, 43)

            Adn cennetleri (onlarındır); oraya girerler, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri ipek(ten)dir. Derler ki: "Bizden hüznü giderip yok eden Allah'a hamd olsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir." (Fatır Suresi, 33-34)

                                                                                             
                                     ALLAH KURAN’DA ŞÜKRETMEYİ EMREDİYOR

            Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım; ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin. (Bakara Suresi, 152)

            Ey iman edenler size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, (yine yalnızca) Allah'a şükredin. (Bakara Suresi,172)

            Öyleyse Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal (ve) temiz olanlarını yiyin; eğer O’na kulluk ediyorsanız Allah’ın nimetine şükredin. (Nahl Suresi, 114)

            …öyleyse rızkı Allah'ın Katında arayın, O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz." (Ankebut Suresi, 17)

            "Hayır, artık (yalnızca) Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol." (Zümer Suresi, 66)

            Ölü toprak kendileri için bir ayettir; Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemektedirler. Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık: Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. Yine de şükretmiyorlar mı? (Yasin Suresi, 33-35)

            Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? Böylece bunlara malik oluyorlar. Biz onlara kendileri için boyun eğdirdik; işte bir kısmı binekleridir, bir kısmını(n da etini) yiyorlar. Onlarda kendileri için daha nice yararlar ve içecekler vardır. Yine de şükretmeyecekler mi? (Yasin Suresi, 71-73)

            Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdi. (Nahl Suresi, 78)

            O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz. (Müminun Suresi, 78)

            Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz? (Secde Suresi, 9)

            De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?" (Mülk Suresi, 23)

            Denizi de sizin emrinize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir. (Nahl Suresi, 14)

            Size kendi rahmetinden tattırması, emriyle gemileri yürütmesi ve O'nun fazlından (rızkınızı) aramanız ile umulur ki şükretmeniz için, rüzgarları müjde vericiler olarak göndermesi, O'nun ayetlerindendir. (Rum Suresi, 46)

            Allah; kendi emriyle gemiler akıp gitsin ve O'nun fazlından ararsınız diye, sizin için denize boyun eğdirdi. Umulur ki şükredersiniz. (Casiye Suresi, 12)

            İki deniz bir değildir. Şu, tatlı, susuzluğu keser ve içimi kolay; şu da, tuzlu ve acıdır. Ancak her birinden taze et yersiniz ve takınmakta olduğunuz süs eşyalarını çıkarırsınız. O'nun fazlından aramanız ve umulur ki şükretmeniz için gemilerin onda (denizde) suları yara yara akıp gittiğini görürsün. (Fatır Suresi, 12)

            Andolsun, sizi yeryüzünde yerleşik kıldık ve orda size geçimlikler yarattık. Ne az şükrediyorsunuz? (Araf Suresi, 10)

            Kendi rahmetinden olmak üzere O, sizin için, dinlenmeniz ve O'nun fazlından (geçiminizi) aramanız için geceyi ve gündüzü var etti. Umulur ki şükredersiniz. (Kasas Suresi, 73)

            Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi? (Vakıa Suresi, 68-70)

            Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. "Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Banadır." (Lokman Suresi, 14)

            İri cüsseli develeri size Allah'ın işaretlerinden kıldık, sizler için onlarda bir hayır vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşcasına ayakta durup) boğazlanırken Allah'ın adını anın; yanları üzerine yattıkları zaman da onlardan yiyin, kanaatkara ve isteyene yedirin. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirdik, umulur ki şükredersiniz. (Hac Suresi, 36)

            Ramazan ayı... İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur'an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz. (Bakara Suresi, 185)

            Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz. (Maide Suresi, 6)

            Allah sizi, yeminlerinizdeki ‘rastgele söylemelerinizden, boş sözlerden’ dolayı sorumlu tutmaz, ancak yeminlerinizle bağladığınız sözlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Onun (yeminin) kefareti, ailenizdekilere yedirdiklerinizin ortalamasından on yoksulu doyurmak ya da onları giydirmek veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır. (Bunlara imkan) Bulamayan (için) üç gün oruç (vardır.) Bu, yemin ettiğinizde (bozduğunuz) yeminlerinizin kefaretidir. Yeminlerinizi koruyunuz. Allah, size ayetlerini böyle açıklar, umulur ki şükredersiniz. (Maide Suresi, 89)


          PEYGAMBER EFEN­Dİ­MİZ (SAV)'İN ŞÜKRETMENİN ÖNEMİ HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ
            (Şükür; gönlünün, nimeti veren Allah'u Teala'ya tam bağlı olmasıdır.) (Tirmizi)
            (Beni anan şükretmiş, beni unutan nankörlük etmiş olur.) (Hatib)

           Allahu Teala, Musa aleyhisselama buyurdu ki: (Bir kimse, kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse, nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Bir kimse de, rızkını kendi çalışması ile bilip, benden bilmez ise, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.) (İ.Gazali)

            (Kanaat eden, en çok şükredenlerden sayılır.) (İbn-i Mace)
            (Kıyamet gününde 'Çok hamdedenler ayağa kalksın' denir. Bir grup ayağa kalkar. Onlara bir bayrak dikilir ve onlar cennete girerler. 'Bu çok hamdedenler kimlerdir?' diye soruldu. Cevap olarak şöyle dedi: 'Bunlar her durumda Allah'a şükreden kimselerdir'.) (Taberani, Ebu Nuaym, Beyhaki)
            (Bir nimet için, Elhamdülillah diyen, daha iyisine kavuşur.) (T.Gafilin)
            (Bir nimet için Elhamdülillah diyen, nimetin şükrünü eda etmiş olur.) (Beyheki)
            (Cennetin bedeli “La ilahe illallah”, nimetin bedeli “Elhamdülillah”dır.) (Deylemi)
            (İnsanlara teşekkür etmeyen kimse, Allah’a şükretmez. Aza şükretmeyen de, çoğa şükretmez. Allah’ın nimetini söylemek şükürdür, hiç bahsetmemek ise nankörlüktür.) (Beyheki)
            (Nimete şükür, o nimetin gitmesine karşı emandır.) (Deylemi)
            (Nimete kavuşunca şükreden, belaya uğrayınca sabreden, haksızlık yapınca af dileyen, zulme uğrayınca bağışlayan, emniyet ve hidayettedir.) (Taberani)
            (İyiliği anmak şükür, iyiliği gizlemek nankörlüktür.) (Ebu Davud)
            (Allahu Teala’nın verdiği nimetleri bildirmek, bunlara şükretmek olur.) (Beyheki)
            (Müminin her işi, hayırdır. Nimete şükreder, hayra kavuşur. Belaya uğrayınca da, sabreder, yine hayra kavuşur.) (Müslim)
            (İmanın yarısı sabır, diğer yarısı ise şükürdür.) (Beyheki)
            (Şükrederek yiyen, sabrederek oruç tutan mertebesindedir.) (Buhari)
            (Rızka kavuşan çok hamd etsin! Rızkı azalan istiğfar etsin.) (Hatib)
            (Allah Teala, kulunun bir şey yedikten sonra hamdetmesinden, bir şey içtikten sonra hamdetmesinden hoşnut olur.) (Müslim, Tirmizi)
            (Din işlerinde, kendinizden üstün olanı görüp ona uyan, dünya işlerinde ise kendinden aşağısına bakıp, Allahu Teala’ya hamdeden şükretmiş olur.) (T. Gafilin)
            (Bir kimse, hasta, sakat birini görünce, "Allahu Teala’ya hamdolsun ki beni böyle etmedi. Bundan ve daha başka dertlilerden üstün kıldı." derse, nimetin şükrü olur.) (Beyheki)
            (Allah'a hamdederek başlanmayan her önemli iş bereketsiz olur.) (Ebu Davud, İbn-i Mace)
            (Pey­gam­be­ri­miz (sav) na­maz ko­nu­sun­da çok ti­tiz dav­ran­mış, ayak­ta du­ra­cak ha­li kal­ma­yın­ca­ya ka­dar na­maz kıl­ma­ya de­vam et­miş­tir. Bir sa­ha­be cen­net­le müj­de­len­di­ği hal­de ni­çin ken­di­si­ni bu ka­dar yor­du­ğu­nu sorduğun­da Re­su­lul­lah (sav) şöy­le ce­vap ver­miş­tir: "Şük­re­den bir kul ol­ma­ya­yım mı?") (Ah­med)
            (Allah’ım, seni zikretmekte, sana şükretmekte ve senin ibadetini iyi yapmakta bana yardım et!) (Ebu Davud)