Şükretmek, aracılar kim ya da ne
olursa olsun, bütün nimetleri kendisine gönderenin yalnızca Allah olduğunun ve
her konuda yalnızca O'na muhtaç olduğunun bilincinde olmak, O'na karşı teşekkür
ve minnettarlığını kalben ve dille ifade etmek ve bu nimetleri Kuran'da
belirtildiği şekilde kullanarak hakkını vermek demektir. Kalben ve dille
olmasının yanı sıra şükrün fiilen yapılması da çok önemlidir. Bu da, verilen
nimeti Allah yolunda, Allah'ın rızasının en fazla olduğu yönde değerlendirmekle
olur. İnsan mal, mülk, zenginlik, makam, mevki, itibar, zeka, sağlık, kuvvet
gibi nimetleri Allah yolunda, Allah'ın emrettiği biçimde kullanmazsa verilen
nimetin şükrünü hakkıyla yapamamış olur. Mümin, kendisine verilen herşeyi,
Allah'ın dininin hizmetine sokmakla yükümlüdür. En başta da, Allah'ın kendisine
verdiği bedeni O'nun rızası için, O'nun yolunda mücadele etmek için
kullanacaktır. Kuran'da, Allah'ın nimetlerine şükretmenin, O'nun nimetlerini
başkalarına anlatmakla, yani dini tebliğ etmekle olacağı şöyle ifade edilir:
Elbette
Rabbin sana verecek, böylece sen hoşnut kalacaksın. Bir yetim iken, seni bulup
da barındırmadı mı? Ve seni yol bilmez iken, ‘doğru yola yöneltip iletmedi mi? Bir
yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi? Öyleyse, sakın yetimi üzüp-kahretme. İsteyip-dileneni
azarlayıp-çıkışma. Rabbinin nimetini durmaksızın anlat. (Duha Suresi, 5-11)
İman edenler dünya hayatında sahip
oldukları tüm nimetlerin gerçek sahibinin Allah olduğunu ve tüm bunları salih
amellerde bulunabilmeleri için verdiğini bilirler. Bundan dolayı tüm
imkanlarını Allah'a şükrederek ve O'nun rızası için kullanırlar. Yalnızca
Allah'a şükretmek, yalnızca O'na minnettar olmak, Kuran'da gerçek bir kulluğun
göstergesi olarak belirtilmiştir:
Ey iman edenler size rızık olarak
verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve yalnızca O'na kulluk ediyorsanız,
Allah'a şükredin. (Bakara Suresi, 172)
Öyleyse Allah'ın sizi
rızıklandırdığı şeylerden helal (ve) temiz olanlarını yiyin; eğer O'na kulluk
ediyorsanız Allah'ın nimetine şükredin. (Nahl Suresi, 114)
Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi,
Allah'a şükretmek başka ilahlar edinmeden, yani şirk koşmadan kulluk etmenin
bir şartı ve göstergesidir. Gerçekten de, yalnızca Allah'a şükreden bir kimse
bütün nimetlerin Allah'tan geldiğinin, herşeyin O'nun elinde, Onun kontrolünde
olduğunun, yani Allah'tan başka ilah olmadığının bilincinde demektir. Bütün
nimetlerin Allah'tan geldiğinin bilincinde olan bir kimse ise yegane güç,
kuvvet ve söz sahibinin Allah olduğunu, O'ndan başka ilah olmadığını kalbine
yerleştirmiş, katıksız imana sahip bir kimse demektir. Kuran'da tarif edilen ve
övülen insan modeli de budur. Demek ki yalnızca Allah'a yöneltilen bir şükür,
imanın ve ihlasın önemli bir parçasıdır.
Kuran'da Allah peygamberlere sürekli
olarak şükredici olmalarını öğütlemiştir:
(Allah:) "Ey Musa" dedi. "Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuşmamla seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol." (Araf Suresi, 144)
Andolsun, Lukman'a "Allah'a
şükret" diye hikmet verdik. Kim şükrederse, artık o, kendi lehine
şükreder. Kim inkar ederse, artık şüphesiz, (Allah,) Gani (hiç kimseye ve
hiçbir şeye muhtaç olmayan)dır, Hamiddir (hamd yalnızca O'na aittir). (Lokman
Suresi, 12)
Yine ayetlerde, elçilerin üstün özelliklerinden bahsedilirken, onların şükretmeleri ayetlerde özellikle vurgulanır:
Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına)
bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o
müşriklerden değildi. O'nun nimetlerine şükrediciydi. (Allah) Onu seçti ve
doğru yola iletti. (Nahl Suresi, 120-121)
(Ey) Nuh ile birlikte
taşıdıklarımızın çocukları! Şüphesiz o, şükreden bir kuldu. (İsra Suresi, 3)
Bu dünyada verilen tüm nimetler
şükrü veya nankörlüğü ortaya çıkarmak için yaratılmış birer imtihan aracıdır.
Bu önemli gerçek Hz. Süleyman'ın dilinden Kuran'da şöyle haber verilmektedir:
Kendi yanında kitaptan ilmi olan
biri dedi ki: "Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim."
Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: "Bu
Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye
beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse,
artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim
Gani (hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır. (Neml Suresi,
40)
Şükür imtihanın bir parçasıdır.
Allah insana katından sayısız nimetler verir, ona nasıl davranması gerektiğini
bildirir ve onun bu nimetler karşısındaki tavrını dener. İnsan da artık ya
şükredenlerden olur ya da nankörlerden. Bu durum aşağıdaki ayetlerde şöyle
bildirilir:
Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör. (İnsan Suresi, 2-3)
Ayette, denenmekte olan insanın iki yoldan birisini, yani şükrü veya nankörlüğü seçeceği belirtilmiştir. Dolayısıyla ayette, şükretmenin imanla, şükretmemenin ise küfürle eş tutulduğu açıkça görülmektedir.
Hz. Süleyman'ın Kuran'da geçen
ifadelerinden şükredebilmenin bile Allah'ın çok büyük bir nimeti olduğunu ve
ancak Allah'ın lütfu ve dilemesiyle insanın şükredebileceğini anlıyoruz. Çok
büyük bir batıni sırrı da içeren, Hz. Süleyman'ın şükretme ile ilgili duası
ayette şöyle bildirilir:
…"Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi
ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih
kulların arasına kat." (Neml Suresi, 19)
Şükretmenin de, iman ve tüm salih ameller için
olduğu gibi, Allah'ın ilhamıyla olduğu ayette açıkça belirtilmiştir.
Şükür, Kuran'da üzerinde en çok
durulan konulardan biridir. Yetmişe yakın ayette şükretmenin öneminden
bahsedilir, müminlere şükretmeleri hatırlatılır, şükredenlerin ve
şükretmeyenlerin örnekleri verilir, akıbetleri anlatılır. Şükrün Kuran'da bu
derece önemle vurgulanmasının nedeni, bunun imanın ve tevhidin en büyük
göstergelerinden biri olmasındandır.
Zümer Suresi'ndeki ayetlerde
şükretmek, şirk koşmanın zıttı olarak Allah'a kulluk etmekle birlikte
zikredilmiştir:
Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın. Hayır, artık (yalnızca) Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol. (Zümer Suresi, 65-66)
Allah'ın Kuran'daki ve dış dünyadaki
ayetlerini de ancak çokça sabreden ve çokça şükredenlerin anlayabileceğine dair
Kuran'da pek çok ifade geçmektedir. Ayetler şöyledir:
Güzel şehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan başkası çıkmaz. İşte Biz, şükreden bir topluluk için ayetleri böyle çeşitli biçimlerde açıklıyoruz. (Araf Suresi, 58)
Andolsun Musa'yı: "Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat" diye ayetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda çokça sabreden ve şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır. (İbrahim Suresi, 5)
Görmüyor musun ki, size ayetlerinden (bazılarını) göstermesi için, gemiler Allah'ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir! Hiç şüphesiz bunda, çok sabreden, çok şükreden için gerçekten ayetler vardır. (Lokman Suresi, 31)
Denizde yüksek dağlar gibi seyreden
gemiler O'nun ayetlerindendir. Eğer dileyecek olsa, rüzgarı durdurur, böylece
onun üstünde kalakalırlar. Şüphesiz, bunda çokça sabreden, çokça şükreden kimse
için gerçekten ayetler vardır. (Şura Suresi, 32-33)
Onlar ise: "Rabbimiz, seferlerimizin arasını aç (şehirlerimiz birbirine çok yakındır) dediler ve kendi nefislerine zulmetmiş oldular. Böylece biz de onları efsaneler(e konu olan bir halk) kıldık ve onları darmadağın edip dağıttık. Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır. (Sebe Suresi, 19)
Allah'ın bu ayet ve delillerinin hikmeti ancak çokça şükredenlerin ulaştıkları kavrayış ve duyarlılık sayesinde anlaşılabilir. Nankör ve duyarsız kişiler ise Allah'ın ayetlerinin hikmetlerini anlayamaz hatta bu ayetlerin farkına bile varamazlar. Ahkaf Suresi'nin 15. ayetinde örnek verilen bir müminin, olgunluk çağı olan kırk yaşına ulaştığı zaman yaptığı duada, Allah'tan ilk olarak O'nun nimetine şükredici olmayı istemesi de şükretmenin önemini göstermektedir:
Biz insana, "anne ve babasına" iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca, dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben Müslümanlardanım." (Ahkaf Suresi, 15)
İnsanı Allah yaratır, besler,
yaşatır, ona sayısız nimet verip büyük bir şefkat ve merhamet gösterir. Ve
elbette tüm bunlara şükredip iyi davranışlarda bulunanlarla nankörlük edenler
bir tutulmayacaklardır. Şükretmenin tersi Kuran'da, nankörlük anlamına gelen
"küfür" terimiyle tanımlanır. Yalnızca bu tanım bile şükretmenin
Allah katında ne kadar önemli bir ibadet olduğunu ve bu ibadetten uzaklaşmanın
insanı ne kadar kötü bir konuma soktuğunu göstermesi açısından yeterlidir.
Şükür hem büyük bir ibadettir, hem de insanı
“azgınlaşmaktan” korur. Çünkü insanın nefsinde, zenginlik ya da güç bulduğunda
zalimleşmeye, zorbalaşmaya, vicdansızlaşmaya karşı bir eğilim vardır.
Zenginleşir, güzel imkanlara kavuşursa, acizliğini unutmaya ve kibirlenmeye
başlar. Şükür, işte bu “azgınlaşmayı” engeller. Şükreden insan bilir ki; eline
geçen her nimet kendisine Allah tarafından verilmiştir ve her zaman için de
O'na aittir. Bu nimeti de, O'nun yolunda, O'nun istediği biçimde kullanmakla
yükümlüdür. Kendilerine büyük makam, büyük mülk ve hakimiyet verilen Hz. Davud,
Hz. Süleyman gibi peygamberlerin tevazu ve olgunluklarının anahtarı budur.
Kendisine verilen mülk nedeniyle azgınlaşan Karun'un da asıl sorunu, şükretmeyi
bilmemesidir. Eğer mümin, kendisine verilen nimetlerden dolayı
azgınlaşmayacağını, kibirlenip şımarmayacağını yaptığı şükürle Allah'a
gösterirse, Allah da ona daha fazla nimet verir.
Şükretmekle
mümin, Allah'ın sevgisini ve hoşnutluğunu kazanır, O'na daha fazla yakınlaşır.
Sebeplere, vasıtalara takılmaz, sahip olduğu herşeyi yalnızca Allah'tan bilir
ve şirkten uzaklaşır. Bu şekilde, verilen nimetin maddi lezzetinden kat kat
daha fazla olan manevi bir lezzeti tadar. Verilen bu nimetler vesilesiyle
Allah'ı yüceltir.
Şükredenlerden olmak, o insanın Allah'a
yakınlığının, dostluğunun ve Allah'a olan sevgisinin de bir göstergesidir.
Şükredici insanlar, daima her olayda Allah'ın yarattığı güzellikleri ve
nimetleri görebilme anlayış ve yeteneğine sahiptirler. İnkarcı veya nankör bir
insan, en güzel ortamlarda dahi hep eksikleri, kusurları görür, onlarla mutsuz
veya tedirgin olur. Allah'ın yaratışının bir hikmeti olarak da bu insanların
karşılarına hep terslik gibi görünen olaylar, güzel olmayan görüntüler çıkar.
Oysa güzel ve samimi bir bakışa sahip insanlar için de Allah, hep güzellikleri
ve nimetleri artırarak gösterir.
Allah'ın razı olacağı umulan tavır,
tüm dünya nimetlerinin Rabbimizin bir lütfu olarak bizlere ulaştığını kavramak
ve O'na karşı şükredici bir ahlak içerisinde olmaktır. Bu güzel ahlakı yaşayan
insan, çevresinde daima Rabbimizden gelen güzelliklerin, nimetlerin ve
hayırların olduğunu her an hissedecektir.
Şükretmek insanın en önemli
sorumluluklarından biridir. Bazı kimseler şükretmek için kendilerine çok büyük,
çok özel bir nimetin gelmesini, ya da çok büyük bir sorunlarının hallolmasını
beklerler. Oysa biraz dikkat edildiğinde, insanın her anının nimet içinde
geçtiği görülür. Hayatı, sağlığı, aklı, şuuru, beş duyusu, nefes aldığı hava ve
bunlara benzer sayısız nimet kendisine her an kesintisiz bir şekilde
sunulmaktadır. Bu nimetlerin ise her biri ayrı bir şükrü gerektirir. Allah'ı
anmasında, tefekküründe eksiklik olan kimseler gaflet içinde oldukları için, bu
nimetlerin değerini onlara sahipken bilmez, bunların şükrünü yapmaz, ancak bu
nimetler ellerinden alındığı zaman değerlerini anlar, nankörlüklerinin cezasını
çekerler.
Vicdanlı bir insan etrafına baktığı
zaman dört bir yandan Allah'ın nimetleriyle kuşatılmış olduğunu, bunların
hiçbirisine kendisinin güç yetiremeyeceğini, yalnızca Allah'ın dilemesiyle bu
nimetlere kavuşabildiğini fark eder. Bu yüzden şükretmek yalnızca belli
zamanlarda, büyük bir kazanç ya da fayda elde edildiğinde veya güzel bir yemek
yendiğinde ya da kötü bir olay sağ salim atlatıldığında sadece dil ucuyla,
"Elhamdülillah, Allah'a çok şükür" demek değildir. Şükür her an tüm
kalbiyle yaşanması gereken bir ruh halidir. Çünkü Allah'ın nimetleri saymakla,
hatta, ayette geçen ifadeyle, genelleme yapılarak bile bitirilemez:
Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak
olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah,
bağışlayandır, esirgeyendir. (Nahl Suresi, 18)
Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın
nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek
şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür. (İbrahim Suresi, 34)
Nimetin sınırı olmadığına göre
şükretmenin de bir sınırı yoktur. O halde insan sürekli bir şükür halinde
bulunmalı, Allah'ın nimetini anmalı, hatırda tutmalı, anlatmalıdır.
Kuran'da, Allah'ın insanlara
şükretmeleri için verdiği çeşitli nimetler sayılır ve bunların şükürlerinin
yapılması tekrar tekrar öğütlenip hatırlatılır. Bu nimetlerden bazıları
şunlardır: İnsanın düzgün bir biçimde yaratılıp var edilmesi, işitme, görme ve
hislerin verilmesi, Allah'ın insanlara dinini öğretmesi, ayetlerini açıklaması,
müminleri temizleyip arındırması, günahların bağışlanması, ibadetlerde kolaylık
sağlanması, inkarcılara karşı zafer verilmesi, müminlerin küfrün eziyetlerinden
kurtarılması, insanların yeryüzünde yerleşik kılınıp onlara geçimlikler
verilmesi, insanlar için içilecek suyun yaratılması, toprağın verdiği ürünler,
hayvanların insanların hizmetine ve yararına sunulması, denizin insanların
emrine verilmesi, denizden çıkan ürünler, süs eşyaları, denizde giden gemiler,
gece ile gündüzün yaratılması...
Nimet olarak size ulaşan ne varsa,
Allah'tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda (yine) ancak O'na
yalvarmaktasınız. (Nahl Suresi, 53)
Size sahip olduğunuz herşeyi verenin
Allah olduğunu unutmayın. Çevrenize bir bakın; var olan herşey tam sizin
ihtiyaçlarınızı karşılayacak şekilde itinayla hazırlanmış, teker teker emrinize
verilmiştir. Başınızı kaldırıp bir de göğe bakın ve çevrenizde olanları
düşünün. İşte o zaman, şükretmeye layık olanın, bizleri gördüğümüz ve
görmediğimiz nice nimetlerle donatanın Allah olduğunu daha iyi kavrayacaksınız.
Bilimin, ulaştığı seviyeye rağmen hala bir muamma olarak nitelendirdiği insan
vücudunu yaratan ve tüm organların mükemmel bir uyum içerisinde çalışmasını
sağlayan; bir kısım hayvanları evcil yaratıp insanların hizmetine veren,
onlarla yiyecek, giyecek ve ulaşımlarını temin etmelerini sağlayan; gökten
indirdiği su ile aynı topraktan değişik tatlarda ekinler ve meyveler çıkaran;
sayıları yüz milyarları bulan galaksileri muazzam bir denge içinde hareket
ettiren; gündüzü çalışmaya, geceyi dinlenmeye müsait kılan; Güneş'i
yörüngesinde döndüren; denizleri insanların besin elde etmelerine ve seyahat
etmelerine en uygun şekilde yaratan sadece Allah'tır. İnsanın saymaya ömrünün
yetmeyeceği nimetlerin her biri, her işi evirip düzenleyen Rabbimizin
dilemesiyle var olmuştur ve insanın hizmetine sunulmuştur.
Müminler sahip oldukları her nimet
için ne kadar aciz ve muhtaç olduklarını düşünerek Allah'a şükrederler.
Müminlerin Allah'a şükrettikleri tek nimet zenginlik, mal, mülk değildir.
Herşeyin sahibinin ve hakiminin Allah olduğunu bilen müminler sağlıkları,
güzellikleri, ilimleri, akılları, imanı sevmeleri, küfrü çirkin görmeleri,
hidayet ehli olmaları, tertemiz müminlerle birlikte olmaları, anlayış, basiret
ve feraset sahibi olmaları, güçleri dolayısıyla şükrederler. Gördükleri güzel
bir manzara için, veya işleri kolay hallolduğunda, istedikleri birşey
gerçekleştiğinde, güzel bir söz işittiklerinde, sevgi ve saygı gördüklerinde ve
daha saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok nimetle karşılaştıklarında hemen
Allah'a şükreder, O'nun merhametini, şefkatini, Rahman ve Rahim olduğunu
düşünürler.
Bir kimse "ben şükretmiyorum
fakat bütün ibadetleri yapıyorum, birçok iyilik, sevap işliyorum" gibi bir
mazeret öne süremez. Çünkü şükretmeyen bir kimse Allah'ı anmayan, Allah'tan
tamamen gafil yaşayan bir kimse demektir. Allah'ın verdiği sayısız nimeti
görmezlikten gelen, hayvanlar gibi bu nimetleri şuursuzca tüketip nimetin
sahibini ve bu nimetlerin veriliş hikmetini düşünmeyen, hatta aklına bile
getirmeyen, kısaca Allah'a karşı nankörlük eden bir kimsenin bu tutumunu
değiştirmediği halde Allah'tan birşeyler umması, ahiret konusunda olumlu
beklentileri olması son derece anlamsızdır. İnsanlar ahirette Allah'a karşı
şükredici olup olmadıkları konusunda sorguya çekileceklerini unutmamalıdırlar. Mümin
o yüzden şükretme konusunda asla gevşeklik göstermemelidir.
ŞEYTAN İNSANLARI ŞÜKRETMEKTEN
ALIKOYMAYA ÇALIŞIR
Şükretmenin ne kadar önemli bir konu
olduğunu anlamanın bir başka yolu da şeytanın Kuran'da ibret olarak nakledilen
sözleridir. Ayetlerde bu sözler şöyle haber verilmektedir:
Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." (Araf Suresi, 16-17)
Görüldüğü gibi, kibir, haset ve kıskançlığından ötürü kıyamete kadar tüm yaşamını insanları saptırmaya adamış olan şeytan, insanın şükürden uzaklaşmasını kendisi için yeterli ve büyük bir başarı olarak görmektedir. Şeytanın ana hedeflerinden birinin insanları şükürden alıkoymak olduğu dikkate alındığında, şükretmeyen bir kimsenin nasıl büyük bir sapkınlık içinde olduğu daha iyi anlaşılır.
Allah'ın nimetlerine şükretmemek ya
da az şükretmek nankörlüktür. Bu ise şeytanın insanlara karşı kurduğu çok büyük
bir tuzaktır. Şeytan her zaman, insanları şükretmekten alıkoymak ister.
Görüldüğü gibi şeytanın bütün çabaları tek bir ana hedef etrafında
toplanmaktadır; insanların şükretmelerine engel olmak. Bu konuda çoğu kimseler
üzerinde etkili de olduğu ayetlerde bildirilmiştir:
...Şüphesiz Allah, insanlara karşı
büyük ihsan (Fazl) sahibidir, ancak onların çoğu şükretmezler. (Yunus Suresi,
60)
…Şüphesiz Allah, insanlara karşı
fazl sahibidir. Ancak, insanların çoğunluğu şükretmez. (Bakara Suresi, 243)
Şüphesiz, senin Rabbin, insanlara
karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir, ancak insanların çoğu şükretmiyorlar. (Neml
Suresi, 73)
Allah, kendisinde sükun bulmanız
için geceyi, aydınlık olarak da gündüzü sizin için var etti. Şüphesiz Allah,
insanlara karşı (sınırsız) bir fazl sahibidir. Ancak insanların çoğu
şükretmiyorlar. (Mümin Suresi, 61)
"Atalarım İbrahim'in, İshak'ın
ve Yakub'un dinine uydum. Allah'a hiçbir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak
şey değil. Bu, bize ve insanlara Allah'ın lütuf ve ihsanındandır, ancak
insanların çoğu şükretmezler." (Yusuf Suresi, 38)
…"Ey Davud ailesi, şükrederek
çalışın." Kullarımdan şükredenler azdır. (Sebe Suresi, 13)
…ancak insanların çoğu
şükretmezler." (Yusuf Suresi, 38)
Şeytanın, özellikle şükretme
konusunda insanlara yaklaşacağını ifade etmiş olması, bu ibadetin önemini de
ortaya koymaktadır. Şüphesiz bu kadar önemli bir ibadeti terk ederek nankörlük
yapmanın Allah katındaki karşılığı da ona göre olacaktır:
Rabbiniz şöyle buyurmuştu:
"Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer
nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir." (İbrahim
Suresi, 7)
ALLAH ŞÜKREDENLERİ AZAPTAN
KORUR
Her biri birbirinden güzel olan nimetlere
karşı nankörlük edenler için Allah tüm bunları birer azap vesilesine
dönüştüreceğini bildirmektedir. Bu, Kuran'ın önemli sırlarından ve Allah'ın
adaletinin tecellilerinden biridir. Aynı zamanda, Allah'ın hikmetli yaratışının
önemli bir göstergesidir. Ayetlerde şöyle buyrulur:
Andolsun, Sebe' (halkı)nın oturduğu
yerlerde de bir ayet vardır. (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara
demiştik ki:) "Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir
şehir ve bağışlayan bir Rabb(iniz var)." Ancak onlar yüz çevirdiler,
böylece Biz de onlara Arim selini gönderdik. Ve onların iki bahçesini, buruk
yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye
dönüştürdük. Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık.
Biz (nimete) nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız? (Sebe Suresi,
15-17)
Rabbiniz şöyle buyurmuştu:
"Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer
nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir." (İbrahim
Suresi, 7)
Ayetlerde zor durumda olan
insanların Allah’a şükretmek istemeleri şöyle bildirilir:
De ki: "Sizi karanın ve denizin
karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona
yalvararak dua etmektesiniz: -Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten
şükredenlerden oluruz." (Enam Suresi, 63)
Karada ve denizde sizi gezdiren
O'dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu
yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip
çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla)
gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O'na 'gönülden katıksız bağlılar
(muhlisler)' olarak Allah'a dua etmeye başlarlar: "Andolsun eğer bundan
bizi kurtaracak olursan, muhakkak Sana şükredenlerden olacağız." (Yunus
Suresi, 22)
Azabın temelinde şükretmemek vardır.
Allah, şükreden ve iman edenler için azabın söz konusu olmadığını
müjdelemektedir:
Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah azabınızla ne yapsın? Allah şükrün karşılığını verendir, bilendir. (Nisa Suresi, 147)
ALLAH ŞÜKREDENLERE KARŞILIĞINI VERİR
Allah Kuran'da, kendilerine verilen
tüm nimetlerin Rabbimizden geldiğini bilen ve O'na karşı şükredici davranan
kullarına, bu nimetlerin daha da artacağını vaat etmiştir. Şükredenlere
verilecek olan karşılık ayetlerde şöyle haber verilir:
…Gerçekten Allah, bağışlayandır,
şükredene karşılığını verendir. (Şura Suresi, 23)
…Şüphesiz Allah, şükrün karşılığını
verendir, bilendir. (Bakara Suresi, 158)
Rabbiniz şöyle buyurmuştu:
"Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer
nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir." (İbrahim
Suresi, 7)
Lut kavmi de uyarıları yalanladı.
Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lut ailesini
(bu azabtan ayrı tuttuk;) onları seher vakti kurtardık. Tarafımızdan bir nimet
olarak. İşte Biz, şükredenleri böyle ödüllendiririz. (Kamer Suresi, 33-35)
…Allah, şükredenleri pek yakında
ödüllendirecektir. (Al-i İmran Suresi, 144)
…Biz şükredenleri pek yakında
ödüllendireceğiz. (Al-i İmran Suresi, 145)
Bir insan sahip olduğu her güzelliğin Rabbimizden geldiğini bilerek, O’na
şükrederse Allah o kişinin imkanlarını, güzelliğini, neşesini ve huzurunu daha
çok artırır. Aksinde kişi Allah’ın verdiği nimetlere şükretmezse ve bu
nimetlerin gerçek sahibini görmezden gelirse Rabbimiz nimetleri kısar. Salih
mümin az bir nimetten bile Allah’ı anarak, onun Allah’tan geldiğini bilerek,
şükrederek çok büyük zevk alabilir. Böyle olunca da, Allah nimetlerden alınacak
zevki ve neşeyi kat kat arttırır. Nimetlerin de aynı ölçüde katlanarak
artmasını, küfrün sahip olduklarıyla kıyaslanmayacak derecede en güzel, en
mükemmel, en kaliteli ortamların oluşmasını sağlar. Müminin kendisine verilen
nimete şükretmesi, bu nimete ehil olduğunu gösteren bir delildir. Böylece hem
nimetin hakkını vermiş olur, hem de daha üstün bir nimet için önünde yol
açılır.
Allah'ın
şükredenlere nimetlerini artırması Kuran'ın sırlarından biridir. Ancak burada
unutulmaması gereken, bu şükrün gerçek bir samimiyetle yapılması gerektiğidir. Daha
çok zengin ve imkanlara sahip olmak için değil, Allah’ın verdiği nimetlere
samimi olarak şükretmek gereklidir. Şükür, Rabbimizin sonsuz şefkat ve
merhametinin coşkusunu hissederek yapılmalıdır. Samimi olarak Allah'a
yönelerek, O'nun sonsuz şefkat ve merhametinin coşkusunu hissederek
yapılamayan, sadece göstermelik olarak dile getirilen bir şükür ifadesi elbette
son derece samimiyetsizdir. Ve sinelerin özünde saklı duranı bilen Allah, bu
samimiyetsizliğin de şahididir. Böyle bir ruh hali içinde şükredenler, Allah'ın
sinelerin özünde saklı duranı, insanların niyetlerini, gizlediklerini, gizlinin
de gizlisini bildiğinin şuurunda değildirler. Rahat bir ortamda göstermelik
ifadelerle şükreder ama zor bir anda rahatça nankörlük yapabilirler.
Şunu
da unutmamak gerekir ki, samimi müminler, en zor koşullarda dahi
şükredicidirler. Hasta olduklarında, iflas ettiklerinde, kısacası her koşulda
nankörlük yapmazlar. Her olayı Allah’ın yarattığını bilerek yine Rabbimizden
yardım dilerler. Dıştan bakan bir göz, müminlerin sahip oldukları nimetlerde
bir azalma görebilir. Ancak müminler her olayın ve ortamın nimet yönünü
görebildikleri için bunda da bir hayır olduğunu bilirler. Örneğin, Allah
insanları biraz korku, açlık ve canlardan ve mallardan eksiltme ile
deneyeceğini bildirmektedir. Böyle bir durumda müminler, bunlara sabrettikleri
takdirde Allah'ın kendilerini cennet nimetleri ile mükafatlandıracağını umarak,
sevinir ve şükrederler. Allah'ın kendilerine hiçbir zaman güçlerinin üzerinde
yük yüklemeyeceğini bilir, bunun güven ve teslimiyeti ile sabreder ve şükredici
olurlar. Bu nedenle her zaman şükredenlerden olmak belirgin bir mümin vasfıdır
ve Allah, şükredenlere hem ahirette hem de dünyada nimetlerini artırarak
verecektir.
HERŞEYE ŞÜKREDİN
Her
sevindiğiniz, her hoşunuza giden, her güzel gördüğünüz şeye şükredin. Allah size
bunu daha da fazlasıyla arttırarak geri döndürecektir.
Allah
size sevdiklerinizi yaratıyor, Allah size yediğiniz yiyecekleri yaratıyor,
Allah size tertemiz bir su veriyor, onu evlerinizin içine kadar getirip
musluklarınızdan akıtıyor; sağlık veriyor, eliniz, kolunuz, bacağınız tutuyor,
gözleriniz görüyor, burnunuz koku alıyor, dokunduğunuz herşeyi hissediyorsunuz.
Arabada
giderken, yahut bindiğiniz minibüste, açtığınız radyoda veya televizyondaki bir
kanalda sizi yerinizde hareket ettiren hoşunuza giden bir müzik duyuyorsunuz;
hemen Allah’ı hatırlayın ve O’na bu güzel melodileri yaratıp size duyurduğu
için şükredin.
Dışarıya
çıkıyorsunuz, içinize çekebildiğiniz, nefes alabildiğiniz mis gibi bir hava
var. Tatile gidiyorsunuz, yolculuk sırasında müthiş güzel yerlerden geçiyor,
dağlar, yeşillikler, ağaçlar, çiçekler, ufka uzanan güzel manzaralar
görüyorsunuz; hemen Allah’ı hatırlayıp Allah’a şükredin.
Hava
soğuk, camdan dışarı bakıyorsunuz ve kar yağıyor; elinizde sıcak bir içecek;
hemen Allah’ı hatırlayın ve o güzel tertemiz pamuk gibi karı gökyüzünden
yeryüzüne büyük bir sanatla indirdiği için Allah’a şükredin ve o soğukta
sizleri sıcak, korunaklı bir mekanda elinizde sıcak güzel bir içecekle
rızıklandırdığı için Allah’a teşekkür edip şükredin.
Her
gün evinize döndüğünüzde televizyon açıyor, kanalları geziyorsunuz ve çeşit
çeşit programlar, diziler, faydalı belgeseller, hoşunuza giden neşeli filmler,
eğlence programları izliyorsunuz; hemen Allah’ı hatırlayın ve Allah’a sizin
için uzaydan uydu aracılığıyla gözünüzle görmediğiniz dalgalar aracılığıyla bu
renkli görüntüleri, eğlenceleri, güzel görüntüleri yaratarak odanıza, ayağınıza
kadar getirdiği, yarattığı ve yerinizden kalkmayıp keyifle izlemeniz için de
uzaktan kumanda gibi bir nimeti yarattığı için Rabbimize şükredin, içinizden
Allah’ı hatırlayıp, O’na teşekkür edin.
Ailenizle
ve akrabalarınızla bir araya gelip toplanıyorsunuz, özlediklerinize sarılıp
özlem gideriyorsunuz, hemen Allah’ı hatırlayın ve içinize sevme duygusunu
koyduğu için, sizin için tek bir hücreden yetişkin insanlar haline getirip
yarattığı değer verdiğiniz insanları yarattığı için Allah’a şükredin, teşekkür
edin, sözlü olarak da Allah’ın ismini söyleyip, Allah’a şükrü onlara da duyurup
hatırlatın.
Bir
yerden kazanç elde ediyorsunuz, işlerinizde açılma var ve bir geçimlik olarak
Allah size ticareti yahut memur olarak çalıştığınız işinizi yaratıyor. Elde
ettiğiniz geçimlikten dolayı hemen Allah’ı hatırlayıp Allah’a şükredin. O zaman
göreceksiniz ki kazancınız size kat kat bereket olarak dönecek. Eviniz için
aldığınız ihtiyaçlarınızı daha uğurlu, daha verimli ve bereketli olarak
kullanacaksınız.
Sokağa
çıkıyorsunuz, yoldan geçerken yanınızda dizili, Allah’a boyun bükmüş, efendi
yan yana dizili heybetli ağaçlar. Hemen Allah’ı hatırlayın ve minicik bir
tohumdan muazzam bir şehir şebekesi gibi suyu en aşağıdan en uç yaprağa kadar
taşıyan mükemmel bir düzen yaratarak, müthiş bir sanatla, sıcaklıkla
sergilediği o güzel ağaçları sizin için yarattığı için Allah’a şükredin.
Aynı
şekilde yolların kenarlarına özenle dikilmiş güzel narin, zarif renkli, kadife
dokulu kibar çiçekleri gördünüz, hemen Allah’ı hatırlayın ve ‘Rabbim Sen ne
güzel yaratansın’ diye içinizden Allah’ı tesbih edip Allah’a teşekkür edin.
Gökyüzünün
açık olduğu bir gecede başınızı yukarı kaldırıp göğe bakıyorsunuz ve pırıl
pırıl, ışıl ışıl, göğün koyu lacivert zeminine ince ince işlenmiş pırlanta
taşlar gibi yıldızları görüyorsunuz; bulutların aralarından heybetle geçtiğini
görüyor, muazzam bir ferahlık veren bir derinliğe bakıyorsunuz; hemen Rabbimizi
hatırlayın; göğü, yeri yaratanın O olduğunu, O’nun gücü olmaksızın, yeri, göğü
hiç kimsenin ve hiç birşeyin yaratmaya kadir olmadığını içinizden geçirip
Allah’a şükrederek, bize korunmuş bu süslü tavanı verdiği için O’na teşekkür edin.
Her
adımınızda, her hoşunuza giden güzellikte, her neşenizde, kahkahanızda,
sevincinizde, teknolojide, her nimette Allah’ı hatırlayın ve Allah’a şükredin. Rabbimiz,
‘Andolsun’ diye ayette yemin ifadesiyle şükredene, nimetleri daha da
arttıracağını haber vermiştir. Göreceksiniz ki ayetteki sırrın bir gereği
olarak, Allah’ın ‘Andolsun’ diye yeminle haber verdiği sözü gereğince
hayatınızın her noktasında maddi, manevi bir bereketle karşılaşacak, sevinçle
şahit olacağınız pozitif olaylar yaşayacaksınız.
İNSANLAR CENNETTE ŞÜKREDECEKLERDİR
Ayetlerde müminlerin cennetteki
şükürleri şu şekilde tasvir edilir:
Oradaki duaları: "Allah'ım, Sen
ne yücesin"dir ve oradaki dirlik temennileri: "Selam"dır;
dualarının sonu da: "Gerçekten, hamd alemlerin Rabbi olan
Allah'ındır." (Yunus Suresi, 10)
Bize olan va'dinde sadık kalan ve
bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde
konaklayabiliriz. Salih amellerde bulunanların ecri ne güzeldir. (Zümer Suresi,
74)
Biz onların göğüslerinde kinden ne
varsa çekip almışız. Altlarından ırmaklar akar. Derler ki: "Bizi buna
ulaştıran Allah'a hamd olsun… (Araf Suresi, 43)
Adn cennetleri (onlarındır); oraya
girerler, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler. Ve orada
onların elbiseleri ipek(ten)dir. Derler ki: "Bizden hüznü giderip yok eden
Allah'a hamd olsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul
edendir." (Fatır Suresi, 33-34)
ALLAH KURAN’DA ŞÜKRETMEYİ EMREDİYOR
Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de
sizi anayım; ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin. (Bakara
Suresi, 152)
Ey iman edenler size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, (yine yalnızca) Allah'a şükredin. (Bakara Suresi,172)
Öyleyse Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal (ve) temiz olanlarını yiyin; eğer O’na kulluk ediyorsanız Allah’ın nimetine şükredin. (Nahl Suresi, 114)
…öyleyse rızkı Allah'ın Katında arayın, O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz." (Ankebut Suresi, 17)
"Hayır, artık (yalnızca) Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol." (Zümer Suresi, 66)
Ölü toprak kendileri için bir
ayettir; Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemektedirler.
Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde
pınarlar fışkırttık: Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından
yemeleri için. Yine de şükretmiyorlar mı? (Yasin Suresi, 33-35)
Ellerimizin yaptıklarından kendileri
için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? Böylece bunlara malik
oluyorlar. Biz onlara kendileri için boyun eğdirdik; işte bir kısmı
binekleridir, bir kısmını(n da etini) yiyorlar. Onlarda kendileri için daha
nice yararlar ve içecekler vardır. Yine de şükretmeyecekler mi? (Yasin Suresi,
71-73)
Allah, sizi annelerinizin karnından
hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme
(duyularını) ve gönüller verdi. (Nahl Suresi, 78)
O, sizin için kulakları, gözleri ve
gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz. (Müminun Suresi, 78)
Sonra onu 'düzeltip bir biçime
soktu' ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var
etti. Ne az şükrediyorsunuz? (Secde Suresi, 9)
De ki: "Sizi inşa eden (yaratan),
size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?" (Mülk
Suresi, 23)
Denizi de sizin emrinize veren
O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları
çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun.
(Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir. (Nahl Suresi,
14)
Size kendi rahmetinden tattırması,
emriyle gemileri yürütmesi ve O'nun fazlından (rızkınızı) aramanız ile umulur
ki şükretmeniz için, rüzgarları müjde vericiler olarak göndermesi, O'nun
ayetlerindendir. (Rum Suresi, 46)
Allah; kendi emriyle gemiler akıp
gitsin ve O'nun fazlından ararsınız diye, sizin için denize boyun eğdirdi.
Umulur ki şükredersiniz. (Casiye Suresi, 12)
İki deniz bir değildir. Şu, tatlı,
susuzluğu keser ve içimi kolay; şu da, tuzlu ve acıdır. Ancak her birinden taze
et yersiniz ve takınmakta olduğunuz süs eşyalarını çıkarırsınız. O'nun
fazlından aramanız ve umulur ki şükretmeniz için gemilerin onda (denizde)
suları yara yara akıp gittiğini görürsün. (Fatır Suresi, 12)
Andolsun, sizi yeryüzünde yerleşik
kıldık ve orda size geçimlikler yarattık. Ne az şükrediyorsunuz? (Araf Suresi,
10)
Kendi rahmetinden olmak üzere O,
sizin için, dinlenmeniz ve O'nun fazlından (geçiminizi) aramanız için geceyi ve
gündüzü var etti. Umulur ki şükredersiniz. (Kasas Suresi, 73)
Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu
gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz?
Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi? (Vakıa
Suresi, 68-70)
Biz insana anne ve babasını (onlara
iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla
(karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. "Hem
Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Banadır." (Lokman Suresi,
14)
İri cüsseli develeri size Allah'ın
işaretlerinden kıldık, sizler için onlarda bir hayır vardır. Öyleyse onlar bir
dizi halinde (veya saf tutmuşcasına ayakta durup) boğazlanırken Allah'ın adını
anın; yanları üzerine yattıkları zaman da onlardan yiyin, kanaatkara ve
isteyene yedirin. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirdik, umulur ki
şükredersiniz. (Hac Suresi, 36)
Ramazan ayı... İnsanlar için hidayet
olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri
(kapsayan) Kur'an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa
artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca
diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu
kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına
karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz. (Bakara
Suresi, 185)
Ey iman edenler, namaza kalktığınız
zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin
ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin
(gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan
(hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız,
bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve
ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek
ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz. (Maide
Suresi, 6)
Allah sizi, yeminlerinizdeki
‘rastgele söylemelerinizden, boş sözlerden’ dolayı sorumlu tutmaz, ancak
yeminlerinizle bağladığınız sözlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Onun (yeminin)
kefareti, ailenizdekilere yedirdiklerinizin ortalamasından on yoksulu doyurmak
ya da onları giydirmek veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır. (Bunlara
imkan) Bulamayan (için) üç gün oruç (vardır.) Bu, yemin ettiğinizde
(bozduğunuz) yeminlerinizin kefaretidir. Yeminlerinizi koruyunuz. Allah, size
ayetlerini böyle açıklar, umulur ki şükredersiniz. (Maide Suresi, 89)
PEYGAMBER EFENDİMİZ
(SAV)'İN ŞÜKRETMENİN ÖNEMİ HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ
(Şükür;
gönlünün, nimeti veren Allah'u Teala'ya tam bağlı olmasıdır.) (Tirmizi)
(Beni
anan şükretmiş, beni unutan nankörlük etmiş olur.) (Hatib)
Allahu Teala, Musa aleyhisselama buyurdu ki: (Bir kimse, kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse, nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Bir kimse de, rızkını kendi çalışması ile bilip, benden bilmez ise, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.) (İ.Gazali)
(Kanaat
eden, en çok şükredenlerden sayılır.) (İbn-i Mace)
(Kıyamet
gününde 'Çok hamdedenler ayağa kalksın' denir. Bir grup ayağa kalkar. Onlara
bir bayrak dikilir ve onlar cennete girerler. 'Bu çok hamdedenler kimlerdir?'
diye soruldu. Cevap olarak şöyle dedi: 'Bunlar her durumda Allah'a şükreden
kimselerdir'.) (Taberani, Ebu Nuaym, Beyhaki)
(Bir
nimet için, Elhamdülillah diyen, daha iyisine kavuşur.) (T.Gafilin)
(Bir
nimet için Elhamdülillah diyen, nimetin şükrünü eda etmiş olur.) (Beyheki)
(Cennetin
bedeli “La ilahe illallah”, nimetin bedeli “Elhamdülillah”dır.) (Deylemi)
(İnsanlara
teşekkür etmeyen kimse, Allah’a şükretmez. Aza şükretmeyen de, çoğa şükretmez.
Allah’ın nimetini söylemek şükürdür, hiç bahsetmemek ise nankörlüktür.) (Beyheki)
(Nimete
şükür, o nimetin gitmesine karşı emandır.) (Deylemi)
(Nimete
kavuşunca şükreden, belaya uğrayınca sabreden, haksızlık yapınca af dileyen,
zulme uğrayınca bağışlayan, emniyet ve hidayettedir.) (Taberani)
(İyiliği
anmak şükür, iyiliği gizlemek nankörlüktür.) (Ebu Davud)
(Allahu
Teala’nın verdiği nimetleri bildirmek, bunlara şükretmek olur.) (Beyheki)
(Müminin
her işi, hayırdır. Nimete şükreder, hayra kavuşur. Belaya uğrayınca da,
sabreder, yine hayra kavuşur.) (Müslim)
(İmanın
yarısı sabır, diğer yarısı ise şükürdür.) (Beyheki)
(Şükrederek
yiyen, sabrederek oruç tutan mertebesindedir.) (Buhari)
(Rızka
kavuşan çok hamd etsin! Rızkı azalan istiğfar etsin.) (Hatib)
(Allah
Teala, kulunun bir şey yedikten sonra hamdetmesinden, bir şey içtikten sonra
hamdetmesinden hoşnut olur.) (Müslim, Tirmizi)
(Din
işlerinde, kendinizden üstün olanı görüp ona uyan, dünya işlerinde ise
kendinden aşağısına bakıp, Allahu Teala’ya hamdeden şükretmiş olur.) (T.
Gafilin)
(Bir
kimse, hasta, sakat birini görünce, "Allahu Teala’ya hamdolsun ki beni
böyle etmedi. Bundan ve daha başka dertlilerden üstün kıldı." derse,
nimetin şükrü olur.) (Beyheki)
(Allah'a
hamdederek başlanmayan her önemli iş bereketsiz olur.) (Ebu Davud, İbn-i Mace)
(Peygamberimiz
(sav) namaz konusunda çok titiz davranmış, ayakta duracak hali kalmayıncaya
kadar namaz kılmaya devam etmiştir. Bir sahabe cennetle müjdelendiği
halde niçin kendisini bu kadar yorduğunu sorduğunda Resulullah (sav)
şöyle cevap vermiştir: "Şükreden bir kul olmayayım mı?") (Ahmed)
(Allah’ım, seni zikretmekte, sana
şükretmekte ve senin ibadetini iyi yapmakta bana yardım et!) (Ebu Davud)