Adaletin
yeryüzünde gerçekten uygulanabilmesi için, insanlara, adalet uğruna kendi
çıkarlarını bir kenara bıraktırabilecek bir ahlaka ihtiyaç vardır. Bu ahlak,
Allah'ın bizlere öğrettiği ve emrettiği Kuran ahlakıdır. Çünkü Kuran ahlakı
insanlar arasında hiçbir ayrım gözetmeden, sadece haktan ve doğrulardan yana,
katıksız bir adaleti emretmektedir. Allah ayetlerde inananlara, kendisinin ve
yakınlarının aleyhlerinde de olsa adaletli davranmalarını şöyle emreder:
Ey iman edenler, KENDİNİZ,
ANNE-BABANIZ VE YAKINLARINIZ ALEYHİNE BİLE OLSA, Allah için şahidler olarak
adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü
Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza
uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz,
Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)
"…Söylediğiniz zaman -YAKININIZ
DAHİ OLSA- ADİL OLUN. Allah'ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye
(emr) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz." (Enam Suresi, 152)
Ayetlerde
de bildirildiği gibi insanlar arasında hiçbir ayrım gözetmeden, sadece Allah
rızası gözetilerek, Allah'tan korkarak sağlanan adalet gerçek adalettir. Böyle
bir adalet hedeflendiğinde, ne şahsi bir menfaat, ne dostluk, ne düşmanlık, ne
de kişinin hayata bakış açısı, dili, ırkı, teninin rengi kararlarında etki
edemeyecek, sadece ve sadece haktan yana karar verilecektir. Bir insanın
çıkarlarına ters düşse dahi Allah'ın emirlerine titizlikle uyması, ancak
vicdanının sesini dinlemesiyle mümkün olur. Yukarıdaki ayetlerde dikkat çekilen
bir insanın karşısına çıkabilecek durumları düşünelim. Kişi herhangi bir
durumda adaletle şahitlik ettiğinde, bir yakını suçlu konumda kalabilir. Ama
ölümden sonra hesap vereceğini düşünen kişi, böyle bir durumda dahi derhal
vicdanını dinler ve Kuran'ın hükmünü yerine getirir. Çünkü dünyadaki hiçbir
çıkar, ahiretteki çıkarından daha üstün değildir. Müslümanın tek düşündüğü
Allah’ın kendisinden razı olmasıdır. İnsanların rızasına göre hareket etmediği
için kendisi, yakınları aleyhine bile olsa her zaman adaletli davranır. Kuran
ahlakının gerçek anlamda yaşandığı toplumlarda gerçek adaletin, gerçek huzurun
ve güvenin yaşanacağı mutlaktır. Çünkü ancak Allah'tan korkan, hesap gününde
tüm yapıp ettikleriyle hesaba çekileceğini bilen bir insan gerçek adaleti
sağlayabilir.
Nitekim
tarih bunun ispatıdır. Allah'ın "Yarattıklarımızdan,
hakka yöneltip-ileten ve onunla adaleti kılan (uygulayan) bir ümmet
vardır." (Araf Suresi, 181) şeklinde bildirdiği gibi, tarih boyunca
adaletin hakim olduğu dönemler yaşanmıştır. Başta peygamberler ve sonra da
onların yolunu izleyen pek çok adil yönetici yaşadıkları dönemlerde toplum
içerisinde güven ve barış ortamı oluşturmuşlardır. Örneğin Müslüman Türk
milleti, geçmiş yüzyıllarda gerçek adaletin nasıl sağlanabileceği konusunda tüm
dünya ülkelerine örnek olmuştur. Gerek Selçuklu döneminde gerekse Osmanlı
döneminde, çok farklı dinlere mensup, ayrı dilleri konuşan, farklı toplumlar
aynı bayrağın altında, birarada huzur içinde yaşamış ve toplumsal adalet
sağlanmıştır. Müslüman Türkler ayak bastıkları heryerde adaletli
uygulamalarıyla tanınmışlar, hoşgörülü, barışçıl ve merhametli tavırları
nedeniyle fethedilen ülkelerin halkları tarafından dahi sevinçle
karşılanmışlardır.
Allah
adaletli davranmayla ilgili olarak başka bir ayette şöyle bildirmektedir:
Ey iman edenler, adil şahidler
olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. BİR TOPLULUĞA OLAN KİNİNİZ, SİZİ
ADALETTEN ALIKOYMASIN. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının.
Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (Maide Suresi, 8)
Bir kişinin
bu ayeti yerine getirebilmesi için, en öfkelendiği anda dahi öfkesini yenip,
adil karar vermesi gerekmektedir. Karşısındaki kişi hiç sevmediği, hatta ahlakından
dolayı kin duyduğu, birçok tavrıyla veya konuşmasıyla onu kızdıran biri
olabilir. Ancak her kim olursa olsun, herkese karşı adaletli olmak Allah'ın bir
emridir. Ve her insan hayatı boyunca Allah'ın bu emrine uymakla sorumludur.
Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı,
yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve
zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt
alıp-düşünürsünüz. (Nahl Suresi, 90)
Şüphesiz Allah, size emanetleri
ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde
adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!..
Doğrusu Allah, işitendir, görendir. (Nisa Suresi, 58)
De ki: "Rabbim adaletle
davranmayı emretti… (Araf Suresi, 29)
Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık
belgelerle gönderdik ve İNSANLAR ADALETİ AYAKTA TUTSUNLAR DİYE, onlarla
birlikte kitabı ve mizanı indirdik… (Hadid Suresi, 25)
Allah şu örneği verdi: İki kişi;
bunlardan birisi dilsiz, hiçbir şeye gücü yetmez ve herşeyiyle efendisinin
üstünde (bir yük), o, onu hangi yöne gönderse bir hayır getirmez; şimdi bu,
adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunanla eşit olabilir mi? (Nahl
Suresi, 76)
ALLAH ADALETLİ OLANLARI SEVER
...Şüphesiz, Allah, adaletle hüküm
yürütenleri sever. (Maide Suresi, 42)
...Şüphesiz Allah, adil olanları
sever. (Hucurat Suresi, 9)
...Allah, adalet yapanları sever.
(Mümtehine Suresi, 8)