Müminlerin tevekküllerini
kolaylaştıran ve sağlamlaştıran bir sır, Allah'ın her olayı bir hayırla
yarattığını bildirmesidir. Her olayın hayırla oluştuğunu bilen insanlar
"keşke", "vah vah" gibi ifadeler de kullanmazlar.
Hataların, eksikliklerin, unutkanlıkların, ters gibi görünen olayların hepsinde
büyük hayırlar vardır ve hepsi insan için kaderin bir eğitimidir. Allah, herkes
için ayrı ayrı yarattığı kaderde insanlara çok önemli dersler ve hatırlatmalar
gösterir. Bunları akıl ve hikmet gözüyle değerlendiren insanlar için ortada
eksiklikler, unutkanlıklar, terslikler değil, Allah katından bir ders, eğitim,
uyarılar ve hikmetler vardır. Örneğin, dükkanı yanan müslüman vicdanıyla hemen
nefis muhasebesi yapar ve belki de Allah'ın kendisini dünya malına ve hırsına
karşı uyardığını ve denediğini düşünerek, daha da ihlaslı ve samimi olur.
İnsanın yaşadığı
tüm olaylardan hoşnut olabilmesi, her olayda bir hayır olduğuna iman etmesi ve
her an Allah’a karşı şükredici bir tavır gösterebilmesi ise, asla ütopik bir
düşünce ya da zoraki kazanılabilecek bir yetenek değildir. Bu, Allah’ın
büyüklüğünü ve üstünlüğünü kavramanın insanı ulaştırdığı kesin bir gerçektir.
Bunun için insanın yaşadığı dünyayı ve bu dünyada karşılaştığı her detayı
yaratan Rabbini tanıması O'nu takdir edebilmesi yeterlidir.
İnsanın gözlerini
dünyaya açtığı andan itibaren karşılaştığı her olayı, duyduğu her sözü, muhatap
olduğu her detayı yaratan Allah'tır. Allah sonsuz kuvvet, sonsuz akıl, sonsuz
adalet ve sonsuz hikmet sahibidir. "Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kader ile
yarattık." (Kamer Suresi, 49) ayetiyle de bildirildiği gibi
Allah herşeyi belirli bir plan ve hikmet doğrultusunda yaratmaktadır. Allah'ın
bu sonsuz güç ve üstünlüğüne karşılık insan ise son derece sınırlı ve aciz bir
varlıktır. Hayatta kalabilmek için Allah'ın kendisine imkan tanımasına ve nimet
vermesine muhtaçtır. Aklı ve anlayışı, ancak Allah'ın kendisine öğrettiği
kadarını kavramaya yeterlidir. Bu durumda Allah'ın sonsuz aklına ve sonsuz
hikmetlerle dolu yaratışına teslim olmak insan için büyük bir ihtiyaçtır. Her
yaşadığı olayda Allah'ın tüm evrenin ve tüm varlıkların hakimi olduğunu
bilecek, kendisinin göremediği, bilemediği olayları Allah'ın görüp bildiğini,
kendisinin duyamadığı sesleri O'nun duyduğunu, yine kendisinin habersiz olduğu
geçmişteki ve gelecekteki tüm gelişmeleri O'nun bildiğini düşünecek ve böylece
de Allah'ın her olayı olabilecek en hikmetli ve en hayırlı şekilde yarattığını
görecektir. Bu gerçeğe iman etmek de ona, hayatın her anına şükredebilmeyi
bilen üstün bir ahlak kazandıracaktır. Bir başka şekilde ifade edecek olursak,
insan yaşadığı bu iman ile duyduğu her sese, gördüğü her görüntüye, yaşadığı
her olaya, kısacası hayatın her anına "hayır gözüyle bakacak" ve
böylece hayatı en gerçek ve en doğru şekliyle yorumlayabilmiş olacaktır.
Ve ayette "…
Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör" (İnsan
Suresi, 3) sözleriyle ifade edilen seçenekler arasından en doğrusunu
seçerek, yaşamın en hayırlı sonucunu alacak ve Allah'ın izniyle en hayırlı
hayat olan sonsuz cennet hayatına kavuşacaktır.
HAYIRLARI
GÖREBİLMENİN YOLU
-Her Olayı, Her Detayı Yaratanın Allah Olduğunu Bilmek…
-Canlı Cansız Dünyadaki Her Varlığın Bir Kader İle Yaratıldığını
Bilmek…
-Hayır Gibi Görünen Olaylarda Şer, Şer Gibi Görünen Olaylarda Hayır
Olabileceğini Bilmek…
“HER ŞEYDE HAYIR VARDIR”, “HAYIRLISI OLSUN” GİBİ SÖZLERİ KULLANIRKEN, BU SÖZLERDEKİ İNANCI VE AHLAKI DA YAŞAMAK GEREKİR
Çevremizdeki
insanlardan sık sık duyarız; doğum günlerinde, yılbaşlarında, bayramlarda
birbirlerine hep hayırlı dileklerde bulunurlar: “Hayırlı seneler, hayırlı
bayramlar” gibi. Önem verdikleri, heyecanla bekledikleri olaylar öncesinde de,
“hayırlısı olsun” diye temenni ederler. Fakat çoğu insan bu sözleri söylerken,
gerçek anlamının farkında değildir. Kimileri de anlamını bildikleri halde, bunu
hiç düşünmeden sadece bir ağız alışkanlığıyla söylerler. Bunun en açık
delillerinden biri, bekledikleri bir olay istedikleri gibi sonuçlanmadığında
Allah’a karşı gösterdikleri ahlaktır. Allah’ın kendileri için hayır ve güzellik
olarak yarattığı bir şeyi, memnuniyetsizlik, üzüntü, hatta bazen de öfke ile
karşılarlar. Oysa Allah’tan kendileri için “hayırlı olanı” istemişlerdir. Allah
da onlara “en hayırlısını” yaratmıştır. Fakat bunu takdir edemezler.
İNSAN, KENDİSİNİ İÇİN “EN HAYIRLI OLANIN” NE OLDUĞUNU BİLEBİLECEK BİR
BİLGİYE SAHİP DEĞİLDİR. Çünkü Allah’ın sonsuz aklı yanında insan çok sınırlı bir
akıl, tecrübe ve bilgiye sahiptir. Bir olayı değerlendirip yorumlarken, sadece
kendindeki bu sınırlı imkanları kullanır. Allah sonsuz akıl sahibidir; o
kişiyle birlikte, aynı anda, o insanın çevresindeki ve tüm dünyadaki insanların
aklından geçenleri, o olaydan sonra olacak tüm olayları ve dünya çapında
meydana gelecek bütün gelişmeleri de bilendir. Yaşadığı olaydaki hayırları
takdir edemeyen kişi, konuyu sadece yaşadığı andaki bilgisi içinde
değerlendirirken, Allah onun dünya ve ahiretteki tüm hayatını bilerek ona bir
hayır yaratmaktadır.
Dolayısıyla
insanın, yaşadığı olayları yorumlarken, “KENDİSİNE,
ÇEVRESİNDEKİ İNSANLARA VE YAŞADIĞI DÜNYAYA DAİR ASLINDA ÇOK AZ ŞEY BİLDİĞİNİ
UNUTMADAN” hareket etmesi çok önemlidir.
Örneğin çok
önemli bir iş randevusuna yetişemeyen bir insan belki bunu üzüntüyle karşılar.
Ama aslında yetişememesi belki de onu, sonrasında bu iş sebebiyle gelecek büyük
bir sıkıntıdan kurtarmıştır. Belki orada sahtekar, dolandırıcı biriyle
karşılaşacak ve sahip olduğu her şeyi kaybedecektir. Allah bir sebep yaratarak
onu oraya göndermemiş ve bu kimseden korumuştur. Ya da o iş bağlantısı
gerçekleştiği takdirde, haberdar olamayacağı çok daha verimli başka bir iş
imkanı elde edecektir. Ya da belki, vaktinde oraya yetiştiğinde bir kaza ya da
tehlikeyle karşılaşacak, yaralanacak veya hayatını kaybedecektir. Allah onu
geciktirerek, bu durumu engellemiştir. Kimisi yıllarca hazırlandığı bir sınava
uyuyakalır gidemez. Kimisinin büyük emek vererek uzun sürede hazırladığı bir
çalışma, bir bilgisayar hatasıyla silinip kaybolur. Saatlerce emek verilip
hazırlanan bir yemek, küçük bir dikkatsizlikle yere dökülür. Bu örnekleri
sayfalarca çoğaltmak mümkündür. Her insanın hayatında, bunlardan çok daha
hayati ya da çok daha basit konularda, bunlara benzer olaylar daima ve mutlaka
yaşanır. Çünkü bu, Allah’ın bir adetullahıdır.
Ve işte bunların
hepsinde hayırlar vardır. Allah, bazen sizi bir şerden korumak ya da size
umduğunuzdan daha güzel bir şeyi nasip etmek için karşınıza engeller çıkarır. BAZEN ALLAH BİR OLAYDA GİZLENEN BU
HAYIRLARI, İLERLEYEN ZAMAN İÇERİSİNDE KİŞİYE GÖSTERİR. O ZAMAN İNSAN, “DEMEK Kİ
YAŞADIĞIM OLAYIN HAYRI BUYMUŞ” DER VE KALBEN DE RAHATLAR. AMA BAZEN DE ALLAH
BİR DENEME OLARAK, BİR OLAYDA GİZLEDİĞİ HAYIRLARI KİŞİYE GÖSTERMEZ.ZAHİREN
‘AKSİLİK’ SANILAN BİR OLAYIN ARDINDAKİ HAYIR DOLU SIRLARI, BELKİ DE HAYATINIZIN
SONUNA KADAR HİÇ BİR ZAMAN ÖĞRENEMEZSİNİZ. İşte Allah’ın istediği,
yaşamamız gereken ahlak böyle bir durum karşısında da, “ALLAH’IM SEN MUTLAKA BUNLARI BENİM DÜNYA VE AHİRET HAYATIM İÇİN ÇOK
BÜYÜK HAYIRLARLA YARATMIŞSINDIR” diyerek büyük bir gönül ferahlığıyla
Rabbimiz’e teslim olabilmektir.
Bunun yerine
üzülmek, öfkelenmek, Allah’tan ümit kesmek, Allah’ın yardım etmediğini, aksilik
yarattığını düşünmek, işte bahsettiğimiz, “hayırlısı olsun” derken, söylediği
sözün anlamını hiç düşünmemiş olan insanların ahlakıdır.
Ayrıca şunu da
unutmamak gerekir ki, EĞER BİR ZORLUĞUN
ARDINDAN BİR GÜZELLİK GELECEĞİ ÇOK BELLİ OLACAK OLSA, O ZAMAN BU OLAY O İNSAN
İÇİN ZATEN BİR DENEME OLMAZ. DENEME OLABİLMESİ İÇİN, ZITLIK OLMASI GEREKİR.
Siyah beklerken beyaz; beyaz beklerken siyahla karşılaşmalı ki, insan
kalbindeki gerçek inancı, gerçek ahlakı Allah’a karşı olan gerçek sevgisini,
güven ve teslimiyetini ispat eden bir tavır gösterebilsin.
Gerçek Müslüman
hayırlarını bilse de bilmese de, mutlaka Allah’ın “EN GÜZELİNİ YARATTIĞINA” inanıp sevinçle Allah’tan razı olur.
Çünkü bu, imanın bir şartıdır. Ve insanlar için yaratılan, dünya
hayatının başlıca denemelerinden biridir. Bu gerçeği unutan kimseler, böyle bir
deneme ile karşılaştıklarında, ilk anda refleks olarak gerçekten bir aksilik
oldu, işleri ters gitti sanırlar. Halbuki belki de aksilik sandıkları bir olay
ile, hayatlarına yepyeni bereketler, hayırlar, güzellikler, nimetler
gelecektir, ama henüz haberleri yoktur. Belki o andan bir saat sonrası, onlara
bir filmin ileri alınması gibi gösterilmiş olsa, bunu bileceklerdir. Ama sadece
tek bir saat sonrasından habersiz olmalarından dolayı, gaflete düşerler.
Aceleci davranıp, o an için hayırları görememenin telaşıyla, hemen olumsuz,
karamsar yorumlar yaparlar.
Oysa ki onları
yaratan, hayatları boyunca her an yer yerde onları koruyup kollayan, onları
nimetlendiren yalnızca Rabbimiz’dir. Ve elbette ki yine onlara güzellikleri
nasip edebilecek tek bir güç sahibi vardır, o da Allah’tır. Allah’tan ümit
kesmek, Allah’ın yarattıklarını hayra değil şerre yormak büyük bir
nankörlüktür. Bizi En Çok Seven’e karşı haksızlıktır (Allah’ı tenzih ederiz).
Bu, Müslümana yakışan bir ahlak değildir. Müslüman, açıklaması en zor, hatta
kesin olarak şer gibi görünen bir olayda bile, kendinden çok emin, içi çok
huzurlu, kalbi Allah’a güven dolu ve güzel bir kader seyircisinin ahlakını göstermelidir.
Rabbimiz Kuran’da bu konunun gerçeğini bize şöyle hatırlatmıştır:
“... belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama Allah onda çok hayır kılar.” (Nisa
Suresi, 19)
"… Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur
ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz
bilmezsiniz." (Bakara Suresi, 216)
HER
ŞEYE POZİTİF BAKMAK, POZİTİF ALGILAMAK…
Günlük
hayatımızda çevremizdeki insanların pek çoğunun sık sık hayatlarından şikayet
ettiklerine, hemen her fırsatta mutsuzluklarını dile getirdiklerine şahit
oluruz. Sabah kalktıkları andan itibaren evde, yolda, işte, yemekte dillerinde
hep yaşadıkları sıkıntılar ve sorunlar vardır. Anne babalarından,
çocuklarından, işlerinden, iş arkadaşlarından, işlerinin yoğunluğundan, maddi
sorunlarından, hastalıklarından, trafikten, sokaktaki insanlardan, kısacası
karşılarına çıkan her şeyden şikayet ederler.
Peki bu
insanların hayatında hiç mi güzel bir şey yoktur? Sabahtan akşama kadar,
hayatlarının her gününde sadece sıkıntı içinde mi yaşamaktadırlar?
Elbette ki
hayatları sıkıntılardan, sorunlardan ibaret değildir. Ve elbette ki
hayatlarında yüzlerce, binlerce güzellik vardır. Ancak bu kimseler hayata
negatif bakarak yaşamayı tercih etmişlerdir. Ve bu kimselerin çoğu, bu
şikayet dolu hayatın ve sıkıntılarının asıl sebebinin kendileri olduğunun
farkında da değillerdir.
Oysa ki bu hayat
şekli, tümüyle kendi ahlaklarının bir sonucudur. İnsan dünyaya nasıl bakarsa,
hayatın her detayını o şekilde görür. Eğer görmek istediği bir güzellik
olursa, bunu bulması çok kolaydır. Ama aynı şekilde eğer niyeti bir eksiklik,
kusur bulmaksa; bunu da hemen o an karşısında bulur.
Bu bakış açısıyla
yaklaşan bir insan çevresinde on tane güzellik, tek bir tane de eksiklik olsa,
refleks olarak önce bu tek bir eksikliği algılar ve hemen sadece ona odaklanır.
Diğer dokuz güzelliğin sevincini, neşesini yaşamak varken, o bu tek bir
eksikliğin üzüntüsüne ve mutsuzluğuna kapılır.
İşte bu durum,
insanların yaşadıkları iman eksikliğinden kaynaklanmaktadır. İman eden bir
insan, bu kimselerin aksine hayatında yüzlerce eksiklik, ama tek bir güzellik
olsa, hayatının sonuna kadar bu tek bir güzelliğin ve nimetin sevincini yaşar.
Çünkü iman, insanın kalbine “mutmain olma” hissini verir. Şükretmeyi, tevekkül
etmeyi, hayır gözüyle bakmayı, hayırları görebilmeyi öğretir. Olaylardaki,
insanlardaki türlü incelikleri, güzellikleri, hikmetleri, gizli nimetleri fark
edebilmeyi öğretir. Her olay karşısında mutlak bir neşe, huzur, kalenderlik ve
Allah’tan içtenlikle, sevinçle razı olma hissi verir. Allah’ı dost edinen bir
insan, Dost’undan gelen her şeyin kendisi için hayır ve güzellik olduğunu
bilir. Bu, zahiren bir sorun, sıkıntı ya da eksiklik gibi görünse de, Biricik
Dost’unun bu olaylarda kendisi için gizli rahmetler, gizli nimetler, hayır ve
hikmetler sakladığını bilir. İşte bu bakış açısı da insanın hayata daimi olarak
pozitif bir bakış açısıyla bakmasını, karşılaştığı her olayı pozitif
algılayabilmesini sağlar.
Dolayısıyla
her şeye “pozitif bakmak” müminin en önemli özelliklerinden biridir. Ancak bu
insanın “iyimserlik” adı altında kendini kandırdığı bir yaklaşım da değildir.
Elbette ki Allah dünya hayatında, güzelliklerle eksiklikleri, nimetlerle
sıkıntıları iç içe yaratmıştır. Ve her insan, dünya hayatındaki imtihanın bir gereği
olarak, nimetlerle olduğu kadar sıkıntılarla da muhatap olacak ve denenecektir.
Ancak Allah “şükretmek”te bir sır yaratmıştır. Allah, sıkıntı içerisinde yaşasa
bile, güzellikleri görebilen, şükredebilen, o sıkıntıların yanı sıra Allah’ın
kendisi için lütfettiği hayırları, nimetleri, sürprizleri görebilen insanlara
ayrı bir huzur sevinç ve ferahlık hissi verir. Sıkıntı içinde olduğunda dahi,
Allah’ın kendisine olan sevgisini, rahmetini, ilgisini, lütfunu görebilmesi,
ona tüm hayatını kaplayan bir mutluluk nimeti olarak geri döner. Rabbimiz bir
ayetinde şöyle bildirmiştir:
"Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten
size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım
pek şiddetlidir." (İbrahim Suresi, 7)