14 Ocak 2014 Salı

DUA ETMENİN ÖNEMİ


     

Dua, insanı Allah'a samimi olarak yakınlaştıracak önemli ibadetlerden bir tanesidir. Allah bir ayette Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım… (Bakara Suresi, 152) buyurmuştur. Allah bizden Kendisine yalvarıp yakarmamızı ve dua etmemizi ister.
Allah’ın insana verdiği en büyük nimetlerden birisi "isteme" duygusudur, yani dua etme hissidir. "Vermek istemeseydi, istemek vermezdi" sözünde anlatıldığı gibi, Yüce Allah, "vermesini", "istememize" bağlamıştır. Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin, size icabet edeyim… (Mümin suresi, 60) ayeti insanı istemeye, duaya teşvik eder.
Kuran'da 209 ayet doğrudan ya da dolaylı olarak dua konusundan bahsetmektedir. Sadece bu bile dua konusuna verilmesi gereken önemin bir göstergesidir. Öte yandan, dua ile ilgili ayetler okundukça, bunun ne derece hayati bir ibadet olduğu daha rahat anlaşılmaktadır. Dua, Allah'a kul olmanın en saf, en temiz, en samimi ifadelerindendir. Kuran'da müminlerin temel vasıflarından birinin "sabah akşam sabrederek Allah'a dua etmek" olduğu şöyle haber verilir:

Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret… (Kehf Suresi, 28)

Mümin dua ettiği, Allah'tan yardım dilediği zaman gerçek mutluluğu ve huzuru yakalar. Kendi gücünün hiçbir şeye yetmediğini, ancak gücü herşeye yeten Allah’ın kendisini koruyup-gözettiğini hisseder. Bu, insan için en büyük mutluluktur. Bu nedenle dua bir zevktir ve cennette de sürecektir. Kuran'da, müminlerin cennette de dua halinde olduğu şöyle haber verilir:

İman edenler ve salih amellerde bulunanlar da, Rableri onları imanları dolayısıyla altından ırmaklar akan, nimetlerle donatılmış cennetlere yöneltip-iletir (hidayet eder). Oradaki duaları: "Allah'ım, Sen ne yücesin"dir ve oradaki dirlik temennileri: "Selam"dır; dualarının sonu da: "Gerçekten, hamd alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Yunus Suresi, 9-10)

Dua, her insan için çok kıymetli bir ibadet ve büyük bir nimettir. Çünkü Allah, insana dua aracılığı ile Allah'ın hayırlı ve güzel gördüğü herşeye erişme imkanı vermiştir. Duanın önemini kavramak için, aşağıdaki ayet önemlidir:

De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?... (Furkan Suresi, 77)

İnsan kulluk bilincinde olduğu sürece Allah katında bir değer kazanabilir. Bu yüzden insanın Allah'a yönelmesi, hataları konusunda Allah'a itirafta bulunması ve sadece Allah'tan yardım dilemesi gerekmektedir. Dua eden insan, Allah'ın kendisini gördüğünü, duyduğunu kavramış, O'na olan saygı ve korkusunu ortaya koymuş ve O'nun önünde kulluğunu açıkça kabul etmiş olur. Bu nedenle dua büyük bir ibadettir. Dolayısıyla dua, yalnızca dua sırasında istenen şey için değil, başlı başına bir ibadet olduğu için de yapılır. İnsanı dua etmeye yönelten her türlü istek, bu ibadetin vaktinin geldiğinin göstergesidir. İnsanın istekleri sürekli olduğu için, duası da sürekli olmalıdır.
Kuşkusuz dua, hiçbir ayrım olmadan insanların tümüne verilmiş bir fırsat, çok büyük bir nimettir. Allah'ın dua edenin duasına icabet etmesi müminler için çok büyük bir lütuftur. Çünkü insan Allah'a dua ederek samimi imanını, sevgisini ve korkusunu ifade edebilir. Tek dost ve veli olarak O'na teslim olduğunu, yalnızca O'ndan medet umup O'ndan yardım dilediğini gösterebilir.
Dua; mümin için hem ibadet, hem kuvvetli bir silah, hem de büyük bir nimettir. Sadece istemek gibi fiilen kolay bir hareketle, maddi, manevi herşeyi elde edebilmenin anahtarıdır.
Bir insanın, Allah'tan dilediği bir şeyin gerçekleştiğini görmesi, onun için büyük bir sevinç kaynağıdır. Allah'ın her an yanında olduğunu, kendisini gördüğünü, işittiğini, her düşüncesinden haberdar olduğunu bilmek, samimi olduğu sürece Allah'ın her işinde kendisine yardım edeceğini, her isteğini kabul edeceğini ümit etmek, bir müminin Allah'a olan sevgisini, teslimiyetini ve gönülden bağlılığını artırır.
Allah’a dua etmekle çok önemli bir adım atılmış olunur. O adım da "acziyet" tir. Dua eden insan, kendisinin aciz ve zayıf bir kul olduğunu, istediklerini kendi başına yerine getiremeyeceğini ve bunları ancak kendisine Allah'ın verebileceğini kabul etmiş olur. Burada insana ayrıca bir güven duygusu gelir, istek ve arzularına kavuşma ümidi canlanır. "Her isteğini karşılayan, her derdine derman yetiştiren, her arzusunu yerine getiren" bir güce yönelmekle bir rahata, bir huzura ve bir sükunete kavuşur.
Dua beraberinde Allah'a teslimiyeti de getirir. Dua eden insan karşısına çıkabilecek zor ya da kolay her türlü olayda, kainatın yaratıcısı ve hakimi olan Allah'ı vekil edinmiş demektir. Bir problemi çözmenin ya da önlemenin bütün yollarının evrendeki tüm kudretin sahibi Allah'a dayandığını bilmek, tüm işlerinde Allah'ı vekil edinmek ve sadece O'na dua etmek, mümin için ferahlık ve güven kaynağıdır.
Duada çok müthiş sırlar vardır. Dua eden kendini güvende hisseder. Dua doğru hareket etmek için insana yol gösterir. Dua, şirke karşı bir kalkandır. Dua ile dünyanın şekli değişebilir, ruhani özellikler kazanılabilir, derin iman elde edilebilir. Genişlik ve sağlık zamanlarında dua etmek, darlık ve hastalık zamanlarında fayda verir. Dua etmenin insanlar üzerinde çok olumlu etkisi vardır. Dua etmek, kalplere ferahlık verir. Dua hastalar üzerinde iyileştirici bir özellik taşımaktadır. İnsanın Allah’a sığınması ve sadece O’ndan yardım dilemesi insanda doğal olarak şifa etkisi sağlamaktadır. Dua insanı Allah’a yakınlaştırır. Duada konuşma gücü ve mükemmel bir hitabet kazanılabilir. Bu durum samimi olan insana Allah’tan özel olarak gelir. Dua ile halkın tam ihtiyacı olan konuları anlatmak, kısa bir açıklama yapıp insanın bütün dünyasını değiştirmek de mümkün olabilir. Dua insanı başarıya ulaştırır. Dua rızkın genişlemesine, sağlığın artmasına, ömrün bereketlenmesine vesile olur. Dua edeni Allah’ın rahmeti kuşatır. Allah’ın ihsanı ve yardımı ona yönelir. Dua hayrı çeker, zararı savar. Dua insanı beladan korur. Dua üzüntü ve sıkıntıları defeder. İnsanı ruhunu tasalardan arıtıp temizler. Dua eden, Allah’a itaat etmiş olur. Duayı terk etmek Allah’a karşı kibirlenmektir.
Duanın, en güzel, en makbul şekli Kuran'da ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Kuran'da anlatılan dua anlayışının insan hayatına geçirilmesi çok önemli bir konudur. Allah'a tam O'nun dilediği gibi dua etmeye çalışmak hepimizin görevidir. Unutulmamalıdır ki dua Allah'a karşı hem büyük bir görev hem de bizim ebedi hayatımızı kurtaracak büyük bir vesiledir. Duadan kaçınmak ise, Allah'ın bu büyük rahmetinden yüz çevirmek, kibirlenmek anlamına gelir. Kuran'da Allah'a dua etmeyenlerin sonunun ebedi cehennem azabı olduğu haber verilir:

"Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin size icabet edeyim. Doğrusu bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir." (Mümin Suresi, 60)

Allah'a dua etmeyenlerin sonunun cehennem azabı olduğunu sakın aklınızdan çıkarmayın. Duasız bir hayatın Allah katında herhangi bir değeri olmayacağını da unutmayın.



YÜKSEK OLMAYAN BİR SESLE, YALNIZ BAŞINIZA, İÇİN İÇİN DUA EDİN

Duanın ne demek olduğunu ve nasıl yapıldığını iyi bilmek gerekir. Dua, gücü sınırlı ve sonlu bir varlığın gücü sınırsız bir kudret karşısında acizliğini ortaya koyarak istekte bulunmasıdır. Bu yüzden dua, gerçekten istenerek ve gerçekten Allah'a karşı insanın acizliğinin ve fakirliğinin kavranarak yapılması gerekir. Fakat elbette ki bu birtakım yapmacık hareketlerle, kalıpçı ve taklitçi düşünce yapısıyla sağlanamaz. Zaten gerçek anlamda samimi olan, acizliğini hisseden insan doğal olarak bunu yaşayacaktır. Allah duayı; yalnızca Kendisi'ne has kılınmış, korku ve umutla, yalvara yalvara, için için yapılacak bir ibadet olarak tarif etmektedir. Bu özelliklere sahip olmayan, Allah'ın azametini takdir edemeyen bir dua, gerçek bir dua olmayacaktır. Dua; ancak, ihlaslı, candan, samimi bir biçimde, çok isteyerek, yalvararak, Allah'tan korkarak ve karşılığını görmenin umudu içinde olarak yapıldığında gerçek manada dua olur.
İbadetler sırasında manevi yoğunluk en fazla yalnız başına, kimsenin bilmediği zamanlarda, tam bir konsantrasyonun sağlanabildiği sırada yaşanır. İhtiyaçları, hataları veya eksikleri konusunda Allah'a dua etme gereksinimi duyan insan, yalnız başına ve için için dua etmeyi tercih eder. Duada belli bir konsantrasyon ve Allah'la çok içten bir bağ kurmak gerekir. Kuran'da, müminlere şu şekilde dua etmeleri tavsiye edilir:

Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez. (A'raf Suresi, 55)
Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma. Şüphesiz Rabbinin katında olanlar, O'na ibadet etmekten büyüklenmezler..." (A'raf Suresi, 205-206)

Kuran'da, duanın yalnızken, yalvararak ve için için yapılabileceğine dikkat çekilir. Dolayısıyla duanın nerede yapıldığı, dua sırasında düzenlenen "tören"in büyüklüğü, katılımın fazla olması ve dua eden şahsın sesinin çok fazla çıkması ölçü değildir.
Duadaki yüksek ses tonları duanın Allah'a ulaşmasını ya da Allah'ın duaya icabetini kolaylaştırmaz. Dua ettiğimiz Rabbimiz, içimizden geçirdiğimiz düşünceleri bilen, herşeyden haberdar olan ve bize şah damarımızdan daha yakın olandır. Ayette şöyle bildirilir:

Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız. (Kaf Suresi, 16)

Bize bu kadar yakın olan Allah'a dua ederken sesimizi gereksiz yere yükseltmemizin bir anlamı yoktur. Kişi içinden dua edebileceği gibi, ancak kendisinin duyabileceği bir tonla da dua edebilir.
Kuran'a göre dua etmek, Allah'a ulaşabilmenin en kolay yoludur. Şimdi Allah'ın sıfatlarını bir düşünelim. O, insana şah damarından daha yakın olan, herşeyi bilen, işitendir... İnsanın içinden geçirdiği tek bir düşünce bile Allah'tan gizli kalmaz. O halde samimi olarak Allah'tan bir istekte bulunmak için insanın sadece düşünmesi bile yetmektedir. İşte Allah'a ulaşmak bu denli kolaydır.
Duanın en önemli şartlarından biri samimiyetle ve içtenlikle yapılmasıdır. İnsanı bu noktada yanıltabilecek engellerden biri, Allah'a karşı utanarak O'na bazı günah ya da kusurları itiraf etmeme eğilimidir. Bazı insanlar bu eğilimin etkisiyle Allah'a dua ederken çok "resmi" bir ruh hali içinde olurlar ve belki utanma duygusundan belki de kibirlerinden dolayı Allah'a herşeylerini açmazlar. Oysa Allah bizim her türlü kusurumuzu, yaptığımız, hatta aklımızdan geçen her türlü yanlış ve anormal fiil ya da düşünceyi zaten bilmektedir.
O halde yapılması gereken şey, açıksözlülükle ve samimiyetle Allah'a yönelip her sırrımızı O'na açmaktır. Allah'a karşı duyulması gereken içli korku, Allah ile kulu arasına "resmiyet" sokacak bir engel değil, kulunu Allah'a teslimiyetli ve samimi bir biçimde yakınlaştıracak bir teşviktir.
Dua ederken insanın kendini sürekli samimiyete doğru çekmesi gerekir. Duada candanlık ve samimiyet çok önemlidir. Duada birinci derece üstünde durulacak konu Allah ile yakın bağlantıdır. Allah ile bağlantı çok hayati bir konudur. Duada insanın aklının alamayacağı sırlar vardır. Bu duanın gücüyle, samimiyetiyle ve derinliğiyle orantılı olarak değişir. Duanın ayette geçen ‘için için’ olarak yapılması duada derin bir konsantrasyonu kasdetmektedir. Allah derin konsantrasyon ile dua etmemizi emretmektedir. O konsantrasyonu elde etmek çok önemlidir. Bu durum insanı bambaşka bir aleme geçirir. Bu, Allah ile doğrudan bağlantıdır. Böyle bir dua bütün dünyayı değiştirebilir. Derin konsantrasyon ile yapılan duada metafizik olaylar meydana gelebilir. Duanın derinliğini kavramak gerekir. Derinlik alarak, Allah’ı aşk ve tutkuyla severek yapılan dua önemlidir. Allah’a karşı derin bir teslimiyet, derin bir korku ve derin bir saygıyla Allah ile bağlantı kurulmalıdır.
Allah’a kendini tam bırakarak, Allah’ı aşkla severek, Allah’a hep pozitif ve olumlu olarak yaklaşarak, ümitvar olarak, Allah’a hep hayır ve sevme gözüyle bakılarak duanın yapılması gerekir. Ayrıca dua ederken maddenin konumunun düşünülmesi de önemlidir. Dua eden insanın maddenin aslını göremeyeceğini düşünmesi, Allah’ın beynine görüntü gösterdiğini ve beyninin içinde yaşadığını bilerek dua etmesi de önemlidir.
Dua sırasında önemli olan kulun o anki ruh hali, içindeki niyeti, samimiyetidir. Sonsuz merhamet sahibi olan Rabbimiz samimi kalple dua eden kullarının duasına icabet edendir. Duanızda gerçekten samimi olmayı, içten bir ihtiyaçla Allah'a yönelmeyi unutmayın. İnsan Rabbimize içten yöneldiği müddetçe, kesin bir karşılık görecektir.


DİNİ ALLAH’A HALİS KILARAK DUA EDİN

Kuran'da tarif edilen ibadet modeli gösterişten uzaktır. Başkaları görsün veya duysun diye yapılmaz, sadece Allah'a karşı olan vazifenin hakkıyla yerine getirilmesi amacını taşır. Kuran'da bunun üzerinde önemle durulur. Dua ile ilgili ayetlerde defalarca "dini Allah'a halis kılarak dua etmek"ten söz edilir. Bunun anlamı, dinin, yani ibadetin sadece ve sadece Allah için yapılması, O'ndan başkalarının rızasının kesinlikle aranmamasıdır:

O, Hayy (diri) olandır. O'ndan başka ilah yoktur; öyleyse dini yalnızca kendisine halis kılanlar olarak O'na dua edin. Alemlerin Rabbine hamdolsun. (Mü'min Suresi, 65)
Öyleyse, dini yalnızca O'na halis kılanlar olarak Allah'a dua (kulluk) edin; kafirler hoş görmese de. (Mü'min Suresi, 14)
De ki: "Rabbim adaletle davranmayı emretti. Her mescid yanında (secde yerinde) yüzlerinizi (O'na) doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na dua edin. "Başlangıçta sizi yarattığı" gibi döneceksiniz." (A'raf Suresi, 29)

Din sadece Allah'ındır. İbadetlerin hepsi sadece O'nun hoşnutluğunu kazanmak amacıyla yapılır. Bunun yegane yolu da O'nun istediği ve tarif ettiği gibi yapmaktır. Duasını, ya da başka herhangi bir ibadetini Allah'a halis kılmadan yapanlar, yani etraflarındaki insanlara "takva" görünmek endişesinde olanlar büyük bir dalalet içindedirler.


ALLAH’IN VARLIĞINI HİSSEDEREK DUA EDİN

Duanın en önemli unsurlarından biri Allah'a olan kesin imandır. Her an, Allah'ın varlığı ve yakınlığı hissedilerek dua edilmelidir. Çünkü ancak Allah'ın varlığının farkında olan insan duanın anlamını ve önemini kavrar.
Duanın özelliği, Allah ile kulu arasında özel ve sıcak bir bağlantı kurmasıdır. Dua eden kişinin Allah’a samimiyeti ve teslimiyeti önemlidir. Bunun aksi bir anlayış ise, duayı gerçek anlamından çıkarır ve bir tür büyü ya da tılsım gibi görülmesine yol açar. Birtakım cahil insanların kendi kendilerine ürettikleri ağaçlara bez bağlama, suya üfleme gibi batıl inançlar bunun bir göstergesidir. Dikkat edilirse bu tür uygulamaların temel özelliği, bunları uygulayan kişilerin Kuran'ın mantığından uzak oluşlarıdır. Doğrudan Allah'a yönelip isteklerini O'ndan istemektense, birtakım batıl tören ya da semboller icad etmekte, duayı da bunlar aracılığıyla yapmaktadırlar. Kime dua ettiklerinin, kime yakardıklarının ise pek farkında değildirler. Dua için kullandıkları cisimlerde bir tür "keramet" olduğu zannındadırlar, ama sorulsa bunun ne demek olduğunu tarif edemezler. Türbe ziyaretlerini amacından saptırarak bu türbelerde yatan insanlara dua edenler, onlardan medet umanlar da aynı batıl ve sapık inanca sahiptirler.
Mümin ise "Rabbinin ismini zikret ve herşeyden kendini çekerek yalnızca O'na yönel" (Müzemmil Suresi, 8) emrine uyar, tüm bu batıl inanışlardan uzak olarak sadece ve sadece Allah'a döner, O'nun huzurunda boyun eğer ve Rabbimize yalvarır.
İnsanların başka bir bölümünde de son derece hatalı bir dua anlayışı hüküm sürmektedir. Bu insanlar için dua, küçük yaşlardan itibaren ailenin yaşlı bir ferdi tarafından öğretilen anlaşılmaz bazı sözlerdir. İnsanların bu tür dualarında Allah'ın varlığı, birliği, büyüklüğü, kudreti, insanları sürekli olarak görüp-işittiği, dualara icabet edeceği fazla düşünülmez. Önceden ezberlenmiş olan dua kalıpları tekrarlanır, durur. Allah'ın Kuran aracılığıyla insanlara duyurduğu dua şekli çok farklıdır. Dua ettiğinizde Allah’ın size çok yakın olduğunu, sizin fısıltıyla söylediğiniz veya içinizden geçirdiğiniz her sözü işittiğinin bilincinde olun.



  KORKU İLE ÜMİT ARASINDA DUA EDİN

Allah'ın merhametlilerin en merhametlisi olduğunu kesinlikle unutmayın. Allah Kuran'da hata yapanın Kendisinden bağışlanma dilemesi durumunda, hiçbir günah ayırımı gözetmeden bu kişiyi affedeceğini söylemektedir (Nisa Suresi, 110). Bu nedenle siz de, dua ederken Allah'ın esirgeyen ve bağışlayan sıfatlarını düşünün ve ümit içinde O'na dua edin.
Yapmış olduğunuz hata ve bu yüzden duyduğunuz vicdan azabı ne kadar büyük olsa da, bu Allah'ın affediciliğinden ümit kesmeniz için bir sebep değildir. Buna paralel olarak insanın hata yapmaktan ve günah işlemekten dolayı içine girmiş olduğu ruh hali, onun umut içinde dua etmesine de engel olmamalıdır. Çünkü Kuran'da sadece kafirlerin Allah'ın rahmetinden umut keseceği söylenmektedir:

"...Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umudunu kesmez." (Yusuf Suresi, 87)

Kimsenin mutlaka "cennetlik olma" gibi bir garantisinin olmadığını unutmayın. Allah Kuran'da; "Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz" (Mearic Suresi, 28) ayetiyle bu gerçeğe karşı insanları uyarmıştır. Bu nedenle insan duasında, bir yandan Allah'ın rahmetini ümit ederken, bir yandan da O'nun rızasını yitirmekten korkmalıdır.
Gerçek bir mümini diğer insanlardan ayıran en önemli özelliklerden biri Allah korkusudur. Çünkü inanmayan bir insana göre cehennemin varlığı meçhuldür. Mümin ise cehennem tehlikesinin farkındadır. Ahiret gününe kesin bir bilgi ile inandığı için en büyük korkuyu yaşar. Sadece inanan ve Allah'a karşı büyüklenmekten kaçınan kişi bu korku ile hareket eder. Azabın gerçekliğinden ve şiddetinden emindir. Bu azapla karşılaşmamak için dünya hayatında risk sayılan hiçbir şeye yaklaşmaz. Ahiretteki o zorlu azaptan uzaklaşmayı ve sonsuz güzellikle karşılanacağı cenneti hak etmeyi ister. Müminin ahiret azabından korkusu duasına da yansımaktadır.
İşte bu yüzden Kuran'da korku ve ümit kavramları birlikte kullanılmıştır. Eğer insan duasında cehennem korkusunu hissetmiyorsa -ki bunun temelinde Allah korkusunun eksikliği yatmaktadır- ortada mutlaka bir tefekkür yani düşünüp anlama eksikliği vardır. İnsan cenneti kazanmak için ne kadar istekli bir şekilde dua ediyorsa, cehennemden kurtulmak için de o kadar istekli dua etmelidir. Yani cehennemden korkup, cennete kavuşmayı ümit etmelidir. Bu ruh halini ifade eden ayetlerden ikisi şöyledir:

"Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın; O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır." (Araf Suresi, 56)
"Onların yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla dua ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler." (Secde Suresi, 16)

Kuran'da peygamberlerin de korku ve umut dolu olarak Allah'a dua ettiklerinden bahsedilmektedir:

…Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi. (Enbiya Suresi, 90)

  Görüldüğü gibi korku ve umut, Kuran'da kastedilen duayı oluşturan iki temel histir. Kuran dikkatlice incelendiğinde zaten tüm ibadetlerde, ve yaşamın her anında bu iki hissin hayati önem taşıdığı rahatlıkla fark edilebilir.


ALLAH’IN SIFATLARINI ANARAK DUA EDİN

Allah'ın isimleri, bize O'nun vasıflarını tanıtırlar. Örneğin Allah Rahman'dır, yani esirgeyicidir; Rab'dır, yani eğiten ve yol gösterendir; Hakim'dir, yani hüküm veren, herşeye hakim olandır; Rezzak'tır, yani rızık verendir... Bu isimler Allah'ı tanıttığı için, insan bunlarla Rabbimize seslenerek O'nun büyüklüğünü, yakınlığını, gücünü ve rahmetini daha iyi kavrar. Allah'tan rızık isteyen bir kişinin O'nun Rezzak ismini anarak dua etmesi, elbette ki duasının anlamına uygun olacaktır. Kuran'da, Allah'a O'nun farklı isimleri ile dua edilebileceği haber verilmektedir:

"De ki: "Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur."… (İsra Suresi, 110)
"İsimlerin en güzeli Allah'ındır. Öyleyse O'na bunlarla dua edin… (A'raf Suresi, 180)

Allah'ın sıfatlarını bilen insan hatalarını Allah'tan gizlemeye çalışmaz. Çünkü gizlese de, açığa vursa da Allah'ın herşeyi bildiğinin farkında olur. Hatalarını gizlemenin kendisine zarardan başka bir şey kazandırmayacağını bilen mümin, her türlü eksiklik ve hatalarından dolayı Allah'tan bağışlanma diler. Nitekim Hz. İbrahim'in bir duası şu şekilde başlamaktadır:

"Rabbimiz, şüphesiz Sen, bizim saklı tuttuklarımızı da, açığa vurduklarımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz." (İbrahim Suresi, 38)

Mümin, istekleri ne kadar büyük olsa da herşeyin Allah'ın kontrolünde olduğunun, Allah dilerse en imkansız gibi görünen bir şeyin O'nun "ol" demesi ile gerçekleşeceğinin farkındadır. Bu yüzden de Allah'ın nimetlerine ulaşmak için hiçbir şeyi aşılmaz bir engel olarak görmez. Aksine, her türlü zorluğu ve engeli duası ile aşar.
Dua, istek ve ihtiyaçlarımızı Allah'a duyurmaktan başka, Allah'ı anmanın ve yüceltmenin bir yoludur. Kuran'da özellikle peygamber dualarında, Rabbimiz sıfatları ile birlikte yüceltilmektedir. Ayetler şöyledir:

"(Süleyman) Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz sen, karşılıksız armağan edensin. (Sad Suresi, 35)
"Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen." (Al-i İmran Suresi, 8)
(Musa yalvarıp) Dedi ki: "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın." (Araf Suresi, 151)
"Orada Zekeriya Rabbine dua etti: 'Rabbim bana katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen duaları işitensin' dedi." (Al-i İmran Suresi, 38)
De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen, herşeye güç yetirensin." (Al-i İmran Suresi, 26)

Peygamber Efendimiz (sav) şunları buyurmuştur:

(İsm-i a’zamla edilen dua makbuldür.) [İbni Mace]
Peygamber efendimiz, bir kimsenin (Ya zel-celali vel-ikram) diyerek dua ettiğini duyunca, (Allah’tan ne istersen iste, duan kabul olur) buyurdu. (Tirmizi)
"Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki o, Allah’ın en büyük ismiyle dua etmiştir ki, onunla dua edildiğinde kabul eder, onunla istendiğinde verir." (Ebu Davud)
"Allah’ın en büyük ismi şu iki ayettedir: "Ve ilahüküm ilahün vahid" ile "Elif lâm mim. Allahu lâ ilâhe illâ hüvel Hayyül Kayyum." (Ebu Davud)



DUADA KALIPLAŞMIŞ TEKDÜZE İFADELERDEN KAÇININ

Dua denilince akla, insanın Allah'ı zikretmesi, Allah'a kusurlarını itiraf etmesi, kendisinin ve müminlerin ihtiyaçlarını duyurması gelir. Bunun içinse duada Allah'a karşı samimi bir üslubun yaşanması gerekmektedir.
Duada tekdüze ve kalıplaşmış ifadelerin sık sık tekrarlanmasının tek nedeni, duanın samimi bir ibadetten çıkıp, bir tür alışkanlık ya da gelenek haline gelmiş olmasıdır. Allah'ın azametini hisseden, O'nun azabından korkan ve rızasını kazanmayı isteyen insan, kalbinden gelen samimi ve dürüst ifadelerle O'na yönelir. Aynı şekilde kendisini Allah'a teslim etmiş, dost ve yardımcı olarak O'nu benimsemiş olan insan, her türlü sıkıntısını ve derdini O'na açar. "...Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzüntümü yalnızca Allah'a şikayet ediyorum..." (Yusuf Suresi, 86) diyen Hz. Yakub gibi, ruhundaki tüm sıkıntılarını ve taleplerini O'na söyler, her türlü yardım ve hayrı O'ndan ister.
Dua eden kişi bu tür bir samimiyet içerisinde değilse ve duayı sadece yerine getirilmesi gereken bir formalite ya da icabet edilip edilmeyeceği belli olmayan bir tılsım olarak görüyorsa, doğal olarak kalıplaşmış ifadeler kullanır. Ne demek olduğunu hiç anlamadığı ya da üzerinde hiç düşünmediği birtakım süslü cümleleri sıralayarak kendince bir dua edecektir. Bunun Kuran'da tarif edilen dua olmadığı ise çok açıktır.
Oysa dua, insanın Allah ile samimi bir bağlantısıdır. Her insanın içinde bulunduğu sorunlar, istekleri, arzuları, ruh hali birbirinden çok farklıdır. Dua sırasında önemli olan sözcükler değil kulun o anki ruh halidir.
Nitekim Kuran'da da örnek olarak verilen duaların hiçbirinde tekdüze bir üslup göze çarpmamaktadır. Peygamberlerin ifadelerine bakıldığında, hepsinin içinde bulundukları ruh halini yansıtan çok samimi, içten ifadeler kullandıklarını görürüz.



DUADA ACELECİ DAVRANMAKTAN KAÇININ

İnsan yaratılışı gereği aceleci bir varlıktır. Nitekim bu yüzden Kuran'da Allah "İnsan aceleci yaratıldı. Size ayetlerimi yakında göstereceğim. Şimdi hemen acele etmeyin." (Enbiya Suresi, 37) ayetiyle insanın bu yönünü bildirir. İnsanın bu aceleciliği zaman zaman dualarına da yansıyabilir. Dua ettiği zaman hemen duasına karşılık verilmesini ister. Duasına karşılık alması biraz gecikirse "dua da ediyorum, ancak kabul edilmiyor" şeklinde çok yanlış bir serzenişte bulunabilir. Sabırsızlık, zamanla ümitsizliğe hatta duanın terkedilmesine kadar gider.
Oysa bilmelisiniz ki sizin için neyin hayırlı olduğunu bilen Allah'tır. "Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz." (Bakara Suresi, 216) ayeti insana bunu haber verir. Bu nedenle insan Allah'tan bir şey istediğinde, takdiri O'na bırakmalı, O'ndan her şartta razı olarak sabırla beklemelidir. Belki dua ederek talep ettiğiniz şey size bir hayır sağlamayacaktır, o nedenle Allah onu size vermemektedir. Belki de o hayra ulaşmanız için belirli bir olgunluğa kavuşmanız, bunun için de belirli bir süre eğitilmeniz gerekmektedir. Belki Allah size daha da hayırlı bir başka nimet verecektir, ama sabrınızı ve sadakatinizi denemektedir. Tüm bunlar dua eden insanın, duasında sabırlı ve kararlı olması, Allah'ın rahmetinden asla ümit kesmemesi gerektiğini göstermektedir. Duada sabır gösterilmesi gerektiğini Allah şöyle haber vermektedir:

Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu, şüphesiz, huşû duyanların dışındakiler için ağır (bir yük)dır. (Bakara Suresi, 45)

Kuran'da dua ederken kararlı olmak öğütlenmiştir. Dua bir ibadettir ve duada sabır, dua eden açısından önemlidir. Sabırla dua etmek duanın konusu olan isteklere olan ihtiyacın, bu konudaki sıkıntının, daha önemlisi Allah'a olan yakınlığın arttığının göstergesidir. Unutmayın ki duada sabır göstermek mümini olgunlaştırır, güçlü bir irade ve karakter kazandırır; duasının karşılığını ise, derin bir manevi hal kazanarak alır ki bu hal, istediği şeylerin birçoğunu elde etmesinden daha değerlidir.
Peygamberlerin çoğu Allah'a olan taleplerini kimi zaman yıllar boyu hiç durmadan duayla ifade etmişler, Allah ise onlara istediklerini kimi zaman yıllar sonra vermiştir. Hz. Yakub'un, oğlu Hz. Yusuf'a kavuşması, Hz. Yusuf'un yıllar boyu kaldığı zindandan kurtularak güç ve iktidar sahibi olması, Hz. Eyüp'ün şeytanın kendisine dokundurduğu azaptan kurtulması, bunların hepsi büyük sabır örnekleridir.
Allah bu salih kullarının dualarının karşılığını belirli bir süre ertelemekle onlara hayır dilemiş, onları bu sayede olgunlaştırmış, eğitmiş, sadakat ve ihlaslarını pekiştirmiş, onları cennette yüksek makamlara layık kullar haline getirmiştir.
Bu nedenle yaptığı bir duanın karşılığını görmek için aceleci davranmak asla ve asla bir mümine yaraşmaz. Müminin yegane görevi Rabbimize kul olması ve O'nun kendisi için belirlediği kadere rıza göstermesidir. İşte salih bir mümin duasını, bu kulluk vazifesinin bir parçası olarak yapmalıdır.

Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

"Allahu Teala dualarınızı kabul eder. Ta ki dua ettim hala kabul olmadı deyip acele etmedikçe. Allah'tan çok isteyin. Çünkü siz kerem sahibinden istiyorsunuz." (Buhari, Müslim)


SADECE DÜNYA İÇİN DUA ETMEYİN

Dua ederken dünya hayatımız için de isteklerde bulunmalı mıyız, yoksa "dünyadan geçip" de sadece ahiret hayatına mı yönelmeliyiz?
Allah samimi müminler için her ikisini de hayırlı görmüştür. Elbette ki dünya hayatı son bulacak olan çok kısa bir hayattır. Her nimetin, kişiyi Allah'a yakınlaştırma ve şükretmesine vesile olma ihtimali vardır. Bir nimete bakılarak cennet tefekkür edilebilir, Allah'ın sıfatları hatırlanabilir, Allah'ın şanı yüceltilebilir. İşte bu sebepten ötürü Allah müminlere hem dünya hayatları için, hem de ahiret hayatları için dua etmelerini öğütler. Sadece dünya hayatının geçici süsüne yönelip ahireti unutmamaları için de onları uyarır. Sadece dünya hayatını isteyen, ahireti düşünmeyenlere de Allah dünyada isteklerini verir, ancak onlara ahirette azap dolu bir hayat vardır. Dünya hayatında sahip oldukları hiçbir nimete ahirette ulaşamazlar. Allah bu önemli bilgiyi Kuran'da şu ayetleriyle insanlara bildirmektedir:

"...İnsanlardan öylesi vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada ver" der; onun ahirette nasibi yoktur. Onlardan öylesi de vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru" der. İşte bunların kazandıklarına karşılık nasibleri vardır. Allah, hesabı pek seri görendir." (Bakara Suresi, 200-202)
Kim ahiret ekinini isterse, Biz ona kendi ekininde arttırmalar yaparız. Kim dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz; ancak onun ahirette bir nasibi yoktur. (Şura Suresi, 20)
Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider. (İsra Suresi, 18)

İnsan, kendi dünyasına ait şeyler için istekte bulunur. Ne için yaşıyorsa, onu en çok ne ilgilendiriyorsa, neye daha fazla vakit harcıyorsa duasını da onlar için eder. Allah için yaşayan bir insanın amacı Allah'ın kendisinden istediklerini yerine getirmeye çalışmaktır. Bu nedenle duası da o yönde olur.
İnsanın dünyaya ait istekleri gerçekleşebilir. Ama bunlar, kendisi için sandığı gibi hayırlı olmayabilir. Para için istekte bulunur. Ama sonrasında para onun inkarını arttırıcı bir meta olabilir. Çünkü tam anlamıyla maddiyatın put edinildiği bu çevrede muhatap olduğu ve olacağı herşey ve neredeyse herkes tam anlamıyla dinin gerekleriyle tezat teşkil edecektir.
Allah, sadece dünyayı isteyene karşılığını dünyada verir ama dünyadaki kazançlar ahiret için birer kayıp olabilirler. Dünyevi isteklerin ahiret için de kazanç sağlayan yönleri vardır. Buna en güzel örnek peygamberlerdedir.        
Bu kutlu insanlar, dünya hayatının geçici metaı olan kazançları sadece Allah'ın rızasını kazanmak için istemişlerdir. Bunların en başlıcaları maddiyat, soyun devamı, toplumda belirli bir statü edinmek gibi konulardır.
Hz. Süleyman'ın "hiç kimseye nasip olmayan bir mülk" istemesi dünyevi bir istek değil, aslında ahirete yönelik bir istektir. Nitekim onun "...gerçekten ben mal sevgisini Allah'ı zikretmekten dolayı tercih ettim..." (Sad Suresi, 32) dediği ayetlerde bildirilmektedir.
Eğer bir insan elinde bulunan maddi imkanları Allah rızası için kullanıyor ve bu imkanlar onu Allah'a yakınlaştırıyor, Allah'ı anmasına vesile oluyorsa, onun dünya nimetlerini istemesi konusunda sıkıntı duymasına gerek yoktur. Çünkü artık bu nimetler onu ahirete yakınlaştıracak birer vesile haline gelmiştir.
Peygamberlerin istekleri tamamen Allah'ı hoşnut etmeye yöneliktir. Hiçbir peygamber çocuk edinmeyi, kendisinden sonra adını devam ettirme ayrıcalığını edinebilmek için istememiştir. Çocuğu, sadece kendilerinden sonra iman edenlere önder olması için istemişlerdir.
Buna karşılık kendi soyunun devamını dünyada böbürlenme uğruna isteyen bir kişinin bu isteği, ahirette kendisi için bir şer olur. Çünkü ancak kendi hırs ve üstünlük isteğini tatmin için böyle bir istekte bulunmuş ve bu isteği Allah'ı anmasını engellemiştir. Allah bu isteğin karşılığını dünyada verir, ama ahirette nasibi yoktur.
Duada maddi çıkar değil, manevi güzellikleri esas alarak dua etmek önemlidir. Çünkü manevi yönden birçok hastalığı ve eksiği olduğu halde onları önemli görmeyip sadece maddi çıkar için dua etmek bir eksikliktir. Önce manevi eksikliklerin ortadan kalkması için Allah’a dua edilmesi gerekir.
İnsanların tamamı duaya muhtaçtır. Fakir ve zor şartlar altında yaşayan birinin zengin bir insana göre duaya daha fazla ihtiyacı olduğunu düşünmek, dua konusunu temelinden yanlış anlamak demektir. Hali vakti yerinde, hayatta tüm istediklerine kavuştuğunu düşünen bir insanın duaya ihtiyacı olmadığını düşünmek son derece hatalıdır. Çünkü bu durumda dua etmenin tek sebebinin dünyevi arzuların tatmini olduğu anlamı çıkmaktadır. Oysa müminler hem dünya hayatları için, hem de ahiretleri için dua ederler.
Sadece dünya nimetleri istenerek yapılan duanın Allah'a karşı büyük bir samimiyetsizlik olduğunu unutmayın. Müminlerin asıl hedefleri Allah’ın rızası ve cennettir. Dua eden insan eğer gerçekten müminse, asıl yurdu olan cenneti unutarak tüm duasını geçici olarak bulunduğu dünya hayatının nimetlerine yoğunlaştırmamalıdır. Allah'tan hem dünyada, hem ahirette güzellik istemelidir.

Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

"Duanın efdali, dünya ve ahirette Rabbinden af ve afiyet istemektir. Affa ve afiyete kavuşan, dünya ve ahirette kurtuluşa ermiştir." (Tirmizi)


BÜTÜN MÜMİNLER İÇİN DUA EDİN

Müminler arasındaki tesanüd, elbette ki dualarına da yansımaktadır. Öncelikle dikkat çeken, Kuran'daki müminlerin, dualarında Allah'a hitap ederken çoğunlukla "ben" değil, "biz" demeleridir. Yani dua eden bir mümin, Allah'tan istediği herşeyi sadece kendisi için değil, tüm müminler için istemektedir. Elbette ki insan kişisel olarak da Allah'a dua eder. Her türlü nimete ulaşabilmek için, hatalarının düzelmesi için, kıyamet günü hor ve aşağılık kılınmamak için, cehennem azabından kurtulmak için Allah'tan yardım isteyebilir. Ama bunun yanında birçok konuda da kendisi için istediklerini diğer müminler için de istemesi, Kuran'da örnek olarak gösterilen bir vasıftır. Aşağıdaki birkaç ayet, bu konuda yol göstericidir:

"...Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et." (Bakara Suresi, 286)
"Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen. Rabbimiz, kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları gerçekten Sen toplayacaksın. Doğrusu Allah, va'dinden cayıp-dönmez." (Al-i İmran Suresi, 8-9)
"Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz." (Al-i İmran Suresi, 53)

Bir insanın diğer insanlar için ettiği bir dua -Allah'ın dilemesiyle- elbette fayda getirebilir. Kuran'da müminlerin, Allah'ın, tüm inananların günahlarını affetmesi, onları bağışlaması ve esirgemesi için dua ettiklerinden bahsedilmektedir. Ancak Allah'ın razı olduğu insanların cehennem azabından kurtulup cenneti kazanabileceğini bildikleri için, Allah'ın kendileri gibi diğer müminlerin hatalarını da affedip bağışlamasını isterler. Kuran'da Allah'ın bu emri şöyle ifade edilir:

Şu halde bil; gerçekten, Allah'tan başka ilah yoktur. Hem kendi günahın, hem mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile. Allah, sizin dönüp-dolaşacağınız yeri bilir, konaklama yerinizi de. (Muhammed Suresi, 19)

Bir ayette Peygamberimizin müminlere karşı ne kadar düşkün ve şefkatli olduğu anlatılır ve onlar için bağışlanma dilemesi emredilir:

Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile… (Al-i İmran Suresi, 159)

Başka bir ayette Allah Peygamberimize diğer inananlar için dua etmesini bildirmiştir:

…Onlara dua et. Doğrusu, senin duan, onlar için 'bir sükûnet ve huzurdur.' Allah işitendir, bilendir. (Tevbe Suresi, 103)

Duanın kabul edilmesi konusunda takdir Allah'a aittir. Allah dilerse, dilediği kişinin isteğini dilediği şekilde yerine getirir. Dilerse de bir hayır ve hikmet doğrultusunda bu duaya farklı bir şekilde icabet eder.

Peygamber Efendimiz (sav) şunları buyurmuştur:

"Bir Müslümanın din kardeşinin arkasından ettiği hayır dua kabul olur. O dua edince, bir melek, “Âmin, kardeşin için istediğinin aynısı sana da verilsin” der." (Müslim, Tirmizi, İbni Mace)
"Bir kimse, gıyabında birine dua ederse, melekler, aynı şekilde ona dua ederler." (Müslim)
"Allah ile arasında perde bulunmayan iki dua vardır. Biri mazlumun duası, diğeri de kişinin din kardeşinin gıyabında yaptığı duadır." (Taberani)
"Bir kimsenin, arkadaşının gıyabında yaptığı dua reddedilmez." (Haraiti)
"En çabuk kabul olunan dua, kişinin din kardeşi gıyabında ettiği duadır." (Buhari)
(Allahu Teala’ya günah işlemeyen dille dua edin) buyurdu. Böyle bir dilin nasıl bulunacağı sual edilince, (Birbirinize dua edin! Çünkü ne sen onun, ne de o senin dilinle günah işlemiştir) buyurdu. (Tergib-üs-salat)
"Erkek ve kadın müminlere dua eden, bütün mümin sayısınca sevap alır." (Taberani)



  DUANIZIN KABUL EDİLMEYECEĞİNDEN ENDİŞE ETMEYİN

Allah'ı gereği gibi takdir edemeyen insanlar Allah'ın dualarına karşılık vereceğinden şüphe ederler. Mümin dua ettiği zaman Allah'ın kendisini işittiğini ve her duasına ne şekilde olursa olsun icabet edeceğini bilir. Çünkü olayların başıboş ve tesadüfi bir biçimde değil, Allah'ın belirlediği kadere göre geliştiğinin farkındadır. Bu nedenle duasına karşılık görmemesi gibi bir kuşkusu yoktur. Bu samimi ruh haliyle dua edenin duasını da Allah makbul görür ve kabul eder. Allah, ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar. (Bakara Suresi, 186)
Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin, size icabet edeyim... (Mümin Suresi, 60)

Allah, başka ayette de "...sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden..." (Neml Suresi, 61-62) olarak bildirilir ki, bu da yine samimi duaların Allah katında mutlaka karşılık göreceğinin ifadesidir.
Dolayısıyla duayı, Allah'ın yardımından kuşkuya düşmeden, kabul olacağına kesin olarak iman ederek dile getirmek gerekir. Aksi bir tutum içinde bulunan, yani Allah'ın icabetine karşı kuşku ile yaklaşan kişi ise, daha başlangıçta Kuran mantığı ile ters düşmüştür. Çünkü duanın özünde, tam bir inanmışlık ve içtenlikle Allah'a yönelme yatar. Hz. Salih'in ayette haber verilen, "...Şüphesiz benim Rabbim yakın olandır (duaları) kabul edendir." (Hud Suresi, 61) sözüyle ifade ettiği gibi, mümin Allah'a karşı tam bir güven içinde olmalıdır.
Dua eden kişinin sahip olması gereken en temel iki özellik, Allah'a karşı samimiyet ve güvendir. Sizde Allah'ın yardımından asla kuşkuya düşmeden, kabul olacağına kesin olarak iman ederek Rabbimize dua etmeyi unutmayın ve mutlak surette Allah'a güvenin. Çünkü Allah kullarının Kendisine yakın olmasını ister. Samimi bir ruh hali içinde istenen güzel şeylere karşılık verir. Sizi sadece bir su damlasından yaratan, evreni yoktan var eden Allah için sizin duanıza karşılık vermek çok kolaydır. Öyleyse yapmanız gereken tek şey inançla ve sabırla istemektir.
Allah'ın bir duayı kabul ederken bunu belli sebeplere bağladığını, ancak dilerse sebepsiz de istenilen şeyi gerçekleştirebileceğini ve bunun Allah için son derece kolay olduğunun bilinmesi gerekir. İnsanın hiçbir zaman Allah'ın rahmetinden umut kesmemesi ve hep O'na dua etmesi gerekir.
Dua konusunda belki de en büyük tehlike, kabul olmayacağı endişesiyle dua etmekten vazgeçmektir. Bu, pek çok yönden hatalı, hatta cahilce bir tavırdır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, ayetlerde vurgulanan "duaya icabet" bir şeyin "aynen gerçekleşmesi" anlamına gelmez. Çünkü insan, bazen kendisi için zararlı olan bir şeyi Allah'tan talep ediyor olabilir. "İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir" (İsra Suresi, 11) ayeti, bu durumu açıklamaktadır.
Bu nedenle insan Allah'tan, öncelikle O'nun rızasını, O'nun rahmetini talep etmelidir. Allah'tan kendisini eğitmesini, olgunlaştırmasını dilemelidir. Bunun nasıl olacağını Allah daha iyi bilir. Nitekim peygamberlerin duaları da bu şekildedir. Hz. Süleyman'ın "...hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et" (Neml Suresi, 19) şeklindeki duası, örnektir.
Duada istenilen şeyin geciktirilerek verilmesinin veya tamamen farklı bir şekilde icabet edilmesinin bir nedeni, Allah'ın insanları imtihan etmesi de olabilir. Allah, kullarının sabrını denemek ve onları olgunlaştırmak için vereceği nimetleri belirli bir hikmete göre belirli sürelerin sonunda verebilir.
Bu ve benzeri nedenlerden ötürü duada istenilen herşeyin hemen gerçekleşmesini bekleyemeyiz. Allah, insanın geleceğini ve ihtiyacını ondan çok daha iyi bildiği için, ya istediğinin aynısını verir, yahut daha iyisini verir, bazen de hiç vermez, duasını ahiret için kabul eder, orada daha çok ve sonsuz bir şekilde verir. Her durumda Allah Kendisine dua edenin duasına icabet etmiştir. İnsan Allah'a her dua ettiğinde, duasının Allah tarafından bir ibadet olarak kabul edildiğini bilmeli ve Allah'ın duasına kendisi için en hayırlı zamanda ve en hayırlı şekilde karşılık vereceğine iman etmelidir.

Peygamber Efendimiz (sav) şunları buyurmuştur:

"Dua ettiğiniz zaman, kabul olunacağına inanarak dua edin. Bilmiş olun ki, gafletle yapılan duaları Allah kabul etmez." (Tirmizi)
  "Kul duasında üç şeyin birini almaktan şaşmaz: Ya dua sayesinde günahı bağışlanır veyahut peşin bir mükafat alır veya ahirette karşılığını alır." (Deylemi)
  "Günah ya da akrabadan alakayı kesme olmadıkça, kulun Allah’a yapmış olduğu duanın karşılığında, mutlaka Allah ona dilediğini verir, ya da ahirette ona ondan daha iyisini saklar, ya da ondan bir belayı önler."  (Rezin)
"Meşru olarak dua eden mümin, şunlardan birine muhakkak kavuşur: Kabul olur veya kabul edilmiş bir ibadet sevabı alır ve ahirette büyük nimetlere kavuşur. Günahları affedilir veya iyilikleri artar yahut önlenmesini istediği o kötülüğün bir benzerinden onu kurtarır. O halde dua etmeye devam edin! Allah’ın ihsanı boldur. Dünyada duası kabul olanlar, duası dünyada kabul olmayanlara, ahirette verilen nimetleri görünce, “keşke, bizim de dünyada dualarımız hiç kabul olmasaydı” diyeceklerdir." (Deylemi, Hakim)
  Allah'a ulaşan dört şey: Kelime-i Tevhid, inanılarak yapılan dua, ana-babanın evladı hakkındaki duası, mazlumun zalime yapacağı dua. (T.G/407)
"Allahu Teala birine dua etmesini takdir etmişse, kabul etmeyi de takdir etmiştir." (Ebu Nuaym)
"Rabbiniz, elbette haya ve kerem sahibidir. Kulları ellerini kaldırıp kendisinden bir şey istedikleri zaman, onları boş çevirmez." (Tirmizi, Ebu Davud)
"Kulum, bana en iyi farz ibadetlerle yaklaşır. Nafile ibadetlerle bu yakınlaşmasını sürdürür. Nihayet ben onu severim. Sevince de (adeta) onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden ne isterse mutlaka veririm, bana sığınırsa, onu kesinlikle korurum." (Buhari)
"Allahu Teala buyurdu ki: Ey insanoğlu, bana ortak koşmadan kulluk edersen, amelinin karşılığını veririm. Dua istemek senden, kabul edip vermek de bendendir." (Taberani)
Duanın kabul olmasının beş şartı vardır: Dua eden kişinin acele etmemesi, duasının kabul olacağı kanaatinde olması, haram bir iş için dua etmemesi, duayı kalp uyanıklığı ile yapması, yediğinin, giydiğinin helalden olması. (İbn-i Mace)



SÖZLÜ DUA VE FİİLİ DUA

Allah yeryüzünde meydana gelen tüm olayları belli sebeplere bağlamıştır. Dünyadaki ve evrendeki herşey Allah'ın koyduğu kanun ve kurallara göre işler. Bir insanın tüm işleri için Allah'a dua etmesi demek, hiçbir şey yapmadan oturup beklemesi anlamına gelmez. Allah, sözlü duanın yanında insanların çabalarıyla dualarının gerçekleşmesini ne kadar arzuladıklarını göstermelerini istemektedir. Bu da "fiili dua"dır.
Fiili dua, kişinin herhangi bir arzusuna ulaşmak için elinden gelen herşeyi tamamen yapmasını ifade eder. Kişi karşılaştığı herşeyin Allah'ın kontrolünde olduğunu bilip bunun rahatlığını yaşamalı, ama aynı zamanda Allah'ın kendisine çözüm olarak gösterdiği sebepleri de en güzel şekilde uygulamalıdır. Bir insanın üniversite imtihanına girmek için form doldurması, ders çalışması bir duadır. Bununla birlikte tüm bu işleri yaparken Allah'ın kendisine başarı vermesi için istekte bulunması da sözlü bir duadır. Hasta olan bir insanın doktora gitmesi, ilaç içmesi, kendine dikkat etmesi iyileşmek için yaptığı fiili bir duadır. Bununla birlikte insanın tüm bunları yaparken Allah'ın kendisine şifa vermesi için istekte bulunması da sözlü bir duadır. Bu yüzden fiili dua sözlü dua ile birlikte yapılması gereken temel bir ibadettir.
Fiili ve sözlü duayı açıklayan bir başka örnek, tevbedir. İnsanın işlediği bir günaha karşılık tevbe etmesi ve bağışlanma dilemesi sözlü bir duadır. Ancak insanın sorumluluğu bununla bitmemektedir. Kendisini kötülükten koruması için Allah'a dua eden insanın, bu konuda bir çaba göstermesi, tercih yapması gereken durumlarda iradesine hakim olarak doğru olan yolu tercih etmesi gerekmektedir. Yani tevbe edip vazgeçtiği kötü davranışına bir daha geri dönmemelidir. Bunlar ise onun fiili duasıdır.
Bir işin gerçekleşmesi için dua edip oturan insanın yapmış olduğu hareket ne kadar yanlış ise, tüm çalışmaları ve tedbirleri aldıktan, yani fiili duasını tamamladıktan sonra "bu işi ben tamamladım" diyerek sözlü dua etmeyenin yapmış olduğu davranış da o derece yanlıştır.




ALLAH'TAN BAŞKASINA DUA EDİLMEZ

Ortak koşmak, yani şirk, Allah'tan başka ilahlar edinmek, Allah'a karşı işlenecek en büyük suçtur. Şirk koşmanın ne derece büyük bir suç olduğu Kuran'da şöyle bildirilmiştir:

"Gerçekten, Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur." (Nisa Suresi, 48)

Çoğu kimse, şirk koşmayı yani "Allah'tan başka ilah edinme"yi kendisine yakıştırmaz belki, ama şirk içinde yaşıyor olabilir. Çünkü şirk Allah'ın sıfatlarını başka varlıklara atfetmek demektir. Bu nedenle bir insan Allah'tan başka varlıkların rızasını kazanmak, onları hoşnut etmek için yaşıyorsa, başkalarından korkup başkalarından medet umuyorsa şirk içinde yaşamaktadır.
İnsanlar için en büyük tehlike olan şirke karşı korunma yollarından biri Allah'a dua etmektir. Çünkü dua eden insan Allah'ın varlığını ve birliğini, O'na karşı olan acizliğini, kendisine tek yardım edecek olanın Allah olduğunu ve O'ndan başka ibadet edilecek kimse olmadığını kabul etmiş demektir. Bu nedenle dua, mümini şirke karşı korur.
Kuran'da, "Ey Peygamber, sana ve seni izleyen müminlere Allah yeter" (Enfal Suresi, 64) ayeti gereği, Müslümanlar bilirler ki kendisinden yardım istenilecek tek varlık Allah'tır. O, her konuda en üstün olan, sonsuz kudret sahibi, herşeyi gören ve işitendir. Tüm eksik sıfatlardan münezzeh olan ve sonsuz kudret sahibi olan Allah'tır. Evrende tüm kudret O'nun elindedir. Öyleyse yardım ve bağışlanma, sadece ve sadece, herkesin kendisine muhtaç olduğu, kendisinin ise kimseye muhtaç olmadığı Allah'tan istenmelidir. Kuran'da Allah'tan başkasına dua etmenin yanlışlığı ve tek dua makamının Allah olduğu birçok ayette belirtilir:

Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarıp-yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun. (Şuara Suresi, 213)

Başka ayetlerde ise Allah'tan başkasına dua edenlerin durumu şöyle anlatılır:

Allah'tan başka yakardıkları hiçbir şeyi yaratamazlar, üstelik onlar yaratılıp durmaktadırlar. Ölüdürler, diri değildirler; ne zaman dirileceklerinin şuuruna varamazlar. (Nahl Suresi, 20-21)

Dolayısıyla samimi bir mümin asla ve asla Allah'tan başkasına dua etmez. Yalnızca O'na yalvarıp, yalnızca O'ndan yardım diler. Kuran'ın ilk suresi olan Fatiha Suresi'nde, bu nedenle iman edenlere aşağıdaki dua öğretilir:

Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen'den yardım dileriz. Bizi doğru yola ilet; Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna. Gazaba uğrayanların ve sapmışlarınkine değil. (Fatiha Suresi, 4-7)

Müminlere düşen de, Allah'ın sonsuz kudretini düşünüp kavramak, bu kudrete gönülden boyun eğmek ve yalnızca O'ndan yardım dilemektir. Aksi bir davranışın ise dünyada da, ahirette de karşılığı hüsran olacaktır. Bu, Allah'ın bir vaadidir.
Allah'ın tüm insanların Rabbi olduğu gibi sizin de Rabbiniz olduğunu, hayattaki en büyük dostunuzun ve dayanağınızın Allah olduğunu, herşeyi öncelikle Allah'tan dilemeniz gerektiğini unutmayın.



DUADA SINIR TANIMAYIN

İnsan, Allah'tan herşeyi, haram ve helal sınırları içinde isteyebilir. Allah tüm evrenin tek hakimi ve tek sahibidir; ve eğer dilerse, insana her dilediğini verir. Dua ile Allah'a yönelen her insan, Allah'ın herşeye gücünün yettiğine, her isteğinin Allah için çok kolay olduğuna, duası kendisi için hayırla sonuçlanacaksa Allah'ın isteğini gerçekleştireceğine iman etmelidir. Allah için herşey kolaydır ve Allah her duayı işitir ve bilir.
Müminlere heyecan veren şeylerden biri de Allah'tan isteyebilecekleri konuların hiçbir sınırı olmayışıdır. Mümin, Allah'ın Kuran'da övdüğü ve hedef olarak gösterdiği her türlü nimeti Allah'tan isteyebilir. Bu konularda yaptığı duasında ise son derece samimi ve içten davranmalı, istediği herşey için Allah'a dua etmekten çekinmemelidir. Çünkü insanın neler istediğini bilen, bunun da ötesinde o isteği onun içine koyan, zaten Allah'tır. Her insan Allah'tan ihtiyaç duyduğu küçük büyük, maddi manevi herşeyi isteyebilme imkanına sahiptir. Müminler dualarında Allah'tan sağlık, zenginlik, ilim ve güzellik isterler. Ancak onların her dualarında Allah'ın hoşnutluğu ve dine uygun bir niyet vardır.
Allah'a dua etmekte, O'na yakınlaşmakta bir sınır yoktur. Dolayısıyla, herkes bu yolu öğrenmekle ya da tekrar etmekle ebedi hayatına fayda sağlar. Allah, kulunun çok ve ısrar ile dua etmesini sever.

Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır:

  "Biriniz Rabbinden bütün ihtiyaçlarını istesin hatta ayakkabısının kopan kayışını bile istesin." (Tirmizi)


            SADECE ZORLUK ANINDA DEĞİL, ALLAH’A HER ZAMAN DUA EDİN

Dua edilen zamanlar, insanın Allah'a olan yakınlığının, dostluğunun ve Allah'a ne kadar muhtaç olduğunun en açık olarak anlaşıldığı anlardır. Çünkü insan dua ederken, hem Allah'ın karşısında ne kadar aciz ve güçsüz olduğunu anlar, hem de kendisine Allah'tan başka hiçbir gücün yardımının olamayacağının farkına varır. İnsanın duasının samimiyeti ve içtenliği ise, Allah'tan istediği şeye ne kadar ihtiyaç duyduğunu hissetmesi ile ilgilidir. Örneğin, her insan dünyaya barış ve huzur gelmesi için dua edebilir. Ancak savaşın ortasındaki bir insanın bu konudaki duası, diğerlerine göre daha sıkıntı ve ihtiyaç içinde olacak, dolayısıyla bu insan bu konuda Allah'a çok daha fazla yalvararak ve muhtaç olarak dua edecektir. Veya denizin ortasında fırtınaya yakalanmış bir gemideki ya da düşmek üzere olan bir uçaktaki insanların hepsi, Allah'a yalvara yalvara dua ederler. Dualarında son derece içten ve boyun eğici olurlar.
Elbetteki bir insanın istekleri için Allah'a yalvarması, sıkıntı ve ihtiyaç içinde dua etmesi için, ölüm tehlikesi içinde olması şart değildir. Bu örnekler, insanların, duanın samimi ve içten olması için nasıl bir ruh hali gerektiğini, gafletten kurtuldukları ölüme yakınlık anlarında nasıl Allah'a yöneldiklerini kıyas edebilmeleri açısından verilmektedir. Allah'a gönülden bağlı olan müminler ise ölümü görmeseler dahi, Rablerine her zaman samimiyetle ve acizliklerini bilerek muhtaç olarak yönelirler. Bu onları, inkar edenlerden ve imanı zayıf olanlardan ayıran önemli bir özelliktir.
İnsanların, hiç beklemedikleri bir felaketle karşılaştıklarında, amansız bir hastalığa yakalandıklarında, önemli bir sınav anında, kısacası çaresiz kaldıklarını hissettikleri bir zorluk anında akıllarına ilk gelen Allah'a sığınmaktır. Bunun tek sebebi vardır: Karşılaştıkları büyük bir felaketse, kendilerine yardımın ancak Allah'tan gelebileceğinin kesin olarak farkında olmaları… Ellerindeki tüm imkanlarını seferber etseler de çareleri tükenmiştir. Allah'tan yardım dilemek dışında yapabilecekleri başka hiçbir şey olmadığını bilmektedirler. İşte bu nedenle böyle anlarda insanların Allah'a yönelişleri; katıksız, içten ve samimidir. Ama söz konusu sorun ortadan kalkıp, işleri yoluna girdiğinde, insanların birçoğu daha önce sanki hiç Allah'a yakarmamış gibi eski gafil hallerine geri dönerler. Şartların düzelmiş olması kendilerini aldatarak, onlara eski aciz hallerini unutturmuştur. Allah'ın yardımına muhtaç, acizlik içinde olan kendileri değilmişçesine isyankar olabilir, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi pervasızca yaşayabilirler. Halbuki başlarına bir başka felaket gelecek olsa, zorda kalacak olsalar yine Allah'a sığınacaklardır. Kendilerine hak gördükleri bu nankör halleri, söz konusu zorluğu ya da felaketi o an yaşamıyor olmalarından kaynaklanır. Bu kimselerin gösterdiği ikiyüzlü ve samimiyetsiz tavır ayetlerde şöyle bildirilmiştir:

Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O'na 'halis kılan gönülden bağlılar' olarak  Allah'a yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp-kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkar etmez. (Lokman Suresi, 32)
Karada ve denizde sizi gezdiren O'dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O'na 'gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)' olarak  Allah'a dua etmeye başlarlar: "Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız." Ama (Allah) onları kurtarınca, hemen haksız yere, yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar. Ey insanlar, sizin taşkınlığınız, ancak kendi aleyhinizedir; (bu) dünya hayatının geçici metaıdır. Sonra dönüşünüz Bize'dir, Biz de yaptıklarınızı size haber vereceğiz. (Yunus Suresi, 22-23)
De ki: "Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz." De ki: "Ondan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarmaktadır. Sonra siz yine şirk koşmaktasınız." (En'am Suresi, 63-64)
Size denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman, O'nun dışında taptıklarınız kaybolur-gider; fakat karaya (çıkarıp) sizi kurtarınca (yine) sırt çevirirsiniz. İnsan pek nankördür. Kara tarafında sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden veya üzerinize taş yığınları yüklü bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil bulamazsınız. (İsra Suresi, 67-68)
İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara Bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider. İşte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir. (Yunus Suresi, 12)
İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman ise, artık o, geniş (kapsamlı ve derinlemesine) bir dua sahibidir. (Fussilet Suresi, 51)
İnsana bir zarar dokunduğu zaman, gönülden katıksızca yönelmiş olarak Rabbine dua eder. Sonra ona kendinden bir nimet verdiği zaman, daha önce O'na dua ettiğini unutur ve O'nun yolundan saptırmak amacıyla Allah'a eşler koşmaya başlar. De ki: "İnkârınla biraz (dünya zevklerinden) yararlan; çünkü sen, ateşin halkındansın." (Zümer Suresi, 8)
İnsana bir zarar dokunduğu zaman, Bize dua eder; sonra tarafımızdan ona bir nimet ihsan ettiğimizde, der ki: "Bu, bana ancak bir bilgi(m) dolayısıyla verildi." Hayır; bu bir fitne (deneme)dir. Ancak çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi, 49)
İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, 'gönülden katıksız bağlılar' olarak, Rablerine dua ederler; sonra kendinden onlara bir rahmet tattırınca hemencecik bir grup Rablerine şirk koşarlar. (Rum Suresi, 33)

Tüm bu ayetlerde sıkıntıda Allah'a yöneldiği halde rahata kavuşunca nankörleşen insanlardan söz edilmektedir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır: Gemide Allah'a dua edip sonra güvenliğe kavuşunca O'nu unutan nankör karakter, her insanın nefsinde bulunan ve dolayısıyla herkesi etkileyebilecek bir eğilimdir. Kuran'daki bu kıssanın bir hikmeti elbette müşrikleri kınamaktır ancak, tüm okuyanların da burada anlatılanlardan ibret alması ve böyle bir tavra girmekten sakınması gerekir. Yani herkes bu örnek üzerinde düşünmeli, kendi durumunu tartmalı, samimi bir nefis muhasebesi yapmalıdır.
Örneğin siz, kendi durumunuzu düşünüyor musunuz?...
Acaba sizin de dualarınız, gemiyle fırtınaya yakalananlar gibi, sadece büyük zorluk zamanlarında mı güçleniyor? Allah'a sadece bir belayla, bir sıkıntıyla yüzleşince mi yöneliyorsunuz? Dualarınız hep sıkıntılı dönemlerinizde mi samimi ve içli hale geliyor? Rahat ve mutlu olduğunuz zamanlarda ise Allah'ı az anmaya, O'na pek dua etmemeye mi başlıyorsunuz?....
Eğer böyleyse bunun üzerinde durup düşünmeniz gerekir. Kuran'daki kıssadan ibret almanız, gemide dua edip sonra da nankörlük eden müşriklere benzememek için çabalamanız, Allah'a tevbe etmeniz, O'ndan bağışlanma dilemeniz gerekir. Çünkü imanlı her insanın görevi, Kuran'da anlatılan kafir ve müşrik özelliklerinden elinden geldiğince sakınmak ve mümin özelliklerini eksiksiz olarak kazanmak için çabalamaktır. Allah yukarıdaki ayetlerde müminlere uyarıda bulunmakta ve duanın tüm zamanlara yayılmasını istediğini bildirmektedir. Bir müminin en önemli vasıflarından biri ise, hem zorlukta hem rahatlıkta, hem darlıkta hem bollukta, her türlü şartta Allah'a kul olduğunu unutmaması, hep O'na yönelmesi, hep O'na dua edici ve şükredici olmasıdır.
Unutulmamalıdır ki, sadece zorluk ve sıkıntı durumunda Allah'a dua etmek, samimi bir davranış değildir. Sonsuz adalet sahibi olan Allah bu nankörlüğün karşılığını da mutlaka verecektir. Ayetlerde şöyle bildirilmektedir:

De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır." (Furkan Suresi, 77)
Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir. (Mümin Suresi, 60)

Duanın terk edilmiş bir gelenek olarak düşünülmesinin perde arkasında "Allah'tan bağımsız, kendi kendisine işleyen bir dünya" olabileceği telkini yatmaktadır. İnsanların büyük bir kısmı ister istemez yaşantılarının başlangıcından sonuna kadar tüm olayların kendilerinin ve çevrelerindeki insanların kontrolünde cereyan eden olaylar olduğunu düşünürler. Bu yüzden de ölümle burun buruna gelmeden ya da çok büyük bir felaketle karşılaşmadan Allah'a dua etme ihtiyacı duymazlar. Oysa bu büyük bir yanılgıdır. Halbuki dua, yaşamın geneline yayılacak başlıbaşına bir ibadettir.
İnsan çaresiz kaldığı durumlarda Allah'ın varlığını ve kendisine sadece O'nun yardım edeceğini hiç şüphesiz bilir. Ancak insanın rahat zamanlarında da Allah'ın varlığını ve gücünün büyüklüğünü hissederek dua etmesi gerekmektedir. Aslında insan sadece dua sırasında değil, günlük yaşantısının her anında bu bilinçte olmalıdır.
Mümin dua etmek için kendisine bir sıkıntı dokunmasını beklemez. Müminler, her zaman ve her durumda Allah'a yönelirler. Sıkıntı ya da rahatlık karşısında tavırları değişmez. Sürekli olarak Allah'a karşı olan acizliklerini bilir ve dua halini korurlar. Müminlerin yapması gereken her ortamda dua halini sürdürmek, Allah'tan başka dost ve yardımcı olmadığını kavrayarak Allah'a güvenmektir. Dua sadece hastalıktan ya da dünyevi sıkıntılardan, zorluklardan kurtulmak için olmamalıdır. Samimi iman eden bir kişi, her zaman Allah'a dua etmeli ve Allah'tan gelecek her karşılığa razı olmalıdır.

Peygamber Efendimiz (sav) şunları buyurmuştur:

"Sıkıntılı iken duasının kabul edilmesini isteyen kimse, refahta iken çok dua etsin!" (Tirmizi)
  Üç şeye sahip olana, ne mutlu: Allah'ın takdirine razı olana, belalara sabredene, rahatlıkta Allah'a dua edene. (T.G/249)


DUANIN YERİ VE ZAMANI YOKTUR

Kuran'a bakıldığında duanın belli bir zamanı olmadığı görülür. İnsanı dua etmeye yönelten her türlü istek, bu ibadetin vaktinin geldiğinin göstergesidir. Gün içinde müminin sürekli dua halinde olması gerekir. Duanın belirli bir vakti, saati yoktur. Her an her dakika Allah'a dua edilebilir. Aksi takdirde, insan kendiliğinden kurallar çıkarmış olur.
Mümin, "Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler" (Al-i İmran Suresi, 191) ayetinde tarif edildiği gibi, her durumda Allah'a dua edebilir, O'na dönüp-yönelebilir.
Kuran'da, duada konsantrasyonun daha kolay sağlanacağı, günlük uğraşların dışında kalan saatlere, yani geceye ve sabah namazı vaktine dikkat çekilmektedir. Bir ayette müminler "...seher vakitlerinde bağışlanma dileyenler" (Al-i İmran Suresi, 17) olarak tarif edilmekte ve dolayısıyla günün bu en erken saatinin önemi vurgulanmaktadır. Başka ayetlerde ise, gece vaktinin, hareketli olan gündüze göre düşünme, okuma ve duaya daha elverişli olduğu şöyle bildirilmektedir:

"Doğrusu gece neşesi (gece ibadeti, insanın iç dünyasında uyandırdığı) etki bakımından daha kuvvetli, okumak bakımından daha sağlamdır. Çünkü gündüz, senin için uzun uğraşılar vardır. Rabbinin ismini zikret ve herşeyden kendini çekerek yalnızca O'na yönel." (Müzemmil Suresi, 6-8)

Dua için belli bir zaman sınırı konulmamış olmasına rağmen, Kuran'ın seher vaktine ve geceye dikkat çekmesinin büyük hikmetleri vardır. Allah ile yakın bir bağlantı kurarak samimi bir dua ile güne başlayan müminin gün içinde Allah'ın rızasını unutması ya da sınırlarını göz ardı etmesi ihtimali çok azalır. Güne dua ile başlayan insan, gün boyunca Allah'ın kendisini izlediğinin bilinci ile hareket eder.
Kuran'da öğütlenmiş olan gece duası da gün içinde dünyevi uğraşlarla vakit geçiren insanın kendi kendine bir vicdan muhasebesi yapmasına vesile olur. İnsanın gün içinde başına gelen ve zahiren olumsuz gibi gördüğü olayları daha hikmetli, tevekküllü ve şuurlu bir biçimde değerlendirmesini sağlar.
İnsanın gece saatlerinde dua için zaman ayırması, gün içinde yapılan hataların gözden geçirilmesine ve bu hatalardan dolayı tevbe edilmesine, bağışlanma dilemesine ve günlük uğraşıların insan ruhunda yarattığı muhtemel olumsuzlukların önüne geçilmesine bir vesiledir.
Dua için belli bir mekan da yoktur. Zaman ve mekan gözetmeksizin Allah’a dua edebilmeliyiz. İnsan çarşıda, sokakta, arabanın içinde, okulda, işyerinde, kısacası her yerde dua edebilir. Bunun için, aklından geçirmesi dahi kafidir, çünkü Allah insanın sinesinde gizlediklerini dahi bilen, herşeyden haberdar olandır. Mümin, Allah'ın kendisini işittiğini, gördüğünü, düşüncelerini bildiğini bilerek dua eder. Bu nedenle mümin içinden geçirdiği bir anlık bir düşünceyi bile Rabbimiz'in bildiğini bilerek bu önemli ibadeti, yer, zaman ayırt etmeden istediği şekilde yapabilir. Önemli olan dua sırasında zihninizi tüm boş düşüncelerden arındırmanız ve Allah'ın yakınlığınızı hissetmenizdir. Kuran'da peygamberlerin her an ve her yerde dua ettikleri haber verilir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

"(Musa) Hemencecik onların sürülerini suladı, sonra yine gölgeye çekilerek dedi ki: "Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım." (Kasas Suresi, 24)

Kuran'da dua hiçbir şekli kalıba sokulmaz. "Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin" (Nisa Suresi, 103) ayeti, insanın her durumda ve her şartta Allah'ı anıp O'na dua edebileceğini gösterir. Önemli olan şekil değil, dua eden kişinin samimiyet ve teslimiyetidir.


   DUAYA HAMD VE SALAVATLA BAŞLAYIN

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şunları buyurmaktadır:

"Dua gök ile yeryüzü arasında durur. Benim üzerime salat ve selam edilmedikçe yükselmez. Beni hayvanına binen adamın su kabı yerine tutmayınız. Bana duanın başında ortasında ve sonunda salat ve selam edin!" (Tirmizi)
"Dua ile Allah arasında perde vardır, salevat getirilince perde açılır ve dua kabul olur." (Taberani, Ebu-ş-şeyh)
Ey namaz kılan, acele ettin. Namaz kıldıktan sonra dua ederken önce Allahu Teala’ya layık olduğu şekilde hamd et, sonra bana salevat getir, sonra dua et! (Tirmizi)


 SECDEDE İKEN DUA EDİN

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

"Kulun Allah'a en çok yakın olduğu hal, secde halidir. Secdede Allah'a çok dua edin." (Müslim)



        PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V.) FAZİLETLİ ZAMANLARDA DUA EDİLMESİNİ TAVSİYE ETMİŞTİR


Arefe günleri, Ramazan ayı, perşembe geceleri, seher vakitleri, Peygamberimiz (sav)'in çokça dua ettiği zamanlardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şunları buyurmaktadır:

"Her gece seher vakti, Allahu Teala buyurur ki: İstiğfar eden yok mu, affedeyim. İsteyen yok mu, vereyim, duasını kabul edeyim." (Müslim)
"En efdal dua, Arefe günü yapılandır." (Beyheki)
"Şu beş gecede yapılan dua kabul olur: Regaib, Berat ve Cuma gecesiyle Ramazan ve Kurban bayramının birinci gecesi." (İbni Asakir)
"Ramazanda Allah'ı zikreden mağfiret olunur. Ve o ayda Allah'dan dilekte bulunan kimse de mahrum edilmez." (Ravi: Hz. Cabir (r.a.))
"Oruç­lu­nun du­ası red­do­lun­maz." (Tir­mi­zi)
"Kur’an ve ezan okunurken, düşman ordusuyla karşılaşınca, yağmur yağarken, zulme uğrayınca dualar kabul olur." (Taberani)
"Gök kapıları, İslam topluluğu ile inkarcı topluluğunun karşılaştığı, yağmurun yağdığı ve farz namazlarının kılındığı esnada açılır. Bu vakitleri ganimet bilerek dua edin."
Denildi ki: "Ey Allah’ın Resulü! Hangi dua daha fazla kabule şayandır?" Şöyle buyurdu: "Gecenin son kısmının ortasında ve her farz namazın arkasında yapılan dua." (Tirmizi)
"Beş vakit namazlardan sonra yapılan dua kabul olur." (Buhari)
"Ezan ile kamet arasında yapılan dua geri çevrilmez." (Tirmizi)

Böyle anlarda dua edilmesine özen göstermek hem duanın kabulü hem de Sünnet-i Seniyye'nin yerine getirilmesi açısından önemlidir.

Dua sırasında kıbleye dönmek, elleri kaldırmak, avuçları birleştirip avuç içini yüze doğru çevirmek sünnettendir.
Resul-i Ekrem Efendimiz (sav) dua ettiği zaman koltuk altı görünecek kadar elini kaldırır ve dua sırasında parmakları ile işaret etmezdi. (Müslim)



       
PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV)'İN DUA ETMENİN ÖNEMİ HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ

"Allah Katında duadan makbul ve kıymetli hiç bir şey yoktur." (Tirmizi)
"Allah'ın fazlından isteyin. Allah Kendinden istenmesini sever. İbadetlerin makbulu, ferahlığı beklemektir." (Tirmizi)
"Dua 70 türlü kazayı önler. Ömrün bereketini artırır." (Tirmizi)
"Kader tedbirle değişmez; ama kabul olan dua, bela gelirken korur." (Taberani)
"Allahu Teala dua etmeyene gazap eder." (İ. Mace)
"Kime dua kapısı açılırsa ona rahmet kapıları açılır. Allah’ın en çok sevdiği şey kendisinden afiyet istenilmesidir. Dua başa gelen için de gelmeyen için de faydalı olur. Kazayı ancak dua önler. Onun için duaya sarılmalısınız." (Tirmizi)
"Dua, mü'minin silahıdır ve dinin direğidir. Göklerin ve yerin nurudur." (Ramuz El-Hadis s.207)
...Bir şey isteyince Allah'tan iste. Yardım talep edeceksen Allah'tan yardım dile. Zira kullar, Allah'ın yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak için biraraya gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allah'ın yazmadığı bir zararı sana vermek için biraraya gelseler, buna da muktedir olamazlar. (Kütüb-i Sitte)



     DUANIN KABUL EDİLMEMESİ HAKKINDA

Basra şehri halkı İbrahim Ethem K.S’e gelip dua ettiklerini ama kabul olmadığını söyleyip sebebini sorduklarında cevaben: Kalbinizi on sebeple öldürmüşsünüz, diriltmezseniz dualarınız kabul olmaz.” buyurdu.
               1)  Allah’ı tanırsınız ama kulluk etmezsiniz.
               2)  Kitabı okur ve duyarsınız ama ona göre ibadet etmezsiniz.
               3)  Şeytana düşman dersiniz ama hep onunla olursunuz.
               4)  Peygamber (s.a.v.)’i sever ve tasdik edersiniz ama sünnetlerini yapmazsınız.
               5)  Cenneti seversiniz ama ona varmak için gayret etmezsiniz.
               6)  Ateşi sevmezsiniz ama günahları severek yaparsınız.
               7)  Ölüm gelecek bilirsiniz ama tedbir almazsınız.
               8)  Başkalarının ayıplarını kötülersiniz ama kendinize hiç bakmazsınız.
               9)  Allah’ın rızıklarını yersiniz ama ona ne şükredersiniz ne de tefekkür.
             10)  Ölenlerinizi gömersiniz ama ondan ibret almazsınız. Böyle olursanız ve devam ederseniz dualarınız kabul olur mu?”



PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV)'İN DUALARI

(Allah'ım, bizi açık ve gizli bütün günahlardan koru!) [Taberani]
(Allah’ım, ürpermeyen kalpten ve doymayan nefisten sana sığınırım.) [Müslim]
(Allah’ım, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, düşkün ihtiyarlıktan sana sığınırım.) [Hâkim]
(Allah’ım, bize dini musibet verme! Bize acımayanları başımıza musallat etme!) [Tirmizi]
(Allah’ım, bana öyle bir iman ve yakîn ver ki, sonu küfür olmasın!) [Tirmizi]
(Allah’ım, denizlerin arasını ayırdığın gibi, beni cehennem azabından koru!) [Tirmizi]
(Allah’ım, bizi dostlarınla dost, düşmanlarınla düşman olanlardan eyle!) [Tirmizi]
(Allah’ım, fayda vermeyen ilimden, kabul edilmeyen amel ve duadan sana sığınırım.) [Müslim]
(Allah’ım, senden, bilip bilmediğim her hayrı ister, her şerden sana sığınırım.) [Taberani]
(Allah’ım, bizi dünya zilletinden ve ahiret azabından muhafaza eyle!) [Müslim]
(Allah’ım, günahımı affet ve rızkıma bereket ver!) [İ. Ahmed]
(Allah’ım, kötü huy, kötü iş, kötü arzu ve kötü hastalıklardan sana sığınırım.) [Ebu Davud]
(Allah’ım, yaptığım ve yapmadığım şeylerin şerrinden sana sığınırım.) [Nesai]
(Allah’ım, ölüm anındaki sıkıntılara karşı bana yardım et!) [Tirmizi]
(Allah’ım, beni çok şükreden ve çok sabreden kullarından eyle!) [Bezzar]
(Allah’ım, beni çok zikreden ve emrine uyandan eyle!) [Tirmizi]
(Allah’ım, ilmimi arttır!) [Tirmizi]
(Allah’ım, kulak, göz, dil, kalp ve şehvetimin şerrinden sana sığınırım.) [Nesai]
(Allah’ım, nankörlükten ve kabir azabından sana sığınırım.) [Müslim]
(Allah’ım, bana hidayet, takva, tokgözlülük ve zenginlik nasip eyle!) [Müslim]
(Allah’ım, sıhhat, iffet, güzel ahlak ver ve kaderine rıza göstermemi nasip et!) [Taberani]
(Allah’ım, gazabından rızana, cezandan affına, azabından rahmetine sığınıyorum.) [Müslim]
(Allah’ım, her zorluğu bana kolaylaştır! Dünya ve ahirette afiyet ver!) [Taberani]
(Allah’ım, kalbimi ve amelimi riyadan, dilimi yalandan, gözümü hıyanetten koru!) [Hatib]
(Allah’ım, beni ilimle zengin et, hilmle süsle, takva ile şereflendir!) [İ. Neccar]
(Allah’ım, iyiliğimi gizleyen, kötülüğümü yayan hilekar dosttan sana sığınırım.) [İ. Neccar]
(Allah’ım, fakirlikte de, zenginlikte de tutumlu olmayı nasip et!) [Buhari]
(Allah’ım, borç altında ezilmekten ve düşmanın galebesinden sana sığınırım.) [Nesai]
(Allah’ım, ölüm anında, şeytanın galebesinden sana sığınırım.) [Nesai]
(Allah’ım, zulmetmekten ve zulme uğramaktan sana sığınırım.) [Nesai]
(Allah’ım, bize öyle bir şifa ver ki, geride hiç bir hastalık kalmasın!) [Ebu Davud]
(Allah’ım, cenneti elde edip cehennemden kurtulmayı senden istiyoruz.) [Hâkim]
(Allah’ım, sana dua edilince kabul ettiğin, bir şey istenince verdiğin, musibet ve sıkıntıların kalkması istenince kaldırdığın ismin hürmetine, senden istiyorum.) [İbn-i Mace]
(Ya Rabbi, ölümü bana kolaylaştır!) [İbni Ebi-d-dünya]

Tergib’de bildirilen hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:

(Ya Rabbi, Sana ve Resulüne itaat etmemizi ve bildirdiklerinle amel etmemizi nasip eyle!)
(Ya Rabbi, bildiğimiz-bilmediğimiz bütün iyilikleri ver, bildiğimiz-bilmediğimiz bütün kötülüklerden de koru!)
(Ya Rabbi, her işimizin sonunu güzel eyle, dünya sıkıntılarından ve ahiret azabından bizi koru!)
(Ya Rabbi, işinde sebat eden, nimetine şükreden, ibadetini güzel yapan ve doğru konuşanlardan eyle!)
(Bedenime, kulağıma, gözüme sıhhat ver! Küfürden, fakirlikten sana sığınırım.)
(Ya Rabbi, kusurlarımızı ört, korkulardan emin kıl ve borçlarımızı ödememizi nasip et!)
(Ya Rabbi, gece ve gündüz gelecek kötülüklerden, sıkıntılardan, kötü arkadaştan ve kötü komşudan sana sığınırım.)
(Ya Rabbi, ölünceye kadar ibadet etmemizi, ömrümüzün hayırlı amellerle sona ermesini nasip et ve cennetini ihsan eyle!)
(Bize dünya ve ahirette iyilik, güzellik ver ve cehennem azabından bizi koru!)


AŞAĞIDAKİ DUALARI HER GÜN SAMİMİ KALPLE YAPABİLDİĞİNİZ KADAR YAPIN. İNŞAALLAH ÇOK FAYDASINI GÖRECEKSİNİZ.

Ey her zaman yardımına muhtaç olduğumuz ve yaşantımız O'nun sonsuz kudret ve azametine bağlı olan Yüce Allah'ım. Ey kainatın tek yaratıcısı, düzenleyicisi ve O'ndan başka ilah olmayan Rabbimiz! Varlığına, birliğine bütün kalbimle, gönülden inanıyorum. Yüce Zatı'nı her türlü eksikliklerden tenzih ederim. Sen ezeli ve ebedisin. Zamandan ve mekandan münezzehsin. Sonsuz zamanın tamamına hakimsin. Bütün güç Sendedir. Sen sonsuz güç, sonsuz akıl, sonsuz ilim, sonsuz merhamet sahibisin. Hiç kimse sana karşı koyamaz. Senin iznin olmadan hiçbir şey gerçekleşmez. Yaşanan herşey Senin ilmin, gücün ve kontrolün altında devam etmektedir. Bütün kainatin sahibi Sensin. Bir şeye ol dediğinde hemen olur. İstediğin herşeyi anında yaratabilir, istediğin herşeyi anında yok edebilirsin. Nasıl ki tek bir dua ile dahi herşey önümüze seriliyor ise bizler de tek bir dua ile tüm dünyadaki düzeni Senin dilemenle sağlayabiliriz. Bu düzeni yeniden inşa etmek için Senden yardım istiyorum. Gönülden inanıyorum ki bir şeye ol dediğinde o şey olur. Bütün sıfatlarına gönülden inanıyorum.
Allah'ım sana günahlarım için tevbe ediyorum.
Allah’ım bütün günahlarımı bağışla.
Allah'ım nimetlerine hamdolsun.
Allah'ım Peygamberimize salat ve selam eyle.
Allah’ım bütün müminleri bağışla.
Allah’ım bizlere dünyada ve ahirette iyilikler, güzellikler ver.
Allah’ım cehennem azabından bizleri koru.
Allah'ım ülkemizi ve milletimizi bölünmekten koru.
Allah’ım İslam Birliği’nin kurulmasını sağla.
Allah'ım dünyadaki terörün, zulümlerin ve açlığın bitmesini sağla.
Allah'ım zor durumdaki insanlara yardım et.
Allah’ım bizlere hidayet ver.
Allah’ım Seni hiç unutmamamızı sağla.
Allah’ım Seni çok sevmemizi ve Senden çok korkmamızı sağla.
Allah’ım bizlere derin iman ver.
Allah'ım şirk içinde olmaktan, gaflet içinde olmaktan, nefsimize uymaktan bizleri koru.
Allah'ım nimetlerine şükretmeyi bizlere ilham et.
Allah'ım ömrümüzün sonuna kadar insanlara çok faydalı olabilmeyi bizlere nasip eyle.
Allah’ım Kuran ahlakını en güzel şekilde yaşamamızı sağla.
Allah'ım bizleri bütün hastalıklardan, bütün sıkıntılardan, bütün yarattıklarının şerrinden koru.
Allah'ım bizlere sağlık, başarı, güç, huzur ve mutluluk ver.
Allah’ım rızanı, rahmetini ve cennetini kazanmamızı sağla.
Allah'ım bizden razı ol.
Allah'ım öleceğimiz zamana kadar Senin rızanı en fazlasıyla kazanmamızı sağla.
Allah'ım Peygamberimize salat ve selam eyle.
Allah'ım, tüm zenginlik ve bereketin kaynağı olan, kainata tüm güzelliği ve hayrı ihsan eden sınırsız şefkatin hatırına dualarımı kabul et. Allah'ım, ihsanınla yanıp tutuşan, yürekleri rahmet yağmurların ile söndürüp ıslatan ve cemalinle bütün kalplere fazilet rüzgarları gönderen merhametin hatırına dualarımı kabul et. Allah'ım, kainatı örneksiz yaratarak akılları hayretler içerisinde bırakan ve türlü türlü hikmetler ile evrendeki tüm güzellikleri nakşeden ilmin hürmetine dualarımı kabul et. Allah'ım, karanlık gecede kara kayanın üstündeki kara karıncayı bile ihmal etmeyip her türlü varlığı feyzi ve bereketi ile sarıp sarmalayan ezeli ve ebedi hikmetin hürmetine dualarımı kabul et. Allah'ım, insanları anne karnında merhametle besleyip dünyaya geldikten sonra da gizemli bir şekilde tanzim eden ve onların her türlü ihtiyacına cevap verip mükemmel şekilde donatan cemalin hürmetine dualarımı kabul et. Arşının rükünlerini dolduran Zatının nuru hürmetine, bütün yaratıklara gücünün yettiği kudretin ve her şeyi içine alan rahmetin hürmetine dualarımı kabul et. Dualarımın kabulü için Sana yalvarıyorum. Ey her şeyi hiçten yaratan Mubdi! Ey ölmüş canlıları yeniden yaratacak Muid! Dilediğini yapabilen Allah’ım. Ey evrendeki her varlığın ihtiyacını merhametiyle gideren ve onların gereksinimlerini karşılayan Allah'ım. Ey kainatta bulunan her atom tanesini mutlak kudretinle emrine amade eden sonsuz güç ve izzet sahibi Kadir! Ey Tek sığındığım ve başvurduğum her şeyden Yüce olan Allah’ım! Yegane koruyucumsun! İlahımsın! Yaratıcımsın! Rızkımı verensin! Sen benim vekilimsin! Sen benim tek olan Rabbimsin! Sen sadece eşi ve benzeri olmayan Tek’sin! Başlangıcı olmayansın! Bütün işlerimde, emelimde ebediyete kadar seni vekil tayin ediyorum! İçimle dışımla, sana dayandım, sana güvendim! Senin güç ve kudretinden kim kaçabilir ki! Sen sonsuz kudretlisin, sonsuz merhametlisin. En yüce varlık sensin. Bizler güçsüz varlıklarız ve senin mutlak gücüne baş eğmiş durumdayız. Ne olur şu kulunun dualarını yanıtsız bırakma. Rahman ve Rahim isimlerinin yüzü suyu hatırı için, yaptığım dualarımı yüce dergahında kabul et. Allah’ım, Sen kainatı tek başına bina eden ve ardından da kainat içindeki mahlukatı yine tek başına inşa eden yegane varlık ve tek kudret sahibi Ferd’sin. Ferd isminin hatırı için dualarımı kabul buyur. Allah’ım, sen bize hayat veren ve bize hayatımızı ihsan ederek bizi mutluluk ve huzurla dolduran Hay isminin sahibisin. Hay isminin yüzü suyu hürmetine dualarımı geri çevirme. Allah’ım, kainata ve tüm mahlukata hayat ve can vermekle kalmadın, aynı zamanda evrenin kaim olması için evreni sonsuz kudretinle daima ayakta tuttun. Bir ayette bize Kayyum ismin olmasaydı kainatın yıkılıp gideceğini bildirdin. Kayyum isminin hatırı için dualarıma cevap ver. Allah’ım, her varlığa mükemmel bir şekilde verdiğin azalar ve onların her ihtiyacına cevap veren mükemmel duygular, senin adaletine ve hikmetine tanıklık eder. Bu adaletin sahibi olan Adl isminin hatırına dualarımı kabul et. Allah’ım, bizi Fatiha ve İhlas Sureleri ile eğitip tam ve gerçek bir mümin olmamızı isteyen Yüce Zatının hatırı için dualarımı kabul buyur. Allah’ım, Ayetel Kürsi’nin mukaddes kelimeleri ve mübarek anlamı hatırına dualarımı kabul et. Ya Rabbi! Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin Muhammed aleyhisselamı araya koyarak, Senden istiyorum. Ya Rabbi, bu yüce Peygamberin hürmetine dualarımı kabul et. Allah'ım peygamberlerin yüzü suyu hürmetine, şehitlerin yüzü suyu hürmetine, sahabelerin yüzü suyu hürmetine, alimlerin yüzü suyu hürmetine, müminlerin yüzü suyu hürmetine, sevdiğin kullarının yüzü suyu hürmetine, Hızır aleyhisselamın yüzü suyu hürmetine, meleklerin yüzü suyu hürmetine, kutsal kitapların yüzü suyu hürmetine, ezanların yüzü suyu hürmetine, besmelenin yüzü suyu hürmetine, isimlerinin yüzü suyu hürmetine, hayır adına ne varsa hepsinin yüzü suyu hürmetine, onların hatırı için, onların hakkı için Sana yaptığım duaları kabul eyle. Bu saydıklarımı dualarımın kabulü için vesile kıl. Hiç şüphe yok ki Sen, şanı yüce ve sonsuz kerem sahibisin. Ey Allah'ım! Sana yalvarıyorum, yakarıyorum. Samimiyetle ve ihlasla yaptığım dualarımı kabul eyle. Şüphesiz Sen bütün kullarına en güzel dost, en layık kefilsin.