Sahip
olduğunuz beden kusursuz bir şekilde sizin için hazırlandı. Örneğin çevrenizi
net olarak görebilmeniz için mükemmel bir çift göz yaratıldı. Dışarıdaki hava
ile henüz karşılaşmış olmanıza rağmen, periyodik olarak soluk almanızı
sağlayacak solunum sisteminiz daha siz anne karnındayken oluştu. Besinlerin her
türlüsünü sindirebilecek bir sindirim sistemine, size özel parmak izleriyle
birlikte parmaklara ve ellere, gözlerinizi yabancı maddelerden koruyacak göz
kapakları ve kirpiklere ve bunun gibi çok sayıda organ ve özelliğe sahip olarak
dünyaya geldiniz. Hızla yaklaşan bir cisme karşı otomatik olarak göz
kapaklarınızı kapatarak gözünüzü korumanızı sağlayan refleks ve bunun gibi daha
birçok "koruma tedbiri", hiç haberiniz yokken alındı ve bedeninize
yerleştirildi. Bunlar için hiçbir zaman uğraş vermenize gerek olmadı.
Bu
sistemleri sizin için Yaratan, en kusursuz şekilde bedeninize yerleştiren
Allah'tır. Sonsuz güç sahibi Allah şu ana kadar yaşamış olan ve şu anda yaşayan
tüm insanları aynı mükemmel sistemlere sahip olarak yaratmaktadır.
Şu an kaç
yaşındaysanız, örneğin 30 yaşındaysanız, bundan 30 sene 10 ay öncesine geri
dönelim. Yeryüzünde bir varlığınız olmadığı gibi, var olacağınıza dair bir
işaret de yoktu. Sonra bir spermin yumurta hücresi ile birleşmesi ve 9 aylık
gelişim süreci sonucunda bir bebek olarak dünyaya geldiniz; yani yok iken var
oldunuz. Önce tek bir hücre idiniz; sonra bu hücre bölündü iki hücre oldu, ardından
dört, sekiz, onaltı, otuziki… En sonunda da milyarlarca hücreden oluşan, eli,
kolu, gözleri, kulakları, burnu, dolaşım sistemi, solunum sistemi olan bir
canlı haline geldiniz. Üstelik tek bir hücreyken, düşünebilen, akledebilen,
görebilen, hissedebilen, şuur ve bilinç sahibi, zevk alan bir varlık oldunuz.
Bunun ne kadar olağanüstü bir olay olduğunu biraz düşündüğünüzde rahatlıkla
kavrayabilirsiniz.
Peki bu
mucizevi olay nasıl gerçekleşti? Gözle görülmeyen iki parçanın birleşmesiyle
nasıl şuurlu bir varlık oluştu ve bu varlık dünyaya eli yüzü düzgün görünümlü
bir bebek olarak geldi? İşte bu soruların cevapları aşağıdaki ayetlerde
verilmiştir:
O'dur
ki, sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo)
yarattı; sonra sizi bir bebek olarak çıkarmakta, sonra güçlü (erginlik)
çağınıza erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için size (belli bir ömür
vermektedir). Sizden kiminin daha önce hayatına son verilmektedir; adı konulmuş
bir ecele erişmeniz ve belki aklınızı kullanmanız için (Allah sizi böyle
yaşatır). Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona
yalnızca: "Ol" der, o da hemen oluverir. (Mümin Suresi, 67-68)
İnsanların
tümü annelerinin karnında geçirdikleri aylar sonrasında bugünkü hallerine
geldiler. Her biri için aynı kusursuz sistem annelerinin vücutlarında eksiksiz
hazırlandı, hepsi aynı aşamaları yaşadılar. Doğum olayı son derece büyük bir
mucizedir. Anne karnında hazırlanmış olan özel korunaklı odasında gelişen bebek
bir süre sonra dünyaya gelir. İşte bu mucizevi olaydaki detaylar, düşünen her
insanı çok önemli sonuçlara götürecektir. Doğum mucizesi Allah'ın yaratma
sanatındaki ihtişamın sergilendiği örneklerden biridir.
İnsanın
yaratılışı, başlı başına gafleti dağıtan mucizevi olaylar zincirinden oluşur:
Tek bir hücrenin içindeki genetik şifreden çoğalarak mükemmel sistemlere sahip
bir canlıya dönüşen insan, tek başına Allah'ın varlığının, üstün aklının ve
gücünün büyük bir delilidir: Birbirinden ayrı yerlerde ve ayrı canlılar içinde
üretilen yumurta ve spermin tam bir uyum içinde birleşerek döllenmesi, tek tip
hücrenin çoğalıp farklılaşarak kemikleri, kasları, organları, gözleri, el ve
ayakları, bunlardaki kompleks sistemleri meydana getirmesi, daha sonra anne
karnından ayrılan bu organizmanın görmesi, konuşması, yürümesi, gülmesi,
ağlaması, duygulara sahip olması...
İnsanın
dünyaya geliş aşamasındaki ayrıntılar düşünen herkesi hayran bırakacak kadar
harikuladedir. İnsan, kadın ve erkek bedeninde, birbirinden tümüyle bağımsız
olarak oluşan, ama birbiriyle tam uyumlu olan iki ayrı özün birleşmesiyle
hayata adım atar. Erkek bedeninde oluşan spermin erkeğin isteği ya da kontrolü
ile oluşmadığı açıktır, aynı kadın bedeninde oluşan yumurtanın kadının isteği
ya da kontrolü ile oluşmadığı gibi. Onların bu oluşumlardan haberi bile yoktur.
Ancak bunların birbirlerine tam uyumlu olmaları, birazdan göreceğimiz gibi,
insanın yaratılmış olduğunun kesin birer kanıtıdırlar.
Testislerde
dakikada ortalama 1000 adet üretilen spermler, erkek vücudundan kadının
yumurtasına doğru yapacakları yolculuğu "biliyormuşcasına" özel bir
dizayna sahiptirler. Sperm, baş-boyun-kuyruk parçalarından oluşur. Kuyruk,
spermin bir balık gibi ana rahminde ilerlemesini sağlar. Bebeğin genetik
şifresinin bir bölümünü barındıran baş kısmı ise özel koruyucu bir zırhla
kaplanmıştır. Bu zırhın faydası ana rahmine girişte anlaşılacaktır. Rahimdeki
ortam, annenin mikroplardan korunması amacıyla son derece asidiktir. Baş
kısmındaki zırh bu aside karşı korunma sağlar. Spermin, bu asidin varlığını
bilen "bir irade" tarafından koruyucu zırhla kaplanmış olduğu son
derece açıktır. Spermler bunu milyonlarca yıl süren denemeler sonucunda
başarmış olamazlar, hiçbir spermin edindiği bilgileri iletmek üzere erkek
vücuduna geri döndüğü görülmemiştir çünkü! (Zaten böyle bir durum söz konusu
olsaydı bile, geri dönen bir sperm testislere gelerek "anne rahminde
geçtiğimiz yolda bir asit var, ona göre yeni spermleri zırhla kaplayın!"
gibi bir komut veremeyecekti.)
Bu sırada anne vücudunda da, yine annenin hiçbir isteği yada kontrolü olmadan yumurta hücresi üretilmiştir. Yumurtalıklardan yola çıkarak fallop tüpü adı verilen bir bölgeye ulaşır ve spermlerin gelmesini beklemeye başlar. Ancak bu pasif bir bekleyiş değildir. Bekleme sırasında özel bir sıvı salgılar ve spermler de işte bu sıvı sayesinde bir tuz tanesinin ancak yarısı kadar olan yumurtayı bulurlar. Dikkat edelim: Yumurta "salgılamaya başlar" derken bir insandan ya da gelişmiş bir bilgisayardan bahsetmiyoruz. Bu ufacık protein yığınının "kendi kendine" böyle bir şeye "karar vermesi", dahası spermi kendine çekecek bir kimyasal bileşim hazırlayıp salgılaması inanılır şey midir?
Özetle, vücudun üreme sistemi özellikle yumurtayla spermi buluşturacak şekilde hazırlanmıştır. Ve kadın üreme sistemi spermlere, spermler de kadın vücudundaki ortama uygun olarak yaratılmıştır.
Yumurtayı dölleyecek sperm yumurtaya yaklaştığında yine yumurtanın salgılamaya "karar verdiği" ve sperm için özel olarak hazırlanmış bir sıvı, spermin koruyucu zırhını eritir. Bunun sonucunda da bu kez spermin ucunda olan ve yine özel olarak yumurta için hazırlanmış bulunan eritici enzim kesecikleri açığa çıkar. Sperm yumurtaya ulaştığında bu enzimler yumurtanın zarını delerek spermin içeri girmesini sağlarlar. Şimdi buraya kadar anlattıklarımızı bir düşünelim.
1) İki ayrı insanın vücudunda iki ayrı üreme sistemi oluşuyor.
2) Erkeğin vücunda üretilen sperm, hayatında hiç görmediği kadın vücudundaki ortamı "biliyor" ve bu yüzden özel bir zırhla kaplı. Sperm, geçeceği ortamın asidik olduğunu, buna karşı kendisini koruyacak zırhı nasıl üreteceğini nereden biliyor?
3) Kadının vücudunda üretilen yumurta ise, gelecek olan spermleri hayatında hiç görmediği halde, onlara yol göstermek amacıyla bir sıvı salgılıyor. Spermlerin geleceğini nereden biliyor? Onları çekecek karışımdaki sıvıyı üretmeyi nasıl başarıyor?
4) Yumurtaya ulaşan sperm, yumurtanın bir sıvı salgılayacağını ve böylece zırhının eriyerek özel enzim keseciklerinin serbest kalacağını nereden duymuş? Bu keseciklerin yumurtanın zarını deleceğini nasıl bilebiliyor? Yumurtanın bir zarı olduğunu nereden biliyor?
5) Yumurta kendisine ulaşacak spermlerin taşıdığı enzimleri kimden haber almış? Bunların açığa çıkması için zırhın erimesi gerektiğini ona kim haber veriyor? Bunun için gereken eritici sıvıyı salgılamayı nasıl başarıyor? Formülü nasıl hesaplıyor?
Elbette az bir kısmını anlattığımız insanın üreme sisteminin olağanüstü özellikleri daha yüzlerce sayfa doldururdu. Ancak yukarıda açıkladığımız bir iki aşama dahi bizlere erkek ve kadının tam olarak birbirlerine uygun yaratıldığını, her ikisinin de, her ikisini de bilen bir varlık tarafından "dizayn edildiğini" açıkça göstermektedir.
Bu sırada anne vücudunda da, yine annenin hiçbir isteği yada kontrolü olmadan yumurta hücresi üretilmiştir. Yumurtalıklardan yola çıkarak fallop tüpü adı verilen bir bölgeye ulaşır ve spermlerin gelmesini beklemeye başlar. Ancak bu pasif bir bekleyiş değildir. Bekleme sırasında özel bir sıvı salgılar ve spermler de işte bu sıvı sayesinde bir tuz tanesinin ancak yarısı kadar olan yumurtayı bulurlar. Dikkat edelim: Yumurta "salgılamaya başlar" derken bir insandan ya da gelişmiş bir bilgisayardan bahsetmiyoruz. Bu ufacık protein yığınının "kendi kendine" böyle bir şeye "karar vermesi", dahası spermi kendine çekecek bir kimyasal bileşim hazırlayıp salgılaması inanılır şey midir?
Özetle, vücudun üreme sistemi özellikle yumurtayla spermi buluşturacak şekilde hazırlanmıştır. Ve kadın üreme sistemi spermlere, spermler de kadın vücudundaki ortama uygun olarak yaratılmıştır.
Yumurtayı dölleyecek sperm yumurtaya yaklaştığında yine yumurtanın salgılamaya "karar verdiği" ve sperm için özel olarak hazırlanmış bir sıvı, spermin koruyucu zırhını eritir. Bunun sonucunda da bu kez spermin ucunda olan ve yine özel olarak yumurta için hazırlanmış bulunan eritici enzim kesecikleri açığa çıkar. Sperm yumurtaya ulaştığında bu enzimler yumurtanın zarını delerek spermin içeri girmesini sağlarlar. Şimdi buraya kadar anlattıklarımızı bir düşünelim.
1) İki ayrı insanın vücudunda iki ayrı üreme sistemi oluşuyor.
2) Erkeğin vücunda üretilen sperm, hayatında hiç görmediği kadın vücudundaki ortamı "biliyor" ve bu yüzden özel bir zırhla kaplı. Sperm, geçeceği ortamın asidik olduğunu, buna karşı kendisini koruyacak zırhı nasıl üreteceğini nereden biliyor?
3) Kadının vücudunda üretilen yumurta ise, gelecek olan spermleri hayatında hiç görmediği halde, onlara yol göstermek amacıyla bir sıvı salgılıyor. Spermlerin geleceğini nereden biliyor? Onları çekecek karışımdaki sıvıyı üretmeyi nasıl başarıyor?
4) Yumurtaya ulaşan sperm, yumurtanın bir sıvı salgılayacağını ve böylece zırhının eriyerek özel enzim keseciklerinin serbest kalacağını nereden duymuş? Bu keseciklerin yumurtanın zarını deleceğini nasıl bilebiliyor? Yumurtanın bir zarı olduğunu nereden biliyor?
5) Yumurta kendisine ulaşacak spermlerin taşıdığı enzimleri kimden haber almış? Bunların açığa çıkması için zırhın erimesi gerektiğini ona kim haber veriyor? Bunun için gereken eritici sıvıyı salgılamayı nasıl başarıyor? Formülü nasıl hesaplıyor?
Elbette az bir kısmını anlattığımız insanın üreme sisteminin olağanüstü özellikleri daha yüzlerce sayfa doldururdu. Ancak yukarıda açıkladığımız bir iki aşama dahi bizlere erkek ve kadının tam olarak birbirlerine uygun yaratıldığını, her ikisinin de, her ikisini de bilen bir varlık tarafından "dizayn edildiğini" açıkça göstermektedir.
Allah,
her insanı, anne rahminde son derece korunaklı, sakat kalmayacağı, acı
duymayacağı bir yere; ona hiçbir zarar gelmeyecek şekilde yerleştirir. Yeni
doğan bir bebeğin kafatası kemikleri çok yumuşaktır. Ve bu kemikler,
birbirlerinin üzerinde az da olsa hareket edebilirler. Bu esneklik sayesinde
bebeğin başı, doğumda bir hasar görmez. Eğer kafatası kemikleri doğum sırasında
sert bir yapıda olsalardı, anne karnından çıkarken çatlayabilir hatta kırılarak
bebeğin beyninde büyük hasarlara yol açabilirlerdi. Allah 9 ay boyunca güvenlikli
bir yerde muhafazaya aldığı bebeği doğumundan sonra en güzel şekilde korumakta,
her türlü şartı hiç zahmet çekilmeyecek şekilde hazırlamaktadır. Bu, Allah'ın
rahmetinin insan üzerindeki tecellilerinden sadece bir tanesidir.
Anne
karnındaki ceninin orantılı bir şekilde büyümesi de Allah'ın rahmet ve
şefkatinin çok güzel bir delilidir. Her organın kendisi için belirlenmiş bir
büyüklüğü vardır. Bu büyüklüğe hiçbir eksik ya da fazla olmadan ulaşılabilmesi
içinse, gelişmenin zamanlaması çok iyi ayarlanmalıdır. El, ayak, kulak, göz
gibi bütün çift organlar aynı anda şekillenmeye başlamalı, gelişmeleri aynı
anda durmalı, bu gelişim durduğunda da aynı büyüklüğe ulaşmış olmalıdırlar.
Aynı şekilde, meydana gelen organların simetrik olması da, hücrelerin eşit
olarak, doğru bir zamanlamayla hareket etmeleri sonucunda olur. Organların eş
zamanlı büyümelerinin ne denli büyük ve hayati bir mucize olduğu, olayın tersi
düşünüldüğünde daha da iyi anlaşılır. Organların farklı hızlarda, birbirlerinden
bağımsız olarak büyüdüklerini düşünelim. Olacakları hayal edebilir misiniz?
Örneğin beynin, kendisini çevreleyen kafatasından çok daha hızlı büyüdüğünü
düşünün. Hacmi yeterince genişlememiş kafatası beyni sıkıştırıp onun
ezilmesine, dolayısıyla bebeğin kısa sürede ölümüne yol açardı. Veya deri,
vücut çatısına oranla daha yavaş gelişse, hızla gelişen iskelet ve uzuvlar
deriyi önce gerip bir süre sonra da yırtarak büyümeye devam edeceklerdi.
Sonuçta ortaya garip bir görünümün çıkması bir yana bebek yaşamayacaktı. Bu
konuda, hücre zarıyla hücre organellerinin uyumlu gelişiminden, iskeletle iç
organlar arasındaki dengeli büyümeye kadar pek çok örnek verebiliriz. Bunların
oluşmaması ve bizim dünyaya düzgün birer insan olarak göz açmamızın tek nedeni,
Allah'ın sonsuz merhameti, şefkati ve biz kulları üzerindeki korumasıdır. Ancak
tüm bu açık gerçeklere rağmen bazı kişiler, insana hayat verenin beyin,
hücreler ya da kan olduğunu düşünürler. Oysa şuursuz hücrelerin insana can
vermesi mümkün değildir. İnsanı yoktan var eden, can bağışlayan, sağlık veren
ve yaşatan Allah'tır. Allah Muhyi (hayat veren)dir. Allah bir ayette "O, diriltir ve öldürür. Ve O'na
döndürüleceksiniz." (Yunus Suresi, 56) buyurmaktadır. Bir varlığa can
vermek, onu yoktan yaratmak ve onun yaşamını sürdürebileceği şekilde dünya
şartlarını düzenlemek yalnızca sonsuz güç sahibi olan Allah'a mahsus bir
özelliktir. Allah dokuz ay içinde yoktan; gören, duyan bir insan yaratır. Ona
can bağışlar. Bir canlının oluşum aşamalarında meydana gelen bu mucizevi
olayları, bir yumurtayla spermin başaramayacağı açıktır. Onları birleştiren ve
anne karnındaki bebeği dokuz ay boyunca koruyarak büyüten yalnızca Allah'tır.
Büyüme
hormonunun bütün vücut hücreleri üzerinde etkili olması da son derece büyük bir
mucizedir. Eğer bazı hücreler büyüme hormonuna itaat ederken, bazı hücreler de
bu hormona isyan etseler büyük karmaşa çıkar. Örneğin kalp hücreleri büyüme
hormonunun emrettiği şekilde büyürken, göğüs kafesi hücreleri çoğalmayı ve
büyümeyi reddederlerse ne olur? Büyüyen kalp küçük kalan göğüs kafesi içinde
sıkışır ve sonuç ölüm olurdu. Ya da burun kemiği büyürken burun derisi
büyümesini durdurursa, burun kemiği burun derisini yırtarak dışarı çıkardı.
Kasların, kemiklerin, derinin ve organların birbirleriyle uyumlu bir şekilde
büyümeleri, her hücrenin teker teker büyüme hormonuna itaat etmesi sayesinde
kusursuz bir şekilde sağlanır. Büyüme hormonu, kemiklerin ucundaki kıkırdak
dokunun gelişmesi için de emir verir. Bu kıkırdak, yeni doğan bir bebeğin
kalıbı gibidir. O büyümedikçe, bebek de büyüyemez. Burada bulunan hücreler
kemiği uzunlamasına büyütürler. Peki bu hücreler kemiğin uzunlamasına büyümesi
gerektiğini nereden bilirler? Eğer bu kemik yana doğru büyüse bacak
uzayamayacak, hatta bacak kemiği bu bölgede deriyi yırtarak dışarı çıkacaktır.
Ancak herşey planlanmış ve bu plan her hücrenin çekirdeğine yerleştirilmiştir.
Böylece kemikler uzunlamasına büyür. Bu, Allah'ın insan vücudunun oluşumu
sırasında var ettiği milyarlarca mucizevi gelişimden sadece biridir.
Ellerinizin,
gözlerinizin, burnunuzun düzgün bir şekil almalarını sağlayan hücrelerinizdir.
Siz daha anne karnındayken işe başlayan hücreleriniz, bir estetik uzmanından
daha iyi çalışarak sizi şekillendirirler. Hücreleriniz hiçbir fazlalık veya
eksiklik olmadan her organınızı kusursuz bir düzenle yaparlar. Örneğin
parmaklarınızın kaç tane olacağını, uzunluklarını ve şekillerini tam gerektiği
gibi hesaplarlar. Bu, çok şaşırtıcı ve etkileyici bir gelişimdir. Hücrelerin,
organlarınızı oluştururken elde ettikleri başarı vücudun her milimetrekaresi
için geçerlidir. Örneğin sadece göze ait 40 farklı parça vardır. Gözün,
fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için tüm parçalarda orantılı bir büyümenin
olması, aralarındaki bağlantının sağlam olması, hepsinin kendi yerinde bulunması
gerekir. Aksi takdirde göz göremez. Embriyo 4 haftalık olduğunda başının her
iki tarafında birer oyuk oluşur. 6. haftada bu oyuğu oluşturan hücreler
muhteşem bir plan içinde hareket etmeye başlarlar. Bazı hücreler korneayı, bazı
hücreler göz bebeğini, bazı hücreler de merceği yaparlar. Her hücre inşa ettiği
bölümün bitiş sınırına geldiğinde durur. Her biri ayrı bir parçayı oluşturur,
sonra mükemmel bir şekilde birleşirler. Gözbebeği yerine başka bir tabaka
oluşmaz, herşey yerli yerindedir. Bu işlemler aylar boyunca devam eder ve
ortaya son derece estetik ve işlevsel gözler çıkar. Embriyoyu oluşturan
hücrelerin her birinin vücudun genel planından da haberi vardır. Adeta bir
anlaşma yapmışçasına, birbirlerinden farklı özelliklere sahip yapılar meydana getirirler.
Hücrelere şifrelenmiş olan bu muhteşem planı yaratan Allah'tır. Hücrelere neler
yapmaları gerektiğini ilham ederek bu planın kusursuzca işlemesini sağlayan da
Allah'tır.
Bu
anlatılanların tesadüflerle meydana gelemeyeceği her şuurlu insan için çok açık
bir gerçektir. Ortada somut bir dizayn etme ve biçim verme, somut bir yaratılış
vardır.
Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik
etmeyecek misiniz? Şimdi (Rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? Onu
sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa Yaratıcı Biz miyiz? (Vakıa Suresi, 57-59)
Ey
insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? Ki
O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere
kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti. (İnfitar Suresi, 6-8)
Sizi
basbayağı bir sudan yarattık. Sonra onu savunması sağlam bir karar yerine
yerleştirdik. (Mürselat Suresi, 20-21)
...Gerçek
şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan
(embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından;
size (kudretimizi) açıkça göstermek için... (Hac Suresi, 5)
Döl
yataklarında size dilediği gibi suret veren O'dur. O'ndan başka İlah yoktur;
üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Al-i İmran Suresi, 6)
O
Allah ki, Yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve
suret' verendir... (Haşr Suresi, 24)
Kendisi,
akıtılan meniden bir damla su değil miydi? Sonra bir alak (embriyo) oldu,
derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçim verdi.' (Kıyamet Suresi,
37-38)
Şüphesiz
Biz insanı, karmaşık bir sudan yarattık. Onu deniyoruz, bu yüzden onu işiten ve
gören yaptık. (İnsan Suresi, 2)
Yaratan
Rabbin adıyla oku. O, insanı bir alak'tan (asılıp tutunan şeyden) yarattı.
(Alak Suresi, 1-2)
Andolsun,
biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir su damlası olarak,
savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. Sonra o su damlasını bir alak
(embriyo) olarak yarattık; ardından o alakı (hücre topluluğu) bir çiğnem et
parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak
yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa
ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir. (Müminun Suresi, 12-14)
O'dur
ki, sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo)
yarattı; sonra sizi bir bebek olarak çıkarmakta, sonra güçlü (erginlik)
çağınıza erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için size (belli bir ömür
vermektedir). Sizden kiminin daha önce hayatına son verilmektedir; adı konulmuş
bir ecele erişmeniz ve belki aklınızı kullanmanız için (Allah sizi böyle
yaşatır). Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona
yalnızca: "Ol" der, o da hemen oluverir. (Mümin Suresi, 67-68)