Allah’tan bağışlanma dilemek, tevbe etmek
salih bir mümin özelliğidir. Bu davranışlar müminin Allah karşısında ne kadar
aciz ve zayıf olduğunun farkında olduğunun da bir ifadesidir. Çünkü iman
edenler hataları ve eksiklikleri olduğunu ve dünya hayatı boyunca da hata
yapabileceklerini bilmekte, bundan dolayı Allah’ın rahmetini dilemektedirler.
Mümin, imanı arttıkça kendi hatalarını daha iyi fark etmeye başlar. İçinde
bulunduğu durumu daha net kavradığı, Allah korkusu çok arttığı için, bir yandan
hatalarını düzeltmeye, tekrarlamamaya çalışırken bir yandan da hataları için
sürekli olarak bağışlanma diler. Şuurlu bir müminin göstermesi gereken davranış
budur.
Müminler hata yapabilirler. Ancak
Allah'tan korkup sakındıkları ve O'na karşı samimi oldukları için hatalarında
ısrarlı davranmayıp hemen bunu telafi yoluna giderler. Allah'tan bağışlanma
dilerler ve kendilerini hatalı oldukları yönde ıslah ederek bir daha aynı
hataya düşmemeye dikkat ederler. Dünyanın bir eğitim yeri olduğunu bilirler ve
yaptıkları hatalardan ders çıkarıp, ibret alarak kendilerini yetiştirirler.
Allah müminlerin bu güzel ahlakını birçok ayette övmüş, onları muhakkak
bağışlayacağını da müjdelemiştir:
Ve
'çirkin bir hayasızlık' işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman,
Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir.
Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü
şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 135)
Allah'ın sonsuz sabır sahibi olduğunu
unutmayın. Allah yaptıkları hatalara karşılık insanlara belli bir süre tanır.
Bu durum işlediği bir günahın hemen ardından karşılığını görmeyen kişileri
kesinlikle aldatmamalıdır. Çünkü Allah kullarının zulümlerine karşılık onlara
süre tanıyandır. Eğer kişi bunun farkına varır ve bağışlanma dilerse Allah'ı
affedici olarak bulur. Tam tersi yaptıklarında ısrarcı olursa ve Allah'ın
emirlerinden yüz çevirirse yaptığı kötülüklerin sonucunu mutlaka tadacaktır.
Allah'ın insanların günahlarını
bağışlayan olması, cezalarını ertelemesi ve onlara hayatları boyunca her an
yeni bir imkan daha vermesi insanlara çok büyük bir lütfu, rahmetinin ve
merhametinin bir tecellisidir. Eğer insanlar günahları nedeniyle hemen
sorgulanarak cezalandırılsalardı, Allah'ın bildirdiği gibi yeryüzünde canlı
hiçbir varlık kalmazdı:
EĞER ALLAH, İNSANLARI
ZULÜMLERİ NEDENİYLE SORGUYA ÇEKECEK OLSAYDI, ONUN ÜSTÜNDE (YERYÜZÜNDE)
CANLILARDAN HİÇBİR ŞEY BIRAKMAZDI; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar
ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de
öne alınabilirler. (Nahl Suresi, 61)
İnsanları dinden uzaklaştıran
sebeplerden bir tanesi, işledikleri günahların getirdiği suçluluk duygusu
nedeniyle kendilerini iflah olmaz kimseler olarak görmeye başlamalarıdır.
Şeytan bu hissi sürekli kışkırtır. Bir günah işleyen insana "sen günahkar
ve Allah'a karşı isyankarsın, bunu böyle kabul et" mesajı verir. İnsanın
günahı ikiyse, bunu hemen dörde, sekize, onaltıya çıkarmaya çalışır. İnsanın
günahı nedeniyle Allah'a karşı duyduğu mahcubiyet hissini kullanır ve bunu o
insanı Allah'tan tamamen uzaklaştırmak için suistimal eder.
Şeytanın her hilesi gibi bu da
zayıftır. Çünkü bir insanın günah işlemesi, onun Allah'ın katında lanetlendiği
ve artık doğru yolu bulamayacağı anlamına gelmez. Değil bir günah, en büyük
günahları defalarca işlemiş de olsa, sonuçta her zaman için tüm bunlardan
pişman olup Allah'a yönelme imkanı vardır. Allah, günahlarından dolayı samimi
bir şekilde tevbe eden, yani bağışlanma dileyip artık o günahı işlememeye
azmeden herkesi bağışlayacağını Kuran'da haber vermiştir:
Ancak
kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve düzeltirse, şüphesiz Allah onun
tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide
Suresi, 39)
Allah sonsuz merhamet sahibidir.
Allah bir ayette biz kullarına, "Ben,
tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim" (Bakara Suresi, 160) diye müjde
verir. Tevbe imkanı herkes için geçerlidir. Dolayısıyla, insanlar hataları veya
günahları ne olursa olsun, hiçbir zaman Allah'ın razı olduğu gibi bir kul olabilmek
için geç kalmış değildirler. İnsan yaşamı boyunca ne kadar hata yapmış olursa
olsun, dinden ne kadar uzak yaşamış olursa olsun samimi olarak tevbe ettiği ve
salih bir kul olduğu takdirde geçmişte yaptığı hataları düşünmesine gerek
yoktur. Geçmişte yaşayan insanlar için ancak bir ibret vesilesi, aynı hatalara
tekrar dönmemek, benzerlerini bir daha yapmamak için öğüt alması gereken
hatıralardır. Allah uyarı gelip doğru yolu bulduktan sonra salih kullarını
geçmişlerinden sorumlu tutmayacağını Kuran'da haber vermiştir:
…Allah
geçmişte olanı bağışladı. Ama kim tekrarlarsa, Allah ondan öc alacaktır. Allah
üstün ve güçlü olandır, öc sahibidir. (Maide Suresi, 95)
O
inkar edenlere de ki: "Eğer vazgeçerlerse geçmişte (yaptıkları) şeyler
bağışlanacaktır. Ama yine dönecek olurlarsa, önceki (toplumlara uygulanan)
sünnet, muhakkak (onların başından da) geçmiş olacaktır. (Enfal Suresi, 38)
Kuşkusuz bu, Allah'ın dinde
insanlara lütfettiği büyük bir kolaylıktır. Bilinmelidir ki, Allah en ağır
günahları işleyen, Allah'a ve elçisine karşı savaş açmış olan kafir ve
münafıkları bile, eğer gerçek bir tevbe ile Kendisine yönelirlerse,
bağışlayacağını haber vermektedir:
Gerçekten
münafıklar, ateşin en alçak tabakasındadırlar. Onlara bir yardımcı bulamazsın.
Ancak tevbe edenler, ıslah edenler, Allah'a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini
katıksız olarak Allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar müminlerle
beraberdirler. Allah müminlere büyük bir ecir verecektir. (Nisa Suresi,
145-146)
Gerçekten,
apaçık belgelerden indirdiklerimizi ve insanlar için Kitapta açıkladığımız
hidayeti gizlemekte olanlar; işte onlara, hem Allah lanet eder, hem de (bütün)
lanet ediciler. Ancak tevbe edenler, (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler
ve (indirileni) açıklayanlar(a gelince); artık onların tevbelerini kabul
ederim. Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim. (Bakara Suresi, 159-160)
Bu hükümler, tevbenin Allah'ın
kulları için açtığı büyük bir kurtuluş kapısı olduğunu ve her insanın işlediği
herhangi bir günahtan dolayı ümitsizliğe kapılmadan Allah'a yönelmesi
gerektiğini gösterir. Allah'ın çok bağışlayıcı olduğunu, tevbe imkanının sizin
için daima var olduğunu unutmayın. Siz her ne hataya düşerseniz düşün samimi
pişmanlıkla ve bir daha tekrarlamamak niyeti ile Allah'a yöneldiğinizde Allah'ı
tevbeleri kabul edici ve esirgeyici olarak bulursunuz.
Tevbe ile bağışlanma kavramları
arasındaki farka da dikkat etmek gerekir. Kuran'da Allah'ın bizlere gösterdiği,
Allah'tan bağışlanma dilemenin, bir müminin sürekli yaptığı bir ibadet
oluşudur. İnsan, bilerek ya da bilmeyerek yaptığı tüm günahlar için Allah'tan
sabah akşam bağışlanma dileyebilir. Dahası, ayetlere göre, kendi adına
bağışlanma isteyebileceği gibi diğer müminler adına da bağışlanma isteyebilir.
Bağışlanma dileme anlamına gelen "istiğfar" kelimesinin Arapçadaki
tam açılımı, "Allah'ın Gafur sıfatını istemek"tir. Gafur sıfatı,
"gafere" fiilinden türemiştir ki, bu fiilin Türkçedeki karşılıkları
"kökünden gizlemek, örtmek, korumak, düzeltmek ya da bir şeyi zarflamak"tır.
Dolasıyla, Allah'tan bağışlanma
dilemek, yani istiğfar etmek, bir insanın Allah'a kendi günahlarının örtülmesi
için yalvarması, bu amaçla onun sonsuz şefkat ve rahmetine sığınması anlamına
gelir. Kuran'da müminlerin Allah'a "Rabbimiz,
bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla
birlikte öldür" (Al-i İmran Suresi, 193) şeklinde yalvardıkları
bildirilir. Buna karşılık Allah, şu hükmü verir:
...Gerçekten
Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır,
onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz
sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan
cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse, cidden dümdüz bir
yoldan sapmıştır. (Maide Suresi, 12)
Bağışlanma, insanın farkında olduğu
ya da olmadığı tüm günahları için ve diğer müminler adına da yapılabilir.
Tevbeyi bağışlanmadan ayıran en önemli fark ise şudur: İstiğfar, bağışlanmak
maksadıyla genel bir dua mahiyeti taşırken, tevbede, işlenen belirli bir günaha
karşı alınan fiili bir önlem, somut bir tutum söz konusudur. Tevbe, insanın
kendi işlediği belirli bir günah için Allah'ın rahmetine sığınması ve bir daha
o günahı işlememek için Allah'a söz verip Allah'tan bunun için yardım
dilemesidir. Kelimenin tam anlamı "dönmek"tir. Dolayısıyla tevbe,
kesin bir kararlılıkla bir günahtan dönmeyi, ondan pişmanlık duyup vazgeçmeyi
ifade eder.
Tevbedeki niyet, bir daha aynı
günahı işlememek olmalıdır. Nitekim Allah, "Ey
iman edenler, Allah'a kesin (nasuh) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki,
Allah sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere
sokar..." (Tahrim Suresi, 8) şeklinde emreder. Ayette tevbeyi
tanımlamak için kullanılan "nasuh" terimi, neshedici, yani ortadan
kaldırıcı, unutturucu anlamına gelmektedir. Dolayısıyla nasuh bir tevbenin, bir
daha o günahı asla işlememek niyetiyle yapılması gerekir. Ancak bu durum
kuşkusuz insanın bir günah için yalnızca bir kez tevbe edeceği anlamına gelmez.
İnsan bir günah için tevbe edebilir, sonra yine gaflete kapılıp yine aynı
günahı işleyebilir. Bu kişi belki defalarca yaptığı tevbeyi bozmuş ve aynı
günaha dönmüş olabilir. Ama yine de Allah ona olan rahmetini devam ettirir. Bu
rahmetten dolayıdır ki insan, defalarca tevbesini bozmuş da olsa, son kez gerçekten
nasuh bir tevbe edip yine O'na sığınabilir. Bir ayette, Allah'ın bu sonsuz
merhamet ve bağışlayıcılığı insanlara şöyle duyurulur:
(Benden
onlara) De ki: "Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım.
Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar.
Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir." Azab size gelip çatmadan evvel,
Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. (Zümer
Suresi, 53-54)
Madem tevbe bu denli büyük bir
ibadettir ve insanın ebedi kurtuluşu için bu denli büyük bir önem taşımaktadır,
insanın bu kapıyı sonuna dek açması gerekir. İnsan büyük günahlar işlemiş,
büyük isyankarlıklar yapmış, Allah'a ve dine aykırı bir hayat geçirmiş
olabilir. Ancak Allah o denli geniş bir rahmet sahibidir ki, kişi tek bir
samimi tevbeyle ahiretini kurtarabilir. Bir ayette, Allah'ın tevbe yoluyla
insanlara yaydığı büyük şefkati şöyle duyurulur:
Bizim
ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki: "Selam olsun
size. Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı ki, içinizden kim bir cehalet sonucu
bir kötülük işler sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse şüphesiz, O,
bağışlayandır, esirgeyendir." (Enam Suresi, 54)
Tevbe etmek berekettir ve kalbe
ferahlık verir. Tevbeyi sık yapmak önemli bir mümin özelliğidir. Tevazusunun ve
Allah karşısında aczini ve fakrını bilmesinin bir alametidir. Allah’ın rızasına
uygun bir harekettir. Bu ibadete karşılık olarak da Allah çok tevbe eden
kişilerin kalbine ferahlık verir, üzerindeki ağırlığı kaldırır, aklını açar.
"ALLAH
NASIL OLSA BENİ AFFEDER"
DÜŞÜNEREK TEVBEYİ GECİKTİRMEYİN
Şeytanın insanı Allah'ın adıyla aldatmasının bir başka yolu da, Allah'ın
affediciliğini öne sürerek insanı günah işlemeye teşvik etmesidir. Allah
elbetteki büyük bir merhamet sahibidir ve tevbe edip kendisinden bağışlanma
dileyen her kulunun günahlarını affedebilir. Ama bir insan, "nasıl olsa
Allah affeder" diyerek bile bile günah işlemeye başlarsa, çok tehlikeli
bir yola girmiş olur. Zamanla kalbi katılaşır, duyarsızlaşır ve Allah korkusunu
tümüyle yitirir. Hatalar, Bediüzzaman Hazretleri'nin tarifiyle "tevbe ile
çabucak silinmezse, kalbi ısıran zehirli bir yılan haline dönüşür. Kalp de bir
defa lekelenince artık yeni lekelere açık hale gelir. Böylece insan fasid bir
daire içine düşer. Her günah yeni bir günahı doğurur; doğurmakla kalmaz,
insanın içindeki tevbe ve nedamet duygularını da pörsütür. Nihayet "Hayır
hayır, onların kalbleri pas bağladı." (Mutaffifin, 83/14) sırrı zuhur
eder."
Yapılan hatalardan hemen Allah’a sığınılması, tevbenin geciktirilmemesi
önemli bir noktadır. Kuran, "yakında bağışlanacağız" diyerek bile
bile günah işleyen insanlardan (Araf Suresi, 169) söz ederken, Şeytan'ın insanı
Allah adıyla aldatışının bir örneğini gösterir.
“Nasıl
olsa tevbe ettiğimde Allah beni affedeceğine göre, herşeyi yapar sonra da tevbe
ederim” demek çok yanlıştır. Bu, bazı insanların yanılgıya düştüğü son derece
samimiyetsiz bir düşüncedir. Allah tüm kalpleri, kalplerdeki gizlinin gizlisini
bilir. Allah ancak yaptığından samimi olarak pişmanlık duyan ve tavrını kesin
olarak düzelten kişinin tevbesini kabul edeceğini bildirmiştir. “Nasıl olsa
Allah beni bağışlar” diyerek günaha girenler ahirette her yaptıklarından dolayı
sorgulanacaklar ve bir karşılık göreceklerdir.
Ancak Allah korkusundan uzak olan insanlar gizli-açık sürekli
uyarılmalarına, hakkı bilmelerine rağmen "nasıl olsa Allah affeder"
gibi çarpık bir mantıkla günahları üzerinde ısrarlı davranırlar. Oysa bu,
şeytanın insanları aldatmaya çalıştığı konulardan biridir. Şeytan böyle bir
kandırmaca ile insanları her türlü günaha ve sahtekarlığa peşi sıra sürükler.
Dahası Allah bir başka ayette, "Şüphesiz
Rablerinin azabından emin olunamaz." ifadesiyle insanlardan hiç
kimsenin böyle bir garantisinin olmadığını açıkça belirtmiştir. (Mearic Suresi,
28)
Kuran'da bildirildiğine göre, cahiliye
toplumunun geliştirdiği bu fikrin Allah katında ve hesap gününde hiçbir
geçerliliği yoktur. Allah sonsuz bağışlayıcı ve sonsuz esirgeyici olandır.
Ancak bu, kusur işleyen ve bunun bilincine vardığında da hemen vazgeçen
insanlar için geçerli bir durumdur. Yoksa kasıtlı olarak bir plan içerisinde
hareket eden ve gerçeği bildiği halde sırt çevirenler için değil. Allah
Kuran'da samimi müslümanların tavrını şöyle haber verir:
Ve
'çirkin bir hayasızlık' işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman,
Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir.
Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü
şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir. İşte bunların karşılığı, Rablerinden
bağışlanma ve içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlerdir.
(Böyle) Yapıp-edenlere ne güzel bir karşılık (ecir var.) (Ali İmran Suresi,
135-136)
Allah katında önemli olan hatalarda ve günahlarda ısrarcı davranmamaktır.
Kuran'da bildirildiği gibi, "Allah
tevbeleri kabul etmek ister". (Nisa Suresi, 2)
ÖLÜM
ANINDAKİ TEVBE KABUL EDİLMEZ
Allah ayetlerinde tevbelerin kabul
edeceğini, ancak ölüm anında yapılan tevbenin kabul edilmeyeceğini bildirir.
İnsan yaptığı tüm hatalar için ömrünün sonuna kadar tevbe etme imkanına
sahiptir. Allah tevbe edilecek konulara bir sınır da koymamıştır. Bir insan
olabilecek en kötü suçu işlemiş olabilir ya da o ana kadar dinsiz yaşamış
olabilir. Her ne olursa olsun, eğer samimi olarak pişman olup, Allah'tan
bağışlanma diler ve iman ederse, o zaman Allah dilerse bu insanın tevbesinin
kabul edebileceğini bildirmiştir. Ancak iman etmeden yaşadığı upuzun bir ömür
için tevbe etmeye ve kendini düzeltmeye gerek duymayıp, son anda ölüm
korkusuyla pişmanlığını dile getiren bir insanın durumu farklıdır.
Ölüm anındaki tevbe sadece ölüm
korkusundan kaynaklanan, samimi bir düzelme, arınma niyeti taşımayan,
dolayısıyla da Allah katında kabul edilmeyen bir tevbedir. Söz konusu kişiler
bu gerçeği bildikleri halde tüm hayatları boyunca nefisleri için yaşamayı tercih
etmiş ve kendilerine tanınan sürenin sona erdiğini anladıklarında da, çıkar
yolları kalmadığını görmenin telaşıyla, kendilerini kurtarmaya çalışmışlardır.
Ama böyle yaparak bir sonuca ulaşamazlar çünkü Allah onların samimiyetsizliğine
şahittir. Allah insanların içlerinde olanı, kimsenin bilmediği en gizli
düşüncelerini bilendir.
Dünyada her hatanın,
günahın geri dönüşü, tevbe imkanı ve affedilme umudu vardır. Allah'ın dininde
kişi geçmişte yaptıklarının yükünü sırtında taşımak durumunda değildir. Allah'tan
af dilemesi ve içtenlikle O'na yönelmesi onu bu yükten kurtaracak ve artık bu
kişinin son hali önemli olacaktır. Ama unutmayın Allah ancak samimi olduğunuz
takdirde tevbenizi kabul eder, yoksa ölüm size gelip çatınca değil...
İnsan kendisine tanınan süreden
dolayı aldanmamalıdır. Allah’ın merhametini, affediciliğini, bağışlayıcılığını
suistimal edecek bir ahlak göstermemelidir. Allah’ın kendisine tanıdığı süreyi
lehinde kullanmalı, vakti varken tevbe ve bağışlanma dileyerek hidayete
yönelmelidir. Bilmeli ki ölüm anındaki iman ve tevbe Allah Katında geçerli
değildir. Bu nedenle her an ölecekmiş gibi hareket etmek ve ahlakını
güzelleştirmek için gayret etmek zorundadır.
Kuran'da, Allah'ın kabul
etmeyeceğini bildirdiği bu "son an tevbesi"nin bir örneği de verilir.
Hz. Musa ve yanındaki müminleri öldürmek için onların peşinden giden Firavun,
denizde boğulmak üzere olduğu bir sırada tevbe etmek ister. Kuran'a göre, "Sular onu boğacak düzeye erişince
'İsrailoğullarının kendisine inandığından başka ilah olmadığına inandım ve ben
de müslümanlardanım" (Yunus Suresi, 90) der. Ancak ona verilen cevap
şöyledir:
"Şimdi,
öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk
çıkaranlardandın." (Yunus Suresi, 91)
Allah ölüm anında edilen tevbenin hükmünü ayetlerinde şöyle haber
vermiştir:
Allah'ın
(kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların,
sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini
kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. Tevbe; ne,
kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi
gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil.
Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır. (Nisa Suresi, 17-18)
Allah böyle insanlara bir fırsat daha
verildiğinde, yine nankörlük edeceklerini de ayetinde bildirmiştir. Bu konudaki
bir ayet şöyledir:
Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "Keşke
(dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık
ve mü'minlerden olsaydık." Hayır, önceden saklı tuttukları kendilerine
açıklandı. Şayet (dünyaya) geri çevrilseler bile, kendisinden sakındırıldıkları
şeylere şüphesiz yine döneceklerdir. Çünkü onlar, gerçekten kafirlerdir. (Enam
Suresi, 27-28)
Bu nedenle "nasıl olsa son anda
iman eder, tevbe ederim" gibi bir düşünceye kapılmak son derece hatalıdır ve insanları cehennem
azabından kurtaramaz. Öyleyse insan ölümle karşılaştığında kendisi için ebedi
bir pişmanlığın başlamasını istemiyorsa, bu dünyada mutlaka Rabbine
kavuşacağının ve dünyada yaptıklarının karşılığını göreceğinin bilinciyle
yaşamalıdır. İnsanın tek yapması gereken hatasından bir daha dönmemek üzere
vazgeçmesi ve ölüm anı gelmeden evvel, vicdanının sesini dinleyerek tevbe
etmesidir.
ALLAH SAMİMİ TEVBELERİ KABUL EDER
Tevbede Allah’ın istediği, kişinin
hatalarından ders ve ibret almasıdır. Kesin bir pişmanlık yaşayarak vakit
geçirmeden Allah’a sığınıp bir daha o hatayı yinelememek için gayret
göstermesidir. Yani gerçek ve içten bir tevbe yapmasıdır. Niyetine ve sözüne
sadık kalıp, ölüm gelinceye kadar da istikamet içinde olup tevbe etmesidir.
Allah samimi olarak yapılan ve insanın samimi olarak hatasını tekrarlamamaya
niyet ettiği, tevbesinin ardından tavrını düzelttiği her tevbeyi kabul eder.
Günahın büyük veya küçük olması gibi bir ayrım söz konusu olmaz. Önemli olan
kesin olarak o tavrı düzeltmeye karar vermektir. Ayetlerde şöyle buyrulur:
Allah’ın
(kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların,
sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini
kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. (Nisa Suresi, 17)
Kim
kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra Allah'tan bağışlanma dilerse Allah'ı
bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur. (Nisa Suresi,110)
Ancak
kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz
Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
(Maide Suresi, 39)
Bizim
ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki: "Selam olsun
size. Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazdı ki, içinizden kim bir cehalet sonucu
bir kötülük işler sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse şüphesiz, O,
bağışlayandır, esirgeyendir." (Enam Suresi, 54)
Ancak
tevbe edenler, (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (indirileni)
açıklayanlar(a gelince); artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri
kabul edenim, esirgeyenim. (Bakara Suresi, 160)
Kim
tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi)
kabul edilmiş olarak Allah'a döner. (Furkan Suresi, 71)
Samimi
pişmanlığı yaşayan bir kişi işlediği hatayı veya günahı tekrarlamamaya itinayla
gayret etse de yine aynı hataya düşebilir. Bu durum, kişinin kendine olan
güvenini yitirmesine sebep olmamalıdır. Ölene kadar her insan için her an tevbe
etme ve samimiyetle Allah'a teslim olma yolu açıktır, Allah’ın bağışlaması
umulur.
ALLAH KURAN’DA TEVBE ETMEYİ EMREDİYOR
“...Hep
birlikte Allah'a tevbe edin ey mü'minler, umulur ki felah bulursunuz.” (Nur
Suresi, 31)
Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O’na
tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile
metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz
çevirirseniz gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım. (Hud
Suresi, 3)
Ey iman edenler, Allah'a kesin (nasuh) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar...(Tahrim Suresi, 8)
Ey iman edenler, Allah'a kesin (nasuh) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar...(Tahrim Suresi, 8)
PEYGAMBER EFENDİMİZ
(SAV)'İN TEVBE ETMENİN ÖNEMİ HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ
"İnsanoğlunun herbiri hatakardır. Ancak hatakarların en hayırlısı tevbekar olanlarıdır." (Tirmizi, İbn-i Mace)
"Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah'tan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim." (Buhari, Tirmizi, İbn-i Mace)
"Ey insanlar! Allah'a tevbe edip ondan af dileyiniz. Zira ben ona günde yüz defa tövbe ederim." (Müslim, Ebu Davud, İbn-i Mace)
"Kulunun tevbe etmesinden dolayı Allah Teala'nın duyduğu memnuniyet, sizden birinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır." (Buhari, Müslim)
"Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece, Allah Teala onun tövbesini kabul eder." (Tirmizi, İbn-i Mace)
"İnsanoğlunun bir dere dolusu altını olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder." (Buhari, Müslim, Tirmizi, İbn-i Mace)
"İnsanoğlunun herbiri hatakardır. Ancak hatakarların en hayırlısı tevbekar olanlarıdır." (Tirmizi, İbn-i Mace)
"Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah'tan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim." (Buhari, Tirmizi, İbn-i Mace)
"Ey insanlar! Allah'a tevbe edip ondan af dileyiniz. Zira ben ona günde yüz defa tövbe ederim." (Müslim, Ebu Davud, İbn-i Mace)
"Kulunun tevbe etmesinden dolayı Allah Teala'nın duyduğu memnuniyet, sizden birinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır." (Buhari, Müslim)
"Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece, Allah Teala onun tövbesini kabul eder." (Tirmizi, İbn-i Mace)
"İnsanoğlunun bir dere dolusu altını olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder." (Buhari, Müslim, Tirmizi, İbn-i Mace)